/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +27 -37
    Üst edit 2:Hikayemiz bitmiştir arkadaşlar son attığım entry e şuku gelirse kendi başımdan geçen bir olayı anlatıcam

    Üst edit:Neden çügülüyorsunuz Allah ın müptezelleri

    1999 çınarcık

    1999 Yalova depreminden sonra Hürriyet Gazetesinin gazetecileri depremin izlerini silmekte olan Yalova/Çınarçık'a haber yapmak üzere kampa gider.
    Aşağıda okuyacağınız hikaye gazete ekibinden Mesut Türkcan'ın ve bir grup arkadaşının başından geçen olayları konu alacaktır.
    Hikaye Mesut Türkcan'ın ağzından yazılacaktır , kamera kayıtları ise benim tarafımca sizlere betimlenecektir. (Kamera kayıtları gazete arşivindedir , alınmasına müsade
    edilmemiştir.)
    Mesut Türkcan'ın izni ile yazılacak olan bu dosyada Yalova Depreminin izlerinden de söz edileceği için etkilenecek ve belki kaybettiği yakınlarını aklına getirip
    sıkıntı içine girebilecek kişilerin okumamasını rica ediyorum.

    10 Ağustos 2000
    ---
    Gazete ekibi olarak Yalova Çınarcık Depreminin birinci yıl dönümüyle ilgili bir inceleme dosyası hazırlamak için yola çıktık... Haber ekibimizde benim dışımda
    şefimiz Bahri Abi , yardımcı kameramanım Orhan ve asistanımız Neslihan Hanım vardı. Gazetenin bize tahsis ettiği Renault Broadway ile bayağı zorlu bir yolculuk çekiyorduk
    diyebilirim. Nihayetinde Yalova'ya varmıştık... Şehrin büyük bir kısmında hala enkazlar , tamamlanamamış inşaatlar , çok sayıda hasarlı araçlar vardı. Adeta terk edilmiş
    bir şehir izlenimi veriyordu... Şehirin merkezinde halen daha Kızılay'ın kan arabası duruyordu ve sürekli yardım tırları geliyordu... Gazetenin bizlere tahsis ettiği
    otele gittiğimizde saat öğleden sonra 5'di... Haber eşyalarımızı , kişisel eşyalarımızı odalara çıkardık. Akşam yemeğine kadar herkes yatağına çekilip uyumuştu... Otel
    bomboştu , bizim dışımızda kalan 4-5 kişi vardı yoktu... Akşam yemeği saati gelmişti. Koridora çıkıp giriş kattaki yemek bölümüne gidiyordum. Bomboş olan koridorlarda
    yürürken bir ses duydum. Yardım sesi gibiydi , bir kadına aitti sanki... "Kurtarın" diye bağırıyordu. Bağırıyordu ama ben bu bağırışı bir fısıltıymış gibi duymuştum.
    Kafamı arkama çevirdim , kimseler yoktu. Koridor bomboştu... Yemek için girişe indim hızlı hızlı. Deprem pgibolojisi üstüme çökmüştü... Bahri Abi , Orhan ve Neslihan gayet
    keyifli duruyorlardı.Bir kaç günü kendimize ayırıp sonraki günlerde halk ile röportajlar yapacağımızı , depremde kurtarılan kişiler ile konuşacağımızı söyledi...
    Çok zorlayıcı bir iş değildi... "He , bu arada bir iş daha var... Hokkabazlık" dedi gülerek... "Hayırdır Bahri abi , ne hokkabazlığı" dedim.
    "Yaa bu deprem anında insanlar ateş rengindeki ışıkların havada dolaştığını , gecenin sanki aydınlandığını , mezarlıktan ruhların kalkıp göç ettiğini falan söylüyorlar
    o olayı da araştırın dediler ama böyle saçmalıklara zaman mı ayırıcaz" dedi... O dönemi hatırlayanlar bilecektir , pek çok şehirde mezarlıklardan ruhların kalkıp
    göç ettiği söylenir hatta Bursa Ulucami'deki evliya ruhlarının deprem saatinden önce sokaklarda davul çaldığı ve halkı uyandırdığı rivayet edilir...
    Akşam yemeğimizi yedikten sonra odalarımıza çekildik.

    Rez alın uzun ve soluklu bir hikaye sizleri bekliyor

    not:Alıntıdır
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +7
    Kabusunda tanımadığı bir evin tanımadığı bir odasında olduğunu ve televizyonda Bahri Abi , benim ve Neslihan'ın ölüm haberini görüp ağlamaya başladığını , sinir krizi geçirdiğini anlattı.
