/i/Sözlük İçi

sözlük içi.
  1. 1.
    +87 -10
    sa beyler (bkz: tsigalko okoronkwo)' nun efsane hikayesidir gecenlerde bi adam acti bu basligi aticam diye atmadi sozlukte tamami yok zaten silinmis
    pdf sini indirdim 3 5 isteyen olursa atarim beyler

    edit:

    beyler goren okuyan falan varsa belli etsin kendisini




    çocukluğuma hiç inmeyeceğim,
    güzel bir lise hayatı geçirdim, mutluydum, arkadaş çevrem genişti ve geyiğin de ciddi muhabbetin
    de her türlüsünün yapıldığı harika bir grubum vardı.
    kızlarla aram her zaman iyi olmuştur, sınıfın sevilen çocuğuydum diyebilirim. iyi niyetliydim,
    sınıfımdan hiç bir kıza yan gözle bakmadım, sevgililerim oldu,
    reddettiklerim oldu, reddedilmelerim oldu,
    her şeyi yaşadım lise sıralarında.. yaşadığımı sanmışım oysa, oysa hayat daha yeni başlıyormuş
    da haberim yokmuş benim..
    dediğim gibi, iyi bir lise, iyi bir ortam, mutlu bir ergenlik dönemi,
    netice itibariyle bu da iyi bir öss başarısı getirdi, kalburüstü bir üniversitenin iyi bir bölümüne
    girdim,
    işte benim, bugünkü ben olma hikayem de o zaman başladı
    ilk günümü hiç unutamam,
    herhalde kendini kasmaktan 1-2 cm genişlemiştir vücudum,
    düşünsenize, o sıcak arkadaş ortamından çıkmışsınız, leb demeden leblebiyi ağzınızdan alan
    kankalarınız, karı kız ortdıbınız, gittiğiniz kafeler, oturduğunuz pastaneler, ananız babanız, hepsi
    ardınızda kalmış.
    ve sizinle benzer duyguları yaşayan, farklı kültürlerden, yurdun farklı köşelerinden, farklı
    yaşantılardan, farklı ortamlardan 60 küsür insanla aynı sınıfa konmuşsunuz. o atmosferin
    elektriğini hayal edebiliyor musunuz?
    üniformalar gitmiş, herkes deyim yerindeyse cicilerini giymiş, o gün üniversitenin ilk günü..
    önceki iki geceden yurtta tanıştığım elemanlarla sınıfa girdik,
    eşyaları koydum, daha pek kimse yoktu, erken gelmişiz.
    sonra bu çocuklardan birinin tanıdığı kızlar ve onların da arkadaşları var, neyse biz 4 e 4 grupça
    takıldık biraz dışarda,
    ben de bir yandan diyorum ki "iyi lan gene ilk günlerden insan tanımaya başladık" ama inanın
    içimde öyle dalgalı bir deniz var ki anlatamam, yeni bir ortamın ve yeni insaların verdiği o tuhaf
    "aman gibko bir hareket yapmayayım" telaşı bir yandan, bütün bunların güzelliğinin verdiği
    heyecan bir yandan.
    neyse ki herkes sıcakkanlıydı da * benim de gerginliğim azalıyordu böylece.
    dersin başlamasına yakın sınıfa bir gittik, tribün gibi dolmuş, söyle bir göz gezdirdim ki daha ilk
    anda gözüme çarpan olay şu "sınıfın en az 3 te 2 si kız"
    gözlerim yaşardı aq..böyle olacağından haberim yoktu, cennete düşmüş olmalıydım.
    geçtik sıraya oturduk, muhabbettir gidiyor, ön sırakiyle laflaşıyoruz, arka sıradakiler bir şey
    soruyor derken her şey harika.. sınıfta o yeni tanışan insan kalabalığının iç gıcıklayıcı uğultusu
    filan..
    tüm bunlar akıp giderken onu gördüm, hani bizim klagib deyimimizle hayatımı giben kızı..
    gerçi artık hayatımın gibildiğini düşünmüyorum şimdiki aklımla,
    sadece değişmiş işte, bu değişimden memnun muyum? eski ben, bozulmadan, yaralanmadan,
    kirlenmeden bu yaşıma gelseydi nasıl olurdu? bilemiyorum,
    ···
  1. 2.
    +1
    Rezerved
    ···
    1. 1.
      0
      Pdfsi var isteyene atarım
      ···
      1. 1.
        0
        ben de atıyorum isteyene
        ···
      2. 2.
        +3
        adamsın patapata sırf helal olsun panpa diyebilmek için giriş yaptım. şimdiden 16 sayfa olmuş. 130 sayfada mı ne bitmişti tsi'nin entryleri. bende de pdf var ama burda da bulunması hoş. umarım tamamlayabilirsin hepsini
        ···
    2. 2.
