Erasmus donemimdeyken barda Fransiz bir kadinla tanistim. Kadinla fransiz edebiyati hakkinda cok derin sohbetlere girdik. Her sey cok guzeldi. Gece nehir kenarinda basbasa otururken ise baya bi yakinlastik. Hatta public bi on sevisme yaptik ve asiri tahrik ettim Leopoldine'i (kizin adi bu arada -fake isimlere hayir!-) Her sey cok guzel kendimizce hazirladigimiz kalimotxolari icerken bi yandan Leopoldine'in bugune kadar beni en tahrik eden kadin oldugunu fark ettim. Neyse gece polisler ust aramasi kimlik kontrolu yaparken biz ansizin yildizlarin altinda yesilliklerin uzerinde yariciplak oral ciks yaparken yakalandik, sutlandik ve kadinin evine dogru yol aldik. (Buralardan cok guzel hikayeler var ama kisa kesiyorum baska zaman anlaticam) Simdi sorunuma geliyorum; bu kadin beni asiri tahrik etmesine ragmen bir turlu bosalamiyorum. Ulan deniyorum deniyorum olmuyor gelmiyor bir turlu. E Leo da yoruldu artik. Diyorum simdi olacak bekle, olmuyor. Bu sekilde 3 gece ciks yaptik ve 4. Gece 45 dkda anca bosaldim (Eski normal halime dondum). Size sorum, o kadar oral yaptiriyorum bosalamiyorum ve en kisasi 45 dk suruyor; sizce benim derdim ne? Yardimci olun su kardesinize ben de erken bosalmak -bosalabilmek- istiyorum!!!

lan giberler gel çay ısmarlayacam sana sohbet neyin edelim ama durup durup dertlenmeyin şurda!!! dertler zaten var paylaştıkça azalmazzzz meşgulleşince azalıyor. kafanızı boş tutmayın yapmamız gereken çok iş var, en olmadı etmemiz gereken sohbet muhabbetler var

imparatorluğu ingilizlere tahsis eder, karşılığında ingiltere'de keyif içinde yaşardım

sorun şu ki o kadar filmleri yalayıp yutan ve bu filmleri ısıtıp ısıtıp güncel hayatımıza olası senaryolarla sokan zatların unuttukları şey açık: pisliğe bulaşmış kesimler için kesindir ki öldürmek kolay, fakat katliam yapmak zor. çünkü öldürürken denk geldiklerinden biri forsu olan -deyim yerindeyse ahtapot- bir kişiyse, o andan sonra seni de yaşatmazlar emin ol. küçük sinek avlamak üzerine kurulmuş hayatlara sahip aslında o korktuklarınız, o yüzden yok "onu da öldürürdü" yok "bunu da asardı" gibi tabirleriniz ucuz ve mesnetsiz.

age of oynadığını zanneden yeni neslimiz ülkü ocaklarından öğrendiği sorgulamayı keşke akl-ı selim tarihsel kökenli şahıslardan, mesela sokrates'ten öğrenselerdi ve insana ideolojiden öte insan hakları çerçevesinde değer verebilselerdi. böylece karşıt görüşlü olduğu insana "gebersin kancık" demek yerine bir 'insan'ın, -hatta bence insandan öte yaşama belirtisi gösteren bir canlının- öldürülmesine göz yummazdı. yani özetle hepinizden tiksiniyorum.

son bir özet geçicem: gözlerinizi karartan siyasi görüşlerinizi gibeyim!

kuyt'a benziyo lan kuyt olsun adı

okuyun ülen

son bir not daha eklemek istiyorum
akdeniz marşı'nda sözü geçen
"Açtım kal'a yolu
Göründü Gelibolu"
sözleri de, Çanakkale'den itibaren devam eden denizin aslında akdeniz olarak adlandırıldığını kanıtlar nitelikte.

dolayısıyla bugünkü yunanistan ile türkiye arasında kalan adalar denizi, artık önemi arttığı için akdeniz'in bir kolu gibi değil ayrıca bir deniz olarak adlandırılıyor. dolayısıyla, ilk hedefiniz akdeniz'dir sözündeki 'akdeniz'de kastedilen yer izmir ve çevresini de kapsamaktadır.

