/i/Sözlük İçi

sözlük içi.
  1. 1.
    +9 -1
    Uç Keklik Yumurtası

    14-16 Haziran 1994 Dema Dağı
    Şafak karanlık... Karakoldan her çıkışımda, içimden bir şeyler kopar gibi oluyor. 7 aydır durduğum karakol artık evim gibi... Ondan her uzaklaştığımda korku çöküyor içime, nedenini ben de bilmiyorum. Sanki hayatımın bütün bölümü burada geçmiş, burada doğmuşum ve burada öleceğim gibi bir his var içimde. Karakoldan çıkış yapıyoruz... Önde Özkan Asteğmen, sağında Mehmet Ali solunda Amasyalı Cihan arkalarında bizler. Konvoyu karşılamak üzere Dema Dağı'na pusuya gidiyoruz. Yolumuz uzun, 15 asker 1 komutan. Silahlar elimizde, çantalar sırtımızda... Önce Allah'a emanet, sonra kendimize...

    Not: Resimdeki öz abimdir kendim shopladım. Hikaye abim tarafından yaşanmış tamamen gerçektir.
    ···
  2. 2.
    +5
    Yağmur, çamur, su... Kime, neye kızayım bilmiyorum. Köye yaklaştık. Ortalık, evlerin ışıklarıyla biraz aydınlandı. Yanından geçtiğimiz eski bir evin kapısı, aniden açıldı. içerden çıkan karaltının üzerine silahı doğrulttum. Elinde su bidonu, esmer genç bir kadın. Korkmuştu, konuşamıyordu. 3-5 saniye o kocaman gözleriyle bana baktı. Kadının zararsız olduğunu anlayınca, namluyu ondan başka tarafa doğrulttum, çıktığı kapıdan hızla içeri girdi. Meğer benimle birlikte bizim çocuklar da arkamdan kadına namluları doğrultmuş. Arkamı döndüğümde, çocuklar bana bakarak "hadi" dediler "devam." Arkayı ikilemişiz. Can dostum Yusuf, tek gelmeme dayanamamış, o da ardımda...

    Katil Köy Korucusunun olduğu sanılan 2 evin etrafı sarılmış, çök'te bekliyorduk. Önden beni çağırdıklarını söyle­diler. "Niye ben?" diye şaşkınlıkla, eğilerek bölük komutanının yanına doğru ilerledim.

