/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 37.
    +2
    Son bir bölüm yazalım hem başlığımız alta düşmesin hem de daha bizim Üniversitenin açılmadığı gerçeğini kullanarak geç yatabiliriz.
    ---
    Ebrar okula geldiği zaman gözleri şişmişti, burnu akıyordu ve hayatta evden çıkmaması gerekiyormuş gibi duruyordu, hocalar durumundan haberdardı. Tedavi olması gerekiyordu fakat tedavisi bahardan sonra başlıyordu ve ayda 12 iğneden oluşan bir kür uygulanıyordu, Ebrar'ın canı çok tatlıydı ve böyle durumlarda gerçekten bir çocuğa dönüşüyordu. Kaan ile Deniz ve Melisa ellernden geleni yapsalar da Ebrar'ın ne yazık ki o gün durumu pek iyiye gitmedi sabahtan öğlene kadar durumu kötüydü, sonra da öğlen sınfıta yemek paketini açtı. Yemeğini yerken biraz da bana verdi, ortak çataldan uzun süredir yemiyorduk. Bunun verdiği cesaretle onu bir iki defa öptüm, ikinci öpüşümde beni itti, konuşmamız gerek Ata dedi. Çok bozulmuştum, kesinlikle taktan bir durum konuşacaktık. Ebrar'ın iki sürekli dibinde gezen arkadaşı vardı biri irem diğeri de Firdevsdi, Ebrar Firdevsle irem'e bakıp," hadi planktonlar iki dakika müsaade edin bana" dedi, işte sıçmıştım kesinlikle bırakıyordu beni. Ebrar bana baktı, Ata dedi benim hakkımda hiç kötü bir şey söyledin mi? Ne zaman olduğu önemli değil dedi. Ağzımı tam yalan söylemek için açmıştım ki Rüya olayını hatırladım, Rüya'ya söylemiştim, bir kere de olsa söylemiştim, "Ebrar--" dedim. Ama o bana yaklaştı artık iyice yakınımdaydı ve hafifçe ağlıyordu. Ben sana çok güveniyorum Ata, kırma beni tamam mı? demesiyle biri tutup tüm kalbimi parçalara ayırmış gibi hissettim ben böyle bir insan değildim, beni kimse bu kadar dağıtmamalıydı ama o kız ne dese yapacaktım, bilyordum işte yapacaktım. "Ebrar bir daha hiç hakkında kötü bir şey söylemeyeceğim" "Evet Ata, söylemeyeceksin çünkü buna hakkın olmayacak" Ebrar bana kırılmıştı, anlamıştım. Fakat kırılmıştan çok sanki etrafta olmayacak gibi davranmıştı, anlamamıştım. Ebrar kafasını iki yana salladı, evime gelmeni istemiyorum dedi. Ben layık değilim diyerek sinirini daha da vurguladı. Bir mevsim boyunca Ebrar'ı sadece görmemek beni öldürürdü, ona dik dik bakıp sevdiği bir şiirden bir dize okudum. Sana gitme demeyeceğim ama gitme dedim. Bana bakıp hıçkırarak ağlamaya başladı, ama sanki hıçkıramıyordan çok nefes alamıyordu. "Ebrar, özür dilerim ben böyle olsun istemiyorum gerçekten" derken Ebrar bana baktı, çaresiz gözüküyordu "Ata--Ata ben nefes alamıyorum, Ata canım yanıyor lütfen bana yardım et" demesiyle beraber sol kolumdaki askıyı çıkardım, iki kolumla Ebrar'ı kaldırarak revir'e kadar taşıdım, koridorda bizi gören herkes aptal aptal bakıyor, çevreye toplanıyorlardı. iremle, Firdevs de Kaan'la Deniz de ortalıkta yoktu, Ebrar'ın kollarımda susuz bir çiçek gibi solduğunu hissettim.. Sanki Ebrar'ım ölüyor gibi hissettim. Belki de haklıydım. Revirin önüne gelene kadar dayanamadım, sol kolum tekrar gitmek üzereydi ben de Ebrar'ı sağ omuzuma attım, bir şekilde taşıyordum ki revirin kapısından girer girmez Ebrar'ı yatağa bıraktım, sonra da kendim yere yığıldım, hemşire şoka girmişti. Ağzımdan acı içinde kıvranırken, Ebrar'a-- Ebrar'a bana değil diyebildim. Kadın bakarken Ebrar ağlayarak "Lütfen bana yardım et, ventolin ve oksijen" gibi bir şeyler diyordu. Hemşire hemen anlamıştı bir iki astım ilacı getirip koca bir tanka bağladı onu da Ebrar'a bağladı, kızcağız derin derin nefes alıyordu. Hemşire hafifçe güldü, senin için doktoru çağırıyim Ata omzunu tekrar kırmış olabilirsin dedi, Doktor geldiğinde önce Ebrar'a baktırttım, sol omzumda bir sıkıntı yoktu, biraz zorlanmıştı fakat iyiydim, sağ kolum da gayet iyiydi. Ebrar iyi olacaktı yalnızca 1 veyahutta 2 saatlik ventolini yarım saatte alması gerektiği için kafası güzel olmuştu, yolda bana yaslanarak yürüyordu, sallana sallana koridorda giderken, dönüp tekrar etti, Ata, evime gelme, bana mesaj atma tamam mı? Ben seni her şeyimle seviyorum, ama beni bazı şeylerden koruyamazsın. O gün hayalet gibi gezdim, eve gittim. Zulamdan bir büyük rakıyı çıkardım, içtim içtim içtim içtim, en son ağlamaya başladım, ağlayarak kapıdan çıktım. Ve ıssız bir sokağın birinde gökyüzüne dönüp bağırarak ağlamaya başladım. Ebrar'a bunu yapan hayat utansındı, ben onu her şeyden korumak istiyordum, ama beceremezdim ki, ben buydum. Ben onun dünyasına bile ait değildim..
