/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 26.
    +2
    3. Kısım: KAÇIŞ
    3.kısım 1.part

    Uyuya kaldığımı, belimdeki bıçağın bacağıma batmasıyla anladım. Ne kadar süredir uyuyordum? Kol saatime baktım, sadece 15 dakika geçmiş. Vücudumdaki her hücre orada uyumamı söylese de, öyle yapmamam gerektiği belliydi. Kendime gelmek için kafamı sertçe sağa sola salladım. Bir süre adamları dinlemeyi denesem de hiç ses duyamadım sanırım sızmışlardı. Dolabın kapısını kapatırken çok tiz bir gıcırdama sesi duyduğumu hatırlıyorum, kapıyı açmayı denersem sesi duyabilirlerdi. Biraz bekledim belki rüzgâr çıkarda, gıcırdama sesi biraz olsun engellenmiş olur diye. Çıkmadı. Artık aklıma pek fazla fikir gelmiyordu, yalnızca uyumak istiyordum. Geriye kalan tek planım ise çok basitti. Koşmak, kapıyı açınca, varımı yoğumu ortaya koyarak koşacaktım.

    Derin bir nefes aldım, etrafta bir anlığına ses kesilmişti. Sanki canlı cansız her şey benim hayatım uğruna koştuğumu görmek istiyordu… Yüzümde oluşan tebessümle beraber şu kelimeleri mırıldandım.

    -Öyle olsun, istediğinizi alacaksınız.
    ···
  2. 27.
    0
    2.reverved -
    ···
  3. 28.
    +1
    3.kısım 2.part
    Derin bir nefes alıp verdim. Ve bir anda dolaptan çıkıp depar atarak çıkışa ilerledim. Adamların olduğu odanın önünden geçerken içeri bir bakış atmışım ki sormayın. Dışarı çıktığımda ilk şokumu sis yaşattı, iniltiler duyuluyordu ama 5 metre ötemde beyaz surat varsa dahi göremiyordum. Doğu Karadeniz’de oluyordu bütün bu olaylar. Aşina değildim buralarda böyle aksiyona. Ne gezi parkı eylemlerini gördüm nede başka bir olay. Fazlasıyla sakin olan bu bölgede bunları yaşamak nasıl heyecanlandırıyordu beni bilemezsiniz. Ve nasıl korkuttuğunu…

    Güneye çevirdim kafamı, dağlar vardı güneyde, orada bu beyaz suratlı insanlardan uzaklaşabileceğimi düşünerek güneye koşmaya başladım. Arakama baktım karakolun kapısının olduğu yerden kahkaha sesleri geliyordu. Haklıydı gülmekte, akşamın bu vaktinde, sayısını bilmediğim bir grup beyaz suratlıların arasında koşuyordum. Ama şans benden yanaydı tahminim doğruydu güneye gittikçe iniltilerin sesi iyice azaldı, Az çok koşu ile aram vardır. En azından güzel tempo tutturduğumu söylerler, uzun süreli koşulara alışkınım, tahminen bir buçuk ila iki kilometredir koşuyordum. Biraz yavaşlayıp arkama baktığımda 13-14 yaşlarında bir çocuk beni kovalıyordu, kısa bacaklı olduğundandır bana yetişemiyordu 10 dakika daha koşup ardıma baktım, hala peşimde. Artık etraftaki evlerin sıklığı azalıyor. Ay tepemde bana yol gösterircesine aydınlatıyor önümü. 5 dakika sonra iyice ormanlık araziye girdim fakat velet peşimi bırakmıyor, bıçağımla kafasını kesmeyi düşünsem de korkuyorum. Bu bölgede köy evleri bir arada olmaz, araları en az 50-100 metredir. Veletten nasıl kurtulurum diye düşünürken olanlar oldu. Birden güçlü homurtular duymaya başladım. Sakın… Düşündüğüm şeylerle karşılaşmamak için dua etmeye başladım. Aynı sesleri bir kez daha duyunca hiç düşünmeden geri dönüp son gücümle depara geçtim beni kovalayan velede doğru. Yanından geçerken bir tekme salladım yere yığıldı. Artık tek derdim çıkabileceğim bir ağaç bulmaktı. Bana en yakın evin bahçesindeki incir ağacını görmemle çıkmam bir oldu. Velette durur mu ayağa kalkar kalkmaz ağacın dibine gelip inlemeye başladı. Homurtuların sesi yaklaşmaya başlayınca iyice tedirgin oldum. Eğer gelen onlarsa hiçbir belgeselde göremeyeceğim şeyler olacaktı…
    ···
  4. 29.
    +1
    3.kısım 3.part

