1. 48.
    +1
    ağzım bana lazım
    diye bağırır parmak çocuk
    çocuk parklarında salıncaklar hızlanır

    kaydıraklar ağlar
    bir kadeh rakı dökülür üstüne ömrümün
    alkolik annem geceden özür diler
    neden sevgi
    onca derbeder ve serseri
    bir şık bıçak darbesiyle
    yarar karanlığı
    yürür giderim orda ileri geri

    orda aşk
    küçülür.. küçülür..
    küçülür biter en güçlü sesiyle!
    ···
  2. 47.
    0
    istanbulu dinliyorum gözlerim kapalı.
    ···
  3. 46.
    0
    eyw panpalar @44 ben de yazıyorum ama genelde kaydetmiyorum atıyorum, unutuyorum sonra zincirleme bişey yaptım
    ···
  4. 45.
    +1
    güzel başlık
    ···
  5. 44.
    0
    güzel başlık kardo
    ···
  6. 43.
    0
    @43 eyvallah panpa arada karalıyorum bazı şeyler
    ···
  7. 42.
    0
    @41 güzelmiş panpa
    ···
  8. 41.
    +1
    Göbekler perçin olmuş
    hava geçmez aradan
    gibilmicek amcıkmı var
    sen haber ver paradan

    Ben yazdim bunuda.
    ···
  9. 40.
    +2
    Kendi yazdığımı paylaşıyorum beyler değerinizi bilin

    Kadın var derde sokar, sigaraya başlatır,
    Ne kadar yazsan da yetmez onlarca satır.
    Kadın gider,ne anı dinler ne de hatır,
    Geride sadece karanlık ve yalnızlık bırakır.

    Kadın var sigara üstüne sigara yaktırır,
    Küllerini savurursun ama geride hayaller kalır.
    Kadın susar sözler anlamsızlaşır,
    Ve yine aynı kadın sadece göz ıslatır...
    ···
  10. 39.
    +1
    Göbekler perçin olmuş
    hava geçmez aradan
    gibilmicek amcıkmı var
    sen haber ver paradan

    Ben yazdim bunuda.
    ···
  11. 38.
    +1 -1
    Göbekler perçin olmuş
    hava geçmez aradan
    gibilmicek amcıkmi var
    sen haber ver paradan.
    O
    Namık kemal
    ···
  12. 37.
    +2
    ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
    sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

    gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
    herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

    ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
    ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
    hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
    çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
    gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
    gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
    gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
    gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
    vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
    sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

    bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
    bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
    hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
    vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
    dinmez! gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!
    hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
    görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

    dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
    tek bendeki volkanları söndürse denizler!
    hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'kaabil'
    imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
    sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
    toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

    mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
    en hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
    yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
    kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
    hüseyin nihal atsız
    ···
  13. 36.
    0
    Reserved biara yazarim
    ···
  14. 35.
    +1
    Gün doğmadan,
    Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
    Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
    içinde bir iş görmenin saadeti,
    Gideceksin
    Gideceksin ırıpların çalkantısında.
    Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
    Sevineceksin.
    Ağları silkeledikce
    Deniz gelecek eline pul pul;
    Ruhları sustuğu vakit martıların,
    Kayalıklardaki mezarlarında,
    Birden
    Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
    Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
    Bayramlar seyranlar mı dersin,
    Şenlikler cümbüşler mi?
    Gelin alayları, teller, duvaklar,
    Donanmalar mı?
    Heeey
    Ne duruyorsun be, at kendini denize:
    Geride bekliyenin varmış, aldırma;
    Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;
    Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
    Git gidebildiğin yere...

    not: haluk levent'in dıbına koyim
    ···
  15. 34.
    0
    Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
    dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

    Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
    namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
    ···
  16. 33.
    0
    Reserved bi ara yazarim
    ···
  17. 32.
    +1
    O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
    arkalarında doldurulması
    mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

    Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
    en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

    Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
    yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

    Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
    çalınan birinin kalbiyse eğer.

    Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
    insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

    O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
    hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

    Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
    kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
    ···
  18. 31.
    +1
    Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
    Degmez bu yangin yeri, avuç açmaya degmez.
    Degil mi ki çignenmis inancin en seçkini,
    Degil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
    Degil mi ki ayaklar altinda insan onuru,
    O kizoglan kiz erdem daglara kaldirilmis,
    Ezilmis, horgörülmüs el emegi, göz nuru,
    Ödlekler geçmis basa, derken mertlik bozulmus,
    Degil mi ki korkudan dili bagli sanatin,
    Degil mi ki çilginlik sahip çikmis düzene,
    Dogruya dogru derken egriye çikmis adin,
    Degil mi ki kötüler kadi olmus Yemen' e
    Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
    Seni yalniz komak var, o koyuyor adama.
    ···
  19. 30.
    +1
    Şimdi
    utançtır tanelenen
    sarışın çocukların başaklarında.

    Ovadan
    gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
    çeviriyor o küçücük güneşimizi.

    Taşarak evlerden taraçalardan
    gelip sesime yerleşiyor.

    Sesimin esnek baldıranı
    sesimin alaca baldıranı.

    Ve kuşlara doğru
    fildişi: rüzgarın tavrı.
    Dağ: güneş iskeleti.

    Tahta heykeller arasında
    denizin yavrusu kocaman.

    Kan görüyorum taş görüyorum
    bütün heykeller arasında
    karabasan ılık acemi
    - uykusuzluğun sütlü inciri -
    kovanlara sızmıyor.

    Annem çok küçükken öldü
    beni öp, sonra doğur beni.
    ···
  20. 29.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=LkTU4cf8qKE

    elinin arkasında güneş duruyordu
    aylardan kasımdı üşüyorduk
    ağacın biri bulvarda ölüyordu
    şehrin camları kaygısız gülüyordu
    her köşe başında öpüşüyorduk

    sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
    omuzlarımıza çoktan çökmüştü
    kegib birer kol gibi yalnızdık
    dağlarda ateşler yanmıyordu
    deniz fenerleri sönmüştü
    birbirimizin gözlerini arıyorduk

    sisler bulvarı'nda seni kaybettim
    sokak lambaları öksürüyordu
    yukarda bulutlar yürüyordu
    terkedilmiş bir çocuk gibiydim
    dokunsanız ağlayacaktım
    yenikapı'da bir tren vardı

    sisler bulvarı'nda öleceğim
    sol kasığımdan vuracaklar
    bulvar durağında düşeceğim
    gözlüklerim kırılacaklar
    sen rüyasını göreceksin
    çığlık çığlığa uyanacaksın
    sabah kapını çalacaklar
    elinden tutup getirecekler
    beni görünce taş kesileceksin
    ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

    sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
    ıslak kaldırımlar parlıyordu
    durup dururken gözlerim dalıyordu
    bir bardak şarapta kayboluyordum
    gece bekçilerine saati soruyordum
    evime gitmekten korkuyordum
    sisler boğazıma sarılmışlardı

    bir gemi beni afrika'ya zütürecek
    ismi bilmiyorum ne olacak
    kazablanka'da bir gün kalacağım
    sisler bulvarı'nı hatırlayacağım
    kırmızı melek şarkısından bir satır
    lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
    senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım
    seni hatırlatanın çenesini kıracağım
    limanda vapurlar uğuldayacak

    sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
    ağaçları yatıyordu yoksuldu
    bütün yaprakları sararmıştı
    bütün bir sonbahar ağlamıştı
    ağlayan sanki istanbul'du
    öl desen belki ölecektim
    içimde biber gibi bir kahır
    bütün şiirlerimi yakacaktım
    yalnızlik bana dokunuyordu

    eğer sisler bulvarı olmasa
    eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
    sabah ezanında yağmur yağmasa
    şüphesiz bir delilik yapardım
    hiç kimse beni anlıyamazdı
    on beş sene hüküm giyerdim
    dördüncü yılında kaçardım
    belki kaçarken vururlardı

    sisler bulvarı'ndan geçmediğin gün
    sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
    yağmurun altında yalnızım
    ağzım elim yüzüm ıslanıyor
    tren düdükleri iç içe giriyorlar
    aklımı fikrimi çeliyorlar
    aksaray'da ışıklar yanıyor
    sisler bulvarı ayaklanıyor
    artık kalbimi susturamıyorum
    ···