    Açıkçası korkunç bir rüya olduğu belliydi... Bunları gülerek anlatıyordu , belli etmemeye çalışsa da Orhan'ın da korktuğunu seziyordum.
    "Bundan 1 yıl önce onlarca insan öldü bu şehirde , sokaklarda... Eee doğaldır bilinç altımıza işlemesi" dedim... Gülüştük ve kahvaltı sofrasına oturduk.
    Bahri Abi ve Neslihan bizden önce geçip oturmuşlardı bile...
    "Çok işimiz var çok... Hızlı hızlı yiyin yemeğinizi. Orhan sen fotoğraf makinasını alıp sağı solu fotoğrafla. Neslihan sen halktan 2-3 röportaj al , Mesut sen de al kameranı bir de mikrofon ayarla akşam ajansa haber kasetini yolla." dedi...
    Yoğun ve tempolu bir gün olacağı belliydi... Sokağa çıktık... Dört bir yandan işi halletmeye çalışıyorduk ve neticesinde 7-8 saatlik mesainin sonunda haberleri ve röportajları hazırladık.
    Halk korkuyordu... Çoğu deprem hakkında konuşmak istemiyordu.Zar zor ağızlarından laf alıyorduk.
    Gerekli şeyler toparlandıktan sonra otelde buluştuk... Neslihan montajı ve ajansa kargolama işini yaptıktan sonra yanımıza geldi.
    "Bahri Abi , kanaldan aradılar.Bu Kocadere köyünde halk depremde bazı şeyler gördüklerini. Sarı ışıklar geçtiğini , sokaklarda yıllar önce ölen insanların yürüdüğünü falan görmüş... Orayı da çekmemizi istemişler." dedi.
    Bahri Abi yine tersledi... "Bunlara ayırcak zamanımız yok... Milletin acısı varken hokkabazlarla mı konuşucaz" dedi.
    "iznin olursa ben bu işi yapmak istiyorum abi." dedim... Bahri Abi başta istemese de sonucunda ikna ettim.
    Çınarcık'daki çekimler bittikten sonra Kocadere'de de bir çekim yapılacaktı... Bahri Abi merkeze dönecek , köydeki işleri Orhan ve Neslihan ile beraber halledecektim.
    Akşam yemeği yendikten sonra dün geceki sahile doğru tekrar yürümeye başladık... Hava serin gibiydi. Rüzgar yoktu ama tatlı bir soğukluk vardı.
    Birlikte sahile gidip kumlara oturmuştuk.
    ···
  3. 3.
    +6
    Uyanmama çalan telefon sebep olmuştu... Daha önce kapının da çalındığını hissetmiştim ama uykumdan kalkmamıştım.
    Telefondaki Bahri Abi'ydi... "Hemen gel aşağı , çabuk ol" dedi...
    Hızlı hızlı indim merdivenleri... Koridorda polisler vardı. Kapının önünde emniyet şeridi çekilmişti.
    Bahri Abi ve Neslihan beni aşağıda bekliyorlardı... Neslihan'ın ağladığını görüyordum...
    "Hayırdır Bahri Abi" dedim...
    "Orhan... " dedi... "Dün gece intihara kalkışmış... "
    Başta şaka yapıyorlar sanmıştım... "Saçmalama abi nasıl olur" dedim...
    Sonuçta dün gece şakalar yapan , sürekli güler yüzlü olan bir adamdı... Yaşam sevinci doluydu... Neden intihar edebilirdi ki ?
    "Bilmiyoruz... Resepsiyonu arayıp ambulans çağırmalarını istemiş.Kan kaybı çok , zütürüyorlar şimdi hastaneye." dedi...
    Bileklerinden bir tanesine fazla derin olmayan , sızıntılı bir kegib attığını ve banyoda öyle yattığını öğrendik.
    Bahri Abi de dönememişti... Orhan'ın bu yaptığı şey dönüşümüzü geciktirmişti.
    Polis inceleme yaptıktan sonra ifademizi aldı... Bu ifadeler halen emniyette bulunur.
    Daha sonra hastaneye Orhan'ın yanına gittik.
    ···
  4. 4.
