/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +3
    Part5
    Sonunda camı kırıp girdim içeri, evet, Ekrem amcanın evindeydim, içimde garip bir his vardı, bir nevi hırsızlık gibi bir şey yapıyordum, aslında hırsızlık gibi değil düpedüz hırsızlık sayılırdı bu, ama içimdeki his pişmanlıktan ziyade heyecana benziyordu.
    Önce mutfağa dalıp bir şeyler yemeyi planlıyordum ama dolap bomboştu. Asıl amacıma geri dönüp yatak odasına yöneldim, Yatak incintı şimdi düşününce mutfakta dağıtılmış gibiydi, sanki aceleyle evden ayrılmışlarcasına... Yatağın yanındaki uzun demir dolap dikkatimi çekti hani şu askeriyedeki dolaplara benziyordu. Mutfağa dönüp irice bir bıçak aldım ve dolaba saldırdım ama nafile, ancak birkaç çizik atabilmiştim. Nasıl açarım diye düşünürken kilidinin anahtarını aramak geldi aklıma, odayı alt üst etsem de anahtarı bulamadım.
    O sinirle dolaba sağlam bir tekme yerleştirdim ve dolap açıldı meğer zaten açık bırakmış dolabın içinde güzel bir askeri bıçak ve bir tabanca vardı. Dolapta tüfek koymak için bölmeler vardı ama bölmeler boşaltılmış, herhalde giderken zütürmüştü Ekrem amca. Tabanca benim için çok sevindirici bir şey olsa da hiç mermi bulamadım. Kılıfıyla birlikte duran bıçak ise gayet sağlam ve güçlü görünüyordu elime aldığımda ise sadece görüntüde değil gerçekten kaliteli olduğunu anladım. Kampçılıkta bıçakla neler yapılabileceğimi öğrenmiştim hele böylesi kaliteli bir bıçak çok işime yarayacaktı.

    Oturduğum apartman çevredeki diğer apartmanlara kıyasla daha yüksek olduğunu biliyordum, tekrar yangın merdivenine döndüm ve en tepesine kadar çıktım. Kabaca gideceğim yönü taradım, görünürde o şeylerden, ne desem, o beyaz suratlılardan yoktu. Kendi evime dönüp tabancayı belime yerleştirdim bıçağı da kemerime takıp çantamı sırtladım. Aynada gördüğüm yansımama bakınca hayli şaşırdım sanki dağa giden bir komandoyu andırıyordum, hazırlıklıydım, kendime daha da güvenmeye başladım. Evime son kez baktım, anahtarları yanıma almak yerine kilimin altına sakladım ola ki ailem eve gelirse diye kapıya bir not yerleştirip yola koyuldum.
    ···
  2. 2.
    +3
    Part6
    ilk hedefim polis karakoluydu. Mümkün olduğunca dikkatli ve sessizce gitmeye çalışıyordum. Kalbim deli gibi atıyor hatta öyle bir moddaydım ki bıçağı belimden çıkarttım. Onlardan biri saldırsa kafasını keseceğim artık. Bedenimin her hücresine kadar korkuyorum, korkuyorum ancak yapmam gerektiğini de biliyorum. Şüpheye düştüğümde aklıma Fatih geliyor ardından kendime gaz veriyorum "Yapmalısın oğlum, savaşmalısın, savaşmazsan kazanamazsın!" Tahmin edebiliyordum bir insanı öldürmenin zorluğunu ve aynı zamanda biliyordum güçlü olmazsam kazanamayacağımı, doğanın kuralıydı bu, savaşın kuralıydı, yaşamın kuralıydı ve şimdide benim kuralımdı...

    Tüm bu düşünceler kafamdayken o insanlara ne olduğunu düşünmeyi unutuyor ve her birine düşmanım gibi bakıyordum. Belki de iki gündür konuşacak insan bile bulamadığım için yavaşça kafayı yiyorumdur. Yaklaşık bir saat sonra polis karakolu gözüktü. Uzaktan biraz sokağı gözledim, hiç beyaz suratlı birileri var mı diye, olmadığını görünce sessizce karakolun kapısına yaklaştım. Kapının ağızından içeriyi dikkatlice dinledim. Hiçbir ses duyamayınca dikkatlice içeri girdim. Tek tek odaları kontrol ettim, hiç kimse yoktu, kimse yoktu ama odaların birinde insanların olduğuna dair izler buldum. Odanın ortasına metal bir çöp kovası ve etrafında 5 tane sandalye, çöp kovasının içinde küller vardı belli ki birileri ısınmak için ateş yakmış.
    Çöp kovasına dokunundum, soğuktu, sanırım sadece geceyi burada geçirmişlerdi. En azından anlamıştım benim gibi insanlarında olduğunu, içime bir rahatlık geldi. Tekrar gelmelerini beklemeyi düşündüm, muhtemelen yiyecek bir şeyler bulmak için ayrılmışlardı. Bir kaç saat beklemeye karar verdim, akşama doğru gelmezlerse hızlıca hastaneye gidecektim. Beklerken çantamı çıkarttım ve karakolu biraz araştırmaya başladım. Nezarethane ye bakmamıştım henüz sessizce girdim içeri, boş olmasını umuyordum... Ama değildi. içeride bir polis memuru elleri ve ağızı bağlanmış bir şekilde yerde yatıyordu, ölümü acaba diye düşünürken, öksürdüğünü duyunca duramadım. iyice yaklaşıp sağına soluna baktım normal bir insan mı diye, evet öyleydi. Ellerini çözmeyi düşündüm ama yapmadım önce ağızını çözüp ve birkaç yudum su verdim. Öyle ya şüpheli biriyse, niye bağlasınlar ki bu adamı durduk yere. Kendine gelince sormaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +3
    Part4
    2. Kısım: YOLCULUK

    Sonsuza kadar evde yaşayamazdım, evdeki erzaklar ile en fazla bir hafta dayanırdım ya sonra ne olacaktı. Dışarı çıkmayı düşündüm ancak korkuyordum. Öğlene kadar ne yapmam gerektiğine dahi bir plan yaptım, yanıda olabildiğince erzakla beraber dışarıya çıkıp ve sırasıyla karakol, hastane ardından askeri karakola gidecektim, umuyordum orada birilerinin olacağını.

