1. 1.
    0
    https://www.facebook.com/kuspartisi

    https://www.facebook.com/...48699101812260&type=3

    https://www.facebook.com/...87921/?type=3&theater

    "tkup" : türkiye kuş partisi

    yepyeni mis gibi oluşum.

    kafalar temiz.
    ···
  1. 2.
    0
    uplamıyorum, isteyen beğensin, desteklesin.
    ···
  2. 3.
    +1
    tkp bölündü şu an boş tkp kısaltmasına çöksünler
    ···
  3. 4.
    0
    tkp
    ···
  4. 5.
    0
    bayağ güzel proje lan iyi kotarmışssınız beğendim
    ···
  5. 6.
    0
    Muhabbet kuşları hazır popi olmuşken...
    ···
  6. 7.
    -1
    Veda etmiştir:
    https://www.facebook.com/.../posts/1303734592975373:0
    ···
  7. 8.
    0
    En son şu vardı sayfada:

    -Türkiye Kuş Partisi - TKuP'tan veda mesajı-

    17-25 Aralık olayları esnasında bir tek foto-edit yapmıştım. Kuşun biri kağıt para çekiştiriyordu. 

    Sonrasında 8 Mart için "Müsebbibi Kim Olursa Olsun Kadına Şiddete Hayır!" diye bir edit daha paylaştım. Orada da dua okuyan bir kuş haber yapılmıştı. Kuşun sahibi olan kadıncağızın öyle bir pozu vardı ki, kuşa, sanki dayak atan kocadan kaçmaya çalışıyormuş gibi bakıyordu. 

    (Hatta kim şikayet ettiyse, yaptığım afişi kaldırmışlar,görsel şuydu : http://www.egepostasi.com...kgibsiz_okuyor_h15233.jpg )

    Kuşu dayak atan koca olarak düşünürken kafamda beliren görüntü komiğime gitti. Devdıbını getireyim dedim.

    1 Nisan 2014'te, 1 Nisan şakası olarak açıldı bu sayfa.

    Sonra, dünya şakaya, yerli siyaset kakaya dönüştükçe sayfanın iddiası da ciddileşti...

    Sözüm ona muhalefet yapan, sistemin piyasaya entegre edip üzerinden değer üretebileceği her şeyi azizvârî bir şekilde üzerine balıklama atlayıp savunan muhalif ve yavşak bir akıl var.

    Sadece bu ülkede değil, tüm dünyada.

    Sistemin o veya bu piyasa dengesi neticesinde banladığı / dışladığı her şey, bu azizlerin elinde yeni bir kimliğe dönüşüp, modernizmin yapay çıktıları olarak somutlaşırken, üç beş sözümona antifaşistin de elinde nesne haline geldi.

    Her geçen gün yeni bir kimlik ve öteki icat ediliyordu. Ülkece biz de bundan nasip aldık. Ve bu kimlik siyaseti denen rezilliğin, baş belasının da, kontrol mekanizmasını elinde tutma derdine düşmüş kimselerce çok profesyonel şekilde kullanıldığını gördük.

    Cinsel yönelim, etnisite, cinsiyet, mezhep, din...

    Bunların her biri dönem dönem merkez otoriteye yaklaştırlıp uzaklaştırılırlar. Böylelikle geçerlilikleri hiç bir zaman tükenmez. Dün Almanya'da Musevi olmak sorunken bakmışsın bugün Amerika'da Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi'nin öğretileri müfredata girsin diye uğraşılıyor. Yani din, isyan tetikleyip devlet yıkacak gücünü yitirdikten sonra sadece yiğidin yoğurt yiyişine dönüşüyor.

    işte tüm o kimlikler de böyle... Temel maliyetini karşılayabildiğiniz sürece, faşizm karşısında direniş kültürü gibi görünen yapay ideolojilerin nesnelerini tüketmenizde bir engel yoktur aslında. Ve sistem bunu iyi çözdüğü için asla yaşam standartları ile yaşam tarzları arasındaki uçurumu farketmenize izin vermez, bir coğrafyada belli bir kimliğin önünü kapatıp başka bir mekanda onu ederi nezdinde özgür bırakarak sizi oradan oraya koşturtur ve bu uğurda çalıştırır. Mekke'ye otel diker, Hollanda'da ise kurtarılmış nikah daireleri yaratır.

    Ve bu davanın peşine düşmek, yoğurt yiyiş tarzını mevzulaştırmak aslında kapitalizmin ürettiği nesnelere ve tüketim tarzlarına ulaşım için çabalamaktır.

    Ama bunu devrimcilik olarak pazarlarlar. Bir kimlik altında en radikal görünen adamın derdi özgürce kadın elbisesi giyebilmek, başka bir kimlik çatısı altında en radikal görünen kadının derdi ise örtünebileceği kumaşın türünü seçmek noktasına indirgenir.