      0
      eyvallah pampa tamamlicam pampa haftasonu geldi bi bu attigim kadardaha atarim
      ···
  2. 3.
    +18
    ama bundan şikayet edecekte değilim..
    işte, onu gördüm, cam kenarında, benim sırama göre ön çaprazımda oturuyordu.
    bense duvar kenarında, huyum olduğu üzere duvara yaslanmış, son derece rahat, kahvede gibi
    takılıyorum. aramızda orta sıralar ve en azından 3-4 metre var,
    ama o büyülü an da, öyle bir kitlenmiş ki gözlerim, sanki hemen yanıbaşımdaymışcasına, sanki
    sınıfta sadece o ve ben varmışcasına..
    etrafımdaki uğultu iyice anlaşılmaz olmuştu, yanımdaki adamların konuştuğunu duymaz, anlamaz
    olmuştum.. sadece o ve heyecanlı heyecanlı etrafa gülümseyip birileriyle laflaşan o sevimli surat
    vardı gözlerimin önünde.. kitlenmiştim, dalıp gitmiştim adeta..
    size yalan söylemeyeceğim,
    ben lisede çok fazla kızla çıkmadım beyler, hele aşık olmak? sevmek? teğet bile geçmedi emin
    olun..
    yo aslında sevdim tabi sevgililerimi, ama tadı hoşuma giden bir çikolatayı sevdiğim gibi, üzerime
    yakışan bir gömleği sevdiğim gibi, beğendiğim bir televizyon dizisini sevdiğim gibi..
    ya şimdi olanlar neydi peki böyle? daha önce hiç böyle bakmamıştı gözlerim, çok yabancıydım bu
    duyguya binler, bilemezsiniz.. yaşım 18 e dayanmış, ben daha ilk defa aşık oluyorum..
    şimdi bile arkadaşlarla ne zaman bu muhabbeti döndürsek, "ulan harbi film gibiydi sizin olayınız"
    diyorlar,
    harbiden de film gibi başlamıştı,
    her şey senaryoya uygundu,
    sevmeyi yeni öğrenen toy delikanlı, sevimli ve ışıltılı esas kız, ilk görüşte aşk ve onu peşpeşe
    izleyen hoş tesadüfler (!)..
    ilk gün konuşmayı beceremedim,
    ama göz göze geldik bir kaç kere, e tabi günün neredeyse tamamı boyunca benim gözlerim ona
    dönük olunca ister istemez göz göze geliniyor aq..hatta bir seferinde gülümsedi sandım, içim gitti
    resmen.
    o gün ufaktan da olsa ders bile işlendi, etrafımdaki insanlar birbirlerini daha iyi tanıdı, ama ben
    bunların hiç birinin farkında bile değildim. toz pembe bir denizin içinde yüzüyordum.
    tahmin edeceğiniz gibi, o gece uyuyamadım..
    bu kız, henüz adını bile bilmediğim sınıf arkadaşım..
    beyaz tenli, düz siyah saçları beline kadar uzanan, güzel yüzlü, irice ela-yeşil gözleri olan,
    yüzünden gün boyu gülücük düşmeyen, tatlı heyecanı ile daha da çekicileşen bu kız..
    benim hayatımın kadını olmalıydı,
    o yaşta ne hayatı, ne kadını demeyin.. bazen insan hisseder ya, hah dersin, işte bu olmalı, böyle
    olmalı..bu olacak, olmak zorunda..
    sabahları okula gitmek zor gelir sanarsınız, ama üniversitenin o ilk günlerinin heyecanına bir de
    bu ilk görüşte tutulma eklenince neredeyse alarma bile ihtiyaç duymamaya başlamıştı beynim ve
    bedenim.
    1-3-5 gün derken, ilk haftanın son günü ciddi anlamda ilk tanışmamız ve muhabbetimiz oldu..
    şarkı paylaşayım bir tane:
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Vay dbk
      ···
  3. 4.
    +3

    tüm partları atıcam sözlükte bulunsun hikaye

    ···
  4. 5.
    +14
    http://fizy.com/tr#s/1ahl6d
    adı ayşen'miş,
    tam da o sevimliliğine yakışır bir isim..
    o gün kimya dersi vardı, laboratuvardayız,
    tabi ben bir haftadır kızı devamlı kesiyorum,
    bir yandan da diyorum "ulan hayvan gibi bakmasam ya, ayıp oluyor, ilk günden sapık gibi
    damgalanacağız" ama bir yandan da gözlerimi alamıyorum, resmen mücadele ediyorum
    savaşıyorum kendimle ama olmuyor be panpalar, yaşayan bilir.. zaten baktığın her yerde de onu
    görüyorsun ya..kafanı başka yere çevirsen ne fayda..