    iri olmasa da evlense çocuğu olur cinsten bir yaban domuzu teşrif etti aramıza. Meraklı bir şekilde yanaşınca velet beni unutup atladı domuzun üzerine. Zavallı velet… Bizim yürek yemiş velet domuzun kulağını ısırdı. Domuz tiz bir homurtu attı karanlığa doğru kaçtı. Ama domuzun kaçtığı yerden daha sert homurtular gelince anladım yalnız olmadığını. Velet yine benimle uğraşmak üzere döndüğü sırada karanlığın içinden öyle bir domuz çıkageldi ki afallayıp ağaçtan düşüyordum az daha. Gördüğüm en büyük azılıydı bu. Velede sadece bir kez vurdu… ikinciye gerek yoktu. Hayatımda ilk kez duymuştum kırılan bir omurganın sesini. Velet belinden ikiye bölünmüş yerde yatıyor ben ise düşmemek için ağaca sarılıyorum. Ne yaparım nasıl kurtulurum ben buradan. Sis açılmaya başladı, dün geceden ziyade dolunay daha bir parlak daha bir kasvetli duruyordu gökte…

    Dolunayın tıpkı bu geceki gibi gökyüzünü süslediği vakitlerde ilkokuldan buyana yegâne dostum Aslan’la birlikte ava çıkardık. Bu yüzden biliyordum, böylesi bir yaban domuzunun ağacı yıkacak kadar güçlü olduğunu. Ay’a baktım belki bir umut bu son vakitlerime bir çare olur diye aklıma Aslan geldi hatırıma. Av geceleri bizim için kutsal sayılırdı. Okulu asar, işi gücü bırakır, her şeyi terk edip ava giderdik. Yola doğru baktım Aslan’ın şimdi ne halde olduğunu düşündüm. Gözümün önüne geldi bir an…
    ···
  5. 30.
    0
    devam hocam güzel kurgu.
    ···
  6. 31.
    0
    3.kısım 4.part
    Oha, hadi canım, gerçekten gözümün önünde belirdi. Pür dikkat izliyorum bu nasıl bir hayal diye. Yok artık, harbiden de oydu. Nasıl olur demeye kalmadı Aslan domuzları sürüyordu belliki. Hiç panik yapmadı doğrulttu yarı-otomatik av tüfeğini yavaşça bu yöne yürümeye başladı. Aramızda 25 metre falan var sakin sakin yürüyerek yaklaşıyor. Birkaç adım sonra ilk atışını yapınca iyice emin oldum gerçek olduğundan. Ama nasıl geliyor anlatamam efsane olur. iki adım atıp bir el ateş ediyor. Ateş ettiği vakit Aslan’ın yüzü iyice aydınlanıyor sonra tekrar karanlığa bürünüyor. Bu şekilde 4 el ateş ettikten sonra ağacın dibine baktım domuzların ergen olanı yerde yatıyor, diğeri kaçıp gitmiş olacak ki ortalıkta yok. Yapraklardan olacak beni fark edemedi. Ölen domuza bakmaya geldiğinde seslendim.

