/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
  1. 1.
    +1 -1
    Sözlükte hiç kimse açmamış partizan Zoya 'nın başlığını . Kısaca anlatayım öyküsünü :

    Babası Anatoly Kosmodemyansky teolojik bir seminer okudu ancak mezun olamadı. Daha sonra bir kütüphaneci olarak çalıştı. Annesi Lyubov Kosmodemyanskaya (Churikova yakınlarında), bir okul öğretmeniydi. 1925 yılında Zoya'nın kardeşi Aleksandr Kosmodemyansky doğdu.Aleksandr'da kız kardeşi Zoya'nın ölümünden sonra Sovyetler Birliği Kahramanı olmuştur. 1929 yılında ailesi zulüm korkusuyla Sibirya'ya taşındı. 1930 yılında da Moskova'ya taşındı.

    Kosmodemyanskaya 1938 yılında Komsomol'a katıldı. Ekim 1941'de, halen Moskova'da bir lise öğrencisi iken, bir partizan birimi için gönüllü oldu. Onu vazgeçirmeye çalışan annesine "düşman çok yakın olduğunda ne yapabiliriz? Onlar buraya gelirse yaşamıma devam etmek mümkün olmaz." şeklinde yanıtladı. Zoya'nın partizan birimi olan 9903'e (Batı Cephesi Kurmayı) atandı. Ekim 1941'de birliğine katıldı ve bin kişiden sadece yarısı savaştan sağ çıktı. Naro-Fominsk yakınlarında ki Obukhovo köyünde, Kosmodemyanskaya ve diğer partizanlar cepheye geçti ve Almanlar tarafından işgal edilen topraklara girdiler. 27 Kasım 1941'de Zoya, bir Alman süvari alayının konuşlu olduğu Petrischevo köyünü yakmak için bir emir aldı.

    Petrischevo köyünde Zoya, at ahırları ve evleri ateşe vermeyi başardı. Ancak, bir Rus işbirlikçisi onu fark etti ve Alman askerlerine bildirdi. Bu olaydan sonra Almanlar Zoya'yı yakaladı. Gece boyunca yapılan işkence ve sorguya rağmen herhangi bir bilgi vermeyi reddetti. Ertesi sabah ilçe merkezine yürütüldü.

    Ve asılacağı zaman şu sözleri haykırdı halkına :
    "Yoldaşlar! Neden bu kadar kasvetlisiniz? Ölmek için korkmuyorum! Halkım adına öleceğim için mutluyum !"

    Ve döndü Zoya hortlaklara hitaben :
    "Siz şimdi beni asıyorsunuz ama yalnız değilim. Biz iki yüz milyon insanız. Hepimizi asamazsınız."
    dedi Yoldaş Partizan Zoya
    Ve sonra astılar onu . Barbarlar Zoya'nun vücudunu birkaç hafta darağacında asılı bıraktılar. Sonunda Sovyetler Ocak 1942'de bu toprakları ele geçirmesinden hemen önce toprağa verilmiştir.



    zütürüyorlar Zoya 'yı idama








    Bak işte ilmiğin karşısında








    Şimdi geçiriyorlar ilmiği boynuna








    Sallanıyor ilmikte Zoya








    Asmak yetmedi ya Yoldaş Partizan'ı cesediyle eğleniyor barbarlar




    ···
  1. 2.
    0
    Nazım şiir yazmıştı yiğit partizana . O yiğit partizan sadece tek bir soruya cevap verdi . Adın ne diye sordular ona
    Ama o o anda bile kazık atmıştı düşmana
    Tanya
    Adını Tanya demişti .

    Işte Nazım Tanya şiirini bunun için yazmıştı :
    Tanya
    Ve granit kabrinde Lenin.
    Ve karların üstünde muzaffer gülümseyişi onun.

    Düşman ulaştı Moskova kuzeyinde Yakroma'ya
    ve güneyinde Tula şehrine.

    Ve kasımın sonu
    ve aralık ayının ilk günlerinde
    harcamış bulunuyordu ihtiyatlarını
    bütün cephe üzerinde.
    Ve aralık ayının ilk günlerinde,
    en nazik safhasındaydı durum.

    Ve aralık ayının ilk günlerinde,
    Petrişçevo'da Vereiya şehri dolaylarında,
    kar gibi mavi bir gökyüzünün üzerinde
    Alamanlar 18 yaşında bir kız astılar.
    18 yaşındaki kızlar belki nişanlanır
    astılar onu.

