/i/Tarih

''Tarih bir meslektir, bir hobi, gevezelik, anekdot ya da asparagas değildir.'' (Pierre Goubert)
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +74 -5
    Osmanlı Devleti'nin gizli istihbarat teşkilatı. Zamanın birçok bakan ve komutanı dahi, Teşkilat-ı Mahsusa'nın varlığından haberdar değildi.

    Trablusgarp'tan Hindistan'a kadar binlerce kayıtlı ajanı olan örgütün gizli hücreleri, aradan yüz yıl geçmesine rağmen henüz ortaya çıkarılamamıştır. ilk başkanı Süleyman Askeri Bey , son başkanı ise Hüsamettin Ertürk'tür.

    Üyeleri arasında Mustafa Kemal , Enver Paşa , Eşref Kuşçubaşı ve Fuat Balkan en meşhur olanlarıdır.

    ilgi olursa çoğu tarih kitaplarında olmayan bilgileri yazabilirim.

    edit: Okuyan varsa tepki versin beyler. Mobilden yazıyorum biraz emeğe saygı amk.

    edit 2: Sözlükte zütten sallama aşk hikayeleri , yok sevgilimden ayrıldım , aptal saptal demode fıkraların trende çıkması ve bu başlığın fazla ilgi görmemesi aslında ülke olarak geldiğimiz noktayı gösteriyor. Okumaktan aciz o kadar gerizekalı var ki kendi tarihinden bir haber insanların ülkemizin gidişatı ile başlık açmaları ve bunun gene aynı kitle tarafından desteklenmesi geriden gelen neslin ne kadar ahmak olduğunu gösteriyor.

    edit 3: Okumaya devam eden arkadaşlar yazmaya devam edeceğim yarım bırakmıyacağım. Mobilden yazdığım için dinlene dinlene yazıyorum.
    ···
  1. 2.
    +6
    Pek bilinmez ama Abdülhamidin karşısındadır. 2. Abdülhamidin teşkilatı yıldız istihbarat teşkilatıdır
    ···
    1. 1.
      0
      aynen... bu enver paşaya , ittihatçılara bağlıydı
      ···
    2. 2.
      +2 -1
      Abdülhamidin karşısında gibi gözüksede aslında Abdülhamidin planlari doğrultusunda hareket eden bir örgüttü.
      ···
      1. 1.
        0
        Yok be bro, Abdülhamidi teşkilatın faaliyetleri yıktı. ittihatçılar 93 harbiden sonra direk karşısında oldular Abdülhamidin
        ···
      2. 2.
        +2
        Yazmaya devam edeceğim birazdan. Ne demek istediğimi anlarsın ilerleyen kısımlarda.
        ···
  2. 3.
    +3 -2
    He amk bi tek sen biliyosun
    ···
    1. 1.
      0
      Hasan Tahsin de içerindeydi, balkanları kışkırtan ingiliz ajanı Buxton kardeşlere tünelde suikast düzenlemişti.
      ···
  3. 4.
    +2
    ittihat ve Terakkiye bağlı olan istihbarat birimidir...

    cCc yakup cemil cCc
    ···
  4. 5.
    +15 -1
    15 Eylül 1913
    Emirgan, istanbul

    "Teşkilat-ı Mahsusa'yı ben kurmadım beyler... "

    Çelebi Efendi Mevlebi Dergâhınsa semâya durduğu vakit ; Harbiye Nazırı Enver Paşa, Emirgan Korosu'nda boğazı seyre dalmıştı.

    Biraz sonra, Teşkilat-ı Mahsusa liderleri ile toplantı yapacak olan Enver Bey, son zamanlarda sık sık Emirgan'a geliyor , bazı günler saatlerce boğazı seyrediyordu. Hanımı Naciye Sultanın ısrarına rağmen, huzursuzluğunun sebebini kimseyle paylaşmıyor; her daim yalnız kalmak istiyordu. Aslında birçok arkadaşının bildiği gibi Paşa; Devlet-i Aliyye'nin düştüğü vaziyete üzülüyor, bu feci durumdan kendisini sorumlu tutuyordu.

    Şu vakit, Göksu'dan Kanlıca'ya akan kayıkları izlerken, yüreğini yakan ıztırabın harareti yüzüne yansımıştı.
    ···
  5. 6.
    +6 -1
    Oturduğu iskemleden yavaşça kalktığında, ne yöne gideceğini kestiremeyecek kadar dalgın olduğunu anladı.

