/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +29 -15
    yıllarca kimseye anlatamadım. anlatmamı istemediler. şimdi anlatıyorum.

    olay 1994 de yaşanmıştır. 20 yaşındaydım. sabah erken saatlerdeydi. bi bankta oturuyordum. elime gazetemi aldım. tarih 27 marttı. ortalık karışıktı, seçimler vardı.
    tansu çiller mi mesut yılmaz mı alıcak seçimleri diye heryerde tartışmalar dönüyordu. bi de necmettin erbakancılar vardı tabi.

    bi anda siyah bir araba durdu önümde. camlar simsiyahtı içerisi gözükmüyordu. cam aralandı ve bi el bana gel işareti yaptı. yüzünü göremedim ama adres sorucak heralde diye düşündüm.
    araca yaklaştığım anda arabadayla hiçbir temasta bulunmamama rağmen bilincimi kaybettim.
    ···
  2. 2.
    +8
    zaman kavramı konusunda emin değilim fakat aşağı yukarı 4-5 gün boyunca hiçbişey olmadı. bişeyler yapmak istiyorduk ama yapıcak bişeyimiz yoktu. kameralara seslenmeye çalıştık ama hiçbir cevap alamadık. balyozla duvarları delmeye çalıştık ama çok kalındı duvarlar. yukarıdaki delinen 2 duvar delinmesi için özellikle yapılmışlardı. ama diğer duvarlar hasar almıyordu. şarap mahzeni ise hamitle arifin bulunduğu taraftaydı. ama aşağı inmeye korkuyorduk. bi süre daha orada beklemeye karar verdik.

    herkes birbiriyle konuşarak vakit geçiriyordu. elifle sürekli gözgöze geliyorduk. çok canayakın bi kızdı. üzerimizdeki soğuk ve korku dolu hava kalkmıştı. ara sıra espri filan bile yapılıyordu. elifin gülüşü çok güzeldi. hele ki gözleri ağlamaktan kıpkırmızıyken gülünce daha da tatlı oluyordu.

    yiğitle beraber hamitle arifi bulduğumuz taraftaki odalara bakmaya, o odaları araştırmaya başladık. haritaya bakarak ilerliyorduk. mahzene iniş yerinde bir kapı ve merdiven vardı. orayı açmadık. toprak yerli bi oda vardı. yerler tamamen topraktı. bir de kürek vardı. kazmayı denedik ama hiçbişey bulamadık.

    birden hoparlörden ses gelmeye başladı. tüm hoparlörlerden geliyordu. herkes duyabiliyordu.

    aynı alaycı ses tonuyla:

    tekrar hoşgeldiniz. toplanmaya başlamışsınız sonunda. yemek masasının etrafına toplanın hepiniz. söyleyeceklerim var.
    ···
  3. 3.
    +7
    alp yukarıda gördüğümüz monitörden bahsetti. buseyi kaçırdıklarını bişeyler yapmamız gerektiğini. gidip baktık. hala aynıydı. buse eli kolu bağlı boş bir odada duruyordu. hiçbiri buseyi daha önce görmemişti. busenin herkesin ortak noktası olabiliceğini düşünmüştüm ama yanılmışım.

    saatlerce boş boş durduk. elif sürekli ağlıyordu. sohbet ettik biraz zaman geçsin kendine gelsin diye. makine mühendisliği okuyormuş. dedim o bölümde kız olmuyor diye biliyordum. iki kız varmış biri oymuş. her cümlesinin sonunda gözleri doluyordu burdan asla çıkamayacağız diyordu.

    gözlerine baktım. elif buradan çıkacaksın. söz veriyorum. ağlama. dedim.

    çok kendimden emin söylemiştim. biraz kendine gelir gibi oldu. gözyaşlarını sildi.

    günü yemek odasında geçirdik. hepimiz aynı odada uyuduk. kızlar yemek masasının bi ucundaki sandalyeleri birleştirip uyudu. biz de diğer tarafının. aynı odada kalırsak güvende oluruz diye düşündük.

    uykumuz yukardan gelen bir gürültüyle bozuldu.
    ···
  4. 4.
    +7
    yiğit: ne demek gidemeyiz?

