/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +25 -5
    ilişkiyi anlatacağım bu başlıkta. evet beyler, çok şükür ne kuzenimi ne halamı gibtim, ama ilk deneyimin travmatik olması için ille de iğrenç olması gerekmiyor. sizden yaşça ve tecrübe olarak çok ileride biriyle ve kontrol tamamen sizin dışınızda olan bir ilişki yaşamak ve bu şekilde beraber olmak da hayatınızı kısmen de olsa gibmeye yetiyor.

    niceliğe değil niteliğe önem verdiğim için tek bir kişi bile okursa devam edeceğim.
    ···
  2. 2.
    +16
    Aynur abla bizim oralarda görmeye alıştığımız bayanlara pek benzemiyordu. bir kere sarışındı ve "gerçekten" sarışındı. küçücük ilçemde gördüğümüz en sarı şey istasyon takside çalışan Mehmet abinin arbası iken, gözleri bu kadar "gökyüzü" mavi ve saçları bu kadar "rüzgarla bir sağa bir sola salınan başakların farklı tonlara büründüğü uçsuz bucaksız tarlaların akşam kızıllığında aldığı renk kadar" sarı bir hatun görmemiştim hayatımda.
    Aynur abla güzeldi, ve güzel olduğunun da fazlasıyla farkındaydı. masadaki herkes o konuşurken susuyor dikkatle onu dinliyormuş gibi yapıyordu, ama aslında kızlar onu kıskanıyor erkekler de kimbilir ne fantaziler kuruyordu.
    Aynur abla karizmatikti, sigarasından bir nefes çekiyor ve dumanı tekrar dışarı bırakırken henüz çekilmesine 2 gösterime girmesine 3 sene zaman geçmesi gereken o çok sevdiğimiz filmin marla singer ına benziyordu. oradaki herkesten en az birkaç yaş büyük olması da karizmasını perçinliyordu.
    Aynur abla ciksi idi, ses tonundan kıyafetine, ruj rengi seçiminden aksesuarlarına kadar çıplaklık içermeyen bi ciksilik akıyordu üzerinden.
    ···
    1. 1.
      0
      Ha bu arada hacım ben sonuna kadar okuyacam o konuda rahat ol sen yaz
      ···
    2. 2.
      0
      Adam marla singer dedi MK rez..
      ···
  3. 3.
    +17 -1
    eyvallah kardeşim.

    anlatılacak olanlar tamamen gerçek olaylar olup sadece isimleri değiştirdim

    herşey internetin ve bilgisayarların şimdiki kadar yaygın olmadığı dolayısıyla sözlük ahalisinin % 80'ine göre çok daha sağlıklı bir ergenlik yaşanılan 90'lı yıllarda başladı. 1994 senesinde ben henüz 15 yaşında bir zigotken teyzemin kızı (benden büyük olduğu için ablamdır, içsestçi gavatlar başlıktan gibtir olup gidebilir) üniversiteyi kazanarak Ankara'ya gitti. ikinci sınıfın bahar döneminde de bizimkileri arayarak beni Ankara'ya yollamalarını isteyip "gezip tozsun çocuk biraz büyükşehir havası alsın" minvalinden babalığını yaptı. tabii sene sonunun yaklaşması ve bizimkilerin de olaya olumlu bakması ile ben koşa koşa gittim.
    O zamanlar liseli bir amip olarak çorak Anadolu kentimde görmediğim ortamlar, üniversitede hepsi birbirinden farklı kıyafetler giyebilen ablalar abiler, Anıtkabir, her gün başka bir mekan ziyareti vs derken oradaki birkaç günü hemencecik tükettik. tükettik ama bu arada bir akşam oturduğumuz kafede ablamın arkadaş çevresinde olan birilerinin sürüklemesiyle gelen Aynur abla ile de tanıştırıldık. hatta "çok masum kız bu" diyerek yanağımdan bir makas bile alarak beni allara morlara bürüdü.
    ···
    1. 1.
      +2 -4
      Ulan teyzenin kızı kuzenin oluyor. Ve islama göre kuzenin ile evlenebilirsiniz
      ···
  4. 4.
    +13
    masaj ilerledikçe omuzlar daha da yumuşuyor bütün gerginlik yok oluyor benim ellerime de daha bir cesaret geliryordu. artık iyiden iyiye ustalıkla yapıyordum bu işi. kendime göre bir ritim bile tutturmuştum. Aynur abla artık hiç konuşmuyor sadece memnuniyetini belirten küçük kısa iniltiler çıkarıyor ya da "evet orası, doğru yeri buldun devam" anlamında "hmm hmm" şeklinde sesler çıkarıyordu. bu arada benim malzeme iyiden iyiye tam niyet pozisyonuna geçmiş, 19 yaşın ve karşıda afetimsi varlığın verdiği enerji ile pantolonumu bir düşman görerek geriniyordu.

    o anda Aynur abla tecrübesini ve şeytanlığını konuşturarak çok ani ve ustaca bir hareketle, karnını yukarı kaldırırken vücudunu geriye doğru atarak iki dizimin arasına gövdesini öyle bir maharetle yerleştirdi ki ellerimin havada kalmasını veya başka bi yöne gitmesini tamamen imkansız hale getirecek şekilde istemeden de olsa iki göğsünü de bir anda avuçlarımın altında bulmama neden oldu.

    sanırım bir 4-5 saniye hiçbirşey yapmadan elime değen diri göğüslerin etkisinden mi yoksa daha fazla madara olmamak için artık kendime bir çeki düzen verebilme umuduyla mı bilinmez ellerimi göğüslerinin üzerinden çekmedim. sonra yine bozuntuya vermemiş olmak için ani hareketler yapmaktan kaçınarak yavaşça geriye doğru çektiğim ellerimle saçlarını toplarmış numarası yaparak bir yandan da "bitti mi istemiyor musun artık masaj" diye sordum.

