/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +7 -2
    Komuta Kontrol Birimi'nden gelen sesli raporda enlem boylam olarak koordinatlar ve UTC cinsinden saat verilmişti, 3 saat içinde orada olmalıydık. Bu kez bir insanı ele geçirmişlerdi, bu kez karşımızda en güçlü kabilelerden birisi vardı. Hamza, Kara, Hırvat ve ben derhal uçağı ayarlayıp yola koyulduk. Hamza'da tırpan, Hırvat'ta Musa asası, Kara'da Kılıç ve bende de Lanetliler Kitabı vardı. Herkes diğerlerinin silahını kullanma becerisine sahipti belki ancak hangi alanda uzmanlaşmışsak o silahlar kendimize hastı.

    1 saat sonra özel uçaktan inip bizi bekleyen ve cin geçirmez damgalarla markalanmış araca bindik ve *** köyünün yanındaki büyük ormana paldır küldür girdik. Düğün alanına girer girmez yüksek güçlü hoparlörü açarak Cin Dondurma Büyüsü'nü dışarı verdik. Şenlikteki sıcak hava bir anda cinlerin donuk ve gözbebeksiz gözlerindeki ölüm korkusunun soğukluğuna büründü. Hamza donan cinleri tırpanla, Kara Kılıç ile yakıyor; Hırvat ise asasıyla her birini cayır cayır aleve veriyordu. Masadaki kıza doğru yürüyüp kolundan tuttuğum gibi kaldırdım, yine büyüyle insanoğlunu kandırmış, kendi dünyalarındaki hududu aşmışlardı ve bir kez daha bir insanla cin evliliğine tanık oluyorduk.

    Kızı Lanetliler Kitabı'ndaki لاسم الله عز وجل، وسوف يحررك من الادانة من هذه المخلوقات لعن وانقاذ لكم من خلال استخدام كتاب ملعون. duası ile tesir altından kurtardıktan ve törendeki tüm cinleri katlettikten sonra arabaya geri dönüp sürmeye başladık. Her şey yolunda gibiydi, taki ormandan çıkmadan 1 milyon cin tarafından çevrilene dek; büyük bir aşiretti, ancak tüm aşireti bu kadar kısa sürede buraya toplayabileceklerini düşünmemiştik. Sonumuz gelmiş miydi? Gözlerini kan bürümüş en tehlikeli lanetli ifritler, müthiş bir intikam duygusuyla bizi daire içine almış ve yaklaşıyorlardı. Son görevimiz böyle mi olacaktı?

    1 YIL ÖNCESi

    Hikayemiz bu anın 1 yıl öncesine dönerek başlayacaktır. Reserve almanız önerilir. Cin Avcıları gerçektir ve nesiller boyunca varolmuştur.
    ···
  2. 2.
    +6
    1 SENE ÖNCESi

    Kendimi yıllardır cin ilmine adamıştım; nitekim doğduğum gün bütün soyum en güçlüleri tarafından sebepsizce katledilmişti ancak ben sağ kalmıştım ve intikam peşindeydim; adaleti arıyordum. Bodrum katta ise Cin Tuzağı sayesinde hapis altında tuttuğum bir ifrit vardı, amacım yıllar önce doğduğum gün bu katliamı gerçekleştiren kabilenin ismini öğrenmekti ve bu yüzden son aylarda çok fazla cin yakmış ve düşman edinmiştim. Sürekli yer değiştiriyordum ve kaldığım otellerde korunma için çeşitli tılsımlar, büyüler yapıyordum, bunlar yapımı için envai çeşit malzeme gerektiren çeşitli şekillerin kombinasyonundan oluşuyordu; bu yüzden beni bulamıyorlardı. Aşağıya, cini tuttuğum yere indim. Cin, "En fazla ne yapabilirsin ki" modundaydı ve çok öfkeliydi. Ancak böylesi varlıklara karşı korktuğunuzu hiçbir vakit belli etmeyeceksiniz; cinin alaycı ve öfkeli bakışlarını hiç umursamadan kızgın bir şekilde ona döndüm ve "Niçin burada olduğunu biliyor musun?" dedim, yaklaştım ve melun suratına sert