    Tümünü Göster
    ···
  2. 36.
    +1
    O rüya bi itnelik yapacak ya hayırlısı * Eyvallah hacım, müsait olduğun zaman da devdıbını getirirsin. Geç oldu tutmayayım seni
    ···
  3. 35.
    +1
    Devam mı tamam mı beyler?
    ···
  4. 34.
    +2
    Baharın başlarındaydık, Ebrar'ın alerjik bünyesi dışarı çıkmasına pek izin vermiyordu, onunla buluşmak istediğimde ona gitmek zorunda kalıyor, dışarıdan geldiğim kıyafetlerimi çıkartıp başka kıyafetler giyip onunla o şekilde buluşabiliyordum. Artık mecburen Ebrar'ın ablası Nisa'yla tanışmıştım, O da Ebrar gibi inanılmaz güzel bir kızdı, Ebrar'ın babası ünlü bir gazeteciydi. (isim verirsem ağır ifşa, vermiyorum). Annesi de bilgisayar mühendisiydi, evlerinde beni hep çok güzel ağırladılar, sadece çin yemeği, thai yemeği gibi şeyler yiyorlardı, hep yemeğe kalmamda ısrar etseler de ben ne yemekleri yiyip düzgünce tuvalete çıkabiliyor ne de yemekten sonra sigarasız durabiliyordum. Kaldı ki yemeklerin tadı da abuk baharatlardan ötürü hep garip oluyordu. Ebrar bunları severek yerdi, bana hep chopstickle yemeyi öğretmeye çalışırdı, benim ellerim chopstick için fazla büyük, parmaklarım fazla dolgundu üstelik de ufak nesneleri tutarken sıkıntı yaşıyordum. ince motor olarak tabir ettikleri şeyim çok iyi değildi. Her başarısız olduğumda bana gülüp kendi chopstickleriyle yemek istediğim şeyi ağzıma koyardı. Sonra da chopsticklerimizi değişmek zorunda kalırdık, Ebrar'ın dışardan gelen bir şeyle teması mümkün olduğunca kesilmeliydi çünkü. Bu sebepten ötürü de hep böyle yapıp eğlenirdik, bir gün nereden aklına estiyse o akşam bana mesaj attı, okulda buluşalım, seni görücem, konuşmalıyız diye. Ebrar okula geleceği için heyecanlıydım fakat ya önemli bir şey diyecekse ve önemli durum bizi sıkıntıya sokacaktıysa? Ertesi güne korkuyla uyandım.
    ···
  5. 33.
    +5
    Bu bölümü de talebereyiz'e yazıyorum adam sabahlara kadar dinleyecek bizi (:
    ---
    KIŞ BÖLÜMLERiNiN SONU.