    "Heyhat Enver Bey, heyhat!" diye söylenmeye başladı... "Abdülhamid'i devirdin, Osmanlıyı bitirdin!"

    Paşa bakışlarını Beykoz sırtlarındaki çam ağaçlarına çevirdiğinde, Sultan Abdülhamid'in on yıl evvel Yıldız Sarayında söylediklerini hatırlamıştı.
    "Heyhat Enver Bey!" diye bağırıyor, kendine isyan ediyordu.
    ···
  6. 7.
    +11
    evet aslında inci sözlükte çok gizlidir ve eskiye dayanır

    gerçek adı sözlük-ü mahsusa -i pampazade dir

    1877 de serkan inici'nin dedesinin amcasının bacanağı tarafından kurulmuştur.
    ···
    1. 1.
      +1 -1
      Ahahaha
      ···
    2. 2.
      +1
      Verdim şukunu
      ···
    3. 3.
      0
      Haykırdım mk
      ···
    4. diğerleri 1
  7. 8.
    +11
    "Paşam! Paşam!"

    Enver Bey, Sultan Abdülhamid'in tarihe miras kalmış sözlerini düşünürken, Galip Bey'in geldiğini fark etmemişti. Az zaman geçtikten sonra, solgun bakışlarını yaverinin yüzüne çevirdi.

    "Buyurun Galip Bey! Hayırdır?"

    "Misafirleriniz hazır efendim... Salonda bekliyorlar"

    "Sandığı ne yaptınız?"

    "Emrettiğiniz üzere, masanın üstüne bıraktım efendim."

    "Sağ olasın Galip. Arkadaşlarına söyle; Köşkte bizden başka kimse kalmasın. Sen de dış kapıda bekle. Çelebi Efendi ile ilgilenmeni rica ediyorum. Toplantı nihayet bulduğunda kendisiyle bizzat görüşeceğim."

    "Emredersiniz efendim."

    Harbiye Nazırı, yüzünü Sarı Köşke çevirdiği vakit, elindeki kozalağı Galip Bey'e uzattı. Sümbül çiçekleriyle süslenmiş taşlı yoldan yürürken, "Çam da bizim, kozalak da!" diye söyleniyordu.
    ···
  8. 9.
    +3
    Okuyan var mı beyler ses verin , entery girin ne biliyim suku atın
    ···
  9. 10.
    +13
    Devam ediyorum arkadaşlar , şukularinizi ve enterylerinizi ekgib etmeyin bende burada olduğunuzu anlıyayım. Mobilden yazıyorum.

    Sarı Köşkün ikinci katında, boğaza açılan pencereden bahçeyi izleyen Kuşçubaşızâde Eşref , Enver Paşayı henüz görmüştü ki; "Paşa'da tarifi imkansız bir hâl gözlerim beyler!"dedi... "inşallah, hayırsız bir haber almayız!"

    Kuşçubaşı'nın temennisini, endişeli yüz ifadesiyle pencereye yaklaşan Süleyman Askerî bey destekledi:

    "inşallah Kuşçu, inşallah!"

    Acil notuyla istanbul'a davet edilen Teşkilat-ı Mahsusanın üç lideri; toplantıda neler konuşulacağını bilmiyordu. Kuşçubaşızâde, her zaman ki gibi soğukkanlı; Fuat Balkan ise tedirgindi.

    "Paşanın sözü dilinden çok yüzündedir beyler. Gördüğüm kadarıyla, hadiseler olumsuz cereyan ediyor"

    Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Süleyman Beyin sözleri, Fuat Balkan'ı daha da tedirgin etti. Selanik'ten getirdiği sarma tütünü son kez dudaklarına zütüren Fuat Bey, elini sehpanın üzerinde duran kristal küllüğe uzatırken "Size söylenen bir husus var mı reis?" dedi.

    "Hayır Fuat. Yanlız... "

    Fuat Balkan'ın kendisini dinlemediği hissine kapılan Süleyman Bey, sözünü tamamlamadan sustu. Balkan, gözlerini kül tablasına kitlemiş, bakışlarını tablanın çatlamış zemininden geri alamamıştı.

    "Geçen yıl, küllüğün zemini yine parça parçaydı reis! Koca Osmanlı'yı bu hale biz mi getirdik?"
    ···
  10. 11.
    +3
    Fuat Beye cevap vermeyen ve mahzun gözlerle, ahşap çerçevenin içindeki tablayı izleyen Süleyman Askerî Bey, çevik bir hareketle tablayı eline alıp, içinde ki tütünle birlikte cebine koyduktan sonra konuşmasına devam etti.

