1. 1.
    +4
    rahmetli oğuz atay'ın güzel bir kitabı
    ···
  2. 2.
    +4
    --spoiler--
    nsanlik Öldü mü ?

    ..nihayet insanlik da öldü. haber aldigimizda göre, uzun zamandir amansiz bir hastalikla pencelesen insanlik, dün hayata gözlerini yummustur. bazi arkadaslarimiz, once bu habere inanmak istememisler ve uzun sure;yahu insanlik öldü mü?; diye mirildanmaktan kendilerini alamamislardir. bu nedenle gazetelerinde, insanlik öldü mü? ya da insanlik ölür mü; biciminde buyuk basliklar yayimlamakla yetinmislerdir. fakat aci haber kisa zamanda yayilmis ve gazetelere telefonlar, telgraflar yagmistir. bazilari bu haberi bir kelime oyunu sanmislarsa da, yapilan arastirmalar bu aci gercegin dogru oldugunu göstermistir. evet, insanlik artik aramizda yok. insanliktan uzun süredir ümidini kesenler, ya da hayatlarinda insanligin hic farkinda olmayanlar bu haberi yadirgamamislardir. fakat, insanlik aleminin bu buyuk kaybi, bir cok yürekte derin yaralar acmis ve onlari ürkütücü bir karanliga sürüklemistir; o kadar ki, bazilari artik insanlik olmadigina göre bir alemden de söz edilemeyecegini ileri sürmeye baslamislardir. bize göre boyle genis yorumlarda bulunmak icin vakit henüz erkendir. insanlik artik aramizda dolasmasa bile, hatirasi gönüllerde her zaman yasayacak ve cocuklarimiz bizden, bir zamanlar insanligin oldugunu, bizim gibi nefes alip istirap cektigini ögreneceklerdir. zavalli insanlik kendini belli etmeden sokaklarda dolasir ve insanlik icin birseyler yapmaya calisanlari sevgiyle izlerdi. bugün icin insanlik ömüsse de, onun ilkeleri akillara durgunluk verecek bir canlilikla aramizda yasamaya devam edecektir. insanliktan paylarini almayanlar icin o zaten bir ölüydü; onun bu kadar uzun zaman yasamasina sasiliyordu. yillarca önce kücük bir kasabada dunyaya gelen insanlik, dünya savaslarindan birinde, cok rutubetli bir siperde gögsünü üsütmüs ve aylarca hasta yatmisti.bu olaydan sonra, hastaligin izlerini bütün ömrünce cigerlerinde tasiyan insanlik, önceki gece sabaha karsi nefes alamaz olmus ve gösterilen bütün cabalara ragmen gün agarirken doktorlar, insanliktan ümitlerini kesmek zorunda kalmislardir. dogru dürüst bir tahsil görmeyen ve kendi kendini yetistiren insanlik hic evlenmemisti. kücük yasta öksüz kalan insanliga, dogru dürüst bir miras da kalmamisti; bu yüzden gibintilarla gecen hayati boyunca insanlik, baskalarinin yardimiyla gecinmeye calismisti. insanligin ölümüyle ülkemiz, boslugu doldurulmasi mümkün olmayan bir degerini kaybetmistir. gazetemiz insanligin yakinlarina bassagligi ve sonsuz sabirlar diler. not: merhumun cenazesi, önce, uzun yillar yasamis oldugu hürriyet caddesinden gecirilecek ve ölümüne kadar icinde barindigi ümit apartmani bodrum katinda yapilacak kisa ve sade törenden sonra topraga verilecektir.
    --spoiler--
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +3
    ölmüş adamın arkasından nie entry yazıosun lan allahsız
    ···
  4. 4.
    +3
    vay binler vaay demek bu başlık açılmış. nese kitabı yeni bitirmişken bi iki kelam edelim hakkında. efenim ilk bakışta büyük bir bölümü fazlasıyla soyut hatta saçma gelebilir. ancak kullanılan her cümle kahramanın ruh halini biraz daha anlamamı sağladı sanki. genellikle dolaylı yoldan verilen ayarlar ise bitirici darbe gibiydi.