    Kışın sonlarına yaklaşıyorduk artık Ebrar'ımla her gün beraberdik aynı sınıftaydık, köprücük kemiğimin iyileşmesini beklerken Ebrar benim tüm yazılarımı yazıyordu, ben solak olduğum için sağ elimle yazı yazmam mümkün olmuyordu. Bu sırada arada bandajlarımın üstüne keçeli kalemle saçma saçma şekiller çiziyordu. Komik bir biçimde Ebrar sanki büyük aklına sahip bir çocuktu. Kafası çalışıyordu fakat çocuk gibi davranmayı seçiyordu. Bir gün acil bir ingilizce sunumu yapmamız gerekiyordu Ebrar iPad'inden ödevi yapmak için bana yardım ediyordu ki Burak diye bizim sınıfta olan yavşak bir eleman Ebrar'ın ipad'ini kullanıp hızlıca ödevini bitirmek için izin istedi, biz de napalım izin verdik. Bu pekekent zamanını uzattıkça uzattı ben koruda 2 sigara içip geri döndüğümde bile muallaktor hala iPad'in başındaydı, Ebrar ile şakalaşıyordu. Ebrar'ım güzel güzel gülüyordu, deli gibi kıskanıyordum ama artık dayanamıyordum. Burak'a gibtir olup gitmesse ödevini kırık parmaklarla yapması gerektiğini söyledim, o da korkup hemen kalkıp ipadi masaya bırakıp gitti. Ebrar'ın kötü bakışlarına maruz kalsam da ödevi bitirmek için 3 dakikam kalmıştı. Ama hayatta bitiremezdim, ne ingilizcem ne de ömrümde hiç kullanmadığım ipad, ipadin sunum programı yeterliydi. Bu sırada Ebrar bir anda gaza geldi, "Ben yaparım Ayıcık sen tedirgin olma" dedi. Ona benim asla başkasının yaptığı bir şeyi ödev olarak kabul edemeyeceğimi söylememe rağmen inatla yapmak istiyordu, ona sunmayacağımı söyledim. Proje ortağım olan Süleyman sunar gerekirse ben sunmam üzgünüm Ebrar, ben kendim yapmadığım ödevi sunamam güzelim dedim. Sinirlendi baya ama çaktırmadı, sunacağımı sanıyordu. Bir sonraki ders geldiğinde sunumu yapmak için inglizceci kadın bizi tahtaya çağırdı, ben gitmedim.. Sülo zaten kötü olan ingilizcesiyle güç bela takılıyordu, zorlanarak adeta kaldırım taşlarına takılarak yürümeye çalışıyordu. Benim de ingilizcem müthiş değildi ama sunabilirdim Ebrar benim seviyeme göre ayarlamıştı, yapabiliceğimi biliyordum ama yapamazdım. Başkasının hazırladığı bir şeyi kendim gösteremezdim. O sırada Ebrar bana baktı, neden bilmiyorum ama ingilizce sunumun için çok uğraştım ben Atakan bey dedi. Biliyorum prenses ama yapamam dememe kalmadan yüzünün iki tarafından ip gibi yaşlar sessizce boşalmaya başladı. Ebrar'ın en sevdiğim özelliği hep buydu, ağladığı zaman anlaşılmazdı. Onu iki defa hıçkırarak ağlarken gördüm.. Bir daha da hiç görmek istemem. Onun dışında çevresine güçlü gözükmeyi çok iyi bilirdi, davranışları çocuk gibi olsa da çok olgun bir kızdı. "Lütfen" dedi, artık bir kere daha "Lütfen" demesine izin veremezdim. Bunun ilişkideki güç problemi olduğunu da aslında içimden biliyordum, Ebrar bana istediğini yaptırabiliyordu ama ben ona bir şey yaptırabilir miydim? Pek sanmam ama şikayet edeni gibsiinler, yerimden kalktığımda sebebini bilmiyorum ama o gün sanırım içime ingiliz mürebbiye yannanı yemiş bir erkek adam kaçtı ve ingilizcem tavan yaptı, sunumu adeta giberterek sundum ve Ebrar'ın ağlaması durana kadar gözlerimi onun gözlerinden ayırmadım. O kadar ki hoca bir ara Ebrar'dan başkasına anlatacak mısın Ata? diye sormak zorunda kaldı. Utanmıştım, pardon hocam Ebrar çok yardımcı oldu da sunumda dedim. Kafasını aşağı yukarı sallayıp gülümsedi, kafasıyla beraber saçları da sallanmıştı, onun tarafından o sevdiğim koku geliyordu. Sunumu güç bela bitirdim, zil çalana kadar bekledim. Sonra Ebrar'ı herkesin gözü önünde sarmalayıp kaldırdım, öylece ona sarıldım, kokusunu içime çektim, bir iki defa olduğum yerde döndüm. Bu sırada Rüya'nın arkamdan geldiğini farketmemiştim. Atakan bey keyfiniz yerinde bakıyorum, bozan olmasın diye gülüp gitti. Rüya benim ilişkimi, asla bozamazdı, asla.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Aglattin pic
      ···
  6. 32.
    0
    Devam hacım
    ···
  7. 31.
    +1
    Beyler kış boyunca bir iki yarı önemli olay daha var sonrasında bahara geçiyoruz sonrasında da yaza sonrasında da hikayenin gidişatı lise sonuna kadar çok değişecek, destekleri bekliyorum sizden, şu vakte kadar inşallah beğenmişsinizdir, isimler hariç hepsi benim kendi lise hayatımı anlatıyor açıkçası. Eğer ki hızlıca gidişatın değiştiği, ve ahara geçtiğimiz zamanları dnlemek isterseniz ona göre anlatalım.
    ···
  8. 30.