    neyse,
    laboratuvarda böyle bankolar var, her grup için setler hazırlanmış, altı grup muyuz neyiz,
    kütüphane gibi düşünün o bankoların arasını, arada iki tane raf gibi bölmeler var, karşı tarafı
    görebildiğiniz,
    amk öyle de bir yerde ki o bölmeleri ayıran sunta, benim karşıyı görmek için ya biraz eğilmem, ya
    da biraz parmak ucuma yükselmem lazım..
    deneye başladık, tam karşı grupta bu,
    anladım tabi başıma geleceği, hemen alet edevatın başında kaçtım aq, elim kolum titreyecek rezil
    olacağım.
    deftere not alıyor bahanesiyle eğildim bankonun üzerine, alttaki aradan buna bakıyorum bir
    yandan da,
    gördü baktığımı, hemen kaçırdım gözlerimi, ulan zaten bir an için göz göze gelebilmek için
    bakıyorum ama geldik mi de hemen otomatik refleks olarak kaçırıyorum gözlerimi..
    neyse böyle bir oldu iki oldu..
    derken ben artık utandım kız rahatsız olacak diye, ama bakmadan da duramıyorum,
    ···
  5. 6.
    +11
    dedim bu sefer de yukardan bakayım bari çaktırmadan biraz, parmak ucuma yükselip bir göz
    uzattım ki o da bana bakıyor olmasın mı o ara?
    bu sefer gözlerimi de kaçıramadım, bir gülümsedi bu bana muzurca, o an öldüm işte beyler..o an
    ben öldüm, artık başka biri vardı beynimin bedenimin içinde, bambaşka biri, yabancı biri, aşık
    biri..
    mavi göz farı sürmüştü o gün, inanılmaz, bu kadar mı yakışırdı bir insana o şey? hala
    unutmamışım..
    tabi dersde o bakışmalar, gülümsemeler filan,
    hafifden gazı aldım ya ben,
    ders bitti, toparlandık çıkıyoruz, koca sınıf kapıya hücum etti,
    baktım bu ağırdan alıyor, dedim "oğlum fırsat bu fırsat, yarat bir bahane"
    ben de acele etmedim, aq o yaşta bebenin yaratacağı bahane ne olacak, çıkışımızı ayna ana
    denk getirip kapının önünde yol vereceğim de o da teşekkür edecek filan öyle oradan muhabbet
    olacak..
    ···
  6. 7.
    +6
    sonra baktım bu hafiften ilerliyor kapıya doğru, bir tane de samimi bir kız arkadaşı var, sıra
    arkadaşı, yani samimi dediğime bakmayın işte 1 hafta içinde en yakınlaştığı diyelim.
    bunlar ilerliyorlar kapıya doğru, ben de adımlarımı hızlandırdım, önce önlerine geçtim bunların,
    sonra da yol verecem aq,
    neyse, harbiden de kafamda kurduğum gibi oldu lan,
    yol verdim, gülümsemeye çalıştım, teşekkür etti, gülümsedi, gözlerini ayırmadı..
    "-selam" dedim, jest ve mimiklerimle de desteklemeye çalışarak,
    "-merhaba" dedi gülerek, harika bir ses tonu.. hayal etsem o kadar güzelini, o tipe yakışanını
    bulamazdım.
    "- ismin ne? tsigalko ben"
    "- ayşen ben de, memnun oldum, nerden?"
    "-bursa, sen? (gene gülümsemeye çalışıyorum, o ara elde kitap defter yürüyoruz bir yandan)
    "-istanbul benimde"
    bursa ya gelmiş bir kaç kere, kapalı çarşıyı, zafer plazayı filan konuştuk, eh tabi ben de istanbul
    gezilerimden bahsettim biraz.
    neyse biz böyle konuşa konuşa servislere kadar geldik nerdeyse, o ara yanındaki tipsiz arkadaşı
    demesin mi;
    "ya ayşen ben senden fotokopi alacaktım, onu halledelim mi?"
    diye, vay aq..ne güzel yan yana gidecektik, yol da merkeze kadar en az 25-30 dakika, iyice
    tanırdım, tam da ideal bir başlangıç olurdu işte..
    ama illa birileri hayatınıza limon sıkmak zorundadır ya beyler, bu her zaman böyledir işte, sen
    plan yaparsın, birileri gelir içine sıçar
    dedim ben de bekleyeyim sizi,
    ···
  7. 8.
