/i/Tarih

''Tarih bir meslektir, bir hobi, gevezelik, anekdot ya da asparagas değildir.'' (Pierre Goubert)
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +3 -1
    Müzik ile okuyun beyler Okumayan bilmeyen Türk demesin kendine!!!

    ... Büyük gece gelip çattı:

    Kür Şad, yapılacak saldırışın bütün inceliklerini tasarlayıp son buyruklarını verdikten sonra konçuyunun yanına geldi. Ona her zamankinden daha sert bir sesle:

    - “Konçuy! Bu gece budunu kurtarmak için kanlı bir iş yapacağız. Ölürsem bildiğin gibi yap” dedi.

    Sonra onun yanaklarından öperek çocuklarını çağırdı. Sarılıp kucakladı.

    Evinden çıktığı zaman yüzüne çarpan serinlikte başını göğe kaldırdı. Bulutlar umulmadık bir hızla koşuyor, rüzgâr beklenmedik bir sertlikle esiyordu. Kür Şad’ın kaşları çatıldı. Çabuk adımlarla yürüyerek saray ahırlarına doğru yöneldi. Ahırlardan iki yüz adım kadar ilerde birbirine dikey iki duvar vardı. Yarıda kalmış bir yapının duvarları olan bu iki duvar, iki üç ağacın da yardımıyla kendi arasına sığınanları çevredekilerin gözlerinden saklıyacak bir sığınak gibiydi. Kavşıt (randevu) orada olacak. Yarım kalmış duvardan bakınca saray ahırlarını, Çin kağanının her gece geçtiği yolu görmek kabildi.

    Kür Şad oraya varırken yağmur çiselemeğe başlamıştı. Kendinden önce kavşıta gelenler yere diz vurarak onu selâmladılar. Şimdi kimi duvarların dibinde, kimi ağaçların altında sessiz, hareketsiz bekliyorlar, bir yandan da havada bulutlar çoğalarak evreyi karartıyor, her kısa anda bir iki kişi daha gelerek Kür Şad’ı selâmladıktan sonra bir kıyıya çekilerek sessizce duruyordu.

    Kür Şad vaktin geldiğini hesaplamıştı. Arkadaşlarını adlarıyla çağırarak yoklamağa başladı:

    - Binbaşı Bögü Alp!
    - Buyur!

    - Yüzbaşı Yamtar!
    - Buyur!

    - Yüzbaşı Yağmur!
    - Buyur!

    - Yüzbaşı Üçoğul!

    Kür Şad bu seslenişe cevap alamadı. Bir an sustuktan sonra tekrarladı:

    - Yüzbaşı Üçoğul!

    Yine cevap yoktu. Üçoğul gelmemişti. Üzerinde durmıyarak yoklamağa devam etti:

    - Onbaşı Gök Börü!
    - Buyur!

    - Onbaşı Ay Kutluk!
    - Buyur!

    - Onbaşı Emen!
    - Buyur!

    Şimdi sıra yeni onbaşılara, Kür Şad’ın onbaşılık verdiği genç Türk beğlerine gelmişti:

    - Onbaşı Sungur!
    - Buyur!

    - Onbaşı Göktaş!
    - Buyur!

    - Onbaşı Barmaklak!
    - Buyur!

    - Onbaşı Kızıl Buka!
    - Buyur!

    - Onbaşı karabudak!
    - Buyur!

    - Onbaşı Çıgay Börü!
    - Buyur!

    - Onbaşı Tanrıvermiş!
    - Buyur!

    Beğler bitmiş, sıra karabuduna gelmişti:

    - Kara Ozan!
    - Buyur!

    - Gümüş!
    - Buyur!

    - Yumru!
    - Buyur!

    - il Kaya!
    - Buyur!

    - Çağrı!
    - Buyur!

    - Kalalduruk!
    - Buyur!

    - Utar!
    - Buyur!

    - Tunga!
    - Buyur!

    - Küçlük!
    - Buyur!

