/i/Kitap

Kitap sever dostlarımızın buluştuğu alt incidir
Okuma ihtiyacı barut gibidir bir kere tutuşunca artık sönmez
Victor Hugo.
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +2
    Biliyorum sana giden yollar kapalı
    Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

    Ne kadar yakından ve arada uçurum;
    insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

    Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
    Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

    Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
    Ben artık adam olmam bu derde düşeli

    Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
    Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

    Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
    Ve içim zütürmez kenarından kesilmiş ekmeği

    Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
    Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

    Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
    Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

    Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
    Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

    Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
    Bu böyle pek de kolay değil gerçi…

    Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
    Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

    Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
    Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

    inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
    Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

    Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
    Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

    C. Süreya
    ···
  2. 52.
    +4
    Akrep gibisin kardeşim, 
    korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. 
    Serçe gibisin kardeşim, 
    serçenin telaşı içindesin. 
    Midye gibisin kardeşim, 
    midye gibi kapalı, rahat. 
    Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. 
    Bir değil, 
    beş değil, 
    yüz milyonlarlasın maalesef. 
    Koyun gibisin kardeşim, 
    gocuklu celep kaldırınca sopasını 
    sürüye katılıverirsin hemen 
    ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. 
    Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, 
    hani şu derya içre olup 
    deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. 
    Ve bu dünyada, bu zulüm 
    senin sayende. 
    Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer 
    ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak 
    kabahat senin, 
    — demeğe de dilim varmıyor ama — 
    kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! 
    NAZIM HiKMET RAN

    23 eylül 1945
    En güzel deniz:henüz gidilmemiş olanıdır
    En güzel çocuk:henüz büyümedi
    En güzel günlerimiz:henüz yaşamadık olduklarımızdır
    Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:henüz söylememiş olduğumdur
    (burdan evlenme teklifine girebilirsiniz)
    Nazım Hikmet Ran
    ···
  3. 53.
    +2
    sevdiğim bir şiirdir vesselam

    insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
    Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
    Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
    Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
    Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
    Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
    Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
    Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
    Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
    Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
    Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
    Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
    Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
    Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
    Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
    Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

    Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
    Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

    insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
    Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
    Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
    Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
    Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
    Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
    Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
    Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
    Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
    Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
    Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
    Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
    Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
    Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

    Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
    Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

    insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
    Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
    Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
    Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
    Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
    Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
    Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
    Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
    Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
    Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
    Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
    Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
    Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
    Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

    Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
    Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..
    ···
  4. 54.
    -5
    Gerici necip var cugu
    ···
  5. 55.
    0
    Rezerve
    ···
  6. 56.
    0
    rezervasyon
    ···
  7. 57.
    -4
    Su necip alagavatini bir gibim sanan var ya adamin 3 siiri var aq gerisi cop tabi kadin bacaklarina fetisiniz varsa bilmem ve ya kumara, tamamen bir balon olan, karakter yoksunu biri, chpden vekil olamayinca chpye sovmeye baslamis, milletin karisinin sacina laf edip(turbansiz kadin-perdesiz ev) kendi karisini perdesiz ev olarak (kendi deyimiyle) satan bir alagavatttir, kumarci yavsak.

    "Bir tabut dusun; icinde ben, icimde sen"
    - Zarifoglu
    ···
  8. 58.
    +1
    Tarifi imkânsız hisler içinde
    Seviniyor, coşuyorum şu anda
    Turan görünüyor sisler içinde
    Yollarına düşüyorum şu anda

    Niyet ettim daha yola girmeden
    Geçilir mi Nahçivan'ı görmeden
    Nahçivan'da bir çay içip durmadan
    Bakü'deyim şaşıyorum şu anda

    Bakü'de düğümü çözer gibiyim
    Sanki istanbul’da gezer gibiyim
    Bakü'yü okşayan Hazar gibiyim
    Kabarıyor, şişiyorum şu anda

    Can Azerbaycan'da kabaran yürek
    Durmaz artık yolcu yolunda gerek
    Ver elini Türkmenistan diyerek
    Askabat'ı aşıyorum şu anda

    Aşkabat’tan çıkıp Taşkent yoluna
    Semerkant, Buhara, Özbek eline
    Amu-Derya olup Aral gölüne
    Dolup, dolup taşıyorum şu anda