    arif: demek bilmiyorsunuz.. bakın siz sanırım burada yenisiniz. ben uzun zamandır buradayım. belki 2 hafta olmuştur, zaman kavramımı kaybedeli çok oldu. sizler burada gördüğüm ilk insanlar değilsiniz. kimle konuşsam şarap mahzeninden uzak dur diyor. söylentilere göre orada birşey var. yani birşeyin insanları avladığı söyleniliyor.

    ben:
    saçmalık.

    arif:
    oraya giden ve şahit olan insanlarla konuştum. aşağıdaki çocuk hamit de bunlardan biri. mahzene inmemiş ama arkadaşları inmiş. hiçbiri geri dönmemiş. söylentiye göre oraya giden insanlar paramparça insanlar görmüşler. insan tarafından yapılamayacak izler. hayvan izleri gibi.

    yiğit:
    bak gibiğin teki bizi kaçırdı ve odalara koydu. bu kadar. gerisi palavra.

    arif:
    bilemiyorum belki de bir aslan veya benzeri bir hayvandır. bunca insanı kaçırabilen bir aslanı da kaçırabilir öyle değil mi?

    beraber aşağı indik. hamitle tanıştık. iyi bir çocuğa benziyordu. kötü nihetli biri değil gibiydi. mahzeni sordum.

    orada bir makine var. ve birşey insanların o makineye zarar vermemesi için orayı koruyor. yani benim duyduğum kadarıyla.. şey.. emre, beni daha önce görmemiştin değil mi?

    ben:
    hayır, niye ki?

    hamit:
    yok bişey, tanıdık geldin sadece.''

    hamitle ve arifle bizim tarafa indik kızlarla ve alple tanıştılar.

    yemek masasının etrafına oturdu herkes. 7 kişiydik. 5 erkek 2 kız. arif yiğit ben alp hamit elif dila. elifin ağlamaları azalmıştı. herkes biraz daha sakinleşmeye ve mantıklı düşünmeye başladı.

    sohbet ettik. normalde yaptığımız işleri, okuduğumuz bölümleri anlatmaya başladık. herkes birbirini daha iyi tanıdı.

    haritayı okuduk topluca. şarap mahzenine inilmemesi konusunda uyarıyordu. oraya izinsiz gidenin ölüceği yazıyordu. orada bir 'avcı' olduğu yazıyordu.

    ve yine mahzende bulunan 'fareler için yapılmış bir makina'dan bahsediyordu.
    ···
    1. 1.
      +2
      Bu hikaye gavurların yaptığı Dylan Obrienin oynadığı labirent filmine çok benzemiyomu ?
      ···
    2. 2.
      0
      labirent mi kanka temmuzda 2 si çıkıcak çok güzeldi :D benziyor bu arada :D
      ···
  5. 5.
    +7
    yiğit bana sen benimle gel, geri kalanlar burda dursun. dedi. sonra da alp'e dönüp kızlara göz kulak ol. dedi. ikimiz merdivenlerden koşarak yukarı çıktık. bizim önceden bulunmuş olduğumuz odada bir adam vardı. elinde bir balyoz vardı. bizi görünce balyozu bize doğrultarak tedirgin bakışlarla:

    burayı delmem söylendi. sonraki adım ne? diye sordu.

    bizim indiğimiz balyoz deliğinin tam karşısında bi tane daha delik açılmıştı.

    yiğit: biz de senin gibi kaçırıldık. aşağıda 3 kişi daha var.

    adam: aşağıda bir adam daha var. o da kaçırılmış. buranın küçük bir haritası var elimizde. bilerek bulmamız için bırakılmış. odalardan birine saklamışlar. ayrıca burası hakkında bazı bilgiler yazıyor.

    adamın adı arifmiş. sakallı 20 li yaşlarında kısa saçlı bi tipti.

    cebinden haritayı çıkarttı. bize uzattı. haritayı aldık. incelemeye başladık.

    haritanın bazı bölümleri yoktu. ama anladığımız kadarıyla çok büyük bir yerdeydik.

    sonra haritada x işareti olan bir yer gördük. onların tarafındaydı.

    arif'e orayı gösterdik ve daha önce görüp görmediğini sorduk.

    evet gördüm, ama orası şarap mahzeni. oraya gidemeyiz.
    ···
  6. 6.
    +7
    hepimiz nesef nefeseydik ama hiç durmadık. insanlara tehlike anında aşırı güç geldiği rivayet edilir. seyit onbaşının tek başına o ağırlığı kaldırması da buna örnek verilir. o gücü hissedebiliyordum. yorgunluk hissetsem de bütün hızımla koşmaya devam ediyordum.

