Film bitti, biraz yürüdük sokaklarda. Mert ise sürekli Almina ile bizi, yalnız bırakmak için Buse ile geriden yürüyordu. Bir anda gaza geldim. Almina dedim. Döndü baktı. Yeşil gözleri bir bıçak gibi boğazımı kesmişti sanki, tüm o cesaretin ateşi gözlerinin yeşil sularında sönmüştü. Ne kaybedebilirim diye düşündüm. En fazla ne olurdu ki dıbına koyayım. Ha söylemişim ha söylememişim. içimdeki ateşin közlerine üflercesine derin bir nefes aldım. Aklımdaki bütün o güzel sözler bir anda uçup gitmişti. "Almina ben seni seviyorum" dedim. Heyecandan ellerim titriyordu. Cevap gelmedi. Özür dilemek için ağzımı açtım aptallık etmiştim, tam söyleyecektim ki , o konuştu. "Bulldoser, bak seni üzmek istemiyorum ama benim tipim" değilsin. Beynimden vurulmuşa döndüm. Kendime küfürler ettim. Ne olacaktı ya ? iki lafı bir araya getiremeyen, şişko bir veledin tekiydim. "Anladım" diyebildim çatallanmış bir ses ile. Neyse ben gidiyorum görüşürüz dedim bizimkilere. Biraz daha orada dursam ağlayacaktım çünkü. Gözlerim dolmuştu. Salağın tekiydim. Ulan nereden alıyorsun bu cesareti dememişti kimse de. Kafam bomboştu. Korna sesi ile kendime geldim. Araba hemen yanımda durabilmişti. Bir anlık duraksamadan sonra yürümeye devam ettim. Arkamdan bir şeyler diyordu ama umurumda değildi. Eve gittim babama dahi selam vermeden odama geçtim. Odamdaki aynaya baktım. Ulan kim sevsin beni düşündüm. Ben bile kendimi sevmiyorken...

Babamın laptopunu aldım. internet alt kat ile ortaktı. Kulaklığı taktım. Sigaramın Dumanına Sarsam diye bir şarkı vardı. Onu açtım. Daha sonra sağ tarafta Müslüm Gürses - Sigara yazıyordu. ilk defa dinledim Müslüm babayı. Neden Müslüm Baba dediklerini anladım. Sabaha kadar konuşsan anlatamayacağın derdini 5 dakikaya sığdırıyordu, seni sana senden daha iyi anlatıyordu. Hani bir söz vardır ya Müslüm Gürses için, "dinlemediysen çok şey kaybetmişsindir, dinlediysen de" diye işte tam oydu yaşadığım durum. Gizlice ağladım o gece, kendime sövdüm, ona sövdüm hayata sövdüm. Bir şey değişmemişti. Ertesi gün sınav vardı. Ama ne çalışacak moralim vardı ne de umrumda idi. Dışarı çıkıp bir sigara yaktım. Kimse ile konuşmak istemiyordum.

Girdim entry gitmedi beyler baştan yazıyorum kusura bakmayın.

Bir hafta böyle geçti. Okulda da kimseyle konuşmuyordum. Arada akşamları mert yanıma geliyor, ona yorgun olduğumu söylüyordum. Busenin sorularına ise kısa yanıtlar veriyordum. Olayın patladığı gün cuma günü oldu. Bahsettiğim sınavdan her şeye rağmen yüksek almıştım. Hatta sınıfın en yüksek notunu almıştım. 89. Herkes düşük almış kağıtlarına bakıyorlardı, ben ise ismim okununca gitmedim. Fizikçimiz on numara adamdır. Kürt falan ama çok iyi bir insan. Lise hayatım boyunca hep yardım etti bana ben de ona hiç saygıda kusur etmedim. O gün hariç. O gün başkaydı. Neden bakmadığımı sordu. Ben de zaten yüksek not aldığımı, bakmam gerekmediğimi söyleyip kafamı geri sıraya koydum. O sırada biraz tartıştık. Ertesi ders beni rehberlik servisinden çağırdılar. içimden "Ulan ne rehberliği ne servisi, içeride gibi daşşağı salmış bir rehberlikçi var. Ada bak dıbına koyayım neye rehberlik ediyorlarsa" diye söve söve gittim. Sinirden köpürüyordum.

