• 0 / 0 / 3408 entry
  • 378 başlık
  • 2,165.85 incipuan

pezevenk ayakkabisi üçüküncü nesil normal

  • +9
    osman cavcı bu akşam saat 20 00 de inci sözlükte
    Osman reyiz bugün mesaj attı. Genç bir kardeşimiz ropörtaj yapmak istiyor, ketenpeleye gelmeyelim dedi. Ben de yok reyiz, inci'de seni severler, sıkıntı olmaz dedim. Uzun zamandır sözlüğe de girmiyordum, vesile oldu amk.

    Reyiz izmir'e gelirsem ilk dubleyi seninle içicem. Sevgiler, saygılar...
    ···
  • +2 -1
    tipim nasıl capslin
    ogün samast terk.
    ···
  • +63 -1
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    Havalar serinlemeye başladı. içebildiğim sürece havanın soğuk ya da serin olması zerre umrumda değildi. Bu yaz sezonun sonunda havuz başı muhabbetine takıldım sitede. O an bir hatunla tanıştık. Hoşbeş muhabbet derken, peyzaj mimarı olduğunu öğrendim. Doğaya, çiçeğe, böceğe meraklı bir insan. Gerçekten güzel de bir hatundu. 21 aralık 2012 muhabbetinden tut, meşhur trompetçi Charlie parker’ın eroinden ölmesine kadar baya bir şey konuştuk. Akşam yemeği için beni evine davet etti. iyi dedim madem, sen davet ettiysen biralar ve midye dolmaları da benden ama yemek yemem pek. Sen yersin. Güneş bir tak çukuruna doğru düşüyordu ağır ağır. Ben de eve çıktım. Dolapta dün geceden kalma neredeyse çeyrek şişe vodka vardı; Onu vurdum harbi ev yapımı limonata ile. Bu arada çok güzel gidiyor ve limonatanın içindeki doğal şeker vodkanın etkisini biraz daha artırıyor, tavsiye ederim. Biraz uyudum sonra, dinlenmeliydim.