    - Emredin komutanım...
    - Çavuş, yanına üç kişi al, sürünerek evin arkasına git! Dikkatli ol adamlar silahlı...
    - Biri çıkarsa 'dur de' durmazsa gerekeni yap. Benden hiçbir cevap alamayınca sordu:
    - Yapabilir misin?
    - Emredersiniz komutanım...
    Evin arkasına doğru ilerlerken ne dur demesi çıkanın beynine indiririm bunlara yaşamak haramdır diyordum kendi kendime...
    ···
  3. 3.
    +5
    Bir noktaya gelince duruyoruz. Operasyon bölgesi burası olmalı. Kendimize mevzii seçiyoruz. Seçtiğimiz yerin üstünden kuşlar uçuyor. Keklik bunlar... Mehmet Ali, sesleniyor, "kekliğin yuvası var burda." Yanına gidiyoruz. Evet yuvada üç tane yumurtası var kekliğin. Anne keklik bir türlü geri dönmüyor. Mehmet Ali, yumurtaları hemen pamuklara sarıyor. "Ne yapacaksın bu yumurtaları, yiyecek misin?" diye soruyorum. "Hayır, sıcaklığını koruyabilirsem, keklik civcivlerimiz olur. Anne kekliği uçurduk. Vicdan azabı çekiyorum." Operasyon devam ediyor. Mehmet Ali, yumurtaları pamuğa sarıp üstünü gazlı bezlerle bantlıyor. Aklınca civcivler ölmeyecek. Bu arada sanki dağlara meydan okurcasına ilerliyoruz. 40-50 dakika ilerledikten sonra Tim Komutanı çök işareti veriyor. Mehmet Ali, "oğlum üç şehidimiz var" diyor Yanıma gelen Mehmet Ali, "oğlum üç şehidimiz var" diyor. Ben, "hadi lan ne şehidi?" diyorum gayrı ihtiyari. Tam bir tevekkülle "la yumurtaların üçü de kırılmış oğlum" diyor. Önemsiz bir şeymiş gibi yapmak istiyorum: "kola kutusunu fazla sallamışsındır."
    ···
    1. 1.
      +1
      Özelden bi soru sorudum cevap ver kanka
      ···
  4. 4.
    +4
    Keklik yumurtalarının kırılmasından işaretler alan Mehmet Ali'yi teselli etmeye çalışıyorum: "Boş ver, canın sağ olsun devrem, keklik gene yumurtlar, biz onu yemle besleriz, sen kafanı takma." Karakol artık gözükmüyor... Gideceğimiz yere de yaklaşıyoruz. Her yarım saatte bir çök veriyoruz. Geçeceğimiz tepenin yamacına öncüler gidip bakıyorlar. 3,5 dakika araziyi gözetleyip, temiz olup olmadığına bakıp ilerliyoruz. Ve gene çök verdi Tim Komutanı. Mehmet Ali'yi çağırdı komutan. Artık gideceğimiz tepe gözüküyor, tepenin yanından konvoyun geleceği yol da gözüküyor. Tepede eskiden kalma bir iki mevzii var. Yola hakim olan tepenin arkası gözükmüyor. Tepeye yaklaştığımızda Komutan, Mehmet Ali'yi ve Cihan'ı yanına alarak önden gidiyor. "Siz yamaçta kalın" deyip, bize de mevzii yeri gösteriyor. Arka tarafı emniyete almak için, tepeye doğru ilerlemeye başladılar. Komutan, Mehmet Ali ve Cihan... Onlar tam tepeye varmadan kıyamet koptu...
    ···
  5. 5.
    +4
    Yanında durduğumuz evden biri çıktı, sakallı, zayıf bir adam... Yola bundan sonra onunla devam edeceğiz.. Sakallı adam, üzerine bir panço alarak, bize karıştı. 3. tim önde, bizim tim arkada, karanlığa doğru ilerliyoruz. Ben her zamanki gibi en arkadan geliyorum. Yağmur, çamur ve karanlık, isyan bayrağını çektiriyor. Bir saat kadar ilerledikten sonra, su sesi geliyor. "Yok yok" diyorum, "bu havada sudan geçilmez" ama su sesine, gittikçe yaklaşıyoruz.

    Su sesine yaklaştıkça içimdeki yoklar da bitiriyor. "Aman Allah'ım, dereden karşıya geçeceğiz." Ön taraftaki arkadaşlar, sudan geçmeye başladı. Derken ben de suyun içinde buldum kendimi... Su, bacaklarımdan yukarı doğru çıkıyor. Su, buz gibi...

    Silahlar yukarda... Suyun içinden, silahları birbirimize uzatarak geçtik. Belden aşağımız, sırılsıklam oldu.
    O ara, askere gelmeden önce imrendiğim sat komandoları geldi aklıma. "Al işte" dedim kendimce, "al sana sen de sat komandosu oldun" dedim.

    Beyler Partlara şuku atarmısınız hikaye yarım kalmayacak kendimi duvara anlatıyormuş gibi hissediyorum sayımızı bilelim.
    ···
  6. 6.
    +3
    Dağda gece ayaz oluyor

    Uzun geceler atlatmıştık... Ve her gün olan tacizler, bizi yorgun düşürmüştü. Biz yorgunluk hissetmiyorduk ama vücut kendini bırakıyor, biz onu zorluyorduk. Güneş gene kendini, Davar Dağı sırtlarından göstermeye başlamıştı. Bize, "günaydın" der gibiydi. Güneşi gördüğüme her zamanki gibi gene sevinmiştim. Önce karakolun çatısına isabet eden güneş, biraz vakit geçince mevzilere. Daha sonra toprağa düşüyordu, ısınıyorduk. Geceleri soğuk oluyordu. Her ne kadar yaz olsa da dağda gece ayaz oluyor. Taciz sona ermişti karakola çekildik. Karakolda sabah kahvaltısı yapmak bana, evdeyim havası vermişti. Artık her şey bitmiş gibi geliyordu bize. Ama Pkk hala dağda ve her an bize tacize başlayabilirdi.

