/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +5 -9
    Üç arkadaş Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki küçük bir çorbacıda işkembe
    çorbalarını içiyorlardı. Cılız ışıkların aydınlattığı çorbacıda çalışan 2 kişiden
    biri uyukluyor diğeri de açık olan televizyondaki dizi tekrarlarından birine
    bakıyordu. Çorbacıda onlardan başka müşteri yoktu ve onlarda çorbalarını
    bitirmiş olmalarına rağmen kalkıp yola koyulacak kuvveti kendilerinde
    bulamıyorlardı.
    - Aga çok içtik ya, valla ayağa kalkacak halim yok.
    - Ben size dedim oğlum, limitsiz içki diye illa takunu çıkaracaksınız.
    Bunun acısı asıl yarın çıkacak.
    - Çorba toparlar şimdi bizi merak etmeyin. Selim bu gece senin evde
    kalalım, o kadar yolu hayatta gidemem şimdi.
    - Olur olur, hadi kalkın da gidelim ufaktan
    ···
  2. 2.
    +3
    Tam kalktıkları sırada dükkanın kapısı açılmıştı. içeri giren yaşlıca adamın
    kıyafetleri dökülüyor, kokusu ise kendisinden 10 metre ileride gidiyordu.
    Adamda bir gariplik vardı, sarhoş olduğu kesindi ama sanki başka bir
    farklılık vardı.
    - Cezmi baba nerelerdesin yahu geç kaldın? Sen otur ben çorbanı
    getiriyorum.
    Kasaya gelen müşterilerin Cezmi Baba’ya baktıklarını gören tezgahtar
    durumu açıklama gereği duymuştu.
    - Cezmi Baba’nın bizim patrona zamanında çok yardımı dokunmuş.
    Bakmayın bu haline aslında çok görmüş geçirmiş bir adamdır, ama hayat
    işte, bizim patronda şimdi elinden geldiğince ona yardım ediyor.
    Adam bunları anlatırken garson çorbayı getirmiş, Cezmi Baba’nın önüne
    koyuyordu. Tam bu sırada olan olmuş ve Cezmi Baba birden saldırmış ve
    genç garsonun kolunu ısırmıştı. Garsonun kolundan büyük bir parçakopmuş ve parçalanan damarlardan oluk oluk kan akmaya başlamıştı.
    Tezgahtar ve üç arkadaş oldukları yere mıhlanmış, yerde kıvranıp bağıran
    garsona bakıyorlardı. Üç arkadaştan en az sarhoş olan Selim ve tezgahtar
    şaşkınlıklarını daha çabuk atlatmış ve yerde yatan garsona yardım etmek
    için hemen o yöne seğirtmişlerdi. Onlar hareketlendiği sırada Cezmi Baba
    ağzındaki lokmayı yutmuş ve yerde yatan garsonun üzerine atlamıştı. iri
    yarı olan tezgahtar yoksulluktan bir deri bir kemik kalmış Cezmi Baba’yı
    omuzlarından tutarak dükkanın diğer tarafına savurmuş ve Cezmi Baba
    masalardan birinin üzerine uçmuştu. Selim’le birlikte garsona yardım
    etmek için yere eğilen tezgahtar onun bir süre kendine gelemeyeceğinden
    emindi. Diğer iki arkadaş ise oldukları yerden kımıldamamış adeta bir film
    izler gibi olayları izliyorlardı. Sarhoşluğunda etkisiyle yaşananların ne
    kadarı gerçek ne kadarı hayal çözmeye çalışıyorlardı. Bu sırada Cezmi Baba
    yerden kalkmış ve kendisini yere savuran tezgahtarın üzerine kapanarak
    omzundan büyük bir parça ısırmıştı. Tezgahtar acı içinde yerden kalkıp
    arkasını döndüğünde Cezmi Baba ile göz göze gelmiş ve onun gözlerini
    gördüğünde korkudan bildiği bütün duaları okuyarak Cezmi Baba’nın
    üzerine atlamıştı.
    ···
    1. 1.
      +2
      Birader wattpad mi sandın burayı amk
      ···
  3. 3.