    geldiğimiz merdivenlerin oraya vardık. yorgunluktan ölüyorduk. hemen ordan sola döndük ve merdivenleri son hız çıktık. hala peşimizdeydi. benle asu en önde, arkamızda arifle elif, en arkada ise dila vardı. hepimiz yukarı vardık en sonunda. o'nun ayak seslerinden merdivenleri çıkmakta olduğunu anlayabiliyorduk. herkesin gözünde korku ve panik vardı. kapıyı açmayı denedim ama kapı kitliydi. kapıyı tüm gücümle yumrukladım.

    buse! buse! kapıyı aç!

    ama cevap veren olmadı.

    kapana sıkışmıştık.
    ···
    1. 1.
      +2
      Sen SEYiD ONBAŞI MISIN AMK?
      ···
  7. 7.
    +7
    bir an afalladım. nasıl olabilirdi bu?

    ben:alp diye birini tanımıyor musun yani?

    buse: hayır.

    bunun tek bir açıklaması olabilirdi. alp hepimize yalan söylemişti. peki neden? onu yakın bir dost olarak görmüştüm. onu gömerken çok ağlamıştım.

    buseyi tanıyordu. ama kız kardeşim diyerek yalan söylemişti. belki de öyle söylemesini istemişti bizi kaçıran kişi. alp'i suçlayamıyordum. benim gözümde en masum kişilerden biri oydu.

    buseye hamitten bahsettik. alp'i vuranın o olduğunu da söyledik. hepimiz hamit'in başına toplandık.

    buse: ben.. ben seni tanıyorum. sen şu mahzendeki adamsın. arkadaşlarıyla aşağı inip sesi duyunca korkup kaçan, arkadaşlarına yardım etmeyi bile düşünmeden kaçan adamsın.

    hamit: sen bunu nerden biliyorsun?

    buse: önümde bir monitör vardı. herşeyi izledim. arkadaşlarının hepsi öldü. hem de canice öldürüldüler.

    hamit: biliyorum. sesleri duydum. yardım için gitseydim ben de ölürdüm.

    ben: ''ordaki insanları 'neyin' öldürdüğünü görebildin mi peki?

    buse: ''hayır. sadece etrafa fırlayan cesetler, el, kol ve vücut parçaları. kamera açısı bana o şeyi göstermeyecek şekilde koyulmuştu.

    konuşma bittikten sonra hepimiz yemek masasının etrafına oturduk tekrar. hamit hariç tabii ki. herkes yemek masasının etrafında buradan nasıl çıkacağımızı, neler yapıcağımızı konuşuyordu. asu bize alışmıştı artık. bize güveniyordu ve bizim yanımızda güvende hissediyordu. uykumuz gelmeye başlamıştı. yine yemek masasının etrafındaki sandalyelerde uyuduk.

    kütüphanedeki yatakta yatmamamızın sebebi, yatak taşınabilir değil yere bağlıydı ve yemek salonuna çok uzaktaydı. birarada durunca güvende hissediyorduk.

    uyandım. ne kadar uyudum bilmiyorum ama herkes hala uyuyordu. yine de ben uykumu almıştım. nöbetçi tutmamıştık bu gece çünkü hepimiz yorgunduk.

    konserve yemekten bıkmıştım. ama yapıcak birşeyim yoktu. kahvaltımı yapmak için konserve almaya gidiyordum ki bir tuhaflık farkettim.

    hamit sandalyesinde yoktu.
    ···
  8. 8.
    +7
    bu cümle karşısında odada büyük bir sessizlik oldu. uzun süren acı verici bir sessizlik. bu lanet mahzende ne vardı?

    ben: neden? ne var bu mahzende?

    buse: sandalyeye bağlıyken önümde bir monitör vardı. şarap mahzenini gösteriyordu. oraya giren insanları izledim günlerce. hepsi bir hayvan gibi katledildi. ben 1 haftadır bunları izli.. cümlesini bitiremedi. ağlamaya başladı.

    hepsi geçti. artık bizimlesin. güvendesin. ağlama. dedim. sakinleştirmeye çalıştım. biraz otur, sakinleş. hepsi geçicek. dedim.

    buse bakmıyorken elif, dila ve arif'e elimle benimle gelin diye işaret yaptım. yan odaya geçtik.

    elif: sevgilin miydi?

    ben: ''ne? hayır sınıf arkadaşım. bakın önemli bir konu var. alp buse'nin abisiydi.

    elif bunu duyar duymaz olamaz dercesine iki elini yüzüne zütürdü.

    arif:
    napacağız?

    ben:
    söylememiz lazım.

    elif:
    bence de. bunu bilmeye hakkı var. ondan bunu saklayamayız.

