/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 30.
    0
    4.kısım part3

    iki sokak evvel gördüğümüz beyaz suratların yanına geçtik tek katlı bir evin çatısına çıkıp yaklaşmaların bekledik. Bize doğru ölü gibi yürüyorlar, zaten ölülerdi ya neyse. Elimizdeki peçeteyi güzelce ıslatıp karşı evin penceresine attık. Hani bilen bilir o sesi şak diye bir ses yayıldı. Beyaz suratlar depara geçti oraya doğru duvara iyice yaklaşınca yine yavaşça yürümeye başladılar. Duyuyorlardı ayrıca duvara çarpmamaları görebildikleri anldıbına geliyor. O sıralar Aslan’ın gözleri parlıyor, kahkaha atmak istermişçesine gülümsüyordu. Aslan birden buldum dedi ve planı bana anlatmaya başladı. Planı uygulamak için etrafı araştırdık. Bizim markete 6 sokak uzaklıkta başka bir market vardı, oranın çöplüğündeki karton kolileri toparlayıp yanmaya hazır hale getirdik. Aslan’ı orada bırakıp geri döndüm plana göre Aslan ateşi yakacak ve fişeklerinden birini ateşe atıp yanıma gelecek. Fişeğin patlama sesini duyan beyaz suratlar bizden uzaklaşacak bizde gönül rahatlığı ile camı kırıp marketi yağmalayacağız.

    Marketin önüne gelip Aslanı beklemeye başladım. Bir an ne yapıyorum ulan ben niye ayrıldım ki Aslan’dan diye düşünürken patlama sesi geldi. Birkaç saniye geçti ikinci bir patlama sesi daha duyuldu. Ne oluyordu daha fazla ses çıksın diye iki fişek mi atmıştı ateşe. Yoksa tüfekle mi ateş etti? Her ne olursa olsun benim bu tarafta olduğumu biliyor, işler ters gitse dahi buraya gelirdi. Yine de şüphe peşimi bırakmıyor. Bıçağımı elime alıp patlamanın olduğu yöne doğru koşmaya başladım. Üçüncü patlama sesini de duyulunca işlerin yolunda gitmediği kesinleşti. Ateşi yakacağımız sokağa girdiğim an gördüklerim...

    Aslan tüfeğini bir adama doğrultmuş aynı şekilde adamda silahını Aslan’a çevirmiş. Gökyüzü ince ince yağmur damlalarını suratıma çarpmaya başladı. Uzaktan bizim sokağa doğru gelen onlarca beyaz suratı görebiliyorum. Ana caddenin başlangıcındayım birkaç kilometre ardımda dağlar var denize kadar 2 kilometre boyunca uzanan bu caddenin diğer ucunda onlarca beyaz surat, Aslan ve diğer adam ise 100-150 metre önümde. Ama bir sorun var ateş henüz yakılmamış o üç patlama sesi nereden geldi. Gözerimi kısıp, dikkatle bakınca fark ettim. Üç adam yerde yatıyor. Aslan gibi bir rambo çakmasının bunları yapmış olabileceği gayet mantıklı geliyordu kulağıma. Peki, ama neden? Şimdi bunu düşünmenin sırası değil dedim kendi kendime. Daha önce iki insan gözlerimin önünde ölmüştü ve hiçbir şey yapamamıştım. Yaşanan onca şeyden sonra panik yapmayı hiç düşünmüyorum. Sessizce Aslan’a silah doğrultan adama doğru ilerliyorum, belimden çektim tabancamı. Sessizce ardına yaklaşıp dayadım silahı ensesine. Artık nasıl havaya girdim anlatamam. Adama boğuk bir ses tonuyla fısıldadım.

    -Sakin ol ve elindekini yavaşça yere bırak evlat.
    -Hah hah! Seni yeniden görmek ne güzel… EVLAT.

    Bu ses ile ensemdeki soğuk namluyu hissetmem bir oldu. Bu ses tonu… Evet. Evet oydu. Torbacıların ’’abi’’ diye seslendikleri adam. Betim benzim öyle bir attı ki sormayın. Zaten elimdeki silah boş korkutur gideriz hayallerindeydim. Aslan’da biliyor boş olduğunu. indirdi tüfeğini. Bende indirdim mecbur, silahları yere attık. Abileri yerde yatanlara baktı. Ve Aslan’a sordu.

    -Sen mi indirdin bu salakları?
    -Ha? Şu veletleri kast ediyorsan, evet, bendim.

    Aslan bunları söylerken gözleri bir başka bakıyor, açıkçası sevmiyordum bu bakışları. Abileri sakin bir şekilde etrafını inceledi.

    -Zaten bir halta yaramıyorlardı iyi yapmışsın, teşekkür ederim.
    -Rica ederim her zaman bekleriz.

    Bunları söylerken gözlerinden belli oluyordu Aslan’ın korkmadığı. Sözleri ise adına yaraşır şekilde, kükrercesine çıkıyor ağızından. Bizim çakma rambo moda girmiş belli. Benim ellerimi iple bağlayıp diz çökmemi söylediler. Aslan ise hala ayakta duruyor. Abileri benim silahımı alıp beline yerleştirdi ve Aslan’a iyice yaklaştı. Gözlerine baktı bir süre.

    -Ne dersin Ali? iş görür mü sence.
    -Tabi. Ölen veletlerin yerine ayak işlerini yapacak birileri lazım nede olsa.
    -Böyle alev alev yanan gözlere ayak işleri mi yaptıralım yani? Çok büyük israf olurdu açıkçası. Ne dersin evlat? Yanımda olmak ister misin? Kadın, güç, mevki, istediğini alacaksın.

