• 1 / 2 / 146 entry
  • 1 başlık
  • 607.93 incipuan

salya sumuk aglayan adam önüncü nesil normal

  • +1
    islamı kuran ile kanıtlamaya çalışma
    Atalay, senin bahsettiğin nedensellik ile bizim bahsettiğimiz nedensellik aynı değil. Sen kuantum fiziğini arkana alıp lineer determinizmin yani öngörülebilirliğin çöktüğünü söylüyorsun. Ancak biz de kuantumla birlikte öngörülebilir determinizmin çöktüğünün farkındayız. Arkadaşın bahsettiği nedensellik argümanı literatürde Kelam Kozmolojik Argüman isimli argümana tekabül ediyor. O argüman varlığının başlangıcı olan her şeyin bir nedeni vardır der. Yani her nedenin sonucu bellidir demez. Kuantum boyutundaki parçacıklara gelirsek, onların da nedeni vardır: Enerji. Kuantum boyutundaki tüm parçacıkların hareket nedeni sahip oldukları enerjidir. Eğer enerjileri olmasa hiçbir parçacık hareket edemezdi. Bak dikkat edersen hareketlerinin sonuçlarını sahip oldukları enerji belirler demiyorum. Hareketlerinin nedeni enerjileridir diyorum. Öngörülebilirlik ile bizim bahsettiğimiz nedensellik farklı. Şunu bir anla artık. Her yerde bozuk plak gibi 20. yüzyıl fiziğinde kaldı bu, kuantumla indeterminizm geldi, nedensellik çöktü gibi zırvaları tekrarlamayı bırak. 50. kez söylüyorum. Bahsettiğimiz nedensellik her varlığının başlangıcı olanın bir nedene ihtiyacı olması. Buna parçacıkların belirsiz hareketleri de dahil. Eğer parçacıkların hareketlerinin nedeni yoktur dersen onların enerjilerinin de olmadığını savunmuş olursun. Böyle bir şeyi savunacağını sanmıyorum.
    Bir diğer konu: Fideist imanın yararı
    Bahsettiğimiz tüm argümanlar çöp olsa bile bu yine de Tanrı'nın olmadığı anldıbına gelmez. Tanrı bilimin konusu değildir ki kesinlikle Tanrı vardır ya da yoktur diyebilelim. Tanrı, felsefenin konusudur. O yüzden ateizm lehine 100 argüman teizm lehine 0 argüman olsa da kesinlikle diye bir şey diyemeyiz. Şimdi daha açıklayıcı olalım.

    Sen en başından beri evren indeterminist ve irrasyonel yani hiç de sanıldığı gibi rasyonel bir evrende yaşamıyoruz diyorsun ve bunu savunuyorsun. Ayrıca evrende kötülük olması da cabası. Şimdi konuyu dallara ayıralım:

    a) Tanrı vardır ancak kusurludur: Bu durumda Tanrı kusurlu olduğu için hiç de evrenin mükemmel olmasına gerek yok. irrasyonel ve kötülüklerle dolu olabilir çünkü Tanrı kusurludur ve kusursuz bir evren yaratamaz. Bu durumda evrenin irrasyonel yapısı, indeterminist yorumlamaları ve sahip olduğu kötülükten dolayı, Tanrı yoktur sonucuna varamayız çünkü zaten Tanrı kusurluysa bunlar beklenen şeyler olacaktır. Bu durumda evrenin rasyonel olmamasından ve kötülüklerden dolayı Tanrı yoktur sonucuna ulaşmak da saçma
    olur. Kusurlu bir Tanrı tasavvurundan ulaşabileceğimiz evrenin de kusurlu olması beklenebilecek bir şeydir ve bu durumda evrenin kusurlu olmasından Tanrı yoktur sonucuna varacak argüman üretmek tamamen mantık hatası olacaktır.

    b) Tanrı vardır ve kusursuzdur: Bu durum yani Tanrı varsa kusursuz olacağı durumu, hepimizin kabul ettiği bir şeydir.(Tanrı tanımından dolayı) Tanrı varsa ve kusursuzsa evren nasıl kusurlu olabiliyor diye düşünebilirsin. Tanrı varsa ve kusursuz ise bu onun sınırlandırılamayacağı anldıbına gelir. Akli olarak da irade bakımından da sınırsızdır çünkü kusursuzdur. Tanrı irade bakımından sınırsız olacağından Tanrı olsaydı şöyle olurdu böyle olurdu Tanrı olsaydı evrende şu olurdu bu olmazdı demek tamamen yanlış çıkarımlar çünkü biz sınırlı varlıklar olarak sınırsız varlık ile empati kurmaya çalışıyor ve böylece mantık hatasına düşüyoruz. Ayrıca Tanrı böyle olurdu şöyle yapmalıydı evreni böyle yaratmalıydı diyerek zaten ayrı bir mantık hatasına düşeriz çünkü sınırlı varlıklar olarak Tanrı gibi sınırsız bir varlığa (şöyle yaratmalıydı, böyle yapmalıyı diyerek) sınır koymaya çalışıyor olurduk. O, bizim istediğimiz gibi yapsaydı kendi iradesi olmazdı. Bu durumda da sınırsız yani kusursuz yani Tanrı olmazdı. Bunun dışında bizim aklımız da sınırlıdır. Tanrı ise sınırsız akla sahiptir. Biz onun gibi düşünemeyiz. Biz evrenin irrasyonel bölümünü görüp Tanrı olsaydı böyle yapmazdı diyor olabilir ancak bu da ayrı bir hata. Şöyle bir analoji ile açıklayalım:

    Babası oğluna şeker yemesini yasaklar. Çünkü oğlu çok şeker yiyordur ve dişleri çürümeye başlamıştır. Şeker yemesinin yasaklanması oğulun iyiliği içindir ancak babasına kıyasla çok daha düşük bir akli seviyeye sahip oğul şeker yemesi yasaklandığı için şöyle der: Babam gerçekten akıllı bir adam olsaydı şeker gibi lezzetli bir şeyi yememe izin verirdi. Bu yaptığı hiç rasyonel bir davranış değil, aksine çok mantıksız ve saçma. Babam kötü bir adam. Çocuk, babasını bu yaptığından dolayı akılsız, mantıksız, saçmalayan, ve rasyonel olmayan biri olarak görmüştür ancak bu onun akli seviyesinin babasına kıyasla daha düşük olmasından kaynaklanır. Çünkü babası doğru olanı yapmıştır ancak çocuğun gözünden yanlış olanı yapmıştır. Aslına bakılırsa ise babası hiç de irrasyonel, saçmalayan, mantıksız, kötü bir insan değildir. Bu çocuğun bakış hatasının suçudur. Umarım demek istediğimi anlatabilmişimdir.

    Bunun dışında evren tamamen indeterminist bir yapıda değil. Eğer öyle olsaydı; bilim bize hiçbir zaman mutlak gerçek sonuç veremezdi. Bu durumda da bilime güvenmemiz saçma olurdu. Çünkü evren tamamen indeterminist olsaydı şimdi yaptığımız deneyin bir sonraki aşamada yanlış çıkıp çıkmayacağını bilemezdik. 1.,2.,3... deneylerde x sonucu çıkıyorsa, 13268416. gözlemde y sonucu çıkabilir. Bu durumda x mutlak gerçektir diyemeyiz hiçbir zaman. Evren tamamen indeterminist olsaydı bilim hiçbir zaman ilerleyemezdi. Aslında evren tamamen determinist olsaydı da farketmez. Felsefede nedensellik eleştirisi ya da tümevarım eleştirisi isimli bir eleştiri bulunmakta. Buna göre bilime çok da güvenmemek gerek. Bir örnek vermek gerekirse, güneş şimdiye kadar hep doğudan doğdu diye bundan sonra da doğudan doğacağına dair bir delilimiz yok. Eğer dersen ki belli bir yörünge var ve dünya kendi etrafında belli bir yönde dönüyor. Bunun bir anda değişmeyeceğine dair delilimiz yok. Eğer dersen ki fizik kanunları var, bu fizik kanunlarının bir anda değişmeyeceğine delilimiz yok. Eğer dersen ki şimdiki gözlemlerimiz ile geleceğe dönük çıkarım yapabiliyoruz bu yüzden dediğin şey asla olmaz. Bu durumda da şimdiki gözlemlerimizin bir anda değişmeyeceğine dair delilimiz yok. -ki sen evren indeterministtir dediğin için o son cümleyi, yani şimdiki gözlemlerden geleceğe yönelik bir belirleme yapabileceğimiz ifadesini zaten demezdin.- Bu tümevarım eleştirisidir. Kökü Gazali'ye dayanır ve David Hume bunu sistemleştirmiştir. Şimdiye kadar da hiçbir bilim insanı, filozof, düşünür bu eleştiriye tatminkar bir cevap erememiştir ve verebileceklerini de sanmıyorum.

    Bunun da dışında evren tamamen indeterminist değildir. indeterminizm mikro evrende geçerlidir. Determinizm ise makro evrende ve evren de mikro evrenden ibaret değildir. Öyle olsaydı şuan kuantum ve görelilik kuramlarını birleştirmeye çalışmazlardı. yani determinist kurallar ve indeterminist kuralları. Kaldı ki mikro evren de tamamen indeterminist değildir. Elbette kuantum mekaniğinin dalga fonksiyonun aslında kuantum potansiyeli denen bir alanı temsil ettiğini söyleyen Bohmcu determinist veya dalga fonksiyonun o sistem hakkında bilgi seviyemizi veren bir model olduğunu söyleyen determinizm ile uyumlu yorumları da var.