bir yumruk atıp yakasına yakıştım: "Bana çektirdiklerinizin cezasını her biriniz ödeyeceksiniz." diye bağırdım. "Benden ve ailemden ne istediğinizi ve o olaydan kimlerin sorumlu olduğunu tek tek anlatacaksın!" deyip sert bir yumruk daha geçirdim. işkence büyüsüne başladım, büyü, cinin ruhuna inanılmaz ızdırap veriyordu ve yalvarır-yakarır tarzda inleyerek bağırıyordu. işkenceyi kestim, cin hiddetlenerek "Mahvedeceğim, geberteceğim seni! Sağ kalamayacaksın. Damarlarını fethedeceğim!" diye bağırıyordu ancak içinde buluncuğu kapan tarzındaki tuzak büyüsü sebebiyle yarım metrelik çapın dışına çıkamıyordu. Bir yumrukla yere serdim, "Bir cin tuzağın içinde ölürse ne Cennet'e ne Cehennem'e gider. Yan köpek." dedikten sonra cinin yüzü kaskatı olmuştu. Yakma büyüsünü okudum, ruhu alev alev yanmaya başladı ama bir müddet sonra durdum; epey zarar görmüştü ve öldürmem için yalvarıyordu. "Kimdi?!" dedim, "Niçin yaptı?" Cin acı içinde "iki şekilde de ölüyüm, söylemem." Lafını bitirmesine izin vermeden öfke içinde büyüyü tamamladım ve melunun ruhunu Araf'a yolladım.
    ···
    1. 1.
      +1
      adam cine yumruk atıyo vay amk
      ···
    2. 2.
      0
      cinler mana aleminde oldukları için onları görüp yakasına filan yapışamazsın..
      eğer cin başka bir kılığa girdiyse orası ayrı..

      fakat bana gibinden sallıyormuşsun gibi geliyor.
      ···
  3. 3.
    +6
    Lafı hiç uzatmadan kısa kısa olayları anlatıyorum: Bu amaca yönelik onlarca cini yaktım. Böylesi ilimlerle uğraşan insan sayısı çok azdı ve bunlardan birisi de rahmetli Mehmet Hoca idi. Kendisiyle tanışma öyküm enteresandır; yüksek mertebeli bir cin kabilesinin kızı hakkında bir başka cinden bilgi almış ve o kızı da yakalayıp hapsetmiştim. Kız yetişkin bir cindi ve ısrarla hiçbir şey bilmediğini söylüyordu, tam yakarken elinde bir pompalı tüfekle Mehmet Hoca kulubeye girmişti. Kapı açılır açılmaz ifritler olabileceğini düşünerek hapis ilmini uygulamaya başladım; Mehmet Hoca çok şaşırmış ve "Bu büyüyü nereden biliyorsun?" demişti. Meğersem yakaladığım cin, Mehmet Hoca'ya hizmet etmekte olan ve sonradan müslüman olmayı kabul eden iyi cinlerdenmiş. Velhasıl kelam, Mehmet hoca ve ona hizmet eden cinin Aramice diline yetkinliği sayesinde intikamımı almak için bana yardımcı olmuş ve önemli bir kabilenin başını yakalamama yardım etmişti. Hapis ilmi benim sanatımdı; Mehmet Hoca ise işkence üzerinde ustalaşmıştı. 1 hafta boyunca açlıkla ve çeşitli işkencelerle cini perişan ettik ancak sonuç yoktu. Geçen her saat daha da sabırsızlanıyordum ve onca işkenceye, onca emeğe rağmen cin "Bu bilgiyi verirsem zaten ölüyüm." diyor ve söylemiyordu. Cin kadar biz de perişan haldeydik, bir gün ben dayanamadım ve hapisteki cinin üzerine çullandım. Fiziksel görünüşünü dağıttım, her yer kan revan oldu. Hırsımı, öfkemi alamıyordum; her vurduğumda katlettikleri bir yakınımın ismini söylüyordum: "Bu kuzenim için, senin de kuzenin var mı söyle!" deyip yumruğu geçiriyordum, "Bu dayım için, senin de dayın var mı! Onu geberteceğim!" deyip yumruğu geçiriyordum, "Bu babamı öldürdüğünüz için!" dedikten sonra