    -Aslan! Sen misin lan?
    -Sen kims…. Ohaa! Serdar ne işin var oğlum burada?
    -Bende bilmiyorum dıbına koyayım bende bilmiyorum.
    -Bu çocuğa ne oldu lan?
    -Kaçan azılı yaptı.
    -Yaralanmadın değil mi?
    -Yok ya iyiyim.
    -Onu sormuyorum onlar seni yaralamadı değil mi?
    -Beyaz suratlılar? olanları diyorsan yok sağlamım çok şükür. O değil de bu saatte sen ne arıyordun dışarıda?
    -Görmüyor musun? Gökte parlayan Ay’ı. Güneyden esen ılık rüzgârları, bu gece benim gecem, senin gecen, bu gece av gecemiz..

    Haklıydı unutmamıştım o hisleri, dediğim gibi böyle geceler kutsaldı bizim için. Derin bir nefes alınca daha iyi anlıyordum. Yüzüme vuran ılık rüzgârın getirdiği barutla karışık kan kokusunu. Ama ne demeliyim onu gördüğüme o kadar sevinmiştim ki anlatamam. Böyle bir durumda, yegâne güvenebileceğim bir dostumdu yanımdaki bu çakma rambo. Gülmeye başladık. Her şeye rağmen yine de gülebiliyorduk. Her şeye rağmen…
    ···
  7. 32.
    0
    4. Kısım: iSTiLA ÇANLARI

    Ağaçtan indim ve ardından Aslan’ın mekânına doğru yola koyulduk. Uykusuzluktan iyice serseme dönmüştüm koşmanın verdiği yorgunlukla birlikte inanılmaz bir sersemlik hayır hayır bildiğiniz mallık vardı üzerimde. Karanlık olduğundan mekanı pek inceleyemedim ufak bir kulübe olduğunu görebiliyordum sadece içeri girdim bir kenara kıvrıldım. Aslan ise sobayı yakıp kabaca ağızına kadar odunla doldurdu ve oda kıvrıldı köşesine. Doğada olmanın huzurundan olsa gerek, 7 saatlik uyku bana yetmişti, çok daha dinç hissediyordum kendimi. Zaten huyum böyleydi çok uyuyamazdım. Aslan ise bıraksalar günlerce uyuyacak kapasitede bir insandır. iteleyerek uyandırdım. Bildiğim bir çevredeydik daha önceleri avlanırken burada gecelediğimizi hatırlıyorum. Kulübe dağın ortalarındaydı. Dağın eteklerine doğru güzel bir dere akıyor derenin biraz aşağısında ise şehir vardı. Dereye inip su ihtiyacımızı karşıladık ve yanımıza aldığımız su kaplarını doldurup tekrar kulübeye döndük. Sobayı yakıp biraz ısınırken elde avuçta ne var ne yok gözden geçirdik.
    Av tüfeği, 12 domuz kuşunu ile 7 tane saçma
    Tabanca
    Av bıçağı
    Askeri bıçak
    Bir tane Nacak (el baltası)
    2 elma
    7 incir
    Bir gün yetecek odun
    Biraz kıyafet ve kulübede bulduğumuz 3 mum
    Ekgiblerimiz şimdilik yemek ve yakacak gibi duruyordu. Çantamı kulübeye koydum birer elma yedik ve odun toplamaya çıktık. Yarım saatte birkaç günlük odun toplamıştık bile, etrafta çok fazla kuru odun vardı. Sobanın yanına yerleştirip yiyecek bir şeyler bulmaya çıktık. Aklımızdan av yapmak geçse de yapmadık. Zaten şimdiye kadar sadece domuz avı yapmıştık. Yani kuş vursak dahi yenir hale nasıl getireceğimizi tam bilmiyorduk. Şansımızı meyvelerle denemeye karar verdik yılın bu vakti üzüm ve incir olur bir evin bahçesine girip toplamaya başladık bol bol üzüm alıp geri zütürdük. Ama sadece üzümle mi yaşayacaktık?