    Aslan’ı çetelerine davet ediyordu resmen. Bizim rambo atarlanmasın diye dua ediyorum. Dua ediyorum ki ölmeden kurtulalım buradan. Aslan ise bana acıyan bakışlarla bakmaya başladı. Neydi şimdi bu? Ne oluyor? Diye düşünürken cevabını verdi.

    -Aslında şu an yapacak daha iyi bir işim yok. En azından değerimi bilen birilerinin yanında olacağım gibi görünüyor… Söylesene… Sence de öyle değil mi Serdar?
    -Ne… Ne diyorsun oğlum sen?
    -Hala öğrenemedin değil mi? (beni işaret ederek) iyi olan değil… (kendini göstererek) Güçlü olan kazanır. Bunu daha öncede söylemiştim. Eski dostum.
    -Eski dost?
    -Sanırım dostluğumuzun sonuna geldik.

    Abi denilen adamın yakasından bir sigara alıp yaktı. Derince çekti ciğerlerine. Yanıma yaklaşıp suratıma üfledi. En nefret ettiğim şeydi bu hareket.

    -Ne oldu eski dostum? Ha pardon bu hareketten hiç hoşlanmazdın değil mi? Bu arada sana söylemeyi unuttuğum birkaç şey var. Şu, kız vardı hani, taş gibi olan, sevip te söyleyemediğin. Neydi adı… Hah Ezgiydi. Ezgi… Güzel isim… Seninle karşılaşmamızdan bir gece önce görmüştüm onu. Elimdeki tüm yiyeceği ona verdim. Hastanede saklanmasını, onu bir hafta sonra almaya geleceğimi söylemiştim. Yani yarın. Aslına bakarsan o kulübede Ezgi’yle yaşamayı planlıyordum. Bugün ölmeyecek olsaydın dahi yarın sabah seni öldürüp Ezgi’yi almaya gidecektim. Ezgi’yle yaşayacağım yuvamı iş görür hale getirmen için seni kullandım da diyebiliriz. Sana defalarca kez söyledim… iyiler hiçbir zaman kazanmaz… Sadece her kazanan iyi olduğunu iddia eder… Anlamadın eski dostum… Anlamadın.

    Hiçbir şey demedim, diyemedim belki de. Beni bir trafik levhasına bağlayıp gittiler, inilti sesleri geliyor hafiften, yaklaşıyor beklediğim ölüm. Öfkeliydim, kusmak istiyordum içimdeki duyguları. ihanete uğramıştım. Gözlerimi karşımdaki dükkânın vitrin cdıbına çevirdim kendi yansımamı çok net hatırlıyorum. Orada gördüm alevleri. Yanıyordu… intikam için tutuşuyordu gözlerim. Var gücümle haykırdım. intikam için haykırdım. istemiyordum ne parayı ne gücü nede başka bir şeyi. Sadece intikam almak istiyorum. Sadece intikam…
    Tümünü Göster
    ···
  2. 29.
    0
    4. Kısım 2.part
    Kabaca birkaç hafta bize yetecek kadar patates, soğan, mısır gibi şeyler vardı. Kulübenin içinden bir çuvalı alıp içine doldurduk ne varsa kendi mekânımıza taşıdık.

    Artık pek fazla eksiğimiz yoktu rahat rahat bir belki de iki hafta yetecek yiyeceğimiz vardı. Meyveler çabuk bozulacağından önce onlara saldırdık. Rahat bir şekilde geçip giden birkaç günün ardından tekrar odun toplamaya çıkmıştık. Şimdiye kadar bu bölgede hiç beyaz suratlı birileri görmedik. Muhabbet sohbet derken ormanda iyice kaybolduğumuzu fark ettik.
    Yön bulmak için basit bir tekniğimiz vardı. 10-15 metrelik bir ağacı kesip ucuna, muhtemelen piknikçilerin getirdiği patlak plastik topu geçirdik ve kulübenin çatısına diktik. Kaybolduğumuzda etraftaki yüksek bir ağacın tepesine çıkıp topu arıyorduk, turuncu olduğundan kolayca fark ediliyordu şimdiye kadar hiç yanıltmamıştı bizi. Aslan irice bir ıhlamur ağacı buldu, baktı baktı baktı… Yok.
    Birde ben bakayım dedim çıkabildiğim kadar çıktım ve 360 derece bakındım hakikatten de yok. Ne yaparız nasıl buluruz diye düşünürken şehirle köyün sınırı olan dere geldi aklıma. Yokuş aşağı inip dereye vardık. Bildiğimiz tek şey odun toplamak için evin arka tarafına doğru gittiğimizdi. Kulübenin sağ tarafı şehre bakıyor yani kuzeye solu da güney olacağına göre kulübenin arkası doğu oluyordu. Dere ise doğudan batıya akıyordu.
    Derenin aktığı yönü takip edersek su almak için indiğimiz yeri bulur oradan da kulübeye gidebilirdik. Öylede oldu. Teknolojik açıdan felç durumdaydık ne bir fenerimiz vardı nede bir pusula. Aksilikler üst üste gelir ya saatimin pilide bitmişti, bunun yanında balta ve bıçaklarımızın ağızı körelmeye başladı birçok yerde de keşke ipimiz olsa diyorduk. Tuvalet ve banyo ihtiyaçlarımızı karşılamak için ormana girmekten sıkılmıştık basit de olsa banyo gibi bir yer inşaat etmek için çivi, çekiç gibi malzemeler gerekliydi, bu listeyi fazlasıyla uzatabilirim. O gece karar verdik, ekipman edinmek için şehre ineceğiz. Gün doğmadan kahvaltımızı yaptık. Yanımıza 2 gün yetecek kadar yiyecek aldık. Tüfeği ve domuz fişeklerini Aslan ben ise erzakları taşıyordum. Özellikle artık elimdeki tabancaya mühimmat bulmayı çok istiyordum. Tüfeğimiz uzun süredir bakım görmediğinden sorun çıkartabilirdi ama işin kötüsü bir keresinde ormandayken yağmura yakalandığımızda fişekler ve tüfek iyice ıslanmıştı. Fişekleri aklımızca sobanın yanında kurutsak ta patlayacağından emin değiliz tüfek ise paslanmaya yüz tutmuş. Yağlanması şart. En önemlisi ise Aslan’daki çakmağın gazı bitmek üzereydi.