    +2
    Garsonun kolunu havluyla saran Selim ise arkadaşlarına
    polise ve ambulansa telefon etmelerini söylüyordu. Yerde yatan garsondan
    gelen homurtular ise bir anda dikkatini yine o yöne çevirmişti. Yerde yatan
    garsonun gözleri değişmeye, cildinin rengi ise solmaya başlamıştı. Cezmi
    Baba ile boğuşan tezgahtar ise galip gelmiş ve Cezmi Baba’nın ellerini
    boynundan çıkardığı kravat ile bağlamıştı.
    - Lan oğlum bu garsona da bir şeyler oluyor. Aradınız mı polisle ambulansı?
    - Hiçbiri cevap vermiyor, sürekli meşgul çalıyor.
    - Ne yapacağız oğlum?
    - Hadi kalk gidelim bir an evvel, sokarım böyle işe be, 40 yılda bir dışarı
    çıkıyoruz başımıza gelenlere bak.
    ···
  4. 4.
    +2
    iki arkadaş hızla kapıya yönelmişler ve kapıyı açmalarıyla iki kişinin üzerlerine
    atlamaları bir olmuştu. iki arkadaş saldırganlarla boğuşuyorlardı ama kendilerine
    saldıranlar Cezmi Baba gibi tüy giblet değil oldukça iri yarılardı ve Selim’in
    arkadaşları vücutlarının birkaç yerinden ısırılmışlardı bile, bu arada Cezmi Baba’nın
    sırtında oturan tezgahtar da garsondakine benzer değişimler yaşamaya başlamıştı.
    Arkadaşlarına yardım etmek isteyen Selim iki saldırganın daha içeriye girdiğini
    görünce, tuvalete gittiğinde gördüğü arka çıkışa doğru koşmaya başlamıştı. Selim
    olanlara inanamıyor ve var gücüyle koşuyordu. Önce etraftan yardım bulup
    arkadaşlarını kurtarmayı düşünmüştü ama zaten tenha olan sokaklarda gördüğü
    birkaç kişide içerdeki saldırganlara benziyordu. Polisi aramayı denemişti ama
    telefon sürekli meşguldü. Ne olmuştu bu insanlara böyle, filmlerde gördüğü
    zombilere benziyorlardı. Hatta benzemek bir tarafa basbayağı zombiydi bunlar,
    ama böyle bir şey gerçek olabilir miydi? Selim etraftan gelen çığlıklara,
    homurdanmalara ve polis sirenlerine kulağını tıkamış Cihangir’deki evine doğru var
    gücüyle koşuyordu. Aslında çok uzun olmayan ama ona bir ömür gibi gelen
    koşunun ardından en sonunda evine gelebilmişti. Kendini salondaki kanepeye
    attığında kalbi yerinden çıkacak gibi hızlı atıyordu.
    ···
  5. 5.
    +3
    Bir süre gözlerini kapatıp oturduktan sonra sonra kalp atışları yavaşlamış, nefes alış
    verişi düzelmişti. Bazen çok gerçekçi kabuslar görürsünüz ve uyanıp da gerçeğe
    döndüğünüz de bir mutluluk kaplar ya içinizi, işte Selim bu yaşadıklarının bir kabus
    olması için bildiği bütün duaları ediyordu. Ama ne yazık ki yaşananlar gerçekti ve
    kaybedecek vakit de yoktu. Kafasını toparlamaya başladığında aklına hemen
    Anadolu yakasında oturan ailesi gelmişti. Acaba onların da başlarına bir şey gelmiş
    olabilir miydi? Hemen telefonu eline alıp annesinin numarasını buldu. Fakat tam
    arama tuşuna basacakken önce bir televizyona bakmaya karar verdi. Uzaktan
    kumandayı kısa bir arayıştan sonra bulmuş ve televizyonu açarak kanallar arasında
    gezinmeye başlamıştı. Hiçbir kanalda yayın yoktu. Durumun düşündüğünden daha
    da kötü olduğunu anlayan Selim en sonunda kendisine kanal listesinin epeygerilerinde yer bulabilmiş olan TRT1’de yayın olduğunu görmüştü. Altta acil durum
    yayını yazıyor ve haber spikerlerinden biri önündeki metne bakarak bilgiler
    veriyordu.