    Pek anladığını sanmıyorum çünkü aşırı subjektif, diğer fikirlere kapalı, dediğim dedik, sabit fikirli ve kendini şartlamış birisin. Ancak umarım anlamışsındır.
    ···
  • 0
    islamı kuran ile kanıtlamaya çalışma
    Atalay ile defalarca tartıştım. Teizme ilkel diyor ancak ateizmin de teizm kadar köklü olduğunu bilmiyor. Asırlardır var olagelmiş köklü argümanlara eğer teolojik argümanlar ise direkt kafadan saçma diyor. O kadar filozof bu argümanları çok farklı platformlarda defalarca tartışsalar da ona göre hepsi saçma. Teolojik argümanlara gelince onlar eski ve kurumuş argümanlar ve ilkeller. Yine köklü ve çok tartışılmış ateizmin temel argümanı olan kötülük problemine gelince o argüman uzun zamandır tartışıldığı için ona göre çökemez. Kötülük argümanını eleştirirsen ona göre cahilsin çünkü bu çok köklü bir argüman ancak kendisi yine çok köklü olan teolojik argümanları hemen yabana atabiliyor. Dawkins gibi militan ateistler dahi ince ayarı kabul ederken kendisi kişinin kendi fikirlerini de yazısına eklediği ve ince ayarla uzaktan yakından alakası olmayan bir sabiteyi örnek gösteren bir yazıyı örnek göstererek ince ayarın çöktüğünü iddia ediyor. Fizikçiler kepenkleri kapasın dükkanı kapasın boşa uğraşıyorlar. Evrendeki hassas ayarlardan bahseden fizikçilerin büyük çoğunluğunun agnostik ve ateist olması da ironik. Ancak boşa uğraşıyorlar. Karşılarında 2 bilim makalesi okumuş atalay var. işleri zor. (vay amk ehusahguısah) Ayrıca yüzden fazla kaynaklı ince ayar makalesinin sonunda kaynaklar varken ve tek bir tane Müslüman ismi geçmezken dark matter, dark enegy kelimelerini görüp bu makaleyi müslümanlar hazırladı herhalde xd diyebilecek kadar cahil. Makale de arxiv'dendi. Martin Rees gibi efsane fizikçilerin yazdığı bir makaleydi. Onun attığı ise kişinin kendi düşüncelerini yazısına eklediği ve ince ayarla alaksı olmayan sırf karalama amaçlı pek kaynağı olmayan zayıf bir makaleydi ancak yüzden fazla kaynaklı ve önemli fizikçilerin arxiv makalesindense o zayıf yazı ona daha ilgi çekici gelmişti çünkü işine gelen oydu. Ayrıca öngörülemezlik ile indeterminizmi aynı şey sanan birisi muhtemelen. Ontolojik argüman doğruysa peri de vardır len aq deme potansiyeli dahi var. Sürekli bir bilen safsatasına düşüyor. Hayır, Dünyadaki gelmiş geçmiş tüm bilim adamları ateist olsa ne olur olmasa ne olur. X alanında başarılı olmak her konuda doğru seçim yapmak anldıbına mı gelir. Örneğin; Hawking ve Paul Davies tam felsefe çomarlarıdır. Ancak bilimde dahilerdir. Uluslararası alanda makaleleri yayınlanmış ODTÜ Fizik 2.si Felsefe 1.si Koç Üniversitesi'nde 6 sene doktora yapmış. Matematik ve fizik bilgisinden dolayı dahiler okuluna alınmış Enis Doko'yu küçümseyen ancak onun tırnağı dahi olamayacak, birkaç makale okuyup profesör kesilmiş, muhtemelen hiçbir akademik başarısı olmayan, tartıştığı kişileri küçük görmekten başka bir gib bilmeyen, yazılarının yarısından çoğu karşısındakini küçük görücü tarza ve küfürlerle dolu olan, cehaletini küfür ve baskıyla örtmeye çalışan, Türkiye'de ateizmin gelişmemesinin ana sebebi olan insanlardan birisidir kendisi. Şu bir gerçek ki bilgeler, cahillere asla laf anlatamaz. Gazali; cahillerle tartışmayın çünkü ben hiç kazanamadım der. Şafi; 1 delille 40 alimi yendim, 40 delille bir cahili yenemedim der. Yani bir cahile istediğin kadar laf anlatmaya çalış, o yine bildiği yoldan gidecek seni dinlemeyecek ve asıl cahilin karşısındaki olduğunu düşünecektir. O yüzden bu sözlükten yahut ekşi sözlükten yahut uludağ sözlükten daha açıklayıcı olacak şekilde Türkiye'deki herhangi bir sözlükten insanlara laf anlatmaya çalışmak büyük yanlış. Çünkü bu sözlükler ve forumlar laftan anlamayan, cehalete dalmış olup kendini bilgili sanan, egoist insanlarla dolu. Ve şu saniyeden itibaren karar kıldım ki Türkiye'de herhangi bir sözlük veyahut forumda herhangi bir konuda herhangi biriyle tartışmayacağım. Çünkü yarar sağlamayacak bir işin peşinden gitmek beyhude bir çabadır. Böyle egoist, laftan anlamaz, kendini bilgili sanan cahiller ile uğraşmaktan da daha yararsız bir iş yoktur. Vallahi bu ülke eğitilmezdir.
    ···
  • 0
    boşaltan am züt capsleri 6
    rezzzzzzz
    ···
  • 0
    kitap önerisi yapın
    Panpa. Bak o kadar kitap önerisi olmuş. Benimkini muhtemelen pek sallamayacaksın ama ciddi söylüyorum, ara verip tekrar okumaya başlayanlar için efsane bir kitap. Bulabilirsen Aziz Yardımlı'nın çevirisinden al. O daha sade ve güzel çeviriyor.
    ···
  • +5
    kitap önerisi yapın
    Immanuel Kant- Saf Aklın Eleştirisi oku dostum. Emin ol sana çok şey katacaktır. Ben de uzun süre kitap okumaya ara vermiştim. Sonra bu kitapla yine başladım. Gayet memnunum. Hem ağır değil de. Eğlenceli ve kolay anlaşılabilir bir kitap.
    ···
  • +1
    beyler ateist oldum galiba
    Dostum bir Müslüman olarak söylüyorum. Felsefi olarak en güçlü ve değerli 2 görüş vardır.
    1) Teizm
    2) Ateizm
    Deizmi falan boşver. Hatta şöyle bir akıl yürütme yapalım:

    (1) Deizmde Tanrı insanı ve evreni yarattı.
    (2) Tanrı insana akıl verdi.
    (3) Akıl Tanrı'yı sorguladı.
    (4) Tanrı sorgulanacağını biliyordu.
    (5) Tanrı sorgulanmak istedi.
    (6) insan (bir vasayım olarak) Tanrı'yı buldu.
    (7) Ancak Tanrı sorgulanmak istemesine rağmen bunun hiçbir amacı yoktu çünkü deizmde Tanrı evreni yaratmış ve öylece bırakmıştır.
    (8) O halde Tanrı amaçsızdır.
    (9) Amaçsızlık Tanrı için bir kusurdur.
    (10) Deizm Tanrı'sı kusurludur.
    Sonuç: Deizm Tanrısı yoktur.

    Panteizm ve panenteizm zaten evrenin başlangıcı olduğunun anlaşılması ve entropi yasasıyla birlikte çürümüştür.

    Agnostisizm ise 3. bir seçenek değil sadece bir kararsızlık halidir ve doğru olamaz. Tanrı ya vardır, ya yoktur. Bunu bilmememiz hiçbir şeyi değiştirmez.
    Örnek: Ben amazon ormanında çam ağacı yetişip yetişmediğini bilmiyorum. Ancak 2 şık vardır.
    A) Çam ağacı yetişiyordur.
    B) Çam ağacı yetişmiyordur.

    Politeizme gelirsek; Politeizm, Occamlı'nın usturası yöntemiyle monoteizme indirgenir.

    Yani geriye sadece teizm(monoteizm) ve ateizm kalmıştır. O halde yapılması gereken argümanları karşılaştırmaktır. Ateizm güçlü olarak 1 argümana sahipken teizm güçlü olarak 5 argümana sahiptir. Tabi çokluk gücün boyutunu ifade etmese de benim nazarımda teizm daha mantıklıdır. Tabi herkesin bakış açısı aynı olamaz. Eğer öyle olsaydı herkes aynı düşüncede olurdu.
    ···
  • 0
    sabah sabah dinden çıkıyoruz
    Evrende bu kadar fazla boşluk olması ve evrenin büyüklüğü karşısında Dünya’nın bir toz zerresi kadar olması bazı kesimler tarafından dünyanın evren karşısındaki önemsizliğinin delili olmuştur. Ancak son yıllarda yapılan gözlem ve deneylerin sonucunda Dünya’da yaşamın oluşabilmesi için evrenin bu büyüklüğüne ve bu kadar fazla boşluğa sahip olmasının gerekliliği anlaşılmıştır. Şayet evren bu kadar boşluğa ve büyüklüğe sahip olmasaydı daha sıcak olurdu ve ısı yeterince yayılamadığından dünyada yaşam oluşamazdı. Dünya’nın Güneş sistemindeki konumu da yaşamın oluşabilmesi için son derece hassas ayarlanmıştır. Şayet Dünyamız Güneş sisteminde üçüncü değil de ikinci ya da dördüncü sırada olmuş olsaydı içinde yaşamı ve canlılığı barındıracak özel -liğe sahip olamazdı. Yine Dünya’nın uzay içindeki konumu da oldukça anlamlıdır. Örneğin Astronomi profesörü Guillermo Gonzalez ile teolog ve filozof olan Jay W. Richards’a göre Dünya’nın Samanyolu galaksisi içindeki oldukça kenarda bulunan yeri insanoğlunun evreni keşfetmesi için çok ideal bir konumda olduğunu yani bu konumun tesadüfler sonucu değil özenle seçildiğini göstermektedir. Buna göre şayet Dünya galaksinin merkezinde olsaydı dış galaksilerin gözlemlenmesi mümkün olmayacaktı.(1)

    Dünya’nın etrafındaki gezegenlerin varlığı da yaşam için son derece gereklidir. Örneğin Jüpiter gezegeninin varlığı dünyanın yörüngesinin istikrarını sağlamakta, dünyanın dengesini ve güneşe
    olan mesafesini korumakta ve ayrıca dünyayı meteor ve kuyruk-lu yıldız çarpmalarına karşı en az bin defa fazla hedef olmaktan koruyarak adeta bir kalkan vazifesi görmektedir. Dünya, atmos -feriyle, ısısıyla, konumuyla, kütlesi ve manyetik alanıyla ve daha pek çok özelliği ile adeta yaşam için donatılmıştır.

