/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +43 -8
    Hiç hatırlamak istemediğim ama hayatımın gerçekliği olan bu satırları belki birileri okur umudu ile…

    9 ŞUBAT

    ÇARŞAMBA

    GiRESUN
    Liseyi bitireli 2 sene olmuştu. Babam imam olduğu için beni de zorla imam hatip lisesine yazdırmıştı. O emekli olduktan sonra köye yerleşmiştik. Okul bittikten sonra işsiz güçsüz yazdan yaza fındık bahçeleri temizleyen el alemin ayak işlerini yapan biri oluvermiştim. Her şeyin başlangıcı olduğunu bilmediğim o soğuk kış gecesi üzerime yorganı çekip sobanın deliğinden tavana vuran turuncu ışıkları izliyordum.
    Gecenin bir yarısı dışarıdan gelen homurdanmaları duydum. Birileri sessizce tık tık kapıya vurup hoca-hoca diye bağırıp bir yandan da ellerindeki feneri pencereye tutup babamı çağırıyorlardı. Ne olduğunu anlamak için babam ile cama çıktığımızda yanan fenerler yüzünden kimsenin yüzünü seçemiyorduk. Babam hızlıca gidip kapıyı açtı. Karşımızda üstü başı çamur içinde ama yüzlerindeki gülümsemeden bu hallerinden hiç şikayetçi olmayan 4 tane adam sessizce babamı dışarı çağırdı. Gizli konuşmalarına beni tanık etmemek için göz işareti ile babama beni içeri gönderttikten sonra bir süre daha konuşup babamı da alıp hızlıca yola çıktılar. Annem babam ve kardeşlerim ile anlamsız bir beklemeye koyulmuştuk. Ne babam giderken bir şey söylemişti ne de annem bu ansızın gelişen olay hakkında bir şey söylüyordu.

    Twitter https://twitter.com/zuzumbilesi

    Okumak yerine dinlemek isteyenler :
    https://www.youtube.com/watch?v=_hj85PhmA68
    ···
  2. 2.
    +17 -10

    YiNE iŞKEMBEDEN SALLAYAN 31'Ci Bi LiSELi.. Bi BiTMEDiNiZ AMMINA KOYYiM

    ···
    1. 1.
      0
      Rezervasyon
      ···
    2. 2.
      0
      Reserved
      ···
    3. 3.
      0
      Reserved amk oğulları
      ···
    4. 4.
      0
      Zuzumbilesi var rez
      ···
    5. 5.
      +1
      Çalıntı başlık amk okumayın
      ···
    6. diğerleri 3
  3. 3.
    +19 -1
    O gece hiç birimizin gözünü uyku tutmamıştı. Babam ise bizi ardında bırakıp hiçbir şey söylemeden gecenin bir yarısında evden ayrılmıştı.
    Sabaha karşı dış kapıyı kırarcasına şiddetli bir kapı çalması ile irkildik, babam eli yüzü kan, belden aşağısı ise çamur içinde eve gelmişti. Ağzından tek kelime çıkmıyordu. Gözlerindeki korku öylesine farklıydı ki ellerini sıkmış parmaklarını açamıyordu. Hemen o halde içeri alıp banyoda sıcak su ile biraz kendine getirsek te dili lal olmuş tek kelime konuşamıyordu. Homurdanma ile başından geçenleri ne kadar anlatabilirse o kadar anlamıştık.
    Gün aydınlanana kadar ne kadar hiçbir anlam ifade etmese de doktora gidelim dediğimizde tek anladığımız olduğu yerden bir adım atmamak istediğiydi. Sabah olduğunda ise dışarıdan gelen feryat figan sesleri ile hemen evin önüne çıktık. Anneme babamın yanında durmasını söyledim ve hızlıca seslerin geldiği yere koşmaya başladım.
    Yerde yatan iki kişi sanki bir aslan parçalamışçasına organları dışarı çıkmış halde sürüklenerek kurtulmaya çalışmış ama artık dayanamayıp kendini bırakmış gibiydi. Hayatımda ilk kez böyle bir şey görüyordum. Dün gece babamın yaşadığı olaylar her ne ise bu olaylarla bir ilişkisi olabilir miydi? Babamın belden aşağısı ne kadar çamur ise bunlarından belden aşağılara tamamen çamura batmıştı.
    ···
    1. 1.
      0
      Ohaa hocam sen gerçek zuzumbilesi misin ? Twitter o değil mi ?
      ···
    2. 2.
      +2
      Babani gotunden gibeyim.
      ···
  4. 4.
    +18
    O gün muhtar jandarma ile beraber köyde olan her yeri aradı. Ne olduğunu kimse anlayamamıştı. Ne bir silah atılmış ne de bu olanlar bir insanın yapmasına benziyordu. Yakınlardaki her eve jandarma komutanı gelip bir şeyler görüp görmediklerini soruyordu. Ben bunu gördüğümde hemen kapının önünde geceden kalma bir çamur ya da iz olabilir diye evin önünü merdiveni kapı eşiğini süpürdüm. Babamın da üzerinden çıkan kıyafetlerini saklayıp jandarma köyden gittikten sonra yaktım. Bunu neden yaptım bilmiyorum. Sadece babamı korumak istedim. O canını zor kurtarmıştı belliydi ama her ne yaşandı ise bunu bize anlatamıyordu ve olayın tek şahidi olarak yargılanması korkusuydu belki de…
    Aradan birkaç hafta geçmişti. Babam konuşma yetisini tamamen kaybetmiş homurdanamaz hale gelmişti. Ne ayağa kalkabiliyor ne de oturttuğumuz zaman dik durabiliyordu ama ne kadar doktora zütürmek istesek te gözleri ile kesin bir şekilde bunu istemediğini belli ediyordu. Günler bu şekilde geçiyordu. Babam günden güne daha da kötüleşip zayıflamaya başlamıştı ve gündüzleri ara ara uyuyup geceleri gözlerini dahi kırpmadan sabahlıyordu. Ben şifa niyetine başında Kur’an okuduğum zaman ise kendini güvende hissedip uyuyordu. Bu olaylar aklıma çok fazla soru getiriyordu ama kimseye bir şey soramıyordum. Aradan 3 ay kadar zaman geçmişti havalar ısınmış artık iş güç zamanı da başlamıştı. Babamın ortalarda olmadığını gören herkese hasta, aklı gidip geliyor, bacağından rahatsız diye yalanlar uydurmaya başlamıştık …
    Bu yalanlarda artık çözümsüz kalmaya başlamıştı. Köyde ne olayı konuşan ne de köye gelip giden jandarma kalmamıştı. Olay ile alakalı ne bir kanıt ne de bir fail bulunamamıştı. Vahşi hayvan saldırısı diye tutanak tutup olayı kapatmışlardı. Biz ise tüm bu olanlar karşısında susmakla yetiniyorduk. Kimsenin aklına babamın durumunu ilişkilendirmek gelmemişti. Zira biz o gece yaşananlar ile alakalı bir şeyler bildiğimiz için ilişkilendiriyorduk. Yoksa zaten kimsenin aklına da geleceği yoktu bu durumun.
