0
Al oku amk cahili. istanbul’da ingiliz yoktu demiyoruz sana. Kuşatamadılar diyoruz. Oku, boş boş konuşma ingilizlerin Cephe Açma Düşünceleri
Osmanlı Devleti, daha I. Dünya Savaşı’na girmeden önce ingilizler, Çanakkale Boğazı ile yakından ilgileniyorlardı. Çanakkale Boğazı’nın donanmayla zorlanarak geçilmesi düşüncesi I. Dünya Savaşı sırasında aceleyle düşünülüp uygulanmış basit bir plan değildir. 1906, 1907 ve 1911’de böyle bir hareketin risklerini ve başarı şansını tartışan ayrıntılı ingiliz raporları vardır[15]. I. Dünya Savaşı başlamadan önce ingiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener ve Deniz Kuvvetleri Bakanı W. Churchill arasında boğazlar üzerinde bir cephe açmak konusunda tafsilatlı fikir alışverişi gerçekleşmiştir.
Balkan Savaşları’ndan perişan bir vaziyette çıkan Türk Ordusu’nun mukavemet gösteremeyeceğini, Boğazlardan kolayca geçerek donanmanın Osmanlı Devleti’ni ilk hamlede saf dışı bırakacağını düşünen W. Churchill, istanbul’u kolayca alacağını düşünmüştür[16]. Çanakkale’de yeni bir cephe açma fikrinin en büyük savunucusu olan W. Churchill’in görüşleri şu şekilde özetlenebilir; “Osmanlı Devleti güçsüzdür. istanbul son yıllarda siyasal ayaklanmalara sahne olmuştur. Jön Türkler denetimi ellerinde tutuyor gibi görünseler de donanmanın Sarayburnu’nda gözükmesiyle her şey değişebilir. Osmanlı’nın sadece iki tane cephane fabrikası vardır. Her ikisi de kıyıdadır, denizden yapılacak atışlarla fabrikalar, Harbiye Nezareti ve Galata Köprüsü vurulabilir, istanbul, Osmanlı Devleti’nin tüm iktisadi, siyasi ve askeri faaliyetlerin merkezidir. istanbul’un düşüşü bir anlamda Osmanlı Devleti’nin yıkılışı demektir.”[17]
itilaf devletlerinin niyetlerini Osmanlı Devleti’nin Roma Ateşemiliteri, şu şekilde özetlemiştir.
“... ingilizler, Çanakkale’yi zabt ve istanbul’u işgal ile bizi sulha mecbur etmek veya bu olmazsa bile uzun müddet harp edemeyecek bir hale getirebilmek ümidindedirler, onlar Boğazlara karşı olan harekâtıyla Mısır taarruzunu da akîm bırakabileceklerini zannediyorlar, diğer yandan Rusya’da yorgunluk âsârı ve ahâlide harbin aleyhine bir cereyan uyandığından Boğazlar Meselesi’ni meydana çıkarmak ile Ruslara senelerden beri intizar eyledikleri âmâl-i milliyelerinin bu harp neticesinde kuvveden fiile çıkacağı hissini verip harbi onlarca popüler kılma düşünülmüştür.”[18]
Gerek Çanakkale Savaşları devam ederken, gerekse savaş bittikten sonra görüşlerini açıklayan devlet adamlarının beyanlarından ve istanbul için alınan tedbirlerden anlıyoruz ki; insan gücü ve harp teknikleri açısından farklı bir yeri olan Çanakkale Savaşları’nın temel amacı Osmanlı Devleti’nin kalbi olan başkent istanbul’a ulaşmak ve Osmanlı Devletini savaş dışı bırakıp barışa zorlamaktır.[19]
itilâf Devletleri, 19. yüzyıldan beri ortaya attıkları “Şark Meselesi”ni kendi sömürgecilik planları doğrultusunda çözüme kavuşturmayı düşünmüşlerdir[20]. Avrupalı Devletlerin düşüncelerini Napolyon, “Büyük soru temel olarak değişmez istanbul’a kim hâkim olacaktır” sözleriyle özetlemektedir.[21]
ingilizler ve Fransızların Çanakkale Seferi için hazırlıklara başlamaları Osmanlı tarafından dikkatle takip edilmişti. Düşman donanmasının bütün hazırlıklarını yapıp boğazın girişine doğru yaklaşması ve Ocak-Şubat-Mart aylarında harekâtın kesin yapılacağına dair bilgilerin genel karargâha ulaşması, Osmanlı yöneticilerini ciddi endişelendirmiştir. Çünkü Çanakkale Cephesi genel merkeze oldukça yakın ve düşman donanmasının nihai amacı, Marmara’ya girip istanbul’u kontrol altına almak olduğundan Başkentteki savaş hazırlıkları hızlandırılmış ve seferberlik ile beraber sıkıyönetim de sertleştirilmiştir.