    Ben tasarken Tacikistan susuyor
    Biskek'e varmasam Kırgız küsüyor
    Tanrı Dağları'ndan rüzgar esiyor
    Tatlı tatlı üşüyorum şu anda

    Üşüsem de gidiyorum öteye
    Kazakistan yani Alma-Ata'ya
    Mazideki gibi binip bir tay'a
    Yesi'deyim koşuyorum şu anda

    Çünkü Yesi bir mübarek kucaktır
    Ana kucağından daha sıcaktır
    Ahmet Yesevi'ye ait ocaktır
    O Ocakta pişiyorum şu anda

    Horasan'ın erleri de pişmişler
    Anadolu Rumeli'ye düşmüşler
    Onlar bir ışık, bir güneşmişler
    Nurlarında ışıyorum şu anda

    Nurlarında ışıyorken iste tam
    Gam bürüyor yüreğimi yine gam
    Doğu Türkistan’ım, Bati Trakya’m
    Yaranızı deşiyorum şu anda

    Yaralı yaralı gönül yürüyor
    Geri dönüp taa Bosna'ya varıyor
    Evlad-ı Fatihan şehit veriyor
    Mezarını eşiyorum şu anda

    Mezar eşmek korkutmuyor beni pek
    Ne mezarlar eştim bugünlere dek
    Kırım’a, Musul'a, Kerkük'e tek tek
    Ay Yıldızı döşüyorum şu anda

    Ay Yıldız, örtüsü Kızıl Elma'nın
    Arif doruğunda murat almanın
    Ülkücü olmanın Bozkurt olmanın
    Gururunu yaşıyorum şu anda

    Ozan Arif
    ···
  9. 59.
    +2 -1
    Mehmet akif ersoy kocakarı ile ömer favorimdir. Atıyorum ama uzundur uyarırım.

    Kocakarı ile Ömer

    üstâd-ı necîbim ali ekrem bey’e

    yok ya abbâs’ı bilmeyen, kimdi?..
    o sahâbîyi dinleyin, şimdi:

    bir karanlık geceydi pek de ayaz...
    ibni hattâb’ı görmek üzre biraz,
    çıktım evden ki yollar ıpıssız.
    yolcu bir benmişim meğer yalnız!
    aradan geçmemişti çok da zaman,
    az ilerden yavaşça oldu iyân,
    zulmetin sînesinde ukde gibi,
    ansızın bir müheykel a’râbî!
    bembeyaz bir ridâ içinde garîb,
    geliyor muttasıl mehîb mehîb
    ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;
    durmadan karşıdan selâmlaştık.
    düşünürken selâm alan sesini,
    o heyûlâ uzandı tuttu beni:
    bir de baktım, ömer değil mi imiş!
    – yâ ömer! böyle geç zaman, bu ne iş?
    – şu mahallâtı devre çıkmıştım...
    gel bereber, benimle, üç beş adım.

    • * *

    ne sadâ var, ne bir yürür bîdâr;
    uhrevî bir sükûn içinde civâr.
    ömer olmuş gezer, sıyânet-i hak...
    şu yatan beldenin huzûruna bak!
    o semâlar kadar yücelmiş alın,
    çakarak sînesinden âfâkın,
    bir zaman sönmeyen nigâhıyle,
    necm-i sâhirde sanki bir hâle !
    duruyor her evin önünde ömer,
    dinliyor, bî-haber içerdekiler.
    geçmedik en harâb bir yapıyı,
    yokladık sağlı sollu her kapıyı.
    geldik artık medîne hâricine;
    bir çadır gördü, durdu kaldı yine.