    Moskova'dandı.
    Gençti, partizandı.
    Sevdi, anladı, inandı
    ve geçti harekete.
    ipin ucunda ince uzun boynundan sallanan çocuk
    bütün azametiyle insandı.

    Çevirir gibi yapraklarını "Harp ve Sulh" romanının
    dolaştı karlı karanlıkta bir genç kızın elleri.
    Kesildi Petrişçevo'da telefon telleri,
    sonra Alaman ordusundan 17 beygirli bir ahır yandı.
    Ertesi gün partizan yakalandı.

    Yeni hedefin önünde yakalandı partizan,
    birdenbire, kıskıvrak, arkadan.
    Gökyüzü yıldızla,
    yürek hızla,
    bilek nabızla,
    şişe benzinle dolu
    ve kibrit çakılmak üzereydi.
    Ve kibrit çakılamadı fakat.
    Tabancaya davranmak istedi.
    Çullandılar.
    Alıp zütürdüler.
    Alıp getirdiler.
    Odanın ortasında dimdik durdu partizan:
    torbası omuzunda,
    başında kürk şapkası, sırtında gocuk,
    bacaklarında pamuklu külot pantolon ve keçe çizmeler.
    Subaylar baktılar partizana yakından:
    badem nasıl kabuğunun içindeyse
    filiz gibi bir kızdı kürkün, keçenin ve pamuklunun içindeki.

    Kaynıyor masada semaver.
    Satrançlı örtüde bir tabanca, beş kayış kemer,
    ve yeşil bir şişe konyak.
    Tabakta domuz sucuğu ve ekmek artıkları.

    Ev sahipleri mutfağa gönderildiler.
    Lamba sönmüştü.
    Ocağın ateşiyle kızılca karanlıktı mutfak.
    Ve ezilmiş hamam böceği kokuyordu.
    Ev sahipleri: bir çocuk, bir kadın, bir ihtiyar,
    sokuldular birbirlerine:
    dünyadan uzak
    ıssız bir dağ başında kurda kuşa karşı yapyalnız kalmıştılar.

    Sesler geldi bitişikten :
    Soruyorlar:
    "- Bilmiyorum," diyor.
    Soruyorlar:
    "- Hayır," diyor.
    Soruyorlar:
    "- Söylemem," diyor.
    Soruyorlar :
    "- Bilmiyorum," diyor, "- Hayır," diyor, "- Söylemem," diyor.
    Ve yeryüzünde bu üç sözden başkasını unutan ses
    sıhhatli bir çocuk teni gibi pürüzsüz
    ve iki nokta arasındaki en kısa yol gibi düz.

    Bir kayış sakladı bitişikte :
    Partizan sustu.
    Çıplak bir insan eti ses verdi.
    Kayışlar şaklıyor arka arkaya.
    Yılanlar güneşe doğru sıçrayıp düşerken ıslık çalıyorlar.
    Genç bir Alaman subayı geldi mutfağa.
    iskemleye çöktü.
    Kapadı avuçlarıyla kulaklarını.
    Ve gözleri sımsıkı yumulu
    ve öylece kaldı orda kımıldamadan sorgunun sonuna kadar.
    Kayışlar saklıyor bitişikte.
    Saydılar ev sahipleri :
    200...
    Sorgu tekrar başladı :
    Soruyorlar : "- Bilmiyorum," diyor,
    Soruyorlar : "- Hayır," diyor,
    Soruyorlar : "- Söylemem," diyor.
    Ses kibirli
    fakat artık pürüzsüz değil
    kanayan bir yumruk gibi boğuktu.

    Partizanı dışarı çıkardılar.
    Başında kürk şapkası, sırtında gocuk,
    bacaklarında pamuklu külot pantolon ve keçe çizmeler
    yoktu.
    Bir don bir gömlekti.
    Beyaz, genç dişleriyle ısırılmaktan şişmiş dudakları.
    Bacaklarında, boynunda, alnında kan.
    Kolları iple bağlı arkadan,
    çıplak ayakları karda,
    iki yanda süngülüler,
    yürüdü partizan.