Başlık adı değişmiş. Niye böyle oldu ki şimdi. Değiştiren moddan tek isteğim düzgün bir şey ile değiştirse tekrardan çok iyi olur. Ben nasıl değiştiririm bilmiyorum çünkü.

Rehberlik servisine gittim. Adam oturmamı söyledi oturdum. Ne söyleyecekse söylese de gitsem diye bekledim. Anlat bakalım dedi Mehmet Hoca. "Hocam sinirli iken ters bir şeyler söyledim herhalde, özür dileyeceğim hocamdan da" dedim. Ben aranızda geçeni bilmem dedi tok bir sesle Mehmet Hoca. "Hüseyin Hocan bana geldi garip davrandığını, derslerde uyuduğunu falan söyledi. Nedir seni bu kadar sıkan" dedi. Sustum. Hala aynı ısrarcı bakışlarla gözlerimin içine bakıyordu. "Hocam Fuzuli'nin bir lafı vardır "Söylesem faydası yok sussam gönül razı değil" diye. Yani söyleyeceğim o ki anlatacağım şeyler sadece ikimizin de sadece zaman kaybetmesine sebep olur" dedim. "Bak bulldoser duydun mu bilmiyorum ama bir laf vardır "Derdini söylemeyen derman bulamaz" diye. Ya şimdi sen bana derdini anlatırsın. Ya da ben seni hocana artık ne dediysen onun için disipline veririm. Baban buraya gelir, derdini ona anlatırsın. Burada olan burada kalacak." dedi. Reddedilemeyecek bir teklif dedikleri bu olsa gerek diye düşündüm. Ve bir kızı sevdiğimi onun ise benden hoşlanmadığını falan anlattım. ilgiyle dinledikten sonra bana o efsane lafı söyledi " Benim hocam bize bir laf söyledi bulldoser. Hayat felsefemdir. iki şey için üzülme, bir değiştirebileceğin şeyler için ; iki değiştiremeyeceğin şeyler için." ortalık bir anlığına buz kesti resmen. Biraz daha konuştu. Diyet yapmamı falan söyledi. Yüzümün güzel olduğundan falan bahsetti. Kilo versen çok yakışıklı olursun falan. Herhalde dedim bizi gibecek. O yüzden aceleyle, anladığımı ve uygulayacağımı söyleyip, derse gitmek için yanından ayrıldım.

pekekent o kadar burada konuşulan burada kalır lafından sonra babamı arayıp beni diyetisyene zütürmesini falan söylemiş. Benim bunu çok taktığımı falan söylemiş babama. Ulan aslında öyle bir şey de yok ama babam da dayanamayıp pazartesiye randevu almış hemen. Babam bunu söylediğinde bir taraftan sevindim, bir taraftan da sinirlendim rehberlikçi söylemiş diye. Ama umurumda değildi artık kendimi her alanda geliştirecektim. O akşam Mert geldiğinde de dışarı çıktım, ama bu sefer ben kola içmedim sadece sigara içip öyle muhabbet ettik. Ben anlatmadım, o da Almina konusunu hiç açmadı.

Haftasonu babamın kitaplarından birkaç tanesini onun da tavsiyesi ile seçtim. Bunları okuyacaktım. Dışarı çıkıp Buse ve Mert ile buluştuktan sonra, erkenden yanlarından ayrıldım. Hem onların yalnız kalmaları için iyi olacaktı hem de ben eve gidip kitap okuyacak ve araştırma yapacaktım. Birkaç saat kitap okuduktan sonra babamın bilgisayarından bir kaç evde yapılabilecek basit egzersizleri okudum. işte şınav mekik falan. Günlük seti uyguladım. ilk gün çok zorlanmıştım ancak ikinci gün daha da zor olacaktı. Ancak ben dayanmak için sürekli müzikler falan açıyor, onlarla gaza gelmeye çalışıyordum.