    • * *

    ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın.
    “açız! açız!” diye feryâd eden çocuklarının,
    karıştırıp duruyorken pişen nevâlesini ;
    çıkardı yuttuğu yaşlarla çırpınan sesini:
    – durundu yavrularım, işte şimdicek pişecek...
    fakat ne hâl ise bir türlü pişmiyordu yemek!
    çocukların yeniden başlamıştı nâleleri...
    selâmı verdi ömer, daldı âkıbet içeri,
    selâmı aldı kadın pek beşûş bir yüzle.
    – bu yavrular niçin, ey teyze ağlıyor, söyle?
    – bugün ikinci gün, aç kaldılar...
    – o halde, neden
    biraz yemek komuyorsun?
    – yemek mi? çömleği sen,
    tirid mi zannediyorsun? içinde sâde su var;
    çakıl taşıyla berâber bütün zaman kaynar!
    ne çâre! belki susarlar, dedim. ayıplamayın.
    – peki! senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın...
    tek erkeğin de mi yok?
    – hepsi öldü... kimsem yok.
    – senin midir bu küçükler?
    – torunlarım.
    – ne de çok!
    adam, emîr’e gidip söylemez mi hâlini?
    – ah!
    emîr’e, öyle mi? kahretsin an-karîb allah!
    yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun...
    ömer, belâsını dünyâda isterim bulsun!
    – ne yaptı, teyze, ömer, böyle inkisâr edecek?
    – ya ben yetîm avuturken, emîr uyur mu gerek?
    raiyyetiz , ona bizler vedîatu’llâhız ;
    gelip de bir aramak yok mu?
    – haklısın, yalnız,
    zavallının işi pek çok, zaman bulup gelemez;
    gidip de söylememişsen, ne haldesin bilemez.
    – niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti kabûl?
    sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?
    zavallının işi çokmuş!.. nedir, muhârebe mi?
    işitme sen de civârında inleyen elemi,
    medîne halkını üryan bırak, mısır’da dolaş...
    “gazâ! gazâ!” diye git soy cihânı, gel paylaş!

    çocukların bu sefer yükselince feryadı,
    kadın tehevvürü artık cünûna vardırdı:
    – şu nevhalar ki çıkar tâ bulutların içine;
    ömer! savâik-i tel’în olur, iner tepene!
    yetîmin âhını yağmur duası zannetme:
    o sayha ra’d-ı kazâdır ki gönderir ademe!
    “açız! açız! bize bir lokma olsun ekmek ver... ”
    “susundu yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!”
    gidip de söyleyeyim hâ!.. dilencilik yapamam!
    ömer de kim? benim ondan kerîm adamdı babam,
    ölür de yüz suyu dökmem sizin halîfenize!..
    ömer vuruldu bu son sözle...
    – haklısın, teyze!
    avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim.

    • * *

    halîfe önde, bitik, suçlu, münfa’il , nâdim;
    ben arkasında, perîşan, çadırdan ayrıldık.
    sabaha karşı biraz başlamıştı aydınlık.
    köyün köpekleri ejder misâli saldırıyor,
    bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor?
    medîne’nin dalarak münhanî sokaklarına;
    dönüp dönüp hele geldik zahîre anbarına.
    halîfe girdi açıp, ben de girdim emriyle.
    arandı her yeri, bir mum yakıp ale’l-acele.
    – şu tek çuval unu gördün ya! haydi yükle bana;
    bu testi yağ doludur, elverir o yük de sana.
    çuval halîfe’de, yağ bende, çıktık anbardan;
    kilitleyip geri döndük deminki yollardan.
    mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; ömer yaralı;
    dedim ki:
    – ben zütüreydim... verir misin çuvalı?
    – hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:
    vebâli kendine âiddir ibni hattâb’ın.
    kadın ne söyledi, abbâs, işitmedin mi demin?
    yarın, huzûr-i ilâhî’de, kimseler, ömer’in
    şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;
    evet, hilâfeti yüklenmeyeydi vaktiyle.
    kenâr-ı dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
    gelir de adl-i ilâhî sorar ömer’den onu!
    bir ihtiyar karı bî-kes kalır, ömer mes’ul!
    yetîmi, girye-i hüsrân alır, ömer mes’ul!
    bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:
    ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!
    zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri:
    o damla bir koca girdâb olur boğar ömer’i!
    ömer duyulmada her kalbin inkisârından;
    ömer koğulmada her mâtemin civârından!
    ömer halîfe iken başka kim çıkar mes’ul?
    ömer ne yapsın; ilâhî, beşer zalûm ü cehûl !
    ömer’den isteniyor beklenen muhafazid’den...
    ömer! ömer! nasıl aldın bu bârı sırtına sen?