    Aradan bir hafta geçti. Taciz yediğimiz tepelere, keşfe gidiyoruz. Kayalıkların arasından dikkatli bir şekilde ilerliyoruz. Sanki hepimiz profesyonel askerler gibiydik. Derken iki kayanın arasında dehşet bir manzarayla karşılaştık. Kayanın arası kan revan olmuştu. insan parçacıkları, insanın midesini kaldırıyordu. Etrafta havan mermisinin isabet ettiğine dair izler vardı. Büyük bir ihtimalle, birine havan isabet etmişti. Yoksa bu, mermi işi değildi. Daha sonra bölgeye yakın bir köye gittik. Köyde karakola tacizde bulunan grupların, çok sayıda kayıp verdiklerini öğrendik. Hatta bir kadın teröristin kafasına havan düştüğünü söylediler.

    Evet o gördüğümüz dehşet manzara, bu kadın teröriste ait olmalıydı. Bir an bu yaşananlara anlam veremedim. Bu vatan hepimizin ortak vatanı değil miydi? Bu yaşananlar niye yaşanıyordu? Bu kadın niye kendi askerine kurşun sıkıyordu? Yazık olmadı mı bu genç yaşta ona? Ama bu düşüncelerin çatışmada yeri yoktu. Kardeşlik, insanın canına kast edene kadar sürebilirdi. Öldürmek isteyen elbette de öldürülecekti... Bunun başka çaresi de yoktu..

    Not: Beyler 2 saat boyunca yazmadım sonra tüm partları hazırladım şimdi seri seri atıyorum prim amaçlı değildir tamamen gerçek yaşanmış bir hikayedir şuku cugu önemli değil okuyanlar bitirmedim diye sövmesin yeter.
    ···
  7. 7.
    +3
    Arkadaşlardan biri, "komutanım bunlar dün doçkayla bu gün havanla geldiler yarın tankla da gelirler" dedi. Komutan gerilla savaşının tank aşamasına gelemeyeceğini, büyük silahın onlar için avantaj değil dezavantaj olduğunu söyledi. Anladım ki, bizim karakol gibi, tank da onlar için açık hedef olmak demekti. Ben komutandan, daha gaz verici bir cevap bekliyordum. Aklı başında bir yorum geldi.

    Güneş gene her zamanki gibi dağların arasından bize "elveda" diyordu. Artık daha da yorgunduk. Uykusuzluk gözlerimizi kızartmaya başlamış ve açıp kapadıkça sanki içinde iğne varmış gibi batıyordu göz kapaklarımıza. Yorgun düşmüştük, sırayla birbirimizi dinlendirmeliydik. Havanın da kararmasıyla nöbet değişimi olmuştu. ihtiyaçları giderdikten sonra sırayla uyku, nöbet, hazır kıta, çatışma anıları... "Devrem havanın sesini duydun mu?" muhabbetleri, sabaha kadar sürdü. Bazen komik anılar, yanlış yere ateş etmeler... Mesela çatışma sonu anıları çok olur, çok anlatılır. Ama bir çatış­mada şehit verilmese, o çatışmadan kimse bahsetmez.
    ···
  8. 8.
    +3
    Bizim Konvoy yaklaşıyor. Apocular konvoyun geldiğini görüp ateşi kesmişler. Konvoyu pusuya düşürmek için ateş etmiyorlar, sesten ürkmesinler diye. Biz konvoy yaklaşınca, karşı tarafa seri şekilde ateş ettik. Konvoy pusudan kurtuldu. Bu sefer, onlar konvoya ateş etti. Konvoydan gelen ateşle beraber, ateş üstünlüğü sağladık. Biraz da konvoy, Apocular'm görüş mesafesine ters. Apocular'm planı bozuldu. Apocular kayıp veriyor, iki taraftan bastırıyoruz.. Bizim karşımızdaki grup dağıldı. Komutan, Mehmet Ali ve Cihan... Yukarı sessizdi, biz daha fazla dayanamadık. Osman hedef küçülterek tepeye doğru sürünmeye başladı. Biz de o tarafa doğru silahların namlularını çevirdik. "inşallah arkadaşlarımız sağdır" diye mırıldanıyorum kendi kendime. Tepeye sızan Apocular, taciz ateşine başladılar. Fakat biz onlara karşılık verince, bir daha ateş etmemek üzere sustular. Osman, ateş yağmuru içinde sağa sola zıplayıp kaçıyor. Osman, adeta mermilerle dans ediyor. Onun yara almaması, Allah'ın işi. Biz karşı tarafı susturunca, Osman da rahat bir şekilde mevzi alıyor.
    ···
  9. 9.
    +3
    Vatan Sağolsun