    üçü birden bana baktılar.

    tamam, ben söylerim. ama biraz kendine gelsin.'' dedim. ve içeri geçtim.

    aradan bikaç saat geçti. buse biraz daha toparlamış gözüküyordu. koltukta oturuyor. başını öne eğmiş, yaşadıklarını unutmaya çalışıyordu belki de.

    yanına oturdum. bunları duyunca hamit'e zarar vermeye çalışabilirdi. hamit hala tek başına odada bağlıydı, buse'nin henüz hamitten haberi yoktu. o yüzden buse'nin öfkesine ben hakim olmalıydım.

    buse sana söylemem gereken birşey var. abinle yani alple tanıştım burada. ama maalesef bir kaza sonucu hayatını kaybetti. inan bana çok üzgünüm. elimden bişey gelmedi.

    buse şaşırmış bir ifadeyle bana baktı. ve dedi ki:

    benim bir abim yok ki.
    ···
    1. 1.
      +3
      rez yalnız senin bu entry için üye oldum harika gidiyosun lütfen hızlı yaz
      ···
      1. 1.
        +1
        ilk şukun da benden olsun panpa
        ···
      2. 2.
        0
        oo eyvallah bro
        ···
      3. 3.
        0
        Vay dıbına koyim seslerini duyar gibiyim
        ulan işte hayatta kimseye güven olmaz hikaye de olsa güzel bi ders oldu amk
        ···
      4. diğerleri 1
  9. 9.
    +7 -1
    kameranın yanında bir de hoparlör benzeri bi alet vardı. onun biraz altında da çok küçük bir ekran.

    kamerayı alpe gösterdim. elleri titriyordu korkudan ama bişey yapmamız gerektiğini biliyordu.

    avazı çıktığı kadar yardım edin kimse yok mu diye bağırmaya başladı. ağızlarımız bağlı değil, demek ki sesimizi duyuramayacak kadar uzak bi yerdeyiz.dedim.

    alp:
    peki bizden ne istiyolar?''

    hoparlörden bi anda bi ses geldi.

    hoşgeldiniz.
    ···
    1. 1.
      +3
      Hoşbulduk
      ···
  10. 10.
    +5
    sarıldım. hatırlamayanlar için hatırlatayım, ilk odadaki ekrandan gördüğümüz elleri ayakları sandalyeye bağlı kız buseydi. aynı üniversitedeydik ve yakın arkadaştık.

    ellerini, ayaklarını, ağzını çözdük.

    iyi misin? dedim.

    cevap vermedi. buz gibiydi. çok korkmuştu. gözleri tek bir noktaya odaklanmış ve korkudan ve uykusuzluktan kanlanmıştı.

    sonra aklıma alp geldi. busenin abisi olduğunu öğrenmiştim. abisinin öldüğünü ona nasıl söyleyecektik. hatta hamit tarafından vurulduğunu öğrenince tepkisi ne olacaktı?

    içeri zütürün bi su içsin. dedim. su verdik. suyu içti ama hala tepkisizdi. hiç konuşmuyordu. beni gördüğüne şaşırmış gibi bile değildi. gözünde gördüğüm tek ifade korkuydu.

    kendine gelir biraz izin verin. dedim. biraz uyumak ister misin buse? biz burdayız. bizle olduğun sürece güvendesin.

    buse yüzünü bana döndü. mimikleri bir anda değişti. korku hala yüzündeki hakim duyguydu ama bişey söylemek istiyordu sanki.

    ben: buse? bişey mi söylemek istiyorsun?

    sonra dudaklarından titreyen sesiyle o cümle döküldü:

    şarap mahzenine inmeyin.
    ···
  11. 11.
    +5
    kura sonucunu görünce alp'in gözleri korkuyla doldu. kura yapalım fikrini ortaya atan cesur gözüken çocuktan eser kalmamıştı. ama her ne kadar sesi titrese de farkettirmemeye çalışıyordu. erkek gibi davranmaya çalıştı.

