/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +24 -10
    Kemal tüfeğini doğrultmuş yeni bir hedef ararken birden arabanın üstünden bir şey fırladı. Ve koluna yapıştı. O sırada Kemal'den acı bir feryat geldi. Ferhat arkadaşına baktı. Suratı neredeyse paramparça olmuş bir köpek Kemal'in kolunu ısırmış çekiştiriyordu. Kemal tüfeğiyle hayvanın kafasına vurdu fakat işlemedi. 

    "Hayır!" diye bağırıp hayvana ateş etti Ferhat. Ateş ederken bazı acı şeyleri farkına varmıştı. Köpek merminin etkisiyle Kemal'i bırakıp savruldu. Ancak toparlanıp Ferhat'a yöneldi ve hırlamaya başladı. O sırada yarı yarıya parçalanmış koluna rağmen Kemal tüfeğini ateşledi ve son fişek de köpeğin beynini dağıttı. Sonra Kemal daha fazla dayanamayıp dizlerinin üstüne çöktü. Ferhat koşarak yanına geldi ve koluna baktı.
    "Güle güle kardeşim." dedi Kemal. Nefes alıp vermesi hızlanıyordu. 
    "Ne güle gülesi? Hayır! Ölmeyeceksin! Onun daha virüslü olduğunu bile bilmiyoruz."
    "Ah, Ferhat. Eminim attığın şu yalana sen bile inanmıyorsun. O hayvan virüslüydü ve ben de artık öyleyim. Öleceğim."
    "Hayır! Kemal!" 

    Aksiyona gerilime korkuya hazir olun. Turkiyede bir salgın olursa o amerikan filmlerinde gördüğünüz olaylar bizim basimiza gelirse şayet ne olurdu? Arkaniza yaslanin rezlerinizi alin basliyorum...
    ···
  2. 2.
    +5 -1
    2 hafta önce...

    Önündeki ses geçirmez camdan içeriye bakıyordu. Camın ardındaki odada meslektaşı sedyede yatıyordu, tepki vermeden. Yanındaki doktor ise, ağzını burnunu kapatmış bir şekilde odada dört dönüyordu. Açıkçası orada ne yaptığını bilmiyordu ama sonuçta o doktordu, doktorun bilmesi yeterliydi.

    Doktor kısa süre sonra odadan çıktı. Laboratuvardakiler hemen doktorun başına üşüştüler. Soru yağmuruna tutulan doktor, ağzındaki ve burnundaki bezi çıkarıp "Bir dakika!" diye susturdu herkesi. "Bakın! Elimden geleni yapıyorum, ama hiç karşılaşmadığım bir durum. Bir virüs galiba, tahlillerden anladığım kadarıyla. Fakat daha önce benzeri görülmemiş bir şey."
    "Peki, iyileşecek mi?" dedi Tahsin.
    Doktor bezgince "Bilmiyorum, elimden geldiğince hayatta tutuyorum. Ama, metabolizması inanılmaz bir hızla yavaşlıyor, daha şimdiden nabzı normalin yarısına indi."
    ···
  3. 3.
    +5 -1
    Bulundukları laboratuvar, Boğaziçi Kuzey Kampüsü'nün Fen Fakültesi'nde bulunuyordu. Dörtgen şeklindeki binanın yanına ek bir bina yapmışlardı. Kimse bilmiyordu, iki odalı ev kadar büyük olan binanın neden yapıldığını. Çok uzun süre kazmışlardı burayı, ardından sadece bu kadar küçük bir yer yapılmıştı. En gizli şeyler bile dedikodu halinde yayılırken, burası hakkında en ufak bir fikri olan bile yoktu. Her gün kimisi tanınmış bir sürü mühendis, fizikçi, biyolog, kimyacı içeri giriyordu
    ···
  4. 4.
    +4
    Ilginiz icin sagolun binler devam ediyorum şuku derdinde felan degilim emeğe saygi yeter benim icin...
    ···
  5. 5.
    +4 -1
    Bina çok güçlü malzemelerle yapılmıştı, her şeye bir roketatar füzesine dahi dayanıklıydı. Giriş, kampüse bağlı olmayan özel korumalar tarafından tutuluyordu. Girişte kimlik kontrolü yapılıyordu. Ancak içeride kimsenin bilmediği başka kontroller daha vardı. Ayrıca, bu bina yetmezmiş gibi biraz uzağına bir karakol yavrusu inşa edilmişti. Kampüstekiler buradaki özel eğitimli polisleri gördükçe, ne işleri olduğunu bilmedikleri için uyuz oluyorlardı.