    "kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor anlıyor musun? bütün hayatım boyunca bu cam kırıklarını beyin zarımın üzerinde taşımak ve onları oynatmadan son derece hesaplı düşünmek zorundayım"
    ···
  5. 5.
    +2
    ha-ha
    ···
  6. 6.
    +2
    -kelimeler aldatıcıydı; kelimeler, bizi gerçekten uzaklaştıran küçük tuzaklardı.

    -beni anlayacak biri çıkar mı acaba?

    -“sizi- anlıyorum-konuşmanıza ihtiyacım yok” ya da “siz-onlara-bakmayın-yalnız-gözlerime-inanın” bakışlarının çoğu aslında “bugünü-geçirmek-için-birine-ihtiyacım-var” kalıbından ibaretti.

    -başkalarının ihtirasları, senin mum ışığını kirletmesin.

    -düşünceler de insanları iyileştirebilir.

    -sevgilisi olan bir arkadaş kadar çekilmez bir yaratık yoktur. hep bir esrar havası yaratırlar değil mi?

    -ben adam olmam, ben tek başıma yaşamalıyım, başkalarını zehirlememeliyim.

    -“kediler” dedi albay, “miyavlarlar.” hikmet gülümsedi; “sizi de bu mizah duygusu kurtarıyor albayım.” ellerini iki yana açtı: “ne yapalım? şehir kurtları da yer darlığı dolayısıyla dama çıkıyor, kendime engel olamıyorum: yanımda sıcak bir varlık bulunca bencil oluyorum. insan sevdiğini üzmek pahasını ondan yararlanmaya çalışıyor. bu arada benim gibi aşağılık durumlara düşüyor. çünkü neden? çünkü yalnızlık ve karanlık onu vahşileştiriyor. gün ışığına ve insana alışamıyor. derler ki kurt köpeklerini karanlık bir yere kapatırlarmış hırsızlara karşı yetiştirmek için; hayvan takımı bile başka türlü ısırmayı öğrenemezmiş.”

    -insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılmak istiyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: “nasıl?” kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. küçük oyunlar istemiyorum albayım.

    -oysa bütün ilişki bir can sıkıntısı yüzünden başlamıştı.

    -insanlık öldü. belki de hiç yaşamamıştı. belki de benim insanlığım diye bir şey yoktu. ben hücremde yanlış hayallere sürüklenmiştim. korkaklığımı insanlık sanmıştım. yalnızlığı insanlık saymıştım. batıda böyle şeylere önem vermiyorlar albayım. biliyorlar bütün bunları: insanın ruhunu okuyorlar. fakat onlar da mutlu değil albayım. ne var ki, boş hayallere kapılmamayı biliyorlar. kaç asrın tecrübesi, kolay mı?

    -benim gibi korkakları rüyalarında bile rahat bırakmıyorlar albayım.

    -belki de, hiçbir şeyin sonuna katlanamadığım gibi, bu rüyanın sonuna da katlanamadım.

    -hemen unuttum onu sevmediğimi, ben ilgi görünce hemen unuturum her şeyi albayım, biliyorsunuz.

    -her fırsatta, küçük bir zayıflık sezdi mi mesele çıkaran, sonra üzerine yürününce de kendini acındırmak için sahte duyarlıklara başvuran zavallı “ben”i gördüm. kendine acındırmayı bir sanat haline getirmeye çalıştığımı anladım.

    -“insanları yalnız iyi olduğu için sevmezler” dedi emekli albay.

    -“oyunumuzu kanımızla yazalım. ıstırabımızı sanatımıza gömelim. sanat bizim için ekmek parası değil, sanat bizim için bir ustalık meselesi değil, sanat bizim için… sanat bizim için nedir albayım?” “eğer yazabilirsek iyi bir oyun” diye homurdandı emekli albay hüsamettin tambay.