    Aynur abla yerinden doğrularak ayağa kalktı. yan taraftaki ikili koltuğa geçti. aniden oturarak yana kaydı ve benim sığacağım şekilde bir boşluk açarak eliyle yanındaki boşluğa pıt pıt vurarak "yanıma gelsene" dedi.
    ···
    1. 1.
      0
      devam...
      ···
  5. 5.
    +12
    O gece göz açıp kapayana kadar bitivermiş ve o yürüyen karizma sakince uzaklaşıp gitmişti bineceği taksiye doğru, hiç acımadan, geriye dönüp yanağından makas aldığı zavallıya hiç bakmadan.
    ertesi günlerde ben memlekete dönüp hayatıma devam ettim ama o hep aklımın bir köşesinde idi. tekrar fırsat olsundu, ablam tekrar çağırsındı Ankara'ya, bir tesadüf olsun Aynur da gelsindi ortama.
    Olmadı...
    Ta ki aradan 3 sene daha geçip 1998 kışı gelinceye kadar. Ablam okulu bitirip çalışmaya başlamış bense 19 yaşında çiçeği burnunda bir üniversite öğrencisiydim artık.
    Aynur ablayı da neredeyse unutmuştum hani doğru söylemek gerekirse. ablam kaldığım yurttan beni arayarak hal hatır ettikten sonra bir ihtiyacım olup olmadığını, param azsa gönderebileceğini, kapatırken de nezaketen istediğim zaman Ankara'ya ziyarete gidebileceğimi söyledi. Ben de en yakın arkadaşımın da Ankara'da üniversiteye başladığını onu ziyarete gelince ablama da uğrayacağımı söyleyerek teşekkür ettim.
    birkaç hafta sonra kankamın "hadi oğlum hâlâ gelmiyor musun" şeklindeki ısrarlarına dayanamayıp atladım otobüse ve düştüm Ankara yoluna. birkaç hoşbeşten sonra kankamın okulu yurduydu vs. dolaştık ve ilk iki geceyi eve çıkan birkaç arkadaşının yanında otlakçı olarak geçirdikten sonra üçüncü gün "yeter artık, huurya bile yüz gerek" mantığı ile evden çantayı toplayarak çıktık ve o akşam ablamda kalırım diyerek ve ertesi gün buluşma planı yaparak kankayla ayrıldık.

    Ablamdan daha önce telefonda tarifini aldığım üzere Ankaray Beşevler durağında inerek, sakin adımlarla az sonra başıma geleceklerden habersiz Bahçelivler tarafına doğru yönlenerek insanlardan aldığım tariflerle sokağı buldum. ( o zamanlar navi yoktu gençler, cep telefonu da herkeste yoktu)
    ···
    1. 1.
      +3
      Evvet
      iSiDB ( inci sözlük ifşa daire başkanlığı) genel müdürü olarak bu hikayeyi ifşalamaya geldim.
      Www. Ktunnel. Com
      Www. Xnxx. Com
      Adult category
      Page 55 ( video eski anlıycağnız )
      Sağ en üstteki 3. video
      Ben ve ekibim sizin için burdayız. iSiDB ye alımlarımız devam etmekte koşullar.
      1- ağır asosyal
      2- lol oynamayacak
      3- hiç bir siteye pre üyeliği olmayacak
      4- no liseli
      5- bu ana kadar max 3 sevgilisi olan
      Bana msj atarak başvurunuzu gerçekleştirebilirsiniz. Unutmayın BiZ!! sizin için buradayız. Eyv.
      ···
  6. 6.
    +12 -1
    öğle arası partı geldi kardeşlerim