    -Sence beyaz suratlılar niye gündüzleri gözükmüyor? Düşündüm düşündüm ama bulamadım.
    -Bende çok düşündüm Aslanım bir türlü mantık uyduramadım.
    -Sebebi ne olursa olsun kurallar basit. Sayıları gece artıyor gündüz azalıyor.
    -Aynen kardeşim, Hatice’ye değil neticeye bakmak lazım.
    Şehirle bizim mekânı bölen dereyi geçince duamızı edip başladık sessiz sedasız ilerlemeye. iletişimimizi mümkün olduğunca el işaretleriyle sağlıyorduk konuşmalarımız ise fısıltıdan ibaret. Aslan kolumdan tutup sokak arasındaki güvenli bir yere çekti ve sormaya başladı.

    -Serdar iyi tamamda her yer kapalı. Nereden bulacağız onca ekipmanı.
    -Haklısın kepenkleri açamaya çalışırsak çok fazla ses yaparız. En iyisi orta seviyede basit bir süpermarkete girelim onlar 7-24 kamera ile izlendiğinden kepenkleri olmuyor sadece camı kırmak yeterli.

    -O kadar şeyi hangi süpermarkette bulacağız oğlum.
    -Ya sana bir çanta ayarlarız, senin çantaya doldururuz konserveleri, alırız 5-10 tane çakmak. Hem şimdiki süpermarketlerde maşallah her şey oluyor.

    Bu konuşmaların hemen ardından yanlış hatırlamıyorsam 3 tane beyaz surat gördük. Çömeldik gıdım gıdım ilerliyoruz. Aslan bir ara atlayıp kafalarına sıkacak diye ödüm patlıyor. Herif doğduğu günden beri hayal ediyordu böyle bir durumu, şimdi ise tam ortasında kalakalmış. Ben ise onun önderliğine güvenerek takıldım arkasına. Beyaz suratları atlattıktan sonra 2 sokak daha ilerledik ve aradığımız türden bir süpermarket bulduk. Camı kırmayı denersek oluşan ses ile beraber beyaz suratlar etrafımızı sarabilirdi.

    -Serdar çok ses çıkarır mı cam kırma işi?
    -inan bana yeterince çıkarır, denedim, biliyorum, güven bana. Ama sorun yok Serdar kardeşinde fikir bol. Al şu taşı bekle burada, ben vur deyince hafifçe vur.
    -He anladım, tamamdır, hadi.

    Aslan’dan 25-30 metre uzaklaştım. Gözlerimi yumdum ve sese odaklandım vur demek yerine elimle vurması için işaret yaptım. Ses çok fazla çıkıyordu, imkânı yok, camı kırarsak kesin kesin duyacaklar. Bu konuyu Aslan’la tartışmaya başladık.

    -Şimdi ne yapacağız.
    -Bu beyaz suratlılar sesleri duyabiliyorlar mı?
    -Muhtemelen duyuyorlardır.
    -Deneyelim düşmanı iyi tanımak lazım.
    -Onun içinde fikir var bende sıkıntı yok Aslan’ım
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    0
    Reserved
    ···
  4. 27.
    0
    4. Kısım: iSTiLA ÇANLARI