    Sanırım yarım saat sonra, destek timleri bölgeye yardıma geldiler. Konvoyda kayıp yok, karşı tepedeki Apocular da ağır kayıplar var. Mg-3 üzerine düşen her damla göz yaşım, bana Tim komutanımı, kuşlar gibi uçmak isteyen can dostum Mehmet Ali'yi ve Amasyalı Cihan'ı hatırlatıyor. Ve ben, on aydır ekmeğimi, suyumu paylaştığım dostlarımı, silah arkadaşlarımı koruyamamıştım. Onlar göğüs göğüs'e çarpışırken, ben yardımlanna gidememiştim. Güneş her zamanki gibi, karakolun boyalı pencereleri­nin arasından koğuşa sızıyordu. Her şey normal, herkes uyuyordu. Birazdan yapacağımız iştimadan sonra yeni bir göreve gidecektik...

    Ama sağa baktığımda, Mehmet Ali ve Cihan ranzasında yoktu.
    ···
  10. 10.
    +3
    Yıldızlar sanki üstümüze düşecekmiş gibi

    Karşı tepeler boş ve sakindi. Biz bir ara artık tepelere değil, gökyüzüne bakıyorduk. Belki "bu sefer, uçakla filan gelirler" diye dalga geçiyorduk. Aslında 2 gün önce havan dalgası gerçek olmuştu, ama uçak tam dalgaydı. Akşam olmuş gene karanlık çökmüştü. Akşam yemeğini yedikten sonra, nöbete gitmeden önce ne zamandır içmediğimiz çay, bize ilaç gibi geliyordu. Pusu vardı gene... Bir mevziide birden fazla asker olduğundan, ikisi gözetler, diğeri yatardı. Uyuma sırası bana gelmişti. Kafamın altına bir taş alarak gökyüzüne daldım. Etrafta ışık olmadığından, yıldızlar sanki üstümüze düşecekmiş gibi geliyordu.

    Tekrar taciz atışına başladılar

    Gecenin ilerleyen saatlerinde, Pkklılar tekrar taciz atışına başladı. Karşı tepelerden mermi yağıyordu. Karakolda kıyamet kopmuştu... Bu sefer normalden daha kalabalık gelmişlerdi. Çünkü çok yerden namlu ışığı geliyordu. izli mermiler, havalarda uçuşuyordu. Mermiler bir o tarafa bir bu tarafa... Gökyüzü adeta karnavala dönmüştü. Bizim sol çaprazımızdan bir namlu ışığı görünüyordu. Gittikçe yakınımıza geliyordu. Seri şekilde taradım bölgeyi, Pkk bir taraftan taciz yapıyor, diğer taraftan da sızıyorlardı. Her baskın bizim için bir tecrübe oluyor. ilk merminin şokunu atlatınca, geriye sadece sızmayı engellemek kalıyordu. O gece bizim uçaksavara görevinin hakkını vermiş, karakola kimseyi yaklaştırmamıştı. "Helal olsun dedim" içimden.

    Yanımdaki arkadaşım Kayserili Ali'nin, "ulan senin daşşağını yiyim uçaksavara" deyişi, güldürmüştü beni. Silahların sesleri, saatler ilerledikçe azalmaya başladı. Apocular şimdi, kaçış planını uyguluyorlardı. Her zamanki gibi yanımızdaki mevzilere sorduk, "var mı bir şey?" Hemen cevap gelmese, tedirgin oluyorduk. Hemen "yok" dedikleri zaman, dünyalar bizim oluyordu. Bana sordukları zaman, çabuk cevap veriyordum "zayiat yok" mesajını. Çünkü ben de hep bu mesajı almak istiyordum. Ama karakolun içerisinde bir inilti sesi geliyordu. Ahmet arkadaşımız yaralanmıştı. Üzüldük ama daha sonra önemli bir şey olmayınca sevinmiştik.
    ···
  11. 11.
    +3
    Millet pusuda, sen nostalji yapıyorsun