    Ertesi gün kankamla buluşmak üzere erken saatte evden çıktım. Aynur abla uyanmamıştı bile. Kankam, genç yaşına rağmen görmüş geçirmiş, ailesinin maddi sıkıntıları yüzünden çocuk yaşta çalışmak zorunda kalmış, biz oyunlar oynarken simit satmış, adam gibi bir adamdı. Ortaokuldan beri kendisine “Dayı” derdik tüm arkadaşlar.
    Yürüyerek Bahçelievlerin bir kısmını ve 7. Caddeyi katederek milli kütüphanenin karşısındaki parka oturduk. Gözlerimdeki ışıltılı heyecanı farketti tabi hemen. Noldu lan bi hal var sende dedi.
    “Dayı” dedim “dün gece neler oldu inanamazsın”. Bir çırpıda anlattım olanları. Daha önce kendisine Aynur abladan bahsettiğim için hatırlaması zor olmadı. Ben ondan “vay kardeşim yakışır, seni çapkın” gibi bir övgü beklerken Dayı’nın suratı buz kesti. “bu işler sıkıntılı işler dostum, devdıbını getirme” dedi. Aynur ablanın çok tehlikeli biri olduğunu düşünüyordu. O günden sonra da bu konudaki fikrini asla değiştirmedi ve Aynur’dan nefret etmeyi asla bırakmadı. “Sübyancı huur, tecrübeli kaltak” gibi küfürlerle anıyordu onu, ismini bile zikretmiyordu. Beni çok iyi tanıyordu ve bu işten derin yaralar alacağımı düşünüyordu. Bense “korkma bize bişey olmaz” havalarındaydım.
    O akşam eve girerken Dayı’nın bütün tembihlerine rağmen aklımda tek bir şey vardı. Dün gece yarım bıraktığım işi layıkıyla bitirmek. Onu öpecektim, hem de öyle bir öpecektim ki o bile şaşıracaktı. Acemi, salak, aptal bi çocuk olmadığımı gösterecektim ona. Kendimi ispatlayacaktım. Dalga geçebileceği bir çocuk değil, gerçek bir erkek olacaktım gözünde. Yeri gelip fırsatını bulduğumda da daha ileri gidecektim.
    Akşam yemeği, tv, çay faslı sanki dünkünün üç katı uzunluğundaydı. Zaman geçmek bilmiyordu. Ablamın bir türlü uykusu gelmiyordu sanki. Oysa saate bakınca normal olarak akmaya devam ettiğini anlıyordum zamanın. Aynur abla bugün düne göre daha umursamaz, benimle daha az ilgili gibiydi. Sanki bir el gelip onun dikkatini dağıtmış yanı başındaki güzel ayaklı genç delikanlıdan başka tarafa çekmişti konsantrasyonunu. Zaman geçtikçe içim sıkılmaya, umudum grileşmeye başlıyordu. istemeyecekti bu gece benimle zaman geçirmeyi, gidip yatacaktı. Ablamla aralarında Aynur ablanın özel hayatı ile ilgili birşeyler konuştular. “Orhan çok ısrarcı, çok üstüme gelmese daha kolay olacak herşey” gibilerinden pis bir erkek isminin geçtiği diyaloglardı bunlar. Kimdi bu Orhan, bu akşam Marla’mın dikkatini dağıtan, onu benden uzaklaştıran ne yapmıştı, ne demişti telefonda dıbına koyduğumun sıpası. Tüm anladığım Aynur’a aşıktı ve doktordu! “Vay dıbınıskim!!!” “böyle de rakip olacak şey miydi şimdi”…

    Neyse ben şu an hedefime konsantre olmalıydım. Bu gece o dudakların tadına bakacaktım. Düşündükçe kalbim hızlanıyordu. Ama ya hadi giderse, istemezse, belki dün kafası güzeldi. Yok yok isterdi. Eve girince bana çok sıcak gülümsemesinden belliydi, isteyecekti.

    Zaman ilerledi ve en sonunda ablam o günkü en güzel cümlesini kurdu “ben yatıyorum iyi geceler”.
    Aynur abla ve ben aynı anda mukabelede bulunduk ablamın bu iyi dileğine.
    Ablam odadan çıkarken, televizyonda Okan Bayülgen, en az benim az sonra olacakları düşününce içimden geçirdiklerim kadar sinsice sırıtıyordu yaptığı esprinin ardından.
    “Soda içer misin, ben kendime alıcam” dedi o buğulu sesiyle, sesine kurban olduğum. Ben getiririm kalkma sen dedim ve mutfağa yöneldim. Centilmen adamdım ne de olsa.
    Aynur sodasından son yudumu alıp olabilecek en nazik şekilde içten içe kibarca geğirdiğinde saat 0:30 u gösteriyordu. Sanki hızlıca bitirmesi gereken angarya bir işi bitirip asıl işine dönmüş gibi sakince bana döndü ve “ee naptın bakalım bugün, nasıl geçti günün” diye sordu.

    edit : imla
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rezervasyon
      ···
  7. 7.
    +11
    arkadaşlar işyerinde öğle aramı siz kardeşlerime bir part yazabilmek için kullanıyorum.

    ablam hâlâ mutfaktaydı ve yemek hazır diyerek beni çağırmasına muhtemelen 1-2 dakika kalmıştı. Aynur abla birden çok sıkılmış gibi elindeki kağıtları özensizce toparlayıp bir köşeye fırlattı ve tüm konsantrasyonunu bana yönlendirmiş gibi vücudunu da tam olarak benim olduğum koltuğa döndürerek samimi şekilde gülümsedi. "nasıl alışabildin mi üniversite hayatına" dedi. idare eder işte alışıyoruz yavaş yavaş dedim. eve girdikten sonra lavaboya gitmiş ve gün boyu ayakkabımı çıkarmadığım için belki kokar misafir olduğum evde rezil olmayayım diye çoraplarımı çıkarıp ayaklarımı yıkamış, yenisini giymeden de içeri geçip tekrar yerimi almıştım.
    Aynur abla aniden ayaklarıma doğru başını çevirerek kesintisiz bir 15-20 saniye inceledi resmen. sonra tekrar yüzüme dönüp "ayakların çok güzel" dedi. sene 98, internetle alakam yok, cinsellikle ilgili fetişizmi vs bilecek kadar kültürüm desen zaten yok. dondum kaldım. bir insanın ayağı ne kadar güzel olabilirdi ki. bir an "galiba deli" diye düşündüm içimden ne yalan söyleyeyim. bir erkeğe göre narin görünümlü, ince uzun yapılı ayaklarım vardı evet ama ayaktı sonuçta, nesi güzel olabilirdi ki. ben salak salak bakıp güç bela "te-teşekkür ederim" derken ablamın yemeğe çağırmasıyla odadan ayrıldım. çıkarken çaktırmadan dönüp yüzüne bakmak istedim. o ise her bulduğum fırsatta ona bakmak istediğimi çoktan çözmüş, küçük bir çocuğun yapmaya çalıştığı uyanıklıkla dalga geçen ağzının kenarındaki o gülümsemesiyle beni kesiyordu. az önce söylediği şeye afalladığımı biliyor ve sonradan açıkça söylediği üzere bu masum halim onu bir şekilde azdırıyordu.