    Saat 20:00’da telefonun alarmı çaldı ve uyandım. Sonra duşa girdim ve çabucak hazırlanıp dışarı çıkarak tekele gittim. Hatun kısmının fazla içemeyeceğini biliyordum. Ver dedim oradan 10 tane tuborg gold. 30 tane de midye dolma, bol limonlu olsun. Poşetleri alıp siteye girdim. Güvenlikler de gib gib bakıyor geldi yine bela diye. Zaten bu yaz fazla kalmadım evde. Genelde dolaşarak geçirdim koskoca yazı. Belki biraz da kafa dinlemeye ihtiyacım vardı. Hatta dönüşte elimde bavulla yönetici olacak muallak görmüştü beni ve okçu bey, uzun zamandır görünmüyorsunuz ortalarda dedi. Ne oldu endişelendin mi diye sordum? Hayır dedi. Aidatları da göndermedim mi banka hesabına? hiç ekgib yok, kontrol ettim dedi. iyi o zaman, daha ne amk deyip eve çıkmıştım. Varlığım dert, yokluğum ayrı bir dert olmuş zütverene anlaşılan o ki. Alışmış lan bana, özledi belki de, haha. Neyse. Elimde poşetlerle hatunun bloğuna girdim. Kata çıkıp kapıyı. Çaldım. Tanrım; karşımda cidden bir afet duruyordu. Hatunun eve sinen kokusu, kapıyı açmasıyla birlikte beynimin en detaylı kıvrımlarıma kadar işlemişti. Elimden poşetleri almak istedi ve içeri buyur etti. Ama vermedim poşetleri. Lütfen dedim, ben hallederim. O halde mutfak şurası diye gösterdi. Benim evin aynısıydı ama çok farklıydı çünkü düzenliydi. Veresiye satan ve peşin satan tablosu kadar fark vardı amk arada. Sen hazırla bari dedi, ben odada bir telefon görüşmesi yapmalıyım. Malumun, iş güç mevzuları. Eyvallah dedim, bak sen keyfine. Sanki babamın evindeyim ya, bak sen keyfine diyorum kıza. iki tane bira ayırıp kalanları dolaba istifledim. Midye dolmalarını da tabağa gayet düzenli bir şekilde dizdim. ulan Bi baktım, kahpe tekelci limon koymamış. hatunun dolapta da limon yok. Girişte dikkatimi çeken minyatür bir limon ağacı vardı. Onun üzerinde bir tane limon görmüştüm. Gidip onu kopardım ve dilimleyip tabağın etrafına dizdim. Salon masası çok güzel hazırlanmıştı. Biraları ve midye tabağını masaya yerleştirdim. Biradan sağlam iki fırt asıldım ve etrafa bakınmaya başladım. Çok güzel çiçekler vardı evin her tarafında. Holde, mutfakta, salonda, balkonda. Cennet böyle bir yer olmalı diye geçirdim içimden. Sonra hatun geldi. Muhabbete başladık. O da birasından bir yudum aldı. Çiçekleri sordum ona, ne kadar güzeller dedim. Benim işim bu dedi ve hepsini çok seviyorum. Özellikle de holdeki pencerenin önünde duran limon ağacını. Üzerinde bir limon vardı, bilmem dikkatini çekti mi. iki senedir açmasını bekledim, üç ay oldu açalı. Ulan ben de tam midyenin üzerine limon sıkıyordum, öyle bir yutkundum ki anlatamam. Ne tak yiyeceğimi şaşırdım. Aklıma bir şeyler gelmeliydi yoksa gibi tutacaktım, hem de ilk geceden. Bir tuvalete gitmek için müsaade istedim, stresten dolayı sıçmam gerekiyordu. Kadın evinde sıçmak çok iğrenç bir duygudur, yapanlar bilir. En rahat kendi evinde sıçarsın çünkü. O meyanda aklıma bir şey geldi. Çıktım banyodan ve bunun yanına gidip evde bir şey unutmuşum, sen masada bekle, ben hemen geliyorum dedim. Hatta kapı aralık kalsın, kalkıp açmana bile gerek yok. Tamam dedi. Evden sakin bir şekilde çıktım ama çıktığımda asansörü bile beklemeden topukladım. Benim eve girdim. Dolabı açtım. şansıma bir Limon vardı. Şimdi bir de bana bir seloteyp bant lazımdı. Onu da buldum amk. Koştum tekrardan bunun evine. Kapı aralıktı hala. içeri girdim. Telaşı atlatmış gibi görünüp selam verdim ve banyosunda biraz önce telefonumu unuttuğumu ve getirmesini istediğimi söyledim. Telefon cebimdeydi oysa. O banyoya doğru telefonu almaya gittiğinde ben ağacın oraya yanına gidip nizami bir şekilde bantladım limonu. Sonrasında ne olacağı önemli değildi. Önemli olan, lanet limonun en azından o gece ağacın dalında kalmasıydı. önemli bir geceydi o gece. ve evet; olayı halletmiştim. içeriden seslendi, telefonunu bulamıyorum diye. Ya dedim, çok özür dilerim, telefonum arka cebimdeymiş. Kusura bakma. Salona geçtim hemen. Hayırdır dedi, niye gidip geldin evine? Ya dedim, çıkmadan bir kahve içmiştim, çaydanlığı kontrol ettim acaba altı açık kaldı mı diye ama kapatmışım. Tamam dedi. Sonra anlatmaya başladı tekrar; nerede kalmıştık? Valla dedim en son çiçek diyordun. Hayır dedi, limon ağacından bahsediyordum. Görmek ister misin? Yapacak hiçbir şey yoktu. kaderime razı olup Birayı fondipleyerek, iyi madem dedim. Bakalım şu ağaca. Ağacın yanına gittik, hafif karanlıktı hol. Tam anlatıyor bu işte limon ağacı şöyledir, böyledir falan derken, pıt diye bir ses amk. Bizim limon sere serpe yerde, gibtiğimin bandı tutmamış. Işığı bir açtı, limonun üzeri bantlı bir şekilde beceriksizce sarılmış bir mumya gibi yerde duruyor. Bu ne ya, ne oluyor dedi. Limonu aldı eline, hem bu benim limonum değil, o daha küçüktü. Gözlerimin içine baktı. Zeus’un şimşekleri gibi çakıyordu gözleri. Bu ne demek oluyor diye bağırdı. Tamam dedim, anlatıcam. Mevzuyu anlattım, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. gibtir git dedi bu evden, hemen gibtir ol git. Lan hiçbir kadının evinden bu şekilde kovulmaya alışkın değilim ben de tabi. iyi be dedim, yarın alırım sana bir kasa limon manav yakup'tan. Çabuk gibtir ol git yoksa polis çağırıcam dedi. Tamam dedim, ama biralarım ve midyelerimi ver. Gözleri yaşlı bir şekilde topladı ve kafama atarcasına verdi poşetleri. Bir daha yüzünü görmek istemiyorum senin defol! iyi lan dedim, gidiyorum.

    Gittim eve. Bir midye dolma açtım ve bir şişe de bira. Baktım, evde limon yoktu. Benim mevcut tek limonum da hatunun evinde kalmıştı. Şimdi artık gidip isteyemezdim. O saatte dışarıdan alabileceğim bir yer de yoktu. Limonsuz bir şekilde yemeye başladım midyeleri ve birayı da ağır ağır yuvarlıyordum. Sonra düşündüm ve gülümsedim kendi kendime; Adalet dediğin, tam olarak böyle bir şey olmalıydı
    ···
  • +1 -1
    en nefret ettiğiniz kadın kıyafeti
    giyme bir daha o zaman.
    ···
  • +1
    zampara seyfettin 2
    bu cumartesi itibarıyla çekimlerine başlanılıyor, meraklılarına duyurulur. ilk filmi aratmayacak, emin olun. yönetmenlği bu sefer osman reyiz kendisi yapıyor. vatana millete hayırlı olsun.
    ···
  • +2
    zampara seyfettin
    devam filmi olan zampara seyfettin 2'nin çekimleri başlamak üzere. senaryoyu da okudum, gayet güzel ve ilkini aratmayacak türden. gerçekten sevdiğim biri olan osman cavcı reyiz yönetmenliği kendisi yapacak. bilgilerinize sunuyorum beyler.
    ···
  • +38 -10
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    selam beyler.