Pazartesi günü okula gidip fizik hocamdan özür diledim. Ondan bir iki saat sonra ise zaten diyetisyene zütürmek için babam geldi. Diyetisyene gittik. Bir liste verdi. işte kahvaltı öğle yemeği falan. Öğle yemeğine evden bir şeyler zütür, olmuyor ise tuzsuz badem falan ye dedi. Buraları isterseniz kısa geçeyim beyler. Adamın verdiği diyeti öğün öğün uygulamaya başladım. Bir yandan da evde kendi başıma yapabildiğim kadar spor yapmaya çalışıyordum. Sürekli olarak derslerime çalışıyor ve babamın seçtiği kitapları okuyordum. Artık kendimce fikir üretmeye ve bu fikirlerimi bu kitaplardaki bilgilerin üzerine oturtmaya çalışıyordum. Aralarda kalan boşluklarda ise arkadaşlarımla dışarı çıkıyordum. Neredeyse hiç boş zamanım yoktu.

Beyler 4-5 daha entry girip, yatsam olur mu ? Söveceksiniz, haklısınız, başından beri okuyorsunuz ama artık boynum ağrıdı telefona bakmaktan. Yarın akşam yine devam edeceğim zaten.

Artık evde yemekleri ben yapıyordum. Annemin yemek kitaplarını çıkardım. Babamın ondan sonra atmaya kıyamadıkları. Oradan sebze yemeklerine falan bakıp ona göre yemekleri yapıyordum. ilk denememde çoğunda bir şeyleri tutturamıyor olsam da sonradan kıvdıbını yakalıyordum. Kötü olsa bile babam beni kırmamak için yiyordu zaten. Yemek haricinde yine spora, kitaplara ve derslerime gömülüyordum.

Okulda ise durum çok farklıydı. Öğle arasında kitap okuyor, onun haricindeki tenefüslerde ise kantinde yeni arkadaş grubumla takılıyor ve sürekli yeni kişilerle takılıyordum. Tabii Mert de her zaman yanımdaydı ama artık onun Buse ile daha fazla zaman geçirmesi için dersteki muhabbetimiz haricinde, eskisi gibi gitmiyordum yanına. Okulda popülerliğim de gitgide artıyordu. Daha sonra Tayfun diye bir çocukla tanıştım. Sağlam bir çocuktu sohbeti falan da güzeldi. Bir gün spordan bahsedince, gittiği spor salonuna davet etti. Tanıdık olduğunu, indirim yaptıracağını falan söyledi. Babamla konuşayım dedim. Babama olayı açtığımda. Git oğlum tabii dedi. Artık kendimi geliştirmeye kendimi adamıştım.

Gittik adamla konuştuk 70 liralık spor salonuna aylık 35 liraya başladım. Yarı fiyatına resmen. Adamın dediği her gün geliyor. Beni ne kadar zorlarsa zorlasın dediklerini harfi harfine uygulamaya çalışıyordun. Telefonum biraz eski olduğu için bir mp3 satın aldım. Ona da bildiğim bütün güzel şarkıları doldurdum. Ama bir tanesi vardı ki işte o bütün takatim bitim dizlerimin üstüne çöküp, "yeter pes ediyorum artık" dediğimde beni kollarımdan tutup tekrardan ringe atıyordu resmen. Remember The Name.

it`s just ten percent luck,
twenty percent skill,
fifteen percent concentrated power of will,
five percent pleasure,
fifty percent pain,
and a hundred percent reason to remember the name!

bu yüzde on şans, yüzde yirmi yetenektir
konsantre iradenin gücü yüzde on beştir
yüzde beş zevk, yüzde elli acıdır
ve o ismi hatırlamanın yüzde yüz nedenidir *

Ben yatıyorum beyler. Geldiğimde devam edeceğim. Herkese cidden çok teşekkürler. Seviyorum hepinizi.