    Eski kamp çantamı dolabın arkasından çıkartıp doldurmaya başladım. Çantamın en altına birkaç parça giysi koydum, erzak olarak bir şişe su, yarım ekmek, 3 elma ve bir paket sosis aldım. Peki ya kendimi nasıl savunacaktım? Ya sonum Fatih'inki gibi olursa? Babamın yağmurluğunu bulup geçirdim sırtıma, artık yola koyulacaktım. Son olarak birde silah gerekli diye düşündüm ancak gözümün önüne yine Fatih geldi o yarayla hareket edebilen bir organizmayı nasıl durdurabilirim ki...

    Daha önce insan vücudu ile ilgili belgeseller izlemiştim yani fiziksel olarak insan vücudunun zayıf noktalarını biliyordum. Ancak bir nokta var ki, o noktaya hasar verebilirseniz vücut anında etkisiz kalacaktır. Bu noktaya beyin kökü deniyor, beyinin sinir sistemiyle olan iletişimini sağlayan bu nokta hasar aldığında, beyinin vücutla olan iletişimi kesilir ve vücut anında yere yıkılır hatta beden yere düşmeden önce ölmüş olur. Ama bu noktaya nasıl hasar verebilirdim ki.
    Eğer ateşli silahım olsaydı kolay olurdu ancak evde silah olarak sadece mutfak bıçakları mevcut ve kimseyi kandırmayalım ben mutfak bıçağıyla o şeylere yaklaşacak kadar deli değilim. Biraz düşündükten sonra 5. katta oturan Ekrem amca geldi aklıma. Ekrem amca 60'lı yaşlarda bir emekli albaydı. Geçen sene apartmana hırsız girmişti, Ekrem amcada "Sıkıysa benim evime de girsin vallahi namluyu alnına dayar çekerim tetiği" demişti, demek ki Ekrem amcanın evinde silahı var. Tamam, iyide o silahı nasıl alacaktım. Hatırladığım kadarıyla hırsız bizim apartmanın yangın merdiveninden balkona atlamış ve eve girmiş diyorlardı. Balkona çıkıp yangın merdiveninin kapısını açtım ve yukarı çıkmaya başladım. iki kat yukarı çıktım, burasıydı sanırım Ekrem amcanın balkonu.
    Yangın merdiveninin kilitli kapısını nasıl açarım diye düşündüm, ilk olarak kaba kuvvet geldi aklıma, sırtımı yasladım merdivene ve atabildiğim kadar sert bir tekme attım, kapı kaynak yerlerinden kırılıp balkonun içine düştü, şaşakaldım, bu kadar uyduruk mu imiş? Bizim yangın merdiveni. Gerçekten de hırsız apartmana bu şekilde girmiş galiba. Evin perdeleri çekiliydi, birkaç kez camı tıklatıp Ekrem amcaya seslendim, kimse çıkmadı, balkon kapısını zorladım ama kitliydi. Az önceki gibi sırtımı balkon korkuluklarına dayayıp bir tekme daha salladım...

    Olmadı, PVC kapı olduğu için esniyor ama kırılmıyordu. Yerden az önce kırdığım kapıyı kaldırdım ve cama doğru salladım, ancak kırılmadı, ikinci kez denerken daha da sert yaptım, bu sefer sadece çatlatabildim, cam kırmak düşündüğüm kolay bir iş değilmiş..
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +3
    Part 3

