winston churchill

tabi olm kardeşinin adı soyadı da marlboro churchill, arkadaşları arasında bora da dendiği oluyor. sonra bunlar ayrılıyor iki ayrı sigara fabrikası kuruyorlar.

(bkz: çörçıl)

tarihi bi ayar vermiştir. Churchill'e, bir kadın milletvekili "eğer karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım" diyor. churchill de "eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim" diyor. ibretlik.

mekan açmış paranın dıbına koymuştur tiki kızlar sör de takılıyoruz falan yaparlar

keşke liderimiz olsaydı dediğim über insan

@4 winston dan akciğer kanseri olan tiryaki

yok panpam o wc nin açılımı

ingiliz dostlarimizin basarili bir komutani.

yeryüzüne gelmiş gelmiş en büyük huur evlatlarından. sülalesi yanasıca huur evladı

Sonuna kadar gideceğiz. Fransa'da savaşacağız, denizlerde ve okyanuslarda savaşacağız, büyüyen bir güvenle ve büyüyen bir güçle havada savaşacağız. Ne pahasına olursa olsun, adamızı savunacağız. Kumsallarda savaşacağız, havaalanlarında savaşacağız, tarlalarda ve sokaklarda savaşacağız. Tepelerde savaşacağız. Asla teslim olmayacağız.

gazın allahını veren büyük başkan.

cümlenin en sonunda vurgulu vurgulu yapıştırdığı " we shall never surrender" tüyleri diken diken eder.

akıllı bir başkan vesselam

ilkokulda diyodumki vay amk bu adam da her savaşta var

tam bir huur evladıdır. istanbulu alabileceğini sanmış yarramı alabilirsin diyiceğim bakışları etkili binin evladı.

their finest hour ve we shall never surrender hoştur

sigara ismi gibi duran adı ve deterjan markası gibi duran soyadı nedeliyle kapitalist olduğunu düşündüğüm vasat politikacı. millet 2. dünya savaşında gerçek zamanlı age of empires oynarken kendisi evde oturup monopoly oynamayı seçmiştir.

züt veren. Yarı Amerikalı ayyaş binin teki.

O kadar puro tüttürdü ama 90 yaşına kadar yaşadı pekekent. Rivayete göre bi' ara Müslüman olmayı düşünmüş ama sonradan vazgeçmiş. 1953 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü almıştır.

ayyaş gavatın tekidir.

hayatı bir tesadüfe bağlı olarak şekillenmiş ingiliz lider.

kendisini hiç sevmem, tam bir türk düşmanıdır, ama hayatındaki şu ibretlik hikayeyi herkesin okumasını isterim.

---alıntıdır---

iskoçya'da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. fleming'di adı. günlerden bir
gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. hemen sesin geldiği yere koştu. bir
de baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp
duruyor.
çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. çiftçi
çocuğu bataklıktan çıkardı ve acili bir ölümden kurtardı.

ertesi gün fleming'in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat
indi. çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. oğlumu
kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum dedi. yoksul ve
onurlu fleming kabul edemem! diyerek ödülü geri çevirdi.

tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü. bu senin oğlun mu? diye sordu aristokrat.

çiftçi gururla evet! dedi. aristokrat devam etti: gel seninle bir
anlaşma yapalım. oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım.
eğer karakteri babasına benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.

bu konuşmalar sonunda fleming'in oğlu aristokratın desteğinde eğitim
gördü.

aradan yıllar geçti. çiftçi fleming'in oğlu londra'daki st. mari's hospital
tip fakültesi'nden mezun oldu ve tüm dünyaya adini penisilini bulan sir
alexander fleming olarak duyurdu. bir süre sonra aristokratin oğlu zatürreye
yakalandı. onu ne mi kurtardı?

penisilin!

aristokratin adi: lord randolp churchill.
oglunun adi: sir winston churchill.
kurtaran doktor: çiftçinin oglu sir alexander fleming.

---alıntıdır---