    ···
  5. 5.
    +16
    Aradan neredeyse 1 yıl geçmişti Bir gün lisedeki hocam çalıştığım markete alışveriş yapmaya gelmişti ve uzun zaman sonra ilk kez onu görmüştüm. Halime acımış olacak ki tatil gününde yanına gitmemi istemişti. hocam beni kan ter içinde elimde meyve kasaları ile gördüğü için utanmış olsam da yine de yanına gittim.
    Babamın durumunu anlattım ama anlattıklarımdan mantıklı bir şey çıkaramadığı için benimle uzun uzun konuştu. Ne de olsa hocamdı ve ona güveniyordum. Başımdan geçen olayları sır ederek bir bir anlattım. Beni öylesine pür dikkat dinledi ki sanki benim göremediğim noktaları görüyor anlayamadığım şeyleri anlıyordu. Bana üzgün gözlerle bakarak, baban define işine mi merak salmıştı dedi. Babamın böyle bir merakı ya da evde bize anlattığı bir olayı olmamıştı ama babamı o gece direkt kapıya gelip alıp gittiklerine göre, her ne kadar tahmin etsem de babamı iyi tanıdığım için böyle bir şeye inanmak gelmiyordu içimden.
    Günlerce çalışırken hep bu olan biteni düşündüm. Jandarma vahşi hayvan saldırısı olabilir diye tutanak tutmuştu ama belki de tüm bu olanlar o gece gelen dörtlüden geriye kalan ve daha sonrasında ortalıkta hiç görünmeyen iki kişi tarafından yapılmıştı. Belki de olan bitenin bütün sorumlusu karanlıkta yüzünü seçemediğim o iki kişiydi. Ölenlerin hiçbiri bizim köyden değildi ve daha önce kimsenin gördüğü tipler de değillerdi.
    ···
    1. 1.
      +9
      Sonra o 4 kişiyi bulup sabaha kadar hunharca gibistik
      ···
  6. 6.
    +15
    Hava iyice aydınlanmıştı ama korkudan bozduğum namazı kılmaya cesaret edememiştim. Evin içini o şekilde isli bırakıp anneme uydurduğum yalan ortaya çıkmasın diye 6-7 çuval odun doldurup kamyonet tutup eve getirdim. Eve gelirken de geceden bulduğum tüm kağıtları alıp gelmiştim.
    Annem davranışlarımdan bir hal olduğunu anlamış olsa da yaşadığım olaylar bana hayal görmüşüm gibi geldiği için korkmasınlar diye anlatmaya çekinmiş, yorgunluk bahanesi ile konuyu geçiştirmiştim.
    O gün de bitmişti ve herkes uyumaya çekilmişti. Ben ise başımı yastığa koymak bir tarafa dursun, yerimde duramıyor, içimdeki sıkıntı yüzünden elime ayağıma hakim olamıyordum. Evdeki odalarımızın kapıları beyaz ahşap eski tip kapıydı. Her kapının da üzerinde buzlu cam vardı. içerden dışarıyı göstermiyor olsa da yanan ışık görülebiliyordu. Kalkıp banyodaki koyu renkli havlulardan birini kapının üzerine atıp arkadan kilitledim. Karanlıkta durmaktan korkuyordum ve ışık yakma ihtiyacı hissediyordum. Saat ilerleyip herkesin uyuduğundan emin olduktan sonra köyden getirdiğim her şeyi ışığın altında incelemeye başladım.
    Bütün ölüm ilanlarını tek tek okuduğumda bazı isimlerin sürekli aynı şekilde tekrar ettiğini fark ettim. Ölen kişi için bir süre sonra tekrar ilan verilmiş gibiydi. Belki isimler ve akrabalıklar benzer olabilirdi ama ilanların sonlarında sanki şifrelenmiş gibi yazılar olduğunu anladım.
    ilanın başında şu köyden bu oğullarından diye başladığı için adı geçen köye gidip gerçekten böyle birinin var olup vefat edip etmediğini öğrenmem gerekiyordu. Zarfların içindeki paraları da toplayıp, yokluktan gidip köydeki evin ve durduğumuz evin faturalarını ödedim. Artan kısmı ile de çalıştığım marketten eve alışveriş yaptım.
    Aradan birkaç gün geçtikten sonra izin günümde liseden hocamın yanına gittim. Evde bulduğum şekilli ve Arapça yazıları gösterdim. Hocamda benim gibi okuduğu şeylerden bir anlam çıkaramamış olsa da korktuğu gözlerinden belliydi. Sen git sana vereceğim adresteki hocaya selamlarımı ilet sana yardımcı olacaktır diyerek beni gönderdi. Anlattıklarımdan pişman olmuştum. Hocam da olsa ona güvensem de böyle bir konuyu gidip hemen kendisine anlatmam doğru değildi.
