• 0 / 0 / 12 entry
  • 2 başlık
  • 60.73 incipuan

selambensikici oybirinci nesil normal

  • 0
    sevdiğim kızın profil fotosunu değiştirmesi bile
    kırmızı hap ihtiyacın var panpa
    ···
  • 0
    libidonuza 10 üzerinden puan verin
    ne zaman indi ki be panpa?
    ···
  • 0
    sevdigim kız friendzone attı
    tek sorunun ADAM olmaman panpa. erkekadam.org gel şuraya ve TAŞŞAKLI bir birey olmayı öğren. ağlayıp zırlamak sana hiçbir şey katmayacak.
    ···
  • 0
    185 altı erkek olmak
    17 pampa
    ···
  • +2
    buraya gel çok şey kazanacaksın
    Üst link olarak bırakıyorum, açıklama aşağıda:

    https://discord.gg/QdTc9yC

    Selamlar.

    Birçok whatsapp grubu kuruldu, saçma sapan alfalık taslamalar, sidik yarışları, reelde hayatı olmayan adamların sanalda ego kasmaya çalışmaları sonucunda tartışmalarla kapandı. Eskiden ben de bir grup açmıştım fakat çok farklı bir sonu olmadı.

    Ben de bunu eğer Discord'a taşırsak herkes için işlerin kolaylaşacağını düşünüyorum. Bazı insanlar tanımadıklarına numaralarını vermekten çekiniyor, buna zaten o kadar da gerek yok. Sizden istediğim it-kopuk velet tayfa uzak dursun. Yazılarıma ilham kaynağı olan kişi sevgili Barış Yalnız tahmin ediyorsunuzdur belki bilemiyorum. inci'deki başlıktan sonra herkes dağıldı, güzel veya kötü bir şekilde hayatlarına geri döndü.

    Fakat şimdi koronavirüs nedeniyle artan zamanda başlığa dönüp bakma fırsatım oldu. Bazı arkadaşların da tıpkı benim gibi dönüp şeyler karaladıklarını gördüm. Çoğu insan bir şekilde savrulmuş ve gelişmesine rağmen halen istediği durumda değil. insanlar basit geliyor ve kendini ait hissettikleri bir yer yok.

    Bu senaryo tanıdık geliyor * Sevgili mucxjzzz tüm video, pdf ve yararlı linkleri tek bir linkte toplamaktan bahsetmişti ama bunlar gerçekleşmedi benim olduğum dönemde, sonra da kendi hayatıma döndüm zaten. Fakat gelişim ateşi hiçbir zaman sönmedi, kırmızı hap, pick up ve daha birçok gelişim odaklı toplulukta çoğunlukla ingilizce olmakla beraber bulduğum nadir Türkçe kaynaklarla beraber güzel bir arşiv oluşturduğumu söyleyebilirim. Aynı durumda olan birçok arkadaş da var. Bunları parça parça bir araya getirmek ve bu karantina döneminden insanların daha da iyi, gelişmiş bir biçimde çıkmasını sağlamak için böyle bir işe girişmeye karar verdim.

    "Tanıdık gelen senaryo" nedeniyle de sembolik olarak hepimizin izleyip etkilendiği Dövüş Kulübü ismini uygun gördüm.

    Bir ay kadar daha yoğunum fakat sonrasında işler esneyecektir, ben de buralarda olurum sonrasında. Her neyse, kapımız açık efendim ;]

    Sevgiler.

    (Blogdan alınmıştır.)
    ···
  • 0
    maskülenite 101
    Üst link olarak bırakıyorum, açıklama aşağıda:

    https://discord.gg/QdTc9yC

    Selamlar.

    Birçok whatsapp grubu kuruldu, saçma sapan alfalık taslamalar, sidik yarışları, reelde hayatı olmayan adamların sanalda ego kasmaya çalışmaları sonucunda tartışmalarla kapandı. Eskiden ben de bir grup açmıştım fakat çok farklı bir sonu olmadı.

    Ben de bunu eğer Discord'a taşırsak herkes için işlerin kolaylaşacağını düşünüyorum. Bazı insanlar tanımadıklarına numaralarını vermekten çekiniyor, buna zaten o kadar da gerek yok. Sizden istediğim it-kopuk velet tayfa uzak dursun. Yazılarıma ilham kaynağı olan kişi sevgili Barış Yalnız tahmin ediyorsunuzdur belki bilemiyorum. inci'deki başlıktan sonra herkes dağıldı, güzel veya kötü bir şekilde hayatlarına geri döndü.

    Fakat şimdi koronavirüs nedeniyle artan zamanda başlığa dönüp bakma fırsatım oldu. Bazı arkadaşların da tıpkı benim gibi dönüp şeyler karaladıklarını gördüm. Çoğu insan bir şekilde savrulmuş ve gelişmesine rağmen halen istediği durumda değil. insanlar basit geliyor ve kendini ait hissettikleri bir yer yok.