    Astronomi profesörü Guillermo Gonzalez ile teolog ve filozof olan Jay W. Richards tarafından yazılan The Privileged Planet (imtiyazlı Gezegen) isimli eserde içinde yaşamın oluşabile ceği mükemmellikteki bir Dünya’nın var olabilmesi için gerekli şartlara dikkat çekilmekte ve Dünyamızın sahip olduğu bu şart ların tesadüflere meydan bırakmayacak yönüne vurgu yapılmak-tadır. Söz konusu eserde bu konuda öne çıkan bazı hassas ayarların şu şekilde özetlenmeleri mümkündür: (2)

    Guillermo Gonzalez’in de dikkat çektiği gibi esasen içinde bulunduğumuz dünyada kâğıt kadar ince bir yeryüzü kabuğunun üzerinde yaşıyoruz… Eğer bu kabuk belirgin olarak daha
    kalın olsaydı, yerkabuğunun yapı hareketlerini incelemek mümkün olmayacaktı . Yeryüzü kabuğunun kalınlığı 4 mil ile 30 mil arasında değişmektedir. Bu kabuk bir düzineden fazla teknotik lehvanın sürekli hareketine sahne olmaktadır. Bu dinamik jeolo -ji gezegenin iç ısısını düzenlemekte, karbonu yeniden işlemekte ve kimyasal elementleri harmanlayarak tüm canlı organizmalar için gerekli olan maddeleri hazırlamakta ve en nihayetinde kıtalara şekil vermektedir. Yeryüzünün derinliklerinde sıvı demirin hareketi kompleks yaşamın oluşması için zorunlu olan koruyucu manyetik alanı üretmektedir. Eğer dünyamız daha küçük olsaydı bunun sonucunda manyetik alanı da küçük olacaktı, böylece yıldızımız rüzgârları atmosferimizi yok edecekti. California Teknoloji Enstitüsü fizikçilerinden Bijan Nemati ise içinde yaşamın var olabilmesi için atmosferimizin oksijene duyduğu ihtiyacı şu şekilde ifade etmektedir: Oksijenli bir atmosfere ihtiyacımız var. Yeryüzünün sahip olduğu oksijen/nitrojen içerikli atmosfer kompleks yaşam için gereklidir. Uzaydan gözlendiği
    gibi yeryüzünün atmosferini ince mavi bir ışık şeridi sarmaktadır. % 78 Nitrojen, % 21 Oksijen, % 1 CO2 ve diğer gazlar. Gezegenin çapının % 1 den bile daha küçük bir kısmı ölçüldüğünde atmosferin nitrojen, oksijen ve karbondiosit karışımından oluştu -ğu görülür. Bunun sonucunda atmosferimiz ılımlı bir iklim, güneşin radyasyonundan korunma, sıvı su için gerekli olan doğru
    gaz karışımını ve kompleks yaşamı sağlamaktadır.

    NASA’da (3) çalışan bilim adamı fizikçi Kevin Grazier, Dünyamızın uydusu olan Ay’ın sahip olduğu büyüklüğün Dünya’daki yaşamın varlığı için önemine dikkat çekmektedir: Dünya kadar büyük bir gezegen için, ayımız gerçekten büyüktür. Bu durum şunu göstermektedir: Eğer ayımız olmasaydı biz de var olmayacaktık. Dünyanın dörtte biri büyüklüğe sahip olan ay, bu güçlü çekim etkisi özelliği ile yeryüzünün dönüş eksenini yaklaşık olarak 23,5 derecede sabitler. Bu da göreceli olarak ılıman mevsim -sel değişiklikleri sağlar. Yani tüm güneş sistemindeki tek kompleks yaşam alanının oluşması için gerekli olan yumuşak iklimi meydana getirir. Yeryüzünün atmosferine olan ilgimiz belirgin bir şekilde son 40 yıldır artmaktadır, keşif uzay araçları güneş sistemimizin derinliklerine inip araştırmalar yapmaktadır. Bu görevlerin doğruladığı üzere, güneş sistemi ailesine ait 70’ten fazla gezegen ve uy -dunun içerisinde, yeryüzü kalın bir gaz kubbesi ile çevrelenmiş 7
    kütleden biridir. Bu yedinin içerisinde sadece dünyanınki kompleks hayatı destekleyecek şekildedir ve sadece dünyanın atmosferi saydam bir yapıya sahiptir. Guillermo Gonzalez’e göre: Bu öyle bir atmosfer ki içeriğinin büyük kısmını oksijen ve nitrojen ve çok az miktarda karbon ve diğer karbon birleşiklerinden ya da atomlarından atmosfere saydamlık özelliğini veren gazlardan oluşmaktadır. Eğer atmos-ferimizde daha çok karbon miktarı olsaydı ince bir sis tabakamız
    olacaktı. Atmosferimizde organik sisler oluşacaktı. Örneğin büyük bir uydu olan titanda olduğu gibi . Satürn’nün en büyük uydusunu sıkıca sarmış olan gaz tabakası, tıpkı Neptün, Uranüs,
    Satürn, Jüpiter ve pek tabiî ki Venüs’ün sera etkisinde kaynayan atmosferlerini andırmaktadır. Bu yaban diyarların hiçbirisi yıldız -ları bilmez ve hatta güneşin açık temiz bir görüntüsünü gözlemleme imkânı vermez.(4)

    Jay Richards ise bu noktada dikkat çekici bir yaklaşımda bu lunmaktadır. "Şimdi birdenbire titana, Venüs’e ya da gaz devi olan diğer gezegenlerden herhangi bi risine nakledilseniz, Güneş’in net bir görüntüsünü almak umurunuzda olmayabilir çünkü hâlihazırda ölü olursunuz. Fakat işte burası tam da önemli noktadır. Eğer biz doğru isek, hem yaşanabilirlik hem de bilimsel keşif aynı yerde
    görülüyorsa, elde edeceğiniz sonuç bizim yeryüzünde elde ettiğimiz sonuç olacaktır. Yani bizim gibi kompleks bir yaşamı destekle -yen ve çevremizdeki evreni keşfetmemizi sağlayan bir atmosfer". (5)

    a - Evrendeki Konumumuz Önemli mi ?
    Guillermo Gonzales ve Jay W.Richatds ( 6) tarafından yazılan The Privileged Planet adlı kitap.Bu konuya çok ilginç bir açıdan bakmamızı sağlıyor .Yazarlar dünyanın yerinin bilimsel faaliyetler için fevkalade elverişli olduğunu keşfettiler, Onların tezine göre ,Dünya , evrenin mümkün olabilecek bütün mekanları içinde yaşanabilirliğin Sağlanacağı çok küçük bir alanda bulunmakla kalmıyor aynı zamanda , kozmolojiden ve galaktik astronomiden yıldız astrofiziğine ve jeofizine kadar şaşırtıcı derecede müstesna bir ölçüm çeşitliliğini yapmaya da en uygun (7)konumda bulunuyor

    Örneğin yıldız ışıklarının fazlalığından dolayı uzayın derinliklerini göremediğimiz bir yerde bulunabilirdik , Galaksimizin ve dünyamızın konumu tam da bugün ki gibi olmasaydı , önemli bilimsel araştırmaları ve gözlemlerimizi asla yapamayacaktık .

    b - Bizim gibi yaşam formlarının olma olasılığı nedir ? yalnız mıyız ?

    Hugh Ross kabaca fakat ihtiyatlı bir hesaplamayla evrende bizimki gibi ( insan benzeri ) gezegenin varolma şansının yaklaşık 10^30 da bir olduğunu bulmuştur .(8)
    Şu anki bilimsel teknoloji ile bunu biliyoruz ancak yine de andromedadan buraya doğru bakan bizim geçmişimizi görüp acaba orda da birileri var mı diye kendine soran bilinçli varlıklar olabilir.

    c-Boyut önemli mi ?

    Şuan bu satırları okuduğunuz odanın ya da mekanı içindeki herşey ile aniden mikro saniyeler içinde %100 küçültsek kim için ne fark eder aynısını dünya hatta samanyolu gakaxisi için yapalım fark nedir ? boyuta bu kadar fazla takılmak akılsızlık olmaz mı ?

    d - Bunlar neyi gösterir ?

    Matematikçi Roger Penrose evrende yaşamın tesadüf oluşma olasılığını 10^10^123 (123 tane sıfırlı rakamda bir) olarak hesaplamıştır. Dünyadaki her atomun üzerine bir sıfır koyabilseydik bile bu yine bu rakamı yazmaya yeterli olmazdı. Artık gerisini siz düşünün.

    Allah evreni bizim onun varlığını anlayabilmemiz için bu kadar büyük yaratmıştır. Eğer evren sadece dünyadan ibaret olsaydı dünyanın tesadüf oluşmuş olması gayet normal karşılanırdı ve elimizde Allahın varlığına dair delil olamazdı. Zaten bu yüzden birçok ayette kainatın yaratılışında insanlar için deliller vardır diye vurgu yapılmıştır.