    uzun bir tatilden sonra istanbul'a geldim yaklaşık iki hafta kadar önce. malumunuz ortalık biraz karıştı buralarda ve geçen hafta cumartesi gününden beri mütemadiyen katılıyorum gezi parkı'ndaki kutsal direnişe. okumu evde bırakıp yüreğimle gidiyorum oraya her defasında. çok güzel insanlarla karşılaşıyorum, güzel muhabbetler ediyoruz. bizim emoları da zütürdüm geçen. aslına bakarsanız çocuklar biraz akıllanmışlar amk görmeyeli. onlar beni çağırdılar bir gün abi haydi beraber gidelim diye. ortam gayet güzel. mangal da var, rakı da var, bolca direniş ve sıkı bir ruh var orada. herkes birbirine destek olmaya çalışıyor. bizim bloktaki bazı teyzeler helva kavurmuş mesela kandilde, giderken verdiler ve oraya zütürmemi istediler geçen akşam. büfedeki lavuk su ve sigara vermişti geçen cumartesi günü direnişe gittiğimi bilerek. açgözlü bir muallak olduğunu düşünürdüm ama ilk defa para almadı bunlar için. belki de özlemişti beni birkaç aydır, bilemiyorum. kapıcı sadık kova verdi ama anlamadım niye kova verdi; sormadım da açıkçası. basri'nin annesi börek açmış birkaç tepsi. çocuklar onu getirdi ve dağıttılar gezi'de. bir gün de berberin önlüğünü yürüttüm amk, giyip doktor hesabı alanlarda tıbbi destek verdim. anlatacak çok şey var aslında bu mevzuyla ilgili ve müsait oldukça paylaşıcam sizlerle.

    diyeceğim şudur ki, sizleri ve buraları gerçekten özlemişim. şimdi en az üç duble rakı atıp gidicem yine gezi'ye. orada fazla içmiyorum ama, kafa lazım olabilir yani. kendinize çok iyi bakın ve her daim dikkat edin kardeşlerim. hadi bana eyvallah şimdilik.

    yaşasın gezi parkı, yaşasın insanlık onuru, yaşasın özgürlük ve de rakı, bir de bira falan!
    ···
  • +24
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    @804 bakın, bu ve bunun gibi gerizekalılar için son kez tekrar ediyorum, bu başlık altında yazdıklarımın tamdıbını okuma zahmetine girseydin neyin ne olduğunu görürdün dıbına koyduğumun evladı. bunu bir daha tekrar etmeyeceğim. burada benim yazdıklarımı izin alarak sosyofobi.com diye bir siteye kopyalıyorlar ve okçu başlığı altında yayınlıyorlar. bu benim iznim ve rızamla gerçekleşen bir şey. baykusyuvasi.com sitesindeki yazılanlar ise tamamıyla bilgim ve rızam dışında bazı huur çocuklarının benden izin almadan buradaki yazıları kopyalayarak o siteye yapıştırdığı şeyler. o yüzden bir şeyleri araştır, iddiada bulunacaksan öyle bulun beynini gibtiğimin salağı. adamı sinir sahibi etme de gibmeyeyim o sefil beynini!

    sanırım bu açıklama yeterlidir.
    ···
  • +1
    pezevenk ayakkabisi
    @132 bu ve bunun gibi gerizekalılar için son kez tekrar ediyorum, "geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye" başlığında yazılanları okuma zahmetine girseydin neyin ne olduğunu görürdün dıbına koyduğumun evladı. bunu bir daha tekrar etmeyeceğim. burada benim yazdıklarımı izin alarak sosyofobi.com diye bir siteye kopyalıyorlar ve okçu başlığı altında yayınlıyorlar. bu benim iznim ve rızam alınarak gerçekleşen bir şey. baykusyuvasi.com sitesindeki yazılanlar ise tamamıyla bilgim ve rızam dışında bazı huur çocuklarının benden izinsiz buradaki yazılarımı oraya kopyaladıları şeyler. o yüzden bir şeyleri araştır, iddiada bulunacaksan öyle bulun beynini gibtiğimin salağı. adamı sinir sahibi etme de gibmeyeyim o sefil beynini!
    ···
  • +26
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    Akşam olmak üzereydi. Tekele uğrayıp rakı aldım. Siteye doğru yürüyordum. Bi baktım ressam Cengiz arabasını yolun kenarına çekmiş, içinde bira içiyor. Şimdi hiç bulaşmayayım dedim ve direkt olarak eve gittim. Mutfağa girdim, hatun ne olduğunu anlayamadığım bir çeşit yemek yapmaya çalışıyordu. Eee dedi okçu, bugün kadınlar günü. Kutlamayacak mısın kadınlar günümü? Ulan dedim, bi irmik helvası kavur desem kavuramazsın, kendi donunu doğru düzgün ütüleyemezsin, gelmişsin bana kadınlar gününden bahsediyorsun. Neyin günü amk dedim, ne yapıyorsun da kadınlar gününü kutlayayım senin? Bozuldu tabi. Bak dedi, yemek yapıyorum ama. Yemek mi? Yemek dediğin şey sivilceli bir ergen suratına benziyor, hayatta yemem ben o şeyi. Doldurdum bir duble rakı ve salona geçtim. Açtım bilgisayarı, girdim facebook’a. Amk bir de ne göreyim. Ressam Cengiz kendini bilmemne cafe bistroda diye işaretlemiş, yer bildirimi yapmış. Hemen yorum yazdım tabi, Cengiz dedim, ne yalan söylüyorsun muallak. Biraz önce gördüm seni, arabada oturmuş bira içiyordun. Hemen yorumumu sildi, mesaj attı sonra. Baba ne yapıyorsun yaa dedi, böyle adam mı rezil edilir. iyi de niye sıkıyorsun o zaman dedim, arabada içmek ayıp mı?