    -Serdar bak iyi güzel bolca meyvemiz oldu da bize sebze falanda lazım et lazım.
    -Haklısında nerden bulacağız.
    -Aklımda bir şeyler var ama…
    -Merak etme benimde aklımda o şey, mecbur girip evin birini yağmalamalıyız ama.
    -Ama ne?
    -Lan oğlum buradaki evlerin hepsi çelik kapı pencereler desen demirlik var, e nasıl gireceğiz.
    -Harbiden lan. Boşver buluruz bir şeyler. Bak mesela şu eve girelim.

    Giremedi…
    Giremiyorduk bir türlü bacasına tırmanamıyoruz pencereleri korumalı kale gibi ev. Ama evin yanındaki kulübenin kapısı tahtadandı. Nacakla yara yara girdik içine. Ne mutlu bize ki evin sahibi burayı kiler niyetine kullanıyormuş.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    0
    Reserved
    ···
  9. 34.
    0
    4. Kısım 2.part
    Kabaca birkaç hafta bize yetecek kadar patates, soğan, mısır gibi şeyler vardı. Kulübenin içinden bir çuvalı alıp içine doldurduk ne varsa kendi mekânımıza taşıdık.

    Artık pek fazla eksiğimiz yoktu rahat rahat bir belki de iki hafta yetecek yiyeceğimiz vardı. Meyveler çabuk bozulacağından önce onlara saldırdık. Rahat bir şekilde geçip giden birkaç günün ardından tekrar odun toplamaya çıkmıştık. Şimdiye kadar bu bölgede hiç beyaz suratlı birileri görmedik. Muhabbet sohbet derken ormanda iyice kaybolduğumuzu fark ettik.
    Yön bulmak için basit bir tekniğimiz vardı. 10-15 metrelik bir ağacı kesip ucuna, muhtemelen piknikçilerin getirdiği patlak plastik topu geçirdik ve kulübenin çatısına diktik. Kaybolduğumuzda etraftaki yüksek bir ağacın tepesine çıkıp topu arıyorduk, turuncu olduğundan kolayca fark ediliyordu şimdiye kadar hiç yanıltmamıştı bizi. Aslan irice bir ıhlamur ağacı buldu, baktı baktı baktı… Yok.
    Birde ben bakayım dedim çıkabildiğim kadar çıktım ve 360 derece bakındım hakikatten de yok. Ne yaparız nasıl buluruz diye düşünürken şehirle köyün sınırı olan dere geldi aklıma. Yokuş aşağı inip dereye vardık. Bildiğimiz tek şey odun toplamak için evin arka tarafına doğru gittiğimizdi. Kulübenin sağ tarafı şehre bakıyor yani kuzeye solu da güney olacağına göre kulübenin arkası doğu oluyordu. Dere ise doğudan batıya akıyordu.
    Derenin aktığı yönü takip edersek su almak için indiğimiz yeri bulur oradan da kulübeye gidebilirdik. Öylede oldu. Teknolojik açıdan felç durumdaydık ne bir fenerimiz vardı nede bir pusula. Aksilikler üst üste gelir ya saatimin pilide bitmişti, bunun yanında balta ve bıçaklarımızın ağızı körelmeye başladı birçok yerde de keşke ipimiz olsa diyorduk. Tuvalet ve banyo ihtiyaçlarımızı karşılamak için ormana girmekten sıkılmıştık basit de olsa banyo gibi bir yer inşaat etmek için çivi, çekiç gibi malzemeler gerekliydi, bu listeyi fazlasıyla uzatabilirim. O gece karar verdik, ekipman edinmek için şehre ineceğiz. Gün doğmadan kahvaltımızı yaptık. Yanımıza 2 gün yetecek kadar yiyecek aldık. Tüfeği ve domuz fişeklerini Aslan ben ise erzakları taşıyordum. Özellikle artık elimdeki tabancaya mühimmat bulmayı çok istiyordum. Tüfeğimiz uzun süredir bakım görmediğinden sorun çıkartabilirdi ama işin kötüsü bir keresinde ormandayken yağmura yakalandığımızda fişekler ve tüfek iyice ıslanmıştı. Fişekleri aklımızca sobanın yanında kurutsak ta patlayacağından emin değiliz tüfek ise paslanmaya yüz tutmuş. Yağlanması şart. En önemlisi ise Aslan’daki çakmağın gazı bitmek üzereydi.