    Ne olmuştu orada, hayal miydi, dolmalar kafamı yaptı lan yoksa, derken ne yapmalıyım diye düşündüm. Aklıma ilk gelen şey bir insan evladı bulup sormak oldu ama insan evladını nerden bulacaktım, bunları düşünürken vakit geçti ve etraf karanlığa büründü. Hava buz gibi soğuk daha dün pencereyi açıp uyuyor haldeydik ne ara soğudu havalar diye hayıflandım. Kalınca giyinip yine düşüncelere daldım, telefona baktım şarj bitmiş, dolaba baktım birkaç günlük yiyecek var, evdeki damacananın ise yarısı dolu odamdaki pencereden sokağı izlemeye başladım sokak lambaları dahi yanmıyordu. Odamdan karanlık sokağa bakarken kafamı gökyüzüne çevirdim hava parçalı bulutlu birkaç tane yıldız zar zor gözüküyor, dolunaylı bir gece olduğu belli ancak bulutlar Ay'ı kapatmış durumda, yani etraf zifiri karanlık. Bir süre sessizce karanlığı izledim, evde mum vardı ancak ışığın Fatih'e saldıran adamlara yerimi belli etmesinden korkuyordum. Gece yarısına doğru bulutlar Ay'ın önünü açtı ve etraf bir anda aydınlandı artık sokakta ne var ne yok görebiliyordum. Orda sokağın tam ortasında ayakta duran birileri vardı biraz daha iyi bakmak için pencerenin buğusunu elimle sildiğim an taş kesildim. Onlarca insan sokakta bir o yana bir bu yana yürüyorlardı, pencereyi açıp onlara seslenmek geldi içimden, ama pencereyi aralamamla birlikte iniltileri duymaya başladım, ağızlarında pıhtılaşan kan yüzünden zor nefes alıyorlar ve kısık bir inilti çıkarıyorlardı bu ses Fatih'e saldıran adamların sesiyle aynıydı. Ne olmuştu bu insanlara, herkes bu halde mi artık, bunları düşünmekten uyuyamadım. Gün ağarırken tekrar dışarı baktım sadece birkaç kişi kalmış etrafta, inanmak istemiyordum ama yanılmıyorsam bu kalanlardan biri Fatih idi. Yarım saat sonra etraf iyice aydınlandı hafif yağmur bastırıyordu dikkatlice baktım evet Fatih bu, ama belinin sol tarafında elimin gireceği kadar bir boşluk vardı. Şaşakaldım o kadar büyük bir yarayı hayatımda ilk defa görüyordum iç organlarını görebileceğim kadar derin bir yaraydı asıl soru şuydu ki Fatih bu yara ile nasıl hala ayakta durabiliyordu. Ayrıca teni de beyazlamış, bu soğukta dışarıda yağmurun altında nasıl duruyor...
    ···
  5. 5.
    +3
    Part2

    Aç köpeklerin kemik için mücadele ederken çıkardıkları sesi duymuşsunuzdur, işte o sesin aynısını duymaya başladım. Fatih durun yapmayın diyemeden iki adamda fatihin üzerine atladı. Gömleği kanlı olan hemen fatihin kazağını aralayıp koca bir ısırık aldı, Fatih o an öyle bir haykırdı ki nasıl anlatacağımı bilemedim.
    Etinden et koparılıyormuş gibi bağırıyor dedikleri bu olsa gerek. Fatihin haykırışları, çığlıkları iliklerime kadar işliyor, adamlar gözümün önünde Fatih’i diri diri yiyorlardı orda öylece kalakalmış olanları izliyordum, bir iki saniye sonra acıdan olacak ki Fatih bayıldı, bilemiyorum beklide ölmüştü. Kafamı evime doğru çevirdim ve koştum, ardıma bile bakmadan. Zaten evden fazla uzaklaşmamıştım, anahtarı çabucak çıkarttım apartmanın girişindeki ana kapıyı açıp içeri daldım ve olabildiğince hızlı kapattım biraz sakinleşmiş olmalıyım ki aklıma polisi aramak geldi. Kalan son şarjımı kullanarak aradım polisi ancak, yoktu, yoktu lanet olası sinyal.
    Az ilerde eski sınıf arkadaşım diri diri yeniyor ben ise polisi bile arayamaz durumdayım. Yapabileceğim bir şey var mı diye düşündüm. Kapıyı açıp aralıktan Fatih'in olduğu yöne doğru baktım ne Fatih nede diğer iki adam yoktu ortada, kendime iki sağlam tokat atıp tekrar dışarı baktım, yoktu hiç kimse. Kapıyı açıp dışarı çıkmamla beraber yağmur bir anda bastırdı, Fatihin yatıyor olması gereken yere yavaşça yaklaştım, kan izi yoktu, gerçi olsa da bu sağanak yağmurda iz falan kalmazdı ya. Sağa baktım sola baktım, kendimce etrafta el sallamam gereken kamerayı arıyordum. Yaklaşık 5 dakika bekledim o yağmurun altında ancak ne şakaydı diyen birileri geldi nede kameralar. Girdim eve korkuluklara tutunarak 3. kata çıktım kapıdaki anahtar deliğini bulup kapıyı açtım ve eve girdim.
    ···
  6. 6.
    +2 -1
    anlatacağım hikaye kurmacadır okuyucular kendilerini belli ederse sevinirim.
    Survivalizm
    http://imgim.com/dolunaysrvlzm.jpg
    http://imgim.com/sislibah%C3%A7esrvlzm.jpg
    http://imgim.com/3995incis5250300.jpg
    http://imgim.com/photosrvlzm.jpg
    Part1
    1. Kısım: UYANIŞ