    +1
    Tabii ben de hemen gibiiiiş ulan diye bir gaza gelme oldu sonra nedense kendimden midem bulandı beyler, çok üzüldüm Ebrar hakkında böyle düşündüğüm için üstelik daha sadece 1-2 aydır çıkıyorduk. Tamam prenses söz geldiğimde konuşucaz dedik. Döndüğümde bir iki gün evde annemin gözetiminden kaçamadan kaldıktan sonra dedim "ben beşiktaşa gideceğim anne, izninizle." atladım vapura beyler, swissotelin oradaki parkı bilen bilir, adını bir türlü hatırlayamıyorum ama şuan orada pahalı bir kafe var, aşağısı inönü'ye doğru filan, öyle bir yer. O parkta buluştuk, beni gördüğünde Ebrar ilk başlarda mutluydu, sonra çayları söyledik ve ben ellerimi masanın üstüne koydum, o zaman hafifçe gözleri doldu bana yaklaştı en son koltuğunu yaklaştırıp, sarıldı. Gözleri doldu ve bir iki yaş aşağı aktı gözlerinden, Ebrar'ım ağlama prenses lütfen diye onu ikna etmeye çalışırken. Ata, bana yalan söyleme dedi. Kavga etmişsin sen dedi. O anda kanım dondu beyler, nasıl anlamıştı bilmiyordum bile. Benim dayım taksör Ata, merak etme anlarım ben dedi kafasını aşağı yukarı sallayarak. Bana bir söz vermen gerekiyor Ata, bundan sonra kavga gördüğün zaman napacağını biliyor musun? dedi, Artık ağlıyordu, hıçkırarak değil ama sessiz sessiz ağlıyordu, sesinin tonu birazcık da olsa değişmişti, akan gözyaşlarından birini sağlam kolumla sildim. Sen ne dersen onu yaparım Ebrar, ağlama lan dedim. Bir anda hafifçe gülümsedi, sen zekisin Ata lütfen artık kavga görünce arkanı dönüp git, herkesi dövebileceğini biliyorum ama lütfen Ata. Kafamı aşağı yukarı salladım, o günden sonra sadece ömrümde 1 kez daha fiziksel kavga ettim. O da Ebrar içindi ve bir daha etmedim beyler. Ebrar beni çok değiştirmeye başlamıştı.
    ···
  9. 29.
    +1
    Ebrar ile kışın başlangıcında çıkmaya başlamıştık, yaptığımız şeyler açıkçası çıkmak gibi değildi, Ebrar ile hiç bir zaman " Biz neyiz?" konuşması yapmadık, ne olduğumuzu hep biliyorduk beyler. O da hep bildiği için hiç sormadı bana ben senin neyinim? diye. Çıkmaya başlamak dediğimiz tarih aslında ikimiz için de sonradan konuşmalarımızda, kıştan beri beraberiz diye geçeceği için öyle anılmıştı. Kışın ben de bir 15 tatil klasiği olarak memlekete döndüm beyler, hemen ufak bir özet geçeyim benim peder bey izmirli ama esas kütük Afyon, esasen de istanbulda yaşıyoruz. Memlekette dedemin bir köy evi var, köyün zenginlerinden sayılır, gideni geleni çok olur ama tahmin edersiniz beyler, yine de çok zengin değil. Kömürlüğümüz vardı orada bir tane, dedem geldiğim gün baktı dedi. Buranın lise öğrencileri de kömürleri çalıyor be. Sinirlenmiştim, ben de cebimde para olmaması duygusunu biliyordum ama kimsenin odununu, kömürünü çalmadım beyler ömrümde. Çalmam da. Kimsenin yemeğini de çalmam, kimsenin suyunu da içmem. O gece dedim, ben bu amcık ağızlıları yoklayacam. Ne almak istiyorlarsa, döveceğim bunları. Herifler iki üç kişi gelmişlerdi, bir iki odun aldılar odunluktan tam giderlerken, o anki cesaretle ulan pekekentler erkekseniz bekçisi buradayken çalın odunları huur çocukları diye anlarına sövdüm. Analarına sövünce, bu muallakler sinir yaptılar tabii, yaklaştılar iyice dedim. Aha Ata, öpüldün oğlum, sokacaklar emaneti sana. Sonra istanbulda bıraktıklarımı düşündüm, Deniz kardeşim, Kaan'la yaptığımız taşşaklar, Ebrar'ım.. Ulan dedim emanetleri varsa bile ev şurası, ölmeden çağırırım birini. Kafaya bak dıbına koyayım bendeki, sanki herifler mafya babası sürekli dolu geziyorlar, gibindirik lise öğrencisi afyonda, eski taksörüz biz de ringe çıkmışlığımız yok ama lakabımız Ayı. Neyse beyler, ben de kaldırdım yumrukları bu muallakler odunluktan aldıkları odunları kaldırdılar, bir iki defa sırta indirdiler, bu sırada ben hiç durmadan kaçmaya çalışıyorum, o sırada birinin suratına şans eseri indirdim, zaten itekleme suretiyle sürekli uzak tutmaya çalışıyordum herifleri. Adam yere indi, diğer herif benim koluma vurdu odunla, hala öyle bir acı hissetmemişimdir beyler ömrümde, sol kolumun omuz kısmına öyle bir vurdu ki herif, bir böğürmeyle tüm köyü ayağa kaldırdım. Ben de çektim odunluktan bir odun o sinirle sağ elimle savurdum bu pekekentin bacağa, bu iki muallak de yere yığılıp kaldı öyle. O sırada babam uyandı geldi, jandarma çağrıldı. Beni hastaneye attılar. Babam da sağlık alanında beyler, köprücük kemiğini kırmışlar dedi, eller yumruk atmaktan mosmor olmuş, köprücük kemiği kırık sol el askıda, üstelik kullandığım el sol elken öyle mal gibi kalmıştım. Bu muallakler de güzelce tutuklandılar. Ebrar'a mesaj attım dedim, düştüm kusura bakma omuzu kırdım galiba haberin olsun. Gelen cevap basitti "gelir gelmez beni buluyosun Ata ben seni iyileştiricem söz"
    Tümünü Göster
    ···
  10. 28.