    yemek yerken ablamın başımda memleketle aileyle ilgili soruları, üniversite hayatı ile ilgili, derslere çalışmamla ilgili tavsiyeleri, bıdı bıdı konuşmaları arasında beynimde dönüp duran aynı soru, saf saf "acaba beni gerçekten beğeniyor mu" sorusu idi.

    yemek, çay,tv vs. faslından sonra ablam sabah işe gideceğini söyleyerek, bana çarşafımı-battaniyemi vererek, erken sayılabilecek bir saatte odasına çekildi. ben televizyonun bulunduğu odada uyuyacaktım ki bu da Aynur abla tv izlemek istediği sürece onunla aynı odada olabilme şansı demekti. nezaketen "uyuyacaksan tv'yi kapatayım istersen" şeklindeki cümlesine gereğinden fazla ısrarcı bir şekilde "yok yok istediğin kadar izleyebilirsin, ben de geç yatarım zaten, gececiyimdir ehuehuehu" gibilerinden saçmaladım.
    Bariz şekilde yanımdan gitmesini istemediğimi belli etmiş, bunu da saklamaya çalışırken iyice batırmıştım.
    15-20 dakika sonra ablamın uyuduğuna kanaat getirdiğimde, aslında ikimizin de seyretmediğini bildiğim televizyonun ışığında Aynur abla ile gerçekten başbaşa kalmıştık.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rez burdan devam ederim. Hacı geldiysen yaz
      ···
  8. 8.
    +11
    tam cevabını beklerken gecenin sessizliğini yırtarcasına o dıbına kodumun kapısının açılma sesi geldi traak diye. kızım niye kapattın kapıyı tarağı bulup odaya gelirken de yaklaşan tehlikenin sesini duymamıza engel oldun sanki. neydi düşüncen, derdin? evet, ablam muhtemelen tuvalete gitmek için uyanmış ve Aynur'un odasının önünden geçerken boş olduğunu görünce, tv nin de ışığı odayı aydınlatmayınca nerede olduğunu anlamak için odaya dalmıştı gecenin kör karanlığında.

    ikimiz de aptal gibi paniklemiş ve sıçramıştık olduğumuz yerde. ben tarağı saklamaya çalışsam da nafile ablam sanırım görmüştü. zaten tarak olmasa da pozisyon yeterince ilginçti. tv kapalı ama Aynur odasına gitmemiş, sırtı bana dönük oturuyor ve karanlıktayız. hiçbirşey görmemiş gibi yaparak yatmadınız mı falan gibi sorular sordu ve lavaboya gitti. O karizma yığınını ilk defa afallamış heyecanlanmış ama bastırmaya çalışırken görüyordum ve bundan da zevk alıyordum doğrusu. öyle ya muhtemel bir basılma olayında benden daha çok ayıpklancak, ev arkadaşını kaybedecek, düzeni bozulacak olan oydu. gülme sırası bendeydi. ama ben de tırsmıyor değildim hani biraz.

    tabi bu olay ortamın büyüsünü bozduğu için ve dahası ablam mutfakta su içmek dolabı karıştırmak vs gibi geri yatmasını erteleyici bahanelerle uğraştığı için, az sonra "hadi biz de yatalım artık" diyerek odasına gitti. gitmeden iyi geceler dedi bana gülümseyerek. ama ikimizin de yüzünde bu iş henüz bitmedi ışıltısı son saniyede yakaladı birbirini.

    (sabah iş var bu gecelik bitiriyorum, devamı gelecek, okuyan herkes sağolsun)
    ···
    1. 1.
      +1
      Eline sağlık kardeşim yarın birşeyler yazarsan sevinirim
      ···
    2. 2.
      +1
      Sen sağol abi eline koluna sağlık : )
      ···
    3. 3.
      +2
      adamsınız kardeşlerim
      ···
    4. diğerleri 1
  9. 9.
    +10
    sanki ben hiç öyle birşey dememişim ya da duymamış gibi devam etti. dizinin yakınında duran marlboro box kutusundan iki tane sigara çekip çıkarttı. sana da yakıyorum dedi. işim var şu an içemem dedim gülümseyerek. itiraz etmedi.