    Laboratuvar, küçük binanın ardından asansör ve merdivenlerle aşağı iniyordu. Ve orada dev bir çalışma yeri vardı. Bir mahalleyi aratmayacak koridorlar, sayısız odalar ve onlarca elektronik alet ve bilgisayardan oluşan dev bir laboratuvar vardı yerin altında. Laboratuvarın merkezindeki daire şeklindeki oda, bilim yuvasının kalbiydi. Yapmak için kurdukları, çalıştıkları şey orada saklıydı. Ve çok iyi korunuyordu. Bu bir robottu. insan şeklinde, gerçek derisi, beyni, kalbi, damarları, midesi, nefes almasını sağlayan ciğerleri, damarlarında dolaşan kanı vardı. Bu, bir insandı neredeyse. Tek farkı, beyni bir programlamadan ibaretti. Düşünebildiği, kendi kendine tartışabildiği sayısızca şey vardı. Kararsız kaldığında, ne yapması gerektiğini seçebiliyordu, yapay bir iradeye sahipti. Hatta, canı acıtılabiliyordu, ağlayıp gülebiliyordu. Tabi, duyguları yoktu; bunlar sadece belli durumlar için geçerliydi. işte bu robot, diğer adıyla insabot 21. yüzyılın en büyük buluşu olacaktı. Çok az kalmıştı bitmesine. Her şey yolundaydı, ya da sadece öyle sanılıyordu
    ···
  6. 6.
    +2
    "Yoo!" diye inledi bir fizikçi kadın. "Hayır! Lütfen, eşimi iyileştirin, böyle pes edemezsiniz!"
    Doktor ona döndü. "Pes ettiğim falan yok. Sadece, fazla umutlanmayın. Durumu değiştirmek çok zor, çünkü ne yapılması gerektiğini bilmiyorum!" Doktor bunları dedikten sonra, oradaki oturaklardan birine çöktü. "Bu nasıl bir şey böyle?" Sonra karşısındaki bilim insanlarına döndü "Acaba, uğraştığınız kimyasallar, ya da şu robot-insan için ürettiğiniz bir şey mi bulaştı ona?"
    "Zannetmiyorum," dedi biri. "O, bilgisayar mühendisi. O tür şeylerle işi olmaz, ki olsa bile onlar güvenlik önlemleri alınarak yapılıyor. Oradan kaynaklı olması çok düşük."
    "Peki o zaman bu n... " doktor lafını bitiremeden bir sallantı duydular, ardından bağrışmalar geldi
    ···
  7. 7.
    +1
    Neyse kimse yok ama ben yaziyim gelince okursunuz kufur yemem hem.
    ···
  8. 8.
    +2
    "Hey neler oluyor?" dedi yanlarındaki sessizliğe gömülmüş olan müdür. Sonra seslerin geldiği daireye doğru koşmaya başladı, grup onu takip etti. Onlar koşarken, karşıdan biri nefes nefese müdüre yapıştı. "Bu bir felaket! insabot ayaklandı! Her şeyi yok ediyor!"
    "Ne!?" diye kükredi müdür. "Ne dediğini farkında mısın? Bu imkansız!" sonra daireye koştu. Daireye bakan çekme kata ulaştığında durum hiç de iyi değildi. Saçsız, goril kadar iri olan insabot her türlü kabloyu kesiyor, elektronik aleti parçalıyordu. "imkansız bu!" diye feryat etti müdür. "O, o saldırma yetisine sahip değil. Öyle tasarlandı!" Sonra, öfkeyle arkasına döndü. "Yoksa, bana yalan mı söylediniz? Öyle tasarlanmamış mıydı?" diye bağırdı çalışanlara.
    "Evet, tabi ki öyle tasarladık onu, hiç bir şekilde saldıramaz, kendini bile koruyamaz. Nasıl olur bu"
    ···
  9. 9.
    +2
    O sırada yarım düzine koruma, artık siyah ceketlilerle özdeşleşmiş olan MP5lerle daireye girdiler. Müdür çekme kattan gürledi. "Durdurun şunu!" Ardından her zaman yanında bulundurduğu küçük cihazı çıkarıp bir tuşa bastı. Şimdi binanın hemen yanındaki polislere acil yardım çağrısı yapmıştı. 