    Yoğurt yiyişimizi savunalım derken kimsenin aklına "Lan sen bu bakracı nereden çaldın?" diye üsttekine sormak gelmez.

    Kuş Partisi tüm bu zırvalığın parodisi olarak kendisini yapılandırdı. Konu kimlik savunmaksa, bunun, kuş dili, kuş bireylik, kuş partisi başlıkları altında, kuşlar için bile uygulanabilir olduğunu anlatmaya çalıştım.

    Çünkü özel mülkiyet aşılmadan faşizm bitmez.

    Ben kendim, etrafını çitle çevirdiğim bana ait bir alanın girişine "muallakler, Kürtler, Aleviler GiREMEZ" yazsam, kimse bana bir şey diyemez. Orası benimdir ve istediğimi o alana sokarım ya da oradan kovarım. Bunu bireycilik adı altında yaptığımda bunun adı hürriyetken, bir mahalle bunu tüm sakinleri ile senkronize şekilde uyguladığında bu faşizm olarak algılanıyor. Peki o mahalle, mahalle sakinlerinin özel mülkünün toplamı değil mi? Her biri kendi içerisinde, kendi alanına istediği kimseyi / şeyi sokup sokmamakta özgür değil mi?

    Kimin nereye girip giremeyeceğine karışan bu akıl, bunu ülkece tatbik etmeye başladığında birileri de çıkıp bir yasa ile bunun garantörü olmayı vaadeder ve "kovucu" rolünü üstlenirse, bireysel alan / mülkiyet özgürlüğü, dakikasında faşizme dönüşecektir. Aksi düşünülemez zaten.

    Lakin en başından kimin nereye girip giremeyeceğine karışan bu aklın dayanağı yıkılmadığı, çitler yerle yeksan olmadığı sürece, tüm konu, Alevilerin "Biz girelim", eşcinsellerin "Biz girelim" demesi, yani her türlü kimliğin kendi etiketini yine aynı alan içerisinde özel bir alan açarak var etmeye çalışmasıdır.

    O çaba karşılığında, sistem şunu söyler: "Madem öyle, çalış, bu mahallede kendine bir arsa satın al, etrafını çitle çevir ve orayı kendi kimliğinin bölgesi yap."

    işte bu noktada devletler kurulmaya başlar. Sonra o bölgede o kimliğinin barınmasının garantisi olsun diye de ordular ve silahlar üretilir.

    Mevcut iktidar partisinin başa gelişi, seküler cumhuriyetin islam'a karşı takındığı yasaklayıcı tavır içerisinde tam da bu formülün tasdiki oldu. Müslüman kesim bir sınıfı, alt bir sınıfı temsil ederken, yaşam standardından çıkıp asla yargılanamaz ve eder neyse verilerek satın alınmış kişisel seçimler bölgesine dönüştürüldüler. Muhafazakar akıl kendisine ait daha da konforlu ve geniş bir alan satın alacak güce eriştikçe, etrafını çitle çevirdiği yer büyüdü, başkasına yer kalmadı. Tüm hukuku, kontrol mekanizması ve tapusu ile birlikte "Buralar bizim" dediklerinde onlara bir şey demek mümkün değil şu saatten sonra.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ve başka başka kimlik alanlarına silahla girmeye başladılar. Bir yanda Bodrum'da islamî dinlenme tesisi üretirken başka bir alanda parası neyse verilmiş dereler, dağlar silahlı müdahale ile duvarlar arasına alınıyor. Daha başka kimlik alanlarında ise yerlerde kan var.

      Kimlik siyaseti ile varlığını kuran ve sürdüren bu aklın karşısına yine kimlik siyaseti ile dikilen muhalefetin her defasında daha da ağır hezimete uğrayıp sandık devrimine mahkum edilmesi, ama hâlâ aynı kimlik siyasetinde ısrarını da sürdürmesi Türkiye Kuş Partisi'nin komedi anlayışının temel zeminini oluşturdu.

      Kuş olmaklığın karşısına "46 kromozomlu" diye çok geniş ve kapsayıcı bir üst tanım koyup önce tarihin öznesinin ne olduğunu -fakat "nasıl" olmadığını- anlatırken, bu sorun aşılsa bile, insanlığın beşer aklı ile bir sonraki aşamada canlılar arasında hiyerarşi kurgulayan başka bir yanlışlıklar silsilesine gömülmeye mahkum olduğunu da anlatmaya çalıştım. Belki de uzak gelecekte Asimov'un yapay zeka / birey sorunu, Haraway'in Cyborg Manifestosu'nda bahsettiği ilintiler doğrultusunda gelişecek.