    – sen almasan acaba kim gelip de senden iyi,
    idâre eyleyecek düştüğün bu ma’rekeyi?
    evet, adâleti “mutlak” hayâl edersen eğer,
    ömer değil ya ne olsan bırak ki hepsi heder!
    beşer, adâleti “mutlak” tahayyül eylerse,
    görür ümîdini mahkûm her zaman ye’se.
    sen ey ömer, ne meleksin, ne bir emîr-i zalûm...
    fakat elinde ne var? fıtraten beşer mazlûm!
    görür bürûc-i semânın bütün sitâreleri,
    zalâm içinde, yük altında inleyen ömer’i!
    huzûr-i hakk’a çıkarken bu unlu cebhenle,
    değil zemîni, getir şâhid âsûmânı bile!
    – uzak mı yol? daha çok var mı?
    – ancak üç beş adım.

    mecâli kalmamış artık zavallının... baktım:
    olanca azmini cebr eyleyip, nefes nefese;
    yavaş yavaş yürüyor. geldi bin belâ ne ise!
    sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu:
    – bırak da testiyi yerleştirin kenâra şunu.
    hemen çakılları çömlekten indirip attı;
    uzandı testiye, yağ koydu, sonra un kattı.
    oturmak istedi, lâkin belâya bak ki: ocak,
    hemen sönüp gidecek...
    – teyze, yok mu hiç yakacak?

    kadın getirdi beş on parça yaş diken ömer’e;
    ömer de yakmak için büsbütün serildi yere.
    ocak tüter, ömer üfler zefîr-i hârıyle;
    zemîni lihye-i beyzâ-yı târumârıyle
    sücûd tavr-ı huşû’unda, muttasıl süpürür;
    içinde rûhu yanar, cebhesinde ter köpürür!
    döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman;
    bulut geçer gibi necmin hıyât-ı nûrundan!

    ocak tutuştu, yemek pişti;
    – var mı teyze kabın?
    getir de indirelim...
    – var büyükçe bir kap, alın.
    yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekleyecek!
    ömer, çocuklara bir bir yedirdi üfleyerek!
    kesildi haymede mâtem, uyandı rûh-i sürûr;
    çocuklar oynaşıyorlar, kadın ferîh ü fahûr .
    ömer bu âlemi gördükçe gaşy içindeydi...
    dedim...
    – sabah oluyor kalkalım...
    – evet, haydi!
    yarın emâret’e gel teyze, öğleyin beni bul:
    emîr’e söyleriz, elbette hayr olur me’mûl .

    • * *

    yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,
    biz de çıktık vedâ edip artık.
    hiç görünmeksizin gelip geçene,
    doğru indik halîfe’nin evine.
    “şimdi nerdeyse gün doğar, kalıver”
    diye, koyvermiyordu, çünkü, ömer.
    etti az sonra subh-ı velveledâr
    uyuyan şehri kâmilen bîdâr.

    öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.
    – gâlibâ teyze, uykusuz kaldın!
    işte bağlanmak üzredir nafakan,
    alacaksın her ay gelip buradan.
    şimdi affeyledin, değil mi beni?
    – böyle göster fakat adâletini.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    0
    Sizin hiç babanız öldü mü?
    Benim bir kere öldü kör oldum
    Yıkadılar aldılar zütürdüler
    Babamdan ummazdım bunu kör oldum
    Siz hiç hamama gittiniz mi?
    Ben gittim lambanın biri söndü
    Gözümün biri söndü kör oldum
    Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
    Şöylelemesine maviydi kör oldum
    Taşlara gelince hamam taşlarına
    Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
    Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
    Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
    Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
    Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

    Cemal Süreya
    ···
  11. 61.
    +1
    Beni bu güzel havalar mahvetti,
    Böyle havada istifa ettim
    Evkaftaki memuriyetimden.
    Tütüne böyle havada alıştım,
    Böyle havada aşık oldum;
    Eve ekmekle tuz zütürmeyi
    Böyle havalarda unuttum;
    Şiir yazma hastalığım
    Hep böyle havalarda nüksetti;
    Beni bu güzel havalar mahvetti.
    ···
  12. 62.
    0
    NakREZZ
    ···
  13. 63.
    0
    Zararsız bir deniz metrosunda piknik yaparken gördüm seni ;

    Son perona son dakikayla yetişmiş idin.