Beyler geldim de tövbe estağfurullah ben bu kadar ilgi çekmesini beklemiyordum. Her neyse sabaha kadar buradayım. Kusura bakmayın 2 saat önce kalktım ama babam seminerde olduğu için yemekten sonra bir evi toparladım.

Artık hayatımı bir rutine bağlamıştım. Yorucu bir rutindi ama içimdeki ateş sürekli beni daha da gelişmeye körüklüyordu. Sürekli olarak salona gidiyor, bütün antrenmanları yapıyor ardından diyet listesindeki her şeyi uygulayıp sürekli kitap okuyordum. Ama bunları yaparken sürekli aklımda Almina vardı. içimde bir kor gibi yanan nefretin dışında, bir de ona karşı duyduğum büyük sevgi vardı. Derslerim eskisine göre daha iyi olmaya başlamıştı. Yavaş yavaş kilo vermeye de başlamıştım. ilk ve ikinci sınavları böyle geçirdik. Artık okulda yeni bir tayfam vardı. Deniz,Ege, Tayfun,Ömer. Okulun bitmesine az vardı. Mert ile Buse hala sevgililer ben ise hala okula gidip gelirken onların yanında yancı gibiydim.

Bir gün okul çıkışı, Mert Buse'ye baktığı için üst dönemden birine sataşmış ama bana söylememişti. Bunu bizim çocuklardan haber aldığımda, bizimkilerle birlikte koşarak okulun az ilerisindeki parka gittim. 3-4 kişilerdi Mert ise tek başına duruyordu. Biz yavaş yavaş olaya doğru yaklaştık. Derken bir tanesi Mert'e tokat attı. Mert hareket etmedi. Bir tokat daha attılar. Sinirlendim. "Hayırdır lan" diye bağırdım. Bir tanesi kenardan çıkıp üzerime doğru yürümeye başladı. Mert arkasını dönüp üzerime geleni kolundan tuttu. Çocuk Mert'e kafa atıp indirdi. içimden senin boyunu gibeyim demek geldi. O sırada Tayfun gidip üzerime gelen çocuğa kafa koydu. Özet geçeyim isterseniz kavgayı. Sayı çokluğu sayesinde 10. sınıfları dövecekken,10lardan bir 3-4 daha geldi. Biz dayak yiyecekken de araya okulun reisi 11 lerden Emre çıkıp bizi kurtardı.

Tayfun ise hala Emre bizi kurtardığında "abi bırak ya" diyip duruyor ama bilmiyor ki bıraksa bir ton dayak yiyeceğiz. Eve gittiğimde üstümde pek fazla hasar yoktu. En sevdiğim hırkamın, kapşonunun kenarını yırtmışlardı. Bir de birisi nasıl yapmışsa boynumu cırmalamıştı. Babam gelmeden dikkat çekmesin diye boğazlı kazağımı giyip, elime bir kitap aldıktan sonra evde babamı beklemeye koyuldum.

Boğazlı kazak giymenin daha az dikkat çekeceğini sanmıştım fakat babam geldikten 10 dakika sonra, boğazıma ne olduğunu sordu. Nereden anlamıştı."Nereden çıkardın boğazıma bir şey olduğunu baba" dedim suçlu bir sesle. "Hiç öylesine sordum. Kışın en soğuk gününde bile giymediğin şeyi, bir anda evin içinde giymen garip geldi." dedi. Cevap vermedim. O gün boyunca kıyafetimi çıkarmadım zaten. Ertesi gün giyinip tek başıma okula gittim.