    -oynayalım albayım. tekrarlara düşmekten korkmadan oynayalım. asıl tekrarlara düşelim ki, içimizi kemiren şeytanı her fırsatta rezil edelim.

    -hayata dayanamayan her insan gibi yapılır oyunda: mış gibi yapılır.

    -“şunun şurasında kime zararım dokunuyor ki?” “kendine” dedi albay.

    -“oyun içinde oyun olur mu?”

    -heine: belki de haklısın. belki ben hayatımı bu büyük olaydan ayırmasını beceremiyorum. ama sen bu durumu anlarsın. ingiliz danışman albay mills gibi, sen de garip bir yaratık gibi görme beni.
    hüsamettin bey “ingilizler de nerden çıktı?” diye sordu. “ingilizler her yerde çıkarlar albayım, her yerde bulunurlar.”

    -kadınlar aptaldır albayım: sadece sezmesini ve beklemesini bilirler.

    -“bizim de başka çaremiz yok da ondan, oğlum hikmet, biz bu dünyayı seyretmeye, hayran olmaya gelmişiz… bir insanın, iyi kötü, ortaya bir eser koyması ne kadar zor, ne kadar takdire şayan bir gayrettir, bilemezsin.”

    -“ben ne koyuyorum ortaya albayım?” “kendini koyuyorsun evladım; daha ne koyacaksın?”

    -heine bir yerde kaybetti, hroboviç kumarda hile yapmayı bilmediği için, mills de sustuğu için kazandı. schlick bile bir süre sonra monica’yı kazandı; ona resmen sahip oldu. heine’ye geride hiçbir şey kalmadı albayım; ölmekten başka, ölmekten başka…

    -“hemen anlaşılmak da iyi değildir; ileriye matuf bir yatırım her zaman faydalıdır.” “ya ilerde de anlaşılmazsa, ya gerçek bir beceriksizse?” “zaten sen bilemeyeceksin bütün bunları, endişe etme oğlum hikmet.”

    -susup beklemesini bilenler kazanır.

    -“bugünlerde sözlerine inanacak yakın bir dost bulmakta güçlük çekiyormuş. içimdekileri anlatabilecek birini bulsaydım, belki de bu cinayetleri işlemek zorunda kalmazdım.” dedi. “yalnızlıktan bu duruma gelmiş.”

    -çünkü efendim insan canî olunca kendisine olan saygısını kaybediyor; daha doğrusu, kendine saygısını kaybedince canî oluyor.

    -“durum gittikçe karışıyor albayım. her geçen gün yeni suçlar öğreniyor insan. okudukça, düşündükçe, yeni insanlar tanıdıkça sadece günahlarının arttığını hissediyor.”

    -“ne talimler yapmıştım: kendini unutma, kendini unutma, düşün, karşındakine kapılma, önce duymamış gibi yap, acelesi yok, bazı şeyler de bırak kaçsın, yeni bir ülkedesin fırsatı kaçırma. hayat talimlere benzemiyor albayım. gerçek mermiler insanı yaralıyor. ha-ha.”

    -“bütün cephelerde yenilgiye uğrasaydım kolaydı albayım. beklemediğim yardımlar aldım albayım, yani ihanete uğradım.” “saçmalama hikmet. harp ilminin kaidelerini hiçe sayıyorsun oğlum. insan hayatı tek bir muharebenin neticelerine göre kıymetlendirilemez. evet sen kıymetlendirme safhasında hataya düşüyorsun.”

    -fakat biliyorum ki, iyi bir tanıtma yapmadıkça kimse bu gösteriyi seyretmeye ve maddi-manevi çıkarı olmadıkça bir bilet almaya yanaşmayacaktır. büyük mantıkçılar ve apartman kapıcıları diyebilirler ki, eserini geleceğin akıntısına bırak. ne var ki albayım, oyuncular, hayatları içinde anlaşılmak ve beğenilmek ve büyük kütlenin ilgisini görmek zorundadırlar. hiçbir oyuncu, ömrünü tavan arasında geçiremez. beni de zaman zaman çileden çıkaran budur: halkın bana karşı gösterdiği ilgisizliktir.