    Ağaçtan indim ve ardından Aslan’ın mekânına doğru yola koyulduk. Uykusuzluktan iyice serseme dönmüştüm koşmanın verdiği yorgunlukla birlikte inanılmaz bir sersemlik hayır hayır bildiğiniz mallık vardı üzerimde. Karanlık olduğundan mekanı pek inceleyemedim ufak bir kulübe olduğunu görebiliyordum sadece içeri girdim bir kenara kıvrıldım. Aslan ise sobayı yakıp kabaca ağızına kadar odunla doldurdu ve oda kıvrıldı köşesine. Doğada olmanın huzurundan olsa gerek, 7 saatlik uyku bana yetmişti, çok daha dinç hissediyordum kendimi. Zaten huyum böyleydi çok uyuyamazdım. Aslan ise bıraksalar günlerce uyuyacak kapasitede bir insandır. iteleyerek uyandırdım. Bildiğim bir çevredeydik daha önceleri avlanırken burada gecelediğimizi hatırlıyorum. Kulübe dağın ortalarındaydı. Dağın eteklerine doğru güzel bir dere akıyor derenin biraz aşağısında ise şehir vardı. Dereye inip su ihtiyacımızı karşıladık ve yanımıza aldığımız su kaplarını doldurup tekrar kulübeye döndük. Sobayı yakıp biraz ısınırken elde avuçta ne var ne yok gözden geçirdik.
    Av tüfeği, 12 domuz kuşunu ile 7 tane saçma
    Tabanca
    Av bıçağı
    Askeri bıçak
    Bir tane Nacak (el baltası)
    2 elma
    7 incir
    Bir gün yetecek odun
    Biraz kıyafet ve kulübede bulduğumuz 3 mum
    Ekgiblerimiz şimdilik yemek ve yakacak gibi duruyordu. Çantamı kulübeye koydum birer elma yedik ve odun toplamaya çıktık. Yarım saatte birkaç günlük odun toplamıştık bile, etrafta çok fazla kuru odun vardı. Sobanın yanına yerleştirip yiyecek bir şeyler bulmaya çıktık. Aklımızdan av yapmak geçse de yapmadık. Zaten şimdiye kadar sadece domuz avı yapmıştık. Yani kuş vursak dahi yenir hale nasıl getireceğimizi tam bilmiyorduk. Şansımızı meyvelerle denemeye karar verdik yılın bu vakti üzüm ve incir olur bir evin bahçesine girip toplamaya başladık bol bol üzüm alıp geri zütürdük. Ama sadece üzümle mi yaşayacaktık?

    -Serdar bak iyi güzel bolca meyvemiz oldu da bize sebze falanda lazım et lazım.
    -Haklısında nerden bulacağız.
    -Aklımda bir şeyler var ama…
    -Merak etme benimde aklımda o şey, mecbur girip evin birini yağmalamalıyız ama.
    -Ama ne?
    -Lan oğlum buradaki evlerin hepsi çelik kapı pencereler desen demirlik var, e nasıl gireceğiz.
    -Harbiden lan. Boşver buluruz bir şeyler. Bak mesela şu eve girelim.

    Giremedi…
    Giremiyorduk bir türlü bacasına tırmanamıyoruz pencereleri korumalı kale gibi ev. Ama evin yanındaki kulübenin kapısı tahtadandı. Nacakla yara yara girdik içine. Ne mutlu bize ki evin sahibi burayı kiler niyetine kullanıyormuş.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 26.
    0
    3.kısım 4.part
    Oha, hadi canım, gerçekten gözümün önünde belirdi. Pür dikkat izliyorum bu nasıl bir hayal diye. Yok artık, harbiden de oydu. Nasıl olur demeye kalmadı Aslan domuzları sürüyordu belliki. Hiç panik yapmadı doğrulttu yarı-otomatik av tüfeğini yavaşça bu yöne yürümeye başladı. Aramızda 25 metre falan var sakin sakin yürüyerek yaklaşıyor. Birkaç adım sonra ilk atışını yapınca iyice emin oldum gerçek olduğundan. Ama nasıl geliyor anlatamam efsane olur. iki adım atıp bir el ateş ediyor. Ateş ettiği vakit Aslan’ın yüzü iyice aydınlanıyor sonra tekrar karanlığa bürünüyor. Bu şekilde 4 el ateş ettikten sonra ağacın dibine baktım domuzların ergen olanı yerde yatıyor, diğeri kaçıp gitmiş olacak ki ortalıkta yok. Yapraklardan olacak beni fark edemedi. Ölen domuza bakmaya geldiğinde seslendim.

    -Aslan! Sen misin lan?
    -Sen kims…. Ohaa! Serdar ne işin var oğlum burada?
    -Bende bilmiyorum dıbına koyayım bende bilmiyorum.
    -Bu çocuğa ne oldu lan?
    -Kaçan azılı yaptı.
    -Yaralanmadın değil mi?
    -Yok ya iyiyim.
    -Onu sormuyorum onlar seni yaralamadı değil mi?
    -Beyaz suratlılar? olanları diyorsan yok sağlamım çok şükür. O değil de bu saatte sen ne arıyordun dışarıda?
    -Görmüyor musun? Gökte parlayan Ay’ı. Güneyden esen ılık rüzgârları, bu gece benim gecem, senin gecen, bu gece av gecemiz..

    Haklıydı unutmamıştım o hisleri, dediğim gibi böyle geceler kutsaldı bizim için. Derin bir nefes alınca daha iyi anlıyordum. Yüzüme vuran ılık rüzgârın getirdiği barutla karışık kan kokusunu. Ama ne demeliyim onu gördüğüme o kadar sevinmiştim ki anlatamam. Böyle bir durumda, yegâne güvenebileceğim bir dostumdu yanımdaki bu çakma rambo. Gülmeye başladık. Her şeye rağmen yine de gülebiliyorduk. Her şeye rağmen…
    ···
  6. 25.
    0
    devam hocam güzel kurgu.
    ···
  7. 24.
    +1
    3.kısım 3.part

    iri olmasa da evlense çocuğu olur cinsten bir yaban domuzu teşrif etti aramıza. Meraklı bir şekilde yanaşınca velet beni unutup atladı domuzun üzerine. Zavallı velet… Bizim yürek yemiş velet domuzun kulağını ısırdı. Domuz tiz bir homurtu attı karanlığa doğru kaçtı. Ama domuzun kaçtığı yerden daha sert homurtular gelince anladım yalnız olmadığını. Velet yine benimle uğraşmak üzere döndüğü sırada karanlığın içinden öyle bir domuz çıkageldi ki afallayıp ağaçtan düşüyordum az daha. Gördüğüm en büyük azılıydı bu. Velede sadece bir kez vurdu… ikinciye gerek yoktu. Hayatımda ilk kez duymuştum kırılan bir omurganın sesini. Velet belinden ikiye bölünmüş yerde yatıyor ben ise düşmemek için ağaca sarılıyorum. Ne yaparım nasıl kurtulurum ben buradan. Sis açılmaya başladı, dün geceden ziyade dolunay daha bir parlak daha bir kasvetli duruyordu gökte…