bir kez daha geçirdim ve cin gülerek ve alayvari bir üslupla "Öldürdük mü? Babanı mı? O yaşıyor." dedi. Geriye çekildim, başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Sersemlemiştim, öylesine şaşkındım ki cinin yerde birikmiş kan gölünü kullanarak hapisten kurtulduğunu dahi görememiştim. Şiddetli bir güç beni oturduğum yerden kaldırıp duvara yapıştırdı, cin yaklaştı ve "Parmaklarını tek tek kıracağım!" dedi. Başparmağımı kırdı, o acıyla çığlık attım. O sırada hoca içeri girdi ve çeşitli lanetlerde cini afallattı, bense yere düştüm. ifrit ne kadar afallasa bile kaçıp kurtulmayı başardı, hoca kalkmama yardımcı oldu. Arabaya gittik. O gün orda bitti.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +6
    Mehmet Hoca cesur bir adamdı. Karısı, 2 küçük oğlu ve Esma adındaki 1 küçük kızı ile onca tılsım ve muskayla korunan şirin bir Ege köyünde, köy olmasına rağmen saray gibi bir evde yaşıyordu. Bu evde birkaç gün beni misafir ettiler; anlaşıldığı gibi, ailenin diğer bireyleri hocanın hizmetkarından habersizdi. "Yola devam mı? intikamın kesin mi?" diyordu Mehmet hoca, "Dönüş yok hocam, yalnız şu ifrit, bana babamın hala yaşadığını söyledi." diyordum. "Ve bak neler oldu? ifritler yalancıdır, sana yalan söyledi ve bak, kendi canını kurtardı. Baban yaşamıyor demiyorum ancak yaşıyor olsa bile, seni bulmaya çalışmaz mıydı?" Mehmet Hoca böyle dese de biliyordum, o yaşıyordu. intikamımı almadan önce babamı bulmalıydım. Belki o da beni arıyordu. Kaçan ifrit bir şeyler biliyordu, onu tekrar yakalamak zorundaydım. Durumu hocaya söyledim, "Oğlum, seni anlıyorum ancak sana yardım edemem; nedenini de sorma ne olur, söyleyemem, çok gizli. Ancak hizmetkarımı, sana hizmet etmesi için seninle yollayacağım. Ona güvenebilirsin, tek yapabileceğim bu."
    ···
  5. 5.
    +5
    Cin Tuzağı şöyle bir şeydir: http://imgim.com/6275incil2110662.jpg

    Büyü için şekil gerekir. Yanımda daima bir tane bulunurdu.
    ···
  6. 6.
    +6
    Dişi cinin ismi Lamia idi, arabaya geçtik. Mehmet Hoca Lamia'nın kanla beslendiğini söylemişti, o yüzden yol üstündeki bir hastaneden koli koli kan serumu çalmak zorunda kaldık. Velhasıl kelam, Lamia'nın yakaladığı cinlerle hiçbir yere varamadık çünkü Lamia her ne kadar Mehmet Hoca'ya sadakatle bağlı da olsa getirdiği cinlerin hepsi çocuk yaştaydı ve konuşturamadığımız zaman Lamia onları büyük bir iştahla yiyordu. Bu bana yarardan çok zararla geri dönüyordu zira çocukları ölen kabileler çılgına dönmüşçesine her yerde beni aramaktaydı. Ancak Aramice konusunda bana yardımcı oluyordu ve onu yanımda tutma sebebim de oydu. Çok değil ilk haftanın sonunda Lamia, arabada benim göremediğim Aramice yazıları keşfetti. Lamia bana yazanları tercüme etti, bir adresti bu. Oraya doğru yola koyulduk, burada yapılan kısa çaplı bir araştırmanın ardından Lamia, harflerle yazılı olan 13 rakamı söyledi. Bunlar enlem ve boylam bilgileriydi. Koordinatları telefonumdaki GPS'e girdiğimde Ağrı'yı gösteriyordu. Gitmek zorundaydık. Ara vermeden yola koyulduk.
    ···
    1. 1.
      0
      lamia ne amk babasıda halil mi
      ···
  7. 7.