istanbul Halkı’nın Durumu
istanbul halkı ise savaşın ağır şartlarıyla mücadele etmeye başlamış, Çanakkale ve istanbul Boğazları’nın kapalı olmasından dolayı istanbul’un her çeşit ihtiyacının karşılanması zorlaştığı için kıtlık ve açlık başlamıştı[22]. Halk bir yandan kıtlıkla mücadele ederken diğer yandan da düşman donanmasının Marmara’ya girmesinin endişesini taşıyordu. Yetkili makamlarca halka bilgi verilmese de istanbul halkı gelişmelerden tehlikenin şiddetini sezebilmiştir. Gün geçtikçe artan askeri hareketlenme; istanbul’u korumakla görevli II. Orduya bağlı V. Kolordu kumandanı Fevzi Paşa’nın Beykoz, Göztepe, Fenerbahçe-Caddebostan gibi sahil merkezlerinde aldığı tertibatlardan, yaptığı teftişlerden ve mevzilenmelerden istanbul’un savunulması adına ciddi bir hareketlenme olduğu anlaşılmaktadır[23]. Yine I. Ordu Kumandanı Liman Von Sanders’in, düşman filosunun boğazı zorlayarak geçme ihtimaline karşı Ayastefanos - Sarayburnu arası sahil şeridi ile Asya yakası kıyılarına ve Adalara birçok bataryalar yerleştirmesi gibi tedbirleri[24] ve Boğaz içindeki Osmanlı Donanması’nın faaliyetini halkın fark etmemesi mümkün değildi. Yine istanbul’da ve adalarda başlayan tahliyeden dolayı halkın tedirginliği artmıştır[25]. Ayrıca Beyoğlu tarafında yoğun olarak yaşayan gayrimüslimlerin tahrik edici davranışları halkı huzursuz ediyordu[26]. istanbul halkının panik içinde olduğuna dair dış temsilciliklerden Hariciye Nezaretine gönderilen uyarı yazıları mevcuttur. Bu bilgiler şu şekildedir:
Roma Sefiri Nabi Bey’in 4 Ocak 1915 tarihli telgrafında payitahtın Bursa’ya taşınması konusunun Dersaadet’te büyük bir korkuya sebep olacağı ve Mısır Harekâtı’ndan vazgeçme fikrinin Roma basınında yer aldığı ve bunların sefaret tarafından tekzip edildiği bildirilmiştir[27]. Mart ayı içerisinde Lozan’dan Cevdet Bey; “Ecnebi gazetelerde istanbul’da bir panikten bahsediyorlar” demiştir.[28]
Çanakkale Savaşları devam ederken istanbul’da bulunan devlet adamları ve o günleri yaşayan insanlar anılarında istanbul’daki durumu yansıtacak çok kısıtlı bilgiler vermişlerdir[29]. Bunun yanında tarafsız devletlerin istanbul’da görevlerini devam ettiren büyükelçileri ise daha ayrıntılı bilgiler vermişlerdir[30]. Özellikle Amerikan Büyükelçisi Henry Morgenthau, zaman zaman objektiflikten uzaklaşsa da anılarında ayrıntılı bilgi vermiştir.[31]