    Dolunayın tıpkı bu geceki gibi gökyüzünü süslediği vakitlerde ilkokuldan buyana yegâne dostum Aslan’la birlikte ava çıkardık. Bu yüzden biliyordum, böylesi bir yaban domuzunun ağacı yıkacak kadar güçlü olduğunu. Ay’a baktım belki bir umut bu son vakitlerime bir çare olur diye aklıma Aslan geldi hatırıma. Av geceleri bizim için kutsal sayılırdı. Okulu asar, işi gücü bırakır, her şeyi terk edip ava giderdik. Yola doğru baktım Aslan’ın şimdi ne halde olduğunu düşündüm. Gözümün önüne geldi bir an…
    ···
  8. 23.
    +1
    3.kısım 2.part
    Derin bir nefes alıp verdim. Ve bir anda dolaptan çıkıp depar atarak çıkışa ilerledim. Adamların olduğu odanın önünden geçerken içeri bir bakış atmışım ki sormayın. Dışarı çıktığımda ilk şokumu sis yaşattı, iniltiler duyuluyordu ama 5 metre ötemde beyaz surat varsa dahi göremiyordum. Doğu Karadeniz’de oluyordu bütün bu olaylar. Aşina değildim buralarda böyle aksiyona. Ne gezi parkı eylemlerini gördüm nede başka bir olay. Fazlasıyla sakin olan bu bölgede bunları yaşamak nasıl heyecanlandırıyordu beni bilemezsiniz. Ve nasıl korkuttuğunu…

    Güneye çevirdim kafamı, dağlar vardı güneyde, orada bu beyaz suratlı insanlardan uzaklaşabileceğimi düşünerek güneye koşmaya başladım. Arakama baktım karakolun kapısının olduğu yerden kahkaha sesleri geliyordu. Haklıydı gülmekte, akşamın bu vaktinde, sayısını bilmediğim bir grup beyaz suratlıların arasında koşuyordum. Ama şans benden yanaydı tahminim doğruydu güneye gittikçe iniltilerin sesi iyice azaldı, Az çok koşu ile aram vardır. En azından güzel tempo tutturduğumu söylerler, uzun süreli koşulara alışkınım, tahminen bir buçuk ila iki kilometredir koşuyordum. Biraz yavaşlayıp arkama baktığımda 13-14 yaşlarında bir çocuk beni kovalıyordu, kısa bacaklı olduğundandır bana yetişemiyordu 10 dakika daha koşup ardıma baktım, hala peşimde. Artık etraftaki evlerin sıklığı azalıyor. Ay tepemde bana yol gösterircesine aydınlatıyor önümü. 5 dakika sonra iyice ormanlık araziye girdim fakat velet peşimi bırakmıyor, bıçağımla kafasını kesmeyi düşünsem de korkuyorum. Bu bölgede köy evleri bir arada olmaz, araları en az 50-100 metredir. Veletten nasıl kurtulurum diye düşünürken olanlar oldu. Birden güçlü homurtular duymaya başladım. Sakın… Düşündüğüm şeylerle karşılaşmamak için dua etmeye başladım. Aynı sesleri bir kez daha duyunca hiç düşünmeden geri dönüp son gücümle depara geçtim beni kovalayan velede doğru. Yanından geçerken bir tekme salladım yere yığıldı. Artık tek derdim çıkabileceğim bir ağaç bulmaktı. Bana en yakın evin bahçesindeki incir ağacını görmemle çıkmam bir oldu. Velette durur mu ayağa kalkar kalkmaz ağacın dibine gelip inlemeye başladı. Homurtuların sesi yaklaşmaya başlayınca iyice tedirgin oldum. Eğer gelen onlarsa hiçbir belgeselde göremeyeceğim şeyler olacaktı…
    ···
  9. 22.
    0
    2.reverved -
    ···
  10. 21.
    +2
    3. Kısım: KAÇIŞ
    3.kısım 1.part

    Uyuya kaldığımı, belimdeki bıçağın bacağıma batmasıyla anladım. Ne kadar süredir uyuyordum? Kol saatime baktım, sadece 15 dakika geçmiş. Vücudumdaki her hücre orada uyumamı söylese de, öyle yapmamam gerektiği belliydi. Kendime gelmek için kafamı sertçe sağa sola salladım. Bir süre adamları dinlemeyi denesem de hiç ses duyamadım sanırım sızmışlardı. Dolabın kapısını kapatırken çok tiz bir gıcırdama sesi duyduğumu hatırlıyorum, kapıyı açmayı denersem sesi duyabilirlerdi. Biraz bekledim belki rüzgâr çıkarda, gıcırdama sesi biraz olsun engellenmiş olur diye. Çıkmadı. Artık aklıma pek fazla fikir gelmiyordu, yalnızca uyumak istiyordum. Geriye kalan tek planım ise çok basitti. Koşmak, kapıyı açınca, varımı yoğumu ortaya koyarak koşacaktım.

    Derin bir nefes aldım, etrafta bir anlığına ses kesilmişti. Sanki canlı cansız her şey benim hayatım uğruna koştuğumu görmek istiyordu… Yüzümde oluşan tebessümle beraber şu kelimeleri mırıldandım.