    saçlar tarana tarana kurumuştu artık neredeyse. ama yaydıkları o harika koku halen suratıma çarpıyordu bahar meltemi gibi. o kokuyu ciğerlerime daha rahat çekebilmek için başımı gittikçe Aynur ablanın başına yaklaştırıyordum arkasından. ben yaklaştıkça teninin kokusu da burnuma gelmeye başladı. ensesinden, sırtından, göğüslerinden yükselen o insana ait ama bir o kadar da olağanüstü biryerden geliyormuş hissi veren ten kokusu.
    ···
    1. 1.
      +1
      Hacım uzun uzun yazda beklediğimize deydi diyebilelim
      ···
      1. 1.
        +1
        tamam panpa, arkadaşlar acele ettirince biraz seri olayım dedim açıkçası
        ···
      2. 2.
        +1
        Kardeşim gibtir et amk sonra gerçekçi değil diye ağlıyorlar bu seferde. Geç olsun güç olmasın. Nede olsa bu işten çıkarın yok hayrına yazıyorsun zorunda değilsin
        ···
  10. 10.
    +9
    (uzun süre gri ekran geldi hatası çıktı)

    heyecandan ne yaptığımı tam bilemeden acemi hareketlerle saçlarını taramaya başladım. tarağı aşağı indirirken ara sıra saçlarına takılıyor ve başı geriye doğru kayıyordu. "korkma hızlı yapabilirsin" dedi. böyle daha hoşuma gidiyor dedim tepkisini ölçmek için çekinerek de olsa. gülümsediğini hissettim. doğru yoldasın, devam et diye cesaret vermeye çalışıyordum kendime. kız arkadaşaın var mı dedi. ayrıldık dedim. memleketteydi ve sen üniverstieye gidince yürümedi değil mi dedi. evet dedim. yorum yapmadı başka o konuyla ilgili. neden bu kadar utangaçsın bana karşı dedi. hayır öyle değilim diyecek oldum ama anlamsız kaçacaktı, basbayağı eziliyordum her hareketinin karşısında. bütün cesaretimi toplamaya çalıştım, saçını tararken tutturduğum ahenk bile bozuldu, güç bela fısıldayarak "çok güzelsin" diyebildim.
    ···
  11. 11.
    +9
    "nedir peki?" dedi. ne nedir dedim. yani birşeyler yapmak istiyorsun, birlikte vakit geçirmek istiyorsun, o zaman sen söyle napalım dedi. ben tekrar saçlarını taramak istiyorum müsaade edersen dedim. romantiğe bağlamış, ona tutulmuş numarası yapıp biraz daha vakit kazanacaktım aklımca. tamam dedi hiç sorgulamadan. ama bu sefer yere çökmedi, tarağı almadı. sadece bana hafif sırtını dönerek (amors) saçlarını arkaya attı ve beklemeye başladı.
    az önce bıraktığımız yerden aldığım tarağı yavaş ve temkinli hareketlerle saçlarının arasında gezdirmeye başladım tekrar. sessizliğin beni gerdiğini anlamış olacak ki benimle halen ilgilendiğini, kırgın olmadığını belirtecek birkaç cümle kurdu. düpedüz beni sakinleştiriyor ve cesaretlenmem için bana fırsat veriyordu.

    neden sonra cesaretimi toplayarak, az önce yaptığı teklifi yerine getirmemiş olmamı gurur meselesi yaptığımı belli edecek şekilde. tamam ama benim dediklerimi yapacaksın dedim aniden tekrar konuyu açarak. ne tamam dedi. seni öpmek istiyorum dedim. ne yapacakmışım dedi. uzan koltuğa dedim. bu sırada halen saçlarını taramaya devam ediyordum.
    bilinçaltımda o uzanırken ben oturuyor pozisyonda olursam kontrol bende olur zannı ile hareket ediyordum sanırım. ya da sadece salak ve ne yapacağını bilmeyen bir abazaydım.
    o koltuğa uzanunca ben de koltuğun yanına yere oturacak ve başlarımızı aynı hizaya getirecek hem de romantik bir hava yaratacaktım.
    ···
  12. 12.
    +8
    hani çocukken babanız pazardan civciv alır ısrarınıza dayanamayıp da ömrünüzde ilk defa bu kadar yumuşak birşeye dokunursunuz böyle incitmemek için özen göstererek. işte öyle koydum ellerimi o narin omuzlarına. yavaş yavaş sıkmadan ovmaya başladım.
    Aynur abla masajın rahatlatıcı etkisinden çok kendisine bu kadar özenle dokunulmasından dolayı hoşnut bir vaziyette başını hafif yana sonra öbür yana eğmeye ileri geri hareketler yapmaya başladı. onun bu şekilde başıyla yaptığı hareketler beni ilginç bir şekilde tahrik etmişti. o ana kadar cinsellikle ciksle ilgili birşey düşünmeyen ve sadece karşısındaki kadının güzelliğinden ve karizmasından etkilenmekle vaktini geçiren ben saniyenin 4'te 1'i süren bir cızlama hissettim malzemenin uç kısmında. ve bir ereksiyon dalgası derinden derinden gelmeye başlıyordu artık.
    ···
    1. 1.
      0
      Reswrve
      ···
  13. 13.
    +8
    halen devam eden ereksiyonumu saklamaya çalışarak yeni sünnet olmuş çocuk gibi söyleneni yaptım. marla çok profesyoneldi. bir kadın, üstelik de sarışın. nasıl bu kadar zeki, nasıl bu kadar etrafındaki herşeye hakim, nasıl bu kadar cool olabiliyordu. kadınlar hakkında yıllarca beynime sokuşturulan bütün önyargı ve tabular birbir diz çöküyordu Aynur ablanın dayanılmaz karizması karşısında.

    artık gözlerini benden ayırmıyordu. kumandayı buldu ve televizyonu kapattı. artık soakak lambalarının ışığı vardı sadece. beni pencerenin karşısına oturtmuş kendisi ışığı arkasına almıştı. ben onun yüzünü göremiyordum ama o benim yüzümü gayet net görüyordu. söylediklerine verdiğim tepkilere, mimiklerime bakacak ve zevk alacaktı o heyecanlı, mahcup halimden. artık benim de umrumda değildi, çünkü direnmek anlamsızdı beceremiyordum sakin olmayı karşısında. ve bu heyecanlı halimin onu tahrik ettiğini de anlamaya başlamıştım. yani benim de işime geliyordu kısacası.