    Korumalar etrafa zarar vermeden ateş etmeye başladılar. Fakat, insabot'un durmak gibi bir niyeti yoktu. Sırayla bütün korumaları yumruklayıp yere serdi
    ···
  10. 10.
    +3
    Daha sonra etrafına baktı. Mantıksal olarak çalışan aklı, az önce müdürün ne yaptığını anlamıştı. Şimdi, beyni ne kadar virüsle etkilenmiş olsa da, polislerin gelecekleri süreyi hesaplayabiliyordu.

    DÜŞMANIN YETiŞME SÜRESi: 03.27.6732...
    ENERJiYi KESMEK: KAPILAR KAPANIR. DÜŞMAN DIŞARIDA KALIR.
    ENERJiYi KESMEK: ANA GÜÇ DEVRELERiNi YOK ETMEK.
    ANA GÜÇ DEVRELERiNi YOK ETMEK: 9.345 METRE
    ANA GÜÇ DEVRELERiNi YOK ETMEK: ONAY... FJEOPF...

    Aklı gidip geliyordu, hastaya bulaşmış olan virüs insabot'a da bulaşmıştı. Kalan aklıyla enerjiyi kesip, polisleri atlatmayı düşünüyordu. Ana gücün geçtiği dev silindire yürüdü ve sertçe yumruk attı. Silindirin bir kısmı içeri göçmüştü şimdi. Işıklar gidip geldi laboratuvarda. Tekrar vurdu, defalarca vurdu. Sonunda laboratuvar karanlıklara gömüldü. Ancak güç kesilmeden hemen önce jeneratörler devreye girdi
    ···
  11. 11.
    0
    insabot'un ne yapmaya çalıştığını çoktan anlayan müdür, güç gitmeden önce odasına doğru koşmaya başlamıştı. Diğerleri ise korkuyla çekme kattan olanları izliyordu. Her yer karanlığa gömüldüğünde yukarılardan müdürün sesini duydular "Çıkışlara gidin!" diye bağırıyordu. 

    Bağırışlar içerisinde herkes koşmaya başladı. Neyse ki kısa süre sonra, jeneratörle birlikte soluk kırmızı ışıklar yandı ve karanlık biraz giderilmiş oldu. Fakat ışıklar yanmıştı ki, laboratuvarda bir ses yankılandı. "ACiL DURUM! ACiL DURUM! iRAVTEK SALDIRIYA UĞRADI! TÜM ÇIKIŞLAR KAPATILDI!" "ACiL DURUM! ACiL DURUM! iRAVTEK SALDIRIYA... " diye tekrarlandı az öncekiler. 

    Son umut da çökmüştü. Laboratuvarın otomatik güvenlik sistemi devreye girmişti. Bir şeyler hasar gördüğünde ya da acil durum butonuna basıldığında tüm çıkışlar kapatılıyordu. Böylece terörist ya da hırsız ya da başka kötü niyetli kişi içeri kıstırılıyordu. Ve, hasar onarılmadıkça ya da yönetim odasından parola girilmedikçe kapılar açılmıyordu.

    Bu yüzden müdür, odasına koşuyordu. Ancak buradaki tek kurnaz kişi kendisi değildi. insabot, onun niyetini anlamış ve şimdi o da yönetim odasına yönelmişti
    ···
  12. 12.
    +1
    Bu sırada diğerleri çıkışlara yaklaşmışlardı. Tahsin ve arkadaşı Burak, çıkış kapılarından birine ulaşmış fakat orada kalmışlardı. 