    +5
    öbür kaltak hemen atıldı, "yok yaa gerek yok valla" diye, ulan sana mı sorduk? yolda muhabbet
    sırasında bunla da tanıştım ama pek giblemedim tabi, benim gözüm dünyayı görmüyor zaten..bu
    da aklı sıra gıcıklık mı yapıyordu ne tak yiyordu anlamadım.
    bu öyle diyip kız da nezaketen "cidden gerek yok beklemene" filan deyince, ne yapayım bende,
    yavşak değilim ya..zaten züt soruyla gelmişim bin bir bahaneyle tanışmışım, ben de üsteleyecek
    yürek nerde?
    içimden söve söve bindim minibüse, o gece gene tavanı seyrettim sabaha kadar..
    hafta sonu bizim tayfadaki çocuklardan en yakın olduğuma bahsettim konudan,
    abi ben anlamıştım zaten, paso o tarafa bakıyordum dedi, güldü.
    dedim la ne yapayım, biraz taktik ver, bir şeyler paylaş, ben harbiden kaptırdım galiba kendimi,
    kız sınıf arkadaşın, muhabbeti de bir şekilde kurmuşsun, artık işin zor kısmı geride kaldı, her
    şekilde bahane bulursun, dışarı filan da çıkardan mı 1-2 kere, zaten olacağı varsa olur kanka,
    dedi.
    doğru, ama ben şehirde yabancıyım bir tak bildiğim yok ki?..
    neyse hafta sonu bunla çıktık dışarı, adam şehrin yerlisi.. öğretti bana 2-3 mekan, aklıma yazdım.
    ne var yani ayıp mı aq, bir arkadaş olarak onu dışarı davet edeceğim, bu kadar basit.. bunda ne
    ayıp var ne de günah, seviyorum beyler, duyguların en saf ı, en asili..
    bu ara bizim tayfadaki binlerden biri de msn den bizim sınıfta olan ama ilk hafta gelmeyen bir
    hatunla tanışmış, diyor onu da alırız gruba filan, o ara tabi facebook macebook yok, yonja diye
    gibik bir şey var, bilirsiniz..
    her neyse, tabi ben ayşenden hoşlanıyorum filan ama o ara da mecbur gruba uyacaz diye yine o
    4 e 4 grupla takılıyorum, gruba alırız dediği de o grup işte..
    hafta sonu geçmek bilmedi, yahu insan okul başlasın, sabah erken kalkayım, okula gideyim ister
    mi? istermiş.. yemin ediyorum sabahın altısında kalkıyordum saçımı başımı düzelteceğim diye..
    ···
  8. 9.
    +9
    günler geçti, pazartesi geldi, o sabah gene içim içime sığmıyor, bir şekilde kontağı sağlamışım,
    artık işi ilerletmeye bakacağım, ortak noktalar bulacağım falan filan..
    geldik okula, o ara bizim bin, serhat, bu bahsettiği kızla beraber binanın önünde, bir önceki
    minibüsle gelmiş heralde,
    ben sınıfa gideyim, ayşen i göreyim diye kuduruyorum, ama bir yandan da adamlar, hatunlar
    kapının önünde, zütümü dönüp nasıl gideyim..
    yeni kızla tanıştık biz de, ebruymuş adı, hoş kız, izmirli, tiki desen dersin ama iyi bir kız gibi
    duruyor, sanki yaramızlık yapabilme çabasında olan muhallebi çocuğu gibi, beceremeyecek yani
    belli, tiki olmayı, cool olmayı beceremiyor..
    biraz kapı önün muhabbetinden sonra girdim sınıfa,
    direkt girişte pencere kenarını görüyorsun zaten, ayşen, ay gibi parıldıyor tam karşıda, selam
    vereyim diye sıralardan birine oturana kadar ona doğru baktım, az daha sivri yer gibime giriyordu,
    görmedi, yine gülümseye gülümseye, heyecanlı ifadesiyle birşeyler konuşuyor etrafındakilerle..
    kös kös oturdum aq sıraya..
    bir şarkı daha vereyim,
    http://fizy.com/tr#s/2b7hc1
    oturduğum yerden paso buna bakıyorum gene tabi,
    o ara bizim çocuklar-kızlar da geldiler,
    gruptaki kızlardan 4 ü bizim sınıfta, biri aynı bina ama başka bölüm, bizim sınıftan bir tanesinin
    liseden arkadaşıymış.
    neyse yerleşiyor millet, ebru geldi yanıma oturdu, "oturdum ama böyle, gelecek yoktu demi?"
    "yo yo önemli değil, hoş geldin (malca gülümsedim)"
    önemli aq..önemli, sana kalk diyecek halim yok herhalde oturduktan sonra..
    ders başladı, ben gene duvar kenarındayım, ama gözler paso pencere tarafına bakıyor..
    tabi ben o ara hiç farkında ya da hesabında bile değilim ama şimdi düşününce anlıyorum ki, ebru
    bütün ders yan gözle onu izlediğimi düşünmediyse adımı değiştiririm..
    ders bitti,
    grupla dışarı çıkıcaz gene, ayşenden tarafa baktım, gördü bu sefer, gülümsedim, gülümsedi..
    ···
  9. 10.