    ···
    1. 1.
      +5 -2
      Hocanın tarif ettiği adamı da bulup sabaha kadar cinlerle cima ettik
      ···
  7. 7.
    +14
    Babam bu zarflardaki paraları bile almamıştı. Ne o paranın camiye geçmesini ne de kendi cebine girmesini istememişti, ben ise fatura ödeyip eve ekgib görmüştüm. Bu durum beni iyiden iyiye rahatsız etmeye başlamıştı.
    Bir süre sonra köydeki evde farklı şeyler olabileceğini düşünerek ne kadar korksam da sabahtan yola çıkıp gittim. Eve varır varmaz önce evin tavanındaki isleri elimden geldiği kadar temizleyip eski haline getirmeye çalıştım. Daha sonra babamın tüm kitaplığını döküp bütün çekmecelerdeki kağıtları tek tek inceledim.
    Benzer başka bir şey bulamasam da boş kitaplığı tamamen yerinden oynattığımda alttaki ekgib olan tahtaların birinin arasında etrafı yamuk yumuk üzerinde çok eski dönemlere ait olduğu belli olan 3 tane altın buldum. Bulduğum altına mı sevinsem yoksa babamın bu uğurda öldüğüne mi üzülsem bilemedim.
    Bütün kitaplığı eski haline getirip akşam olmadan altınları yanıma alıp tekrardan yola çıktım. Altınları düşündükçe içimde bir sıkıntı oluşuyordu. Bir taraftan babamın 3 altınlık mirası varmış bize bırakmış diye düşünürken bir taraftan da bu altınların başıma iş açacağını düşünüyordum. Eve geldiğimde anneme, kardeşlerime anlatmaması kaydı ile başımdan geçenleri çok detaylı olmayacak şekilde anlattım.
    Benim bilmediğim babamın uğraştığı görüştüğü birilerinin olup olmadığını sordum. Annem ne kadar yok dese de evde bulduğum altınları gösterince annemin gözlerinde tamamen acı ve keder ifadeleri oluşmaya başladı. Bana direkt nerden aldın diye sordu. Ben ise önce onun bilipte anlatmadığı şeyler olduğunu düşündüğüm için o cevap vermeden ben asla söylemeyeceğim dedim.
    Babam ölmeden önceki 5 6 sene boyunca define arayan birileri ile iş birliği içinde olduğunu ama kendisinin hiç onlar ile bir araya gelmediğini söyledi. Babama bazen bir yerlerden zarflar geldiğini ve babamın gelen zarflara göre bulunacak gömü ile ilgili fikirler söylediğini anlatıp ekledi. Eğer bir gömü bulunur ise, gömen kişi büyü yolu ile altınlarını koruyabilmek için başına koyduğu cinlerin olduğunu ve gömü bulunduğunda büyüyü bozmak için bu işlerden anlayan birinin de gömü çıkarılırken bunu engellemek için bir şeyler yaptığını anlattı.
    Annem bunları anlatırken gözleri doldu ve baban bu yüzden öldü oğlum, sen bu işlere hiç girme o altınları evde tutma, baban bana göstermişti bunları ama onu hiç kullanmadık. Onları git Giresun adasında delikli bir taş var. Adı Hamza taşı tam yanında çanak gibi bir çukur olacak oraya at kim bulursa onun olsun bizim evimize girmesin. O altınlardan bize hayır gelmeyecek dedi.
    Babamın eğer altında parada gözü olsaydı o altınları saklamak yerine bozdurur, zarflardaki paraları da bir şekilde kullanırdı. Bu işin içinde başka bir şey vardı. Ben ise hiç düşünmeden gidip parayı harcamıştım. Bir gece kapıya gelen 4 kişi, daha sonra ikisi öldü, babam hastalandı öldü, biz mutlu giden hayatımızdan olduk. Her şey daha ne kadar kötüye gidebilirdi bilmiyordum.
    Annem altınları ne kadar tarif ettiği yere at dese de ben bu olayı tam olarak çözmeden ne altınları ne de diğer bulduklarımı atmamıştım. Aynı babamın yaptığı gibi evdeki iki gözlü çekmecenin altına saklamıştım. Altınların bende olması beni rahatsız etse de elime para geçti diye de içten içe seviniyordum. Bir gün parasız kalırsam ilk işim altınları bozdurmak olur diye düşünüp kendimi güvende hissediyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +14
    Babamın gecenin bir yarısında tanımadığı adamalar ile ardına bile bakmadan bizi evde o şekilde bırakıp gitmesi hiç mantıklı gelmiyordu. O hafta sonu biraz yalnız kalmak kafamdaki sorulara cevap bulabilmek ve anneme köyden odun getirme bahanesi ile köy dolmuşuna binip köye geldim. Hemen sobayı yakıp dışarıdaki odunlardan sepete doldurup geceyi geçirebilmek için stok yaptım. Evde elektrik yoktu. Faturalar oraya geldiği için tutarı az da olsa ödenmemiş fatura olduğundan elektriklerimizi kesmişlerdi.
    Uzun zamandır dan beri hiç yalnız kalmadığım ve kafamda dönüp dolaşan düşünceler yüzünden gözüme uyku girmiyordu. Gecenin bir yarısı olduğu için soba iyice sönmüştü. Odadaki eski fosforlu ışık düğmeleri artık gözümde korkutucu şekiller olarak görünmeye başlamıştı. Böyle bir zamanda hem de yalnız iken buraya geldiğim için pişman olmaya başlamıştım.