    çabuk yap. hissetmek istemiyorum. ama bana söz verin. bu huur çocuğundan bunun acısını çıkarın.

    yiğit: böyle olmak zorunda değil. başka bir yolu olmalı.

    alp: başka bir yolu filan yok. yap işte. daha çok acı çektirme bana.

    alp benim buradaki ilk tanıştığım kişiydi. ayrıca çok da iyi anlaşmıştık. ona bişey olmasını istemiyordum.

    ben: yapma. bak adamla konuşabiliriz farklı şekilde anlaşa...

    sözümü mermi sesi böldü.

    hamit hızlıca silahı alp'e doğru doğrultup tetiğe basmıştı.
    ···
  12. 12.
    +5
    silah 9mm lik bir altıpatlar kurusıkıydı. hamit mermilere baktı. yüzünden kan geliyordu. içerisinde sadece iki tane mermi vardı.

    ses: şimdi içlerinden birini öldürmeni istiyorum. 10 dakika içinde öldürmezsen hepiniz öleceksiniz.

    içeride bi anda telaş havası oluştu. herkes çok korkuyordu. en çok korkan ise hamitin yüzünü kan içerisinde bırakan yiğitti. yiğit bizim liderimiz gibiydi. kararları genelde o veriyordu.

    hamit silaha baktı ve dedi ki:

    ben böyle bişey yapamam.

    ses: yapmazsan hepiniz ölürsünüz. seçim sizin. 10 dakika başladı.

    asu durmadan ağlıyordu. bu yaşında bunları yaşaması çok kötü birşeydi.

    asuyu dışarı çıkar elif. bunları görmemeli. dedim.

    elif asuyu dışarı çıkardı. onlar dışarıdaki odada bekliyorlardı. biz de ne yapıcağımızı tartışıyorduk.

    yiğit: benim bir ailem var. onları tekrar görmek istiyorum.

    dila: hepimizin ailesi var.

    arif: erkekler arasında kura çekelim.

    herkes birbirine baktı. bu fikir her ne kadar saçma gözükse de başka çaremiz yok gibiydi.

    yiğit: benim hamile bir karım var. bir çocuğum olucak. beni kuraya dahil etmeyin.

    alp: herkes kuraya dahil olucak. sadece erkekler. kaçmak yok.

    hamit burnunu kan içinde bırakan yiğite nefretle bakıyordu. ama kura olayını o da kabul etti. ben de kabul ettim.

    odalardan birinde bulduğumuz kitabın sayfalarını kopardık. yine farklı bir odada bulduğumuz bir kalemle isimlerimizi yazıp kurayı hazırladık.

    rastgele bir kağıt seçtik. kağıdı açtık.

    kurada alp çıktı.
    ···
  13. 13.
    +6 -1
    artık 6 kişi kalmıştık: asu, elif, dila, ben, arif ve hamit.

    aradan biraz zaman geçti. yemek masasında oturup naapıcağımızı konuşurken bir gürültüyle irkildik. sanki birisi duvarı yumrukluyormuş gibi durmadan devam eden yüksek bir sesti.

    herkes birden kalkıp sesin geldiği yöne doğru yöneldi. elife sen asuyla ilgilen. dedim. geri kalan 4 kişi sesin olduğu yere gittik.

    ses bir kapıdan geliyordu. mahzenin olduğu taraf değil, daha önce araştırdığımız odalardan birinde kilitli olan bir kapıdan.

    kimsin sen? diye bağırdı arif.

    bir cevap gelmedi ama kapıdan aynı ses gelmeye devam ediyordu. kapıyı açmayı denedim ama kapı kilitliydi.

    sonra kapının üstünde asılı olan bez parçasını farkettik. burayı daha önce araştırmıştık ve onun daha önce orda olmadığına yemin edebilirim.

    içini açtık. içinde bir anahtar vardı. anahtarı kapıda denedik. kapı açıldı.