    -tanışamadığımız milyonlarca insan var acı çeken. hangisinin kaderini değiştirmek elimizde?

    -insan mevcudiyetinin eşyaya ihtiyacı yoktur; fakat, eşyanın adem-î mevcudiyeti halinde, insan mevcudiyeti ve fikriyatı da tehlikeye giriyordu.

    -başkalarını mühim bulmayanlar, bir gün kendilerini de mühim bulmayanlarla karşılaşacaklardır; fakat bu hakikat, onların mühim bulmamış olduklarının mühim olduğu manasına da gelmez.

    -“herkes kendini korumasını biliyor, benden başka. sonunda hep ben kalıyorum ortada. bedelimi koymadan satılığa çıkarıyorum kendimi. satın alanlar hiçbir şey ödemeye yanaşmıyor bu yüzden. bir panayırda, eski ve soluk bir çadırın içinde gösterilen, büyüklüğünden başka bir meziyeti olmayan garip bir deniz canavarıyım. uzak ve soğuk denizlerde her nasılsa yakalanarak bu fakir çadırın, kötü havuzuna yerleştirilmişim. panayıra gelenler bütün hayvanlardan belli marifet bekliyorlar. benim bütün marifetim balık yemek. pos bıyıklarımın arasına fırlatılan balıkları çiğ olarak yutmasını becerebiliyorum ancak. bu nedenle çadıra giriş de ucuz aslında; kimsenin bütçesini sarsmayacak küçük bir ücret mukabilinde gösteriliyorum.”

    -kimseyi bu kadar yanlış yollara sürüklemeye hakkın yok. kendini kurtarmak için ortalığı toz dumana katmak hususunda eşin yok.

    -her hareketin bir anlamı var, insan benim gibi hareketten vazgeçerse bu anlamları daha iyi hissediyor. her hareketini önceden hesaplarsan hata yapmazsın; aynı zamanda, düşüncelerini hareketlerinden ayırırsın. ne yaptığını hatırlarsın; düşünceden harekete geçmek kolay olur böylece. düşünceler seni bırakınca, delirtici bir şaşkınlığa, gerçeğe alışmanın zorluğuna düşmezsin.

    -benimle kimse başa çıkamaz, hesabını veremeyeceğim tek bir dakikam yok.

    -oyunlar tek başına oynanmıyor evladım hikmet.

    -isteklerle zenginleşilmiyor albayım, her şey birden bekleniyor.

    -sanki işte bu, evet bu insan beni kurtaracak…

    -beklemek önce cesaretini kırar, sonra cesaret gelir insana.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +1
    "bir türlü sonuna gidemiyorduk rüyalarımızın. korkuyorduk. korkuyordum. hayallerinde bile korkar mı insan?"

    oğuz atay, tehlikeli oyunlar, s. 156.
    ···
  8. 8.
    +1
    iyice bu romandaki Hikmet'e döndüm.
    ···
  9. 9.
    +1
    tanım: oguz atay'in en buyuk ikinci basyapiti.

    spoiler

    -bütün hayatımı en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. artık ne olacaksa olsun istiyorum.

    -belki yaşantım kolaylaşıyordu fakat her olayı daha yaşamadan eskitiyordum böylece.

    -çünkü ben tek başıma her tarafa yetişemem.

    -bu senin hayatındı oğlum hikmet. böyle bir oyun üzmedi mi seni?

    -insanlara kaptırma kendini, durmadan koşuşma, onlara uyma, insan bir makinedir, bir yerde bozulur, yavaş yavaş kullan aklını, şimdi biraz dinlen, hep birlikte saçmalayalım, aklımızı dinlendirelim, mantığımızı dinlendirelim, rüyada yaşayalım.

    -canlı düşmanları gözetle, ölü düşmanlardan korkma, o kadar!

    -aslında hepimiz başkalarına daha iyi yerler açabilmek için katlanmış bir konumda bulunuyoruz.