    Hava iyice ayaza çekmişti, ayın parıltısı çiçek desenli perdenin dışından belli oluyordu. Ayağa kalkıp perdeleri kaldırdım. Karşıki dağlara kadar ay ışığında ortalık bembeyaz görünüyordu. Evin içine dolan ışık ile sobanın kenarındaki çıra ve çakmağı el araması ile buldum. Çırayı yakıp babamın çekmecelerinde mum vardır umudu ile mum aramaya başladım. Bulduğum mumlar daha önce kullanılmış ve erimekten altına koyulan tablanın şeklini almıştı artık. Ne kadar yaksam da nafile fitili düşüp duruyordu. Az çok yanan mum ışığı ile aramaya devam ederken çekmecelerden birinin içerisine kolumu uzattığımda alttaki kilitli olan dolaba doğru indiğini fark ettim. Dolap kilitliydi ama üstten elimi soktuğumda içeridekileri el yoklaması ile bulabiliyordum.
    içeride ne bulursam çıkardım. Tuhaf şekilli çizimlerden anlamsız işaretlerden ölüm ilanı yazılı kağıtlara kadar gizlenmiş bir sürü zarf vardı. Bulduğum tüm mumları yakıp mutfaktaki yuvarlak masaya dizip dolaptan aldıklarıma bakmaya başladım. Arapça yazılarla kısa boylu uzun bacaklı bir insan suretinin etrafında her eklem noktasına yazılmış kısa kısa Arapça kelimeler vardı. imam hatip mezunu olmama rağmen okuduğum şeylerden hiçbir şey anlamıyordum. Daha sonra gelen ölüm ilanlarını okumaya başladım. Her zarfın içinde bir miktar para ve içinde ölüm ilanı kağıdı vardı.
    ···
    1. 1.
      0
      twitterdan mesaj attım cevap ver aq
      ···
    2. 2.
      +19
      imam Hatipler kapatılsın amk adam arapça bile anlayamıyor
      ···
      1. 1.
        -1
        Aynen amk
        ···
  9. 9.
    +14
    Kafamda biraz daha fikir oluşması için zarftaki yazan köye gittim. Köyün kahvehanesinde yaşlı olan amcaların yanına oturup sohbet ederken laf arasında zarftaki yazan isimde birinin o tarifte vefat edip etmediğini sordum. Köyde bahsi geçen sülalenin olduğunu ama o isimde birinin ölmediğini söylediler. Bende lafı geçiştirip isim yanlış olabilir belki diyerek uzatmadan oradan ayrıldım.
    Babam bu zarflardaki paraları bile almamıştı. Ne o paranın camiye geçmesini ne de kendi cebine girmesini istememişti, ben ise fatura ödeyip eve ekgib görmüştüm. Bu durum beni iyiden iyiye rahatsız etmeye başlamıştı.
    Bir süre sonra köydeki evde farklı şeyler olabileceğini düşünerek ne kadar korksam da sabahtan yola çıkıp gittim. Eve varır varmaz önce evin tavanındaki isleri elimden geldiği kadar temizleyip eski haline getirmeye çalıştım. Daha sonra babamın tüm kitaplığını döküp bütün çekmecelerdeki kağıtları tek tek inceledim.
    Benzer başka bir şey bulamasam da boş kitaplığı tamamen yerinden oynattığımda alttaki ekgib olan tahtaların birinin arasında etrafı yamuk yumuk üzerinde çok eski dönemlere ait olduğu belli olan 3 tane altın buldum. Bulduğum altına mı sevinsem yoksa babamın bu uğurda öldüğüne mi üzülsem bilemedim.
    Bütün kitaplığı eski haline getirip akşam olmadan altınları yanıma alıp tekrardan yola çıktım. Altınları düşündükçe içimde bir sıkıntı oluşuyordu. Bir taraftan babamın 3 altınlık mirası varmış bize bırakmış diye düşünürken bir taraftan da bu altınların başıma iş açacağını düşünüyordum. Eve geldiğimde anneme, kardeşlerime anlatmaması kaydı ile başımdan geçenleri çok detaylı olmayacak şekilde anlattım.
    ···
    1. 1.
      +4
      Baban organ mafyasina karışmış amk görün bakın
      ···
    2. 2.
      0
      devam etsene amk
      ···
    3. 3.
      0
      Devam etmezsen ananı...
      ···
    4. diğerleri 1
  10. 10.
    +14
    Bir süre daha geçtikten sonra köydeki okul servisinin şöförlüğünü yapan ibrahim abinin arabasını tutup babamın evde düşüp başını vurduğu yalanını uydurup hastaneye zütürdük ama ne kadar test tahlil yaptılarsa yapılsın bir şey çıkmıyordu. Zaten o dönemde hastaneler sağlam girenin hasta çıktığı yerlerdi. Yaşlılık hastalıkları deyip geçiştirdiler.
    Babam artık elden ayaktan iyice düşmüştü ama bana gözleri ile işaret edip bazı şeyleri az çok ifade edebiliyordu. Bende her gün ellerine ayaklarına güç gelsin diye kendimce hareketler yaptırmaya çalışıyordum. Konuşamıyordu ama eline kalem verdiğimde tam beceremese de harfleri büyük büyük kaydırarak yazmaya çalışıyordu. Bende o ne yazdıysa gün gün not edip yaşadıkları hakkında bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Olaylar anlatır gibi değil de daha çok gördüğü şeylerin şekillerini çizmeye çalışıyordu. Hepsinden çıkarabildiğim kedi, yılan ve at şekilleriydi ama ne kadar uğraşsam da mantıklı olabilecek bir şey anlayamamıştım. Hastaneden geldikten 2 hafta sonraysa babamı kaybettik…
    Artık evin erkeği olmuştum iki kardeşim okullarına gidiyor bense Babamdan anneme kalan emekli maaşı yetmediği için bir marketin deposunda çalışmaya başlamıştım. Arada yine köye gelip bağ bahçe işleri ile uğraşmaya devam ediyordum.
    Yaşadığımız olaylar aile içinde bir sır olarak gizlenmiş ve yakın çevremiz dahil kimseye bu konudan bahsedilmemişti. Bu sır her geçen gün içten içe beni yiyip bitirmeye başlamış mutlu şekilde yaşadığımız hayatımıza devam ederken her şeyimizi ne olduğunu bile bilmediğimiz bir olay uğruna kaybetmiştik.
    ···
    1. 1.
      -1
      Güzel gidiyor hadi bakalım
      ···
    2. 2.