    - Ilaçın!
    - Buyur!

    - Yeke!
    - Buyur!

    - Arbuz!
    - Buyur!

    - Abı!
    - Buyur!

    - Turumtay!
    - Buyur!

    - Tuğrul!
    - Buyur!

    - Çobayıkmış!
    - Buyur!

    - Kaban!
    - Buyur!

    - Toluk Tüge!
    - Buyur!

    - Alp Aya!
    - Buyur!

    - Çengşi!
    - Buyur!

    - Öküş Kara Açkı!
    - Buyur!

    - Yığaç!
    - Buyur!

    - Kutan!
    - Buyur!

    - Yırım!
    - Buyur!

    - Badruk!
    - Buyur!

    - Tokuş!
    - Buyur!

    Yoklama bittikten sonra bir an, çıt bile çıkmadan bir susuş oldu. Sonra Kür Şad’ın biraz öfkeli gibi dikleşen sesi yükseldi:

    - Yüzbaşı Üçoğul!

    Üçoğul hâlâ gelmemişti. O zaman Kür Şad onu oğullarına sormağa karar verdi:

    - Onbaşı Karabudak!
    - Buyur!

    - Baban nerede?
    - Bilmiyorum Şad!

    - Onbaşı Kızıl Buka!
    - Buyur!

    - Sen de bilmiyor musun?
    - Bilmiyorum Şad!

    Artık karanlıkta birbirlerinin yüzlerini seçemiyorlar, ancak karaltılarını görüyorlardı. Deminden beri Üçoğul üzerinde kafa yoran Bögü Alp, günlerdir içini kemiren şüpheyi Kür Şad’a açmak için yaklaştı:

    - Kür Şad! Son günlerde onu bir Çinlinin evine geceleri girerken görmüştüm. Olmaya ki...

    Bögü Alp sözünü tamamlamadan sustu. Bir Türk beği hakkındaki kuşkularını açığa vurmaktan utanıyor, fakat bu kadar önemli bir anda her hangi bir umulmadık tuzağa düşmemek için de her tedbire başvurmağa kendisini mecbur sayıyordu.

    Karanlıkta Kür Şad’ın sesi yeniden yükseldi:

    - Yüzbaşı Üçoğul’un nerde olduğunu bilen var mı?

    Bir ses cevap verdi:

    - Biraz önce kendisini gördüm.

    - Nerde gördün?

    ihtilâlcilerin en yaşlısı olan altmış yaşındaki Badruk, Yüzbaşı Üçoğul’u gördüğü yeri birkaç sözle anlattı. Burasının, geceleri evine girdiği zengin Çin tüccarının dükkânı olduğunu Bögü Alp ve Yumru anlamışlardı. Kür Şad’la Bögü karanlıkta bakıştılar. Şimdi karar vermesi için Kür Şad’ı bekliyorlardı.

    Yağmur artmıştı. Rüzgâr pek sert esiyordu. Böyle bir gecede Çin kağanının sokağa çıkmasına imkân yoktu. Üçoğul da burada bulunsaydı Kür Şad, yapacakları işi birkaç gün sonraya atabilirdi. Fakat şimdi durum değişiyordu. Ya bir ihanete uğradılarsa?... Kür Şad uzun boylu düşünmedi. Kesin bir sesle arkadaşlarına:

    - “Çin kağanı bu gece sokağa çıkmıyacak. Onu tutmak için biz saraya saldıracağız” dedi.

    Kırk kişi oraya zaten ölüme kadar çarpışmağa and içerek gelmişlerdi. Onlar için, sokakta tek yaverler giden Çin kağanını tutsak etmekle, binlerce çerinin koruduğu saraya saldırmak arasında hiçbir ayrım yokru. Yaptıkları işin büyüklüğüne, kendilerinden yüzlerce yıl sonra gelenlerin şaşacağı da akıllarına gelmiyordu. Bildikleri tek şey Türk şerefini kurtarmak için pusata davrandıkları idi.