    -Öyle olsun, istediğinizi alacaksınız.
    ···
  11. 20.
    +3
    Part8
    Demesiyle beraber hızlıca kapıya doğru harekete geçti. Ben çantamı sırtlayıp yola koyulana kadar çoktan koridoru dönüp çıkışa doğru koşuyordu. Hızlı adımlarla ilerledim ve beni bekle diye seslendim. Koridorun sonundaki köşeyi döndüm ve polisin dışarıda olduğunu gördüm. Ama bir sorun vardı. Neden elleri havada öylece bekliyordu ki. Ben ne olduğunu anlayana kadar bir silah sesi duyuldu ve polis yere yığıldı... Donakaldım. ikinci kez gözlerimin önünde birisi ölüyordu ve ben hiçbir şey yapamamıştım. Birkaç saniye sonra kendime geldim ve dönüp odaların birine girdim ne yapmalıyım diye düşünürken odada büyük bir dolap olduğunu fark ettim. Hızlıca içine girip dikkalte dinlemeye başladım. Duyuyordum konuşmalarını.

    -Geri zekâlı herif, adam gibi bağla demedik mi lan sana!
    -Ne bileyim abi vallahi sağlam düğüm atmıştım, nasıl çözdüyse helal olsun.
    -Yalnız abi ben şahidim Murat iyi düğüm atmıştı sakın başkası çözmüş olmasın?
    -Bak abi Zafer’de görmüş nasıl bağladığımı bak yemin ediyorum iyi bağlamıştım.
    -Kes lan anladık git bak bakalım başkası var mı içerde

    Bu konuşmadan hemen sonra ayak seslerini net olarak duymaya başladım, yakınlarımda oldukları belli oluyordu. içimden "Ulan hadi bakalım ben giderim ama birinizi de zütürürüm" dedim ve belimden tabancayı çıkartıp sağ elime aldım, sol elime de bıçağımı aldım, dolabı açtığı an üzerine atlayacağım. Adamlardan biri benim olduğum odaya girdi, dolaba yaklaştı, ayak seslerinden belli oluyor yeri, Kalbim yerinde durmak istemiyor, çıkacak göğsümden.
    Dolap kapağının önünde durdu, Ben deliriyorum heyecandan, kaldırdım bıçağımı, dolabı açan adam ölecek, kesin. Aramızda 4 cm lik dolap kapısı var sadece. Bir iki saniye sonra fermuar sesi geldi. Adam açtı, dolap kapısına işemeye başladı. Heyecandan deliriyorum, aklımdan adamı hadım etmek geçiyor. Neyse ki şansım varmış, dolabı açmadan gitti, bağırdı diğerlerine.

    -Yok lan, kimse yok burada.
    -Olsa da adam mı kalır şimdiye.
    -Neyse gel bir şeyler yiyelim.

    Birkaç dakika sonra duman kokusu gelmeye başladı. Ateş yakmışlardı herhâlde. Konuşup gülüşüyorlardı, arada şerefe falan diyorlardı. içiyorlardı, fırsat bu fırsat adamlar sızdıklarında çıkar giderim diye düşündüm. 2 veya 3 saat bekledim, hava kararmış olmalıydı. Adamların sızmasını beklerken ben sızıp kalacaktım, dün gece de uyumamıştım…
    Tümünü Göster
    ···
  12. 19.
    0
    senaryo gibi lan
    ···
    1. 1.
      0
      yazan panpamız güzel yazıyor değilmi panpa? bende heycanla bekliyorum. ben onun yazdıklarını paylaşmakla yükümlüyüm
      ···
  13. 18.
    +3
    Part7
    - Kimsin sen? Nesin? Seni niye bağladılar? Kim bağladı?

    Adam biraz toparlanınca anlatmaya başladı.

    -Üç gün önce yakaladığımız bir grup uyuşturucu taciri yaptı. Şehirde acil durum sirenleri ötmeye başlayınca bize emir geldi, tüm şehri boşaltıp doğuya doğru kaçmamız söylendi. Bende nezareti boşaltmak için görevlendirildim kapıyı açınca hepsi birden üzerime atladı beni buraya bağlayıp karakolu yağmaladılar.

    Bunları duyunca ellerini de çözdüm. Adam ilk iş belini kontrol etti.

    -Lanet olsun silahımı da almışlar!

    Adamın koluna girip bir yere oturttum geri gidip çantamla beraber döndüm, yanımdaki yiyeceklerden biraz verdim, verdiklerimi iştahla yedi. Yemeği yedikten sonra biraz daha soru sordum.

    -Siren gecemi çaldı?
    -Hayır, sabah 5 gibi çaldı 3 saat içinde tüm şehir boşalmıştı son gidecek olanlar mahkûmlar ve bizlerdik. Sen neden hala buradasın uyarıları duymadın mı?
    -Haydaa peki şehir neden boşaltıldı?
    -Detaylarını bilemiyorum ama bize batıdan salgın hastalık geliyor dediler yada öyle bir şey.

    Demek onca insan salgın yüzünden o haldeydi. En azından insanların nereye gittiğini öğrendim, artık boşuna hastane ya da askeriyeye gitmeme gerek kalmadı. Biraz daha dikkatimi verince aklıma daha da kötü şeyler gelmeye başladı. içeride gördüğüm ateşin etrafında beş sandalye vardı yoksa onlar...