    ···
  6. 6.
    +3
    “ Evet sayın seyirciler Acil durum yayınımız sürüyor. Son alınan bilgilere göre sebebi
    belirlenemeyen bulaşıcı bir hastalık bütün ülkeyi etkisi altına almış bulunuyor.
    Hastalığa yakalananların insanlara saldırdığı görülüyor. Hastalığın bir tek
    ülkemizde değil bütün dünya çapında etkili olduğu anlaşılmaktadır. Durumla ilgili
    acilen toplanan Dünya Sağlık Örgütü bu hastalığın sebebini bulmaya çalışıyor. Saat
    01.30 itibariyle OHAL ilan edilmiş ve sokağa çıkma yasağı başlamıştır. Evlerinizden
    çıkmayın ve hasta olmadığından emin olmadan hiç kimseyle yakın fiziksel temasta
    bulunmayın. Hastalığın belirtileri ise…Sunucu hastalığın belirtilerini saymaya başladığı sırada kameranın açısı
    değişmiş ve kameramanlardan birisi hızla sunucunun üzerine atılmıştı.
    Selim’in yayın kesilmeden önce gördüğü son görüntü kameramanın
    sunucunun gırtlağını parçalayışıydı. Selim televizyonu kapatmış ve başını
    ellerinin arasına alarak düşünmeye başlamıştı. Selim sakin olması
    gerektiğini biliyordu. Yıllardır Hollywood yapımı zombi filmlerini boşuna mı
    seyretmişti? Hatta bu filmleri seyrettikten sonra bu filmleri eleştirmiş
    kendisinin böyle bir durumda neler yapacağını bile uzun uzun
    düşünmüştü. Ama gel gör ki gerçekten böyle bir durumla karşılaşınca
    kendisi de ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen telefonunu tekrar eline alarak
    annesini aradı. Ama telefon sürekli meşguldü. Babasını ve birkaç kişiyi
    daha arayıp ulaşamadıktan sonra bütün telefon şebekelerinin çöktüğünü
    anlamıştı.
    ···
  7. 7.
    +3
    Televizyonda “Evden çıkmayın” denmişti ama Selim hem ailesini bulmak
    hem de daha güvenli bir yere ulaşmak istiyordu. Ayrıca bir de yemek
    sorunu vardı ki kendi mutfağının halini düşününce burada iki günden fazla
    dayanamayacağını kestirmek güç değildi. Bu arada sokaklardaki bağırış
    çağırışlar artmıştı, Selim kafasını dışarı uzattığında ortalıkta koşuşan
    insanları görebiliyordu. Bu hengamenin ortasında ise sokağın karanlık
    kalan köşesinde iki tane zombi yerde yatan birini yiyorlardı, vücudundan
    büyük parçalar kopan adam önce var gücüyle bağırmış fakat daha sonra
    acıdan bayılmıştı. Selim’in midesi bu görüntüyü daha fazla kaldıramamış
    ve kendini banyoya zor atmıştı. Banyoda hem içkiden hem de
    gördüklerinden dolayı allak bullak olmuş midesini biraz kusarak
    rahatlattıktan sonra elini yüzünü buz gibi suyla yıkamış ve biraz
    ferahlamıştı. Tam bu sırada evin eski ahşap kapısı kırılacakmış gibi
    vurulmaya başlamıştı. Selim korkudan ne yapacağını şaşırmış ve ağır
    adımlarla kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Kapıya yaklaştığında kapının
    ardındaki kişinin “ Yardım edin, ne olur açın kapıyı” dediğini duyunca hızla
    kapıyı açmıştı. Kapıda karşı dairesinde oturan kızlardan biri duruyordu.
    Kızlar daha yeni apartmana taşındıkları için Selim onları tanımıyordu ama
    apartman görevlisinin söylediğine göre hem okuyup hem çalışan sessiz
    sakin kızlardı. Kız Selim’in dairesine hızla girip kapıyı hemen kapatmıştı.
    Kızın gözleri ağlamaktan dolayı kan çanağına dönmüş ve korkudan olsa
    gerek rengi kaçan teninde gözleri daha da dikkat çeker hale gelmişti.
    - Sakin olun gelin şöyle oturun, size bir su getireyim.