"ege denizi" diye tabir edilen yer o zamanların "adalar denizi" idi. bu deniz de ayrıca bir deniz olarak görülmez, akdenizin bir kolu olarak adlandırılırdı. yerleşim birimleri küçüldükçe ve yaygınlaştıkça; başka bir deyişle insan nüfusu artınca bölge isimleri daralmaya ve artık eskiden ehemmiyeti pek olmayan adlar artık ciddileşmeye başladı.

bir başka konu olarak da, "ordular! ilk hedefimiz akdenizdir, ileri!" sözüyle Ege Denizi'ne doğru izmir'e açılan ordunun pusula hatasıyla ilerlediği gibi içi boş bir kanaat bulunmakta. yanlış.

öte yandan uzak doğu literatüründe her ne kadar kuzey siyah olarak gösterildi ise de güney, ateş ve aydınlığın sembolü olan kırmızı ile tanımlanmıştır. dolayısıyla akdeniz kelimesi sadece bizim literatürlerimizde bulunuyor.

gelen giden yok son entrylerimi girip gideyim ben de
akdeniz her ne kadar türkiye'nin güneyinde kalsa da aslında kyk'de bulunduğu için anlamından biraz uzak kalıyor. mediterranean adıyla bilinen deniz, aslında bugünkü ege denizi'ni de içinde barındıran ve cebelitarık'a kadar uzanan bir göl adı diyebiliriz.

burada kafalarda oluşan algıyla birlikte "haaaa kuzeyde kalan karadeniz ise akdenizin adı da güneyde kaldığı için akdeniz" gibi bir algı oluşacaktır. bütünüyle yanlış. onu da anlatacağım

karadeniz'in de adı tüm literatürlerde bu vesile ile "black sea" olarak yerini almıştır diyebiliriz. aynı biçimde karayel kelimesi de kuzey rüzgarlarını tanımlamak için kullanılmaktadır.

çin ve japon kültüründe de bu durum böyledir. pusula şablonlarında da -kuzey her ne kadar aşağıda gösterilse de*- kuzey hep gölgede olduğu için siyah gösterilmiştir.

sizin de bildiğiniz üzere gölgeler kyk'de kuzeybatıdan başlamaktadır. dolayısıyla gölgede kalan kısımlar karanlık ve gölgede kalmayan kısımlar da aydınlık çağrışımı yapmaktadır.

evet arkadaşlar. karadeniz'in bölgesel konumu kuzey yarım küre üzerinde diye tanımlanabilir. kuzey kelimesi ise taa eski zamanlarda eski türkçemizde yer alan "kuz" yani gölge kelimesinden gelir.

dinlemek isteyen varsa kısa birkaç entryde anlatmak isterim

@2.7. yüzde vermek çok yanlış. sen philadelphia gördün ben de orlando'da o kadar yardımsever ve cana yakın siyahi gördüm ki hiçbirine laf söyleyemem. genellemelerle hareket etmeyin, renge bakmaz bu olay iyi insan var kötü insan var.

not: martin luther king öncesi siyahilerin durumunu ve çektiği çileleri de unutmayın. belki de geçmişte yapılan ırkçılıklar bugünün rotasını çizmiştir.

yukarı

ulan ülke zaten gibi tutmuş, millet futbolcu tartışmıyor futbolcuların takımını tartışıyor. sürekli bi yerlerde kavga gürültü falan. hala burak yılmaz ve volkan şeni savunan yazılar görüyorum falan. helal olsun aq bi darbe de siz vurun ya.

işin siyasi boyutuna girmeyeceğim tartışma büyümesin diye ama, her türlü başarısızlığımızın nedeni barış değil savaş istiyor oluşumuzdur. letonyaya yenildiysek bilin ki üç büyük takım taraftarının "BURAK HARiKA" "VOLKAN ŞENE LAF EDEN OÇTUR" "CENK TOSUNUN AHI TUTTU" gibi birbirine karşı ateş püskürten açıklamaları yüzündendir. burak gol atsa sevinecek fenerli, volkan asist yapsa sevinecek galatasaraylı yok resmen. gibeyim böyle ülkeyi.

helal olsun letonya.

not: şimdi amk trabzonsporlusu vs gibi yorum gelirse diye diyorum. üç büyük takımlardan birinin en koyu taraftarlarından biriyim *

En isabetli özet

e sms atabiliyorduysan neden twitterdan yazdın ki? whatsappı yok mu bi de bu kızın sms mi kaldı?