    insanları anlamakta güçlük çekiyordum gerçekten. Esasen algımın kapıları son derece açıktır ama sütyenini orta ölçekli anonim şirketi flaması gibi ortada bırakan bir kadın bana kadınlar günümü neden kutlamıyorsun diye soruyordu. zütverenin bir tanesi arabada içtiği halde, dışarıya şirin görünmek için kendini cafede işaretliyordu. ilk dublem bitmişti. Mutfağa girdim ve dolabı açıp bir duble daha rakı doldurdum. Hatun masaya oturmuş, yemek dediği şeyi yerken aynı anda sinirden kudurmuş bir yaban domuzu gibi suratıma bakıyordu. Canım sıkıldı, ikinci dubleyi fondip yapıp dışarı çıktım, belki birkaç tane emo tokatlayıp stres atarım diye. Karanlık çöküyordu kısık ateşte pişen pilav gibi ağır ağır ve gece her zaman iyiydi. Kafa dağıtıyordu.
    ···
  • 0
    lamborjini mi lamborgini mi lamborcini mi
    lamborgini
    ···
  • 0
    ali sürmeli
    @7 haklısın. aslında ali sürmeli sıkı bir oyuncudur (tv'de ona dayatılan rollerden bahsetmiyorum) ama sıkı bir oyuncu olmak sıkı bir adam olmak anldıbına gelmez. yapılan şey büyük ayıptır.
    ···
  • +30 -1
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    yine Bi gün öğleden sonra sitenin kafesinde otururken yan masadan gelen muhabbete ister istemez kulak misafiri oldum. Adının sonradan Cengiz olduğunu öğrendiğim biri etrafındaki gençlere resim ve gelişimi hakkında teorik bilgiler veriyordu. Herif empresyonizm akımından tut, sürrealist akıma kadar çeşitli anlatımlarda bulundu. O anda hatunun biri de erkek arkadaşını övüyordu, yok şöyle uzun boylu, böyle yakışıklı diye. Neyse, en nihayetinde ressam Cengiz kafa dengi birine benziyordu. Beni de muhabbete kattılar, sanat manat derken mevzu içmeye geldi. Hadi dedi Cengiz, hep beraber bize gidelim, birkaç kadeh bir şeyler içeriz. Reddedemeyeceğim bir teklifti ve eve doğru yol aldık, başladık içmeye. Kalabalıktı ortam. Cengiz yaptığı resimleri göstermeye başladı odadan tek tek getirerek. Bir tanesini merak ettim, bu kim yaa dedim? Benim dedi. Nasıl yani, bunun neresi sensin amk dedim. Sen Halit Akçatepe’ye benzeyen bir adamsın ama kendini Tarık Akan gibi çizmişsin Cengiz. Millet gülüştü falan. Cengiz bozuldu tabi o arada, ben öyle görüyorum kendimi usta dedi. Sonra uzun boylu ve yakışıklı erkek arkadaşından bahseden hatunun erkek arkadaşı geldi eve. Amk, uzun boylu ve yakışıklı dediği adam aynı dünyanın en uzun boylu adamı olan Mardinli Sultan Kösen gibiydi. Sadece uzun boyu tutuyordu, en azından bir şeyi tutturmuş diye düşündüm. muhtemelen bu gerizekalı kadın da Cengiz’in kendini Tarık Akan’mışçasına resmettiği gibi görüyordu erkek arkadaşını. içlerinde vardı bir tuhaflık yani. Hadi dedim, size doyum olmaz ben kaçıyorum.

    Eve gittim. Televizyonu açtım. Baktım gibik gibik sağlık programlarında birileri diyet falan öneriyor insanlara. Yok kolesterol, yok obezite, yok kanser riski falan. Karatay diyeti diye bir şey varmış mesela ve eğer o diyete uysaydım sanırım beş sene önce ölmüş olacaktım fakat ben sadece rakı ve sucukla dinamit gibi bir yaşantı sürüyordum. Bu konuları fazla takmamak lazımdı çünkü başına ne gelirse o taktığın şeylerden dolayı geliyordu. Adeta korkuları gelip buluyordu insanı. Bir duble rakı doldurdum, dolaptan iki tane de salatalık turşusu çıkardım. Okçu diyeti dedim bu, en azından kafamız güzeldi bu şekilde.
    ···
  • 0
    türk filmlerinde çalan müzikler kısa derleme
    reserved
    ···
  • +30 -1
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    Bu kış şanslıyız ki havalar iyi gidiyor. Soğuk havalardan pek keyif alamıyorum çünkü terasta içmeyi seven bir insanım. Hem dışarıdakilere de saracak bahane bulabilmek kolaylaşıyor o şekilde ve vakit geçiyor öyle. Böyle insanların yoğun olarak yaşadıkları yerlerde illa bir mevzu patlamadan güç geçtiği olmaz. En nihayetinde her şey bir kıvılcım neticesinde yayılıyor. Etrafı gözlemlemek de eğlenceli oluyor aslında. Gözlemlemek diyorum ama hee, röntten bahsetmiyorum. Bakıyorum mesela, sitedeki gençlerin bir kısmı bıyık bırakmış. Yaa tipleri göreceksiniz amk. Herifin bıyıkları yeni yeni çıkmaya başlamış ama yine de özenerek bıyık bırakma girişiminde bulunmuş. Kendisini malkoçoğlu bali bey sanıyor fakat esasında hun imparatoru Atilla gibi görünüyor. Emolar da vampir modasına uymuşlar. Basri suratına talk pudrasını basmış, Edward Cullen oldum sanıyor amk. Geçen baktım, hepsinin suratı bembeyaz görünüyor kızlı erkekli. Bu ne lan Basri diye sordum. Abhie bis bi wamphir qolonisi oldhuk dedi. Gırtlağınızı giberim sizin, ne vampiri lan dedim. Şeytan kulağına kurşun amk. Alevli ok fırlatıp yakmak lazım hepsini diye düşündüm. Hem olaya biraz da heyecan katmış olurduk.