    Selim mutfağa gittiğinde kendisinin de soğuk bir suya ihtiyacı olduğunu
    anlamış ve önce kendisi büyük bir bardak suyu içtikten sonra kalan son
    temiz bardağa da misafiri için su doldurup tekrar salona dönmüştü.
    - Şu suyu için lütfen.
    Kız titreyen elleriyle bardağı almış ve suyu büyük bir iştahla içmişti. Selim
    kızın biraz sakinleşmesini bekledikten sonra konuşmaya başlamıştı.
    Kızlar daha yeni apartmana taşındıkları için Selim onları tanımıyordu ama
    apartman görevlisinin söylediğine göre hem okuyup hem çalışan sessiz
    sakin kızlardı. Kız Selim’in dairesine hızla girip kapıyı hemen kapatmıştı.
    Kızın gözleri ağlamaktan dolayı kan çanağına dönmüş ve korkudan olsa
    gerek rengi kaçan teninde gözleri daha da dikkat çeker hale gelmişti.
    - Sakin olun gelin şöyle oturun, size bir su getireyim.
    Selim mutfağa gittiğinde kendisinin de soğuk bir suya ihtiyacı olduğunu
    anlamış ve önce kendisi büyük bir bardak suyu içtikten sonra kalan son
    temiz bardağa da misafiri için su doldurup tekrar salona dönmüştü.
    - Şu suyu için lütfen.
    Kız titreyen elleriyle bardağı almış ve suyu büyük bir iştahla içmişti. Selim
    kızın biraz sakinleşmesini bekledikten sonra konuşmaya başlamıştı.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +3
    - Şimdi anlatın bakalım, ne oldu?
    Kız derin bir nefes almış ve hala daha gerçek mi yoksa korkunç bir kabus
    mu olduğunu anlayamadığı olayları anlatmaya başlamıştı.
    - Akşam işten çıktıktan sonra eve geldim. Ev arkadaşım Zeynep benden
    daha erken gelmiş ve akşam yemeği hazırlamış. Sevgilisi Ahmet’i de
    çağırmış yemeğe, hep beraber oturduk yemeğimizi yedik daha sonra
    Ahmet bir film getirmişti onu seyrettik. Ben hem filmi pek
    beğenmediğimden hem de ikisinin yanında sıkıldığımdan yarın erkenden
    dersim olduğunu söyleyerek odama çekildim. Kulaklığımı takarak müzik
    dinlemeye ve kitabımı okumaya başladım bir süre sonra uyumuşum. Daha
    sonra su içmek için kalktım ve mutfağa gittim. Bu sırada Zeynep’in oda
    kapısının hafif aralık olduğunu gördüm. içerden değişik sesler geliyordu. Bu
    sırada aklıma Ahmet’in de burada olduğu gelmişti, onlara duyurmadan
    hızla odama dönüyordum ki içerden gelen seslerin garipliği beni durdurdu.
    içerden homurtular ve çok garip sesler geliyordu. Merakıma yenik düşüp
    odanın kapısına yanaştığımda gördüğüm…Kız olayları anlatırken sanki tekrar yaşamış ve o an duyduğu korku tekrar gözlerine
    gelip yerleşmişti. Selim kızdaki değişikliği fark edince ona yalnız olmadığını
    hissettirmek için hafifçe sırtını sıvazlamıştı. Bu arada Selim de biraz olsun
    sakinleşmişti. Normalde çok soğukkanlı biri olmasına rağmen bu yaşananlar
    karşısında kimsenin ilk andan itibaren soğukkanlılığını korumasına imkan yoktu.
    Selim çok kısa bir süre önce iki arkadaşını kaybetmiş olmasına rağmen vaktin yas
    tutma ve dağılma vakti olmadığını çok iyi biliyor ve bu kıyameti andıran durumdan
    kurtulmak için son derece sakin kalması gerektiğini biliyordu. Şu andan itibaren
    herkes kendisini düşünecekti. Selim doğası gereği hep karşısındakileri düşünmüş
    hatta bu sebeple Tıp okumuştu ama böylesine bir ortamda duygusallığa yer
    olmadığını ve tek kurtuluş şansının her olaya duygusallıktan arındırılmış bir
    mantıkla yaklaşması olacağını biliyordu.