    Bu senaryo tanıdık geliyor * Sevgili mucxjzzz tüm video, pdf ve yararlı linkleri tek bir linkte toplamaktan bahsetmişti ama bunlar gerçekleşmedi benim olduğum dönemde, sonra da kendi hayatıma döndüm zaten. Fakat gelişim ateşi hiçbir zaman sönmedi, kırmızı hap, pick up ve daha birçok gelişim odaklı toplulukta çoğunlukla ingilizce olmakla beraber bulduğum nadir Türkçe kaynaklarla beraber güzel bir arşiv oluşturduğumu söyleyebilirim. Aynı durumda olan birçok arkadaş da var. Bunları parça parça bir araya getirmek ve bu karantina döneminden insanların daha da iyi, gelişmiş bir biçimde çıkmasını sağlamak için böyle bir işe girişmeye karar verdim.

    "Tanıdık gelen senaryo" nedeniyle de sembolik olarak hepimizin izleyip etkilendiği Dövüş Kulübü ismini uygun gördüm.

    Bir ay kadar daha yoğunum fakat sonrasında işler esneyecektir, ben de buralarda olurum sonrasında. Her neyse, kapımız açık efendim ;]

    Sevgiler.
    ···
  • 0
    maskülenite 101
    Kalbinde orman yangınları çıkacak. ilk tecrübeler kolay olmayacak, güzelinden tekmeler yiyeceksin. iÇSELLEŞTiRME dediğimiz bir olay var, bunun nasıl olacağını merak ediyorlar. iÇSELLEŞTiRME ELBETTE DENEYEREK BAŞLAR. Fakat deneme-yanılma süreciyle gerçek bir içselleştirme olmaz, yalnızca tecrübelerinizden öğrenirsiniz. Gerçek içselleştirme ise bilinçaltını yeniden kodlayarak yapılır. Bilinçaltı ise telkinlerle yeniden kodlanır.

    • **
    Adettendir konuyla alakalı kitabı vererek başlayayım: Joseph Murphy - Bilinçaltının Gücü.
    Karayip Korsanları'nı izleyin ve gizli alfayı bulun ;] Fury filmini de izleyin. izlerken karakter analizi yapmaya çalışın ama en önemlisi keyif alın. Analiz yapacağım diye filmi tak etmeyin.
    Kaiser Chiefs ve Kasabian dinlemeyi de unutmayın.
    • **

    Dostlar, BiLiNÇALTI DEĞiŞiRSE HER ŞEY DEĞiŞiR. Mutlu olduğunuza inanırsanız mutlu olursunuz. Mutlu olmak için kimseye ihtiyacınız olmadığına inanırsanız gerçekten de kimseye ihtiyacınız olmaz.

    Telkin belli cümleleri sabah kalktıktan sonra ve gece yatmadan önce tekrar etmektir. Ses kaydı da alabilirsiniz lakin işin mantığını kavradıktan sonra kendi ağzınızla tekrar etmeniz yararınıza olacaktır. Bu zaman aralıklarının sebebiyse bilinçaltının içeriye bir şeyler almaya en açık olduğu anlar; sizin uykuya en yakın olduğunuz anlardır.

    Kendinizi baştan yaratmak ve size öğretilen her şeyi zihninizde değiştirmenin yolu budur. Joseph Abi'mizin dediğine göre insan vücudu fiziksel olarak 11 ayda bir yenileniyormuş; bu bilimsel olarak ne kadar doğrudur açıkçası bilmiyorum fakat bilinçaltı gerçekten yenilendiiğinde hayatınız baştan aşağıya değişmeye başlıyor. Lakin bilinçaltı değişim düşmanıdır. Aklınıza saçma-sapan çapalamalar takılacaktır, aldırmayın. Kararlı olun ve kendinize doğru telkinleri verin. Sonrasında birden istediğiniz kişi olmaya başlayacaksınız. Beynin bir duruma adapte olma süresi 21 gündür. ilk etapta 21 gün boyunca kendinize doğru telkinleri verin. Bu sırada beynin kimyasal dengesini oluşturmak için otuz biri, ferreyu, online oyunları ve bilimum bağımlılıklarınızı bırakın. Günde belli bir süre kitap okumaya ve spor yapmaya kendinizi zorlayın. YAPASIN YOKSA BiLE YAP! Gelişimin ana kuralı budur. Vücut ağırlığınızı kullanabilirsiniz.

    Beden diliniz üzerinde çalışın, kaliteli müzikler dinleyin. içinde "çoh sevdim, gittin, öldüm, bittim" tarzı şeyler olmayan müzikler elbette. Bunlardan kaçın amk, baba düşmanlar bunlar; bilinçaltı giben tarzında.

    Ve karantina sonrasında daha taşşaklı bir adam olarak dünyaya ayak basmaya hazırlıklı olun. Felsefe ilginizi çeker mi bilmem ama denemeden bilemezsiniz. Nietzsche ve üst-insanına bayılırım, her ne kadar her seferinde bakmadan adını yazamasam da. Genel olarak benden bu kadar. Gitar çalmayı öğrenebilirsiniz. Hayatta zevkleriniz, tutkularınız olsun. Bunları kimse size söyleyemez. Araştırmak, denemek ve bulmak zorundasınız! Bigiblet mesela büyük tutkularımdan biridir, kimilerinde motor şeklinde bu. Yazılarımı okuduktan sonra gözünüzün açıldığını umuyorum. Bir süre ortalıkta olmayacağım, ne kadar olacağını hiç bilmiyorum. Daha fazlasına ihtiyacınız yok, dediklerimi yapmanız zaten 3-6 ayınızı alacaktır. Oruç tutabilirsiniz, 31'i bırakmak konusunda yardımcı olacaktır; kafir kardeşlerimiz intermittent fasting yapsın. Ben otuz biri çetele tutarak bırakmıştım. VE DEĞERLi muallakLER, hayatın ne kadar kısa olduğunu ve her anın tadını çıkarmamız gerektiğini asla unutmayın.