    -evimizin önünden aynı çamur geçiyor, aynı güneş çamurumuzu toz ediyor.

    -iyi niyetlerle iyi eserler verilemeyeceğini neden hatırlatmıştı?

    -insan bir yere saplandığı sırada kendini nasıl idare eder acaba? bir şeylerle uğraşıyormuş gibi görünür herhalde.

    -kleopatra hiçbir zaman kendini düşünmedi. ne mısır kraliçesi olması, ne güzelliği, ne serveti, antonious için yaptığı fedakarlıkları önleyemedi. bu, bir antonious meselesi değildi. bu bir yaratılış meselesiydi. sezan daha önce gelseydi kleopatra sezar’a râm olacaktı.

    -beklemesini bilenler, tabii fırsatlardan istifadeyi her ne kadar düşünmezlerse de, ayaklarına kadar gelen nimetleri teperek, masum arzularının onları sevkettiği mecradan tamamiyle uzaklaşamazlar.

    -kleopatra kadar sezar da suçludur olup bitenlerden.

    -sevgisiz acımaya karşıyım.

    -önce şekerleri koyalım. şeker bardağın dibine doğru kayarken, bir kısmı ıslak yüzeye yapıştı. zarar yok, çay onu dibe indirir. küçük hesaplar!

    -insan bazı güçlüklerden, ancak onları unutmak suretiyle kurtulabiliyor albayım.

    -insanlar, insanlarımız, acemi adımlarla havuzun çevresinde dönüyorlardı. daha yürümesini bile öğrenemedik.

    -insan hiçbir şey yapmamalıydı, benim gibi. peki neden? dedi gülerek. uzun bir hazırlık dönemi gerekliydi. daha önce toplumla yapılacak en küçük bir temas öldürücüydü.

    -gerçeklere kızılmaz.

    -gerçek başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür. birimi insandır.

    -yolda durmak mümkün olmuyordu; böyle bir hürriyet yoktu. sadece sürüklenme, kalabalığın akışına kapılma hürriyeti vardı. durmazsam düşünemem.

    -sevmeden olmuyordu.

    -öyle saçmalanır ki burada, sevmeden edemezsin.

    -sen daha yükseklerde olmalıydın, ben bunu bilir bunu söylerim.

    -göz göre göre harcanıyoruz bilge. yerimizi bulamıyoruz.

    -demek aslında sekiz numara kaybediyor; demek yarattığı heyecan, sadece sadece üçe benzediği içinmiş. şimdi kim bilir kimlerle dolaşıyorsun üç numara? ben öyle oyunun…

    -hiçbir şeyin önemi yok.

    -benimle birlikte, beni geride bırakmaktan başka bir şey düşünülemez.

    -ilk zarfı kötü kapattığım gerekçesiyle, ondan sonraki her zarfa uzanışımı endişeyle izliyorlardı. oysa onlar, benim iyiliğim için böyle davranıyorlardı. kendime acındırmak istediğimi söylemiştim. bana inanmışlardı. fakat sesim biraz yüksek çıkmıştı. elimde değildi, telaştandı. bana sen istersen her şeyi yapabilirsin demişlerdi. korkuyordum, telaşımı örtmek için bağırıyordum.

    -(geriye döner, bilge’nin orda olmadığını görür.) karanlık olmuş, bu kadar yakınımda olduğu halde göremiyorum.

    -düşünerek harcanma oğlum hikmet, konuş biraz, az da olsa ilerle.

    -çünkü, kadınlar uzun süre oyunlarla oyalanmazlar, çünkü gerçekçidirler.

    -gündüz, çevremizde dolaşan bir sıcaklık ve gece yatağımızda bir rahatlık ya da gündüz çevremizde bir rahatlık ve gece yatağımızda dolaşan bir sıcaklık uğruna bütün hayallerimizden vazgeçmemiz gerekiyordu.

    -hayallerinde bile korkar mı insan? hayallerine bile hükmedemez mi?