    +5
    Gece yorulmuştum, kamp yapacağımızı söyledim. Sivas'ta imranlı'da mola verdik. Önce bulunduğumuz yeri kalkan büyüleriyle, tılsımlarla güzelce korumaya aldım. Ateş yaktım ve az ötede çarşıdan aldığım sucuğu kızartmaya başladım, kan stoğumuz bitmek üzereydi. Lamia ve ben böylesi yoğun bir maceranın içinde ilk kez karşı karşıya sohbet edebilme imkanı bulabilmiştik. Ona kabilesini niçin terkettiğini sorduğumda bana olan güveni sayesinde her şeyi anlatmaya başladı: "Ben Poseidon'ın kızıyım ve iki de çocuğum vardı... " Şaşkınlığımı o da anlamıştı. "Zeus, Poseidon, Pagan tanrıları, Yunan mitolojisi... Bunların hepsi birer hikaye sanıyordum." diyebildim. "Çocuklarına ne oldu?" O noktada zor yutkundu ve bütün hiddetiyle bağırmaya başladı: "Tek yaptığım Zeus'u sevmekti, ama o karısı Hera, kıskançlığından çatlayıp çocuklarımı benden aldı ve beni çocuk yiyen, kan içen bir ifrit olarak lanetledi." Şaşkınlığımı gizlemeye, onu anlamaya çalışıyordum ancak ne de olsa karşımda asırlardır yaşayan bir varlık duruyordu ve bir yerde ben yalnızca bir insandım. Lamia'ya yaklaştım ve gözyaşlarını elimle sildim, "O halde sen de bir intikam için yaşıyorsun. Onu birlikte alalım." dedim.

    Lamia 180 cm boyunda, iri göğüsleri olan, fiziği yerinde beyaz tenli güzel bir kadındı. Cin olarak doğmamıştı, ama cin olmakla lanetlenmişti. Kendisini kıskanan bir kadın tarafından çocukları katledilmişti. Hera'yı öldürmek için yaşamıştı ancak başaramayınca vazgeçmişti.

    Bana gelince, 188 cm boyunda ve kaslı vücuda sahip esmer ve yakışıklı bir delikanlıyım. Aynı durumda bulunduğumdan Lamia'yı aslında çok iyi anlıyordum zira benim bütün bir ailem elimden alınmıştı ve niçin? En ufak bir fikrim bile yoktu.

    Sarıldık... Sarıldıkça kenetlendik, ve sıcak nefeslerimiz tenlerimize ulaştı. Soğuk tenlerimizin açık kısımları sıcaklığı birbirinde buldu. Güzel bir beyazlığın ve güçlü bir esmer tenin teması ortaya göz zevkini artırıcı manzaraları çıkardı. Aynı anda geriye çekildik, ben onun gözbebeksiz beyaz gözlerine bakarken o da kendininkileri benimkinden ayırmıyordu. Hipnoz olmuş gibiydim. Pembecik dolgun dudaklarına yumuşakça yaklaştım, o da karşılık vermeye başlayınca kalp atışlarımız hızlandı ve Lamia'yı altıma aldım. Deliler gibi öpüşmeye ve karşılıklı olarak giysilerimizi çıkarmaya, çıkardıktan sonraysa çıplak etlerimizi doyasıya tatmaya, dokunmaya başladık. Lamia altımda zevk içinde inlerken, bir süre sonra o beni altına aldı ve üstüme çıkarak bu olağanüstü ve doğanın, yüce Tanrı'nın kanunlarına aykırı birlikteliği yönetmeye, doyasıya inlemeye başladı. Ve gece, karşılıklı boşalmayla son buldu. Ateş gibi yanan vücutlarımızdan yükselen buhar tabakası yıldızların altında net görülüyordu. Çimlere sereserpe uzandık, Lamia göğsüme yattı ve uyumuştum.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      adam cin gibmiş lan
      ···
  8. 8.
    +5
    Vücudumdaki kanın çekildiğini hissediyordum. Titriyordum. Buz kesmiş, kaskatı olmuştum. Boynumda çekilme ve sızlama şeklindeki bir acının varlığıyla uyandım. "Lamia! Ne yapıyorsun sen?" Dinlemiyordu, duymuyordu bile beni. Pantolonuma ulaşabilirsem büyü için gerekli şeklin bulunduğu kağıdı alıp, onu hapsedebilirdim. Ancak tek parmağını oynatarak beni 15-20 metre öteye sürüklemiş, arabamın ön kaportasına yapıştırmıştı. Boynumdan şarıl şarıl kanlar boşalıyordu. Kan stoğu tükenmişti ve Lamia üzerindeki lanet sebebiyle müthiş bir açlık çekiyordu. Hiç düşünmeden boynumdan akan kanı parmağıma bulayıp siyah renkteki arabanın üzerine şekli çizdim ve büyüyü söyledim. Lamia kilitlenmişti, ve çılgına dönmüştü. Kan bulmalıydım. Arabaya atladığım gibi ilçe merkezine ilerledim. Neyseki hastaneyi buldum ve yine kan serumlarını çaldım. Geri döndüğümde karşılaştığım manzara dehşet vericiydi. Aracın biri kaza yapmıştı, içinde bulunan aile ve çocuklarını Lamia yemişti. Koşarak Lamia'yı kaldırdım, arabaya atladık ve hızla uzaklaştık.