    +4
    dedim "ben geliyorum şimdi siz çıkın" bunlar gitti, ben de o ara ayşen in sıraya kadar gittim, ulan
    ne cesaretli adammışım ha şimdi düşünüyorum da, toy-salak cesareti varmış demek ki,
    tipsiz arkadaşıyla oturuyorlar, "naber?" dedim.
    o da iyi falan filan derken biz gene kaynaştık orda, yanına filan oturdum, simitinden ikram etti. bu
    sefer arada arkadaşına da laf atıyorum ki gene arıza çıkarmasın.
    biz konuşurken ders arası çoktan geçmiş bile, zaman nasıl aktı anlamadım..
    bizimkiler döndüler, ben de o ara sırama gitmiştim durumu çakmasınlar diye, olayı sadece yakın
    olduğum arkadaşım yani okan biliyor, o çaktı tabi durumu da, serhat bini hemen, "abi niye
    gelmedin ya dışarı" bilmem ne diye laf yaptı iki dakikada,
    bir şeyler uydurdum, aq sanki hesap vermek zorundayım, ama kafa işte..o zamanlar kim böyle
    düşünebiliyor.
    o ders ebru paso espiri yapmaya çalıştı yanımda, ben de gülmeye.. hoca az daha dersten
    atacaktı konuşuyoruz diye, ayşen kim bilir neler düşündü.. belki de gibinde bile olmadı..ama
    sonuçta istemediğim dallar budaklanıyor gibi bir his oluşmaya başlamıştı içimde..
    günler geçti..
    3. haftanın ortalarına geldik diye hatırlıyorum,
    ben o ara ayşen e her geçen gün daha fazla tutuluyorum, ama grupla da aynı oranla daha samimi
    oluyorum, beyler, henüz gitmeyenlere ya da yeni başlayanlara tavsiyem olsun,
    üniversite de grup her şeydir..sen, etrafındaki adamlar kadar sensin..ya bir gruba dahil olacak, ya
    da kendi çevreni kendin yaratacaksın.. yoksa 4-5 sene boyunca yarak gibi elde defter gider
    gelirsiniz okula loserlar gibi.. öyle yalnız, ıssız adam havaları işe yaramıyor bilesiniz.
    bizim grubun bir kötü özelliği vardı.. inanılmaz sigara içiyorlardı. o zaman da tabi kapalı alanda
    yasak filan yok, bunlar da baca gibi çekiyorlar anasını satayım, ben nefret ederim, ağzıma
    filtresini sürmemişimdir hala daha, çok rahatsız oluyorum.
    ···
  10. 11.
    +8
    öyle ki arada bir 5 dakika yanlarından ayrılıp nefesleniyorum filan..
    ebruyla aramız fazla iyi oldu, artık her ders bana yer tutuyor, her masada yanıma oturuyor, serhat
    bini, kızı gruba getiren eleman olarak bu durumdan hoşnut değil tabi, ben biraz seziyorum bu
    durumu ama inanın o an umrumda bile değil, çünkü benim o tayfadan 3-5 muhabbet ve
    mekanlarda öylesine takılmacadan başka bir beklentim yok, ince bir hesabım yok, olanlar
    düşünsün aq bana ne?
    benim hesabım ayşen le, tabi birde grubun içindeki en delikanlı adam olan kankam okan la..
    gerisi gölge etmese yeter..
    neyse o gün, gene paso bunlarla takılıp ayşen in yanına gidemedim.. ders bitti okuldan çıktık
    okan la atladık geldik merkeze,
    o ara da yağmur yağıyor ince ince, ama çok kıl bir yağış stili anlatamam yani.. benim üstümde
    kapşonlu var ama yağmurluk kumaşı değil, bariz ıslanıyoruz yani,
    saçak altlarından filan yürüyoruz, kafenin birine oturup dertleşeceğiz,
    o ara okan beni dürttü, "oğlum, bu senin kız değil mi ya baksana?"..
    harbiden de o, elinde şemsiye, tipsiz arkadaşıyla beraber saçağın birinin altına büzülmüşler, birini
    bekler gibiler, biz de karşı kaldırımdayız, tabi onu orda görünce hemen o tarafa geçmeye yeltendim, az daha
    eziliyordum arabanın birinin altında, okan diyor "tamam lan sakin ol" filan..
    geçtik, yanlarına gittik..aa merhaba selam melam derken, dedim "hayırdır napıyosunuz bu
    yağmurda ya?" gülerek, bir arkadaşımızı bekliyoruz dedi benimki,o an bir kaç saniyeliğine de olsa
    benim moral bi taban yaptı aq..bayılıcam sandım..bir arkadaş ha?
    bu benim sıfatın kaydığını anlayınca, "hemşirelikte okuyan liseden bir kız" filan dedi, bilmiyorum
    bu yüzden mi hemen ben sormadan bunu ekledi ama yine de ben sebebe değil, sonuca
    odaklanmıştım o an, platonik aşkım, başlamadan bitme tehlikesini şimdilik savuşturmuştu.
    sordum,ne yapacaksınız? planınız var mı?
    yoo, o da gelsin öyle bir yerlere gideriz otururuz diye düşünüyorduk dedi,
    ···
  11. 12.