    +6
    Odalar modern sayılacak tarzdaydı... O dönemin teknolojisi için televizyonlu odalar lüks sayılıyordu. Gazete herkese ayrı oda vermişti , sağolsun.Ben o gece erkenden yatağa çekildim... Televizyonlarda hep Yalova'daki depremin birinci yılının olacağıyla ilgili programlar yapılıyordu , izleyip fikir sahibi oluyordum. Yatıp dinleniyorken kapı çaldı , kapıyı çalan Bahri Abi'ydi.
    "Sahile gidiyoruz aslanım , gel istersen sen de" dedi... Otel odasında durmak sıkıcıydı , "bekle abi hazırlanıyorum." dedim ve yanlarına gittim.
    Kameramı da alıp küçük bir kayıt yapmak istiyordum... Otelden çıkıp taksiyle sahile gittik... Yalovanın sahili taşlık ve kayalıktır. Kayalıklarda oturup denizi izliyorduk. Neslihan ve Orhan yarının progrdıbını yapıyorlardı... Ben de Bahri Abi'ye sanki Yalova'nın bir mezar şehri olduğunu söylemiştim... Güldü.
    Sahilde otururken 5-10 dakika yalnız yürüyüşe çıktım... Kayaların ordan geçerken birden yine o sesi duymuştum.
    Yine "Kurtarın !" diye bağırıyordu birisi... Kayaların altından geliyordu ses... Kameranın ışığını açıp etrafa baktım. Kimse yoktu , ses seda gelmiyordu bir yerden.
    Kameranın ışığını gören Bahri abi
    "Hayırdır Mesut , bi durum mu oldu" dedi...
    "Birisi yardım edin diye bağırdı abi , bugün ikinci sefer oluyor bu ses" dedim... Sahilden kalkıp apar topar yanıma geldiler...
    Sağa sola bakıyorlardı ama bana pek inanmış gibi değillerdi...
    "Seni etkiledi heralde bu deprem muhabbeti... istiyosan seni yollayalım , yerine başka birisi gelsin sen de kafanı dinlersin he aslanım ?" dedi.
    "Yok abi yok büyütülecek bir şey değil." dedim... Ama korkmuştum.
    Çünkü tıpa tıp tanıdığım bir sesti... Aslında sanki o sesi otelden de önce biliyor gibiydim. Sanki o sesi daha önceden çok kez duymuştum.
    O gece pek fazla bir şey yapmadan otele geri döndük...
    ···
    1. 1.
      0
      rezzzzeeeeaaaakkk
      ···
  5. 5.
    +6
    Otele geldiğimde kamera kayıtlarını açtım.Pek sıra dışı bir şey yok gibiydi. Ancak bir uğultu vardı. Bizim ekipten birilerinin sesi olamazdı çünkü onlardan uzaktım , bölgede kuş , vahşi hayvan falan da yoktu.Ama yüksek bir uğultu sesi geliyordu ve bu ses net bir şekilde hissediliyordu... "Acaba rüzgardan mı" diye düşünmüş olsam da bu sesin pek rüzgar sesine benzemediğinin farkındaydım.
    Küçük detaylara takılan bir insandım ve bunlar beni iyi bir gazeteci yapmıştı... O gece güzel bir uyku çekip iyice dinlendim. Uyandığımda saat 6-7 gibiydi.
    Kahvaltı saat 8'de başlıyordu , ben de kahvaltıya inmeden tekrar kamera kaydının tekrar inceleyeyim dedim ama hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım.
    Kamera dün gece ilginç bir şekilde dün geceden 2 poz yakalamıştı... Yine o sahildi , sadece 2 tane ağacın fotoğrafı vardı. Yanlışlıkla çekilmiş gibi durmuyordu , üstelik dün gece baktığımda da yoktu.
    "Acaba uyku sersemi farketmedim mi" diye düşündüm ama dediğim gibi detaylara takılan birisiydim ve yanlışlıkla veya bilerek böyle bir resim çekmediğimden emindim.
    Ağaçların fotoğraflarına baktım... Sıradan ağaçlardı , herhangi bir özellikleri yok gibiydi.
    Daha sonra üstüne kafa yorulacak bir şey olmadığını düşünüp fotoğrafları sildim , videoyu da silecektim ama açıkçası işime yarayacağını düşünüp silmekten vazgeçmiştim.
    Saat yavaş yavaş 8'e geliyordu... Odadan çıkıp koridorda yürüyordum. Yine çok sessizdi ve ürkmemek elde değildi. Neyse ki koridorun karşı ucundan Orhan'ın çıktığını gördüm...