    Mutluluk, acı, heyecan üzüntü, aşk... Tüm duygular size hizmet etmek için var. Kızları etkilemek için uğraşmıyorsunuz, onlar zaten etkileniyorlar. Kendinize güvenen, güçlü bir erkeksiniz. Bu hizaya uygun olarak bilinçaltınızı baştan aşağıya kendi ellerinizle kodlayın.

    Unutmadan, kızları kırmızı haplamaya çalışmayın dostlar. Onlara feminen düzenin ne kadar saçma olduğundan, erkek olarak ne kadar taşşaklı olduğunuzdan bahsetmeyin. Kırmızı hapın kendisi olun, ültimatom vermeyin.

    Aşık olmanın sebebi yalnızca tecrübesizliktir. Hiçbir kız seni asla tamamen tatmin edemeyecek, senin için yaratılmış özel biri YOK. Mutluluğunu kendin dışında kime bağlarsan bağla, sonunda yine seni bekleyen şey mutsuzluk olacak.
    ···
  • 0
    maskülenite 101
    Marcus Aurelius - Kendime Düşünceler. Kralımız içinde bol bol boş konuşuyor ama nüve şeklinde içinde geçen güzel cümleler bulabilirsiniz. Konumuz STOACILIK.

    • **
    Two Steps From Hell. SEN LiMiTLERiN DE ÖTESiNDESiN. Şarkı tavsiyeleri bir klagib halini aldı sanırım.
    • **

    Stoacılık genel olarak doğayla uyumlu olmayı öğütleyen bir felsefi akım. Fakat bu kadar çok sevmemin nedeni elbette bu değil zira doğayla uyumlu olmayı herkes çok farklı anlayabilir. Beni asıl cezbeden tarafı ise ETKiLENMEME konusundaki düşünceler. Bu amcalarımızın da dediği gibi hayatta kontrol edebildiğimiz ve kontrol edemediğimiz bir çok şey var. TAMAMEN KONTROL EDEBiLDiĞiMiZ TEK ŞEY iSE "KENDiMiZ". Ve hayatta mutluluğumuzu yalnızca TAMAMEN kontrol edebildiğimiz şeylere bağlamalıyız, aksi halde mutsuz oluruz.

    Ak sakallı amcamızın söylemek istediği şey; hayatta bizi üzen dışarıda olan olaylar değil, bizim onlara olan bakış açımızdır. UNUTMAYIN, bakış açısı değişirse HER ŞEY değişir. Bizim düşüncelerimizle, dışarıda olan olaylara verdiğimiz güç sayesinde bu olaylar bizi üzecek kapasiteye erişebilir. Düşünün mesela bir kız ölüyor, siz deli gibi üzülüyorsunuz ama benim gibi adamın tekininin gibinde değil. ARADAKi FARK iSE BAKIŞ AÇISI. ETKiLENMEME dediğimiz şey ise aslında DUYGUSAL GÜÇ. Bunu geliştirmek de bol bol acı çekmekten geçiyor bildiğiniz üzere. Yazıların birinde acının bir UYARAN olduğundan ve iyi olduğundan, bize yardım etmeye çalıştığından bahsetmiştim hatırlarsanız. Duygusal güç acı çekerek gelişir arkadaşlar. 16 yaşımda ilk defa oneitis kapıp (evet oneitis bir hastalıktır fakat yalnızca zihninizdedir) gibtir yediğimde 2 hafta boyunca deli gibi ağlamıştım. 6 ay üzerimden atamamıştım o etkiyi, sadece bir kız lan ne olabilir ki? 4 milyon tane var aynısından dışarıda. Sonraki yıl bir daha aynı taku yediğimde yalnızca üzülüp geçmiştim, ne ağlaması amk? Çünkü duygusal olarak daha güçlüydüm, etkilenmiyordum. Bir de eşantiyon ders çıkarmıştım, asla tek bir kızla konuşma. Ya hiç kimseyle konuşma ya da EN AZ iKi KIZLA KONUŞ. Bunu kızlar bilinçsizce yapıyor fakat bizim güzelinden bir acı çekmemiz gerekiyor ki bunu anlayalım. Bu da yetiştirilme tarzımızdan kaynaklanıyor, bilinçaltımızı bir kadının kodlamış olmasından...