    ···
  9. 9.
    +4
    - Biliyorum çok korktunuz. inanın belki benim bu gece başıma gelenler sizin
    anlatacaklarınızdan daha korkunçtur ama şu anda kontrolümüzü kaybedersek bu
    durumdan kurtulmamız imkansız bir hal alır. O yüzden şimdi sakince bana neler
    olduğunu anlatın. Bu arada isminizi de bilmiyorum, ben Selim, sizin adınız nedir?
    - Şey benim adımda Filiz, bu durum derken ne demek istediniz acaba?
    Kızın yüzündeki şaşkın ifadeden kopan kıyametten ve dışarıda olan bitenlerden
    haberi olmadığı anlaşılıyordu. Selim bunu fark ettiğinde durumu nasıl anlatacağını
    düşünmeye başlamıştı.
    - Demek haberiniz yok, size nasıl anlatsam. Bir salgın hastalık durumu var ve durum
    gerçekten çok ciddi.
    - Salgın hastalık mı, nasıl bir hastalık?
    - En iyisi önce siz anlatacaklarınızı bitirin, durum tahmin ettiğim gibiyse anlatması
    daha kolay olacaktır.
    - Peki o zaman, nerede kalmıştım. Hah, dediğim gibi hafif aralık olan kapının önüne
    geldiğimde karanlıkta Zeynep’i elinde bir şey yerken gördüm. Filiz’in bunları anlatırken midesi bulanmıştı. Selim ise durumu anlamıştı.
    - Zeynep’in yediği Ahmet’ten bir parçamıydı?
    Filiz “Evet” der gibi başını salladığında göz pınarlarında kalmış olan son birkaç
    damla yaş da yanaklarından süzülmeye başlamıştı.
    - Peki sonra ne yaptın?
    - Önce bunların hepsinin bir kabus olduğunu düşündüm ama gerçek olduğunu
    anlayınca bunu yapan canavar benim arkadaşım Zeynep olabilirmiş gibi “Zeynep”
    diye seslendim. Zeynep bana doğru dönüp hırladığı anda yaptığım hatanın farkına
    vardım ama artık çok geçti. Hemen odanın kapısını çektim. Ama bunun onu fazla
    tutamayacağı belliydi o yüzden hemen dış kapının anahtarlarını aldım ve evden
    çıkıp kapıyı üzerine kilitledim. Olanlara hala inanamıyorum tıpkı zombi
    filmlerindeki gibiydi. Ama bu imkansız değil mi?
    - Şey aslında pek de imkansız değil sanırım. Bahsettiğim bu salgın hastalık insanları
    saldırganlaştırıyor. Onlara ne diyeceğimi bilemiyorum ama bu hastalığa
    yakalandıktan sonra insandan daha çok zombiye benzedikleri kesin.
    ···
  10. 10.
    +4
    Filiz Selim’in anlattıklarına inanamıyor daha doğrusu inanmak
    istemiyordu. Ama bunun gerçek olduğunun en büyük kanıtı ev arkadaşı
    Zeynep’ti.
    - O zaman polisi arayalım tabi ambulansı da gelip Zeynep’i zütürsünler,
    telefon nerede?
    Selim daha cevap vermeden Filiz telefonu görmüş ve hemen 155’i aramıştı.
    Telefon Selim’in tahmin ettiği gibi meşguldü. Bu defa 112’yi arayıp
    ambulans çağırmak istemişti ama sonuç yine aynıydı. Selim Filiz’in
    gözlerinde her an artan korku ve endişeyi gözlüyordu. Filiz olayın boyutunu
    tam olarak kavrayamamıştı. Kendisi de yapması gereken yığınla iş varken
    zaman kaybediyordu. Her şeyi açıkça anlatıp kendi işine bakmasının vakti
    gelmişti. Filiz’in elinden telefonu alarak onu tekrar kanepeye oturttu ve
    anlatmaya başladı.
    ···
  11. 11.
