1. 1.
    0
    stoa düşüncesi, türkçede yaygın kullanımıyla stoacılık veyahut stoalılık (bu konuda şöyle bir hususun altı çizilir: faruk akyol ve çiğdem dürüşken hocaların çeşitli kereler bildirdiği gibi, stoa diye bir adam veya sistemden yok ki onun ardından gidenler stoacı olsun. "stoacı" tabirinin epikuros felsefesinde karşılığı "epikurosçu" olmalıdır; ancak epikuros'un izinden giden, o okula ait anlamındaki "epikurosçu" tabiri uygunken, tutarlıyken; stoacı tabiri sırıtmaktadır. sanırım burada hocalarımızın bildirdiği gibi stoalılık denmesi daha uygundur, yerindedir. bir gün bu başlık da ona taşınabilir. stoacı tabiri yerine de stoalı denilebilir. stoacı/stoalı'nın yunancası stoikos [yazımı için: http://www.google.com/ ... 01994974/bdqgaqgoqz_ll-vaj], latincesi stoicus, ing. stoic, alm. stoike, it. stoico, isp. estoico, fr. stoïcien, por. estóico, çek. stoicky, hır. stoicki, dutch. stoïcijns, let. stoisks, leh. stoik, slo. stoicky, isv. stoisk, esp. stoikulo-stoika) her haliyle romalı entelektüel zihinlere en rahat şekilde ve en derinlemesine nüfuz edebilmiş, romalının düşün ve pratik dünyasında sağlam bir yer edinebilmiştir. ç. dürüşken hocamızın sık kullandığı bir tabir vardır "roma'da felsefe, neden yunan'da olduğu gibi olmamıştır?" sorusuna yanıt olarak: "romalının böyle bir derdi yoktu". hal böyle olunca yunan diliyle ve kültürüyle uğraşmakta olan bir arkadaşımın dile getirmiş olduğu bir fikir daha da önem kazanır; bu durumda philos+sophia yani bilgi seviciliği başlı başına yunan'a özgü olup, roma'ya geçtiğinde bile aslında kendi kimliğini kaybetmiş durumdadır. o artık kimliksizdir, o artık o değildir, başka bir şeydir. "felsefe (terim olarak) sadece yunan'da vardı, diğer bütün diller bu terimi yunan'dan alıp kendilerine göre düzenlemek zorundaydı" yunan felsefesi'ne en yakın dönemde yer alan roma'nın kendisi bile felsefeye bu denli yabancıyken, nasıl oluyordu da stoa düşüncesi ısrarlı bir şekilde romalı entelektüellerin ilgi sahasına girebiliyordu. bunu anlayabilmek için sanırım bu felsefi doktrinin damarlarına, iliklerine kadar inip romalı entelektüellerin ondaki hangi olguları felsefi duruşlarına yansıttığını çözmemiz gerekir. bir sonraki paragraf da bununla uğraşıyor.