      Fakat insan makineye ikinci sınıflık atfetmiş olsa bile bu yeni bir hata değil. Çünkü önce hayvanlara sonra da kendi kendisine bunu yaptı. Şimdi buna izin veren yegane yoldaşına, aidiyet gücünü borçlu olduğu cansız nesnelere ruh üfleyip onları ikinci sınıf haline getirmeye çabalıyor. Çok güldüğünüz robot iteklemeli videonun aslında koca bir tarihin birebir tekrarı olduğunu bir an bile akıldan çıkarmamalı.

      Çünkü insan, zaten evriminin başlangıcında, primatlar arasında dolanan bir cyborg'tu. Organik aklına "işaretler sistemi" olan bir lisan oyunu sokuşturmuştu. Tıpkı bugün bizim makineleri programladığımız gibi.

      O işaret sisteminden, "muallaklere, Kürtlere, Alevilere hayır!" diyebilmesini sağlayacak düzlemi kurdu. Adını koyabildiği şeyin niteliğini keşfedebildi, niteliğini keşfedebildiği şeyi kontrol edebildi, kontrol edebildiği şeyi ise çitlerle çevirdi ya da tasmaladı.

      Özel mülkiyet, işaret edilebilen her şeyi kapsayacak hale gelene kadar durmayacak.

      Bunun adını faşizm koyup koymamak ise, kişinin ihtiyacına göre ona özel üretilmiş bireysel putlara tapmakla, küresel putlara tapmak hakkının satılacağı piyasanın hareketliliğine bakar.

      Veda etmeden önce son bir şeyden daha bahsetmem lazım:

      Dört bir yanınızda bomba patlarken, sağ kalmanız dışında dileğim şudur:

      Kapalı bir sistem içerisinde, enerji yüklü parçacıkların birbirlerine etkidiğini unutmayın.

      Bombaları patlatanlar ve bombayla patlayanlar arasında çift yönlü bir neden/sonuç ilişkisi var. Aksi takdirde, yani bu neden/sonuç ilişkisinin doğrudan ya da dolaylı olarak bir yerinde değilseniz, bu kapalı devre içerisinde enerji yüklü bir parçacık değilsiniz demektir. O halde boş yere muhalefet etmenin gereği de kalmaz, rahatlıkla kaba bir kaderciliğe yönelebilirsiniz.

      Yok, burada hâlâ savunulacak bir hak görüyorsanız, o halde savunularınızın eş zamanlı olarak kaç tane hakkı suistimal ettiğini dikkate almanızı öneririm.

      Zira içinde bulunduğumuz bu durumun nedeni, bu hududa riayet etmeyişimizdendir. Maruz kaldığınız güncel erkin de, en başından beri narsistçe ve pişkince çiğnediği şey budur.

      Neyse, konumuza dönecek olursak:

      Türkiye Kuş Partisi, çok geniş ya da sadık bir kesime ulaşmadı. Admin olarak hiç bir zaman öyle kaygılara da sahip olmadım. Kuşları severim, sevdiklerimi kuş olarak görürüm. Bunu kendime sakız ettim, kendimce gülüp eğlendim, bu esnada sizler de tanık oldunuz. Asla ana akım fikriyatın araya sızmamasını istemiştim sadece. Derdim buydu, bulduğum da bu oldu.

      Lakin yeterince eğlendim ve tadında bırakmam gerektiğini anlıyorum. Güzel şeyleri sündürüp saptırmaktansa, bazen hatıraya dönüşmelerine izin vermek gerekli. Bazı şeyleri güzel yapan da zaten sonlu oluşu değil mi?

      ilave olarak, değinmeden bitirmek istemediğim insanlar var:

      isimlerini ifşa etmesem de kim olduğunu kendileri zaten bilen, bana gönderdikleri görseller ile destek olan, sayfanın paylaşımlarını okuyan, paylaşan, beğenen, sorular soran, mesaj atan, sayfa adını tag'leyerek mevzulara işaret eden, yorumlarıyla paylaşımlara cila çeken, arada kaynattığım ya da araya sıkıştırdığım minik detayları yakalayıp dile getiren, sayfa adına herhangi bir çaba sarfetmiş (önünü kestiklerim de dahil) olan

      ya da en önemlisi; kuşları seven

      tüm takipçilere tekrar teşekkürler.

      Türkiye Kuş Partisi, bu son mesajı ile resmen ve fiilen kapanmıştır. Kuşlar olarak, giderken sizi Satie ile uğurluyoruz.

      https://www.youtube.com/watch?v=dtLHiou7anE

      Sağlıcakla ve hoşça kalın.
      Tümünü Göster
      ···