    13 Ekim 2014
    Kulaklıklar kulağımda, müzik hala devam ediyor, bedenimde güne başlarken ki o sersemlikle uyandım. Sanırım yine müziği kapatmadan uykuya dalmıştım. Telefonu elime aldım, müziği kapayıp saate baktım 11.32. Malum aile evde olmayınca geç yatmanın tadı bir başka oluyor. Telefonun bataryası iyice azalmış, yatağımdan çıkar çıkmaz ilk iş olarak telefonumu bataryaya taktım. Fakat elektrikler yoktu.
    Derin bir iç çekip banyoya doğru yürümeye başladım yüzümü yıkayıp kendime gelirim düşüncesiyle. Açtım suyu ve başladım yüzüme çarpmaya havaların iyice soğuduğu suyun buz gibi olmasından belliydi ancak suyu ikinci defa yüzüme çarpmamla birlikte akan su azalmaya başladı. Musluğu kapayıp tekrar açtım ama hala azalmaya devam ediyor günün ikinci iç çekişini de yaptıktan sonra düşünmeye başladım, elektrikler kegib, sular yok peki koca gün ne yapacağım ben diye düşünürken o an farkına vardım
    . Evimiz şehrin göbeğinde olmasa bile gayet işlek bir caddenin yakınında ancak ne araba sesi var nede sokakta oynayan çocukların sesi. Özellikle bu iki ses ekgib olmazdı bizim evimizden hele ki günün bu saatlerinde. Odama geri dönüm hırkamı giydim ve odamdaki pencerenin güneşliğini açtım pencereden sokağa doğru bir bakış attım. Yok...
    Hiç kimse yok ne bir araba nede bir insan bomboştu bizim sokak 20 yıldır bu pencereden bakıyorum hayatımda ilk defa bu kadar boş görüyordum bu sokağı. Herhalde başbakan, başkan falan gelmiştir de o yüzden kimse yoktur etrafta diye geçirdim aklımdan.
    Her neyse, ev boş sokak boş tam kafa dinleme ortamı dedim ve mutfağa yöneldim. Dolapta dünden kalma dolma vardı aldım bir tabağa aldım dolmaları, yanına da bir ayran yaptım, tepsiye koyum oturma odasına geçtim televizyonu açayım derken aklıma geldi, elektrikler yoktu. Neyse dedim yumuldum dolmalara midemi doldurduktan sonra odama gidip telefonu elime aldım %12 şarj var internete bakayım ne oluyor kim gelmişte etraf boşalmış derken üçüncü şok, telefonda sinyal durumu sıfır. Ulan ne oluyor, su yok, elektrik yok, sinyal yok, insan yok, araba yok. Odama gidip kıyafetlerimi değiştirdim montumu da alıp dışarı çıkacağım, kırk yılın başı ev boş ondada ders çalışacak değilim diyerek çıktım sokağa, etrafta insan arıyorum resmen, dükkânlar bu sabah hiç açılmamış gibi öylece kepenkleri kapalı duruyor. Aklıma garip garip şeyler geliyor artık iyice ürkmeye başladım derken derin bir oh çektim.

    Sonunda bir insan evladı görmüştüm, gökyüzüne toplanmaya başlayan yağmur bulutları yüzünden etraf pek aydınlık değildi dikkatlice baktım kısa boylu sarışın düz saçlı hafif sakallı olan bir genç evet bu oydu eski lise arkadaşım Fatih idi bu. Ancak bir dakika, Fatih neden arada bir arkasına bakıp koşuyordu ki. Tam Fatih'e seslenecekken Fatih'in arkasında iki kişi daha belirdi. Belli ki Fatih'i kovalıyorlardı. Fatih lise 2 de uyuşturucu illetine bulaşmıştı, ayrıca çok çabuk sinirlenen biri olduğundan arada bir böyle satıcılarla tartışır, ellerinden malı alır, parasını vermeden kaçardı. Daha önce birkaç kez bu yüzden dayak yediğini bile görmüştüm, yine bir halt yemiştir diye düşündüm ve hızla sağ tarafımdaki elektrik direğinin arkasına geçip sessizce izlemeye başladım hiç ama hiç bulaşmak istemiyordum.
    Onlar karşı kaldırımdan benim olduğum yöne doğru koşuyordu. Yaklaşınca iyice emin oldu gerçekten de Fatih idi bu ama arkasındaki adamlar nedense bir garip koşuyorlar, hatta garip sesler çıkarıyorlardı ölü gibi beyaz tenlere sahip olan bu adamlarda kimdi. Görünümleri yaklaştıkça belli olmaya başladı Fatih’e daha yakın olan adamın gözleri olabildiğince açık ve deri ceketin altındaki beyaz gömleğin bir kısmı kanlarla kaplı. En arkadaki adam ise daha beter haldeydi, ağızının sol tarafından kan akıyor ve pantolonunun bir kısmı yırtılmış belli ki yere düşmüş toz içinde, ama asıl görünce şaştığım kısım ise bu adamın boynundan bir ısırık alınmış olmasıydı. Bir an afalladım, ne olmuştu bu adamlara, karşı kaldırımdan koşarak devam eden kovalamaca Fatih'in sokağı dönecekken takılıp düşmesiyle sona erdi. Pür dikkat izliyordum, hiç şüphemde yoktu Fatih'i öldüresiye döveceklerinden, ama öyle olmadı...
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +3
    Part7
    - Kimsin sen? Nesin? Seni niye bağladılar? Kim bağladı?

    Adam biraz toparlanınca anlatmaya başladı.

    -Üç gün önce yakaladığımız bir grup uyuşturucu taciri yaptı. Şehirde acil durum sirenleri ötmeye başlayınca bize emir geldi, tüm şehri boşaltıp doğuya doğru kaçmamız söylendi. Bende nezareti boşaltmak için görevlendirildim kapıyı açınca hepsi birden üzerime atladı beni buraya bağlayıp karakolu yağmaladılar.

    Bunları duyunca ellerini de çözdüm. Adam ilk iş belini kontrol etti.

    -Lanet olsun silahımı da almışlar!

    Adamın koluna girip bir yere oturttum geri gidip çantamla beraber döndüm, yanımdaki yiyeceklerden biraz verdim, verdiklerimi iştahla yedi. Yemeği yedikten sonra biraz daha soru sordum.