    +3
    - Bak Filiz zamanımız çok kıymetli o yüzden sana her şeyi açık açık
    anlatmalıyım. Bu salgın çok ilerlemiş durumda ve anladığım kadarıyla
    henüz bunu tedavi edebilecek bir ilaç bulamadılar. Polis ve ambulansa
    ulaşmakta mümkün değil çünkü artık herkes kendi hayatının peşine
    düşmüş durumda, televizyonda evden çıkmayın dediler ama benim aileme
    ulaşmam lazım. Ben kısa bir süre sonra çıkacağım istiyorsan seni de bir
    yere bırakabilirim veya istersen benim evimde de kalabilirsin. Şimdi karar
    vermek için on dakikan var ve sakın kendini kaybetme çünkü hayatta
    kalmak istiyorsan ne kadar zor olursa olsun sakin kalman gerekiyor.
    Anladın mı?
    ···
  12. 12.
    +4
    Filiz Selim’in bir çırpıda anlattıkları karşısında şoke olmuş ama Selim’in
    sakinliği ve kararlılığı ona da sirayet etmiş ve her şeyi kenara bırakarak
    yaşamak için mantıklı düşünmeye başlamıştı. Selim ailesine ulaşması
    gerektiğini söylediğinde onun da aklına hemen kendi ailesi gelmişti. Acaba
    onların başına da bir şey gelmiş olabilir miydi? Ailesinin Büyükada’da
    yaşadığı eski ahşap köşk ona her zaman kötülükten ve zamandan azatedilmiş bir yer gibi gelirdi. Bu eve gittiğinde her ne derdi varsa unutur
    sadece anı yaşardı. Şimdi bu kıyametin ortasında orası yine en güvenli yer
    gibi geliyordu.
    - Tamam sakinleştim biraz. O zaman ben de ailemin yanına giderim.
    - Bence de yapılacak en iyi şey bu olur. Nerede ailen, başka bir şehirde
    yaşıyorlar sanırım?
    - Yok fazla uzakta değiller, Büyükada’da oturuyorlar.
    ···
  13. 13.
    +5
    Filiz’in söyledikleri Selim’in aklına bir fikir getirmişti. Adalar bu durumda
    belki de gidilebilecek en mantıklı yerdi. Sonuçta belli bir nüfusu vardı ve
    dışarıdan gelen tehlikelere kapalıydı. Orada bulunan hastalığa yakalanmış
    kişiler yakalanıp tecrit edilebilirse ondan sonrası için çok korunaklı bir yer
    olabilirdi. Ama bunun için iyi bir örgütlenme gerekiyordu.
    - Ada fikri gerçekten çok mantıklı hatta ben de anne ve babamı bulduktan
    sonra Ada’ya gelebilirim. Ama oraya nasıl ulaşabiliriz? Vapur veya
    motorların çalıştığını hiç zannetmiyorum. Bize bir tekne gerekecek, tabi bir
    de kaptan olsa iyi olur ama kaptanı bulamasak bile tekneyi ben de
    kullanabilirim sanırım.
    - Doğru söylüyorsun Selim, o zaman birlikte gidebiliriz.
    - En iyi yol bu gibi gözüküyor. Zaten salgına yakalanmamış insanların bir
    arada kalmasında fayda var. Şimdi ilk önce karşıya geçip Caddebostan’dan
    annemleri alalım. Ama dışarısı çok karışık o yüzden çok dikkatli olmamız
    lazım.
    ···
  14. 14.
    +5
    Filiz Selim’in söylediklerine karşılık kafasını olur manasında sallamıştı. Selim
    kendisine bir yol arkadaşı bulduğu için oldukça sevinmişti. Hem adaya gitme fikri
    gerçekten çok mantıklıydı. Bu sırada bir silah bulabilse çok iyi olacağını
    düşünmüştü. Aklına Karaköy tarafındaki silah mağazaları gelmişti. Artık bu saatten
    sonra icap ederse bir şekilde gidip orayı soyacaktı. Kafasında bin bir düşünce
    dolaşırken pek ümitli olmasa da televizyondaki acil durum yayınına tekrar göz
    atmayı düşünmüştü. Televizyonu açtığında yayının geri geldiğini fakat stüdyonun
    ve sunucunun değiştiğini fark etmişti.
    ···
  15. 15.