    Kainatın büyüklüğü karşında insanın acizliği küçüklüğü o kadr öne çıkyor ki biz uzaydda dolanan bir kürenin etrafında birbirinin hayatını zehir etmeyi gaye edinmiş düşünebilen canlılarız .
    ···
  • 0
    nurgül yeşilçay sexi fotoğraflar gelin abazalar
    sazannnnnn
    ···
  • +2
    telefonunu istedim vermeyince olanlar oldu
    Mustafa. Aşkının ızdırabını gibeyim Mustafa. Biz yokluktayız sen karı beğenmiyon amk
    ···
  • 0
    telefonunu istedim vermeyince olanlar oldu
    rezervasyonnnnnn
    ···
  • 0
    protondan ve nötrondan daha küçük parçacık
    rezervasyon
    ···
  • 0
    beyler din ve felsefe
    Caner Taslaman'ın Allah Felsefe ve Bilim kitabı var, Emre Dorman'ın insanlar Uyurlar Ölünce Uyanırlar kitabı var Ayrı olarak Zaten ilk tavsiyem Kuran-ı Kerim'dir. Gazali'nin kitaplarını da öneririm ayrıca Hay Bin Yakzan kitabı da güzeldir. Sadece felsefe konusunda ise Ahmet Cevizci-Felsefeye Giriş kitabı var Ayrıca adını unuttuğum 2 yazarın Felsefenin Kısa Tarihi ve Sophia'nın Dünyası kitapları da bana çok önerilen ve listeme eklediğim kitaplardan.
    ···
  • 0
    allahın varlığının en büyük kanıtını gösteriyorum
    Enerji Kuantum kurdıbına göre her zaman var olmak zorunda değildir.
    Enerji Zamansız değildir çünkü o da zamandan etkilenir. Örneğin entropiye göre Enerji daha kullanılamaz hale gelir, Enerji miktarı değişmemesine rağmen verimliliği azalmaya başlar bu da enerjinin zamana bağlı olarak değiştiğini gösterir , ayrıca enerji zaten dönüşüm de geçirir t anında Kinetik enerjiyi betimlerken 2t anında potansiyel enerjiyi betimleyebilir. Bunun için zamanla birlikte enerjinin biçimi de değişir.

    Ayrıca enerji zamansızsa o zaman zamana göre etkilenmemek demektir bu. Bu da onun zaman içinde maddeye falan dönüşmesiyle çelişir.
    ···
  • 0
    allahın varlığının en büyük kanıtını gösteriyorum
    Dostum. O kuantum dalgalanması dedikleri şey kuantum vakumu diye de geçer. Lewrance Krauss Hiç Yoktan Evren kitabında bu kuantum dalgalanmalarının dolayısıyla kuantum vakumunun evreni hiç yoktan kendiliğinden oluşturduğunu varsayar. Ama kişi ne kadar subjektif olursa olsun unutulmaması gereken şey burada kuantum vakumunun bir enerjisi olmasıdır. Kuantum vakumunun gözlemlenebilir dalgalanmaları, gözlemlenebilir enerjisi vardır. Alexander Vilenkin de bu konuda Krauss'u eleştirir. Oysa felsefi anlamda hiçlik Aristo'ya göre kayaların düşündüğü şeydir. Bilimsel manada ise hiçlik bir şeyin potansiyele bile sahip olmadığı durumdur. Oysa kuantum vakumu ne potansiyele sahip değildir ne de kayaların düşündüğü şeydir. Bu enerjiye yokluk demek buz eriyip suya dönüşünce bu su yoktan var oldu demekle aynıdır.
    Enerji'nin her zaman olduğunu kabul etmek de doğru olmaz. Çünkü bu enerji neden o kadar zamandır dönüşüm için bekledi gibi sorular ortaya çıkar. Sonuç olarak sonsuzdan beri var olan enerjiyi ne tetikledi de maddeye dönüştü gibi bir soru çıkar ortaya ve dolayısıyla yine bir nedeni olur.
    Ve hala da neden bu enerji var, neden hiç bir şey yerine bir şeyler var gibi sorular varlığını devam ettirir.
    ···
  • 0
    müslümanlara yapılan saygısızlık
    Attığın makalede bizim bahsettiğmiz türden bir sabite yoktu. Bizim bahsettiğimiz türden sabiteler attığım arxivde vardı. Ayrıca benim dediğim sabiteler hiç değişmedi ve ahla da öyle evrenin hızı konusunda Hawking'de neden bu hızda olduğunu bilmiyoruz demişti ama sabit olduğunu söylemişti. Sabitelerin değişime uğraması demek fizik yasaları da değişecektir anldıbına gelmez, attığın linkteki deneyde elektromanyetik kuvvetin gücünün değişmesinden bahsediyor fakat bu her yılda 2 × 10^-17 kadardır. Eğer evrenin başlangıcına kadar gidersek bu sabite hala az bir değişime uğramış olacaktır ve hala elektron ve proton arasında elektromanyetik bir kuvvet var olacaktır.
    Ayrıca yazıdaki bilimsellik deney ile ilgilidir, keşfin başlangıcı olduğunu söylemesi kişinin şahsi görüşüdür zira bizim bahsettiğimiz ayarlarda bir değişiklik saptanmamıştır:
    https://arxiv.org/pdf/astro-ph/0511774v3.pdf
    Sen 20 postta da sistematik görmüşsün ama postlarda gerek kelam 1. öncüle gerek ince ayara gerek mühendis örneğine gerek akıllı-kusursuz tasarım örneğine gerek determinizm ve nedensellik ayrımına girdim nedensellik-belirsizlik çelişkisi olmadığına girdim kaynaklı bilim adamları sözlerine girdim ama sen sadece onu görmek istemişsin canın sağolsun ama sen entropi sırf düzensizliği arttırıyor diye neredeyse evrensel düzensizlik ve sistematik düzensizilik aynı şey diyecektin. Entropinin büyük bir düzen olduğunu düşünen bazı bilim adamlarından örnek vermek gerekirse:
    Nobel ödüllü ünlü Alman fizikçi Max Planck: “Özetlemek gerekirse, pozitif bilimler tarafından doğanın dev yapısı hakkında bize öğretilen her şey, kesin bir düzenin hüküm sürdüğünü göstermektedir; bu, insan zihninden bağımsız bir düzendir. Algılarımızla tanımlayabildiğimiz kadarıyla, bu düzen ancak amaçlı bir düzenleme sayesinde ortaya çıkmış olabilir. Dolayısıyla evrenin bilinçli bir düzene sahip olduğuna dair açık kanıt vardır.” (Max Planck'ın Mayıs 937 tarihli tebliğinden; A. Barth, The Creation, 1968, s. 144.)
    Ünlü ingiliz fizikçi Paul Davies: “Evrende nereye bakarsak bakalım, en uzaktaki galaksilerden atomun derinliklerine kadar, bir düzenle karşılaşırız... Bu düzenli, özel evrenin merkezinde "bilgi" kavramı yatmaktadır. Yüksek derecede özelleşmiş olan ve organize edilmiş bir düzenleme sergileyen bir sistem, tarif edilebilmek için çok yoğun bir bilgi gerektirir. Ya da bir başka deyişle bu sistem yoğun bir "bilgi" içermektedir... Bu durumda çok merak uyandırıcı bir soru ile karşı karşıya geliriz. Eğer bilgi ve düzen, sürekli olarak yok olmaya yönelik doğal bir eğilime sahiplerse, Dünya'yı çok özel bir yer kılan bütün o bilgi ilk başta nereden gelmiştir? Evren, zembereği yavaş yavaş boşalan bir saate benzemektedir. Öyleyse ilk başta nasıl kurulmuştur?” (Paul Davies, "Chance or Choice: Is the Universe an Accident?", New Scientist, vol. 80, 1978, s. 506.)
    Albert Einstein: “Açıkçası, a priori (önkabul) olarak, Dünya'nın, ancak bizim onu düzenleyici aklımızla düzenlediğimiz takdirde kanunlu (düzenli) hale gelebileceğini beklememiz gerekir. Bu, bir lisandaki kelimelerin alfabetik dizilimi gibi bir düzen olacaktır... Ama maddesel Dünya'da, a priori olarak beklemememiz gereken çok yüksek seviyede bir düzen vardır. Bu bir "mucize"dir ve bilgimizin gelişmesine paralel olarak daha da güçlenmektedir.” (Albert Einstein, Lettres á Maurice Solovine, 1956, ss. 114-115.)
    Ayrıca sicimin de boyutları var sen parçacıklar boyut dışına çıkar dersen sicimin boyutlarına gider demek olur bu yine sonuç olarak bazı boyutlarda sınırlı olurlar. Zaten hiç bir boyuta sahip olmayan hiç bir şey yoktur.
    Özetleyecek olursak:
    Dediğin linkin bunu destekler tarafı yok , burada saman adam safsatası yapıyorsun, fakat hassas ayarlardan bahsettiğimizdeki o sabitelerin değiştiği yönünde bir delil yok. Yani senin dediğin ince ayar olarak kullanılmıyor zaten. Değişken bir yasanın fizik sabitlerinin ince ayarı olarak kullanılması doğru olmaz. illa öyle bakacaksan bu sabite her yıl aynı oranda artıyor ve evrenin başına gitsek pek bir farklılık olmayacak. Ama bizim ince ayar sabiteleri dediğimiz şeyler değişimi durumunda evrensel olarak büyük etkiye neden olabilecek şeyler. Bunlar bilgisayar simulatörleri ve denklemlerle kanıtlı attığım linkte parametrelerden bahsediyor zaten. Örneğin evrenin genişleme hızı farklı olsaydı çökeceği hesaplanabiliyor. (Evren yeniden çökmenin olduğu modelleri sonsuza dek genişlemedeye devam eden modellerden ayıran hemen hemen kritik genişleme hızında yolculuğa neden başldaı ve on milyar yıl sonra şimdi bile neden bu kritik hızda genişliyor? Büyük Patlamadan bir saniye sonraki genişleme hızı yüzbin milyon milyonda birlik oranda daha az olsaydı evren bugünkü boyutlarına hiç ulaşamadan tekrar çökmüş olurdu. Stephen Hawking Zamanın Kısa Tarihi 25. Baskı sayfa 155)
    Yazılım sadece bir analojidir, bir analojiyi benzerlikler yönünden ortaya koyarız. Nitekim bir yazılımcı bile belirli nesnelere farklı komutlar biçebilir, örneğin hesaplama işleminde if i>5 deyip 3i+5 işlemini yaptırıp if i küçüktür 5 deyip 2i işlemini kodlayabilşr ve böylece 5ten büyük ve 5ten küçük sayıları farklı işlemlere, bu analojiden hareketle küçük parçacıkları kuantum dünyasını farklı davranışlara tabi tutabilir.