      -3
      ANANI CiNLERE gibTiRDiM.
      ···
  11. 11.
    +13
    Okuduğum ölüm ilanlarında bazıları tanıdık olsa da bazıları bizim köyde hiç olmayan, başka köylerde olan insanların ölüm ilanlarıydı. Tanımadığım ölüm ilanlarının içindeki para hiç alınmamıştı. Eskiden ölüm ilanı caminin hopalörlerinden ahaliye imam tarafından ilan edilirdi. ilan verilmesi içinde cenaze sahibi camiye kullanılması için bir miktar para gönderip bağışta bulunurdu. Lakin üzerinde iki üç sene öncesinin bile ölüm ilanı bulunan zarflardan hiç para alınmamıştı.
    Zaman öylesine hızlı geçmişti ki karşıki köylerden gelen derin ezan sesi ile irkildim. Artık korkmaya başlamıştım. Çekmeceden bir poşet alıp zarfların hepsini doldurdum. insan sureti etrafına çizilen diğer kağıtlara da baktıktan sonra abdest alıp namaza durdum 2 rekat farzı kıldıktan sonra sağa selam verecek iken gözümün ucu ile göremesem de birinin bana baktığını hissettim.
    Nefes alamadım kalbim sıkışmaya başlamıştı ama hemen bitişiğimde kara çarşaflı, vücudunun hiçbir yeri belli olmayan ama bacaklarının uzunluğu anlaşılan bir şey benimle birlikte namaz kılıyordu. Korkudan ayağa fırladım. O anda oradaki varlık yok oldu. Gördüklerime inanamıyordum. Aklımı kaybetmek üzereydim. Öylesine büyük bir korku yaşıyordum ki nerede olduğumu unutacak duruma gelmiştim. Mum neredeyse sönmek üzereydi ve dışarısı hala aydınlanmamıştı. O anki heyecan ile kolumdan plastik kordonlu ışıklı eski casio saate baktım. Saat daha 3’e çeyrek vardı. Ezanın okunmasına daha çok vardı. Ama ben ezan sesi duymuştum.
    O ses ile irkilip abdest alıp namaza durmuştum. O an tekrardan dışarıdan gelen ezan sesini duydum. Ses öylesine derinden geliyordu ki sanki karşı ki köylerden geliyor gibiydi. Ama aslında evimizin üst tarafındaki bahçeden geliyordu. Öyle içten ezan okunuyordu ki sanki gel namazı burada kıl der gibiydi. O gece sabaha kadar demir kovayı sobanın üzerine koyup ışık olsun diye içine ne bulduysam koyup yaktım. Ne dumandan zehirlenmek umurum da idi ne de evin is ile kaplanmış olması. Evin içi aydınlık olmuştu ama nefes alınamaz hale geldiği için camı açıp önünde oturuyordum. Hava yavaştan aydınlanmaya başladığında camiden Ezan sesi geldiği anda diğer ezan sesi hemen kesilmişti.
    ···
    1. 1.
      +6
      Sabah ezanından normalde korkuyorum simdi dahada korkcam aq
      ···
      1. 1.
        +6 -3
        Sabah ezanından niye korkuyorsun AMK. ilk defa duyuyorum böyle bir şey.
        ···
  12. 12.
    +5 -7
    DUYURU
    Arkadaşlar uykusuzluktan gözlerim kapanıyor. Yarın akşam kaldığımız yerden devam edeceğim. Emin olun hikaye sonuna kadar gidecek ve keyifle okuyacaksınız. BENi BiLEN BiLiR. HiKAYENiN YARIM KALMAYACAĞINDAN EMiN OLABiLiRSiNiZ.
    NOT:
    Ayrıca hikayeyi okumak yerine dinlemek isteyen arkadaşlar için youtube da CiN OTAĞI kanalında yayınlanıyor. Buradan da dinleyebilirsiniz.
    Bu ve bunun gibi yüzlerce hikayenin seslendirildiği CiN OTAĞI kanalına bekleriz.

    KANAL LiNK : https://www.youtube.com/cinotagi

    Bu hikayenin linki : https://www.youtube.com/watch?v=A07Ytvz7LfY
    ···
    1. 1.
      0
      Sardı yaz bakalım
      ···
  13. 13.
    +10
    Bu fakirliğim ile o kadar altını orada bırakmanın delilik olduğunu düşünüp bir yandan da yine annemin sözünü hatırlayıp el süremiyordum. Avucumu açıp altınlara dokunmadan bir avuç su alıp içtim. Su o kadar lezzetliydi ki tuzlu olmasını beklerken sanki şekerli gibiydi. Kana kana sudan içtim. Altınlara dokunmadan başından kalktığımda sabah fark etmediğim bir şeyi fark ettim. Belli belirsiz, bir insan boyuna yakın delinmiş bir taş parçası vardı. Gündüz gözüyle göremediğim şeyi nasıl olurda gece fark etmiş olabilirdim. içeriye doğru baktığımda duvarların fosforlu olduğunu ve dışarıdan daha aydınlık olduğunu fark ettim.
    Sudan içtikten sonra sanki bana bir cesaret gelmişti. içeride olmak dışarıda olmaktan daha cazip gelmişti. Başımı eğip yavaş yavaş içeriye girdim. Sanki hayal görüyor gibiydim.. Birkaç adım attıktan sonra yolun merdiven şeklinde aşağı indiğini fark ettim. Aldığım nefeste de zorlanır olmuştum ama geriye baktığımda ilerisi gibi aydınlık değil tamamen zifiri karanlık görünüyordu. Her ileri attığım adımın ardından geriye baktığımda bu duruma yine şahit olmuştum.
    Aşağı inerken baktığım bakış açısı fosforlu tam tersi ise karanlıktı. Geri dönmektense cesaretimde varken aşağı inmeye başladım. Merdivenler sanki koca koca taşlar oyulup basamak yapılmış gibiydi. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama bir ara yol genişledi ve oda oda bölümler oluşmaya başladı. içerisi labirent gibiydi ama gidip gelinen yol daha aşınmış olduğu için belli oluyordu. O şekilde yoluma devam ettikten sonra bir takım garip gülme ve homurdanma sesleri duymaya başladım.