    önümüzde elleri, ayakları, ağzı bağlı bir kız vardı.

    buse.
    ···
    1. 1.
      0
      hasgibtiiiir.
      ···
  14. 14.
    +5
    şu an bu varlığın sadece fiziksel özelliklerini söyleyebiliyorum. nasıl ve neden burda olduğunu açıklamam için bilmeniz gereken başka şeyler var.

    gördüğümüz şeyin bir insan olduğunu söylemekte güçlük çekiyordum. insan gibi iki eli, iki ayağı vardı. üzerinde hiçbir kıyafet yoktu ve üzerinde sayısız dikiş izi vardı. derisi resmen çürümüştü. kafasında saç yoktu. göz kapakları da yoktu. ağzından çenesine kadar olan kısım da yoktu. bu yüzden kana bulanmış dişlerini ve dilini görebiliyorduk. tırnakları çok uzundu. pençe gibiydi ve kanlıydılar.

    loş ışıkta gördüğümüz yüzü çok çirkindi. bizi görür görmez üzerimize koşmaya başladı.

    o an yaşadığımız korkuyu anlatmam mümkün değil. 'koşun!' diye bağırdım ve hemen asu'yu kucağıma alarak geldiğimiz yöne doğru koşmaya başladım.

    'o' çok hızlıydı. 'o'nun nefes alışveriş sesini, çığlık sesleri bastırıyordu. yıl çok uzundu, elbet yorulucaktık ama arkamıza bakmadan koşmaya devam ettik.

    asu'nun aplamasını duyabiliyordum. iki elimle kulaklarını olabildiğince sıkı kapatmıştım koşarken. çığlık seslerini duymasını istemiyordum. arkama baktım. 'o'nunla aramızda 10 metre kadar bir mesafe vardı.

    koştuk, koştuk ve koştuk.
    ···
  15. 15.
    +4
    mermi alp'in kafatasını delip geçti. alp'in beyin parçaları etrafa savruldu. arka tarafındaki duvar kan ve beyin parçalarıyla doldu. mermi kafatasının ön taraftan girip arka taraftan çıktı ve duvarda bir iz bıraktı.

    yiğit hamit'in yakasına yapıştı.

    ne yaptığını sanıyorsun sen huur çocuğu? bir yumruk daha attı. ''alp'in son sözünü söylemesine bile izin vermedin. kelime i şehadet getirmek isterdi belki. yukarıdan sizi bağladıkları ipleri getirin. bu adam gerçekten kötü biri.

    hamit:
    acı çekmesini istemedim.''

    yukarıdan ipi getirdim. çıkarken elifle asuyu gördüm. silah sesini duymuşlardı ve korkuyorlardı. asunun kulağını kapamıştı elif. asu ağlıyor, elif ise küçük kıza güçlü görünmek için ağlamamaya çalışıyor ama gözleri dolmuştu. elif'in kulağına eğilip hamit alpi vurdu. dedim.

    hamit'in elini ayağını bir sandalyeye bağladık. yiğit beni bununla yalnız bırakın. onu zorla konuşturacağım.

    asunun gözlerini kapadık. erkekler alpin cesetini topraklı odaya zütürdü. oradaki kürekle cesedi gömdük. arkasından çok ağladım. burada tanışmama rağmen çok iyi tanımıştım onu.

    aradan bir gün kadar olaysız geçti. bir gün boyunca konuşturmaya çalışmıştı hamit'i ama hiçbişey söylemiyordu. hamite işkence yapıyordu konuşturmak için. hamit işkenceden bitkin gözüküyordu. o odaya yiğit dışında kimse girmiyordu. yemeğini veriyorduk sadece.

    asuya hamit niye kötü biri dediğimizde ise cevap alamıyorduk. korkuyordu.

    bir günün sonunda yiğit artık çıldırmıştı. konuşmazsan yemin ederim kafana sıkarım son mermiyi diye silahı kafasına dayadı hamitin. sesi duyup odaya girdim. yiğitin gözü dönmüştü.

    engellemeye çalıştım. yiğit bana sen karışma dedi. ya anlatırsın ya da kafana sıkarım. bu son uyarım.

    hamit: tamam. anlatıcağım. yeter. sonra bana baktı ve dedi ki: ama emre dışarı çıksın. yalnız konuşalım.
    ···
    1. 1.
      0
      Amk kuru sıkıyla adamın kafası nasıl parçalandı bunu devamında bir yere bağlamazsan giberim herşey alpin oyunu falan çıksın gibtirme kendini
      ···
    2. 2.
      0
      Kurusıkı silah nasıl adam öldürüyo panpa? Onun dışında tutarlı ve güzel bi hikaye
      ···
  16. 16.
    +5 -1
    hamit: ben- ben bu kızı ilk defa görüyorum.