    -Sence beyaz suratlılar niye gündüzleri gözükmüyor? Düşündüm düşündüm ama bulamadım.
    -Bende çok düşündüm Aslanım bir türlü mantık uyduramadım.
    -Sebebi ne olursa olsun kurallar basit. Sayıları gece artıyor gündüz azalıyor.
    -Aynen kardeşim, Hatice’ye değil neticeye bakmak lazım.
    Şehirle bizim mekânı bölen dereyi geçince duamızı edip başladık sessiz sedasız ilerlemeye. iletişimimizi mümkün olduğunca el işaretleriyle sağlıyorduk konuşmalarımız ise fısıltıdan ibaret. Aslan kolumdan tutup sokak arasındaki güvenli bir yere çekti ve sormaya başladı.

    -Serdar iyi tamamda her yer kapalı. Nereden bulacağız onca ekipmanı.
    -Haklısın kepenkleri açamaya çalışırsak çok fazla ses yaparız. En iyisi orta seviyede basit bir süpermarkete girelim onlar 7-24 kamera ile izlendiğinden kepenkleri olmuyor sadece camı kırmak yeterli.

    -O kadar şeyi hangi süpermarkette bulacağız oğlum.
    -Ya sana bir çanta ayarlarız, senin çantaya doldururuz konserveleri, alırız 5-10 tane çakmak. Hem şimdiki süpermarketlerde maşallah her şey oluyor.

    Bu konuşmaların hemen ardından yanlış hatırlamıyorsam 3 tane beyaz surat gördük. Çömeldik gıdım gıdım ilerliyoruz. Aslan bir ara atlayıp kafalarına sıkacak diye ödüm patlıyor. Herif doğduğu günden beri hayal ediyordu böyle bir durumu, şimdi ise tam ortasında kalakalmış. Ben ise onun önderliğine güvenerek takıldım arkasına. Beyaz suratları atlattıktan sonra 2 sokak daha ilerledik ve aradığımız türden bir süpermarket bulduk. Camı kırmayı denersek oluşan ses ile beraber beyaz suratlar etrafımızı sarabilirdi.

    -Serdar çok ses çıkarır mı cam kırma işi?
    -inan bana yeterince çıkarır, denedim, biliyorum, güven bana. Ama sorun yok Serdar kardeşinde fikir bol. Al şu taşı bekle burada, ben vur deyince hafifçe vur.
    -He anladım, tamamdır, hadi.

    Aslan’dan 25-30 metre uzaklaştım. Gözlerimi yumdum ve sese odaklandım vur demek yerine elimle vurması için işaret yaptım. Ses çok fazla çıkıyordu, imkânı yok, camı kırarsak kesin kesin duyacaklar. Bu konuyu Aslan’la tartışmaya başladık.

    -Şimdi ne yapacağız.
    -Bu beyaz suratlılar sesleri duyabiliyorlar mı?
    -Muhtemelen duyuyorlardır.
    -Deneyelim düşmanı iyi tanımak lazım.
    -Onun içinde fikir var bende sıkıntı yok Aslan’ım
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    0
    4.kısım part3