    ···
  14. 14.
    +10
    Aradan 3 4 ay zaman geçmişti. Anneme altınları söylediği yere attığımı, bu işlerden uzak durmamız gerektiğini ve benim yaptıklarımı da kimseye anlatmamasını istedim. Altınlar öylece çekmecenin altında duruyordu. Ta ki o geceye kadar…
    Sabah ezanının okunması ile uyanmıştım. Annem ve kardeşlerim uyuyordu. Benim kapım açıktı ve kardeşlerimin yattığı odanın gül desenli gece lambası benim odama kadar aydınlatıyordu. Abdest almak için banyoya girmek üzereyken içeriden gelen su sesini duydum. Kapının buzlu camlı yerinden içeride ışık yanmadığı belliydi ama suyun sesi hep aynı gelmiyordu. içeride birinin olduğunu düşünerek seslendim ama kimse cevap vermiyordu.
    Gidip herkesi kontrol ettim ve evdeki herkes yatağında uyuyordu. Banyonun ışığı içeriden yakıldığı için kimsenin olmadığını anladıktan sonra kapıyı araladığımda çırıl çıplak, kambur, kısa boylu birinin sırtı bana dönük yere bağdaş kurup yıkandığı gördüm. Korkup bağırarak solumda bulunan ışığa bastım. Gördüğüm şey O anda olduğu yerden kayboldu. Benim bağırışlarımı duyan herkes yanıma geldi ama ben gördüklerimin şokunda olduğum için dilim tutulmuştu. Bir süre sonra kendime geldiğimde olayın gerçekten yaşanıp yaşanmadığını anlamakta bile zorlanıyordum. Anneme olayı anlattıktan sonra hemen banyoya koşup baktığımda yerde bir damla bile su olmadığını gördüm.
    O gece sabaha kadar tüm ışıkları yakıp annemle birlikte bekledik. Annem altınları atmamı söylemişti ama ben bunu yapmamıştım. Belki de o altınların evde olması bu tür olaylar yaşamama sebep oluyordu. Gün aydınlanmaya başladığında annem çekyatta uyuya kalmıştı. Ben ise annemin uyuduğunu gördükten sonra çekmecenin altındaki altınları alıp deredeki o yere atıp kurtulmak için sabırsızlanıyordum.
    Hemen koşup çekmeceyi sessizce çektikten sonra bıraktığım üç altının 4 tane olduğunu gördüm. Ben buraya kesinlikle 3 altın bırakmıştım. Burayı benden başka bile biride yoktu ki altınların aynısını alıp koysun. Yine de daha fazla düşmeden altınları aldım. Evdeki kimsenin dış kapının gıcırtılı sesini duymaması için yavaş yavaş açıp yola koyuldum. Sürekli aklımdan geldiğimiz durumda ne kabahatimiz var diye düşünüyordum. Kendimi bir yana bırakıp ailemin başına gelebileceklerden korkuyordum.
    Tüm kabahati altınlara yüklemek doğru değildi belki ama onlardan kurtulmam gerekiyordu. Hak ederek kazanmadığım bir malın zaten bana hayrı olmayacaktı. Adaya ulaşabilmem için deniz kenarında bulunan küçük balıkçı teknelerinden birine cebimdeki son para ile beni adaya kadar bırakmasını istedim. Ne kadar teknesinin küçük olup, ada kenarındaki dalga yüzünden alabora olurum dese de ikna etmekten başka çarem yoktu.
    Nihayet adaya gelmiştim. Gelmiştim gelmesine ama etrafta o kadar dalga vardı ki teknenin sahibi beni bıraktıktan sonra hemen adanın kenarından uzaklaştı. Ada çok büyük olmasa da annemin bahsettiği taşı bulamıyordum. Her tarafı aradım taradım. Artık hava iyiden iyiye kararmaya başlamıştı. Hiçbir şekilde bahsi geçen delikli taşı bulamıyordum. Ada üzerinde yaşayan kimsede olmadığı için öylece bir ağacın altında uyumaya karar verdim. Gece adaya vuran dalga sesleri uykumu getiriyordu. Ne zaman uyumaya dalacak gibi olsam adadaki kuşların korkutucu sesleri ile irkiliyordum. O gece sabahı zor ettim. Yanımda şimdiki gibi ne bir telefon vardı ne de haber gönderebileceğim bir şey. Taşı bulsam bile gelip biri beni almazsa burada ne yapardım bilmiyorum.
    Adanın her tarafını aradım. En sonunda denizin tam kenarında duran oraya sürüklenmiş gibi üzerinde delikleri olan taşı buldum. Deliklerin hiçbiri kendiliğinden oluşmuş gibi durmuyordu. Sanki birileri taşı parçalamaya çalışmışçasına işkence izleri duruyordu. Annemin bahsettiği çukur taşın biraz daha alt kısmında bulunuyordu.
    Çukurun içi yağmur damlalarından mı yoksa dalga sularından mı bilinmez tamamen su doluydu. Hemen cebimdeki altınları çıkarıp tek tek suyun içine attım. Altınlardan kurtulduğum için gerçekten içim rahatlamıştı ama buradan geriye nasıl döneceğim hakkında fikrim yoktu. Yüzerek gitsem bu soğukta kıyıya varmam imkansızdı. Öylece etrafa el sallayıp birilerinin beni görür umudu ile bekledim. Beni bırakan adam ise benim burada olmam umurunda değilmişçesine gelip beni almamıştı.
    Yine hava kararmıştı ve ben burada bir gece daha kalırsam annemin bana ulaşamadığı için beni kurtaracağını biliyordum ama yine de ne gelen vardı ne giden. Açlıktan artık düşünemez olmuştum. Kendimi çok bitkin hissediyordum. Susuzluk ise açlıktan daha kötüydü.