    Sizlere sınırlı sayıda yazıda birçok kitap, film, müzik tavsiyesi ateşlemeyi ihmal etmedim. Bunlar kültür seviyenizi artışa sürükleyecektir. işin güzel tarafı okudukça daha çok okuyasınız gelecek. FAKAT, kültürlenmeyi kendi isteğiniz dolayısıyla yapmalısınız. insanlara göstermek veya bunun gibi saçmalıklar için değil. Ayrıca kızlarla bu tip şeyler konuşmayın, ne kadar kültürlü olduğunuzu göstermeye çalışmayın; onlar zaten fark eder. Göstermeye çalışmak ise aslında hala ezik pgibolojisi içinde olduğunuzu gösterir. Hayatta en karmaşık kitabı okumaktan tutun da tuvalete gidip sıçmaya kadar, hiçbir şeyi kendiniz dışında biri için yapmayın. EN DEĞERLi OLAN SiZ'SiNiZ. Bunu asla unutmayın. Herkesin gelip geçici olduğunu unutmayın. Hiçbir kıza ömür-hayat bağlamak gibi bir aptallık yapmayın. Tüm arkadaşlıklarsa çıkar üzerine kuruludur. Bunun farkında olup sizden maddi-manevi bir şeyler koparmaya çalışanlar huur çocuğudur. Geri kalan ve cidden samimi olanların çıkarıysa sizinle birlikteyken iyi vakit geçirmeleridir. Onlara değer vermeyin demiyorum, tabii ki verin. FAKAT, insanlara bağımlı olmayın. Dışarı çıkın ve yeni insanlarla tanışın. Erkek kuş yuvadan uçmak zorundadır, sonsuza dek burada kalamaz. Yuvadan uçtuğunuzda ise insanların sizi sevmesini ve peşinizden gelmelerini sağlayacak şey ise karakteriniz ve bunu yansıtmanızı sağlayacak olan ÖZGÜVENiNiZDiR.

    insanların tamdıbına yakını bulunduğu kabın şeklini alıyor. Yansıtacak bir karakterleri bile yok, olanlar da korkak. Her ilişkinin bir son kullanma tarihi olduğunu unutmayın, özellikle kadın-erkek ilişkilerinin. Dostluklar pek tabi çok daha uzun sürecek. VE AiLENiZE KARŞI ASLA VEFASIZ OLMAYIN, onlar sizi savunmasız bir bebekken büyütüp-besleyen ve bugünlere getiren kişiler. Size veremedikleri şeyler için kızmayı bırakıp verdikleri için minnettar olun.

    SORUMLULUKLARINIZI her şeyden önce yerine getirin. Mesela buluşman var ama ağırlık kaldırman mı gerekiyor? O ağrılığı kaldır. Ya da ders mi çalışmalısın? ÇALIŞ. Karantina yakında bitmeye başlayacak, karantina bittiğinde; giren ve çıkan insanların aynı olmamasına özen gösterin. Gelişmeye bakın. Yoksa her şey bittiğinde yine aynı adam olarak evden çıkacak ve yine aynı şeyleri yaşayacaksınız. Ve tabii ki, elinizi gibmeyi bırakın.

    Barbar Yıldırım yannan'tan sevgilerim ve saygılarımla...
    ···
  • 0
    maskülenite 101
    Hep diyoruz ki, "Keşke şu zorluklar bitse de mutlu olsam. Hayat benim yüzüme gülmeyecek mi?"
    Buna tek bir cümlelik cevap yeterli aslında:

    • **Hayat seni güldürmüyorsa, espriyi anlamadın demektir.***

    Olayı biraz açmaya çalışalım. Zamanında köpek gibi Clash of Clans oynardım. 2013-2018 arası beş yılım muhtemelen günde 10 saat bu oyunu oynayarak geçti. Oyun beni kendi bağlamıştı, peki nasıl? Beynime gerçek hayatta uğramayan dopamini bol bol dolduruyordu çünkü. ERKEK, mağara döneminden kalma ilkel beyninin dürtüleri dolayısıyla sevişmekten olduğu gibi SAVAŞMAKTAN DA BÜYÜK BiR HAZ DUYAR. Bu oyun da bana işte savaşma hissinin KOPYASINI yaşatıyordu. Lakin ortada büyük bir hormon karmaşası vardı; oyunda 150 level dünya sıralamasına oynayan dev yannanlı, önüme gelenin dıbına koyan taşşakları pantolondan taşan bir ADAMDIM, gerçek hayatta ise tam anlamıyla çelimsizlikle boğuşan, güçsüz, zayıf, dövüş sanatlarıyla ilgili en ufak bir bilgisi bile olmayan bir LiSELiYDiM.

    Küçükken cesur bir elemandım, bana bulaşanlara sonucunu hiç düşünmeden dalardım. Sonrasında bu huur evlatlarının sürü haline gelip toplu halde saldırmalarıyla, öğretmenlerin ve çevrenin tüm törpüleyici etkilerine boyun eğip cesaretimi kaybettim. "Yalnız olanın güçsüz olduğu" fikri iliklerime kadar işlemişti. Taa ki her şeyi fark edip, niceliğin değil de niteliğin güç olduğunu anlayıp oturduğum yerden kalkıp köprek gibi kendimi gelişime adayana dek. Fight Club güzel bir örnektir, günümüz erkeğinin bir yumruk bile atamayacak kadar pısırıklaştırılmasına da değinir. "Biz kadınlar tarafından yetiştirilmiş bir erkek nesliyiz, aradığımız şeyin başka bir kadın olduğunu hiç sanmıyorum." der Tyler Durden. Güzel bir felsefe üzerine kuruludur, hala izlemediyseniz zaten gibtirin gidin izleyin.