    http://imgim.com/5404incir465934.png
    ···
  9. 9.
    +5
    Ağrı'ya ulaşırken Sivas'taki olay "Ormandan çıkan hayvan aileyi katletti." şeklinde radyodaki haberlerde kendine yer bulmuştu. Radyoyu kapattığımda Lamia da hala şok ve üzüntü içerisindeydi. Durumsal bir metin olmasından ziyade sürekli akan bir macera olmasını istediğimden duygu ve betimlemelere gerek kalmadıkça yer vermiyor ve olaya geliyorum: Belirtilen koordinatlarda koskoca bir dağ ve oluktan başka bir şey yoktu. içeri girdik, kocaman ve karanlık bir alana çıktık; burası bir mağara gibiydi. Hayvan olma ihtimaline karşı Lamia beni koruyacaktı. Ateş yaktık ve birkaç odun parçasıyla meşale oluşturduk. Lamia birden gözlerini duvara dikti; bir ok çiziliydi ve altında Aramice yazılar vardı, Lamia çevirdi: "Bu yol Tanrı'nın Nefesi'ne gider. Sadece tövbekarlar geçebilir." Son 24 saat içinde zina işlemiş cenabet bir insan ve cin olmakla lanetlenmiş bir tanrının kızı olarak şansımız sıfır gibiydi. Lamia "Kontrol edeceğim, burada bekle." deyip oluktan içeri girdi. "Dur, tehlikeli olabilir!" demeden bir şangırtı ve hemen ardından Lamia'nın kellesi ayaklarımın ucuna düşüverdi. Posedion'ın kızı, Zeus'un huursu lanetli ifrit Lamia, o ufacık anda öldü. Tanrı'nın Nefesi'ne karşı ayakta duramadı.
    ···
  10. 10.
    +4
    Soğukkanlı biriyimdir, ama inanın bana o bağırtıya o dağ nasıl ayakta kalabildi; şaşırıyorum. Bir süre yaşadığım şokun etkisinden çıkamadım. Lamia öylece ölmüştü. Kararlı adımlarla Tanrı'nın nefesiyle yüzleşmek üzere oluktan içeri girdim ve o an aklımdan nasıl geçebileceğimi düşünüyordum. Tanrı'nın Nefesi, ancak Tanrı'nın kendini göstermesiyle mümkün olabilirdi. Tövbekar bir insan Tanrı huzurunda diz çökmeliydi. içeri girdim ve diz çöküp öne doğru yuvarlandım. Akabinde çeşitli kasnak düzenekleriyle çok keskin olan bu daire şeklindeki bıçakları müthiş bir hızla çalıştıran çarkları durdurup içeriye süzüldüm. Burası bir tür eşya dolabı gibiydi. Türlü tılsımlar, büyüler, efsanevi ve lanetli eşyalar, pek çok kitap ve beni en çok çeken bir tür günlük... Buradaki minicik bir eşyaya dokunmam bile büyük bir laneti ortaya çıkarabilirdi, beni lanetleyebilirdi; o yüzden sadece günlüğü aldım ve ortalığı tekrar kolaçan ettikten sonra dışarı çıktım. Günlükteki en son tarih 25 Kasım 2014'ü gösteriyordu. Benim defteri bulduğum gün ise Aralık 5 tarihiydi.
    ···
  11. 11.