    -Siren gecemi çaldı?
    -Hayır, sabah 5 gibi çaldı 3 saat içinde tüm şehir boşalmıştı son gidecek olanlar mahkûmlar ve bizlerdik. Sen neden hala buradasın uyarıları duymadın mı?
    -Haydaa peki şehir neden boşaltıldı?
    -Detaylarını bilemiyorum ama bize batıdan salgın hastalık geliyor dediler yada öyle bir şey.

    Demek onca insan salgın yüzünden o haldeydi. En azından insanların nereye gittiğini öğrendim, artık boşuna hastane ya da askeriyeye gitmeme gerek kalmadı. Biraz daha dikkatimi verince aklıma daha da kötü şeyler gelmeye başladı. içeride gördüğüm ateşin etrafında beş sandalye vardı yoksa onlar...

    -Söylesene seni bağlayan şu grup... Kaç kişiydi?
    -Ufak bir satıcı grubu beş kişiydi galiba evet evet beş kişiydiler. Akli dengelerini yitirmişler tam pgibopat adamlar.
    -O zaman buradan hemen uzaklaşmamız lazım, çabuk ol toparla kendini.
    -Niye? Ne oldu? Hala buradalar mı yoksa?
    -Dün geceyi burada geçirmişler, geri dönme ihtimalleri var.

    Ufak pencereden dışarı baktım yağmur yerini sis e bırakmış kaçmak için mükemmel bir hava vardı.

    -Anlıyorum o zaman ne duruyoruz çabuk ol inan bana onlarla karşılaşmak istemezsin.
    ···
  8. 8.
    +3
    Part8
    Demesiyle beraber hızlıca kapıya doğru harekete geçti. Ben çantamı sırtlayıp yola koyulana kadar çoktan koridoru dönüp çıkışa doğru koşuyordu. Hızlı adımlarla ilerledim ve beni bekle diye seslendim. Koridorun sonundaki köşeyi döndüm ve polisin dışarıda olduğunu gördüm. Ama bir sorun vardı. Neden elleri havada öylece bekliyordu ki. Ben ne olduğunu anlayana kadar bir silah sesi duyuldu ve polis yere yığıldı... Donakaldım. ikinci kez gözlerimin önünde birisi ölüyordu ve ben hiçbir şey yapamamıştım. Birkaç saniye sonra kendime geldim ve dönüp odaların birine girdim ne yapmalıyım diye düşünürken odada büyük bir dolap olduğunu fark ettim. Hızlıca içine girip dikkalte dinlemeye başladım. Duyuyordum konuşmalarını.

    -Geri zekâlı herif, adam gibi bağla demedik mi lan sana!
    -Ne bileyim abi vallahi sağlam düğüm atmıştım, nasıl çözdüyse helal olsun.
    -Yalnız abi ben şahidim Murat iyi düğüm atmıştı sakın başkası çözmüş olmasın?
    -Bak abi Zafer’de görmüş nasıl bağladığımı bak yemin ediyorum iyi bağlamıştım.
    -Kes lan anladık git bak bakalım başkası var mı içerde

    Bu konuşmadan hemen sonra ayak seslerini net olarak duymaya başladım, yakınlarımda oldukları belli oluyordu. içimden "Ulan hadi bakalım ben giderim ama birinizi de zütürürüm" dedim ve belimden tabancayı çıkartıp sağ elime aldım, sol elime de bıçağımı aldım, dolabı açtığı an üzerine atlayacağım. Adamlardan biri benim olduğum odaya girdi, dolaba yaklaştı, ayak seslerinden belli oluyor yeri, Kalbim yerinde durmak istemiyor, çıkacak göğsümden.
    Dolap kapağının önünde durdu, Ben deliriyorum heyecandan, kaldırdım bıçağımı, dolabı açan adam ölecek, kesin. Aramızda 4 cm lik dolap kapısı var sadece. Bir iki saniye sonra fermuar sesi geldi. Adam açtı, dolap kapısına işemeye başladı. Heyecandan deliriyorum, aklımdan adamı hadım etmek geçiyor. Neyse ki şansım varmış, dolabı açmadan gitti, bağırdı diğerlerine.

    -Yok lan, kimse yok burada.
    -Olsa da adam mı kalır şimdiye.
    -Neyse gel bir şeyler yiyelim.

    Birkaç dakika sonra duman kokusu gelmeye başladı. Ateş yakmışlardı herhâlde. Konuşup gülüşüyorlardı, arada şerefe falan diyorlardı. içiyorlardı, fırsat bu fırsat adamlar sızdıklarında çıkar giderim diye düşündüm. 2 veya 3 saat bekledim, hava kararmış olmalıydı. Adamların sızmasını beklerken ben sızıp kalacaktım, dün gece de uyumamıştım…
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +2
    3. Kısım: KAÇIŞ
    3.kısım 1.part

    Uyuya kaldığımı, belimdeki bıçağın bacağıma batmasıyla anladım. Ne kadar süredir uyuyordum? Kol saatime baktım, sadece 15 dakika geçmiş. Vücudumdaki her hücre orada uyumamı söylese de, öyle yapmamam gerektiği belliydi. Kendime gelmek için kafamı sertçe sağa sola salladım. Bir süre adamları dinlemeyi denesem de hiç ses duyamadım sanırım sızmışlardı. Dolabın kapısını kapatırken çok tiz bir gıcırdama sesi duyduğumu hatırlıyorum, kapıyı açmayı denersem sesi duyabilirlerdi. Biraz bekledim belki rüzgâr çıkarda, gıcırdama sesi biraz olsun engellenmiş olur diye. Çıkmadı. Artık aklıma pek fazla fikir gelmiyordu, yalnızca uyumak istiyordum. Geriye kalan tek planım ise çok basitti. Koşmak, kapıyı açınca, varımı yoğumu ortaya koyarak koşacaktım.