    +4
    “Acil durum yayınımız devam ediyor. Alabildiğimiz kısıtlı bilgilere göre salgın büyük
    bir hızla bütün dünya da ve ülkemizde yayılıyor. Gelen son bilgiler salgının
    kaynağının domuz gribi aşıları olabileceği yönünde. Geçtiğimiz kış aylarında hızla
    yayılan ölümcül domuz gribine karşı kısa zaman içerisinde geliştirilen aşının vücuda
    enjekte edildikten sonra vücutta bir bakterinin gelişmesine yol açtığı ve beyne
    verdiği hasar neticesinde insanları tabiri caizse zombileştirdiği söyleniyor.
    Saldırganları durdurmak için kafalarına hedef almak gerekiyor. Devletin üst
    kademesinin bu aşıyı yaptırdığı biliniyor. Polise ve askere de bu aşı domuz gribi
    salgınına engel olmak için topluca yapıldığından ötürü ne asker ne de polis bu
    karışıklığa müdahale edememektedir. Acil durum yayınımızı burada bitirirken
    hastalığa yakalanmamış bilim adamlarından oluşturulan bir grubun hastalığın
    tedavisi için çalıştıkları bilgisini tekrar ediyorum. Çalışmalardan bir sonuç elde
    edilinceye kadar güvenli bir yerde saklanmanızı tavsiye ediyoruz. Herkese bol
    şans…”
    ···
  16. 16.
    +3
    Selim ve Filiz yayın bittiğinde birbirlerine şaşkın gözlerle bakıyorlardı. Haberler
    gerçekten çok kötüydü. Polis ve askerinde salgına yakalanmış olması çok büyük bir
    kaos olacağının habercisiydi. Acilen gerekli malzemeleri temin edip güvenli bir yere
    saklanmaları gerekiyordu. Fakat Selim’in kafasını kurcalayan bir şey daha vardı.
    Acaba annesi ve babası bu aşıdan yaptırmışlar mıydı? Annesi ile bu konu hakkında
    konuştuklarını ve annesinin bu aşıyı yaptırmak konusunda çok istekli olduğunu
    hatırlıyordu fakat aşı olmaktan nefret eden babası aşı olmaya yanaşmıyordu. Ama
    daha sonra aşı yaptırıp yaptırmadıklarını bilmiyordu. Selim aşıyı yaptırmamışolmaları için bildiği bütün duaları etmeye başlamıştı. Filiz ise ailesinin aşıyı
    yaptırmadığını çok iyi biliyordu. Eczacı olan teyzesi aşıyı yaptırmaları için ısrar
    etmişti ama anne ve babası aşıyı yaptırmak istememişti. Kendisi bir gün teyzesinin
    eczanesine uğrayıp aşıyı yaptıracaktı ama o da son dakika da önemli bir işi çıkınca
    aşıyı yaptıramamıştı. Çıkan işinin ne olduğunu hatırlayamıyordu ama kendisini
    ölümden hatta ölümden daha beter olan bu hastalıktan koruduğu için Allah’a
    şükrediyordu. Tam bu sırada teyzesinin ve çok sevdiği kuzenlerinin büyük ihtimalle
    bu aşıyı yaptırmış olduğunu fark edince boğazına bir yumru oturmuştu. Selim onun
    bu halini görünce bir sorun olduğunu anlamıştı.
    ···
  17. 17.
    +3
    - Haberler seni de üzdü sanırım?
    Filiz sehpanın üzerinde duran suyundan bir yudum içtikten sonra Selim’in
    sorusunu cevaplamaya başlamıştı.
    -Durum düşündüğümden çok daha kötü ayrıca şu aşıyı teyzem ve
    kuzenlerim yaptırmıştı. Ben de tam yaptırmak üzereyken son dakikada
    çıkan bir işim yüzünden yaptıramamıştım. Belki ben de şimdi ev arkadaşım
    Zeynep’le aynı kaderi paylaşıyor olacaktım.
    Filiz, Zeynep aklına geldiğinde yine ağlamaklı olmuştu. Kaç yıllık arkadaşı
    bu lanet olası salgın yüzünden bir canavara dönüşmüştü ve onu
    kurtarabilmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu.