    Çok az vuran ay ışığı ile delikli taşın yanına kadar inip çukurdaki suyun deniz suyumu yoksa yağmur suyumu olduğuna bakmaya karar verdim. Suyun başına geldiğimde çanağın içi ışıklar saçıyordu. Ben 4 altın bırakmıştım ama içeride sayamadığım kadar altın vardı. Bu altınlar gerçekten çoğalıyor muydu yoksa ben bıraktığımda başka altınalar vardı ben mi fark etmemiştim anlayamadım.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +6
      çırıl çıplak, kambur, kısa boylu: Kur'an'ı yırtan kız

      3 altının 4 altın olması: bitcoin üreten çekmece
      ···
  15. 15.
    +7
    Yolumun üzerinde yığınlar halinde altına benzer yeşil şeyler bulunuyordu. Ama asla yolumdan ayrılmadan ilerledim. Sanki buralara yığınak yapılmış gibiydi. Belki de birileri benim yaptığım gibi altınları çanağa bırakıyor başkaları da bu şekilde altınları topluyordu. Etrafa bakınmaya devam ettim. Yerlerde kurumuş kemikler ve hayvan dışkılarının bulunduğu yerlerde vardı.
    ilk girerken ki cesaret artık yerini pişmanlık ve korkuya bırakmıştı. Sağıma soluma bakıp korkmamak için başımı dikip uzunca yürüdüm. Nereye gittiğimi ya da bu yolun nereye varabileceğini hiç düşünmeden ilerliyordum. Bir yerden sonra nasıl indiysem aynı şekilde merdivenleri çok dik olan bir yerden çıkmaya başladım. Merdivenlerin başına geldiğim de bir tünel olduğunu gördüm ama oraya ayakta gitmek imkansızdı
    O kadar dardı ki normal bir kişinin zorla sıkışarak gidebileceği şişman birinin sıkışıp kalacağı bir yere benziyordu. Ne aşağıda gördüklerim ne de bıraktığım altınlar umurumda değildi. Aşağıda ne kadar kaldığımı bilmesem de dışarıdaki ışık ve gelen taze hava kokusu güzel bir yere çıktığını gösteriyordu. Yere yatıp dirseklerimle sürüne sürüne tünelden çıktım. Çıktığım yer yem yeşil ağaçlar ile kaplı çiçeklerle dolu bir yerdi. Benim üzerim ise fare ve yarasa pislikleri yüzünden kokuyordu. Etrafa bakındığımda uzaktan ağaçların arasından denizi çok az görebiliyordum. Denizin ortasından buraya nasıl gelebildiğimi anlamamıştım o zamanlar…
    Hemen üzerimdeki tozu toprağı silkeledikten sonra etrafa bakındım. Yakınlarda ineğinin yanında duran bir kadınının yanına gidip burası neresi diye sordum. Kadın kendisi ile dalga geçtiğimi düşünerek o da alaycı bir dilde kaleyi bilmiyorsan niye geldin dedi. Şimdilerde turistik olarak kullanılan bir yer olsa da o dönemlerde kimsenin uğramadığı civardaki insanların ineklerini otlamak için kullandığı bir yerdi burası. Ada ile Giresun kalesinin ne gibi bir bağlantısı olabilirdi aklım almasa da ben bu yolu kullanıp gelmiştim.
    ···
  16. 16.
    +5 -1
    Kapıyı hafifçe iteklediğimde kapının açık olduğunu fark ettim. içeriye doğru selam verip bekledim ama selamıma karşılık veren kimse olmadı. Biraz daha yüksek ses ile tekrar seslendim ama nafile. içeride biri görünmüyordu. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri birkaç adım attıktan sonra girişten daha aydınlık olan ve muhtemelen oturma odası olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledim. Yerlerdeki halılar neredeyse parçalanmak üzereydi. Kapının arasından içeri baktığımda sobanın üzerinde dışı işten sim siyah olmuş bir kazan fokur fokur kaynıyordu.
    içeriye daha fazla adım atmaya korkup sessizce geri geri adım atacakken birdenbire sobanın yanından fırlayan kedi ile çığlığı bastım. Hemen evden kendimi dışarı atıp uzaklaştım. Geriye dönüp baktığımda evin Tülünün ardına gizlenmiş birilerinin gözlerini bana dikmiş sessizce izlediklerini gördüm. Ardıma bile bakmadan hemen oradan uzaklaştım.
    Evin içerisinde öyle bir kasvet vardı ki burada kesinlikle büyü ile uğraşan birilerinin olduğu belliydi. Korku ile bir daha ardıma bakmadan yürüdüm. Akşam eve geldiğimde annem ve kardeşlerim oturma odasına sofra bezi sermiş bir sepet cevizi kırıp kabuklarından çıkarıyorlardı. Ben çalışıyordum, anneme de babamdan emekli maaşı kalmıştı ama babamdan sağa sola kalan o kadar borç vardı ki geçinmemiz bir mucizeydi.
    Kardeşlerim getirdiğim ekmeği cevizden sim siyah olmuş ellerine aldırış bile etmeden bölüp yediklerinde, içimde hissettiğim o acıyı tarif edemem ama yine de eve gelmiş olmam eve gelirken bir şeyler getirmiş olmam onları öylesine mutlu ediyordu ki, hep hayallerindeki şeyleri onlara alıp eve getirdiğimi hayal ediyordum bende… Benim kendime ait bir hayalim bile yoktu. Babamın ölümünden sonra da pgibolojim öylesine bozulmuştu ki, acaba yaşadığım olayları ben uyduruyor muyum diye düşünmeden edemiyordum. Zira gördüğüm yaşadığım olaylar sanki hayalmiş gibi gelip olan olayların üzerinden zaman geçtikten sonra artık korkularım tamamen yok oluyordu.
    ···
  17. 17.