    Eve çıkmıştım. Geceden kalma birkaç tane bira vardı. Patlattım bir tanesini. Sonra hatunun teki aradı, okçu ne yapıyorsun diye. Farklı bir şey yok dedim. Tamam o halde, yarın farklı bir şey yapalım ve trekking’e gidelim dedi. Bakın dostlar, uyarıyorum buradan. Sakın ola böyle aşırı sosyalim ayağına yatan hatunlarla takılmayın. Bunlar genelde plazalarda çalışırlar ve cumartesiyle pazar günleri kimliklerinden sıyrılarak, bir nevi ipini koparmak da diyebiliriz, öyle bir hale gelirler ki dertleri bitmez. Bir gün trekking’e, öbür gün paintball’a, başka bir gün galata’yı fotoğraflamaya, günübirlik kartalkaya’ya kayağa falan. insanın kafası karışıyor amk. Hayır, insan o zumreye ait olsa anlarım ama gereksiz yere pahalı olan ve genelde ayı takımının gittiği gece külüplerine gitmeler, doğum günü kutlamalar falan. Herkes kimliğini bu tarz aktivitelerle gizleme çabasında ve bu çaba bana çok komik geliyor. O yüzden sırtında dövmesi ya da dilinde piercingi olan ve pizzayı eliyle yiyerek şişeden bira içen hatunlar hep daha saygı duyulası ve daha ilgi çekici geldi bana. Neyse, hastayım dedim hatuna, gelemem. Bu soğukta deli gibmedi ki beni trekking’e gideyim. Kapattım telefonu ve bir tane daha bira açtım. Çıkardım gitarı kılıfından, bağladım anfiye; başladım chop suey çalmaya. Gitara abandıkça kendimi daha iyi hissediyordum. Sesi biraz açtım, baktım alt komşu vuruyor alttan rahatsız oldum hesabı. gibtir lan dıbına koyduğumun evladı dedim ve son ses devam ettim:

    “i don’t think you trust
    in myself righteous suicide
    i cry when angels deserve to die”
    ···
  • +35 -1
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    Geçtiğimiz yaz sitede bir hatunla tanışmıştım. Sigorta acentesinde çalışıyormuş kendisi.Ev arkadaşı ise özel bir hastanede hemşireymiş. Neyse, gel zaman git zaman samimiyetimiz arttı. Gece mesajlaşmaları, öpücük yollamalar falan. Bi akşam saat 6 suları aradı beni. Telefonda konuşmayı pek sevmiyordum esasen. Tam kapatacakken, hadi bana çiçek al dedi. Ya dedim kim uğraşacak şimdi amk. Ama lütfeen falan. iyi dedim, alıp getiricem. Gittim bir kilo çilek aldım. yanında güzellik olsun diye pudra şekeri de tabi. Sonra elimde kesekağıdı, tıklattım kapısını. Hatun kesekağıdını görünce şaşırdı. Bu ne dedi. Çilek dedim, istemedin mi? hayır dedi, ben çiçek istemiştim. Lanet telefon konuşmalarını sevmediğimi söylemiştim ama. Elimi daldırdım kesekağıdının içine. Tombala çeker gibi rastgele bir çilek çektim içinden. Bak dedim, bunun da kıçında yaprağı var. Yaa dedi, ama ben çiçek istemiştim. Yok çiçek falan diyerek bastım geldim evime; çilekleri de aldım tabi. O saatten sonra yapılacak en güzel şey çilek kompostosuydu ve vodkayla iyi giderdi. Pudra şekerini de yarın birkaç tane yumurtayla değiştiririm büfeden diye düşündüm. iktisattan az biraz anlardım, kafaya takılacak bir durum yoktu yani.

    Salonda iki arkadaş haberleri izliyordu. Bi baktım, chp eski lideri Deniz Baykal demeç veriyor. Baykal’a bak dedim amk, traş olmuş. Çocuklar başladılar gülmeye. Hani bir insan saç traşı olunca yüzü gözü açılır ya, Baykal’ın yeni traş olduğu belliydi. Mutfağa geçtim ve çilekleri tencereye koyarak üzerine biraz su ilave edip kaynatmaya başladım. Tam kadehe rakı doldurup sigara yakmıştım ki, o sırada bir mesaj geldi bizim sigortacıdan; “hayvan” yazıyordu. gibtir lan dedim ve iki dilim sucuk kestim. Takribi bir on dakika sonra başka bir mesaj geldi ev arkadaşı olan hemşireden. “selam tatlım, naber?” yazıyordu. Gülümseyerek rakıdan sıkı bir yudum aldım. Biliyordum, hiçbir kadın melek değildi çünkü melekler sıçamazdı. En azından kutsal kitaplarda o şekilde tasvir ediliyorlardı.
    ···
  • +30 -1
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    Son zamanlarda havalar fena gitmedi. Emolar hala gitar çalmaya çıkıyorlar dışarı. Bi akşam yine elimde biralar tam eve girecekken bunları gördüm bloğun kenarında. Baktım, bizim Basri elinde imç’den alınmış 40 liralık gibimsonik bir klagib gitar, Nejat Yavaşoğulları hesabı saçma yemiş ördek gibi gaak guuk diye bağırarak bir şeyler çalıyor arkadaşlarına. Ne yapıyorsun lan dedim? Gitar çalıyorum dedi. Çok güzel çalıyorsun Basricim dedim, allah nazardan saklasın. Oturdum bunların yanına, açtım bi bira. Bırak o gitarı ve benim eve çık. içeride bir ablan var. Ona de ki, okçu abim gitarını istiyor. Amfiyi de al. Dönüşte Sadık’a uğra, o da bloğun uzatma kablosunu göndersin dedim Basri’ye, hadi bakayım koçum. Emolardan diğerine dönüp, sen de Basri’yle git. Salak şimdi gitara zarar vermesin , sağlam tutun gibmiyim belanızı diye haykırdım.