    Böyle zamanlarda eski resimlere bakmama ve sivil hayatı düşünmeme kararı almıştım kendimce. Bir ara kendi yüzüme bakmaya karar verdim. Dolabın kapağındaki aynaya bakarken, bizim aile resmi, annem, babam ve kardeşim gözüme takıldı. Onları görünce duygulanıyordum, gözlerim doluyor, dilim damağım çekiliyordu. Sanki bana bir şeyler söylüyorlardı, hepsi gözlerimin içine bakıyordu. Annem, kardeşlerim canlı gibiydiler. Resmi öptüm, dayanamadım ağlamıştım. Resmi tekrar aynı yeri­ne koydum.

    Anam, "şu çocuğu askerdeyken gidip izlemek isterdim" derdi. "Nasıl adam oluşunu görmek isterdim." Ona her bakışımda, "işte adam oldum ana" derdim kendimce. Evet özlemiştim, her gün üzerimden mermiler geçerken aklıma geliyorlardı. Ama ben başka şeyler düşünerek, ak­lımdan atıyordum onları. Sonra dolabın kapağını, sert bir şekilde kapattım. "Duygulanma zamanı değil" dedim, kızdım kendime. Millet pusuda sen nostalji yapıyorsun. Burada yaşadıklarım kendi kendime konuşmayı öğretmişti bana. Gece uzun olmuştu, uykusuzluk ve yorgunluk... Her 2 saatte gelen nöbet, her an çatışma ortdıbının olması kötüydü. Bazen "ulan basın basacaksanız, gelin artık" diyorum. Gözlerim dayanamıyor ama ben onları zorluyordum. Buradaki bir hata, tüm karakola mal olabilirdi. Tüm karakol da, bunun farkında idi.

    Uzun bir gece sonunda sabah olmuştu artık. Karakola her gittiğimizde görüp de yalamadığımız koğuş ve ranzalar, gözümüzde tütüyordu. Bazen insan, "1-2 saat yatakta yatmak için neleri vermezdi" diyordum. Yatak ve yastık, sıcak bir duş, deliksiz bir uyku, gözümüzde tütüyordu. Artık taciz sona ermişti. Biz gündüz mevzilerde, her zamanki gibi sırayla uyuyor ve dinleniyorduk. Her şey normale dönüyor gibiydi.
    ···
  12. 12.
    +3
    Rez alayım tutar.

    Edit: Benimde abim doğuda şehit oldu panpa ilgiyle dinliyorum anlat.
    ···
    1. 1.
      +1
      Başın sağolsun panpa gerçekten çok üzüldüm...
      ···
    2. 2.
      +1
      Allah razı olsun kardeşim VATAN SAĞOLSUN...
      ···
    3. 3.
      +1
      abin terörist giberken Şehadete erdi kardeşim allah ondan razı olsun
      ···
    4. diğerleri 1
  13. 13.
    +2
    Panpalarım okuyan varmı devam mı?
    ···
  14. 14.
    +2
    Bizim timden yanıma üç kişi aldım. Karşımızda iki ev var. Biz, iki evin arasından sürünerek arkalarına geçeceğiz. Evin camlarında perde yok. Ara sıra cama gelerek, dışarı bakıyorlar. Sürünerek biraz ilerledim. Cama biri yaklaştığı zaman duruyorum. Sürünürken her tarafım çamur oluyor. Çamur ağzıma da giriyor, tükürüyorum. Şimdi suratımı merak ediyorum. Adam camdan bakıyor ama daha bizi fark etmedi. Adam camdan uzaklaşınca, tekrar sürünmeye başladım. Eve doğru geldikçe hızlandım. Evin dibine gelince duvara sırtımı yaslayarak durdum. Sessiz olmalıydım en ufak bir ses, bütün çileyi boşa çıkarabilir. Bunu yanındakiler de en az benim kadar biliyor. Telsizle bilgi verdim ve beklemeye başladım.