    Tüm bunlar olurken reel hayat zerre gibimde değil, ben otuz birimi çekip yemeğimi yiyeyim; hayatımın geri kalanı da bu oyun işte. Bu sırada millet ilk manitalarını yapmaya çalışıyor, reelde insanlarla tanışmaya çalışıyor, entrikalar dönüyor cart curt. Bense klan yerelde kaçıncı sırada, savaş ne oldu, oo siz eziksiniz beyler gelin de köylerinizi dümdüz edeyim kafasındayım. Millete anlatmak istiyorum ki bak oğlum klan savaşında 6 yıldız aldım, golem'i 5. seviye yaptım bilmem ne. Ama tüm bunlar kimin umurunda ki? Oyunu ciddi şekilde oynayan insan sayısı az, popülerleştiği dönemlerde millet yalandan başlıyor; oynayan arkadaşlara karşı da bir züt kalkıklığım var tabi ki, çünkü bu egoyu reelde kasmam mümkün değil bari sanalda kasayım.

    Derken, tam 5 yıl sonra beynimin içinde şimşekler çaktı. Ben sadece 4 duvar arasında bir ekrana bakarak ÖMRÜMÜ GEÇiRiYORDUM LAN. Elektrikler gittiğinde veya şarjım bittiğinde kafayı yiyordum çünkü dünyam kapanıyordu tam anlamıyla. Benim dünyam burası olmuştu çünkü reelde hiçbir statüm yoktu ki. Reelde bir tak parçasından farksız, bakımsız, çelimsiz binin tekiydim. Derken hormonlar da arka planda bastırmaya başladı, am istemeye, kız istemeye başladı bünye. Bense ne mi yapıyordum? Otuz birle bu isteği bastırmaya çalışıyordum, salınan oksitosin erkekliğimden yiyordu. Kızın biriyle konuşmaya çalışıyordum ama ne konuşacaktım? Klan Savaşımızı mı anlatacağım? Derken bu işlerin böyle gitmeyeceğini anladım çünkü üniversite sınavı yaklaşıyordu. Her şey gerçeği görmekle ve içinde ateşin yanmaya başladığını hissetmekle başlar.

    Taşındık, internet kesildi. Son sene de okul değiştirdim. Dersaneye başladım. Bir sürü yeni ortama girmiştim ve ne kadar zor olursa olsun BETA HASTALIKLARINDAN arınmıştım. Derken mevzular iyileşmeye başladı fakat halen yapmam gereken bir ton şey vardı.

    • **
    Flo Rida - Good Feeling
    • **

    Ruhumu dalgalandırdı amk şarkısı, nerelere geldik öyle? Hayatımdan bahsetmeyi planlamıyordum. Asıl bahsetmek istediğim hayattaki zorlukların aslında bir hediye olduğu idi. Clash of Clans'a da bu yüzden atlamıştım. Dostlar ben bu oyuna hayatımdan tam 5 yıl verdim çünkü dopamin veriyordu, iyi hissettiriyordu. içinde yapabileceklerinin bitmesine imkan yoktu, sürekli güncelleme geliyordu, içine girip emek vermek, çalışmak zorundaydım. Fakat bir gün oyunun hileli server'ını buldum. Her şey sınırsızdı, altın, iksir, taş... ilk başta deli gibi hoşuma gitmişti. Sonraysa bedava olan her şeyi sadece elimle basıp yükseltmek bile saçma ve anlamsız gelmeye başladı. Temple Run oyunu vardı eskiden, işte orada engeller olmadan koşmak gibiydi. Sağa-sola koşmak, eğilmek-zıplamak yoktu; engel yoktu, yenilmek yoktu ve herkes sonsuz puan yapıyordu. Böyle düşünün. Sizce oyun bu şeklilde olsaydı, onu oynar mıydınız?

    Peki buradan nereye bağlayacağım? Dostlar hayatta erkeğe haz veren şeyler kız, para ve çevre'dir. Düşünün gibiniz kalktı ve oneitis yaptığınız kızı elinize verdim; gibebilirsin tamamen senindir dedim. Hayatın boyunca harcasan da bitmeyecek bir para verdim. Güzel bir iş ve arkadaşlar verdim. SENCE gibILMAYACAK MISIN huur ÇOCUĞU? Sen kendi ellerinle emek verip, tırnaklarınla kazıyıp, yenilip, yıkılıp, acı çekip, ağlayıp en sonunda zafere ulaşmadığın-kazanmadığın şeyin sana ne kadar zevk vereceğini sanıyorsun? Hayatta sıfır çabayla elde ettiğin şey senin için ASLA DEĞERLi DEĞiLDiR. Ne önemi var kendin deneyerek-yanılarak onlarca kızla konuşup sonra birini gibmedikten sonra? Ne önemi var arkadaşların arasında "pek gibici" diye övülmedikten sonra? Emin ol istediği her şeye kolaylıkla sahip olan adamlar senden bile fazla depresyona-boşluğa giriyor. Git sor bakalım Kıvaç Tatlıtuğ'a, "Kıvanç abi senin hiç üzgün, moralinin bozuk olduğu anlar oluyor mu?" diye. Adam gibini kaldırsa sorgusuz sualsiz içine alacak kızlar var, ama hayatta tatmini ve mutluluğu getiren bu mu sizce?