    Bu gerginlikle orada yürümek işkence gibiydi , Orhan'la konuşa konuşa inmek zor gelmeyecekti.
    Birlikte bu sefer asansöre atladık... Dün gece değişik bir kabus gördüğünü söyledi.
    ···
    1. 1.
      0
      Sen onu bunu geç de fotodaki kızın yüzüne kim boşaldı onu söyle amk. Makyajı akmış hep
      ···
  6. 6.
    +5
    Minibüsçü arkadaş sağolsun köy kahvesine gidip sayın Nedim ince'yi çağırdı ve başladık konuşmaya.
    -4

    Sevgili Nedim Bey bizi güler yüzle karşıladı... Öncelikle depremle ilgili geçmiş olsun dileklerimizi ilettik... Yalova şehrinin büyük bir maddi ve manevi zarara uğradığını ve bunun izinin yıllarca geçmeyeceğini anlattı.
    "Elbette depremle alakalı üzgünüz ama buraya gelmemizin bir diğer sebebi de köyde ardı arkası kesilmediği iddia edilen esrarengiz olaylar... " dedim.
    Güldü , anlayışla karşıladı.
    "Bir çoğu uydurma , bir çoğu gerçektir... " dedi...
    Kendilerinin de izni olursa köyde konaklamak istediğimizi , insanlarla röportaj yapmak istediğimizi ve kameraya kaydetmek istediğimizi söyledik.
    Kamera işine biraz mesafeli yaklaşmıştı... Hane sahiplerinin yüzlerini buzlarsak ve isimlerini sansürlersek buna sıcak bakacağını söyledi.
    Köy kahvesindeki muhtarlığa gidip kalacağımız yerle ilgili bilgi aldık... Köyde küçük bir misafir evi vardı. Denizi görüyordu , aslında köydeki en güzel evlerden biriydi.
    Bu evde kalabileceğimizi eğer istersek kahvaltı ve akşam yemekleri için köylülerin evine misafir edebileceklerini söylediler.
    Gayet iyi ve samimi karşılanmıştık. Ekipmanlarımızı bırakıp eve doğru giderken kahveden bağrış çağrış sesleri geldi...
    Köylülerin bir kısmı bizim orada olmamızdan duyduğu rahatsızlığı anlatıyordu... Neslihan korkmuş gözüküyordu ama Nedim Bey bu konuyu hemen sakinleştirdi...
    "Siz gidip misafir evine yerleşin , akşam da kameralarınızı alın gelin evvela bizim evden başlayalım anlatmaya." dedi...
    Kendisi çok ağırbaşlı ve akıllı bir adamdı... Nerede nasıl müdahele edeceğini biliyordu.
    Biz Neslihan ile misafir evine doğru yöneldik... Köylüler de sakinleşti.
    ···
  7. 7.
    +5
    Hikayeyi okuduğunuz için teşekkürler eğer bu yazdığım entry e şuku gelirse kendi başıma gelen bir olayı anlatıcam şukulayan çügüleyen rezleyen elleriniz dert görmesin
    ···
    1. 1.
      0
      Kanka bekletmedin adamsin
      ···
  8. 8.
    +4
    Doktorlar bileğine küçük bir dikiş attıklarını , parçalanan kılcal damarlar yüzünden 2 gün kontrol için hastanede tutacaklarını söylemişti...
    Görüşmek için içeriye girdiğimizde Orhan'ı ilk kez öyle görmüştüm... Yüzü bembeyazdı , dudakları morarmıştı ve yüzünde de morluk ve kızarıklıklar vardı.
    Üçümüz de içerideydik ama o sadece bana bakıyordu... Uzun , uzun...
    Sorular sorduk , cevap vermedi... Daha sonra benim elimi tuttu , Bahri abi ve Neslihan'a siz çıkın der gibi bir hareket yaptı...
    Konuşmuyordu... Ya da konuşamıyordu , bilmiyorum...
    Ben sormaya başladım...
    "Bunu sen kendin mi yaptın ? Yoksa birisi mi yaptı ?" dedim...
    Evet der gibi kafasını salladı...
    "Bu Bahri ya da Neslihan mıydı ?" diye sordum
    Hayır der gibi salladı
    "Peki bunu yapan tanıdığın birisi miydi ?" dedim...
    Evet dedi ve ağlamaya başladı... Sesi hiç çıkmıyordu , sessiz sessiz ağlıyordu.
    "Peki , bunu neden yaptıklarını biliyor musun ?" diye sordum.