    yiğit ayağa kalktı. kızı dışarı çıkarın dedi. kızı elif dışarı çıkardı. gel tanışalım ablacım dedi kapıyı kapattı.

    yiğit hamite çok sert bir yumruk attı.

    hamit: ben.. ben yemin ediyorum bu kızı tanımıyorum.

    yiğit yalan söyleme huur çocuğu! diyerek bir yumruk daha attı. hamitin ağzı kan içinde kalmıştı. alpla arif yiğite engel olmaya çalıştı. ben yaptıklarına onay verircesine dışarı çıktım. elif küçük kızı kucağına almış, kulaklarını kapamıştı. küçük kız ağlıyordu.

    içeriden sesler duyuyorduk. seni öldürürüm konuşmazsan. herşeyi anlatıcaksın.

    hoparlörden ses gelmeye başladı:

    herkes otursun masanın etrafına. asucum sen dahil.

    8 kişi masanın etrafına oturduk. hamitin ağzı yüzü kan içindeydi.

    ses:asucum ayağa kalkar mısın. masanın sol tarafındaki dolabı aç. bir kutu göreceksin. kutuyu masanın üzerine getir. hamitin önüne koy.

    küçücük kız korkuyordu. ayağa kalkmadı onun yerine ağlamaya başladı.

    ses: dila sen getir o zaman. hamitin önüne koy.

    dila tedirgin bi şekilde bize baktı, sonra ayağa kalktı. kutuyu hamit'in önüne koydu.

    ses: hamit kutuyu aç.

    hamit kutuyu açtı. hepimiz korkuyla kutuya bakıyorduk.

    kutuda bir silah vardı.
    ···
  17. 17.
    +5 -1
    kendime geldiğimde başımda elif, arif ve asu vardı. biri daha vardı tabi: 'o'

    'o'nun karnına dev bir tahta parçası saplanmıştı ve yerinden çıkamıyordu. sürekli hırıltılar çıkarıyordu. sanki midesine dev bir çatal saplanmış gibiydi. yere saplanmıştı. midesindeki bağırsaklar bile gözükmesine rağmen hala hayattaydı ve hala bize saldırmaya çalışıyordu. ama tüm çabalarına rağmen kalkamıyordu.

    elif: emre? uyanıyor galiba.

    ben: ne zamandır baygınım?

    başımdaki ağrı çok kötüydü. kafam çatlıyordu resmen.

    elif: tahminen nerdeyse 1 gündür

    ben: ne?

    elif: evet. başında bekliyoruz bir gündür.

    ayağa kalkmamla tekrar yere düşmem bir oldu. başım dönüyordu.

    elif: başında bi morluk var. kafanı kötü çarpmışsın.

    arifle, dila konusunda yaptıklarını bi süre olmamış gibi davranma konusunda anlaştık. şu an nolursa olsun beraber hareket etmeliydik.

    elif'e fıçıların üstündeki mumlardan birini almasını söyledim. düştüğümüz yerde yolumuzu bulmamız lazımdı.

    elimize mumları aldık. zifiri karanlıkta meşale görevi görebiliyorlardı.

    düştüğümüz yer mahzen gibi değildi. görebildiğim kadarıyla ince uzun koridorlar vardı. hastane koridorları gibi. düştüğümüz yere çıkabilmemiz mümkün değildi. orada yolumuzu bulmalıydık.

    mahzenin dip kısımları derken kastettikleri buydu demek.

    koridorlarda ilerlerken gözümüze rusça yazılar çarpmaya başladı. tabela gibiydiler.

    ilerlemeye devam ettik. sonra bir ses duyduk. durmadan devam eden bir sesti. belli aralıklarla gelen bir ses.

    sese doğru yürümeye başladık.

    birşeyin duvara çarpma sesi gibiydi ses. ve sürekli geliyordu. sese yaklaştıkça konuşmalar gülüşmeler duymaya başladık.

    sonra sesin olduğu odaya girdik.

    girdiğimiz yer kapalı bir basketbol sahasıydı. sahanın iki ucunda minyatür futbol kaleleri vardı.