    0
    Devam et hacı
    ···
  11. 27.
    +1
    Ne istiyor diye merak etmiştim ki gelen mesajla kanım dondu, mesajda basitçe şunlar yazıyordu "Ben kaybetmemeliydim, sen bana oy verdin değil mi Atakan?". Neden bilmesem de Rüya'nın okuldaki gücünden hep korkmuştum beyler, abuk bir şekilide tanıdıklarımı etkileyecektir düşüncesi kafamdan gitmiyordu panpalar, dayanamıyordum valla, şerefsizim. Ben de napayım yalan söyledim, Tabii sana verdim Rüyacım dedim. Hem Ebrar'a niye vereyim ulan dedim, Ebrar'da kimmiş ve hatta biraz da Rüya'ya inandırıcı olsun diiye Ebrar'ı hafif kötüledim, o zaten layık değildi filan dedim. Salladık işte beyler. Rüya da peki o zaman diyip devam etti sanırım millete sormaya. Fakat pazartesi sabahı aklıma gelen korkunç şeyi düşündüm, okula girmeden evvel sigara içiyordum ki bir anda kafama dank etti. Eğer herkese tek tek sorarsa ve Rüya'yı benim sevmediğim anlaşılırsa Rüya yazdıklarımın ekran görüntüsünü Ebrar'a yollayabilirdi. O zaman harbi bir sıçış gerçekleşirdi. Dayanamıyordum, gergin gergin okulun ordaki çaycıda oturuyordum. Zaten genelde sabahları Deniz ve ben olurduk bir de bizim sınıftan Kaan denen eleman olurdu, üçümüz sigara tüttürürdük, üst sınıflar da tabii ki oradaydı fakat 9. sınıfta sigara içen başka tip fazla yoktu. Hatta içenlere de kötü bakardı zengin tipler, dolayısıyla hocaların maaşını ödeyen bu güzel bağışçılarımızı korkutmamak için gözden uzak durmalıydı sigara içen öğrenciler. Ta ki o zengin tipler sigara içene kadar. O sırada Ebrar servisten inmiş olmalıydı ki yanıma geldi. "Merhaba, pardon tanışabilir miyiz?" diye hafifçe omzuma çarptı. "Sizinle her gün baştan baştan tanışmak isterim" dedim. Denizle Kaan gülme krizine girdiler. Kaan ağzı poğaça doluyken, gibtir lan yavşak dedi. Ebrar da bu lafın sertliği ile öyle bir güldü ki benim utanmam pek işe yaramadı, durumu kurtarmak için ben de güldüm beyler. Ebrar bu sırada telefonumu istedi, vermek istememiştim çünkü fotoğraflar filan vardı ve neden bilmiyorum evinin çevresini gördükten sonra benim ev çevremi, ailemi görmesini istemiyordum Ebrar'ın. O benim çevremden değil gibi geliyordu, yanlış anlamayın beyler ben orta halli bir ailenin çocuğuyum ama Ebrar tanrı kadar zengindi. Bize de tak yemek düşüyor doğal olarak. Yine de telefonumu ona verdim, telefonunu kaydetti. O sırada telefonumda kendisini ne diye kaydettiğine baktım. Kendini "prenses" diye kaydetmişti. Beni ise kendi telefonuna "Şövalyem" diye kaydetmişti. Ebrar'a neredeyse ağlayarak bakacaktım, ben sanırım prens değil bir şövalyeydim, sanırım bu kadardı işte beyler benim değerim, korur kollardım ama sonuçta başını alırdım. Kız prensle evlenir gibtir olur giderdi. Nasıl üzüldüğümü anlatamam ama o sırada Ebrar hafifçe güldü. Fransızcada çok ünlü bir şey var biliyor musun? dedi. Nereden bileyim dıbına koduğum karısı diyemeyeceğim için kafamı sakince iki yana salladım. Amour courtois, dedi yavaşça. Hiç bir tak anlamamıştım, senin için açıklayayım Ata dedi Ebrar. Şövalyesinin prensesi kaçırdığı durumlarda oluyor bu dedi, o sırada masadaki herkes çılgınca gülmeye başladı. Kaan, kahraman şövalyem beni kaçııır diye ağlaşırken Deniz Kaan'ın omuzunu dirsekledi, hep beraber gülüyorduk. O sırada okula girme zamanı geldi, bir hafta aynen böyle geçti ben Prenses'e mesaj atıyordum, o da şövalyesine her şey yolundaydı..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +2
      kanka kız senı şovalyem olarak kaydetmıs yuruyor demek kı sana sen nıye olayı saptırıyosun onu anlamadım kocacım dıye mı kaydetseydı
      ···
    2. 2.