    +5
    işte, tsigalko.. fırsat bu fırsattı.. altı pasta kaleciyle karşı karşıya kalmışsın, yanında da en
    güvendiğin takım arkadaşın var, vur, gol olsun..
    şarkılara devam,
    http://fizy.com/tr#s/1qukrm
    bu sefer dedim ki, "benim bildiğim güzel bir kafe var, (okan öğretti tabi) orayı görmek ister
    misiniz?"
    aa olur tabi filan dedi o şirin sesiyle gülümseyerek..ben o ara uçuyorum..oldu bu iş lan, olacak, ilk
    defa sevdiğin biriyle birlikte olacaksın..ne gaza gelmişim ama..doğmamış çocuğa takım elbise
    biçmişim resmen..
    neyse arkadaşı geldi bunun, hoş bir kız, iyi dedim okanın da canı sıkılmaz, öbür tipsiz kancık da
    gib gibi oturur..rövanşı almış olurum..
    kafeye gittik, biz okanla it gibi ıslanmışız ama..ben hemen kapşonluyu çıkardım üzerimden, ayşen
    elimden aldı, masanın yan tarafındaki kaloriferin üzerine koydu.."hasta olacaksın yaa neden
    şemsiye filan almadın?" diye muzip muzip azarlıyor beni..beni düşünüyor beyler! benim için
    endişeleniyor?!
    o masada bir muhabbet döndü ki..anlatamam, şehirlerimizden, lise hayatımızdan, üniversiteyi
    nasıl bulduğumuzdan, sınıftan, ondan, benden bizden, havaların bozukluğundan* , her şeyden
    ama her şeyden konuştuk..3 saat mi oturduk, 4 mü? bilemiyorum..ama sevdiği kitapları, izlediği
    filmleri, yediği yemekleri, hoşuna giden rengi, evcil hayvanının ismini..pek çok şeyi öğrendim,
    o da beni öğrendi..
    o gün o masada benim için sadece o vardı beyler, gerisi teferruattı, ve inanın havadaki aklımın
    tek dileği, bu durumun onun için de öyle olmasıydı..
    telefon numarasını aldım, yurduna bıraktım, bırakırken sarıldım, gündeki teyzeler gibi
    yanaklarımızı tokuşturarak öptüm (arkadaşça tabi malum)..bilemiyorum ki daha iyisi olabilir
    miydi? kendi yurduma kadar adeta havada yüzerek geldim diyebilirim, ayaklarımın yere değdiğini
    hissetmedim bile..
    o ara biz kafedeyken ebrunun attığı 3 mesajın da farkına ancak gece vardım tabi..
    ···
  12. 13.
    +6
    ha bir de o kancık arkadaşı bile bir an sevimli geldi lan gözüme masada, sanki her şey, bütün
    dünya güzelleşmişti onun yanındayken..
    ebrunun mesajlarına cevap vermedim, saçma sapan naber, napıyon tarzı geyik muhabbetlerini
    yeterince yapmıştım zaten..
    gece ayşene mesaj attım, naber gibisinden..iyi filan dedi, yurdun kaloriferleri yanmıyormuş..
    üşüyorum dedi, bizim ki özel yurt olduğu için köpek gibi yakmışlardı tabi, kız devlet yurdun da
    kalıyordu.
    dedim "keşke senin yerine ben üşüsem"..bu da gülmüş,
    -"sen zaten bugün yeterince üşüdün, inşallah hasta olmazsın"..
    -"hasta olursam bir çorba yaparsın artık? * "
    -"çorba içmemiz için illa hasta mı olman gerekiyor? * "
    böyle gitti muhabbet, karşılıklı jestler, imalı sözler.. yemin ediyorum dudaklarım yırtılacak kendi
    kendime salak salak gülümsemekten.. ağzı kulaklarına varmak diyorlar ya, hakikaten var öyle bir
    şey..
    epey konuştuk o gece, hafta sonu için sözleştik..
    hayatımın en mutlu gecesiydi o gece, yine uyuyamadım malum olduğu üzere..ama bu sefer beni
    uyutmayan ne tedirginlik, ne endişeydi.. sadede mutluydum, çok ama çok mutluydum, o kadar..
    bu gece bu kadarlık yeter..
    takip eden var mı bilmiyorum..ama varsa da yoksa da fark etmez bu saatten sonra, bu hikayeyi
    kazıyacağım bu sözlüğe..
    ···
  13. 14.