    Bilmem ne kadar anladınız ama hayatta, uğruna kan ve ter dökmeden kazandığınız HER ŞEY DEĞERSiZDiR. Onu değerli kılan ise sizin emeğiniz, çabanız ve hırsınızdır.

    • **
    Lindsey Stirling dinleyin, enerji verir.
    • **

    Şimdi yazının başındaki cümleye değinelim. Dostlar, hayatta ne zaman asla depresyona girmezsiniz, her zaman hırslı kalırsınız, başınıza gelen her şey sizi daha da hırslandırır? Henüz gelişmeden önce mutlu olmak nedir bilir misiniz? Çoğu arkadaş doğru kafa yapılarına erişmeden bir şeyler başarmaya çalıştığı için en sonunda boşluklara düşüyor, intiharlar...

    Arkadaşlar, hayat size belli miktarlarda acı veriyor ve siz de bunu hayatın sizi sevmemesi olarak yorumluyorsunuz: YANLIŞ! Hayattan belki nefret ediyor, küfürler savuruyorsunuz... Hiç hayata sövülür mü lan? Öncelikle size acının ne olduğunu soruyorum. Burada kalın ve bana acıyı tanımlayın. Tamam, yanlış. TDK'de acının ne olarak tanımlandığı inan bana hiç ama hiç gibimde değil.

    ACI, hayatta bir şeylerin yolunda gitmediğini, güçlenmen gerektiğini, yoksa öleceğini, fakat hayatın ölmeni engellemek istediğini sana bildirme şeklidir.

    inan bana hayat senin ölmeni engellemek için her şeyi yapıyor bin kurusu. O kız seni terk etti ve acı mı çekiyorsun? Hayat kimseye ömür-hayat bağlamaman gerektiğini, merkeze yalnızca kendini koyman gerektiğini sana anlatmaya çalışıyor. Sadece siz göremiyorsunuz. Örneğin grip oldunuz. Boğazınızda bir ağrı var. Bu ağrı olmasa ne olur? Dondurma yemeye ve çıplak dolanmaya devam edersiniz ve en sonunda da ölürsünüz. Peki buradaki mesaj ne? Sıcak bir şeyler iç, donunu giy, git yat uyu dinlen biraz. Hayat canınızı yakmasa, yanlış yaptığınızın farkına varmaz ve ölürsünüz! Pgibolojik veya fiziksel, hiç fark etmez. Bir yerden acı geliyorsa bu güçlenmem gerektiğini hayatın yüzüme vurma şeklidir!

    Bir şeyleri değiştirmeye çalışırken yine başarısız olup acı çekersem, hayatın verdiği bu ekstra acı da yine beni geliştirmek içindir. Bu bakış açısına erişebilirseniz, hayatta başınıza gelen her kötü şeyi sizi geliştirmesi için bir koçbaşı olarak görmeye başlıyor ve asla üzülmekle vakit kaybetmiyorsunuz. Her an hırslı oluyorsunuz, hayat size acı verdikçe daha da hırslanıyorsunuz!

    Değerli peltek arkadaşlarım bu ilk iki yazı size genel olarak hayatta ihtiyacınız olan felsefeyi verdiğim karalamalardı, aklınız varsa bunları kaybetmeyin. Hayattan gelen her şeyin sizin için olduğunu asla aklınızdan çıkarmayın. Ne zaman zor dönemlerden geçseniz bunu hatırlayın, zor dönemlerin geçici, zor adamların kalıcı olduğunuysa aklınızdan çıkarmayın. Hem zor zamanlar olmasa, güzel olanların ne anlamı kalırdı ki?
    ···
  • 0
    maskülenite 101
    Tonla şey öğreniyoruz. All that fucking red pill stuff... "Babalarımızın bize öğretmekle yükümlü olduğu halde öğretmediği şeyleri" büyük bir öfkeyle öğreniyoruz. Hiç durmadan okuyoruz, sinirleniyoruz, üzülüyoruz, "geç kaldığımızı" düşünüyoruz. Aslında tüm bunlar hayatın bir parçası değil mi? Birçok erkeğin hayatı boyunca bilemeyeceği şeylere vakıf oluyoruz. Sonra öğrendiklerimizi deneme süreci geliyor, çuvallıyoruz ilk başta; kendimize kızıyoruz ya da dünyaya. Kimileri pes ediyor, kimi devam ediyor. Devam edenler "dene, başarısız ol, yılma, hırslan, başar, tadını çıkar-zevk al, hedef yükselt" sürecini kendi gözleriyle görüyor, bazıları aklına bile gelmeyecek, bazılarınıysa son nefesinde bile hatırlayacağı tecrübeler ediniyor.