      +1
      Ya çok dramatik düşünür benim mal aklım o yüzden öyle oluyor be hacım.
      ···
  12. 26.
    0
    senınleyız ayı adam duygulandırdın :/
    ···
  13. 25.
    0
    ulan eger gerçekse şansını gibim evlen o kızla hayatın kurtulur
    ···
  14. 24.
    0
    Devam karsim
    ···
  15. 23.
    +4
    Ebrar tekrar Alo dediğinde içim rahatladı bu sefer Alo sözcüğünün sonuna "Baba" sözcüğünü eklemişti, eğer garip bir fantazi içerisinde yaşamıyorsa arayan babasıydı, rahatlamıştım. Ebrar "Yalnız değilim ki baba yanımda Ata var" dedi bir anda. O sırada masadaki herkesin kanı dondu, herkes bir on saniyeliğine dönüp Ebrar'a baktı, herkes çökmüştü. Ben babalarla tanışma olaylarında hala çok gerilirim beyler, ama o gün bir ayrı gerildim. Adamla daha kızla çıkmadan lap diye tanışacaktık, üstelik abuk subuk bir kıyafet vardı üstümüzde. yannan kürek bir şeyler, tam da kızınız için yanlış seçenek benim ulan diye bağıran bir kıyafet. "Tamam baba geliyorum ben" dedi Ebrar, sonra da telefonu kapattı. "Atakan bey" dediğinde kafamı iki yana sallayıp "Hesabı ödeyin lütfen" dedi gülerek. işte yannanlara yan basmıştık beyler, bizdeki para bırakın hesabı ödemeyi, Tarlabaşında ucuz travestiye bile çakamazdı öyle az para vardı. Ağzımı açtım "Ebrar ben.." Ebrar hafifçe güldü, sonra da kartını bana uzattığını farkettim, inanılmaz derecede içerlemiştim, bunu anlamış olacak ki hemen durumu kurtarmaya çalıştı "Benim hesabımı burdan çektirir misin? Masadan kalkınca esiyor, üşüyorum Ata çok lütfen?" Ne kadar ince kurtarmıştı hatun, önünde saygıyla eğilecektim, kasaya gittiğimde elimi cebime attım kendi hesabımı ödedikten sonra Ebrar'ın kartını uzattığımda garson hızlıca kartı geçirdi, şifreyi tuşladı Ebrar buraya sık geliyor olmalıydı.. Makbuzu kontrol ettikten sonra garsona kafamı salladım o da bana salladı, mekandan çıkarken Ebrar'la kol kola yürüyorduk, "Yoruyorsun beni" dedi. "Bu kadar yavaş yürünür mü Ata haddiii" diye ısrar etmeye başladı. Sonra nişantaşında bir taksi bulana kadar hızlı hızlı yürüttü beni. Ortaköy'e gidelim mi Ata? dedi. Kafamı iki yana salladım, evin nerede Ebrar? diye sordum. Yaramaz kızım ben evden kaçtım diyip muzipçe güldü. Ben çok düz adamdım böyle saçma şeyleri anlamam mümkün değildi ama oyuna ayak uydurayım dedim. O halde ben de polisim güzelim, hadi dedim. Ebrar bana gülümseyip baktı. Böyle saçmalıklara katlanan ilk insansın gibi bir şeyi ağzında geveledi sonra bunun nasıl falso olduğunu farketmiş olacak ki sustu. Beşiktaşa gittik bir taksiyle, yine hatun ödedi. Bu sefer elimi cebime atamadan parayı çıkartmıştı, ben varmayı beklerken o tam parayı resmen hazırlamış taksiciye uzatmıştı, taksici bana kim bu gavat la diye bakarken indik arabadan. Ödemesene diye kızdım Ebrar'a. Gülüp "Arada başkan hanım da yapar yaramazlık" dedi. Ben de güldüm, sevimli kızdı Ebrar. Bir kahve içtik beşiktaş çarşıda, ben sigara da içtim. Ebrar bana kızdı, sonra da ceza olarak onu eve bırakmam gerekti. Beşiktaşta Swissotelin orada oturuyordu, tahmin ettiğim üzere iyi paraydı. Evin önüne vardığımızda hiç gitmek istemiyordum fakat Ebrar'ın eve dönmesi şarttı, yavaşça bana yaklaştı iyice dibime gelince. Eğlenceli birisin Ata dedi, Omuzlarımı silktim ben de nasıl aklıma geldi hala bilmesem de "Sen sıkılana kadar öyleyim Ebrar" dedim. Ben kolay sıkılıyorum yaa diye sevimli sevimli güldü Ebrar. Bu cümle canımı yakmış olsa da gülüşüne odaklandım beyler, tıpkı o karikatürdeki gibi. Bana yaklaşıp yanağımdan öptü, okulda görüşürüz Ata dedi ve beni Swissotel'in ışıklarının vurduğu o parkta öylece bıraktı. Hayatımda hiç o kadar güzel bir park, hiç bu kadar yalnız bir park görmemiştim beyler, biraz oturdum.. Bir tinerci yanıma yaklaştı sonra bir iki adım uzaklaştı, buyur kardeş dedim ona dönüp. Abi be, bir sigaran var mı? diye kibarca sordu, Buyur kardeşim diye bir dal verdim, yanyana oturduk lafladık biraz. Kızın birinin aşkından, tinerciyle arkadaş oluyordum. Mal oluyordum, deli oluyordum. Ben de gibtir olup eve döndüm bir şekilde. Ertesi gün cumartesiydi, evde vakit geçiriyordum bu sırada telefonuma bir mesaj geldi Whatsapp adından gördüğüm isimden sonra ufak bir şok yaşadım "Rüya"
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      olum o karikatür efsaneydi amk lan iyi yerden çakmışsın espriyi helal kardeşim
      ···
  16. 22.