    Hayır diyerek başını salladı ve sonra beni de kovarmışcasına hareketler yaptı... Hemşire ve doktor daha fazla görüşmememiz gerektiğini söyledi...
    Zaten kendisi de bizimle görüşmek istemiyordu.
    Orhan'ı orada bırakıp otele geri döndük... Zor bir gün geçiriyorduk.
    ···
  9. 9.
    +4
    Köy kahvesinden 2-3 kişi gelmişti... "Ne yaptınız , kızdırdınız onları" diye bağırıyorlardı...
    "Dayıcım biz kötü bir şey yapmadık işimizi yapıyoruz , Nedim bey den de iznimiz var" dedim.
    Köylüler laftan anlamıyor , sürekli bağırıyorlardı.
    Köyden gelen 1-2 kadın Neslihan'ı evlerine alıp ilgilendi.
    Benim aklıma ise mektubun geri kalanı gelmişti... O an aklıma ne korku ne de başka bir şey geldi. Aniden eve girip üst kata çıktım. Orhan'ın mektubuna baktım , kül olmuştu.
    Mektubun içinde her ne yazıyorsa cinniler onu okumamı istemiyordu adeta... Sanki beni aşağıya çekmek için Neslihan ın suretine girdiler ve ben aşağı inice mektubu yaktılar gibiydi.
    Kamera kayıtlarına baktım hiç bir şey yoktu...
    Aniden evden çıktım... Geceyi orda geçirmek istemiyordum. Neslihan'ın yanına gittim.
    "Ben burada kalamam , sen de kalma... Yarın sabah dönelim Mesut" dedi...
    "Olmaz... Peşimizi bırakmayacaklar" dedim.
    "Kimler Mesut kimler" diye bağırdım.
    Köylü kadınlardan birisi
    "Cinler" dedi...
    ···
  10. 10.
    +3
    Arabada kimse bu olay hakkında konuşmuyordu... Sessizliği Neslihan bozmuştu.
    "Neden böyle bir şey yapsın ki" diyordu...
    "O yapmadı." dedim...
    Şaşırmışlardı... "Polis intihar ettiğini söylüyor ama" dedi...
    "Bilmiyorum , Orhan bana intihar etmediğini söyledi" dedim...
    Onlar da korkmuştu... Onlar cinayetten ben ise daha farklı şeylerden şüpheleniyordum...
    Otele geldiğimizde Orhan'ın odasındaki inceleme bitmişti... Kapıda ve herhangi bir yerde zorlama görülmüyordu.
    Pencerelerde de farklı kişiye ait izler yoktu... Her yer yerli yerindeydi aslında.
    Kameralarda da bir şey yoktu.
    O sırada Orhan'ın yatağının hemen üstünde bir kağıt parçası vardı... Polisin göremeyeceği kadar aradaydı , ince bir detaydı.
    Kağıdı alıp baktım.
    "ہزار نو سو ننانوے" yazıyordu... Bu yine o yazıydı.
    1999 yazıyordu.
    Ama bunun anlamı depremin tarihi miydi yoksa farklı bir şey miydi bilmiyordum.
    Ordaki kağıdı alıp odama geçtim... Bahri Abi ve Neslihan da dinleniyorlardı.
    Bu sayı ile benim kağıdımdaki sayı aynıydı... Orhan ile konuşmam lazımdı ama bizi kabul etmiyordu.
    Akşam yemeğinde bir araya geldiğimizde Bahri Abi kanala bu durumu ilettiğini ve Orhan'ın hastaneden çıkınca evine dönmesi gerektiğini söyledi.
    Biz de ona katıldık... Tek düşündüğümüz onun sağlığıydı.
    Ve 2 günün sonunda Bahri Abi ve Orhan merkeze dönmüştü.
    Neslihan ve ben Kocadere köyündeki diğer habere gidecektik... Neslihan bana yolda
    "Bahri Abi'de bir farklılık yok mu sence ?" dedi.
    "Nasıl yani" dedim.
    "Bilmem... Bu haberde biraz farklı gibiydi , sanki o değilmiş gibi" dedi.
    "Bilmem , farketmedim." dedim.
    Neslihan ile aram o kadar iyi değildi , pek fazla konuşmazdık.
    ···
  11. 11.
    +3
    Eve doğru gidiyorduk... Neslihan telefonla Bahri Abi'yi aramıştı...
    "Abi bu köyde kimse normal değil... Ortalık şizofrenden geçilmiyor haberin olsun" dedi...