    iki sokak evvel gördüğümüz beyaz suratların yanına geçtik tek katlı bir evin çatısına çıkıp yaklaşmaların bekledik. Bize doğru ölü gibi yürüyorlar, zaten ölülerdi ya neyse. Elimizdeki peçeteyi güzelce ıslatıp karşı evin penceresine attık. Hani bilen bilir o sesi şak diye bir ses yayıldı. Beyaz suratlar depara geçti oraya doğru duvara iyice yaklaşınca yine yavaşça yürümeye başladılar. Duyuyorlardı ayrıca duvara çarpmamaları görebildikleri anldıbına geliyor. O sıralar Aslan’ın gözleri parlıyor, kahkaha atmak istermişçesine gülümsüyordu. Aslan birden buldum dedi ve planı bana anlatmaya başladı. Planı uygulamak için etrafı araştırdık. Bizim markete 6 sokak uzaklıkta başka bir market vardı, oranın çöplüğündeki karton kolileri toparlayıp yanmaya hazır hale getirdik. Aslan’ı orada bırakıp geri döndüm plana göre Aslan ateşi yakacak ve fişeklerinden birini ateşe atıp yanıma gelecek. Fişeğin patlama sesini duyan beyaz suratlar bizden uzaklaşacak bizde gönül rahatlığı ile camı kırıp marketi yağmalayacağız.

    Marketin önüne gelip Aslanı beklemeye başladım. Bir an ne yapıyorum ulan ben niye ayrıldım ki Aslan’dan diye düşünürken patlama sesi geldi. Birkaç saniye geçti ikinci bir patlama sesi daha duyuldu. Ne oluyordu daha fazla ses çıksın diye iki fişek mi atmıştı ateşe. Yoksa tüfekle mi ateş etti? Her ne olursa olsun benim bu tarafta olduğumu biliyor, işler ters gitse dahi buraya gelirdi. Yine de şüphe peşimi bırakmıyor. Bıçağımı elime alıp patlamanın olduğu yöne doğru koşmaya başladım. Üçüncü patlama sesini de duyulunca işlerin yolunda gitmediği kesinleşti. Ateşi yakacağımız sokağa girdiğim an gördüklerim...

    Aslan tüfeğini bir adama doğrultmuş aynı şekilde adamda silahını Aslan’a çevirmiş. Gökyüzü ince ince yağmur damlalarını suratıma çarpmaya başladı. Uzaktan bizim sokağa doğru gelen onlarca beyaz suratı görebiliyorum. Ana caddenin başlangıcındayım birkaç kilometre ardımda dağlar var denize kadar 2 kilometre boyunca uzanan bu caddenin diğer ucunda onlarca beyaz surat, Aslan ve diğer adam ise 100-150 metre önümde. Ama bir sorun var ateş henüz yakılmamış o üç patlama sesi nereden geldi. Gözerimi kısıp, dikkatle bakınca fark ettim. Üç adam yerde yatıyor. Aslan gibi bir rambo çakmasının bunları yapmış olabileceği gayet mantıklı geliyordu kulağıma. Peki, ama neden? Şimdi bunu düşünmenin sırası değil dedim kendi kendime. Daha önce iki insan gözlerimin önünde ölmüştü ve hiçbir şey yapamamıştım. Yaşanan onca şeyden sonra panik yapmayı hiç düşünmüyorum. Sessizce Aslan’a silah doğrultan adama doğru ilerliyorum, belimden çektim tabancamı. Sessizce ardına yaklaşıp dayadım silahı ensesine. Artık nasıl havaya girdim anlatamam. Adama boğuk bir ses tonuyla fısıldadım.

    -Sakin ol ve elindekini yavaşça yere bırak evlat.
    -Hah hah! Seni yeniden görmek ne güzel… EVLAT.

    Bu ses ile ensemdeki soğuk namluyu hissetmem bir oldu. Bu ses tonu… Evet. Evet oydu. Torbacıların ’’abi’’ diye seslendikleri adam. Betim benzim öyle bir attı ki sormayın. Zaten elimdeki silah boş korkutur gideriz hayallerindeydim. Aslan’da biliyor boş olduğunu. indirdi tüfeğini. Bende indirdim mecbur, silahları yere attık. Abileri yerde yatanlara baktı. Ve Aslan’a sordu.

    -Sen mi indirdin bu salakları?
    -Ha? Şu veletleri kast ediyorsan, evet, bendim.

    Aslan bunları söylerken gözleri bir başka bakıyor, açıkçası sevmiyordum bu bakışları. Abileri sakin bir şekilde etrafını inceledi.