    Derin bir nefes aldım, etrafta bir anlığına ses kesilmişti. Sanki canlı cansız her şey benim hayatım uğruna koştuğumu görmek istiyordu… Yüzümde oluşan tebessümle beraber şu kelimeleri mırıldandım.

    -Öyle olsun, istediğinizi alacaksınız.
    ···
  10. 10.
    +1
    Çok uzun yazmış okuyan biri söylesin okumaya değer mi
    ···
    1. 1.
      +1
      oku panpa devamı gelir
      ···
    2. 2.
      0
      Oku pnp sarıyor hikaye
      ···
  11. 11.
    +1
    3.kısım 2.part
    Derin bir nefes alıp verdim. Ve bir anda dolaptan çıkıp depar atarak çıkışa ilerledim. Adamların olduğu odanın önünden geçerken içeri bir bakış atmışım ki sormayın. Dışarı çıktığımda ilk şokumu sis yaşattı, iniltiler duyuluyordu ama 5 metre ötemde beyaz surat varsa dahi göremiyordum. Doğu Karadeniz’de oluyordu bütün bu olaylar. Aşina değildim buralarda böyle aksiyona. Ne gezi parkı eylemlerini gördüm nede başka bir olay. Fazlasıyla sakin olan bu bölgede bunları yaşamak nasıl heyecanlandırıyordu beni bilemezsiniz. Ve nasıl korkuttuğunu…

    Güneye çevirdim kafamı, dağlar vardı güneyde, orada bu beyaz suratlı insanlardan uzaklaşabileceğimi düşünerek güneye koşmaya başladım. Arakama baktım karakolun kapısının olduğu yerden kahkaha sesleri geliyordu. Haklıydı gülmekte, akşamın bu vaktinde, sayısını bilmediğim bir grup beyaz suratlıların arasında koşuyordum. Ama şans benden yanaydı tahminim doğruydu güneye gittikçe iniltilerin sesi iyice azaldı, Az çok koşu ile aram vardır. En azından güzel tempo tutturduğumu söylerler, uzun süreli koşulara alışkınım, tahminen bir buçuk ila iki kilometredir koşuyordum. Biraz yavaşlayıp arkama baktığımda 13-14 yaşlarında bir çocuk beni kovalıyordu, kısa bacaklı olduğundandır bana yetişemiyordu 10 dakika daha koşup ardıma baktım, hala peşimde. Artık etraftaki evlerin sıklığı azalıyor. Ay tepemde bana yol gösterircesine aydınlatıyor önümü. 5 dakika sonra iyice ormanlık araziye girdim fakat velet peşimi bırakmıyor, bıçağımla kafasını kesmeyi düşünsem de korkuyorum. Bu bölgede köy evleri bir arada olmaz, araları en az 50-100 metredir. Veletten nasıl kurtulurum diye düşünürken olanlar oldu. Birden güçlü homurtular duymaya başladım. Sakın… Düşündüğüm şeylerle karşılaşmamak için dua etmeye başladım. Aynı sesleri bir kez daha duyunca hiç düşünmeden geri dönüp son gücümle depara geçtim beni kovalayan velede doğru. Yanından geçerken bir tekme salladım yere yığıldı. Artık tek derdim çıkabileceğim bir ağaç bulmaktı. Bana en yakın evin bahçesindeki incir ağacını görmemle çıkmam bir oldu. Velette durur mu ayağa kalkar kalkmaz ağacın dibine gelip inlemeye başladı. Homurtuların sesi yaklaşmaya başlayınca iyice tedirgin oldum. Eğer gelen onlarsa hiçbir belgeselde göremeyeceğim şeyler olacaktı…
    ···
  12. 12.
    +1
    3.kısım 3.part

    iri olmasa da evlense çocuğu olur cinsten bir yaban domuzu teşrif etti aramıza. Meraklı bir şekilde yanaşınca velet beni unutup atladı domuzun üzerine. Zavallı velet… Bizim yürek yemiş velet domuzun kulağını ısırdı. Domuz tiz bir homurtu attı karanlığa doğru kaçtı. Ama domuzun kaçtığı yerden daha sert homurtular gelince anladım yalnız olmadığını. Velet yine benimle uğraşmak üzere döndüğü sırada karanlığın içinden öyle bir domuz çıkageldi ki afallayıp ağaçtan düşüyordum az daha. Gördüğüm en büyük azılıydı bu. Velede sadece bir kez vurdu… ikinciye gerek yoktu. Hayatımda ilk kez duymuştum kırılan bir omurganın sesini. Velet belinden ikiye bölünmüş yerde yatıyor ben ise düşmemek için ağaca sarılıyorum. Ne yaparım nasıl kurtulurum ben buradan. Sis açılmaya başladı, dün geceden ziyade dolunay daha bir parlak daha bir kasvetli duruyordu gökte…

    Dolunayın tıpkı bu geceki gibi gökyüzünü süslediği vakitlerde ilkokuldan buyana yegâne dostum Aslan’la birlikte ava çıkardık. Bu yüzden biliyordum, böylesi bir yaban domuzunun ağacı yıkacak kadar güçlü olduğunu. Ay’a baktım belki bir umut bu son vakitlerime bir çare olur diye aklıma Aslan geldi hatırıma. Av geceleri bizim için kutsal sayılırdı. Okulu asar, işi gücü bırakır, her şeyi terk edip ava giderdik. Yola doğru baktım Aslan’ın şimdi ne halde olduğunu düşündüm. Gözümün önüne geldi bir an…
    ···
  13. 13.
    0
    2.reverved -
    ···
  14. 14.
    0
    devam devam
    ···
  15. 15.
    0
    devam hocam güzel kurgu.
    ···
  16. 16.
    0
    4. Kısım 2.part
    Kabaca birkaç hafta bize yetecek kadar patates, soğan, mısır gibi şeyler vardı. Kulübenin içinden bir çuvalı alıp içine doldurduk ne varsa kendi mekânımıza taşıdık.