    +6
    Tepeden aşağı inerken karşıma tam 5 ifrit çıktı. Koruma büyüleri yapmayı unutmuştum ve 5 ifriti kilitlemesi beni tüketirdi. Bir tanesi "O elindekini hemen bize ver." diyordu. Basit bir tür oyalama büyüsü fırlattım ve hemen mağaraya girdim. Arkamdan koşuyorlardı, mağarada karanlıkken takılarak düştüm. içeri girdiler, ateş yaktılar ve ifrit "O günlük, bize ait." deyip üzerime davrandığı an büyük bir güçle geriye doğru uçtu. Bundan istifade ayağa kalkıp Tanrı'nın Nefesi'ne giden oluğa girdim. Tekrar eğilip kendimi öne atarak Eşya Dolabı'na çıktım, arkamdan hızla gelen 5 cinin şangırtı ve yığılma sesleri sonrası kelleri uçmuştu. Bu çok garip bir şeydi zira bugüne dek bir yunan tanrısının kızını ve bir ifriti öldürebilen bir bıçak görmemiştim. Aynı türden daire şeklindeki hızar bıçaklarından eşya deposunda da vardı. iki tane aldım ve mağaradan dışarı çıktım.

    http://imgim.com/sawmill.jpg
    ···
  12. 12.
    +5
    Olan bitenler beni hayli etkilemişti. Bir müddet Ankara'daki kendime ait evde bulunan Panik Odası'nda dinlendim; bu sırada günlüğü de okumaya başladım. Günlük babama aitti; en son Kasım ayında yazılmış olması babamın yaşıyor olduğunu kanıtlıyordu. içerisinde daha önce ismini bile duymadığım savunma ve saldırı büyüleri, lanetler, tılsımlar, Dünyadışı yaratıklar, Dünya'da ifritler dışında yaşayan Kurtadam, Vampir, Tanrılar, Hapsolmuş Ruhlar ve türlü canavarlar hakkında edinilmiş tecrübeler yazmaktaydı. ilginç kısım ise, babam da soyumuzu katleden kabilenin peşindeydi ve ifritin ismini çoktan bulmuştu: Azazil. Azazil ile ilgili ilk araştırmalar 2012 yılında başlıyordu; babam onun en güvendiği ifriti yakalamış ve Azazil'in yerini öğrenmişti. Azazil'i daha iyi tanımak için Tawasin'i bile okumuştu, ki ben de okudum. Babam günlüğünde bana da yer veriyordu; beni özlediğini ancak bütün bunlardan uzak tutmak istediğini belirtiyordu. 2012'de üniversitedeki ilk günümde, oradaydı. Günlüğe bunu da yazmıştı. Ancak bu işlere bulaştığımı görünce beni günlük aracılığıyla kendisine yönlendirmişti zira son sayfada "Oğlum, bu günlük seni kötü olan her varlıktan koruyacaktır. Kanımız yerde kalmayacak ve onları katlettiğim gün tekrar buluşacağız. Beni aramaktan vazgeç ve bu işi bana bırak. Seni seviyorum ve bilki ben sana her an senden dahi yakınım. Baban." diyordu. Babamın söylediklerine riayet edip her şeyi geride mi bırakmalıydım? Yoksa babama bu yolda yardım mı etmeliydim? Yanında olmam gerekmez miydi? Böylece aylar geçti, kararsızdım. Mehmet Hoca'nın yanına gitmek üzere yola koyuldum. 2015 Ocak sonlarıydı.
    ···
  13. 13.
    +5
    Devam edeceğim, ancak hiç mi hiç ilgi yok. Onca şey yaşadım. Hikayede, Süleyman'ın mirası olduğumu öğrenmeme de az kaldı.
    ···
  14. 14.
    +3
    Görkemli köy evine geldiğimde Mehmet Hoca'nın eşi sanki ucunda canı varmışçasına aşağıdaki karanlık ormana doğru var gücüyle koşarak gözden kayboluyordu; ters giden bir şeyler olduğu belliydi; oğullarından biri kapının önünde gözüktü ve sonra onu gördüm... Mehmet Hoca ile yakaladığımız ve işkence ettiğimiz ama kaçmasına mani olamadığımız, bana babamın hala sağ olduğunu söyleyen çok güçlü bir kabilenin başı olan cini... Çocuğu içeri sürükledi ve kendisi içeri girdikten sonra kapı kapandı. Arabadan atladığım gibi koşarak kapıyı zorlamaya başladım, ancak açılmıyordu. içerden çocuklardan birinin çığlığını duyuyordum. Kapıyı omuzlamaya başladım ve beşinci denememde kilidi kırdım ve içeri girdim. Melun, çocuğun birini boğarak öldürmüş ve diğerini ise boğmakta, mosmor etmekteydi. Hiç düşünmeden onu kilitledim ve sert bir yumrukla sersemlettim. O kadar sinirliydim ki... iki küçük çocuk yok pahasına korkunç şekilde can vermişti. Cine sertçe baktım ve "Ne istedin? Neydi amacınız? Bir aileyi daha mı yok etmek?" dedikten sonra yumruğu geçirdim. Mehmet Hoca ortalarda yoktu, derken Mehmet Hoca'nın eşi kapıdan gözüktü ve yerde mosmor olmuş yavrularını görür görmez şoka girdi ve kriz geçirmeye başladı ardından da bayıldı. ifriti arabanın bagajına, zavallı kadını ise arka koltuklara yerleştirdim ancak peşimizi bırakmayacakları belliydi. Polis kılığında 2 azılı iblis de arkamızdan geliyordu.