    +19
    yi geceler panpalar
    iple çektiğim haftasonu gelmişti beyler,
    günlerden cumartesi, büyük buluşmaya hazırlanıyorum, kankam da saolsun her anlamda moral
    motivasyon desteğiyle arkamda "yürü be koçum benim, olacak bu iş bak demedi deme"
    gibisinden hem ufaktan taşağını geçiyor hem de beni keyiflendiriyor.
    o hafta sonu da hava çok güzel, hani yağmurun soğuğun ardından bir ara gene sıcaklar geliyor
    ya, pastırma sıcakları derler.. aynen o hesap, ben de düşündüm dışarda çay bahçesinde filan
    takılırız, böyle hava bir daha bulunmaz o mevsimde, içeri tıkılmayalım.
    tamam dedi, fark etmez dedi.
    buluşma yerine varana kadar mesajlaştık, ben erken vardım tabi, 10 dakika kadar bekledikten
    sonra baktım karşıdan geliyorlar..
    geliyorlar evet, çünkü yine 2 kişiler aq..tipsiz, sivri burunlu kankası da yanında..
    o an epey hayal kırıklığına uğradım beyler, ne yalan söyleyeyim, teke tek buluşacağız diye
    bekliyordum açıkcası..
    neyse, geldi bunlar, ben bozuntuya vermedim ama yancısını öldürmek istiyorum o an yani
    bilemezsiniz. amk kızı musallat oldu lan başımıza, adını inadına söylemeyeceğim burada, çengel
    burun diyelim..
    çok güzel bir yol var böyle ana çarşı caddesinin üst sokağında, aşıklar yolu mu, çiftler yolu mu
    öyle bir adı vardı,tam anımsayamadım şimdi,
    ben de oranın girişinde bekliyordum, selamlaştık, gene gündeki teyzeler stili öpüştük filan, öbür
    gibiğin sadece elini sıktım..
    yürümeye başladık, biraz ilerde ağaçların içinde güzel bir çay bahçesi var, oraya zütürdüm
    bunları, oturduk ada çayı içiyoruz, ben paso bunun gözlerinin içine bakıyorum konuşurken,
    gerçi genelde o konuşuyor bıcır bıcır aq o kadar sevimli ki..hiç susmasın istiyorum, zaten öyle
    zamanlarda masada isterse 100 kişi olsun yine de varlığını unuturdum onların, o yüzden artık o
    kadar da kötü hissetmiyordum tek gelmediği için.
    ···
  14. 15.
    +10
    gene muhabbet koyu, ben biliyorum ki biz artık ciddi anlamda flört ediyoruz zira kimse normal
    arkadaşına inciğine cinciğine varıncaya kadar anlatmaz hayatını.. yedi ceddisine kadar tanıdık
    birbirimizi..ama bir türlü malum konulara giremiyoruz,
    o konuları açması gereken benim tabi malum, yük erkeğin omuzlarında, ama ben de rahat
    olamıyorum bir türlü, ne vardı yani şurada baş başa olsaydık..
    çift olarak gelmeyi o mu istedi, yoksa öbür kancık mı yapıştı bilemiyorum ama şunu söyleyebilirim
    ki, bunu isteyerek yapan kızlar genelde özgüvensiz tipler oluyorlar. zira sizinle baş başa
    kaldığında açılabilecek konuların tamdıbına karşı yüreklice cevaplar vermeyi gözleri yemiyor,
    yanlarında her daim sığınacak bir liman, tutunacak bir dal istiyorlar-ki bu tarz durumlarda bu 3.
    kişiyi devreye sokup konuyu değiştirebilsinler.
    ben de o konulara hiç girmedim, giremedim, çünkü zaten biliyorum ki ben açtığım anda kapacak
    mevzu, sohbetin rotası bir şekilde 3. kişi vasıtasıyla değiştirilecek..
    gene baya oturduk orda, artık hafiften akşam üstü oluyor, kalkalım mı biraz yürürüz dedim.
    çay bahçesinden çıkıp aşıklar yoluna girdik, çok güzel bir yer beyler gerçekten böyle sağı solu
    ağaçlı, banklar, süs havuzları, heykelcikler filan, her 5-10 metrede bir yukarıda başımızın
    üzerinde gül motifli taklar.. harika bir ortam. yürüyoruz beraber, ben bunların ortasındayım, bilerek
    aralarındaki bağlantıyı kestim aq..
    o ara bir baktım elma şekerci var yolun kenarında, hemen bunlara bir şey demeden gittim
    şekercinin başına, 2 tane elma şekerini aldım geldim.. bunlar nasıl kıkırdıyorlar, "kızlar hiç teklif
    etmedim kibarlık yapmak zorunda kalmayın diye" diyip ben de sırıttım. ayşen o ara bir yandan
    tatlı tatlı gülümseyerek, "ya çok tatlısın ama ben elma şekeri pek sevmem, bunu sen al, ben de
    bir tane pamuk helva alayım" dedi.
    ···
  15. 16.