    Müdür odaya vardığında kapıyı kilitledi ve barikatla kapıyı destekledi. Ardından parolanın girilmesi gereken panele yaklaştı. Ama eli tuşlara tam gitmişti ki kapı ve arkasındaki barikat parçalanıp odanın dört bir yanına dağıldı. Sonra içeri insabot girdi. Ama geç kalmıştı, müdür hızlıca 7 haneli parolayı, şaşırtıcı bir soğukkanlılıkla yazdı. Ancak, daha dönmeye fırsat bulamadan insabot'un yumruğuyla can verdi. insabot, az önce parolayı görmüştü ve şimdi aynı parolayı dev parmaklarıyla yazıyordu. 

    Tahsin ve Burak kapının önünde beklerken birden bir tıslama duydular. Kapı hareketleniyordu. Hemen kapıya yaklaştılar, fakat kapı daha diz boyuna kadar açılamadan tekrar kapandı."Allah kahretsin!" diye sertçe yumruk attı kapıya Tahsin. Burada yapılacak pek bir şey olmadığı için geri dönemeye başladılar
    ···
  13. 13.
    +1
    Virüsle beyni neredeyse zapt edilmiş olan insabot, nedenini bilmeden canlı ne varsa yok ediyordu. Amaçsızca. Sadece bir içgüdüyle, robotsal bir içgüdüyle. O, odadan çıkıp kapılarda bekleşen gruplara saldırmak için yönünü değiştirirken, polisler de kapılara varmışlardı. Dışarıdaki kapı güvenliğe dahil olmadığı için açıktı. Oradan içeri girip merdivenlerden hızlıca indiler. 20 kadar tepeden tırnağa kuşanmış polis kapalı kapıya doğru ilerliyorlardı. Buna hazırlıklı oldukları için yanlarında bol miktarda c4 plastik patlayıcısı getirmişlerdi. Hemen düzeneği kurup uzaklaştılar ve patlattılar. ilki yeterli olmadığı için tekrar düzeneği kurup hasar görmüş kapıyı havaya uçurdular. Sonra içeri doluştular. 

    Ana girişten sonra koridor ileride dallanıp, şu an birçok kişinin bekleştiği 7 çıkışa açılıyordu. Polisler ilerlerken karşılarındaki kapıdan bağırışlar geldi. Ardından kapıda yumruk şeklinde bir göçük oluştu. Polislerin lideri adamlara el işareti yaptı ve herkes hazır konuma geçti. Kısa süre sonra kapı parçalandı ve insabot göründü
    ···
  14. 14.
    0
    Polisler önce şaşırdılar, tehlikenin bir insan olduğunu sanıyorlardı. Ama kısa sürede toparlanıp ateş etmeye başladılar. insabot, her saniye vücuduna saplanan onlarca mermiye aldırış etmeden yoluna devam ediyordu. Polislere doğru yürürken mermilerden biri gözüne geldi ve insabot robot ve hayvan karışımı bir sesle böğürüp durdu. Nedense, virüsten sonra gözünde bir hassasiyet oluşmuştu. Ancak kısa sürede toparlanıp polisleri avladı. Kaçamaya çalışan son iki polisi ise yakalarından tuttu ve birbirlerine vurdurarak vücutlarını parçaladı. Birçok kişiyi öldürmüştü, fakat hâlâ canlı olan birileri vardı, seziyordu.