    Soktular partizanı Vasili Klulik'in izbasına.
    Oturdu tahta sıranın üstüne.
    Çatık bir dalgınlık içindeydi.
    Su istedi.
    Nöbetçi verdirmedi suyu.
    Alaman askerleri geldiler.
    Böcekler gibi üşüştüler başına,
    çekiştirdiler, tartakladılar.
    Birisi art arda kibrit yakıp tuttu altında çenesinin,
    bir bıçkı sürttü sırtına bir başkası
    dişli demir kanlanıncaya kadar.
    Sonra gittiler uyumaya.
    Nöbetçi süngünün ucunda çıkardı partizanı sokağa.

    Mavi gözleri yuvarlak bir çocuk bakıyor camdan:
    dünya buzların içinde,
    karın altında yapyalnız sokak
    yıldızların içinde.

    Mavi gözleri yuvarlak
    bir çocuk bakıyor camdan.
    Gördüklerini unutacak,
    büyüyecek, evlenecek,
    ve bir yaz gecesinde
    bir öğle uykusunda yahut
    rüyasına girecek ansızın
    karda yıldızlara basan çıplak ayakları bir genç kızın.

    Karın altında bir uçtan bir uca
    karın altında yapyalnız sokak.
    Karın üstünde partizan:
    ayakları çıplak,
    kollan bağlı arkadan,
    bir don bir gömlek,
    yürüyor önünde süngünün
    bir uçtan bir uca gidip gelerek.

    Üşüdü nöbetçi, döndüler izbaya.
    Isındı nöbetçi çıktılar.
    Bu böyle sürdü saat 22'den ikiye kadar.
    ikide nöbetçi değişti
    ve artık partizan kımıldanmadan kaldı tahta sıranın üzerinde.
    Partizan
    18 yaşında.
    Partizan
    öldürüleceğini biliyor.
    Ölmek ve öldürülmek:
    hıncının kızıltısında belli belirsizdi bu fark.
    Ve ölümden korkmayacak
    ve keder duymayacak kadar sıhhatli ve gençti.
    Bakıyor çıplak ayaklarına:
    Şişmiştiler,
    çatlayıp donmuştular kıpkırmızı.
    Fakat partizan
    dışındaydı acının.
    Ve nasıl derisinin içindeyse
    öyle içindeydi öfkesinin ve inancının.
    Zaman zaman annesi geliyor aklına.
    Mektep kitapları geliyor aklına.
    Cilalı toprak bir çanak geliyor aklına
    iliç'in resmi önünde duran
    ve içinde masmavi çiçekler.
    Çocukluğu geliyor aklına,
    bu o kadar yakın ki
    kısacık entarilerin renkleri bile
    tutulacak gibi elle.
    ilk hava bombardımanı geliyor aklına.
    Cepheye giden işçi taburları geliyor aklına
    sokaktan geçiyorlar şarkı söyleyerek
    ve çocuklar koşuyor peşlerinden.
    Zaman zaman bir tramvay durağı geliyor aklına;
    annesiyle orda vedalaştılar.
    Bir gençlik toplantısı geliyor aklına,
    bu o kadar yakın ki
    kırmızı örtülü masada su bardağı
    ve kegib kegib konuşan kendi sesi bile
    tutulacak gibi elle.
    Ve artık durup dinlenmeden kendi sesi geliyor aklına:
    düşmanın karşısında dimdik duran sesi,
    Hayır, diyen,
    Söylemem, diyen
    ve düşmana hiçbir şeyi doğru söylememek için
    kendi adını bile gizleyen.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 3.
    +1
    ZOE'ydi adı,
    ismim TANYA, dedi onlara.

    (Tanya,
    Bursa Cezaevi'nde karşımda resmin.
    Bursa Cezaevi'nde.
    Belki duymamışındır bile Bursa'nın adını.
    Bursa'm yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
    Bursa Cezaevi'nde karşımda resmin.
    Sene 1941 değil artık
    sene 1945.
    Moskova kapılarında değil artık
    Berlin kapılarında dövüşüyor seninkiler,
    bizimkiler,
    bütün namuslu dünyanınkiler.

    Tanya,
    senin memleketini sevdiğin kadar
    ben de seviyorum memleketimi,

    Seni astılar memleketini sevdiğin için,
    ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim.
    Ama ben yaşıyorum,
    ama sen öldün.
    Sen çoktan dünyada yoksun,
    zaten ne kadar az kaldın orda :
    on sekiz senecik.
    Doyamadın güneşin sıcaklığına bile.