    Telsizin sesi çok kısık. Oradan operasyonu takip ediyorum. Herkes aynı anda içeri girecek ama en kritik yerde biz varız. Buradan biri kaçarsa ya da kaçmaya kalkışırsa, o zaman ne olurdu ben de bilmiyorum... Telsizden beklenen anons geldi. Planlandığı gibi, büyük bir hızla evlere girdik. Evler arandı ama koruyucu bulunamadı. Arkadan da kimse çıkmamıştı, adam yoktu ya yanlış istihbarat alınmıştı. Belki de adam bizi fark etmişti. Telsizden "toplan" emri geldi. Bir evin çatısında toplandık. Bizimle köye baskına gelen köylü, katil köy korucusunu daha öğlen gördüğünü anlatıyordu komutanlara. Bir ara benim yanıma geldi. Bende de telsiz olduğu için, "komutanım buralardadır" dedi. "kim" dedim, "koruyucu" dedi. "Hadi lan, madem burada, hani nerde? onu da söyle... Benim için öğlen selam verdiği kişiyi, akşam ispiyonlayan biri, başından defedilecek biriydi.

    Görev bitmişti, adamı bulamamıştık. Yere yattığımız, süründüğümüz, yediğimiz çamurlar yanımıza kar kalmıştı. Landlara bindiğimde can dostum Yusuf seslendi:

    - Devrem aç mısın ?
    - Açım tabi...
    - Ceviz sucuğu yer misin ?
    - Yok bana Adana yaptırın, yanında da ayran olsun.
    - Madem istemiyorsun, senin hakkını da ben yerim.

    Yusuf, bana şaka yapıyor zannettim. Ama elinde gerçekten ceviz sucuğu var. Hemen üstüne atladım. Onca rezilliğe rağmen, dağ başında ceviz sucuğu bulmamız, beni mutlu etmeğe yetti. Ayrıca hepimizin sağlığı yerinde. Bundan güzel şey var mı dünyada? Üstelik ellerimizde cevizli sucuk... Sonradan öğrendim, cevizli sucuk, komutanımızın ikramı imiş... Bu operasyonun adı yola çıkarken 'Katil Köy Korucusu Operasyonu' idi. Dönüşte sadece cevizli sucuk kaldı aklımızda, operasyonun adını 'Cevizli Sucuk Operasyonu' koyduk...
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +1 -1
    up up up
    ···
  16. 16.
    +2
    Gece sivrisinek, gündüz karıncalar

    Sabah olmuş gün ağarmıştı, artık dürbünle karşı tepeyi yokluyorduk. Ama görünürde hiç bir şey yoktu, gitmişlerdi. Artık sırayla uyumaya başlamıştık. Biraz dinlenmiş, nöbet değişimi yapıyorduk. Güneş tam tepemizdeyken uyku haramdı bize. Gece sivrisinek, gündüz karıncalar... Tabi onların da teröristlerden az kalır yanı yok. Bir ara şeker getirip, uzağa döküp karıncaların dikkatini o tarafa çekiyorduk, işe de yarıyordu aslında. Saatler ilerledikçe tepelerin her karesi dürbünle izleniyor, gözcünün son sözü yine "temiz" oluyordu. Ve havanlar patlıyor! 100-150 metre sağımızda, sanki deprem oluyor gibi Domuz Tepe sallanıyordu. ilk defa havan mermisinin hedefi bizdik. Bizim arkadaşın akşam salladığı hikaye gerçek olmuştu. Ve biz de bu hikayenin kahramanlarıydık şimdi. Havanı yiyince şaşırdık, siper aldık ama nereye ateş edeceğimizi bilmiyorduk. Sadece havan geliyordu, silah veya doçka sesleri yoktu. Sağımıza solumuza, önümüze arkamıza havanlar iniyordu.