    Ayrıca sicim teorisi şu an spekülatiftir hiçbir deneysel gözlemsel kanıtı yoktur bile, bunun için buradan delil vermenin hiçbir anlamı olmayacaktır.

    Biz kuarkları ve etkileşimlerini de kuvvetlerle açıklarız kuantum kromodinamiği gibi şeyler boş boş durmuyor , hepsi kuvvetlere bağlılardır onlardan etkilenirler. Ayrıca madde antimadde simetrisi problemini yazmak için yazmışsın konuyla alakası yok, atomaltı fizikteki o bahsettiğin sanal parçacıkların istediği gibi hareket edebildiğini söylemek zordur ki bu boşlukların ateizmi olur ancak, biz bilimde bu atomaltı dalgalanmaların nedenini göremiyoruz diye yok anldıbına gelmez bu. Üstelik bahsettiği atomaltı dünyada yine o parçacıkların enerjisi vardır, enerjisiz bir parçacığın öyle istediği gibi hareket edebilen parçacıklar olmayacağını biliyoruz, demek ki bunların hareketleri de sahip oldukları enerjiyle kısıtlanmış veya kuvvet alanının etkisindeler

    Şu da kapsamlı ince ayar makalesi bizim bahsettiğimiz ince ayar ve sabite anlayışına sahip olan parametrelerle ilgili:
    https://arxiv.org/abs/1112.4647

    iyi akşamlar
    ···
  • 0
    müslümanlara yapılan saygısızlık
    evren içinde örneğin sabiteler vardır veya ışık hızını geçemezsin yani belirli bir ortama hapsedilmişsindir en azından şu anlık bildiklerimiz böyle ama maddeler böyle bir kısıtlamaya sahip değil MADDELER BÖYLE BiR KISITLAMAYA SAHiP DEĞiL cümlesinden bu dediğin çıkmıyor ama neyse doğru söylüyorsun bir yere varamayacağız sen doğru olduğuna inandığın yoldan git ben de doğru olduğuna inandığım yoldan şuana kadar sana hakaret ettiysem ki ettim galiba özür dilerim fikirlerimizin farklı olması insanlığımızı almasın *
    ···
  • 0
    müslümanlara yapılan saygısızlık
    Evrenin ilk anından itibaren evrenin genişleme hızı 10^55/1 derecesinde hareket ediyordu hala da öyle. Evrenin ilk anında elektromanyetik kuvvetin kürleçekime oranı 10^40/1 oranındaydı hala da öyle. Evrenin ilk anında kozmik sabit oranı 10^120/1 di hala da öyle. Fizik sabitleri oluşmamış ha :D
    Parçalardaki düzensizlik her parçacığın en küçük enerji seviyesine hareket etme isteklerinden, temel kuvvetlerden gelir. Hareketli parçacıkların boyut dışı alanlarda hareketi diye birşey duymadım ama böyle olması değişmez çünkü o boyutlar da evrendeki bir olgu olur, bizim çizgifilmlerde gördüğümüz evrenden bağımsız boyutlar değillerdir biz normal evrene 3 + 1 boyut deriz fakat Sicimciler 10-11 boyut olduğunu söylüyorlar.
    Nitekim sistem olmasıyla da çelişmez çünkü hala sınırlı bir kapasiteye sahip olurlar ki yine yasalara bağlı olurlar bu sonuçta, örneğin bir elektron olası spinlerinin dışında başka spin değerlerine sahip olamaz veya kendi yük değerinden farklı birşey olamaz.
    O parçacıkların farklı boyutlardan geldiği nereden çıktı onu anlamadım.
    tekillikte düşük entropi vardır entropi hep arttığından dolayı geçmişte entropi yani düzensizlik düşüktür. Evrenin o derece basitlikte bu karmaşıklıktan dah a düzensiz olmasını beklemek saçmalık olur zaten.
    Entropi her zaman gittikçe artar bunun için evrenin başlangıçlarına doğru gittiğimizde entropi daha düşük olacaktır
    Işık hızını geçmek? ışık hızını geçemezsin yani belirli bir ortama hapsedilmişsindir en azından şu anlık bildiklerimiz böyle ama maddeler böyle bir kısıtlamaya sahip değil
    Işık hızını geçen parçacık mı var? Foton dışında yani ışığın temel parçacığı dışında ışık hızına ulaşan herhangi bir parçacık yok hangi parçacık geçmiş zaten fotunun hızı da ışık hızı oluyor. Onun hızına ulaşılamaması nedeni fotunun kütlesiz olmasıdır. Madem eşık kütlesiz ve ışığın hızı sınır ışık hızını geçmek için kütlesizden daha kütlesiz bir parçacık gereklidir böyle bir şey ise olamaz. Bu da cevap olsun o halde.

    Ben de diyorum ki hareketlerinin sonuçları öngörülemez. Öngürelemzlik ile nedensellik farklıdır. Nedenselliği savunan biri her sebebin aynı kesin sonucu doğuracağını savunmak zorunda değil zaten geçen de söylemiştim bizim bahsettiğimiz nedenselliği çürütmez. Atomaltı alemde de parçacıklar belirli sebeplerle hareket ederler sadece bunları belirlemek zordur fakat sınıra sebebe göre hareket ettiklerini biliriz. Bir düşünce deneyi yapalım, bir parçacık düşünelim ve bunu bir iple bağlayalım bu ip bize güçlü nükleer kuvveti simgelesin, sonra ipi döndürmeye başlayalım ve biraz sonra parçacığın artık konumunu belirleyemediğimizi düşünelim. Burada parçacığın hareketi ne kadar belirsiz olursa olsun parçacık bu ipe uygun ve bu kuvvetin veya başka kuvvetlerin etkisiyle hareket edecektir, yani belirli olmaması onun hareketinin bir sebebi olmayacağını göstermeyecektir. Lineer determinizm ile nedenselliği karıştırmasan sorun yok.
    ···
  • 0
    müslümanlara yapılan saygısızlık
    Yarram orada ben basit anlamında düzenli dediğimi zaten söylemiştim. Ayrıca ayar falan vermedin. Hakaret dışında birşey yoktu. Ayar verdiğin tek bir cümle yaz tüm iddialarına cevap verdim. Belrisizlik-nedensellik konusuna da entropi konsuuna da zaten çoğunda bunlar boş şeyler kafasındaydın sadece geçiştirme yani. ince ayarda ince ayardan sayılmayan birşey atıp ince ayarı çürüttüğünü sanmalar falan benim attığım %90'ı matematiksel ve formel olan arxiv ile ince ayar bağlantısı kuramamalar (ilk 2 cümleyi okusan anlayacakken) ayar verdiğini kendini inandırıp kendini pgibolojik olarak rahatlat anca. Ayrıca evrenin başlangıcında (tekillik hariç) basitlik varken ve şimdi karmaşa varken nasıl o zaman daha düzensiz olsun. Evrende herşey kendini minimum enerji maksimum düzensizliğe çeker. Bu evrenin başında da böyledir. Yani evrenin başından beri evren kendini minimum enerji maksimum düzensizliğe çeker. Entropi nasıl olsun da maksimum düzensizlikten inip sonra tekrar düzensizliğe kaysın sen entropi dalga şeklinde bi aşağı bi yukarı gidiyo sanıyon herhalde. Bana ayar verdiğini söyleyen kişi düzensizliğin artışının tek nedeni entopi değildir diyor :D Düzensizliğin nedeni zaten entropi değil. Entropi düzensizliğin artışının tanımıdır. Yani sebep ne olursa olsun düzensizlik artar dediğimizde dolayısıyla entropi artar demiş oluyoruz. :D