    "Enver Beyin, geçtiğimiz hafta Abdülhamid'le gizlice görüştüğünü işittim. Vakıa, bizi çağırmasının sebebi bu olmalı!"

    Süleyman Askerî nin sözleri, Fuat Balkan ve Eşref Kuşçuyu hayrete düşürdü. Paşayı ve Paşanın Abdülhamide tavrını çok iyi bilen iki isim, aldıkları haberi yorumlamakta güçlük çekiyordu. Oturduğu koltuktan hiddetle kalkan Kuşçubaşızâde; "Neler söylüyorsunuz Paşam!" derken, tehditle karışık isyanı yüzüne yansıyordu...

    "Asil bir komutan, tahttan indirdiği adamla ne cihetle görüşür? Abdülhamidle görüştü ise, paşalığı bitmiştir!"

    Süleyman Askerî Bey, Kuşçubaşızâde nin gururuna dokunan sözleri sükúnetle karşıladı. Bakışlarını Fuat Bey e çevirip "Heyecanını anlıyorum Eşref" demekle yetindi. Askerî Beyin sakin tavrı, Kuşçubaşızâdenin kızgınlığını daha da arttırdı.
    ···
  11. 12.
    +3
    "Hangi heyecandan bahsediyorsun Reis! Sorarım sana; ne zamandan beri hezeyanları heyecana tercih ederiz?"

    Süleyman Askerî, bu kez sesini yükseltip, genç komutana mesaj vermek istedi.

    "Eyvallag Kuşçu. Lakin Paşa gelmek üzere. Bu mevzuyu daha sonra görüşürüz!"

    Fuat Bey, Askerînin ikazını anlasa da; Teşkilat-ı Mahsusa içinde Abdülhamide en keskin muhalefeti yapan Kuşçu sakinleşemiyordu. Odanın ortasında masayı yumruklayan genç komutan, içeri Enver Beyin girdiğini fark etmeyecek kadar kızgındı.

    Bir süre kapıda sessizce bekleyen harbiye nazırı, Kuşçubaşızâdenin sözlerine müdahale etmedi. Keskin bakışında; anlaşılması beklendiği gibi ince bir mesaj, mesajın içerisinde Eşref Beye ayırdığı küçük bir pay saklıydı.

    Az sonra, "Eşref olan anlar ya Kuşçu" dedi...

    Abdülhamid i devirdik, Osmanlıyı bitirdik! Memleket kurtulsunda, varsın giden, Enver'in paşalığı olsun!"

    Enver Bey yüzündeki ciddiyeti korumaya çalışıyor fakat zihnini esir alan derin hissiyat sözlerine aksediyordu...

    Yıllardır Paşanın yanından ayrılmayan Süleyman Askerî "Sizi, sıhhatte gördüm Paşam!" diyerek araya girdi...

    "Az evvel, Teşkilatın gidişatını konuşuyorduk. Eşref ve Fuat, mektubunuzu aldıklarında tedirgin olmuşlar. Bana sual ettiler, memlekette menfi giden hadiseler mi var Paşam?"

    Enver Bey, Teşkilat-ı Mahsusa'nın Başkanının sorusuna cevap vermedi. Önce Fuat Balkan'la, sonra Eşref Kuşçubaşıyla kucaklaştı.

    "Hoş geldiniz beyler. Nasılsınız?"
    "Sağ olun Paşam!"
    "Buyurun, oturun lütfen!"
    ···
  12. 13.
    +8
    Süleyman Askerî, Fuat Balkan ve Kuşçubaşızâde Eşref; sırtları pencereye dönük olduğu halde, hilal şeklinde dizilmiş üç koltuğa oturmuşlardı. Enver Paşa ile aralarında ahşap bir sehpa, sehpanın üzerinde henüz açılmamış ve eski olduğu anlaşılan bir harita vardı.

    Enver Paşa, belindeki tabancayı çıkartıp haritanın üzerine bırakırken, Eşref Beyin arkasındaki pencereden dışarı baktı.

    "iki görüşme; Abdülhamid'den bana, benden tarihe mirastır beyler!" dedi...

    "Biri henüz genç bir subay iken, 1905 senesinde gerçekleşti. Diğeri ise, on gün evvel!"