    +4
    Beyler var mı sabahçı tayfa?
    ···
    1. 1.
      0
      burdayız pnp
      ···
  17. 21.
    +3
    Limonatalarımızı içip uzun süre sohbet ettik bir iki defa Ebrar'a annesinden mesaj geldi, omzunun üstünden saklamaya çalışsam da ben Ebrar'dan daha uzun olduğum için bir iki defa annesinin whatsappten "Eve gel" dediğini gördüm ama o her defasında hiç yüzü düşmeden kafasını kaldırdı telefondan, her defasında gülerek bir şeyler anlattı, gözleri parlıyordu. Melisa bu sırada bağrışmaya başladı, üstüne bir şekilde ilgi çekmeye çalışıyordu fakat Deniz onun için oradaydı, hızla onunla ilgileniyormuş havasını sürdürdü, Sezgilerime azıcık güveniyordum ve Deniz bence Melisadan çok hoşlanmamıştı ama benim için hala buradaydı 5 gündür tanıdığım adam arkadaşını deli gibi koruyordu. Ulan nasıl seviniyordum her şey istediğim gibi gidiyordu. Bu sırada Ebrar'ın telefonu çaldı "Mr. Right" diye biri arıyordu, o sırada kalbim parçalandı. Kız anlaşılan doğru olanı bulmuştu beyler. Bizimle işi olmazdı zaten, biz güzel bir arkadaş olurduk Ebrar'a ileride belki kurduğumuz tüm hayallerin içinde olan o başka pekekentin elini sıkar Ebrarla çıkmasını kutlardık, biz böyle adamlardık işte. Ekgibtik, ya paramız yetmiyordu, ya da aklımız Ebrar'ınkine yetmezdi. Ebrar hafifçe gülüp telefonu açtı ve konuştu "Alo?".. Kalbimi biri presse koyup sıkıyor sandım beyler.
    ···
  18. 20.
    +2
    Deli gibi biriktirdiğim harçlıklarımı sadece sigara alarak kullanan bir adam olduğum için o gün cebimde biraz para vardı, karşıya geçmek için bir miktarını kullanmıştım ama hala biraz kullanabilirdim. Beşiktaştan koşarak bir Nişantaşı otobüsü aradım, bulamayınca kafayı yiyeceğimi anladım, trafik neden bilmiyorum o gün her gün kalabalık olan Barbaros Bulvarında acaip azdı beyler,"Taksi tutayım lan" dedim. Tuttum taksiyi 15 dakikada ordaydım, adam üstüme başıma baktı, deri ceket, kot, tişört tam bir serseriydik. Gittiğimiz yer Nişantaşında Limonataydı, orada adamı ayakta öpüyorlardı beyler. Bir limonata sadeyse 16 lira, değilse 18 liraydı. Bu sadece içecekti, siz kalanını düşünün. Ben de düşündüm zaten sadece menünün devdıbını göremedim, ama neyse herif yetişelim diye ara sokaklar bir şekil yaptı, 15 dakika içinde tam vaktinde yetişmiştim! O günkü şansımı başka bir işte kullansam dünya zengini, Amerikan başkanı filan olmuştum beyler, haklısınız aşırı şanslıydım. Mekandan içeri öyle bir girdim ki şimdi ki halimle neden orada istenmediğimi anlıyorum ama çocuk halimle insanların bana dönüp bakıp gocunmasını anlamamıştım, üzülmüştüm çok. Anlamıyor insan ama işte adamlar 80 liralık köfte yerken sen ekmek arası 5 liralığı zor gömüyorsun okul çıkışında. Allahtan Ebrar ve Melisa daha gelmemişti, Deniz bir köşede oturmuş sessiz bekliyordu, yavaşça yanına yaklaşıp kardeş dedim sarıldık öpüştük, Ebrar ile Melisa'yı bekledik. Ebrar geldiğinde üstünde siyah böyle basit günlük bir elbise vardı beyler, kıza o kadar çok yakışıyordu ki prenses gibi duruyordu, inanılmaz hoştu. Yanımıza geldiğinde kibarca sandalyesini geriye çektim beyler, Amerikan filmlerinde gördüğüm aptal aksanla "Başkan hanım" dedim. Ebrar gülüp oturdu "Atacım, ceketimi de alır mısın?" dedi. Yavaşça zarif omuzlarından ceketini düşürdü, alıp koltuğun sırt kısmına asarken kokusu her tarafa yayıldı, kokusunu inanılmaz seviyordum Ebrar'ın, hatta her şeyini seviyordum. Bu sırada Melisa hafifçe öksürdü, ben