    10 dakikaya geldiler. Basri gitarı uzattı. Biradan sağlam bir fırt alıp çıkardım çocuğu kılıfından. Abhie dedi, bhu ne böylea? Üsherinde PRS yashior, pırhasa gibhie. Şlap diye patlattım ensesine. Amcık dedim, o PRS dediğin Paul Reed Smith. Amerikan malı, Santana gibi dünyaca ünlü gitaristlerin kullandığı marka. Bi doğan slx parası bu. Bak, amfinin üzerinde de Marshall yazıyor, nalburdan aldım hafta sonu evi boyarım diye amk. Neyse, ufak tefek ayarlamalardan sonra Nirvana’dan Smells Like Teen Spirit’e başladım. Sağlam inlettim ama. Yukarıdan birkaç tane üniversiteli çıktı pencereye. O tipleri hatırlıyordum. Bakırköy’de Carousel alışveriş merkezinin karşısındaki fem dersanesinin penceresinden sarkıp Carousel’in önündeki yavrulara ıslık çalan, ucundan koparttıkları küçük silgi parçalarını onlara fırlatan anadolu çocuklarıydılar sanki ve bundan keyif almış görünüyorlardı. Şarkı bitti. Basri gitarı aldı ve önce gitara sonra bana baktı, aynı Back to the Future filminde, Marty’nin 1940’lar sekansında balo sahnesinde geçen Chuck Berry’nin Johnny b Good şarkısını söyleyip, sonunda metal solosu çalarak gitarı zenci gitariste teslim ederken, o zencinin Marty’ye bakışı gibi. Sonra toparlandım ve eve çıktım. Bu kadar konser yeterliydi.

    Madem biradan başladık, o halde biraya devam edelim dedim ama bu sefer yeni keşfettiğim bir caz müzisyeni olan Hediye Güven albümünü açtım. Eğer yanınızda bir hatun varsa ve ikiniz de samimiyseniz caz dinlemek fena gitmiyor. Ama bu sefer bir aksilik vardı. Hatun gelirken kedisini de getirmişti yetim babası okçu’ya. Kedi haylaz bir bin kurusunun tekiydi ve koskoca evde girmediği bir tek zütüm kalmıştı. Neyse, biz hatunla sarmaş dolaş falan derken bu bin gitmiş mutfağın halısına sıçmış. Kıskanmış herhalde hatunu, bilemedim. Nasıl da kokuyor ama. Kuru mamalardan olsa gerek dedi hatun. Valla dedim, kuru mama mı, lahmacun mu, artık her ne gibimse git temizle.

    Geceye dair hiçbir şevkim kalmamıştı. Yatak odasına geçtim ve kapıyı kapatıp yatağa uzandım. Kendimi o lanet olası kediden korumam gerekiyordu ve iki sevişicez diye evimi tak zütürmesine razı olamazdım. O geceye dair güzel olan tek şey müziklerdi. Tıpkı Jim Morrison’ın dediği gibi, “sanki her şey kırılmış ve dans ediyordu.”
    ···
  • 0
    annesi orospu olanlar bu başlıkta toplanıyor
    "paulince" hatasının farkına varmış çaylaklığının açılmasını istiyor.
    ···
  • +31
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    Çok değişik genç grupları var sitede. Bir kısmı emo, bir kısmı test çözen bilimsel sivilceli, bir kısmı futbol aşığı, bir kısmı ise modifiyeci. Modifiye derken, arabalara çok meraklı bu çocuklar ama maalesef öyle kalbur üstü makinalar değil, eldeki imkanlarla Şahin’e stop farı, Toyota’ya spoiler (Subaru Impreza yapıyor arabayı kendince), Honda’ya eksoz koyup hızlı ve öfkeli olan tipler. Geçenlerde eve çıkarken baktım muhabbet ediyorlar, el salladılar reyiz gel biraz takılalım diye. Yanlarında kendi yaş gruplarından kızlar falan var ve anladığım kadarıyla yeni tanışıyorlar. Elimde bir torba dolusu bira vardı. Oturdum, bir tanesini açtım. Bunlara içer misiniz diye sordum, ikisi aldı, diğerleri istemedi. Laf lafı açıyor derken, kızın teki sordu çocuğun birine, neler yapıyorsun diye. Çocuk dedi ki, “ben otomobil sporları ile ilgileniyorum.” Ulan dedim içimden züt, 20 liralık lpg alıp babanın şahiniyle patinaj çekiyorsun sitenin yanındaki düzlükte, sonra bunun adı otomobil sporları mı oluyor? Bozmak istemedim orada gururu kırılmasın diye. Nasıl anlatıyorlar ama, sanırsın bir yanda Alonso, diğer tarafta Massa var, Ferrari’nin 2013 hedeflerini anlatıyorlar. Amk herif Honda’ya eksoz yapmış, bağırtırıyor arabayı Süt Kardeşler filminde Şener Şen’in aile ortamında müzik yaparken çıkardığı es pa pa pa pamm sesi gibi, sonra neymiş efendim motor sporlarıyla ilgileniyorlarmış. Birayı vurup size doyum olmaz gençler dedim, ben kaçıyorum. Sonra neler konuştular bilemiyorum ama işte bu yazılanlardan öteye gitmeyeceğinden eminim.