    Harbiye Nazırı'nın yüz ifadesi, konuştuklarının ötesinde mesajlar veriyordu. Kısa bir aradan sonra sözlerine devam etti:

    "Teşkilat-ı Mahsusayü ve Teşkilata bağlı gizli hücreleri benim kurduğumu zannediyorsunuz. Teşkilatın sadece Trablusgarp ve Balkanlarda vazifeli olduğunu düşünüyorsunuz... "

    Enver Bey, son cümlesini söylerken, bakışlarını duvarda asılı olan Osmanlı Sancağına çevirdi. Süleyman Askerî, Fuat Balkan ve Eşref Bey nefeslerini tutmuş; Paşanın sözlerine dikkat kesilmişlerdi.
    ···
  13. 14.
    +6
    "Teşkilat-ı Mahsusa, bin yıllık devlet geleneğimizin mirasıdır beyler! Bu miras Oğuz Kağandan gelir, Alparslan'a uzanır, Sultan Fatih'le devam eder ve Abdülhamidden bize geçer. Bilge Kağan'ın, kardeşi Kül Tigin'i doğuya gönderirken; Ertuğrul Gazinin, Osman Beyi Söğüt'e yolcu ederken teslim ettiği hazine, Teşkilat-ı Mahsusa'nın harcını oluşturur. Bugün mirasın korunduğu sandık bende, sandığın anahtarı Abdülhamid'dedir!"
    ···
  14. 15.
    +3
    Kuşçubaşı, Paşanın ne demek istediğini henüz anlamasa da gözlerini masanın üstündeki küçük sandığa çevirmekten alamadı.

    Enver Paşa, bu kez Süleyman Askerî Bey'e bakarak, "Teşkilatın kurucusu ben değilim reis!" dedi...

    "Abdülhamid ile ilk görüşmem, 1905 te gerçekleşti. Gizli bir telgrafla beni saraya davet eden halife hazretleri; görüşmemizde, yakın bir zamanda harp çıkacağını, Trablusgarp'ın bu harpte büyük önem taşıyacağını söyledi. Benden, birkaç arkadaşımla derhal Trablusgarp a geçmemi ve halkı italyanlar a karşı örgütlememi istedi."

    "Evet Paşam!"

    "Teşkilat-ı Mahsusa adında, Sultan Abdülhamid'e bağlı gizli bir örgütün olduğunu ilk kez bu görüşmede öğrendim. Teşkilat; Trablusgarp, Hicaz-ı Arabistan, Bağdat, Kafkasya ve Hindistan hücrelerinden oluşuyordu. Bu hücrelere bağlı yüzlerce hücre ve hücrelere kayıtlı binlerce üyesi bulunan Teşkilat'a, Mustafa Kemal'le birlikte o gün bizde yazıldık. Vazifemiz, Trablusgarp hücresinin başındaki Şeyh Sunussi ile irtibata geçmek ve Müslüman ahaliyi italyan kuvvetlerine karşı örgütlemekti."
    ···
  15. 16.
    +4
    "Sonrasını sizde biliyorsunuz: hep birlikte, gizli kimliklerle Trablusgarp a gittik. Esnaf ve memurdan binlerce kişinin, Şeyh Sunusinin selamiyla bize yardima geldiğini ve italyanlara karşı nasıl savaştığını gördünüz."

    Teşkilat-ı Mahsusa Başkani Süleyman Askerî Bey, Harbiye Nazırı'nın söylediklerini anlamaya çalışıyordu. "Af buyurun efendim!" Diyerek Paşanın sözünü kesti...

    "Teşkilat-ı; Trablusgarp, Selanik, Trakya ve Edirne hücrelerinden müteşekkil bilirim. Mustafa Kemal Trablusgarp'ta, Eşref Bey Edirnede , Fuat Bey Trakyada vazifeli idiler."

    "Bir hakkın doğru söylersin Süleyman! Yıllarca Mustafa Kemale, Fuat Balkana ve Eşrefe liderlik yaptın. Lâkin bugün bilmenizi istediğim farklı bir konuyu sizlerle paylaşıyorum: Sizin Teşkilat-ı Mahsusa bildiğiniz, Teşkilatın Trablusgarp hücresinden ibarettir. Süleyman Askerî, Teşkilat-ı Mahsusa'nın değil, Teşkilatın Trablusgarp hücresinin lideridir"

    "Biz teşkilatın lider kadrosu; bu işin neredindeyiz Paşam?"