Evet arkadaşlar.

Uzunca bir süreden sonra tekrar incisözlük'e girip yazmaya karar verdim. Bu süre zarfında ise birçok tartışmanın, polemiğin, kavganın gürültünün ne yazık ki içerisinde bulundum ve yine ne yazık ki bazı arkadaşlarımızın penceresinin benden farklı olmasının aramızdaki arkadaşlığı zedeleyecek bir unsur olduğunu öğrenmiş oldum.

Ben, 23 yaşında bir gencim. Yakın geçmişimizi ve siyasetin tarihini okumaktan, belgesellerini izlemekten de keyif alan bir insanım. Bu başlıkta konumuz 'ideoloji'.

Öte yandan, artık hiçbir şekilde de insanlarla tartışacak gücüm kalmadı. Gelişmiş ülkelerin bugünkü uğraşıları ve edinimleri sıklıkla ekonomik reform üzerineyken bizler ne yazık ki hala barış, eşitlik, demokrasi gibi çok temel konularda bile yok kat edemedik. Hala mezhep farklılıklarından kendimize yol açmaya çalışır bir haldeyiz, ulus-devlet yapısını bile hiçe sayabilecek kadar sığ bir çerçevede şehitler üzerinden siyaset yapabilecek kadar da cani ve vicdansızlaşmaya başladık.

Beyler, bu yazımın şu ana kadarki kısmını okuyup da "hasgibtir lan ordan pis XXP'li" diyecekler elbet çıkacaktır. Çıksın. Derdim bu değil, herhangi bir parti savunuculuğu yapmak da benim vazifem değil, öte yandan ben; herhangi bir görüşü, fikri, ideolojiyi hor göremem, o düşüncelerin de haklı yönlerini tespit edip anlamaya çalışırım. Direkt taraf olmam, uzlaştırıcı yönleri bulmaya çalışırım. Çünkü birlikte kurulan yaşam alanları, birbirimize gösterdiğimiz anlayışa göre huzur içerir.

Neyse bunlar benim girizgahımdı, derdim büyük olduğu için girizgahım da büyük oldu.

'Bugünkü asıl meselemiz ne?' diye soracak olursak iki kelime bunu cevaplamak için yeterli olacaktır: Toplumsal barış.
Bizler, toplumsal barışın sağlanmasını desteklerken bile toplumsal barışı baltalayan insanlar haline geldik. Bir insanı bir insana kırdırma konusundaki başarımızın bilançosunu açık bir şekilde de görebiliyoruz.

Bakın beyler, öncelikle şunu söylemek istiyorum. Sizin desteklediğiniz partinin lideri, size efelik yapan bir lider olmamalı. Adı üstünde, bu insanlar milletvekili, sizin partiniz sizin sesinizi duyuran partidir. Bir lider "şunu yapıyoruz bunu yapıyoruz hadi alkışlayın oy verin" diyorsa eğer bilin ki burada ast-üst ilişki problemi vardır. Mecliste yer alan tüm vekiller, halkın 'talep'lerini 'arz'a dönüştürmek üzere orada yer alıyorlar. Bu detayı atlamayın.

Ufak bir özet geçecek olursam; liderler tarih boyunca hep faşizm besleyip halka nefret tohumları eken insanlar olmuştur. Yine üzülerek söylüyorum, bu çapta olmayan liderlerin de ne yazık ki ya isimleri kalmıştır, ya da o liderler çok tutunamamıştır. Bu ülkede bunu açıklamaya da gerek yok, en bariz örneğimiz Bülent Ecevit, çok saygın ve barışçıl bir siyasetçi olmasının yanısıra yeterli desteği görememiştir. Hatta şöyle bir şiirinin de kısa bir parçasını size anımsatmak isterim:

"Emeğe eylem, eyleme yürek; Yüreğe sevgi ne güzel uymuş!"