    -Söylesene seni bağlayan şu grup... Kaç kişiydi?
    -Ufak bir satıcı grubu beş kişiydi galiba evet evet beş kişiydiler. Akli dengelerini yitirmişler tam pgibopat adamlar.
    -O zaman buradan hemen uzaklaşmamız lazım, çabuk ol toparla kendini.
    -Niye? Ne oldu? Hala buradalar mı yoksa?
    -Dün geceyi burada geçirmişler, geri dönme ihtimalleri var.

    Ufak pencereden dışarı baktım yağmur yerini sis e bırakmış kaçmak için mükemmel bir hava vardı.

    -Anlıyorum o zaman ne duruyoruz çabuk ol inan bana onlarla karşılaşmak istemezsin.
    ···
  14. 17.
    0
    devam devam
    ···
  15. 16.
    +3
    Part6
    ilk hedefim polis karakoluydu. Mümkün olduğunca dikkatli ve sessizce gitmeye çalışıyordum. Kalbim deli gibi atıyor hatta öyle bir moddaydım ki bıçağı belimden çıkarttım. Onlardan biri saldırsa kafasını keseceğim artık. Bedenimin her hücresine kadar korkuyorum, korkuyorum ancak yapmam gerektiğini de biliyorum. Şüpheye düştüğümde aklıma Fatih geliyor ardından kendime gaz veriyorum "Yapmalısın oğlum, savaşmalısın, savaşmazsan kazanamazsın!" Tahmin edebiliyordum bir insanı öldürmenin zorluğunu ve aynı zamanda biliyordum güçlü olmazsam kazanamayacağımı, doğanın kuralıydı bu, savaşın kuralıydı, yaşamın kuralıydı ve şimdide benim kuralımdı...

    Tüm bu düşünceler kafamdayken o insanlara ne olduğunu düşünmeyi unutuyor ve her birine düşmanım gibi bakıyordum. Belki de iki gündür konuşacak insan bile bulamadığım için yavaşça kafayı yiyorumdur. Yaklaşık bir saat sonra polis karakolu gözüktü. Uzaktan biraz sokağı gözledim, hiç beyaz suratlı birileri var mı diye, olmadığını görünce sessizce karakolun kapısına yaklaştım. Kapının ağızından içeriyi dikkatlice dinledim. Hiçbir ses duyamayınca dikkatlice içeri girdim. Tek tek odaları kontrol ettim, hiç kimse yoktu, kimse yoktu ama odaların birinde insanların olduğuna dair izler buldum. Odanın ortasına metal bir çöp kovası ve etrafında 5 tane sandalye, çöp kovasının içinde küller vardı belli ki birileri ısınmak için ateş yakmış.
    Çöp kovasına dokunundum, soğuktu, sanırım sadece geceyi burada geçirmişlerdi. En azından anlamıştım benim gibi insanlarında olduğunu, içime bir rahatlık geldi. Tekrar gelmelerini beklemeyi düşündüm, muhtemelen yiyecek bir şeyler bulmak için ayrılmışlardı. Bir kaç saat beklemeye karar verdim, akşama doğru gelmezlerse hızlıca hastaneye gidecektim. Beklerken çantamı çıkarttım ve karakolu biraz araştırmaya başladım. Nezarethane ye bakmamıştım henüz sessizce girdim içeri, boş olmasını umuyordum... Ama değildi. içeride bir polis memuru elleri ve ağızı bağlanmış bir şekilde yerde yatıyordu, ölümü acaba diye düşünürken, öksürdüğünü duyunca duramadım. iyice yaklaşıp sağına soluna baktım normal bir insan mı diye, evet öyleydi. Ellerini çözmeyi düşündüm ama yapmadım önce ağızını çözüp ve birkaç yudum su verdim. Öyle ya şüpheli biriyse, niye bağlasınlar ki bu adamı durduk yere. Kendine gelince sormaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 15.
    0
    Rezerved

    Not: gerçi ne olacağını biliyorumya neyse başlık canlansın.
    ···
    1. 1.
      0
      yazarımız geldi. başlığını şereflendirdi
      ···
  17. 14.
    0
    bi ara okurum panpa kafam taşak gibi şuan
    ···
    1. 1.
      0
      Aksamdan kalmalara ozel part geldi panpa seni bekliyoruz
      ···
  18. 13.
    0
    Devam pnp sardı hikaye
    ···
  19. 12.
    +3
    Part5
    Sonunda camı kırıp girdim içeri, evet, Ekrem amcanın evindeydim, içimde garip bir his vardı, bir nevi hırsızlık gibi bir şey yapıyordum, aslında hırsızlık gibi değil düpedüz hırsızlık sayılırdı bu, ama içimdeki his pişmanlıktan ziyade heyecana benziyordu.
    Önce mutfağa dalıp bir şeyler yemeyi planlıyordum ama dolap bomboştu. Asıl amacıma geri dönüp yatak odasına yöneldim, Yatak incintı şimdi düşününce mutfakta dağıtılmış gibiydi, sanki aceleyle evden ayrılmışlarcasına... Yatağın yanındaki uzun demir dolap dikkatimi çekti hani şu askeriyedeki dolaplara benziyordu. Mutfağa dönüp irice bir bıçak aldım ve dolaba saldırdım ama nafile, ancak birkaç çizik atabilmiştim. Nasıl açarım diye düşünürken kilidinin anahtarını aramak geldi aklıma, odayı alt üst etsem de anahtarı bulamadım.
    O sinirle dolaba sağlam bir tekme yerleştirdim ve dolap açıldı meğer zaten açık bırakmış dolabın içinde güzel bir askeri bıçak ve bir tabanca vardı. Dolapta tüfek koymak için bölmeler vardı ama bölmeler boşaltılmış, herhalde giderken zütürmüştü Ekrem amca. Tabanca benim için çok sevindirici bir şey olsa da hiç mermi bulamadım. Kılıfıyla birlikte duran bıçak ise gayet sağlam ve güçlü görünüyordu elime aldığımda ise sadece görüntüde değil gerçekten kaliteli olduğunu anladım. Kampçılıkta bıçakla neler yapılabileceğimi öğrenmiştim hele böylesi kaliteli bir bıçak çok işime yarayacaktı.