    Sinirli miydi yoksa bunları komik mi buluyordu bilmiyorum... Neslihan bu konularda benim kadar inançlı değildi açıkçası.
    Bahri abi de ona anlaşılan şakayla karşılık vermişti beraber gülüşüyorlardı...
    Ben konuşmalarına dahil olmadım... Orhan'ın durumunu sordu.Bir farklılık olmadığını duyduk...
    Telefonu kapatmıştı ve biz eve gelmiştik.
    Ama bir gariplik vardı... Evin üst kat pencereleri kırılmıştı. Birileri taş atmış gibi duruyordu çünkü sadece sokak cephesinin camları kırıktı.
    Telefonla Nedim Bey'i aradım...
    Sabah taşkınlık çıkaran köylülerin böyle şeyler yapabileceğini... Ama istersek onun evinde de kalabileceğimizi söyledi.
    Olanlardan sonra orda kalmak iyi bir fikir değil gibiydi.
    "Yok biz hallederiz" diyip kapattım telefonu.
    Neslihan sinirliydi... Onu bu kadar sinirli daha önce çok az görmüştüm.
    "Haberimizi yapalım , sonra da gidelim artık şu salak köyden" dedi...
    "Merak etmiyor musun hiç ? Anlattıkları gerçekse ?" dedim.
    "Saçmalama böyle şeylere inanma bile" dedi...
    Bir şey demedim...
    "Nerede yatmak istiyorsun sen" dedim...
    "Ben alt katta televizyon izleye izleye uyurum , üst kata sen çık" dedi.
    Kabul ettim... Ortalığı toparlayıp düzenledikten sonra ikimiz de yataklara çekildik... Neslihan televizyonda o meşhur Cine5 deki saçma macera filmlerini izliyordu.
    Ben de üst katta kamera kayıtlarını tekrar tekrar izliyordum..
    Sıradışı bir şeyler arıyordum ama bulamamıştım.
    Daha sonra kamerayı kapatıp uykuya çekildim.
    ···
  12. 12.
    +3
    Neslihan ile Çınarcık-Kocadere minibüslerinin kalktığı otogar benzeri bir yere gittik... Onun da benim de aklı Orhan'daydı... Neslihan ile Orhan'ın arası çok iyiydi , Orhan ekibin en sevecen insanıydı...
    Neslihan bana bakıp
    "Orhan'ın intihar ettiğine ihtimal vermiyorum... Bence otelde birisi ona saldırdı." dedi...
    "Olabilir , ama polisler ikinci bir kişinin izini görmemişler" dedim...
    Yine de ikimiz de inanmıyorduk onun böyle bir şey yapacağına , zaten kendisi de demişti...
    Orhan'ın bizimkinden farklı bir yaşantısı vardı... Ailesi zengin insanlardı , çok sayıda evleri spor arabaları , bağları bahçeleri vardı ama Orhan onların servetini istemeyip gazetede çalışıyordu... Annesinin babasından gizli yolladığı paraları da mehmetçik vakfına , löseve , kızılaya bağışlıyordu (imkanı olan herkesin yardım yapmasını rica ederim)
    Mesleğini seven , mutlu hayat yaşayan bir insanın bu duruma gelmesi bizi üzüyordu.
    Minibüse atlayıp Kocadere köyüne doğru yola çıktık... Sahil kenarında düğünlerin , sünnetlerin yapıldığı sevimli bir köy olduğunu anlatmıştı bize minibüs şöförü... Ama 1999 depreminden sonra köydeki hanelerin çoğunun boş olduğunu , mezarlıktaki isimlerin esrarengiz bir şekilde isimlerinin silindiği ve zaman zaman denizin kıyısında kan izlerinin olduğunu iddia ediyordu...
    Bunlar birer iddiaydı tabi ki ama anlattıkları şeyler bizi ürkütmeye yetmişti...
    Şoför 30'lu yaşlarda genç sayılacak bir adamdı...
    "Peki bu köyde başka ne tür esrarengiz olaylar oldu ve bunları dinleyeceğimiz birisi var mı ?" diye sordum.
    "Valla köyle ilgili herkes bir şey anlatır ama işin aslını astarını Nedim ince hocamız bilir (Bu kişi sayın Muharrem ince'nin dedesinin kardeşi olur. Eğer bir sıkıntı olacaksa bu bilgiyi sileceğim.)
    "Siz gidip onla bi konuşun , zaten köye de geldik." dedi...