    içeride 10 a yakın insan vardı. üzerlerinde üniformaya benzer bir kıyafet vardı.

    futbol oynuyorlardı.

    bizi farketmediler. içlerinde biri gol attıktan sonra sevinmeye başladı. diğerlerine sarıldı. çok mutlu gözüküyordu.

    o kişi yiğitti.
    ···
    1. 1.
      +1
      seri yaz mına koduum şoparı
      ···
    2. 2.
      0
      Rez amk seri yaz
      ···
    3. 3.
      0
      bırakmış hikayeyi zütveren
      ···
    4. diğerleri 1
  18. 18.
    +6 -2
    kendime geldiğinde bi odadaydım. odanın kapısı veya penceresi yoktu. dört duvardı sadece. ellerim ayaklarım bağlıydı ama ağzım bağlı değildi. önümde bir adam daha vardı. kısa saçlı bi çocuktu. benimle aynı yaşlardaydı. uyandığımı görünce tedirgin gözlerle bana bakmaya başladı.
    kimsin sen? seni de mi kaçırdılar? dedi. korkulu gözlerle etrafa baktım. kaçırılmıştım.

    buraya nasıl geldiğini hatırlıyor musun? dedi. siyah araba olayını anlattım.

    bana da aynısı oldu. dedi. siyah bi araba gördüm ama yüzünü göremedim. burdan çıkmamız lazım. sana güvenebilir miyim?

    onun da korkusu gözlerinden okunuyordu. e-evet dedim. adı alpmiş.

    ben emre dedim.

    sonra gözüm odanın sol üst köşesindeki kameraya takıldı.

    bizi izliyorlardı.
    ···
    1. 1.
      +4
      Ardında içeriye bi adam geldi başında ayıcık kostümüyle gibini sallaya sallaya alpe doğru yöneltti 2 posta zütten 3 posta ağızdan girdi alpe alple işi bittikten sonra bana doğru yöneldi tam o sırada tekrar bayıldım sabah uyandığımda ağzımda bi yannan vardı ama sadece yannan bu alpin yannanıydı alpimin...
      ···
  19. 19.
    +6 -2
    ses baya cızırtılıydı. ama ne dediği anlaşılıyordu. çok kalın bi sesti ve alaycı bi ses tonu vardı.

    alp bağırdı ''bizden ne istiyosun huur çocuğu?'

    ses güldü. benim evimdesiniz, ben olsam kelimelerimi dikkatli seçerdim.

    ses: sizden isteğime gelicek olursak...

    kameranın altındaki ekran bi anda çalışmaya başladı. gözlerim faltaşı gibi açıldı. kameraya bakakaldım. buse eli ayağı bağlı bi şekilde bir sandalyede oturuyordu.

    buse bizim üniversitedeki bir kız. arkadaşımdır. ders çıkışında topluca okey pişti filan oynardık.

    ben tam ağzımı açıcakken alp bağırmaya başladı.

    ''huur çocuğu! buse'nin kılına bile zarar verirsen seni öldürürüm''
    ···
    1. 1.
      +2
      Testere hesabı panpa
      ···
    2. 2.
      +4
      Sene 1994 küçük kamera hoparlör ve en önemlisi ekran ( büyük ihtimalle televizyon ve ince ) yalanını gibim
      ···
    3. 3.
      +1
      Oda da kapı pencere yoksa sizi nası soktular amk duvar mi örduler sonradan
      ···
    4. diğerleri 1
  20. 20.
    +5 -1
    şaşkınlıkla alp'e dönüp buseyi nereden tanıyorsun? diye sordum.

    alp: kız kardeşim. sen nereden tanıyorsun?

    ben: sınıf arkadaşım.

    o an alpin buseye ne kadar benzediğini farkettim. yüz hatları ve özellikle burun yapısı çok benzerdi.

    tam ağzımı açıp bir kelime edicekken yandaki duvar yüksek bir sesle yıkılarak paramparça oldu. içerisi tozduman oldu.

    bir öksürme sesi duydum. kesinlikle alp'in öksürmesi değildi bu. içeriye giren adam dumanı elleriyle kovarak elini gözünün üzerine zütürdü ve bize görmeye çalıştı.

    elinde balyoz vardı. toz duman hafif geçince adamın yüzü görünür oldu.
    ···