    Oturduğum apartman çevredeki diğer apartmanlara kıyasla daha yüksek olduğunu biliyordum, tekrar yangın merdivenine döndüm ve en tepesine kadar çıktım. Kabaca gideceğim yönü taradım, görünürde o şeylerden, ne desem, o beyaz suratlılardan yoktu. Kendi evime dönüp tabancayı belime yerleştirdim bıçağı da kemerime takıp çantamı sırtladım. Aynada gördüğüm yansımama bakınca hayli şaşırdım sanki dağa giden bir komandoyu andırıyordum, hazırlıklıydım, kendime daha da güvenmeye başladım. Evime son kez baktım, anahtarları yanıma almak yerine kilimin altına sakladım ola ki ailem eve gelirse diye kapıya bir not yerleştirip yola koyuldum.
    ···
  20. 11.
    +3
    Part4
    2. Kısım: YOLCULUK

    Sonsuza kadar evde yaşayamazdım, evdeki erzaklar ile en fazla bir hafta dayanırdım ya sonra ne olacaktı. Dışarı çıkmayı düşündüm ancak korkuyordum. Öğlene kadar ne yapmam gerektiğine dahi bir plan yaptım, yanıda olabildiğince erzakla beraber dışarıya çıkıp ve sırasıyla karakol, hastane ardından askeri karakola gidecektim, umuyordum orada birilerinin olacağını.

    Eski kamp çantamı dolabın arkasından çıkartıp doldurmaya başladım. Çantamın en altına birkaç parça giysi koydum, erzak olarak bir şişe su, yarım ekmek, 3 elma ve bir paket sosis aldım. Peki ya kendimi nasıl savunacaktım? Ya sonum Fatih'inki gibi olursa? Babamın yağmurluğunu bulup geçirdim sırtıma, artık yola koyulacaktım. Son olarak birde silah gerekli diye düşündüm ancak gözümün önüne yine Fatih geldi o yarayla hareket edebilen bir organizmayı nasıl durdurabilirim ki...

    Daha önce insan vücudu ile ilgili belgeseller izlemiştim yani fiziksel olarak insan vücudunun zayıf noktalarını biliyordum. Ancak bir nokta var ki, o noktaya hasar verebilirseniz vücut anında etkisiz kalacaktır. Bu noktaya beyin kökü deniyor, beyinin sinir sistemiyle olan iletişimini sağlayan bu nokta hasar aldığında, beyinin vücutla olan iletişimi kesilir ve vücut anında yere yıkılır hatta beden yere düşmeden önce ölmüş olur. Ama bu noktaya nasıl hasar verebilirdim ki.
    Eğer ateşli silahım olsaydı kolay olurdu ancak evde silah olarak sadece mutfak bıçakları mevcut ve kimseyi kandırmayalım ben mutfak bıçağıyla o şeylere yaklaşacak kadar deli değilim. Biraz düşündükten sonra 5. katta oturan Ekrem amca geldi aklıma. Ekrem amca 60'lı yaşlarda bir emekli albaydı. Geçen sene apartmana hırsız girmişti, Ekrem amcada "Sıkıysa benim evime de girsin vallahi namluyu alnına dayar çekerim tetiği" demişti, demek ki Ekrem amcanın evinde silahı var. Tamam, iyide o silahı nasıl alacaktım. Hatırladığım kadarıyla hırsız bizim apartmanın yangın merdiveninden balkona atlamış ve eve girmiş diyorlardı. Balkona çıkıp yangın merdiveninin kapısını açtım ve yukarı çıkmaya başladım. iki kat yukarı çıktım, burasıydı sanırım Ekrem amcanın balkonu.
    Yangın merdiveninin kilitli kapısını nasıl açarım diye düşündüm, ilk olarak kaba kuvvet geldi aklıma, sırtımı yasladım merdivene ve atabildiğim kadar sert bir tekme attım, kapı kaynak yerlerinden kırılıp balkonun içine düştü, şaşakaldım, bu kadar uyduruk mu imiş? Bizim yangın merdiveni. Gerçekten de hırsız apartmana bu şekilde girmiş galiba. Evin perdeleri çekiliydi, birkaç kez camı tıklatıp Ekrem amcaya seslendim, kimse çıkmadı, balkon kapısını zorladım ama kitliydi. Az önceki gibi sırtımı balkon korkuluklarına dayayıp bir tekme daha salladım...

    Olmadı, PVC kapı olduğu için esniyor ama kırılmıyordu. Yerden az önce kırdığım kapıyı kaldırdım ve cama doğru salladım, ancak kırılmadı, ikinci kez denerken daha da sert yaptım, bu sefer sadece çatlatabildim, cam kırmak düşündüğüm kolay bir iş değilmiş..
    Tümünü Göster
    ···