de elimi uzattım "Merhaba ben Ayı" demek üzereydim ki "O Ata bu da Melisa, tanışmış oldunuz işte" diye ellerini tek bir çırpışta tanışma faslını kapatan Ebrar. "Ee, menüye bakalım mı Ata?"diye kolumu tuttu. Beyler, şu yaşıma geldim hala jet sosyete restaurantlarına giderim arada. Ama menü dediğin şey niye yeterli sayıda gelmez dıbına koyim masaya. Ama o gün bir kerecik şikayet ettiysem zütümü gibsinler, Ebrar'la saç saça başbaşa menüye baktık. Daha doğrusu o baktı menüye, ben ona baktım, açık kumral saç tellerinin nasıl yüzüme, omzuna, omzuma düştüğüne baktım. Bir gün sana sarıldığımda tekrar düşecekler ulan yüzüme dedim içimden. Ebrar bir limonata alayım ben ya, yemek yedim dedi. Ben de bir limonata alayım dedim, fiyata veya menüye bakmadan, tam menü kapanırken aradan ufacık fiyatı gördüm, 16 lira hafifçe kafamı salladım. Ebrar gibi bir hatun benimle olamazdı.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +1
    9.sınıfta adammı oldun yavsak
    ···
    1. 1.
      +2
      Yok be panpa, ben hala adam olamadım. Benden adam olmaz da zaten. Ben 9. sınıfta aşık oldum, onun hikayesi bu. Beni ailem hiç sallamadı, asosyal de bir bintim ama aşık olunca açıldık işte.
      ···
    2. 2.
      0
      ulan ferre hikayeleri okuyodum ama hikayene döncem cidden üzüldüysen pardon kardeş
      ···
    3. 3.
      +1
      Yok kardeş be sen istediğin gibi takıl ben kendim için yazıyorum biraz da isimleri ve olayları okul içini biraz değiştirdik ama aslında amaç o dönem yaşadıklarımı hatırlamak.
      ···
    4. diğerleri 1
  20. 18.
    +3 -1
    Gözleri bir açtım, amcığa dönmüşüz, saatim hala kolumdaydı kaldırmamla saatin 5 olduğunu gördüm, oturduğum yerden 1 saate ancak Kadıköye geçerdim, sonra (Ortaköy'e ya da Nişantaşı'na geçecektim) (Hangisi olduğunu bir hatırlasam dıbına koyim, şimdilik daha pahalı olsun diye Nişantaşı diyelim) "Ulan Kadıköööy" diye hızlıca aptal saptal bir tişört giyip kuzenden çarptığım o dönem harbi moda olan böyle siyah hafif irice bir kot pantolon vardı onu geçirip evden çıktım. Ama nasıl koşuyorum bizim oradaki metrobüse, adamın birine çarptım. Herif "Ne bu acele kardeş" dedi, Mahallede yaygındır böyle koşana biz de sorarız, abi gibtiğimin metrobüsünü yapmışlar kullanacağım, gibe gibe kadıköye yetişeceğim dedim, adam kaşlarını çattı, sinirlendi ama ses etmedi deli sandı herhalde. Koştum ben de çıkarttım akbili bir bastım, malum ses, "Sana geçiş yok, niye? Çünkü paran yok Ata, paran yok." işte dedim, yolun sonuymuş. O sırada çarptığım dayı arkadan yanaştı turnikeye akbili soktu, "dülüüt" diye öttü akbil. Geç aslanım dedi, yetiş kadıköyüne. Allah razı olsun abi diye bağırırken hayatın ve belki metrobüsün ilk defa o kadar güzel olduğunu gördüm. Her şey daha saçma renkli geliyordu, ailemin ilgisizliği, babamın sallamazlığı ben çıkıyorum dediğimde, "Eyi git, nereye gidiyorsan" demesi. Bunlara rağmen güzeldi beyler hayat, o gün Kadıköy'de indiğimde Rıhtıma hiç böyle hızlı koşmamıştım, saat 18.13'te tam kapılar kapanırken o gün delikanlının birinin kapıları tutan adama "Abi allahını seversen dur, bak kapatırsan şanssız bir adam olacağım bugün gözünü seveyim" dediğini duyan iskeledeki yolcular, delikanlıyı deli sandılar. Şimdi itiraf ediyorum beyler, o delikanlı bendim. 18.15'te vapura güç bela atlayarak binip Beşiktaşa yola çıkan da bendim. Saat 7'de Nişantaş'ında nasıl olacağım diye düşünen de.
    ···