    Artık pek fazla eksiğimiz yoktu rahat rahat bir belki de iki hafta yetecek yiyeceğimiz vardı. Meyveler çabuk bozulacağından önce onlara saldırdık. Rahat bir şekilde geçip giden birkaç günün ardından tekrar odun toplamaya çıkmıştık. Şimdiye kadar bu bölgede hiç beyaz suratlı birileri görmedik. Muhabbet sohbet derken ormanda iyice kaybolduğumuzu fark ettik.
    Yön bulmak için basit bir tekniğimiz vardı. 10-15 metrelik bir ağacı kesip ucuna, muhtemelen piknikçilerin getirdiği patlak plastik topu geçirdik ve kulübenin çatısına diktik. Kaybolduğumuzda etraftaki yüksek bir ağacın tepesine çıkıp topu arıyorduk, turuncu olduğundan kolayca fark ediliyordu şimdiye kadar hiç yanıltmamıştı bizi. Aslan irice bir ıhlamur ağacı buldu, baktı baktı baktı… Yok.
    Birde ben bakayım dedim çıkabildiğim kadar çıktım ve 360 derece bakındım hakikatten de yok. Ne yaparız nasıl buluruz diye düşünürken şehirle köyün sınırı olan dere geldi aklıma. Yokuş aşağı inip dereye vardık. Bildiğimiz tek şey odun toplamak için evin arka tarafına doğru gittiğimizdi. Kulübenin sağ tarafı şehre bakıyor yani kuzeye solu da güney olacağına göre kulübenin arkası doğu oluyordu. Dere ise doğudan batıya akıyordu.
    Derenin aktığı yönü takip edersek su almak için indiğimiz yeri bulur oradan da kulübeye gidebilirdik. Öylede oldu. Teknolojik açıdan felç durumdaydık ne bir fenerimiz vardı nede bir pusula. Aksilikler üst üste gelir ya saatimin pilide bitmişti, bunun yanında balta ve bıçaklarımızın ağızı körelmeye başladı birçok yerde de keşke ipimiz olsa diyorduk. Tuvalet ve banyo ihtiyaçlarımızı karşılamak için ormana girmekten sıkılmıştık basit de olsa banyo gibi bir yer inşaat etmek için çivi, çekiç gibi malzemeler gerekliydi, bu listeyi fazlasıyla uzatabilirim. O gece karar verdik, ekipman edinmek için şehre ineceğiz. Gün doğmadan kahvaltımızı yaptık. Yanımıza 2 gün yetecek kadar yiyecek aldık. Tüfeği ve domuz fişeklerini Aslan ben ise erzakları taşıyordum. Özellikle artık elimdeki tabancaya mühimmat bulmayı çok istiyordum. Tüfeğimiz uzun süredir bakım görmediğinden sorun çıkartabilirdi ama işin kötüsü bir keresinde ormandayken yağmura yakalandığımızda fişekler ve tüfek iyice ıslanmıştı. Fişekleri aklımızca sobanın yanında kurutsak ta patlayacağından emin değiliz tüfek ise paslanmaya yüz tutmuş. Yağlanması şart. En önemlisi ise Aslan’daki çakmağın gazı bitmek üzereydi.

    -Sence beyaz suratlılar niye gündüzleri gözükmüyor? Düşündüm düşündüm ama bulamadım.
    -Bende çok düşündüm Aslanım bir türlü mantık uyduramadım.
    -Sebebi ne olursa olsun kurallar basit. Sayıları gece artıyor gündüz azalıyor.
    -Aynen kardeşim, Hatice’ye değil neticeye bakmak lazım.
    Şehirle bizim mekânı bölen dereyi geçince duamızı edip başladık sessiz sedasız ilerlemeye. iletişimimizi mümkün olduğunca el işaretleriyle sağlıyorduk konuşmalarımız ise fısıltıdan ibaret. Aslan kolumdan tutup sokak arasındaki güvenli bir yere çekti ve sormaya başladı.

    -Serdar iyi tamamda her yer kapalı. Nereden bulacağız onca ekipmanı.
    -Haklısın kepenkleri açamaya çalışırsak çok fazla ses yaparız. En iyisi orta seviyede basit bir süpermarkete girelim onlar 7-24 kamera ile izlendiğinden kepenkleri olmuyor sadece camı kırmak yeterli.

    -O kadar şeyi hangi süpermarkette bulacağız oğlum.
    -Ya sana bir çanta ayarlarız, senin çantaya doldururuz konserveleri, alırız 5-10 tane çakmak. Hem şimdiki süpermarketlerde maşallah her şey oluyor.