    -Zaten bir halta yaramıyorlardı iyi yapmışsın, teşekkür ederim.
    -Rica ederim her zaman bekleriz.

    Bunları söylerken gözlerinden belli oluyordu Aslan’ın korkmadığı. Sözleri ise adına yaraşır şekilde, kükrercesine çıkıyor ağızından. Bizim çakma rambo moda girmiş belli. Benim ellerimi iple bağlayıp diz çökmemi söylediler. Aslan ise hala ayakta duruyor. Abileri benim silahımı alıp beline yerleştirdi ve Aslan’a iyice yaklaştı. Gözlerine baktı bir süre.

    -Ne dersin Ali? iş görür mü sence.
    -Tabi. Ölen veletlerin yerine ayak işlerini yapacak birileri lazım nede olsa.
    -Böyle alev alev yanan gözlere ayak işleri mi yaptıralım yani? Çok büyük israf olurdu açıkçası. Ne dersin evlat? Yanımda olmak ister misin? Kadın, güç, mevki, istediğini alacaksın.

    Aslan’ı çetelerine davet ediyordu resmen. Bizim rambo atarlanmasın diye dua ediyorum. Dua ediyorum ki ölmeden kurtulalım buradan. Aslan ise bana acıyan bakışlarla bakmaya başladı. Neydi şimdi bu? Ne oluyor? Diye düşünürken cevabını verdi.

    -Aslında şu an yapacak daha iyi bir işim yok. En azından değerimi bilen birilerinin yanında olacağım gibi görünüyor… Söylesene… Sence de öyle değil mi Serdar?
    -Ne… Ne diyorsun oğlum sen?
    -Hala öğrenemedin değil mi? (beni işaret ederek) iyi olan değil… (kendini göstererek) Güçlü olan kazanır. Bunu daha öncede söylemiştim. Eski dostum.
    -Eski dost?
    -Sanırım dostluğumuzun sonuna geldik.

    Abi denilen adamın yakasından bir sigara alıp yaktı. Derince çekti ciğerlerine. Yanıma yaklaşıp suratıma üfledi. En nefret ettiğim şeydi bu hareket.

    -Ne oldu eski dostum? Ha pardon bu hareketten hiç hoşlanmazdın değil mi? Bu arada sana söylemeyi unuttuğum birkaç şey var. Şu, kız vardı hani, taş gibi olan, sevip te söyleyemediğin. Neydi adı… Hah Ezgiydi. Ezgi… Güzel isim… Seninle karşılaşmamızdan bir gece önce görmüştüm onu. Elimdeki tüm yiyeceği ona verdim. Hastanede saklanmasını, onu bir hafta sonra almaya geleceğimi söylemiştim. Yani yarın. Aslına bakarsan o kulübede Ezgi’yle yaşamayı planlıyordum. Bugün ölmeyecek olsaydın dahi yarın sabah seni öldürüp Ezgi’yi almaya gidecektim. Ezgi’yle yaşayacağım yuvamı iş görür hale getirmen için seni kullandım da diyebiliriz. Sana defalarca kez söyledim… iyiler hiçbir zaman kazanmaz… Sadece her kazanan iyi olduğunu iddia eder… Anlamadın eski dostum… Anlamadın.

    Hiçbir şey demedim, diyemedim belki de. Beni bir trafik levhasına bağlayıp gittiler, inilti sesleri geliyor hafiften, yaklaşıyor beklediğim ölüm. Öfkeliydim, kusmak istiyordum içimdeki duyguları. ihanete uğramıştım. Gözlerimi karşımdaki dükkânın vitrin cdıbına çevirdim kendi yansımamı çok net hatırlıyorum. Orada gördüm alevleri. Yanıyordu… intikam için tutuşuyordu gözlerim. Var gücümle haykırdım. intikam için haykırdım. istemiyordum ne parayı ne gücü nede başka bir şeyi. Sadece intikam almak istiyorum. Sadece intikam…
    Tümünü Göster
    ···