    Köydeki bütün haneler gözümüzün önündeydi..Çok fazla insan kalmamıştı haliyle...
    Minibüsten eşyalarımızı , aletlerimizi indirip bir küçük bir çay bahçesine oturduk...
    ···
  13. 13.
    +3
    Eve gidip eşyalarımızı iyice yerleştiridik... Kameramı açıp evin içini kayıta alıyordum.O sırada üst kattan Neslihan seslendi
    "Beş dakika gelir misin ?"
    Kamerayı sehpaya bırakıp üst kata çıktım... Sağa sola bakındım ama kimse yoktu... Sesi duyduğuma adım gibi emindim.Her yeri didik didik etsem de Neslihan'a dair bir şey göremedim.
    Evin içinde "Neslihan" diye seslendim... Ses seda yoktu.
    Alt kata indim... Bir kez daha seslendim yine ses gelmemişti... Kameraya gidip baktım.
    Çektiğim kısmı geriye sardım ve kontrol ettim.
    Evet net bir şekilde Neslihan'ın sesiydi ve bana seslenmişti.
    Bahçe tarafına çıktığımda Neslihan'ı denize doğru yürürken gördüm...
    Telefonla aradım , arkasını döndü bana bakarak konuşuyordu.
    "Neslihan , ne ara çıktın oraya ?" dedim...
    "Eve gelir gelmez bi denize gideyim dedim... Kahvede olanlara canım sıkıldı" dedi.
    "Üst kata hiç çıktın mı ?" dedim.
    "Hayır , noldu ?" dedi.
    "Hiç... Vazo falan kırılmış da , sen mi kırdın diyecektim." diye bir yalan uydurdum.
    Kamerayı kapatıp tekrar üst kata çıktım... Bir gariplik olduğunu seziyordum , sanki bu olanlar daha da devam edecekmiş gibiydi.
    ···
  14. 14.
    +3
    Gecenin karanlığının şerrinden Sabah aydınlığının Rabbine sığınırım

    Allah bizi onların gazabından korusun

    Teşekkürler.
    ···
    1. 1.
      0
      ilk şukun benden
      ···
  15. 15.
    +3
    Evin içinde Neslihan'ın eşyaları hala duruyordu... Yatağa bakamadım , belki o şey her ne ise hala orda olabilirdi...
    Direk üst kata çıktım... Mektubun küllerini yataktan topladım. Mektup yataktaydı ama yatakta en ufak bir yanık izi yoktu. Mektup sanki kendi kendine yanıp sağa sola zarar vermemişti.
    Orhan'ın ölümü ve üstüne bu olanlar beni derinden etkilemişti.
    "Onları rahat bırakmanızı istiyorlar" satırı sürekli aklımdaydı ve farkında olmadan söylediğim Urduca sözleri merak ediyordum.
    Bunları düşünürken günün yorgunluğu ile uyuyakalmıştım... Gece saat 3-4 gibi pencere tıklatması duyuyordum.
    Birisi pencerenin cdıbına vuruyordu sanki... Ama ben üst kattaydım.
    Yataktan kalktım... Pencerede kimse yoktu , pencerenin camları da önceki geceden kırılmıştı zaten.
    O sırada farkettim... O tıklatma sesi pencereden değil , odadaki aynadan geliyordu.
    Sırtımı çevirip aynaya baktım... Aynadaki de bendim.
    Ama bembeyazdım... Yüzüm gözüm morluklar içindeydi... Bana "gel" işareti yapıyordu.
    Ağır adımlarla aynaya doğru yürümeye başladım... Ben adım attıkça o aynadaki şey gülümsüyordu.Ben ona yaklaştıkça o kahkahalar atmaya başlıyordu.
    Aynayla aramda 2-3 adımlık mesafe varken büyük bir kırık sesi duyuldu ve ayna tuz buz olmuş , patlamıştı.
    Aynadan fırlayan cam parçaları sağ kolumda kegibler yapmıştı... Ayna küçük bir aynaydı ama kolumda büyük bir kegib yapmıştı... Oluk oluk kan akıyordu.
    ···
  16. 16.
    +3
    Planladığımızdan daha erken bitmişti işler... Kalan 2 günü tatil yapmak için kullanacaktık.
    Bizim ekip kayalıklara yürüyordu bende deniz kıyısına oturmuştum. Deniz kıyısında otururken tepedeki uçurumda yaşlı bir kadının denize doğru dua ettiğini gördüm.