    örneğin roma alemindeki en büyük stoalı zihin olan seneca, en bildik stoa düsturlarını öne sürüyordu: doğaya uygun yaşamak (secundum naturam vivere), en yüce iyiye (summum bonum) ulaşmak. ona göre bilge adam yaşamın dümeninde oturur, hiç kimse bilgeliği öğrenmedikçe mutlu bir yaşam süremez; dahası özgür olamaz (bakınız: bilge ya da özgür olan). bilgelik kişiye yaşamın zor koşullarına katlanmayı öğretir (seneca, de providentia, önsöz, ç. dürüşken, sf.14, kabalcı yay.). romalı entelektüellerin sonunda bilgeleşmeyi umdukları, katlanılası sıkıntıları, yükleri çok muydu? gracchus kardeşler'den, sulla - marius çekişmesine, oradan pompeius - caesar mücadelesine, birinci triumviri, antonius ile octavianus arasındaki çekişme, ikinci triumviri ve en nihayetinde octavianus'un augustus'luk mertebesi ve cumhuriyet'ten imparatorluğa geçişle birlikte ilginç bir şekilde hıristiyanlığın palazlandığı yepyeni bir yüzyıla adım. bir çırpıda saydığım bütün bu olaylar (değerli hocamız müzehher erim'in, istemihan talay kültür bakanı iken ilgili bakanlıkça basılan catullus başlıklı incelemesi, çalkantılar hususunda kısa ve öz bir değerlendirmeyi içerir; döneme ilgi duyan herkese öneririm) dehşet bir kardeş kavgasının yaşanmasına sebep olmuştu. hıristiyanlığın palazlandığı ve augustus'un imparatorluğunun pekiştiği yüzyıla varıncaya değin, ne denli kan döküldüğü sadece o dönemin eserlerine değil çok çok sonra başta shakespeare olmak üzere birçok avrupalı yazarın kaleminde tekrar tekrar yorumlanmıştır. bir tanesinde caesar, kan gölü haline gelmiş savaş alanına bakar ve kazandığı zafere ağlar. çünkü bu aynı zamanda romalıdan akan kandır, kanla taçlandırılmış bir zafer! o caesar ki, o da cumhuriyetçiler tarafından katledilmiştir; m. stael'in tabiriyle cato'yla birlikte kılıca boyun eğmeyen iki romalıdan olan cicero'nun kellesi senatus'ta, muhaliflere gözdağı olsun diye dolaştırılmış, başkasının kılıcına boyun eğmeyen diğer romalı yani cato da caesar'ın her yerdeki egemenliği garantilenince kendi kılıcına abanarak soylu bir ölümü tercih etmiştir. işte roma'da akan kanın, çekilen ıstırabın haddi hesabı yoktur. en büyük romalı komutanlardan marcus antonius bile romalı olmayan bir kevaşenin, mısırlı kleopatra'nın kollarında can çekişirken resmedilmiştir. işte bütün bunlar, augustus'un dönemine gelindiğinde salt idarede değil aynı zamanda toplumun kanayan yarasında yani kardeşlik bağlarının kopmuş olmasında da bazı atılımlar gerçekleştirilmesi gerekliliğini doğurmuştu. kültür reformunun etkisini dönemin eserlerinde açıkça görürsünüz. vergilius, latin dilinin belki de en büyük ismidir, edebiyatın güneşi, batı aleminin edebi önderi, dante'nin rehberidir. o da augustus'un kültür reformları çerçevesinde georgica'da, eclogae'da ıstırap çeken, fakirleşen roma halkına çiftçiliği; aeneis'te pietas yani sadakat'i öğretir. ne türden bir sadakat? dini, sosyal, kültürel, ailevi, ekonomik her açıdan sadakat; tanrılara sadık, aileye sadık, çiftliğe sadık, devlete sadık, öndere sadık... en nihayetinde böyle bir ideal romalı oluşturuluyor (bakınız: ideal romalı).

    bu ideal romalı ile stoa felsefesinin biçtiği ideal insan (bilge) tipi ne kadar örtüşüyor acaba? stoalı seneca'ya göre felsefe romalıya tanrının ardından gitmeyi ve felakete katlanmayı öğretir (epistulae, 16.5-6). tam da dizginlenesi, çiftliğine dönüp üretime geçmesi gereken ideal romalının ihtiyacı olan öğüt değil mi? insan, aklını ve ruhunu kullanarak gönüllü fakirliği (voluntaria paupertas) seçmeli, servet, şan, şöhret, mevki gibi geçici tutkulardan arınıp tek kalıcı olanı, erdemi bulmalıdır. erdem sahibi olan, herkesten daha zengindir (ç. dürüşken, a.g.e., sf.15). erdem yani virtus, ideal romalı için ne büyük bir değer! dahası sextus aurelius victor'a göre roma;'nın kurucusu romulus 'un adı bile buradan gelmektedir ( #10255351), o derece! ne kadar da iç içe ideal romalı tipiyle, stoa düşüncesinde ideal insan tipi. horatius da bir yerde, saturae ii, 2'de "azla yasamak bir fazilettir" diyordu. müthiş bir ahenkten bahsediyoruz, romalının ihtiyacı olan ruh dinginliği bizzat bu felsefi ekolün ciğerinde.