    Çıktım eve ve biraları dolaba yerleştirdim. Zaten birayla başlamıştım ve sonra bir daha başka bir şey karıştırmak istemedim. Normalde rakıdan sonra bira içebilirim cila niyetine ama biradan sonra rakı gitmiyor. Bir bira daha açtım. inceden Jimi Hendrix çalıyordu ve akşam olmuştu. Bir müddet sonra zil çaldı. Geçenlerde tanıştığım bir hatun vardı, baktım kapıda duruyor. Hoş geldin falan derken, ona da bi bira açtım. Muhabbete başladık. Eee, neler yapıyorsun dedi, “motor sporlarıyla ilgileniyorum” dedim. Hadi ya falan derken, baktım olaylar gelişmiş ve duştayım. Yalnız bende 4000 cc bir Amerikan vardı şu an markasını belirtmek istemediğim ve çok sık alkol aldığımdan dolayı binemediğim için en kısa zamanda satmayı düşündüğüm bir Ducati 749. Nihayetinde lpg’li şahin de olsa veya gümbür gümbür bir Amerikan aygırı, motor sporları çoğu zaman işe yarıyor ve güzel şeylere vesile oluyordu.
    ···
  • 0
    baykuş yuvası
    bu siteyi yapan zütverenlere sesleniyorum; size kim söyledi de benim yazılarımı izinsiz alıp kullanıyorsunuz amkmun evlatları!
    ···
  • +30
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    Aklıma estiği zaman sitedeki kafeye inip kat malikleri ne yapıyor diye bakıyorum. Bazen kafa dengi insanlarla tavla falan oynadığım da oluyor. Dün kar muhabbeti sona erdi istanbul’da. Kar yağışı güzel ama sonrasındaki o pislik hiç çekilmiyor be. Otomobil lastiği altında ezilen karların vıcık vıcık sesleri, su damlamaları falan. Neyse, kafede bi çay içeyim dedim. Yan masada üç andaval konuşuyor. Lavuğun biri anlatıyor, yok işte köfteyi Merkezefendi’de Ahmet Usta’dan yiyeceksin, yok efendim işkembeyi Beyoğlu’nda Lale işkembecisi’nde, ciğeri Tünel’de Canım Ciğerim’de, lahmacunu Laleli’de Seyidoğlu’nda yiyeceksin falan. Anlatıyor duruyor amk, sanırsın Vedat Milor’la Tadı Damağımda progrdıbını izliyoruz.

    Lan fakir gurme mi olur bin kurusu? Bin lira maaşla Altınyıldız’da tezgahtarlık yapıyorsun, gelmiş burada Mehmet Yaşin edasıyla bilmişlik taslıyorsun. Hayır yani, insanların ne iş yaptıkları veya ne durumda olduklarıyla ilgili takıntılarım asla yok. Hak eden insana saygı bile duyarım ama bu neyin havası? Adam köfte diyor amk. Düşünsene, gidiyor Merkezefendi’ye, “Ahmet Ustacım ellerine sağlık, kişnişi tam kıvamında, sanırım Trakya bölgesinin henüz erişkinliğe tam erişmemiş kuzu etiydi bu. Piyaz için kullandığınız kurufasulye de dermason olmalı, öyle değil mi?” dese, bilakis Ahmet Usta önderliğinde giber atarlar orada adamı iki dakikada, kimsenin ruhu duymaz amk. Döndüm dayıya, peki dedim, chateaubriand (şatobiryan diye telaffuz ediliyor) en iyi nerede yenir hocam? Büryan kebabı mı dedi, yok dedim, Fransız yemeği bu. Adam Muş’un Varto ilçesinden, tabi lahmacun diyecek, ciğer anlatacak. Valla onu bilemedim dedi. Neyse dedim eyvallah, iyi muhabbetler size. Eve doğru uzadım.