    Yine boş yine boş. Daha önce de dediğim gibi nedensellik ile öngörülebilirliği karıştırıyorsun :D Nedensellik her sebebin sonucu vardır demez ama her sonucu olan olayın bir nedeni vardır der. Parçacıkların sonucunun öngörülememesi ayrı şey, parçacıkların nedensiz hareket etmesi ayrı şey. Yine örnekle açıklayacak olursak ben topa vurduğumda o da önündeki topa vurduğunda öndeki topun sağa mı sola mı ileri mi gideceğini hesaplayamıyorum diyelim. Bu öndeki topun hareket sebebinin benim vurduğum topun ona çarpması olduğunu değiştirir mi? Tabi ki değiştirmez. Gördüğümüz gibi yine topun harektinin bir sebebi vardır sadece sonucu belirlenemez. Parçacığın da hareket nedeni vardır. O da parçacığın sahip olduğu enerji dolayısıyla potansiyeldir. Senin dediğin olay lineer determinizm ile ilgili oysa bildiğimiz anlamda nedensellik ile ilgili değil.
    Belirsizlik ilkesi nedenselliği ortadan kaldırmaz, deterministik açıdan nedenselliği ortadan kaldırır örneğin her sebebin aynı sonucu vereceği gibi bir nedenselliği ortadan kaldırıe fakat bir top hareket ediyorsa onun hareketinin nedeni olduğu gibi bir nedenselliği ortadan kaldırmaz.
    ···
  • 0
    müslümanlara yapılan saygısızlık
    Galip gelecekmiş :D Entropi başlangıçta yoktu değil mi? Entropi sistem değil değil mi? Belirsizlik nedensellik ile çelişir değil mi? Galip gelme şekliniz şaşırtıcı :D
    ···
  • 0
    tüm inanç problemini kökten çözüyorum
    salak aptal yemin ederim geri zekalı bu çocuk.Her şeyi zütünden anlayan aptal ağır bağnazsın. haahhahahaha felsefe özürlüsü Evet buradan da görüyoruz ki Fred Hoyle'un da bahsettiği gibi ateizm tamamen pgibolojik. 3 lafından biri hakaret boş laf. ince ayarda bir şey yapamadın sadece link attın kendi attığın linkteki yazarın şahsi görüşlerini benimsedin. Sonra bu daha başlangıç falan. O linkteki gibi sabitleri biz sabitten bile görmüyoruz. Her önümüze geleni ince ayardan sayamayız. Öyle olsa entropiyi de ince ayardan sayardık. Ama entropi sürekli artıyor. Bu durumda herkes çıkıp aaa fizik yasaları değişkenmiş derdi. Tabi ki fizik yasaları değişken. Senin yazdığın da değişken bir fizik yasası. Bizim ince ayar olarak gördüğümüz türden bir yasa değil. Ama fizikçiler bu türden şeylere sabite der. illa bir şeyin sabite olarak görülmesi için ince ayar olmasına gerek yok. Belirsizliğin determinizmi çürüttüğünü sanan determinizm ile öngürülebilirliği ayıramayacak kadar düşüncesiz olan, evrensel düzen ve sistematik düzeni ayıramayıp neredeyse entopi sırf evrensel düzensizliği arttırıyor diye belirli bir yönergeyle hareket ettiğini inkar seviyesine gelerek yine neredeyse sistem olmadığını söyleyecek kadar bağnaz değilim çok şükür. Hiçbir argümana eleştiri getirmeyip hepsini bunlar boş, bunlar eskidi, hala bunlarla mı geliyorsunuz, sana ayar verdim diyerek kendimi avutacak kadar, itiraz değil itiraz kırıntısı bile olmadan sırf egomu tatmin etmek için hiç bir verim olmadan argümanlara boş diyecek kadar argümanların yetersizliğiyle ilgili hiç bir delilim olmadan sürekli geliştirilmiş ve hala çökmemiş bu argümanlara boş diyecek kadar bağnaz değilim çok şükür. Kendi attığım kaynaktan bile haberim olmayacak kadar, karşımdakinin attığı arxivin ilk 2 cümlesini okusam bunun ne demek istediğini anlayabilecekken rastgele 2-3 kelime okuyup arxivin konusunu başka yere çekebilecek kadar bağnaz değilim çok şükür. Eminim argümanlara itiraz ve kötülük problemi konusunda sana attığım youtube linklerinden hiçbirini izlememişsindir. Belki hemen açıp kapatmışsındır. Sen de filozof değilsin seninle de mi konuşmayalım. Sen teodise gibi boş, inkara değil sadece isyana yöneltici ve Tanrı anlayışıyla değil antropomorfik(insancıl) Tanrı anlayışıyla çelişen bir argüman söyledin ve ben hiç bununla mı geliyorsun yeaa diye takılmadım. Sen argümanlara hiç ciddi bir itiraz yapmadın sadece geçiştirdin ve kaçtın ben hiç niye kaçıyosun yeaa diye boş yapmadım. Ben arxiv atarken, ( [A2] : A.G.E., S.86-87 [A3] : A.G.E., S.90 [A4] : A.G.E., S.91-94) gibi kaynaklar atarken sen hürriyet milliyet gibi kaynaklar attın ben hiç salaksın gerizekalısın amk bağnazı gibtir git gibi laflar da etmedim ve herhangi bir aşağılayıcı ifadeye baş vurmadım. Çünkü karşımdakini küçük görüp kendime ego kazandırmak gibi, karşımdakini geçiştirip pgibolojik olarak kendime özgüven verip kendimi kandırmak gibi bir niyetim olmadı. Senin aksine... Hiç bir zaman pilot kalem muhabbeti yapmadım. Zaten o tür saçmalıkların sözünü bile etmemişken son straw men'ini de yapıp beni böyle bir saçmalıkla suçladın. Oysa ben tüm felsefe tarihi boyunca filozoflar arasında derin tartışmalara neden olan bilimin de desteğini alan günümüze kadar gelip sürekli gelişme geçirmiş olan argümanları, delilleri yazdım. Tabi ben hiç bir geçerli cevabım olmadan karşımdakinin argümanlarını çürüttüğümü sanacak kadar da bağnaz değilim çok şükür.
    Gelelim Hawking'e. Bende kitabın 25. baskısı var. Hawking herhangi bir güncelleme yapmış mı bilmiyorum. Ama aynı kitaba sahipsek bu senin algının ne kadar sorunlu olduğunu gösterir. Kitap bittikten sonra Albert Einstein, Galileo Galilei ve Newton'dan bahsetmeden önce yani bu 3 bilim addıbına geçmeden önceki son paragraf diyorum ben sana. Benim elimdeki kitapta bu 228. sayfaya tekabül ediyor. Zaten o sayfada tek paragraf var okuyabilirsin.
    Son yazdığım 5 mesajdan 1. sinde sayısal zeka olayına cevap verdim, mühendis örneğine değindim, akıllı-kusursuz tasarım olayına girdim, belirsizliğin nedensellikle değil öngürülebilirlik ile çeliştiğini gösterdim.
    2.sinde Kelam'ın 1. öncülünün doğrulamasının yapılması.
    3.sünde verdiğin kaynaktaki sabitenin bizim ince ayarlarda söylediğimiz türden bir sabite olmadığını söyledim. Verdiğim kaynaktaki gibi sabiteleri ve parametrelerin ince ayar konusunda kullanılabileceğini fizikçilerin sabite deyince sadece ince ayardan bahsetmediğini ve bunun ince ayar örneği denilecek bir sabite olmadığını söyledim. Ayrıca illa bunu o tür bir sabite sayacaksan her yıl belli bir (SABiT) artışta olduğunu da düşünebilirsin. Yine belirisizlik ilkesinin sistem olduğunu çünkü kuantum dünyasında sürekli bildiğimiz parçacıkların çıktığını, bilmediğimiz türden hiç bir parçacığın çıkmadığını dolayısıyla nedensellikle ve sistem anlayışıyla çelişmediğini, bunun ilke olma nedeninin aynı zamanda buna sistem diyebilme nedenimiz olduğunu söyledim. Bu parçacıkların belirsizlik ilkesi yerine sürekli belirli olsaydı buna sistem derdik gibi bir düşüncen var. Bir sistem her zaman düzen getirmeyebilir(entopi gibi) ama kendisi düzendir çünkü sistemdir. Bir sistem her zaman belirlenemeyebilir.(Parçacıkların davranışlarını öngöremememiz gibi.) Ama bunun sistem olduğu belirlenebilir.( Parçacıkların hareketinin hiç bir zaman belirlenememesi gibi çünkü parçacıkların hareketi bir kez bile öngörülebilse, parçacığın hızı ve konumu tek bir kez bile belirlense bu ilke çöker ama hep aynı doğrultuda giden bir ilke bu.) Bu yüzden sistemdir konusuna değindim ve şimdi de biraz özet geçtim.
    4.sünde kaynaklı bir şekilde bilim adamlarının sözlerine değindim. Ve
    5.sinde yine bilim adamları ve Kuran'a 2 iftiraya cevap linki attım. Senin için cevap mı önemli sidik yarışı mı anlamadım. Söylediklerini kavrayamadığıma dair bir iddian var. Oysa son 5 mesajda hepsine cevap verdim. Benden çok daha iyi anlatabilecek linkler attım. Ama sen linklere takıldın. Senin için ne söylendiği mi önemli yoksa kimin söylediği mi? Aslında cevap çok net! Sen kimin söylediğine takılıyorsun ve bana buna rağmen felsefe özürlüsü diyerek; ad hominem ve bir bilen safsatasına düşüyorsun.
    Enis Doko'ya geçecek olursak; eğer böyle saçmalayıp geçiştirmektense aklına ciddi bir itiraz gelirse linkllerde cevabı var olabilir demek istedim. Sense link olayına takıldın içeriğe değil. Sence hangimiz bağnaz oluyoruz bu durumda. Ayrıca o kadar arka arkaya 5 uzun mesaj yazdım ama sadece son mesaja odaklanmışsın. Eğer attığım videolarda itirazlara cevaplara cevabın olursa yazabilirsin diyeceğim ama büyük ihtimalle saçma bunlar boş yeeeaa diye geçiştirirsin. Kötülük problemine dair cevap videosunu izledin mi ki eleştiri yapıyorsun. Hiç sanmıyorum. Attığım bütün videolarda itirazlara sağlam cevaplar var ama sen içerikleri değil videoda kimin olduğunu merak ediyorsun. Oysa içerikler en güçlü itirazlara verilen cevaplar tabi güçlü itiraz ve sen biraz uyumsuz oluyorsunuz ama olsun. Buradan da hangimizin kendini şartlandırmış olduğunu anlayabiliyoruz. Attığım kişi Türkiye'nin en iyi felsefecilerinden ve fizikçilerinden. Belirsizlik ilkesi nedenselliği ortadan kaldırmaz, deterministik açıdan nedenselliği ortadan kaldırır örneğin her sebebin aynı sonucu vereceği gibi bir nedenselliği ortadan kaldırır fakat bir top hareket ediyorsa onun hareketinin nedeni olduğu gibi bir nedenselliği ortadan kaldırmaz.