    Lale vardı ellerinde,
    Altı üstü basit bir lale
    Oysa ben neler beklemiştim
    Yakışıyor mu sana Afrodit'in bacısı

    Aa oda ne çorabın kaçmış ;
    Teessüf ettim bilesin hayallerimin kadını
    ---×---×---
    Metro biraz sıkışık dibinde buldum bir anda kendimi.
    Şaka şaka en sevdiğim koku bu, o yüzden girdim yanına

    Başkaları ne der bilmem ama ayak kokusunu çok severim ben ;

    hayallerimin kadını

    imza Ö.F.S.
    Saygılar
    ···
  14. 64.
    +1
    Mestim bugün aşkınla ay yüzlü güzel konçuy,
    Gönlümde esip çınla, ay yüzlü güzel konçuy.
    Şevkinle serab ettin, aşkınla harab ettin,
    Payında türab ettin,ay yüzlü güzel konçuy.
    Sensiz yaşamak boştur, birlikte ölüm hoştur,
    Coştum, daha çok coştur, ay yüzlü konçuy.
    Sevginle geçip serden, bildim yaralar nerden;
    Eyvah kara gözlerden, ay yüzlü güzel konçuy.
    Zulmetteki mahımsın, gönlümdeki ahımsın,
    Ömrümde günahımsın, ay yüzlü güzel konçuy.
    Lebler sücü, bir tas ver; hem neş'e ve hem yas ver;
    Hançer mi o kirpikler, ay yüzlü güzel konçuy.
    Almış beni albızlar, gönlümde yaran sızlar,
    Kurban sana Atsızlar, ay yüzlü güzel konçuy...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  15. 65.
    0
    huurkulluk muydu bu yoksa yani nebileyim ki ölçmedim
    ···
  16. 66.
    +1
    Bu gün Orhan veli kanık ın kitabını almıştım baya bi okudum 2 şiir çarptı gözüme birini yazmışsın diğerinde ben yazayım

    Her gün bu kadar güzel mi bu deniz
    Böyle mi görünür gökyüzü her zaman
    Her zaman güzel mi bu kadar
    Bu eşya, bu pencere
    Değil
    Vallahi değil
    Bir iş var bu işin içinde
    ···
  17. 67.
    0
    tahir efendi bana kelp demiş
    iltifatı bu sözde zahirdir,
    maliki mezhebim benim zira,
    itikadımca kelp tahirdir.

    Eski inci edebiyatı sanatçılarından Nef'i nin vermiş olduğu ibretlik ayar
    ···
  18. 68.
    0
    ÖZLEM 
    O denli o denli çok beklettin 
    Alıştırdın bekletmeye kendini 
    Çok zamanlar geçti de geldin 
    Senden çok seviyorum senin özlemini 
    Aziz Nesin
    ···
  19. 69.
    0
    Canım yine yazmak istedi.Çok fazla isteğim var ama bunların hepsi gereksiz. Canım sıkıldı ve şiir...

    Ah şu gözlerin gördüğü

    Yanık ev,örtülü hayat
    Enkazın ortasında sarı

    Bir çiçek
    iki nota arasında
    Yollar göğe doğru

    Buluttan bir el ritim tutar
    Yollar,ah ne hoştur

    Uzanmak toprağa
    Boş kafayla

    Kafa içinde tohum
    Sulanırsa kötü
    Sulanmasın boş kalsın
    iyidir öyle
    Doldukça, yorulur insan

    Neyse bak dere akıyor
    Sarıl bana kardeşim
    Gidiyorum
    Nereye, bilmem
    Zaman babaya sor
    Nerede, bilmem
    Sen Bul
    Kes konuşmayı gidiyorum işte

    Alsada kurtulsam
    Nerede ufolar
    Bilmem
    Onlar bilirler
    Gelselerde sorsam
    Güzel mi domatesleri
    Ormanları çok mu
    işte geldiler
    Aa ne kadar şey ?
    Hadi gidelim

    Gri, boğuk, denizler metalden
    Topraklar petrolden
    Sevmedim ama
    Geldiğim yerdekiler sever

    Ö.F.S
    ···
  20. 70.
    0
    bakılabilir
    ···