    ···
  15. 15.
    +3
    Bu esnada devreye üçüncü bir oyuncu girdi ve arkadan hızla yaklaşan cinlerin önünü kesti. Geride ne oldu bilmiyorum ancak biliyordum; o babamdı. Hastaneye yetiştirecek ciddi bir hastam olmasa geri dönecektim ancak Mehmet Hoca'nın eşini kurtarmalıydım. Bir müddet sonra hastaneye geldim ve acil servisin girişinin önünde durdum ve araçtan inip yardım için bağırmaya başladım. Akabinde görevliler gelip kadını sedyeyle zütürdüler. Sedye gözden kaybolurken görevlilerden biri bana dönerek "Siz nesi oluyorsunuz?" diye sordu. Cevap vermeden araca bindim ve gazı köklediğim gibi Ankara'ya, güvenli eve doğru yola koyuldum.
    ···
  16. 16.
    +4
    Yoldayken telefon çaldı, arayan Mehmet Hoca idi. Konuşmamız lazım diyordu. "Ne oldu hocam? Neler oluyor? Sizin olaylardan haberiniz var mı?" diyordum ancak çok heyecanlı bir sesle "Konuşmamız lazım." diyordu. Ankara'daki evin adresini verdim ve orada buluşmak üzere anlaştık. Eve geldim, ifriti panik odasına hapsettim ve bahçeye çıkıp Mehmet Hocayı beklemeye başladım. Bong makineme biraz ot koydum ve bütün olanlardan bir an olsun uzaklaşmak için içmeye başladım. Sabaha karşı Mehmet Hoca belirdi, hemen kendisini içeri davet ettim ve ifriti konuşturmak için panik odasına indik. Mehmet Hoca sorularıma cevap vermiyor ve sadece ifriti görmek istiyordu. Panik odasına ulaştığımızda Mehmet Hoca ifrite yaklaşıp, "Oğlum!" dedi. Şaşırmıştım, "Bu da ne demek oluyor Mehmet Hoca?" dediğim an Mehmet Hoca tek bir parmağıyla beni duvara yapıştırdı. Bıyık altından gülerek "Aptal çocuk." dedi. Ardından ifritin üzerindeki hapsi bozdu. "Mehmet Hoca ne yapıyorsun?" diye bağırdım. Bana döndü, "Anlamıyorsun değil mi?" dedi. Gözleri bir iblisin gözleri gibi gözbebeksiz bir hal aldı. Ancak altın sarısı renkteydi. "Mehmet Hocayı öldürdüm ve o benim oğlum." diyordu. "Kimsin sen?" dedim, o olduğunu anlamıştım. "Azazil." dedi. Parmağını oynattı ve bütün kemiklerim sanki çekiliyordu, iç organlarım sanki yerlerinden sökülüyordu. Ağzımdan kanlar boşalmaya başladı. Tam o esnada kapı kırıldı ve bir tabanca patladı, Azazil'in oğlu olan ifrit hiddetini kusarak can verdi ve silahı tam Azazil'e doğrulturken Mehmet Hocanın içinden çıkan melun Azazil siyah bir duman şeklinde oradan kaçtı. Mehmet Hocanın cansız bedeni yere yığıldı. Ve o esnada gözlerim karardı.
    ···
  17. 17.