    Ağırlık kaldırıyor, vücut yapıyor, kendi zevki için kitaplar okuyor, belki pgibolojiye-felsefeye sarıyor, beden dilini kontrol etmeyi öğreniyor, TÜRKÇEYi ÖĞRENiYOR, (rica ediyorum arkadaşlar; yaşadığı ülkenin dilini bilmeyen, DOĞRU yazıp-konuşmayı öğrenememiş kişiler "ben taşşaklı olmak istiyorum kanka" diye dolanmasın. Masküleniteye Giriş 101 Dersi olarak düşünebilirsiniz: Türkçe dil bilgisi ve yazım kurallarını öğrenin değerli dostlarım, istanbul Türkçesini konuşamıyorsanız gidin ve o gibtiğimin dilini ateşle dağlayın.) parantezi kapattığımıza göre devam edebiliriz; otuz bir çekmeyi bırakıyor, bir kızı tam anlamıyla KÖLESi haline getiriyor, peşinden koşturuyor ve yolun sonu yatakta bitiyor. TÜM BUNLARIN sonunda, tabi başarabilirse, bu kardeşimiz bu yaptıkları sonucunda mutlu olacağına inanıyor fakat sürprize bakın! MUTLU FALAN OLDUĞU YOK! Belki de daha büyük bir boşluğun içerisinde. Çünkü "MUTLULUK" denen kavramın ne olduğu konusunda EN UFAK BiR FiKRi bile YOK! Lisede Coğrafya'cı Ertan Bey vardı, Allah rahmet eylesin; bir ders sonu vaazında sınıf ahalisine "Ne olursa mutlu olursunuz şu gibtiğimin hayatında?" tarzında bir soru sormuştu. Milletin cevapları şu şekildeydi: "istediğim üniversiteyi kazanırsam, evlenirsem, arabam olursa, zengin olursam" gibi bir ton iSHAL. Orada tek bir kişi vardı ki şu cevabı verdi: "Ben genel olarak mutluyum, mutlu olmak için herhangi bir şey gerekmiyor." O yakışıklının kim olduğu az çok bellidir sanırım.

    Şimdi açıklıyorum. Arkadaşşaklarım, mesela şimdi siz manita yapınca mutlu olacağınıza cidden inanıyor musunuz? Veya bunun gibi bir milyon tane basit şey olduğunda? Çok üzgünüm ki değerli gib kafalılar, arzu ettiğiniz şey ne olursa olsun; NE OLURSA OLSUN, onu elde ettikten sonra ASLA ASLA ASLA AMA ASLA MUTLU OLAMAYACAKSINIZ! Zira açgözlü huur çocuğu insanoğlu bir şeyi elde ettiği anda ona olan arzusu TAMAMEN YOK OLUR. Bir şeyi kaybetme korkunuz SIFIR olduğu anda, ona duyduğunuz arzu da çok hızlı bir şekilde sıfıra düşer. Mesela düşünün bir telefonu çok istiyorsunuz, sonunda da alıyorsunuz. ilk gün telefon yanınızda ve beyninizde dopamin patlaması yaşıyorsunuz. ikinci gün biraz daha normal geliyor, yine heyecanlısınız, seretonin de salınmaya devam ediyor arka planda. Derken üçüncü gün HiÇBiR ŞEY HiSSETMEMEYE BAŞLIYORSUNUZ ve ALIŞIYORSUNUZ! Hemen yeni bir şeyler aramaya başlıyorsunuz size daha fazla novelty, yani yenilik hissettirmesi için. Beyninizdeki dopamin patlamalarını mutluluk olarak adlandırıyorsunuz ve patlama geçtikten sonra da mutsuz olduğunuzu iddia ediyorsunuz. gibtiğimin cahilleri. işte bu yüzden şu hayatta mutluluğunuz herhangi bir şeye bağlı olduğu sürece, eninde sonunda HEP MUTSUZ OLACAKSINIZ!

    Mesela bana diyebilirsiniz ki, "hayır oğlum bak ben şu kızı elde edeyim nasıl mutlu oluyorum". Eh dıbına koyduğumun cahili, mesela şu an parmağının kusursuz bir biçimde çalışıyor olması mutluluk sebeplerin arasında kaçıncı sırada? Hımm, bir cevabın yok, biliyorum evet. Çünkü zaten sahip olduğun bu yetenek mutlu olma sebeplerin arasında son sırada bile değil. Peki ben gelip gibimle senin parmağına vursam ve kırılsa parmağın, o zaman ne düşünürsün? Ne büyük gibi var lan adamın... Bundan sonra tabi ki, ilk düşüneceğin şey kaçınılmaz bu olacak. ikincisi ise "keşke şu parmağım düzgün çalışsa, acımasa da mutlu olsam". Peki az önce ne düşünüyordun? "gibMiŞiM PARMAĞINI, BANA NE?". işte insan pgibolojisini birkaç saniye olsun aradan çıkartabilirsek, sahip olduğun kusursuz çalışan parmağın senin için bir değerinin olmaması EŞiTTiR kızı elde ettikten sonra senin için bir değerinin OLMAYACAK OLMASI. Parmağın kırıkken, parmağının iyileşmesini mutluluk sebebi olarak görmen EŞiTTiR kıza muhtaçken ve sahip değilken onu mutluluk sebebi olarak görmen. Umarım dolaylı anlatımdan çıkarım yapabilecek kadar zekisindir.