    Garip bir görüntü gibiydi... Haber değeri taşıyan bir fotoğraftı.
    Kamerayı çıkarıp fotoğrafını çekmeye çalıştım ama nasıl oldu , nasıl farkına vardıysa beni görüp hızlıca ordan uzaklaştı... Çok hızlı bir şekilde gitmişti ve giderken en ufak bir şey söylememişti.
    Fotoğrafa baktığımda orda yoktu... Yakalayamamıştım.
    Bahri Abi yanıma geldi... Olanları anlattım.
    "Doğaldır Mesut... Bu denizde kaç tane sahipsiz cenaze var düşünebiliyor musun ? Buraya gelip dua ederler... Çiçek atarlar... Doğal." dedi.
    Doğru söylüyordu... Burda olan şeylere şaşırmamam gerekirdi.
    O gece otele geri dönmüştük... Herkes yine odasına çekilmişti.
    Ben önceki geceki kaydı tekrar izledim...
    Kayadaki bir yazı dikkatimi çekti... "ہزار نو سو ننانوے " yazıyordu... Bu dili başta Arapça sanmış olsam da dilin aslında Urduca olduğunu öğrendim.
    Kamera kaydını durdurup yazıyı temiz bir kağıda geçtim... Çapraz odamdaki Bahri Abi'nin yanında gidip burda ne yazdığını sordum...
    Burda yazanın bir sayı olduğunu söyledi... "Ne yazıyor peki abi" dedim.
    "1999" dedi... Bu depremin tarihiydi...
    Ben şaşırmıştım... Ama Bahri Abi şaşırmamıştı , hatta kamera kaydını izlememişti bile...
    "Bunlar doğal şeyler oğlum... Geçen sene kazımış işte birisi" dedi...
    Bu hali bana biraz yapmacık geliyordu... Bir farklılık olduğu herkesin kabulüydü ama kimse bunu anlatamıyordu.
    Kağıttaki yazıya baka baka uyudum... Uyandığımda yine sabaha karşıydı.
    ···
  17. 17.
    +2 -1
    Aldım yerimi
    ···
    1. 1.
      +1
      Alinti degil feresten Calintidir
      ···
  18. 18.
    +3
    Kapıda köyün kadınlarından birisi vardı , bize yemek getirmişti... Saf , sevimli bir kadındı.
    "Bütün köyü çekceniz mi o elinizdekilerle , azcık gelin misafirimiz olun" dedi...
    "Bir akşam geliriz teyzeciğim" dedim...
    "Geceleri dikkat edin evladım... Buralar tekin değil artık. Köyde depremden sonra kimseler kalmadı... Mezarlıklarımızda cenaze kalmadı. Hepsi gidip göç etti." dedi.
    Neslihan gülümseyip
    "Havalar sıcak belki serin bi yerlere gitmişlerdir ablacığım" dedi.
    Yersiz şakaları canımı sıkmaya başlamıştı iyiden iyiye... Kadının verdiği yemeği alıp teşekkür ettim.
    Neslihan ile birlikte yemeği dolaba bıraktık... Tost yeme fikrinde ısrarcıydı ve köy meydanındaki çay bahçesine gidip tostları yedik.
    Ordan kalkıp eve doğru yürüdük kapıda iki tane zarf vardı...
    Birinde Neslihan diğerinde Mesut yazıyordu.
    Bunlar Orhan'ın yazdığı mektuplar olabilirdi... Ama saat postacının gelmesi için fazla geçti.
    Neslihan kendi mektubunu alıp bahçeye çıktı okumaya... Ben üst katta odada okuyordum.
    Neslihan benden önce okumaya başlamıştı , benim içimden gelmiyordu...
    Orhan'ın öldüğü fikrine kendimi alıştıramıyordum bile...
    "Neler yazmış" dedim...
    "Hiç , çok iyi şeyler hakettiğimi ve herşeyin gönlümce olmasını dilediğini yazmış" dedi...
    "Sana ne yazmış ?" diye devam etti...
    "Gece okuyacağım." dedim...
    "Şu aynayı versene bi sakal traşı olayım" dedim... Gidip aynayı aldım ve odaya çıktım... Traş olduktan sonra Orhan'ın mektubunu açtım.
    ···
  19. 19.
    +1 -2
    fotograf fake beyler
    ···
  20. 20.
    +1 -2
    Trend olmazsa zütüme kafası hariç 45 lik girsin
    ···