Meclis-i Mebusân başkanı Halil Bey 1 Mart 1915 tarihli kapanış konuşmasında, düşman donanmasının boğazları geçme ihtimali olmadığını geçse bile ordunun her türlü tedbiri aldığını belirtmiştir[32]. Savaş başlamadan önce Çanakkale istihkâmlarını teftiş eden Enver Paşa, Almanya’da yayınlanan bir gazeteye verdiği röportajda, boğazın geçilemeyeceğini, boğazı müdafaaya memur askerlerin “hayatlarını topları başında feda etmeye hazır bulunan ve bu an-ı mesûdun hululüne şiddetle intizar etmekte” olduklarını belirtmiştir[33]. Enver Paşa, Gelibolu Yarımadası’nın tamamen boşaltılmasından sonra Meclis-i Mebusân ve Meclis-i Ayan’dan yaptığı konuşmalarda o günlere atıfda bulunarak şöyle diyordu. “Ordu hemen herhalde birçok noksan malzemesiyle beraber düşmanımızın savletine karşı koyacağına ümitvar idim hamdolsun o ümidimizde aldanmamış olduğumuzu ahval ispat etti” diyerek müttefik filonun boğazdan geçmesine imkân olmadığını hem savaş devam ederken hem de zaferle sonuçlandığında belirtmiştir.[34]
Savaşın şiddetlendiği günlerde Çanakkale Cephesi’nden resmi bir haber gelmeyince söylentiler başlamıştır. insanlar Sarayburnu’ndan her an düşman donanmasını beklemeye başlamışlardır[35]. Şehirde endişenin artması üzerine Başkumandanlık Vekâleti, Çanakkale’ye yapılan ilk bombardımandan sonra Polis Müdürüne “Çanakkale’nin harici istikâmâtını tekrar bombardımanına başlanmıştır. Hâlihazır vaziyette hiçbir tehlike yoktur. Enver Paşa hazretleri yarın sabahtan itibaren istanbul’dadır” diye rapor vermiştir.[36]
Yabancılar “istanbul’da tam bir ümitsizlik havasından ve Boğaz’da beklenen misafirden” bahsederken Osmanlı yöneticileri ise kamuoyuna bir şey sızdırmayıp hep sükûnet telkin etmiştir. Tehlikenin büyük bir kısmının bittiği Nisan ayında Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, bir Bulgar gazetesine şöyle röportaj vermiştir. “Memleketin her tarafında sükûnet hükümfermadır. istanbul hayatı evvelki gibi hal-i tabiiyesinde cereyan ediyor. istanbul bugün Avrupa’nın en sakin şehridir, vaziyet-i askeriyemiz fevkalade iyidir”[37] Talat Bey’in açıklamalarından “durumu kontrol altına almak” çabası olduğunu anlıyoruz.
Çanakkale Savaşı devam ettiği süre içerisinde istanbul’u olumsuz etkileyecek her türlü bilgi, haber çok sıkı sansüre tabi tutulmuştur.[38] Türk yöneticiler, istanbul halkının neler yaşadığı hakkında kesinlikle konuşmaktan çekinmişlerdir. Bu durum diğer cepheler için de büyük oranda geçerlidir. Ancak kara savaşlarının sonucunda itilâf Askerleri’nin tamamen çekilmesiyle, ülkede durumun normal olduğuna dair beyanat verilmiştir. Türk kaynaklarının sessizliğinin aksine yabancı kaynaklar daha serbest davranmışlardır. Özellikle Gayrimüslim vatandaşlara uygulanan politikaları anlatırlarken istanbul hayatından da kesitler vermişlerdir…
Tümünü Göster