    -ağzının, güzel dudaklarının kenarında bir gülümseme yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. kendinden veriyorsun, durmadan eksiliyorsun. oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak elde ederler istediklerini. ben, kanımı damla damla süzerek veriyorum.

    -bu kadar acıma bu dünyaya çok.

    -bilge beni ne yapsın? ben kendimi ne yapacağımı bilmiyorum ki.

    -daha önümüzde uzun bir karanlık var daha yaşamalıyız, boşluğa düşmemeliyiz.

    -acele kararların uğursuzluğuna inanışı; ıstırap, acı ve sefalet gibi, uzakta belirsiz duran ve insan acele etmedikçe orada sadece birer kelime olarak bekleyen kavramlara karşı ürkekliği..

    -kendilerine yazık edenler, zamanın her şeyi halledeceğini bilmiyorlardı.

    -neden yaşıyoruz sahi biz?

    -bazı insanların, bazı şeylere hiç hakları yoktu; ne var ki, insanlar da en çok, bu hiç hakları olmayan şeyleri yapıyorlardı.

    -aslında meseleler basitti; onları karıştıran insan ihtiraslarıydı.

    -ihtiras; basitlik ve bayağılıktı.

    -üçle beş değil, x ve y ile çözüme gidilebilirdi ancak. ve x ve y değilseniz, kimse yanınıza bile uğramazdı.

    -artık mucizeler çağında yaşamıyorduk.

    -bu dünyada, anne-baba-çocuk üçlüsünün dışında kalan her topluluk, insan ilgisinin (sebebi ne olursa olsun) dışında mı kalmalıydı?

    -ne olurdu aramızda her şeyi konuşmuş olsaydık?

    -bütün yolculuğa çıkanların ölmüş olduğunu düşünüyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +1
    kelimeler, albayım. bazı anlamlara gelmiyor.
    ···
  11. 11.
    +1
    Sevgili Bilge,

    Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş
    olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve
    birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve
    şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan
    olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda
    kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
    ···
  12. 12.
    +1
    "ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.
    bi yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum."
    ···
  13. 13.
    +1
    ''Yahuda ne yaptıysa kendine yaptı" dedi Hikmet, "isa için üzücü olan , Yahuda'nın ihaneti değildi: neden yaşadığını hiç bilmeyen bu zavallı hain, neden intihar ettiğini de anlayamadan ölüp gitmişti. isa işte buna üzülüyordu."

    ...
    ···
    1. 1.
      0
      Şukun benden, kaliteli yazarsın vesselam. Umarım o sahildeki ayrılık gününden SONRA herşey gönlünce olmuştur.. Selçuk a selamlar (:
      ···
  14. 14.
    0
    poyraz karayeldeki albay muhabbetini buradan alıntı yapıyorlar ama çoğu insan bu kitabıda içeriğinide bilmiyor..
    ···
  15. 15.
    0
    Fakat Allah kahretsin insan anlatmak istiyor albayım böyle budalaca bir özleme kapılıyor.Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duygular altında eziliyor. Benim sevmeye hakkım yok mu albayım?-Yok. Peki ben de susarım o zaman gecekondumda oturup anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım nereden bilecekler sorarım size kim nereden bilecek benim insanlardan kaçtığımı.BEN ÖLMEK iSTiYORUM SAYIN ALBAYIM ÖLMEK.Bir yandan da gözucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım. KELiMELER, KELiMELER ALBAYIM BAZI ANLAMLARA GELMiYOR.

    not:Ezberden yazdım beyler hata varsa affola. Oğuzcuğum Atay da ne güzel yazmış.
    ···
  16. 16.
    0
    okuyorum, çok güzel.

    bazı yerleri atlayarak okudum, yalan yok. ama güzel
    ···
  17. 17.
    +1 -1
    Buldum okucam ilginç duruyore
    ···
  18. 18.
    0
    ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.
    ···
  19. 19.
    0
    Tutunamayanlar dan sonra okuyacağım ilk kitap olacak sanırsam
    ···
  20. 20.
    0
    (bkz: saklambaç)
    ···