    Derken bizim karakoldan havanlara karşılık geldi. 20-25 dakika sürdü çatışma. Allah'tan bize denk gelmedi havanlar, şehit vermedik. Bu 25 dakika bize bir asır gibi geldi. O an ne yapacağımızı bilemedik. Normal çatışma eğitimi almıştık, pusu eğitimi almıştık. Ama havandan kaçma eğitimi almamıştık ya da biz hatırlamıyorduk. Havanlar susmuştu. Onlar da bizimkiler de havanı kesmişti. Bizim ağır silahlar, onların olduğu yerleri yokluyordu. Ama kayalıklar buna müsaade etmiyordu. Kaçmışlardı gene her zamanki gibi. Bir an içimden bu karakol mantığının saçmalığı geçti. Açık hedeftik, böyle. Bu mantık teröristlere avantaj sağlıyordu. Ben dağda bayırda, tıpkı onlar gibi yaşamaya razıydım.
    ···
  17. 17.
    +2
    Devamlı "sakin, yavaş, dikkatli ol" deyip, onu sakinleştirmeye çalışıyorum. Bu sırada o bana abi korkuyorum' deyince, artık kendimi tutamadım. "Ne korkması lan" deyip kızdım.Ama sakin olmam gerekiyordu. Hava kararmaya başladı. Hafiften çiselemeye başlayan yağmur, yolu iyice kayganlaştırdı. Çamur sanki bizim landtı uçuruma sürüklüyor. Land sağa sola kaydıkça, Allah'a yalvarıyorum. O an, ondan başka kimse bize yardım edemezdi. Yaklaşık 2 buçuk 3 saatlik bir yoldan sonra, "hadi oğlum, hadi aslanım" diyerek yolu tamamladık.

    13 aydır çatışmalarda dökmediğim ecel terlerini, bu yolculukta döktüm. Jandarma karakoluna vardığıma, hiç bu kadar sevinmemiştim. Land durduğunda, şoför de kendinden geçmişti. Eli ayağı titriyordu. Onun için de kolay değildi, 7 can taşıyordu. Hava karardı, karanlıkla beraber yağmur da hızını arttırdı. Yağmur ve çamur ikilisi, bize karşı yine birleşti. Bir buçuk saat karakolda kaldıktan sonra, karakoldan çıkış yapıyoruz. Tekrar Landlara binerek köye doğru yola koyulduk. Bu sefer yol, öncekinden daha kötü. Allah'tan şoför değişti. Araçlar ışıkları kısarak, yolun üzerindeki mezraya yaklaştı. Landlar durunca, atlayarak sağa sola dağıldık.
    ···
  18. 18.
    +2
    Doçka

    Her şeyin normal olduğu gün, sağımıza solumuza düşen mermiler bozmuştu. Hemen tam siper alıp, ateşin geldiği yöne doğru ateş etmeye başladık. Ama karşı taraftan gelen doçka sesleri şaşırtmıştı beni. Bir ara Tim komutanıyla göz göze gelince doçka olduğunu onun gözlerinden anlamıştım. Karakol 7 aylık suskunluğunu bozmuştu. Hem de gündüz ve Doçkayla... Ama biz onlara karşılık verirken karakoldan da ses gelmiyordu. "Bir ara duymadılar mı acaba?" dedim. G-3 olsa neyse dokçaydı bu, duymuş olmaları lazımdı. Doçkayla birlikte, uzun menzilli Kannaslar'la da bizi yüklüyorlardı.

    Taciz yerini artık bire bir çatışmaya döndürmüştü. Karakol nihayet 120'lik havanları davar sırtına atmaya başlamıştı. Onunla birlikte, uçaksavar da ateş ediyordu. 120'lik havanlar karşı tepeyi yoklayınca, sıkıntılı dakikalarımız bitmişti. Bizim tim de karşı tarafa doğru, rahat ateş etmeye başladı.

    Ateş üstünlüğü, karakoldan gelen destekle bize geçmişti. Pkk susmuştu. Karşılık gelmeyince onlar da kayalıklara saklanmış ve bize hedef kalmamıştı. Karakolda havan ve uçaksavar atışını kesmişti. Bu sefer Apocular saklanıyordu, kafalarını kaldıramıyorlardı. 'Baskın basanındır' lafı da o saatte tarih olmuştu bence. Karşı taraf ateşi kestikten sonra gözden kayboldu. Kayalıklar onlar içindi. Sanki her zamanki işlerini kusursuzca yerine getirmişlerdi, kaçmışlardı.
    ···
  19. 19.
    +2
    Panpalarım önden seri bi şekilde imla kurallarınada uyarak yazmayı planlıyorum elim klavyede hızlıdır. 2 dakikada 1 part.
    ···
  20. 20.
    +2
    Amk cingılli sozler bide tarih at trenddesin bune ya
    ···
    1. 1.
      +1
      haklısın panpa iyice takunu çıkardılar
      ···
    2. 2.
      +1
      Aynen ya dıbına koyim nice yazarların emekleri boşa gidiyor ilgisizlikten...
      ···