    Tanya,
    sen asılan partizan,
    ben hapiste şair.
    Sen kızım, sen yoldaşım.
    Resminin üstüne eğiliyor başım:
    kaşların incecik,
    gözlerin badem gibi,
    ama renklerini fotoğraftan anlamam mümkün değil.
    Fakat yazıldığına göre
    koyu kestaneymişler.
    Bu renkte gözler çok çıkar benim memleketimde de.
    Tanya,
    saçların ne kadar kısa kesilmiş,
    oğlum Memet'inkilerden farkı yok.
    Alnın ne kadar geniş,
    ay ışığı gibi,
    rahatlık, ve rüya veriyor insanın içine.
    Yüzün ince uzun,
    kulakların büyücek biraz.
    Henüz çocuk boynu boynun :
    henüz hiçbir erkek kolu sarılmamış anlıyor insan.
    Ve püsküllü bir şey sarkıyor yakandan:
    süsünü sevsinler mini mini kadın.

    Arkadaşları çağırdım, bakıyorlar resmine :
    -Tanya,
    senin yaşında bir kızım var.
    -Tanya,
    kız kardeşim senin yaşında.
    -Tanya,
    senin yaşında sevdiğim kız.
    Bizim memleket sıcaktır
    bizde kızlar tez kadınlaşır.
    -Tanya,
    senin yaşında kızlarla okulda, fabrikada, tarlada arkadaşız.
    -Tanya,
    sen öldün,
    ne kadar namuslu insanlar öldürüldü ve öldürülmektedir,
    ama ben,
    yedi yıldır kavgada hayatımı tehlikeye koyamadan
    hapiste de olsa bal gibi yaşıyorum.)

    Sabah oldu Tanya'yı giydirdiler,
    ama çizmeleri, şapkası, gocuğu yoktu,
    iç etmişlerdi onları.
    Torbasını getirdiler :
    torbada benzin şişeleri, kibrit, kurşun, tuz, şeker.
    Şişeleri boynuna astılar,
    torbasını verdiler sırtına.
    Göğsüne bir de yazı yazdılar :
    "PARTiZAN".
    Köyün alanına kuruldu darağacı.
    Atlılar çekmiş kılıcı
    halka olmuş piyade askeri.
    Zorla seyre getirdiler köylüleri.

    iki sandık üst üste,
    iki makarna sandığı.
    Sandıkların üstüne
    yağlı urgan sallanır,
    urganın ucu ilmik.

    Partizan kaldırılıp çıkarıldı tahtına.
    Partizan
    kolları bağlı arkadan
    durdu urganın altında dimdik.

    Nazlı, uzun boynuna ilmiği geçirdiler.

    Bir subay fotoğrafa meraklı,
    bir subay, elinde makina : Kodak,
    bir subay resim alacak.
    Tanya seslendi kolhozlulara ilmiğinin içinden
    "- Kardeşler, üzülmeyin.
    Gün yiğitlik günüdür.
    Soluk aldırmayın faşistlere,
    yakın, yıkın, öldürün... "

    Bir Alaman vurdu ağzına partizanın,
    genç kızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan.
    Fakat askerlere dönüp devam etti partizan :
    "- Biz iki yüz milyonuz.
    iki yüz milyon asılır mı?
    Gidebilirim ben.
    Ama bizimkiler gelecekler.
    Teslim olun, vakit varken... "

    Kolhozlular ağlıyordu. Cellat çekti ipi.

    Boğuluyor nazlı, boynu kuğu kuşunun.
    Fakat dikildi ayaklarının ucunda partizan
    ve hayata seslendi iNSAN:
    "- Kardeşler
    hoşça kalın.
    Kardeşler
    kavga sonuna kadar.
    Duyuyorum nal seslerini
    geliyor bizimkiler!"

    Cellat bir tekme attı makarna sandıklarına.
    Sandıklar yuvarlandılar.
    Ve Tanya sallandı ipin ucunda
    - Nazım Hikmet
    Tümünü Göster
    ···
  3. 4.
    0
    dirisi de ölüsü de gibilmiştir gibilmiş zütün de davası olmadığından konu kapanmıştır.
    ···
    1. 1.
      0
      gibilmiş am değil miydi o ?
      ···
      1. 1.
        0
        Am züt ne fark eder giben gibmiş giden gitmiş.
        ···