    +4
    Uyandığımda araçtaydım, "Herkese bu kadar çabuk güvenme genç adam." dedi aracı kullanan adam. Bu babamdı, o an için hep beklemiştim ancak o an ne yapacağımı hiç düşünmemiştim. Sıcak bir gülümsemesi vardı. Ona sarılmak istiyordum ancak yapamazdım... Yıllardır oradan oraya, oradan oraya sürüklenmiştim ve kendi çabalarım sayesinde 450 üstü bir puan ile iTÜ Elektrik Mühendisliği'ni kazanmıştım. Üstüne üstlük 1 sene ABD'de yaşamıştım ve ilk stajımı ispanya'da yapmıştım. Hiçbir zaman yanımda olmayan ve beni hep uzaktan izleyen bir adama şimdi "Baba" mı diyecektim? "Gelmemiş olmanı dilerdim." dedim. "Neden bahsediyorsun evlat?" dedi, anlam verememişti. "Boşver, anlamayacaksın." dedim. Aramızda bir tartışma başladı ve hissettiklerimi büyük bir hiddetle dışarı kustum. "Evlat, bazen istemediğimiz yolları seçmek zorunda kalırız. Senin iyiliğin için geride kalmak zorundaydım. Her sene burs sandığın bütün o paraları kim yolladı sanıyorsun? Seni uzaktan kollamak zorundaydım." diyordu. Ancak onu anlamak istemiyordum; niçin normal bir aile olamamıştık... Niçin bu yaşa kadar çevremdeki herkes bana bir ucube gözüyle bakmıştı? Ailesi olmayan ama her şeyi kendi tırnaklarıyla kazanan bendim... Ona "Baba" dememeye karar verdim ve söylediklerine cevap vermektense "Nereye gidiyoruz?" dedim sert ve atarlı bir tavırla.
    ···
  18. 18.
    +3
    "Merkeze, yıllardır Süleyman'ın soyundan gelenlerin oluşturduğu bir birliğin içindeyim. Annen saf olarak Süleyman'ın soyundandı, bense sonrasında bu oluşuma girdim. Sen de Süleyman'ın soyundansın, yani Süleyman'ın mirasısın." Bütün bunları söylerken şok içerisine girmiştim. Kısa bir sessizlikten sonra bana döndü ve "Evlat, seni bunların içine bulaştırmayı asla istemedim, bunu anlıyorsun değil mi? Niçin senin büyüdüğünü uzaktan görmek zorunda kaldığımı ve her gün sana sarılmak için kavrulurken, bunu yapmamak zorunda kaldığımı görüyorsun, değil mi evlat? Bütün amacım, seni korumaktı evlat... Anlıyorsun değil mi?" Kafamı kaldırdım ve gözgöze geldik, iki damla yaş süzüldü gözlerimden ve kocaman bir tırın üzerimize hızla sürdüğünü farkettim; dolmuş gözlerim tırın farlarından yayılan ışıkla parladı ve o andan sonra her şey karanlıktı.
    ···
  19. 19.
    +4
    Gözlerimi açtığımda yüz yıllık bir uykudan uyanmış gibiydim, babam yanıbaşımdaydı... Gözlerinden bir damla yaş süzülüyordu ancak gülümsüyordu. "Avdan döndüğüm zaman daima seni ziyaret ederdim. Anaokulunda, lisede, üniversitede, hatta Amerika'da, ispanya'da... Ve her baktığımda gözlerinde bana olan arayışını görebiliyordum ve sanki "Sorun değil, sorun değil baba." diyordun ve aslında, hiçbir sorunun olmadığını söylemesi gereken kişi bendim. Biliyorum, çok fazla yükün altında çok çabuk büyüdün ve erken olgunlaştın... Söylemek istediğim, senle gurur duyuyorum evlat." diyordu. "Beni korkutuyorsun, baba." diyebildim. Kulağıma eğildi ve "Kendini kendi başına kurtarmak zorundasın aksi taktirde kendini öldürmek zorunda kalacaksın... " Ne demekti şimdi bu? O içimi ısıtan gülümsemesiyle ve gözlerinden süzülen bir yaş tanesiyle beni son kez selamlar gibiydi. Odadan çıkarken yere düştü; panik halinde yerimden kalktım, serumları bir anda söküp atarak başına koştum ve avazım çıktığınca bağırmaya başladım. Onu hemen kaldırıp bakım ünitesine zütürdüler, beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Şok ve kalp masajı uyguluyorlardı ve doktor beni kahreden o cümleyi söyledi: "Ölüm saati 10:41" Her şey bir kez daha karanlıklaştı.
    ···
  20. 20.
    0
    1.SEZON SONU
    ···