    +5 -1
    Parıl parıl parlayan suya bakarken uzaklardan gelen tekne motoru sesi dikkatimi bozmuştu. Yukarıya çıkıp var gücümle bağırmaya başladım. Tekne yaklaştıkça teknedeki 2 kişinin sureti daha görünür oluyordu ve o iki kişiden bir tanesiniin abim olduğunu anladım. Yanında getirdiği suyu tek dikişte içip bitirdim. Eve varınca yemek bile yiyemeden kendimi yatağıma attım hiç bir şeyi düşünemeyecek kadar yorgundum. Sabah annemin abimle konuşurken söylediği sözleri duydum. Daha hazır değil diyordu. Kahvaltıyı yaptıktan sonra abim annemin elinden bir liste alıp beni de beraberinde bir dağa zütürdü. Orada listede olan otları topladık ve dağdan inince hiç tanımadığım bir eve girdik. Sakalları göbeğine kadar uzanan bi amca getirdiğimiz otlarla karışım yapıyor, karışımı yaparken de suratıma bakarak yazık daha çok genç yazık diyordu. Kafam allak bullak olmuştu. Derken kapıdan birden yumruklama sesleri yükseldi. Abimi ve karışımı hazırlayan amcanın eli ayağına dolandı. Kapıya gelen jandarmaydı. Amca, iç çabuk vakit kalmadı diyerek karışımı bana fondip ettirdi. Sırasıyla dilim ve bedenim karıncalanmaya, vücudumu hareket ettirememeye başladım. Sanki felç olmuştum. Abim hadi hadi hızlı diyordu ve yaşlı amca önce pantolonumu sonrada kilodumu indirip yarağını züt deliğime sokmuştu abim de yarağını çıkarıp hareket ettiremediğim ağzıma zorla sokmuştu. Gözlerimi sağa çevirdiğimde ise annemle kardeşimin bana bakaraknmasturbasyon yaptığını gördüm ve o anda yıkıldım. Jandarma kapıyı kırarak içeriye girip beni onların elinden kurtardı. Ben ise babamdan kalan altınlarla ameliyat olup tamamiyle kadın oldum. Şuanda e 5 yoluna çıkarak geçimimi sağlıyorum. Buradan beni kendi bedenimi keşfetmeme vesile olan amcaya sonsuz sevgiler...
    ···
  18. 18.
    +5
    Yaşadığım olaylar o an bile bana hayal gibi geliyordu. Ne kadar zaman geçtiğine dair fikir bile yürütemiyordum. Gece girdiğim yerden gündüz çıkmıştım. Hızla tepe olan bir yere çıktım. Çıktığım yerde eski dönemlerden kalma tekerlekleri parçalanmaya yüz tutmuş eski bir top vardı. Oradan karşıya baktığımda ada tam karşıma denk geliyordu. Mesafe öylesine uzaktı ki bir damla suya denk gelmeden o mesafeyi geçmiştim. Muhtemelen eski dönemlerden kalma bir kaçış tünelinden geçmiştim.
    Bir süre sonra kendime gelmemin ardından tüm bu olayları anlatmak için annemin yanına geri döndüm. Eve geldiğimde evde ne annem ne de kardeşlerim vardı. Onların yakın çevrede bir yerde olduğunu düşünerek hemen yaşadığım olayların ayrıntılarını unutmamak için bir kağıt kalem alıp not tutmaya başladım.
    Bir zaman sonra annemler eve geldi. Per perişan halde beni aramışlar. Beni kayıp diye başvuru yapıp balık tutmaya gitti daha haber alamadık diye aratıp adaya bırakan balıkçıya ulaşmışlar. Adanın her yerinde beni aramışlar. ben karakola gidip başımdan geçenleri kayıp olmadığımı balıkçı beni bıraktıktan sonra dalga çok olduğundan balık tutmayıp geri geldiğimi ve arkadaşımda kaldığımı söyledim. Başımdan geçenleri anlatacak olsam belki de beni tımarhaneye yatıracaklardı.
    Annemle uzun uzun detaylı bir şekilde konuştuktan sonra hepimiz uyuduk. O gece anormal hiçbir şey olmadı. Ertesi gün ise hafta sonuna denk geldiği için benim izin günümdü. O gün boyunca köyden getirdiğim zarfların içini belki farklı bir şey bulurum umudu ile saatlerce okudum. Ölüm ilanlarında gizli bir şeyler olduğu belliydi ama bunu anlayabilecek durumda değildim. Tüm bunları düşünürken liseden hocamı gördüğüm gün aklıma geldi. Beni gönderdiği hocayı bulduğumda belki bana elimdekiler ile ilgili bir fikir verebilirdi.
    Ertesi sabah erkenden uyandım. içimde öylesine derin bir sıkıntı vardı ki, yerimde duramıyordum.
    Evden apar topar çıkarak liseden hocamın bahsettiği hocanın kapısını çaldım. Evi gecekondu mahallesin de tek katlı, duvarları dökülmeye yüz tutmuş, demir kapısı pastan el değmeyecek hale gelmişti. Paslanmış demir kısmına dokunmadan desenli cam tarafına cebimdeki anahtarın ucu ile tık tık tık vurdum. Bir süre bekledim ama ne gelip kapıyı açan ne de içeriden dışarıya seslenen birisi oldu.
    ···
  19. 19.
    +4 -1
    yine define hikayesimi yaziyorsun feridun abi
    ···
  20. 20.
    +4
    Gerçek zuzumbilesi olduğunu sanmıyorum ama rez
    ···
    1. 1.
      +1
      Twitter adresi ayni. Dogru olabilir pampa
      ···
    2. 2.
      +1
      Adresi ben de koyarım. Tweet atsın o zaman
      ···
      1. 1.
        +2
        seni mi kırcam * onuda yaplaştım * twitter dan kontrol edebilirsin *
        ···
      2. 2.
        +2
        vay amk gerçekmiş lann!!!
        ···
      3. 3.
        +2
        Lan senmişsin harbiden napiyon panpam nerelerdesin sen ya:)
        ···
      4. diğerleri 1