    "daha önce hiç öpüştün mü" diye sordu pervasızca. bu kadar ani ve basitleştirerek sorması biraz rahatsız etmişti beni açıkçası. birkaç kez öpüşmüştüm kız arkadaşımla. ama bir french kiss ustası değildim tabii. evet öpüştüm dedim.

    istiyorsan beni öpebilirsin dedi. sadece ve sadece gözlemleyecekti kabul etseydim. buna yemin edebilirdim. ben kendimden geçip kayıp giderken o gözlerini bile kırpmadan bana bakacak ve bundan inanılmaz bir zevk alacaktı.
    (sapkın mıydı yoksa? kötü bir çocukluk mu geçirmişti? babası gurbette çalıştığı için mi böyle olmuştu? hayır hayır . o güne kadar okuduğum üç beş pgibolojik romanda yoktu bu kadının rahatsızlığının sebebi ve tarifi. ya da asıl rahatsız bendim.)

    gülümsemeye ve heyecanımı bastırmaya çalışarak aklıma o an için gelen güya en akıllıca cevabı verdim. biraz erken henüz dedim. aklını gibeyim dediğinizi duyar gibiyim. ben de gibeyim.
    ···
    1. 1.
      +1
      annnnnnnnnnnnanı gibeyim
      ···
  14. 14.
    +8
    Pıt pıt dan sonra boşaldım
    ···
  15. 15.
    +7
    hiçbirşey demeden çenemin iki yanından iki eliyle tutarak kendine doğru çekti beni. "gel bakayım buraya sen" dedi.
    iki saniye içinde artık tamamen onun kontrolündeydim. beni kendine çekerken kendisi de başını olduğu yerden biraz kaldırarak dudaklarını benimkilere kenetledi. ben artık hiçbir şey yapmıyor sadece ayak uydurmaya çalışıyordum ümitsizce. onun dokunuşları benimki kadar temkinli değil bilakis çok daha gerçek ve arzuluydu. ben mânâ idim o madde, ben ruhtum o vücut, ben ütopyaydım o hakikat, ben sosyalizmdim o kapitalizm, ben yalandım o gerçek...
    öyle arzulu öyle iştahlı yapıyordu ki yaptığı şeyi, büyüsüne kapılmamak saygı duymamak elde değildi.
    bir an geldi beni tamamen unuttu, sanki kendi kendine yapıyordu artık. ben sadece onun için orada olması gereken bir amade idim.
    nefes alması sıklaştı, derinleşti. sadece burnundan nefes alıyor ağzına öyle bir mola verdirmiyordu. dilini ağzımın en derinlerine kadar sokuyor sanki yeni karanlık odaya girmiş birinin el yordamı ile nesneleri anlamaya çalışması gibi dil yordamı ile benliğimi tanımaya çalışıyordu. bu dokunuşların sonunda ağzımın içinde keşfettiği dilimi bularak içine çekti ve alıp zütürdü kendi parçasıymış gibi kendi ağız boşluğuna.
    ···
  16. 16.
    +7
    sabah iş var o yüzden bi part daha yazıp yatarım. yarın devam edeceğim takip eden panpalarım için.

    tarif edilen adrese geldim, kapıyı çaldım. ablam kocaman bir gülümseme ile karşıladı beni. hoşgeldin faslından sonra içeri buyur etti ve aynı adna gel seni ev arkadaşımla tanıştırayım dedi. odaya girdiğimde karşımda duran varlığı görmemle bilincimi yitirecek gibi sendelemem bir oldu. o an zaman yavaşladı, ablamın sesi boğuk ve uzaktan geliyordu. ben 3 yıl önce aynı şekilde kilitlenip bakmaktan kendimi alamadığım o cam mavisi gözlere sabitlemiştim yine bakışlarımı. o ise ağır hareketlerle yan yan gülümseyerek ayağa kalkıyor bana doğru yaklaşarak zaten hızlanan kalbimin ağzımdan çıkacak gibi olmasına sebep oluyordu. yavaş çekimde gibi ilerleyen sahneden ve boğuk seslerden sonra duyduğum ilk net ses "canım biz tanışıyoruz zaten adimatacanla" diyerek ablama hitaben kurduğu cümle oldu Aynur ablanın.

    saçma sapan şekilde elimi kolumu nereye koyacağımı bilemeden gösterilen koltuğa oturmuş bir yandan nasılsın-sen nasılsın faslını atlatmaya çalışıyor bir yandan da seneler sonra tekrar gördüğüm bu güzelliğin etkisinden sıyrılmakla uğraşıyor aynı anda da ablamın ev arkadaşının o olmasından dolayı duyduğum sevinçten dolayı içimde patlayan havai fişeklerin seslerini bastırmak için zorluyordum kendimi.