    romalıdan dünyaya baktığı vakit her yerde kutsi değerleri görmesi ve ona sadık kalması isteniyor. hem romalı hem de stoalı olan seneca da insanın yeryüzünde ne yana baksa mutlaka tanrıyı hatırlatan mucizevi bir şey görmesini istiyor (ç. dürüşken, a.g.e., sf.17). kuşkusuz bu mucizevi şeylere imparator caesar'lar da dahildir. evren nasıl ki tanrısal öngörüyle yönetilir (cicero, de natura deorum 2.22.58), dünya da romalı idarenin iradesiyle caput mundi'liği üstlenir.

    bir de bütün bunların hıristiyanlık açısından değerlendirilişi söz konusudur. romalı için stoa düşüncesinin her daim taşınmasında "acılara katlanma" nedenini vurgulamıştım; ya isa'nın çilesi üzerinden gerçekleşecek kurtuluşa ne demeli? everett ferguson'ın backgrounds of early christianity adlı eserindeki değerlendirme (p.368 vd, wm. b. eerdmans publishing, 2003) ciddiyetle okunmalı; zira kimi saf yaradılışlılarla kimi okumaz ya da okuduğunu anlamazların sandığı gibi zeitgeist the movie ile bazı gerçekler ifşa edilmiş olmuyor; hıristiyanlığın kuramsal temelinin oluşumundaki eski çağlar ve ekoller faktörünün iyice anlaşılması lazım. e. ferguson'ın ilgili değerlendirmesinde de söylediği gibi stoa düşüncesi de hıristiyanlığın dilini en fazla etkileyen ekollerden olmuştur. başlı başına logos kavrdıbını kabulleniş aynı stoa'da olduğu gibidir. içsel özgürlük, kötü tutumların reddedilişi vs. hususlarda bu akım, hıristiyanlığın sağlam dayanaklarını oluşturmuştur. e. ferguson'a göre aziz paulus'un kendisi bile bir nevi stoacı gibidir.

    zaten isa'nın beklenen kurtarıcı olması iddiası, düşüncesi de beraberinde etik açıdan toplumda, inananlarda baş gösteren yozlaşmanın giderilmesi için önemli bir bahane oluşturmuştur. ortalama romalı entelektüel zihni, bir yunan entelektüeli gibi bilgiyi bilginin kendisi için sevmemiş, ondan yararlanabileceği ölçüde, onu kıymetli kılmıştır. doğrusu sarah iles johnston'ın değerlendirmesinde geçtiği gibi (religions of the ancient world: a guide, p.527, harvard university press, 2004) roma kültüründe etik bağlamında felsefe bir araç olarak kullanılmıştır. hıristiyanlık da bir çözüm sunar; kurtuluş düşüncesini aktarır (luka 3: 6 ve bütün insanlar tanrı'nın sağladığı kurtuluşu görecektir.). bu aktarımda da acılara direnme, gerekirse onunla yüzleşme ve kendi çarmıhını tıpkı isa gibi yüklenerek (çarmıhını taşıyan isa/@jimi the kewl) ışığa yönelme görünür. mekanlar, tabelalar, ritüeller değişikliğe uğrayabilir; temelde amaçlanan ise bütüne karışmadır. insan hem kendi içinde hem de dışında bir bütünün parçası olduğunu düşündüğü müddetçe bütün tanrıdır.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    okuyana çam ağacı girsin amk bu ne böyle
    ···
  3. 3.
    0
    aya ayak basan ilk seviye beyler.
    ···
  4. 4.
    0
    @2 oku da bilgilen o kadar da uzun değil lan
    ···
  5. 5.
    0
    stoacılar önemlidir. yazdıklarını okuyun. hayatımı etkilemiştir bu stoa kafası
    ···
  6. 6.
    0
    Şunu okuyan felsefeden soğur.
    Apatik ve sarkastiklerdir. Suan ülkede çomarlik hat safada mi ? Elimden bir sey gelir mi ? Gelmez . O zaman gibtir et *
    ···