    Hava düzelmeye başlamıştı. Bi duble rakı doldurup terasa çıktım. Henüz karanlık çökmemişti. iki yudum rakı çektikten sonra mangalı yakıp sucuk attım birkaç tane. Altı üstü sucuktu işte, markası, tadı, baharatı vesaire hiç de gibimde değildi çünkü en iyi nerede ve ne ile yeneceğini çok iyi biliyordum. Bi yudum daha rakı çekip sigara yaktım ve ardından kızaran ilk dilimi attım ağzıma. Ama sanki kimyonu biraz faz… neyse
    ···
  • +21
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    buradaki yazılarım sadece http://www.sosyofobi.com da rızam dahilinde yayınlanıyor. başka sitelerde denk gelirseniz küfür edin. benim okun menzili uzun, zütverenler dikkat etsin bence.
    ···
  • +33 -1
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    istanbul kar yağdığında güzel oluyor ama genelde ben ve benim gibiler için sanırım çünkü kar yağdığında genelde evde takılıp içiyorum. Hayır yani, genelde içiyorum zaten amk. Esasen kar yağıp yağmamasını pek giblediğim söylenemez. Yalnız değişen hiçbir şey olmuyor nedense. Geçen sene de aynıydı. Anlattım hatta burada, sitede gereksiz bir takım yaşlılar var diye. Bütün gün cafede oturuyorlar ve afet koordinasyon merkezi gibi önlerinde televizyon açık, istanbul trafiği ne durumda, kar kalınlığı kaç santim onu seyredip yorum yapıyorlar. Ulan sana ne ki istanbul’ un trafiğinden yaşlı züt? Bak bana, dışarı çıkmadıkça merak bile etmiyorum hiçbir şeyi ama bunların aklı bütün gün dışarıda. O kadar meraklıysan çık biraz, uzat kafanı dışarı. Sanki felaket tellalıymış gibi diyor bir tanesi mesela, “iki saat sonra kimse dışarı çıkamaz. Akşama doğru trafik felç olur, asıl kıyamet şimdi geldi” falan diye. Laf söyleyecektim, neyse dedim. Çıktım sonra eve. Pink Floyd’ tan The Wall albümünü açtım ve bir duble rakı doldurup bir de sigara yaktım.

    Roger Waters ağustos’ta istanbul’ a geliyormuş bu arada. Kesinlikle gitmem lazım bu konsere diye geçirdim içimden. Geçen seferkini kaçırmıştım çünkü. Adam yaşlanmıştı ve hala dünyaya bir şeyler katabilme derdindeydi gençliğinde dünyayı sallamış bir grubun kıymetli bir parçası olarak ama bizim buradaki yaşıtlarını görmeliydi bence. Sen tut 70 yaşında dünya turnesi yap, hala elektro gitar çal, rock söyle, bizim davarlar da afet koordinasyon görevlileri gibi istanbul için felaket senaryoları yazıp sitenin cafesinde ince belli bardaktan çay içerek bütün gün geyik çevirsinler. Hayat çok enteresandı ve bu enteresanlık hoşuma gidiyordu. En azından tiksindiğim şeyler gibi olmamak için mücadele ettiğim söylenebilirdi. Sonra bir duble rakı daha doldurdum. Kar güzel yağıyordu ve biraz sucuk hiç de fena olmaz diye düşündüm. Terastaki mangalı yaktım. Ateş içimi ısıtmaya başlamıştı derken, gülümsedim ve ikinci dubleyi yarılayıp ikinci sigarayı yaktım. Terasımda küçük bir medeniyet güneşi açmıştı adeta.
    ···
  • +8
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    @759 sağolasın panpa, ekgib olmayın. mutlu yıllar diliyorum herkese bu arada.
    ···
  • +30
    geçen gün güvenlik kulübesine ok attım diye
    Ama öyle ama böyle derken bir yılı daha geçti okla, takla, püsürle. Yılbaşında genelde dışarı çıkmayı pek sevmiyorum. Hayır, tacize falan uğrarım endişesi taşımadım hiç ama bence gereksiz organizasyonlar bunlar abi. Ne gerek var amk, o soğukta it gibi titreyip yılbaşında çok eğlendik yea demeye. Millet madara oluyor ama farkında değiller. Bence en güzel yılbaşı, ev ortamında dostlarla geçirilen yılbaşıdır. Açıcan mis gibi rakıyı, harala gürele muhabbet. Keyif alıyorum yani. Saat 23:00 sularında, terasa çıktım biraz hava alayım diye. Aşağıdan gürültüler geliyordu. Bi baktım, site ahalisinin bir kısmı site bahçesinde yılbaşı eğlencesi yapıyor. Ulan millet nelerle uğraşıyor dedim, inip göz atmalıydım kimler var kimler yok diye. Neyse, içeridekilere seslendim ben 10 dakikaya geliyorum, kelle olmayın amk. Kaptım rakı bardağımı, indim aşağı. Gençler takılıyordu ellerinde biralarla. Emo Basri de orada tabi, takmış başına ışıklı noel baba beresini, ekgib olur mu hiç. Dedim ki, ver bakim lan şu bereyi, bi takıcam. Abhie demeye kalmadan çekip aldım başından. Taktım biraz, elimdeki rakıyı vurup bardağı fırlattıktan sonra geri verdim Basri’ ye. Aldı, kendi kafasına taktı bereyi. iki dakika geçmedi, elektrik çarpmış kafasını. Kaçak falan vardı belki de kablolarda, bilemedim.

    Eve çıktım zaten fazla geçmeden. Hatunlardan biri mandalina soymuş o arada, tabakta getirdi. Tombala da alsaydınız bari dedim, hem Bülent Ersoy falan dinlerdik. Bitirim Nazif Kara ve Mahir Kara ailesiyle birlikte yılbaşına giriyor sanki, adeta 70’ leri yaşıyoruz. Bi bıyığım ekgibti, hoş moda oldu yine. Öyle bir dönemdeydik ki, adam yakışıp yakışmadığını umursamadan sırf moda oldu diye bıyık bırakıyordu. Hayır yani, suratı at gibi gibi, bıyık bıraktığında kelebek gibi duruyor ama görmüyor işte, belki de görmemezlikten geliyor. Neyse, canım sıkılmıştı. Yeni yıla girmeye saniyeler kala ben yatmaya gidiyorum dedim ve gidip yattım.
    ···
  • daha çok