Bu yazımın anafikrine gelecek olursak;
Bizim politika olarak din dil ırk mezhep cinsiyet gibi insanları kutuplaştıracak argümanlardan külliyen uzaklaşmamız lazım. Siyaseti taraf tutmak için değil, karşındakini anlamak için kullanmak lazım. Halkçı politikalara dönmemiz lazım.
Rantçılardan ülkeyi kurtarmamız lazım. Para kaçakçılarından, savaşa sebep olanlardan uzaklaşmamız lazım.
Çok çeşitli fikirlere açık kapılar bırakmamız lazım: Darbe anayasasından sıyrılmamız lazım. Barajı kaldırmamız lazım.

Sonuç olarak, ölen her can bir insan. Bu olayın şehitlikle bir bağlantısı yok; ölen ölüyor kardeşim! iğrenç, koltuk bağımlısı politikalar yüzünden ölüyor! Öcalanla kurduğunuz bağlantıların hainliği yüzünden ölüyor! Kürt sorununu çözüyoruz diye adlandırılan 'Çözüm süreci'nizin samimiyetsizliği yüzünden ölüyor!

Siz başkanlık istiyorsunuz, tek elden yetki istiyorsunuz. Bunun için şehit vermeyi gurur tablosu olarak güzide halkımıza sunuyorsunuz. Öte yandan olan insana oluyor.

Bu derdin ulusu yok, devleti yok, kürdü yok türkü yok. Birlik olmayı kafasına koymayan her insan, ne yazık ki terörü körüklemeye devam edecektir ve karşı tarafın milliyetçiliğini daha da güçlendirecektir. Bunun olmasına izin vermeyin.

Saygılarımla.

Çünkü HDP 9.küsür bir yüzdeyle barajı geçemeseydi, milyonlarca insanın seçme hakkını hiçe saymış olacaktın. O sebeple veya bu sebeple, insanlar inandıkları bir görüşe oy veriyor ve sayıları milyonları aşkın. HDP'ye oy veren CHPliler her şeyden önce, ülkede siyaset hakkını savundukları için kaydılar. Sen istersen terörist partisi de, o isterse barış partisi desin; gerçek budur.

HDP'nin barajı geçmesi için verilmiş oylar,
1- insanların seçme ve seçilme haklarının -%10luk baraj yüzünden- ellerinden alınmasını önlemek için
2- Cumhurbaşkanının yetkisini aşan söylemlerinin üzerine ona bir darbe vurabilmek için
3- 17 Aralık operasyonuna rağmen herhangi bir hukuki işlem yapılamayan 4 bakan hakkında işlem başlatılabilmesi için
4- Yıllardır insanların korkularından yola çıkarak oy toplayan partinin - onlar olmazsa ülkenin daha iyiye gidebileceğini göstermek için
5- Kürt sorunuyla kumar oynar gibi oynayıp iktidar sallanınca terörü yeniden kışkırttığı içindir.
Öte yandan HDP'nin mecliste olması, terör faaliyetlerinin azalmasını veya artmasını engelleyebilecek bir faktör değildir; adı üstünde TERÖR ÖRGÜTÜDÜR. Çözüm sürecini yürütecek grup Öcalan değil, bölge nabzıdır. Bölge nabzını terör örgütünün attırmasını sağlayan da açık bir şekilde hükümettir.

Neyse siyasi boyutu burada kesiyorum, geliyorum asıl derdim olan baraja

Taa darbe döneminden beri gelen tüm otoritelerin istediği %10'luk baraja bugüne kadar kimse el sürmedi. Nedenini biliyorsunuz zaten. Otoriter rejimlerin sürekliliği için böyle bir yola baş koyuldu, halk da Stockholm'ün sendromuna kapılmış olsa gerek, otorite gördüğü an tapmaya başlıyor. Emin olun ki bu baraj kalksa ve ülkede demokrasinin gerçekleşmesi adına gereken yapılsa, herkes kendi ideolojisini 'korkusuzca' savunabilse ve işin içine rant girmese; böyle üçkağıtçı, dolandırıcı, yalancı, rantçı partiler yok olur gider. Sağ politikaysa sağ, sol politikaysa sol; insanları 'din elden gidiyor' diyerek başa gelip 'bakara makara' yapan bir partiye kimse 'CHP'den daha hayırlıdır' diyemez.

Sığ görüşünüze tüküreyim.