Sabah Tayfunu okulun kapısında gördüm. Birilerine el kol yapıyordu. Bu geçen günkü 10.sınıflardı. Omzundan tutup okula soktum. Oğlum ne yapıyorsun lan dedim. "Ya bırak onlardan korkan, onlar gibi olsun" diyor. Saçma sapan konuşma la deyip içeri soktum. ilk derse girdiğimizde Mert sessizdi. Bir şey söyleyecek gibi oldu. Sonra vazgeçti. Daha sonra "niye geldiniz lan dün. Ben hallediyordum mevzuyu" dedi. Sinirlendim "Dayak yiyerek ne güzel hallediyormuşsun sen mevzuyu." dedim. Hocanın kafasını bize çevirdiği farkedip sustuk. 20-30 saniye sonra ise sırtıma vurup "Eyvallah kanka orada beni kurtarmaya geldiğin için" dedi. "Lafı olmaz la" dedim.

Deniz'nin sevgilisine yavşayan bir çocuğun yanına gidip çocukla konuştuk. Çocuk özür diledi falan. Artık sürekli başka mevzular çıkıyordu ve bir dahaki hafta yapılacak dönem temsilciliğine en büyük adaylar olacaktık.

Ertesi hafta okul temsilciliği için konferans salonunda toplandık. Bizim tayfada aday ben seçilmiştim. Sınıfımda ve diğer sınıflarda da seviliyordum. Benim haricimde 3 kişi vardı. 2 tane kız biri de erkekti. Ancak sadece kızlardan kısa boylu siyah saçlı bir tanesi ciddi aday olabilirdi. Herkes vaatlerini sunarken ben vaaatlerimi söyledikten hemen sonra onun söylediklerini eleştiriyordum. Bir ders boyunca böyle geçti. Kız hala benden daha iyi vaatler sunmuş gibi görünüyordu. Bir şeyler yapmam lazımdı. Ama konuşurken, heyecanlanıp terlediğim için önce sakinleşmek istedim Cama yakın olduğu için o kıza konuşmasını yaparken camı açmasını söyledim. Cevap vermedi. Tekrardan dalga geçercesine söyledim. Konuşmasını sabote ettiğim için bizim tayfa yarılıyordu. Kız sinirlenip ayağa kalktı ve dedi ki "o koca vücudunu kaldıramadığın için mi sürekli tekrar ediyorsun" dedi. izleyiciler arasında olan seyit hoca şşş dedi kıza susmasını işaret edercesine. Millet gülüyordu. Çok zoruma gitmişti, onların gülmesinin bitmesini bekleyip, " haklısın onun için söylüyordum, ama illa istiyorsan kaldırabilecek başka koca şeylerim var" dedim. Öyle zebaniler falan gelip twerk yapmadı ama artık izleyiciler kopmuştu. Ve bu da benim 20 oy farkla dönem temsilciliğini kazanmamı sağlayacaktı ve rehberlikçinin odasına bir seyahati. Babam geldiğinde durumu açıkladım. Durum için biraz bana kızdıktan sonra ben olayı anlatınca kahkahalarla güldü. Çok mutlu olmuştum. Gururla derse geri döndüm. Sınıf arkadaşlarım alkışlarla karşıladılar. Dil anlatımcı bile bin gülüşü atıyordu. Utanmıştım. Kafamı teşekkür edercesine hafifçe salladıktan sonra yerime oturdum.

Tayfun'a temsilci yardımcılığını sordum, oğlum bir de onla mı uğraşayım diyordu. Siyaseti, ince oynamak gerekiyordu. Tribünlere oynayacaktım. Ertesi ders kızı kantinde yakaladım yanına gidip sesli bir şekilde özür diledim. Adı Öyküymüş tanıştım ve kendimi tanıttım. Temsilciği yardımcılığını teklif ettim. Seve seve yapacağını söyledi. Tayfadan deniz kendisini seçmediğime alınmıştı ama bilmiyordu ki, devamında bütün işleri bu idealist kıza yaptırıp kaymağını ben yiyecektim. Ona "oğlum bak bende sekreter fantazisi var sana mı kaysaydım" dedim. Cevap vermiyordu. "iyi lan ortak pakette paket paranı ben atayım" deyip gönlünü aldım.

Beyler iki dakika paket almaya çıkıyorum, hazır babam evde yokken rahat rahat içeyim. Hemen geliyorum ondan sonra.