    ablam "açsındır" diyerek anadolu insanına özgü o refleks misafirperverlikle mutfağa yönelirken odada tecrübeli bir sansarla yeni yurmurtadan çıkmış bir civcivi başbaşa bırakıp gittiğinden habersizdi. tıpkı benim de henüz habersiz olduğum gibi.
    Aynur abla bana bakarak çapkın bir gülümseme ile "büyümüşsün" dedi. ne diyeceğini bilemeyen bir insanın gülümsemesi ile karşılık verdim bu imalı cümleye. bir yandan elinde kumanda zap yapıyor bir yandan da ben gelmeden önce zaten orada olduğu belli olan bir deste tarot kağıdını karıştırıp saçma sapan şekiller ve sıralarla açıyor ve ara sıra da benimle ilgilenir gibi sorular soruyordu misafire ayıp olmasın babından.
    ···
  17. 17.
    +7
    o saçını yıkadığı üç beş dakikalık zaman da ben belki yüz tane ihtimal ve fantazi ile kendi kendime konuşuyordum kafamın içinde. biraz sonra saçına sardığı bir havluyla odayı misler gibi kokutarak girdi içeri. bir yandan saçının ıslaklığını alıyor diğer taraftan da birşeyler arıyordu. ben ne olduğunu anlamadan odadan çıkıp 20 saniye sonra elinde bir tarakla tekrar girdi içeri. havluyu sandalyenin üzerine atarak önüme geldi, şaşkın bakışlarım arasında arkasını bana dönerek tak diye oturdu önümde ve bağdaş kurarak yerleşti. tekli koltukta oturmakta olan bana elindeki tarağı uzattı omzunun üzerinden ve hiçbirşey söylemeden. o güzel başı şu anda göbek hizama geliyordu ve sıcacık sırtını bacaklarıma yaslamış gayet de rahat geriye doğru nırakıyordu vücudunu. sanki 30 senelik kuaförüydüm onun da konuşmaya bile gerek duymadan saçlarını bana emanet ediyordu.
    ···
  18. 18.
    +7
    öğle arası partı kardeşlerim. biraz gecikme ile.

    Birkaç dakika sonra bastığım zilin sesi içeride çalışan elektrik süpürgesinden dolayı duyulmuyordu. Bir hayli bekleyip makine sustuktan sonra tekrar zile basmamla Aynur’un kapıyı açması bir oldu. Saçlarını tozdan korumak için başına gelişigüzel bağladığı bir tülbent, temizlik yaparken giyilen eskimiş, üzerlerine çamaşır suyu değdiği için renkleri açılmış kıyafetlerle karşıladı beni tam bir ev hanımı havasıyla. Sadece kıyafetleri değil suratı da akşama kadar iş yapmış ev kadınlarının taşıdığı stres ve yorgunluğa benzer bir ifade taşıyordu. Oysa hiç de böyle hayal etmemiştim. Kapı kapanır kapanmaz birbirimizi kapının arkasına veya vestiyere yaslayacak, deliler gibi hırçınca öpüşmeye başlayacaktık. dıbına koyduğumun Holywood’u. Herşeyin yalandı, herşeyin…
    Surat sirke satınca ancak bi merhaba diyebildim tabi. Yalandan bir yanak yanağa öpüşme faslı oldu tüm saçmalığıyla. içeri geçip birkaç son işini daha bitirmesini bekledim. Az sonra işini yarım bırakmış gibi geldi ve odaya girmeden kapıdan açsın değil mi diye sordu. Biraz dedim. Kendime tost yapıcam seninki neli olsun dedi.
    Tost!? Beklentiye girmek iyi değildir hiçbir konuda ama standartların da altına düşünce bu hayat insanı biraz üzer. Ankara Sheraton da mum ışığında yemek yiyemesek bile, Marla ile tost yemekten daha iyi alternatiflerimiz olmalıydı. En azından hemen köşebaşındaki Cafe’ye gidip aynı tostu daha hoş bir ortamda yiyebilirdik. Ama ne çare, evin ve şehrin hakimi oydu.

    Sakin geçen “yemek”in ardından ev telefonu çaldı. Bu gitti biraz konuştu; bi planlar vardı, kaç kişiydiler, taksiyle mi geçilecekti, kesin başlama saati şuydu, hmm hmm, evet evet. Bildiğin bu akşamdan bahsediliyordu dıbına koyduğumun yerinde. Nereye gidiyordu şimdi bu karı.

    içeri geldi; “canım bizim tıpçı arkadaşların bu akşam özel bir davet yemeği var, oraya katılacağım, hazırlanayım çıkacam hemen, sen keyfine bak tamam mı?”. Keyif mi bıraktın adamda be hey sarı çiçek. Ama ben, burda, neden, geldim, kem, küm… ne bekliyordum ki?
    Duşunu alıp girdiği odasından 20-25 dakika sonra bir afet olarak çıktığında içim bir kat daha ezildi. O ilk gecede de hafif ipuçlarını aldığım hoş parfümü bu sefer üzerine boca edilmişti. Kan kırmızısı rujuna bi isim vermemi isteseler “günaha davet” derdim. Saçlarını düzleştirmiş ve tatlı bir kavis vererek iki omzundan aşağı dökmüştü, gözleri zaten belirginleştirilmeye ihtiyaç duymadığı için hafif bir makyajla geçilmişti. Üzerindeki iki parçadan oluşan siyah ceket pantolonu asaletini ikiyle çarpıyordu.

    O an bir şimşek çaktı. Tıpçılar!!! Vay huur evladı Orhan, demek kafalamıştı kızı, veya kafalama turlarındaydı. Kesin onun çağırdığı yemeğe gidiyordu. Kendisi doktor veya tıp camiasından değildi.