    Entropi evrendeki düzensizliğin nedeni değil tanımıdır. Parçalardaki düzensizlik her parçacığın en küçük enerji seviyesine hareket etme isteklerinden, temel kuvvetlerden gelir. Hareketli parçacıkların boyut dışı alanlarda hareketi diye birşey duymadım ama böyle olması değişmez çünkü o boyutlar da evrendeki bir olgu olur, bizim çizgifilmlerde gördüğümüz evrenden bağımsız boyutlar değillerdir biz normal evrene 3 + 1 boyut deriz fakat Sicimciler 10-11 boyut olduğunu söylüyorlar. Nitekim sistem olmasıyla da çelişmez çünkü hala sınırlı bir kapasiteye sahip olurlar ki yine yasalara bağlı olurlar bu sonuçta, örneğin bir elektron olası spinlerinin dışında başka spin değerlerine sahip olamaz veya kendi yük değerinden farklı birşey olamaz.
    O parçacıkların farklı boyutlardan geldiği nereden çıktı onu anlamadım.
    Düzensizliğin tek nedeni entopi değil demiştin. Evrenin başlangıcını örnek vermiştin. Burada da dediğim gibi entropi düzensizliğin nedeni değil tanımıdır. Yani evrenin başlangıcında maksimum düzensizlik yani maksimum entropi vardır. Evrenin başlangıcı da entropiye dahildir. Dediklerini kavrayamadığım yok sadece senin de ne dediğinden haberin yok. Son mesajınla tezimi doğruladın
    Ama merak etme bana hakaret nedenini de biliyorum. Verecek cevabın olmayınca karşındakine verecek cevabın yok diyerek içindeki pgibolojik çöküntüyü bastırmaya , kendini kendine ispatlama çalışıyorsun. Benim küfre ya da karşımdakini küçük görmeye ihtiyacım yok çünkü pgibolojik olarak kendimi rahatlatmaya ihtiyacım yok. Zaten hepsine cevap verdim. Burada senin geçiştirdiğimi söyleme nedenin de yine pgibolojik olarak kendini rahatlatmak ve bana cevap veremedi, bana cevap veremedi ben ondan zekiyim,o boş diyerek kendini kandırmak. Bu da tezimin doğruluğunu kanıtlıyor. VEE FINISH
    ···
  • +1
    bilim vee islam
    ibni Sina, Biruni,Farabi, ibni Heysem, Harezmi-El Kindi,El-Cezeri vb... daha çok fazla Müslüman bilim adamı var. Ve bilimin temellerini Müslümanlar atmıştır.
    ''Müslüman Endülüs'ten bize 30 kitap kaldı atomu parçalayabildik. Yakılan bir milyon kitabın yarısı olsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık.'' - Nobel Ödüllü Fizikçi Pierre Curie
    ···
  • +1
    bütün dinler yalan arapların ki gerçek
    Araplarınki diye bir şey yok. Kuran tüm insanlığa indirilmiştir.
    ···
  • 0
    allahın varlığı bence kanıtlanamaz
    Bilimsel olarak tabi ki kanıtlanamaz. Felsefi olarak kanıtlanabilir ancak.Çünkü Allah fiziğin değil metafiziğin konusudur. Bu yüzden ancak felsefenin bilimden aldığı yardımla kanıtlama yapılabilir. Asla bilim doğrudan Allah'ı kanıtlamaz zaten bilimin konusu olmadığı için kanıtlama çabasına da girmez. Felsefi olarak ise Kelam Kozmolojik Argüman, Teleolojik Argüman, ince Ayar Argümanı, Ahlak Delili vb... argümanlar bulunur.
    ···
  • 0
    tüm inanç problemini kökten çözüyorum
    "Einstein kesinlikle dünyanın temelindeki mantığı açıklayacak yüce bir kaynağın olduğuna inanıyordu. Bu kaynağı yer yer "üstün akıl", "sonsuz üstün ruh", "üstün muhakeme gücü" ve "takım yıldızlarını hareket ettiren gizemli güç" olarak adlandırıyordu. Einstein'ın bu görüşü birkaç ifadesinde de açık biçimde görülmektedir :
    "Gerçeğin ve onun insan aklına eşsiz biçimde erişebilmesinin mantıklı yapısına duyulan bir inancı "din kelimesinden daha iyi ifade edecek bir şey bulamadım. Bu inancın olmadığı yerde bilim, yavan bir süreç haline gelir. Eğer rahipler bunu kendi çıkarları için kullanacaklarsa bırakalım da bunu şeytan düşünsün. Bunun için herhangi bir ilaç yoktur"."[A3].
    Kuantum Bilimcilerinin Sözleri :
    Heisenberg'in belirsizlik prensibi ve matris mekaniği ile bilinen Werner Heisenberg, "Yaşamım boyunca sürekli olarak bu iki düşünce alanının (bilim ve din) ilişkisini düşünmek zorunda kalmışımdır çünkü her ikisinin de işaret ettikleri şeyin gerçekliğinden asla kuşku duyamamışımdır", demişti.
    Heisenberg bir defasında da şunları söylemişti :
    Wolfgang (Pauli) hiç beklemediğim şekilde bana şöyle bir soru yöneltmişti : "Bireysel bir Tanrı'ya inanıyor musun?" "Sorunu başka bir şekilde ifade edebilir miyim?" diye sormuştum. "Ben şahsen şu formülü tercih ederim : Sen veya herhangi biri, varlığı şüphe zütürmeyen şeylerin veya olayların temelindeki düzene bir başka insanın ruhuna ulaştığınız gibi doğrudan ulaşabilir misiniz? "Ruh" kelimesini yanlış anlaşılmamak için kasıtlı olarak kullanıyorum. Eğer sorunu bu şekilde yöneltecek olursan cevabım evet olur... Bu özel pusulayı yönetmiş olan manyetik güç - ve bunun kaynağı emel düzen değildir ne nedir? - bir gün tükenecek olursa insnalığın başına toplama kampları ve atom bombalarından bile daha kötü şeyler gelebilir".
    Bir diğer kuantum öncüsü olan, dalga mekaniğini geliştiren Erwin Schrödinger şu ifadeleri kullanmıştı :
    "Etrafımdaki dünyanın bilimsel resmi oldukça ekgibtir. Bu resim bana bol miktarda gerçekci bilgi sunmakta, bütün deneyimlerimizi muazzam derecede uyumlu bir düzen içerisinde bir araya getirmektedir, fakat kabimize gerçekten de yakın olan, bizi gerçekten de ilgilendiren şeyler konusunda pek bir şey anlatmamaktadır. Kırmızı ile mavi, acı ile tatlının yarattığı hisler, neşe ve keder duyguları hakkında tek bir kelime bile söyleyemez. Güzel ve çirkin, iyi veya kötü, Tanrı ile sonsuzluk hakkına hiçbir şey bilmez. Bilim bazen bu alanlardaki soruları cevaplıyormuş gibi yapar, fakat verdiği cevaplar çoğunlukla o kadar saçmadır ki, bunları genellikle ciddiye almayız.
    Bilim, bizlerin de bir şekilde bir parçasını oluşturduğumuz, ait olduğumuz büyük Birlik söz konusu olduğunda da sessiz kalır. Bu büyük Birlik için günümüzde en yaygın biçimde kullanılan isim baş harfi büyük yazılan "Tanrı" kelimesidir. Bilime genellikle ateistlik damgası vurulur. Söylediğimiz o kadar şeyden sonra bu hiçte şaşırtıcı olmasa gerek. Eğer bilimin dünyaya dair çizdiği resim güzelliği, neşeyi, kederi kapsamıyorsa, eğer kişisellikten bilinçli olarak yoksun bırakmıyorsa, bu resmin, kendisini insan aklına sunan en yüce fikri kapsaması nasıl beklenebilir ki?
    Kuantum hipotezini ilk ortaya koyan Max Planck, "Din ile Bilim" arasında asla gerçek anlamda bir zıtlık olamaz, çünkü biri diğerinin tamamlayıcısıdır", diyerek açık biçimde bilimin dini tamamladığını ileri sürmüştü. Planck ayrıca, "Din ile doğal bilim birlikte şüpheciliğe, dogmacılığa, inançsızlığa ve batıl inanca karşı "Tanrı uğruna" amansız bir savaş vermektedir". demişti.
    Üçüncü bir kuantum kuramı formülü ile Heisenberg ve Schrödinger'i tamamlayan Paul A. M. Dirac, "Tanrı üst düzey bir matematikçidir ve evreni yaratırken ileri düzeyde matematik kullanmıştır", şeklinde bir ifadede bulunmuştu.[A4].
    Kaynakça-Dipnot :
    [A] : Antony Flew, Yanılmışım Tanrı Varmış, S.79, Çeviren : Hasan Kaya, Zeynep Ertan, Profil Yayıncılık, istanbul, Nisan, 2011, 4.Baskı
    [A2] : A.G.E., S.86-87
    [A3] : A.G.E., S.90
    [A4] : A.G.E., S.91-94
    Benim attığım arxivde 2 dark matter 2 dark enerrgy görüp ince ayarla bağlantı kuramamışsın. Bunu müslümanlar toplamıştır demişsin. Alınan kaynaklarda kaç tane Müslüman gördün? Sence bunu hazırlayanlardan (Max Tegmark, Anthony Aguirre, Martin J. Rees & Frank Wilczek) hangisi Müslüman. Although the standard models of particle physics and
    cosmology have proven spectacularly successful, they to￾gether require 31 free parameters
    Başlangıçtaki bu cümleden bile evrendeki ince ayarlara ve parametrelere değindiklerini anlarsın.
    Argümanlar hakkında ciddi itirazın olursa böyle hiç bir itirazın daha doğru ciddi itirazın olmadan çöktü bunlar yeeeaaa sen rezil olmaya devam et bunlar boş yeeeaaa diye boş yapmayı bırakırsan şu itiraz cevaplarına bakabilirsin. Ayrıca cevaplayan kişi Türkiye'nin en önemli felsefecilerinden ODTÜ Fizik 2.'si Felsefe 1.'si doktorasını Koç Üniversitesinde yapmış olan uluslararası makaleleri bulunan Doçent Dr. Enis Doko:
    https://www.youtube.com/watch?v=jVPdJdNpIs8 -ince Ayar
    https://www.youtube.com/watch?v=pFxIcNwTxxg -kelam Kozmolojik Kanıt
    https://www.youtube.com/watch?v=aiZGEnavVnE -Ahlak Argümanı
    https://www.youtube.com/watch?v=mg2YX6IMwL4 -Kötülük Problemi
    Şu göğüs kafesinden sperm üretmek ve kalp ile düşünmek mevzusundan ise gına geldi:
    http://sorgulayanmusluman...dusunen-organ-kalp-midir/