    - Yine ağlamaya başlama lütfen Filiz, bu saatten sonra sadece kendini
    düşünmelisin. Benim de bu gece iki arkadaşıma saldırdılar ve ben canımı
    zor kurtardım. Ne yazık ki artık onlar için yapabileceğimiz bir şey yok. Artık
    sadece kendimizi düşünmeli ve duygularımızı bir kenara bırakmalıyız.
    Kurtuluşumuzun tek çaresi bu…
    ···
  18. 18.
    +4
    Filiz Selim’in anlattıkları karşısında iyice şaşkına dönmüştü. Selim hiç de iki
    arkadaşı ölmüş (veya zombiye dönüşmüş) gibi davranmıyordu. Bu sakinliği
    onu biraz ürkütse de söylediklerinde haklı olduğunu biliyordu.
    - Peki haklısın ama bu durumda sakin kalmak çok zor olacak. Sen de
    televizyonu izledikten sonra kötü oldun. Yoksa senin ailen aşı yaptırmış
    mıydı?
    - Emin olamıyorum bir türlü, annem aşı olmak istiyordu fakat babam aşı
    olmaktan çok korkar. Şimdiye kadar sadece bir kez benim kendisine aşı
    yapmama izin vermişti. Umarım ikisi de aşı olmamıştır. Babam kesinlikle
    olmamıştır ama annem aşıyı olduysa…
    - Sen doktor musun?- Teorik olarak. Tıp fakültesini bitirdim ama şu an doktorluk yapmıyorum.
    Galatasaray’da küçük bir cafe işletiyorum.
    - Tıp fakültesini bitirip doktorluk yapmayan birisini ilk defa duyuyorum.
    Neden doktorluk yapmıyorsun peki? Sonuçta onca yıl okudun kolay mı?
    Selim normal zamanlarda bile bu konuyla ilgili konuşmaktan pek
    hoşlanmazdı. Fakat şimdi normal hayatla ilgili yaptıkları bu konuşma
    ikisine de biraz sakinleşme ve bu kaos ortamından çok kısa bir süreliğine
    de olsa uzaklaşma fırsatı veriyordu. Bu yüzden Selim anlatmaya devam
    etti.
    ···
  19. 19.
    +3
    - Haklısın benim yaptığımı yapan insan sayısı çok azdır. Ben de aslında
    doktorluk yapmayı çok istiyordum. Çocukluktan beri hayalim Beyin Cerrahı
    olmaktı. Ders çalışmayı hiç sevmeyen tembel bir öğrenci olmama rağmen
    Tıp fakültesine girebilmek için lise de çok çalıştım ve zor da olsa Tıp
    fakültesine girmeyi başardım. Tıp fakültesinin ne kadar zor olduğunu
    herkes bilir, ben de oldukça zorlanmama rağmen yedi senede okulu
    bitirdim. Fakat uzmanlık sınavında yani TUS’ta bir türlü başarılı olamadım.
    Uzman olmadıktan sonra da doktorluk yapmak istemedim. Galata’da
    eskiden kalma bir yerimiz vardı orayı biraz elden geçirdim hem kitapçı hem
    de cafe olarak işletiyorum, daha doğrusu işletiyordum. işte böyle, sen ne iş
    yapıyorsun?
    - Ben de hem Radyo-Televizyon üzerine yüksek lisans yapıyorum hem de
    bir yapım şirketinde çalışıyorum, gerçi ben de çalışıyordum desem daha
    doğru olacak sanırım.
    - O zaman artık önümüze bakmalıyız. Ama dışarı çıkmadan önce kendimizi
    savunabilecek bir şeyler bulmamız şart ayrıca bize bir de araba lazım, senin
    araban var mı?
    - Yok. Arabaları pek sevmem, insan ada da büyünce arabalar biraz uzak
    kalıyor.- Ben de pek sevmem ama bize bir araba lazım. O zaman çalacağız başka
    yapacak bir şey yok.
    - Peki arabayı anahtarı olmadan çalıştırmayı becerebilecek misin?
    ···
  20. 20.
    +3
    MOD SEÇiMiNE GiREBiLiRMi RiCA ETSEM MODLARDAN HiKAYEYi BiTiRiCEM LÜTFEN
    ···