    Aşağıdan basılan zilin sesinin ardından siyah süet ayakkabılarının yüksek topuklarını böğrüme saplaya saplaya, uçar gibi inip gitti merdivenlerden. Ben Jack’in kırılan kalbiydim.

    Belki erken gelir, havası da değişmiş olur, keyfi yerinde gelince daha çok muhabbet eder sarılırız, öpüşürüz avuntuları arasında uykuya yenik düştüğümde saat gece yarısını geçmişti sanırım.

    Kilitin açılırken çıkardığı klik sesi ile uyandığımda gözlerimi hemen açamadım, odaya yaklaşan adım seslerinin ardından yanan ışık gözlerimi açmamı daha da zorlaştırıyordu. içkili bir ortama girildiğinde, henüz içilen içkinin türünün kokusu gelmeden daha mesafe kapanmadan uzaktan o saf alkol kokusu gelir ya hani, işte o koku Aynur’un parfümü ile karışmış ve sanki bir afrodizyakmışçasına hisler yaratarak çabucak uyanmasını sağlamıştı beynimin. Gözümü açtığımda Aynur kapıya yaslanmış, giderkenki güzelliğine relax bir şuhluk eklenmiş halde, yüzünde üç hafta önce “büyümüşsün” dediğindeki aynı gülümseme ile sessizce beni seyrediyordu.

    O an artık uzun bir süre devam edecek olan "national geography" saati başlamış idi aslında. Ben sanki acemi bir ceylan o ise dâhil olduğu burca ismini veren hayvan.

    Saatime baktım. 2:08 idi…
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rezzzzzzzzzzz
      ···
    2. 2.
      0
      Burdan devam rez
      ···
  19. 19.
    +7
    üniversitemin olduğu şehirde geçen o üç hafta sanki üç yıl gibi uzun sürdü.
    sınıftaki, okuldaki kızlar ne kadar da küçük ne kadar da toy, salak, kezbandılar, çirkindi hepsi. karizma yoktu insanlarda. ne kızlarda ne erkeklerde. çocuktu hepsi...

    3. haftanın başındaki bir telefon konuşmasında annemin müjdelediği üzere teyze kızı o haftasonu memlekete gidiyordu. istihbaratı doğrulamak üzere sudan bir sebeple ablamı işyerinden arayıp lafı oraya getirince doğru olduğunu öğrendim.
    tamamdı , beklediğim gün gelmişti. o haftasonu ankara yolcusuydum. uzun süreli yalanlar söylemek zorunda kalan panpalarım iyi bilir. bir süre sonra bana da olmaya başlayacağı gibi yalan hayatınızın bir parçası olmaya başlamışsa herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünür ve açık nokta bırakmamaya çalışırsınız. ben de öyle yapıyordum en saçma, en uç sorulara bile önceden hazırlanmış paket cevaplarım vardı. söylediğim yalanı unutmamk için beynimin sağ tarafını devreye sokuyor ve yalanıma inanmaya yalanı yaşamaya başlıyorudm. ki aradan zaman geçip konu tekrar açılırsa aptallaşmadan cevap verebileydim. bu şekilde aile ile, arkadaşlarla yapılan telefon görüşmleri üstüste söylenen küçük yalanlar zamanla kendi aralarında ciddi bir network oluşturuyor gerçek ve sanal birbirine karışıyor arada ben ise gittikçe flu, sahte bir adam olmaya başlıyordum.
    Aynur dışında herkes yalandı, çocuktu, geçiciydi. sadece Dayı biliyordu sırrımı. artık onunla bile kaçamak konuşuyor telefonu çabuk kapatıyordum. çünkü birtek ona yalan söyleyemiyordum.

    bu arada sabahları ablamın evden çıkma saatinin geçtiği ama Aynur'un henüz evde olduğunu bildiğim saatlerde onu da telefonla arıyor, palanlarımı, oraya geleceğimi, biryere kaybolmamasını, heyecanımı paylaşıyordum. o ise gel diyordu ama sanki benim duyduğum sevinci ve mutluluğu duymuyordu. sadece gönlüm olsun diye gel mi diyordu ne?

    Beklenen gün geldi, günlerden cuma olmuştu. ders çıkışı sakince yurda gidip önceden hazırladığım çantamı sırtladım ve otogara doğru yola çıktım. o zamanlar hâlâ hakikisi üretilen "verdure blue" çantanın yan gözünde zamanı gelince görevini yapmak üzere bekliyordu.

    son kez otogardan Aynur'u arayarak durum teyidi aldım. sakin bir sesle "evet gitti" dedi.
    otobüs yolculuğu 3 saat sürecekti. sony kasetçalar walkman kulağa takıldı, play e basıldı. 7 yıl önce ölmüş olan adam çok güzel bir melodi eşliğinde senfonik bağırıyordu : "I want to break freee"

    Beşevler ankaray durağının merdivenlerini çıkıp en üst basamağa geldiğim zaman sakince durup çantanın yan gözünden çıkardığım şişeyi her zamankinden daha cömertçe kullanarak kendimi bu ferah kokuyla boyadım. sanki orkestra şefinin sopasını yerine koyması gibi maharetle koyuyordum kapağını kapatıp.

    O'nu tekrar görmeme 4-5 dakika kalmıştı...
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +6
    merhaba panpalarım başlıyorum
    ilk part 15 dakikaya geliyor en geç
    ···
    1. 1.
      +6
      bayadır görüşmüyorduk büyümüşsün
      ···