    http://sorgulayanmusluman...cikar-tarik-suresi-4-5-6/
    ···
  • 0
    tüm inanç problemini kökten çözüyorum
    Stephen hawkin'e değinmişken:
    https://www.youtube.com/watch?v=F2BKMJd1LWg
    https://www.youtube.com/watch?v=QJqLWPwpVUc
    Madem buraya kadar geldik. Einstein konusunda da hatta sadece Einstein değil diğer bazı bilim adamları konusunda da:
    Zannımca en değerli kısımları :
    "kanıtın teorilerimizi şekillendirmesi yerine yerleşmiş teorilerin, kanıtı görüş şeklimizi değiştirmesine ne kadar kolay izin verdiğimizi görüyoruz. "
    -Antony Flew
    "Gerçeğin ve onun insan aklına eşsiz biçimde erişebilmesinin mantıklı yapısına duyulan bir inancı "din kelimesinden daha iyi ifade edecek bir şey bulamadım. Bu inancın olmadığı yerde bilim, yavan bir süreç haline gelir. Eğer rahipler bunu kendi çıkarları için kullanacaklarsa bırakalım da bunu şeytan düşünsün. Bunun için herhangi bir ilaç yoktur".
    -Albert Einstein
    "Etrafımdaki dünyanın bilimsel resmi oldukça ekgibtir. Bu resim bana bol miktarda gerçekci bilgi sunmakta, bütün deneyimlerimizi muazzam derecede uyumlu bir düzen içerisinde bir araya getirmektedir, fakat kabimize gerçekten de yakın olan, bizi gerçekten de ilgilendiren şeyler konusunda pek bir şey anlatmamaktadır. Kırmızı ile mavi, acı ile tatlının yarattığı hisler, neşe ve keder duyguları hakkında tek bir kelime bile söyleyemez. Güzel ve çirkin, iyi veya kötü, Tanrı ile sonsuzluk hakkına hiçbir şey bilmez. Bilim bazen bu alanlardaki soruları cevaplıyormuş gibi yapar, fakat verdiği cevaplar çoğunlukla o kadar saçmadır ki, bunları genellikle ciddiye almayız".
    -Erwind Schrödinger
    ". Bilime genellikle ateistlik damgası vurulur. Söylediğimiz o kadar şeyden sonra bu hiçte şaşırtıcı olmasa gerek. Eğer bilimin dünyaya dair çizdiği resim güzelliği, neşeyi, kederi kapsamıyorsa, eğer kişisellikten bilinçli olarak yoksun bırakmıyorsa, bu resmin, kendisini insan aklına sunan en yüce fikri kapsaması nasıl beklenebilir ki?"
    -Erwind Schrödinger
    "Din ile doğal bilim birlikte şüpheciliğe, dogmacılığa, inançsızlığa ve batıl inanca karşı "Tanrı uğruna" amansız bir savaş vermektedir".
    -Max Planck
    "Tanrı üst düzey bir matematikçidir ve evreni yaratırken ileri düzeyde matematik kullanmıştır"
    -Paul Dirac
    "Muhakeme yolculuğu
    Konuya bir öyküyle başlamak istiyorum. Denizin bir uydu telefonunu, daha önce modern toplumla hiç temas etmemiş bir kabilenin yaşadığı uzak bir adaya sürüklediğini düşünün. Yerliler arama tuşlarıyla oynar ve belirli sıralarda bastıklarında farklı sesler duyarlar. ilk önce bu sesleri çıkaranın cihazın kendisi olduğunu düşünürler. Daha zeki yerlilerin bazıları, yani kabilenin bilim adamları, bir kopyasını oluşturarak yeniden tuşlara basarlar. Sesleri tekrar duyarlar. Sonuç onlar için ortadadır. Kristaller ve metaller ve kimyasallardan oluşan bu kombinasyon insan sesine benzeyen sesler oluşturur ve bunun anlamı seslerin cihazın bir özelliği olmasıdır.
    Ancak kabilenin bilgesi bir toplantı için bilim admlarını bir araya getirir. Konu üzerine uzun zaman düşünmüş ve şu sonuca varmıştır : cihazın içinden gelen sesler kendileri gibi yaşayan ve bilinç sahibi olan ancak başka bir dilde konuşan insanlardan geliyor olmalıdır. Seslerin telefon cihazının özelliği olduğunu varsaymak yerine, gizemli bir iletişim ağı yoluyla diğer insnalara "irtibat" halinde olma ihtimallerini araştırmaları gereklidir. Belki de bu yöndeki daha fazla araştırma sonucunda, bu adanın ötesinde ki dünyayı daha iyi anlayacaklardır. Ancak bilim adamları bilgeye gülmekle yetinirler ve şöyle derler : "Bak, cihaza zarar verdiğimizde sesler gelmeyi kesiyor. Yani açıkca görülüyor ki bunlar, lityum ve basılı devre levhaları ışık emici diyotların eşsiz bir kombinasyonunun ürettiği seslerden başka bir şey değil"
    Bu öyküde, kanıtın teorilerimizi şekillendirmesi yerine yerleşmiş teorilerin, kanıtı görüş şeklimizi değiştirmesine ne kadar kolay izin verdiğimizi görüyoruz".[A].
    Değerlendirme :
    Bu sonuca varmama özellikle iki alandaki gelişmeler yol açmıştır. Bunların ilki doğanın kannunlarının kaynağı sorusu ve günümüzün saygın bilim adamlarının bu konuyla ilgili görüşleridir. ikincisi ise yaşamın kaynağı ve üretme sorusudur.
    Doğanın kanunları diyerek neyi mi kastediyorum? Kanun kelimesiyle anlatmak istediğim şey doğadaki düzen veya simetridir. Ders kitaplarında sık sık yer alan bazı örnekler ne demek istediğimi gösterebilir :
    Boyle kanunu : Sıcaklığın sbiy kalması koşuluyla, bir miktar gazın basıncı ile hacminin çarpımı daima sabittir.
    Newton'un Birinci Hareket Kanunu : Herhangi bir cisim üzerine bir kuvvett etki ediyoden kuvvetlerin bileşkesi sıfırısa, cisim durumunu değiştirmez; yani duruyorsa durur, hareket ediyorsa hareketini bir doğru boyunca devam ettirir.
    Enerjinin korunumu kanununa göre, kapalı bir sistemin içerisindeki toplam enerji miktarı sabittir.
    Önemli nokta yalnızca doğada düzenli olması değil, bu düzenlerin matematiksel olarak kesin, evrensel ve "birbirine bağlı" olmasıdır. Einstein bunlara "somut mantık" diyordu. Bizim sormamız gereken soru, doğanın bu şekilde bir bütün haline nasıl geldiğidir. Bu kesinlikle Newton, Einstein ve Heisenberg gibi bilim adamlarının sordukları -ve cevapladıkları- sorudur. Bu kişilerin buldukları cevap : "Tanrı'nın Aklı" olmuştu.
    Bu düşünce biçimi yalnızca Isaac Newton ve James Maxwell gibi modern çağ öncesindeki teistik bilim adamlarında rastlanan bir şey değildi. Aksine modern çağın çok sayıda önemli bilim adamı, doğanın kanunlarını Tanrı'nın Aklını düşünceleri olarak görmüştür. Stephen Hawking en çok satılan kitaplar listesinde yer alan "Zamanın Kısa Tarihi" kitabını şu paragrafla bitiriyor :
    "Ekgibsiz bir kuram keşfedecek olursak, bu kuram zamanı geldiğinde yalnızca birkaç bilim adamınca değil, herkes tarafından anlaşılabilir olmalıdır. Ardından filozoflar, bilim adamları, sıradan insanlar, yani hepimiz, bizlerin ve kâinatın neden var olduğu sorusuna ilişkin tartışmaya katılmalıyız. Bu sorunun cevabını bulacak olursak, bu, insan aklının en büyük zaferi olacaktır -çünkü ancak o zaman Tanrı'nın aklının ne olduğunu öğrenebiliriz".
    Hawking, bu paragraftan bir önceki sayfada şöyle bir soru sormuştu : "Olası tek bir ortak kuram olsa bile, bu kuram yalnızca bir kurallar ve denklemler kümesidir. Bu denklemlere can veren bu denklemlerin tanımlayacağı bir evreni yaratan şey nedir?"
    Hawking kendisiyle daha sonra yapılan röportajlarda bu konu hakkında şunları söylemişti : "En büyük kanıt evrendeki düzendir. Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin mantıklı kanunlarca yönetilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz. Ve aklınızda hâlâ şu soru olur : "Evrenin var olma nedeni nedir? isterseniz Tanrı'yu bu denklemin cevabı olarak tanımlayabilirsiniz"".[A2].
    Einstein'ın Güzel Bir Beyanatı : (Yine sığmadı devamı aşağıda)
    ···
  • daha çok