    Tahsin ve Burak, başka bir çıkışta bekledikleri için katliama dahil olmamışlardı. Önce bağırışlar ve kapının yıkılışını duymuşlardı, sonra da silah sesleri gelmişti. Silah seslerinden cesaret alıp insabot'un kırdığı kapıya gitme kararı aldılar. Bu yüzden bulundukları koridordan çıkıp sola döndüler ve bir süre koştuktan sonra soldaki başka bir koridora saptılar. Ancak koridora yeni girmişlerdi ki ileride insabot'un elini kolunu sallayarak polisleri öldürdüğünü gördüler. "Bu ne böyle? Kaç mermi yedi, niye ölmüyor?" diye feryat etti Burak. 
    Tahsin onu çekip geriye doğru koşmaya başlarken "Bizim hatamız." dedi "Her şeyi insan gibi, fakat yine de saldırıya uğramasından korkuyorduk. Bu yüzden onu geliştirdik ve şimdi çok ani bir darbe almadıkça kendini yenileyebilir. Ayrıca kemikleri çok güçlü, normal silahlarla kırılamaz."
    ···
  15. 15.
    +1
    Birden önlerine çıkan doktor, durup dizlerinin üstüne çöktü. Omzunu tutuyordu, omzundan aralıksız kan akıyordu. "Ne oldu sana?" diye sordu Tahsin.
    "Sizin icat saldırınca hastanın bulunduğu odaya saklandım. Ne olduğunu anlamadım, birden titremeye başladı. Sonra ayaklandı ve direkt üstüme atladı. Neredeyse omzumu yerinden sökecekti, son anda kaçtım. Şimdi peşimde!"
    O sırada doktorun arkasından inleme sesleri geldi. 

    "Nasıl bir hastalık böyle?" dedi doktor. "Adam, resmen aç bir hayvana dönüştü!" 
    Artık insabot'un ayak sesleri yakınlardan geliyordu. "Kaçın!" diye bağırdı doktor. "Ben onları oyalarım, kaçın siz!" 

    Doktorla pazarlık yapamayacak kadar şaşkın olan ikili az önce geldikleri kapalı çıkışa yöneldiler. Koridora girince Burak yukarıyı göstererek "Hey! Bak yukarıda havalandırma var! Oradan kaçabiliriz!" Havalandırmaya varınca, daha uzun boylu olan Tahsin havalandırmanın kapağını tuttu ve kapağı kenara itti. Ardından yere düştü, sonra tekrar zıplayıp havalandırmaya çıktı. O sırada koridorun sonundan acı bir çığlık geldi
    ···
  16. 16.
    +1
    Tahsin Burak'a dönüp elini uzattı. Burak ilk zıplayışta tutamadı elini, ikincisinde Tahsin onu yakaladı. Ancak Tahsin Burak'ı yakalarken insabot da koridorun başında belirdi. Şimdi ikiliye doğru hızla yürüyordu. Burak panikleyip "Hadi!" diye bağırıyordu. Tahsin tüm gücüyle çekiyordu fakat aniden dengesi bozulup düşebilirdi. Şimdi insabot yolu yarılamıştı. Ama daha onlara varamadan Tahsin Burak'ı yukarı çekmeyi yarı yarıya başarmıştı. Şimdi Burak kendi başına tırmanıp ayaklarını yukarı çekmeye çalışıyor, Tahsin de onun kolunu tutmuş yardım ediyordu. "Hadi, başardık!" diye sevindi Tahsin ama o anda Burak aşağı doğru çekildi. "Yo! Hayır!" diye bağırdı Burak. Çırpınıyordu ancak insabot bacaklarını tek elle kavrayıp kırınca çırpınışları sona erdi ve Burak acı içinde yere düştü. Onu kolunu bırakmamış olan Tahsin de onunla birlikte yere düştü. Tahsin biraz uzağa yuvarlanıp doğrulmaya çalışırken Burak yerde sayıklıyor gibiydi. Tahsin tam ayaklandığında ensesinden yakalandığını anladı. 

    insabot ensesinden tutup Tahsin'i havaya kaldırdı ve tüm gücüyle Burak'ın üstüne fırlattı. Kafalarının birbirine çarpmasıyla ikisi de can verdi. Ardından insabot geldiği sapağa döndü. Oraya vardığında virüsü kapmış olan adam doktoru büyük bir hayvansallıkla ve zevkle kemiriyordu. Onunla aynı virüsü taşıdığı için, onu düşman olarak görmeyen insabot polislerin geldiği çıkışa doğru yola koyuldu
    ···
  17. 17.
    +2
    Kimse yoksa boşuna yazmayim ya varya buraya kadar yazdim insani sogutuyosunuz fazla bisey degil okuyorum veya burdayım yazsaniz yeter
    ···
  18. 18.
    +1
    Tesekkurler beyler ben harbi okumuyonuz şandim emege saygi veren herkese tesekkurler
    ···
  19. 19.
    0
    Bölüm 2. istanbul'un Son Birkaç "Günü"