    Enver Bey, Fuat Balkan'ın sorusuna "Düne kadar askeriydiniz!" karşılığını verirken ayağa kalktı. Yavaş adımlarla, boğaza açılan pencereye yaklaştı. Bahçenin yeşilliğini örten kozalaklari gördüğünde, Abdülhamid'in "kozalakta bizim, çamda" sözünü hatırladı...
    ···
  16. 17.
    +1
    Hadi Bismillah
    ···
  17. 18.
    +5
    O gün Mustafa Kemal'le beni odasında kabul eden Sultan Abdülhamid; teşkilatın gizli bilgilerini ve hücrelere ait listeleri teslim ettikten sonra, "gittiğiniz yerlerde, bizim ağacımızdan dökülmüş yüzlerce kozalak göreceksiniz" demişti.

    "Kozalaktan kasıt, hücreler olsa gerek Paşam!"

    "Evet Kuşçu... Hem Trablusgarpta hem Trakyada bize yardima koşan ahali, işte bu gizli hücrelere kayıtlı kişilerdi"

    "Sultan Abdülhamid'in diğer dört hücreyi bizden gizlemesi takdire şayandır ve olması gerekeni yapmıştır. Lakin merak ettiğim bir konu var Paşam!"

    "Evet Kuşçu... "

    "Sözlerinizden kesin bir neticeye varamadım Paşam: Abdülhamid, diğer hücrelerin varlığını size ne zaman anlattı? ilk görüşmemizde mi , yoksa on gün evvel mi?"

    Az sonra, masanın üstündeki ahşap sandığı eline alan Harbiye Nazırı; koltuğuna otururken "On gün evvel Abdülhamidle ne konuştuğumu merak ediyorsun, değil mi Kuşçu?" diye sordu...

    Teşkilat-ı Mahsusa'nın üç lideri, hem Paşanın neler söyleyeceğini, hemde sandıkta ne olduğunu merak ediyorlardı.
    ···
  18. 19.
    +1
    devam panpa
    ···
  19. 20.
    +6
    "Memleketin vaziyeti iyi değil beyler! iki hafta evvel, Almanya'nın Rusya ile gizli bir anlaşma imzaladığını öğrendik. Gelen istihbarata göre; büyük harpte ingiltere Musulu alamassa, Almanlar Bagdata harekât düzenleyecek. Karşılığında Ruslara Azerbeycan petrollerini verecekler!"

    Harbiye Nazırı, solgun gözlerle arkadaşlarına bakarken "Abdülhamid, en kısa sürede hücrelerin başına geçmemizi ve gerekli tedbiri almamızı istiyor" dedi.

    "Nasıl olur Paşam ! Almanlar bizim müttefikimiz değil midir?"

    "Hayır Süleyman Bey! Bizim, kendi hücrelerimizden başka müttefikimiz, bugün için yok gibidir. Büyük harp, Musul petrollerini ele geçirmek gayesiyle, ingiltere ve Almanya arasında cereyan edecektir. Hangisi kazanırsa kazansın, Musulu Devlet-i Aliyye'den koparmak için elinden geleni yapacaktır!"

    "Eşref Bey! Yarın sabah, Teşkilatın Hicaz hücresinin başına geçmek üzere yola çıkacaksın. Lübnan'dan Emir Şekip Arslan Bey, Mısırdan Abdülaziz Çaviş, Tunustan Salih Şerif sizden gelecek haberi bekliyorlar. (Bir not: Şekip Arslan 1. Dünya savaşından sonra Arap milliyetçiliğine karşı mücadele etmiştir. Gene Aliya izzet Begoviç , Şekip Arslan ın öğrencisidir.) Arabistan hücremizin başında, halifeye sadık ibn-i Râşid bulunuyor. Tek sorunumuz, ailesi için emirlik isteyen ibn-i Suud ve çocuklarıdır. ileri bir tarihte, bu isteği değerlendirmeye alınabilir; lakin bugün, birlik vaktidir"

    "Emredersiniz Paşam!"

    "Fuat Bey! Bugünden itibaren, teşkilatın Hindistan hücresi size bağlıdır. Derhal Kalkütaya gitmenizi, hücrelerin başında sizi bekleyen Bereketullah Efendi ve muhafazid Ali Beyle buluşmanızı rica ediyorum. Yakın zamanda, Çelebi Efendi Hazretlerinin müritleri, Mısır ve Hindistana hareket edecekler. Onları, başlarındaki beyaz gibkeden tanıyacaksınız. Ahali içinde rahatça dolaşmalarına ve halife adına propaganda yapmalarına izin veriniz. Vazifeniz, Müslüman kardeşlerimizi ingilizlere karşı ayaklandırmaktır!"
    ···