    Mutluluk konusunu bir parça olsun daha iyi anladığına inanıyorum. Kesinlikle mutluluk ve haz kavramlarının ayrımını yapmalısın yoksa yüzde yüz ihtimalle, HAYATININ SONUNA DEK MUTSUZ KALACAKSIN.

    Şimdi yazıya başlarken asıl kafamda olan konuya geçelim, nihayet. ANDA KALMAK, GEÇMiŞTE KAYBOLMAMAK, GELECEKTE BOĞULMAMAK.

    Hepimiz hiç durmadan bir şeyler düşünüyoruz. "Ahh o faturalar için parayı nereden bulacağım, kız neden öyle dedi, ilişkimiz nereye gidiyor, arkadaşlarım ne kadar samimi, gibim neden bu kadar büyük?" O iç ses bize bir şeyler fısıldayıp duruyor, geçmişte yaptığın bir hatayı hatırlayıp duruyor ve üzülüyorsun veyahut gelecekte ne yapacağınla ilgili derin bir kaygıya dalıyorsun. Fakat tüm bunlar zihninin içinde olup biterken BiR ŞEYi KAÇIRIYORSUN: HAYATI. Çok üzgünüm ki şu an bu satırları okuyan değerli dalyannan, zaman bir kere kaçtı mı bir daha geri gelmiyor. Gençlik avuçlarından kayıp gitti mi aklaşmaya başlayan sakallarınla başbaşa kalıyorsun. işte bu yüzden hiçbir kıza ömür-hayat bağlayıp, hayatınızdan çıktığında üzülmemelisiniz. Zira, daha genceciğiz ve yaşayacak çok şey var. Dakikalar akıp gidiyor. BiR SALiSESi BiLE DEĞERLi OLAN BiR HAYAT YAŞIYORUZ.

    Sen şu an geçmişte yaptığın bir hatayı düşünüyor ve "nasıl yaptım bunu lan?" diye düşünüyor ve zihninin kıvrımlarında alternatif gerçeklikler yaratıyorsun. Şöyle deseydim nasıl olurdu acaba? DOSTUM, istersen zütünü duvardan duvara vur; yine de mevcut gerçekliği değiştiremeyeceksin. GEÇMiŞ, GEÇMiŞTE KALDI. GEÇTi ve BiTTi. SADECE "ŞU AN" VAR. VE UNUTMA, BiR SALiSESi BiLE DEĞERLi OLAN BiR HAYAT YAŞIYORUZ. SEN, bunu geçmişte değiştiremeyeceğin anları düşünmeye, hayal etmeye harcayacaksan; daha doğru şekilde ifade etmek gerekirse, ZAMANINI ÇÖPE ATMAYA MEYiLLiYSEN, hiç durma dostum; hayat senin, zaman senin.

    Gelecek ise tam bir muamma. Şundan tam bir saniye sonra deprem olup ölmeyeceğini, kalp krizi geçirmeyeceğini veya virüsten nalları dikmeyeceğini bana garanti edebilir misin? HAYIR. GELECEK YOK, BELiRSiZ KOÇUM. Ne olup olmayacağını yalnızca yaşayarak görebilirsin. EN DEĞERLi ŞEY OLAN ZAMANI AKILLICA KULLANMAK iÇiN YAPILMASI GEREKEN YEGANE ŞEY iSE, "ANDA KALMAK".

    • **
    GEÇMiŞ GEÇMiŞTE KALDI, BiTTi.
    GELECEK YOK, BELiRSiZ.
    YALNIZCA SONSUZ BiR ŞiMDi VAR.
    • **

    Bengi dönüş kavrdıbını araştırın. The Professor filmini izleyin. Zamanınızı gibip atmaktan vazgeçin ve dört elle hedeflerinize sarılın. Yalnızca kendinize yatırım yapın ve her gün bir önceki halinizden daha iyi olmaya çalışın. Kendinizi gibmeyin. Hayat anlamsız diyen moronlara bir soru: Ne yaşadınız ki?

    Virüsü yakında sonlandırmaya karar verdim, kalan zamanı iyi değerlendirin. Bir kişinin bile gözlerinin açılmasını sağlamak, bir hayat kurtarmak, bir kişiyi intihardan döndürmek inanın bana asla küçümsenecek bir durum değil. TÜM TÖRPÜLERiNiZi HEMEN ŞU AN FARK EDiP KURTULMAYA ÇALIŞIN. KENDiNiZDEN BAŞKA KiMSEYE GÜVENMEYiN. KENDiNiZE GÜVENiN. POTANSiYELiNiZiN TAMAMINI KULLANMADAN NEFES ALDIĞINIZ HER "AN" MUTSUZ HiSSEDECEKSiNiZ, iÇiNiZDE BiR BOŞLUK OLACAK. ASIL MACERA iSE KENDiNiZi KEŞFETTiĞiNiZ GÜN BAŞLAYACAK.

    Sevgilerimle...
    ···
  • +1 -1
    buraya gel çok şey kazanacaksın
    Beyler:

    http://www.firedragonorig...2020/05/toplanti.html?m=1
    ···
  • +2
    buraya gel çok şey kazanacaksın
    Oğlum sen muallak olmamış mıydın yoksa bende mi yanlışlık var?
    ···