    "Evet," dedi nefes nefese muhabir. Kampüse gelmiş, diğer birçok kişi gibi çekim yapıyorlardı. "Evet, bahsedilen garip şeyin buradan çıktığı öğrenildi. Şu gördüğünüz küçük bina buraya birkaç sene önce dikildi. Ancak kimse buranın ne için kullanıldığını bilmiyordu, çalışanlarından çıt çıkmıyordu. Herkes meraktaydı ve merakları sonuçlandı. Bu sabah, buradan insan görünümlü, fakat insandan katlarca daha büyük bir şey çıktı. Ölüm yağdırıyordu. insanlar dört bir yana kaçıştılar. Şu an için, içeriye girme iznimiz olmadığı için içerideki ölü sayısını bilmiyoruz. Fakat kampüste 11 ölü var, neredeyse bir katliam. Hiç yaralı yok, çünkü bu şey kimseyi sağ bırakmıyor. Ayrıca... " dedi ve yerdeki cesetlerden birinin yanına gitti. Cesedin etrafını polisler ve ambülans ekipleri sarmıştı. Kameraman zor bela araya girip cesedi çekmeye başladı. "Olamaz! Nasıl bir şey bu!" dedi muhabir iğrenerek. "Hey, çekmeyin!" diye onları kovalamaya çalıştı polislerden biri. Kameraman ise çekmeye devam ediyordu. "Bunun ne olduğunu ise kimse bilmiyor. Adamın vücudu yenmiş! Bunu nasıl bir şey yapabilir?" O sırada zorlanıp uzaklaştırıldılar. "Evet, sayın seyirciler. Burada tam bir katliam var, burada yaşananlara en uygun kelime bu: Katliam! Bir devlet neden böyle durdurulamaz bir şey yapılmasına izin verir? Hâlâ bir açıklama gelmedi... "
    ···
  20. 20.
    +1
    "Neyse ki bizim yakada değil." dedi Serdar. Sonra başka habere geçince, ofisindeki küçük televizyonu kapattı. 
    "Ne olmuş?" diye içeri girdi arkadaşlarından biri.
    "Karşıda, hani Boğaziçi'ne bir ek bina yapmışlardı ya,"
    Arkadaşı boş boş baktı suratına. "Hatırlayamadım?" 
    "Ya, birkaç sene önce bina yaptılar sonra da neden yapıldığını söylemediler. Hatta hep ünlü Türk bilimcileri çalışıyormuş. Orası."
    "Hee." dedi arkadaşı. "E, ne olmuş?"
    "Bu sabah, insan görünümlü bir şey çıkmış oradan. içeridekileri, dışarıdakileri öldürmüş hep. Şimdiden bir sürü ölü varmış."
    "Hadi be! Peki, neymiş bu?"
    "Söylemedi muhabir, onlar da bilmiyor galiba. Yalnız, nerede olduğunu da bilmiyorlar."
    "Valla, acıdım karşıdakilere. Ben orada olsam ve bu haberi duysam, çoluğu çocuğu eve toplar üç gün sokağa çıkmazdım." ikisi de güldü. "Neyse Serdar, ben kaçar görüşürüz." dedi ve ofisten ayrıldı. Serdar da işine döndü.

    Akşam haberleri de bir o kadar ilginç ve vahimdi. insabot, öğleden birkaç saat sonra Boğaziçi Köprüsü civarlarında görülmüştü. Eş zamanlı olarak bölgenin farklı yerlerinde 19 ceset bulunmuştu. insabot'un köprü yakınlarında görülmesiyle civardaki polisler köprüye intikal etmişlerdi. Ardından insabot köprünün bir üst sokağında bulunmuştu. Sokak hemen kapatılıp, insabot'u etkisiz hale getirme çalışmaları başlamıştı. Ancak polisler insabot'u ne kadar yaralasalar da, bir türlü yenemiyorlardı. Oradaki kısa fakat vahşi çatışmanın ardından 7 polis kaybedilmişti. Ve insabot, iTÜ Koruluklarına kaçarken görüntülenmişti. Ardından kendisinden haber alınamamıştı
    ···