    Kür Şad başına tulgasını geçirmiş, en çok okla iş göreceğini bildiği için, ağırlık yapmasın diye zırh giymemişti. Bögü Alp da zırh giymemiş, fakat kılıç ve yaydan başka kemerine iki bıçak takmıştı.

    Yamtar’ın iri kalkanı yanında idi. Kolunun altında bir de çok ağır taş vardı. Bu taşı demir kapıları kırmak için kullanacaktı. Kendisi gibi güçlü olan Yumru’da da böyle bir taş bulunuyordu.

    içlerinde hem tulgalı, hem zırhlı, hem de kalkanlı olan yalnız Gök Börü idi. Gözleri görmediği için onu baştan başa savunma pusatlarıyla donatmışlardı. Fakat Gök Börü dün geceki yakarıştan sonra gözlerinin yağıyı gördüğüne inandığı için yanına sadak ve yay almasını da unutmamıştı.



    Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında yüce dileğe doğru yürüyen kırkbir Türk yiğidi sarayın kapısına vardıkları anda cenk başlar.

    Yüzlerce Çinli askeri öldürürler ama binlercesi üzerlerine saldırmaya devam eder. Göktürklerin bir kısmı sarayın içinde savaşırken şehit olur, sağ kalanlar ise Kür Şad'ın önderliğinde saraydan çıkarak Vey ırmağına doğru ilerlerler, niyetleri ırmağı geçerek Ötüken'e doğru at koşturmaktır. Ama sağanak halinde yağan yağmur yüzünden yükselen sular köprüyü sürükleyip zütürdüğü için karşıya geçemezler ve peşlerinden gelen Çin ordusu ile son kez cenke tutuşurlar.




    Binlerce Çinli askere karşı savaşan bir avuç Türk yiğidi peş peşe uçmağa varırlar. Sadece Kürşad sağ kalmıştır, tek başına Çin hükümdarlığına karşı savaşmaktadır. En sonunda O da şehit olur fakat elinde kılıcıyla atının üzerinde durmaktadır, öldüğü halde yere düşmemiştir... Kürşad ölmüş fakat yenilmemiştir...


    Kürşad ve kırk çerisinin yaptıkları ihtilalden sonra korkuya kapılan Çinliler, Siganfu'daki bütün esir Göktürkleri mecburen serbest bırakırlar. Göktürkler kırküç yıl boyunca incin bir şekilde yaşarlar, bazı Göktürk soyluları yeniden devlet kurma girişiminde bulunsalar dahi başarılı olamazlar... Fakat 682 senesinde Bozkurt başlı sancak tekrar kaldırılır ve Kutluk Şad (ilteriş Kağan) ile Bilge Tonyukuk ikinci Göktürk Devleti'ni kurarlar.

    "Kür Şad, ölmüş Çinli yığınları üzerinde tek başına Çin kağanlığına karşı vuruşuyordu. Yalın kılıçtı. Börkü düşmüş, kaftanı parça parça olmuştu. Göğsü açıktı. Göğsünden, alnından, yanaklarından, boynundan kan sızıyor, fakat o yine vuruşuyor, dövüşüyor, çarpışıyordu.

    O şimdi yarı tanrı gibi bir şeydi. Ölümü de başka türlü olmalıydı. Kırk kahraman birer birer düştükten sonra o hâlâ ayakta idi. Uzun saçları omuzlarında uçuyor, gözleri kıvılcımlar saçıyor, kolu yıldırım hızıyla kalkıp iniyor, her inişte bir Çinliyi deviriyordu.

    En sonra ölüm kızı onun eline bir sağrak sundu. Kür Şad bu acı sağrağı gözünü kırpmadan içti. Atının yelesine kapandı. Başını dayadı. Sağ elinde kılıç hâlâ sımsıkı duruyor, sol eli sarkıyordu.

    Kür Şad ölmüş, fakat attan düşmemişti." Ölmüş, fakat yenilmemişti...
    Tümünü Göster
    ···