    Bu konuşmaların hemen ardından yanlış hatırlamıyorsam 3 tane beyaz surat gördük. Çömeldik gıdım gıdım ilerliyoruz. Aslan bir ara atlayıp kafalarına sıkacak diye ödüm patlıyor. Herif doğduğu günden beri hayal ediyordu böyle bir durumu, şimdi ise tam ortasında kalakalmış. Ben ise onun önderliğine güvenerek takıldım arkasına. Beyaz suratları atlattıktan sonra 2 sokak daha ilerledik ve aradığımız türden bir süpermarket bulduk. Camı kırmayı denersek oluşan ses ile beraber beyaz suratlar etrafımızı sarabilirdi.

    -Serdar çok ses çıkarır mı cam kırma işi?
    -inan bana yeterince çıkarır, denedim, biliyorum, güven bana. Ama sorun yok Serdar kardeşinde fikir bol. Al şu taşı bekle burada, ben vur deyince hafifçe vur.
    -He anladım, tamamdır, hadi.

    Aslan’dan 25-30 metre uzaklaştım. Gözlerimi yumdum ve sese odaklandım vur demek yerine elimle vurması için işaret yaptım. Ses çok fazla çıkıyordu, imkânı yok, camı kırarsak kesin kesin duyacaklar. Bu konuyu Aslan’la tartışmaya başladık.

    -Şimdi ne yapacağız.
    -Bu beyaz suratlılar sesleri duyabiliyorlar mı?
    -Muhtemelen duyuyorlardır.
    -Deneyelim düşmanı iyi tanımak lazım.
    -Onun içinde fikir var bende sıkıntı yok Aslan’ım
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    0
    Rezerved

    Not: gerçi ne olacağını biliyorumya neyse başlık canlansın.
    ···
    1. 1.
      0
      yazarımız geldi. başlığını şereflendirdi
      ···
  18. 18.
    0
    bi ara okurum panpa kafam taşak gibi şuan
    ···
    1. 1.
      0
      Aksamdan kalmalara ozel part geldi panpa seni bekliyoruz
      ···
  19. 19.
    0
    Devam pnp sardı hikaye
    ···
  20. 20.
    0
    4. Kısım: iSTiLA ÇANLARI

    Ağaçtan indim ve ardından Aslan’ın mekânına doğru yola koyulduk. Uykusuzluktan iyice serseme dönmüştüm koşmanın verdiği yorgunlukla birlikte inanılmaz bir sersemlik hayır hayır bildiğiniz mallık vardı üzerimde. Karanlık olduğundan mekanı pek inceleyemedim ufak bir kulübe olduğunu görebiliyordum sadece içeri girdim bir kenara kıvrıldım. Aslan ise sobayı yakıp kabaca ağızına kadar odunla doldurdu ve oda kıvrıldı köşesine. Doğada olmanın huzurundan olsa gerek, 7 saatlik uyku bana yetmişti, çok daha dinç hissediyordum kendimi. Zaten huyum böyleydi çok uyuyamazdım. Aslan ise bıraksalar günlerce uyuyacak kapasitede bir insandır. iteleyerek uyandırdım. Bildiğim bir çevredeydik daha önceleri avlanırken burada gecelediğimizi hatırlıyorum. Kulübe dağın ortalarındaydı. Dağın eteklerine doğru güzel bir dere akıyor derenin biraz aşağısında ise şehir vardı. Dereye inip su ihtiyacımızı karşıladık ve yanımıza aldığımız su kaplarını doldurup tekrar kulübeye döndük. Sobayı yakıp biraz ısınırken elde avuçta ne var ne yok gözden geçirdik.
    Av tüfeği, 12 domuz kuşunu ile 7 tane saçma
    Tabanca
    Av bıçağı
    Askeri bıçak
    Bir tane Nacak (el baltası)
    2 elma
    7 incir
    Bir gün yetecek odun
    Biraz kıyafet ve kulübede bulduğumuz 3 mum
    Ekgiblerimiz şimdilik yemek ve yakacak gibi duruyordu. Çantamı kulübeye koydum birer elma yedik ve odun toplamaya çıktık. Yarım saatte birkaç günlük odun toplamıştık bile, etrafta çok fazla kuru odun vardı. Sobanın yanına yerleştirip yiyecek bir şeyler bulmaya çıktık. Aklımızdan av yapmak geçse de yapmadık. Zaten şimdiye kadar sadece domuz avı yapmıştık. Yani kuş vursak dahi yenir hale nasıl getireceğimizi tam bilmiyorduk. Şansımızı meyvelerle denemeye karar verdik yılın bu vakti üzüm ve incir olur bir evin bahçesine girip toplamaya başladık bol bol üzüm alıp geri zütürdük. Ama sadece üzümle mi yaşayacaktık?

    -Serdar bak iyi güzel bolca meyvemiz oldu da bize sebze falanda lazım et lazım.
    -Haklısında nerden bulacağız.
    -Aklımda bir şeyler var ama…
    -Merak etme benimde aklımda o şey, mecbur girip evin birini yağmalamalıyız ama.
    -Ama ne?
    -Lan oğlum buradaki evlerin hepsi çelik kapı pencereler desen demirlik var, e nasıl gireceğiz.
    -Harbiden lan. Boşver buluruz bir şeyler. Bak mesela şu eve girelim.

    Giremedi…
    Giremiyorduk bir türlü bacasına tırmanamıyoruz pencereleri korumalı kale gibi ev. Ama evin yanındaki kulübenin kapısı tahtadandı. Nacakla yara yara girdik içine. Ne mutlu bize ki evin sahibi burayı kiler niyetine kullanıyormuş.
    Tümünü Göster
    ···