    +6
    tabi yiğit kahramanımız olarak ben daha cümlesine noktayı koymadan şekercinin başında pamuk
    helvayı alıyordum bile *
    neyse biz ellerimizde şekerler, helvalar, ilkokullu çocuklar gibi şen şakrak ilerliyoruz, her şey
    harika gidiyor beyler, planlasam bu kadar olmaz, ah bir de baş başa olaydık..
    bu pamuk helvadan arada benim ağzıma da veriyor koparıp koparıp, ben tabi o ara heyecan ve
    mutluluktan devrildim devrilecem.. yine ağzım kulaklarımda.
    epey yürüdük böyle, ve hep konuştuk.. işte buydu, böyle olmalıydı, biz kesinlikle normal
    arkadaştan fazlası olacaktık.. benim gözlerimin ne söylediği zaten apaçık ortadaydı da, onun
    gözleri de farklı ışıldamaya başlamıştı artık..
    kuru kuru gitmiyor demi?
    http://fizy.com/tr#s/3pkyx4
    günün sonunda biz iyice yorulup hava da kararınca bir yerlere oturmayı teklif ettim, ayşen yurda
    gitmesi gerektiğini söyledi, çamaşır mamaşır işleri varmış, fazla bile durdum filan dedi. tabi çengel
    burun da adeta çoşarak bu öneriyi destekledi fırsattan istifade..ben de yine fazla ısrar etmedim.
    yurtlarının önüne doğru zütürdüm bunları, o ara yurt yolunda bu koluma filan girdi, zaten ılımanca
    olan havanın etkisiyle benim giydiğim kazak ve bu samimi hareketleri birleşince iyice sıcak bastı
    beni aq..kapının önüne geldik ben önce hemen diğer gibiğe selam verip buna döndüm, göz göze
    geldik,
    "tsigalkocum, çok güzel bir gündü, seni tanıdığıma çok mutlu oldum, amma çok ortak noktamız
    varmış ya?" dedi gülümseyerek,
    ···
  16. 17.
    +7
    ben de:
    -"aynen, biz iyi anlaşacağız gibi geliyor bana, ne yapsak bu şehir turlarını sıklaştırsak mı?" diye
    yavşayıp gevrek gevrek sırıttım.
    o da bir farklı güldü bu sefer, bir şey söylemedi, ama gözleri sanki ağzından çıkacaklardan
    fazlasını anlatıyordu bana, sarıldık gene kibarca, ama bu sefer her zamankinden biraz daha,
    birazcık daha samimi ve elektrikli oldu dostane öpüşmemiz.
    yurt kapısından girdi, giriş kağıdını imzaladı, güvenlikçiye iyi akşamlar diledi, bina kapısına doğru
    ilerledi, tam girerken sağa, çıkış kapısına doğru kaçamak bir bakış fırlattı.. orada olacağımı
    biliyordu, elbette orada olacaktım..o gece son kez göz göze geldik ve sabaha kadar düşündüğüm
    tek kare olan o son-sıcak ve anlam dolu gülüşünü paylaştı benimle..
    sırtımı dönüp kendi yurduma doğru yola koyulduğum da utanmasam havalara sıçrayıp "evet! evet
    be evet!!" diye bas bas bağıracaktım..
    sonraki günler gene malum, okul başladı, benim ebruyla olan imtihanım da başladı.. benim grup
    dediğim topluluk daha ilk aydan gevşemeye başlamıştı bile, bunun tetikleyicisi de istemeden de
    olsa ben olmuştum sanırım zira biliyorsunuz sigara dumanına karşı aşırı bir zaafım vardı ve artık
    resmen ayaklarım geri geri gitmeye başlamıştı bunlarla takılma vakti geldiğinde,
    kendimi biraz gruptan biraz soyutladım, önce 2 ara da bir yanlarına gitmeye başlarken sonradan
    günde tek sefere filan düşürdüm.. yalnız garip olan, o ara ebru da benimle beraber hareket
    ediyordu. ben gitmiyorum diye o da gitmiyor, ben nereye gitsem de peşimden geliyordu.
    ···
  17. 18.
    +7
    öyle ki artık tuvalete giderken filan kızdan izin almaya başlamıştım aq, yani söylemesem kapının
    önüne kadar benle gelecek.. neyse, biz bunla baya baya artık ikimiz takılıyoruz, tabi ben o ara
    ayşen in yanına gidemiyorum doğru dürüst, kuduruyorum tabi sinirden. ama yanımda başka
    hatun varken de onun yanına gitsem aşırı ayıp olacak biliyorum (o zamanlar böyle şeylere çok
    dikkat ederdim).
    ben bilerek bundan kurtulayım diye her arada başka yere gidiyorum, bir o kafe bir bu kafe
    dolaşıyorum, bir kere oturduğum banka bir daha oturmuyorum, paso uzaklaşmaya çalışıyorum,
    ama bu da zombi gibi peşimde, e gibtir git de diyemem ya..
    yalnız o ara dikkatimi çeken başka bir şey oldu, acaba sebebi benim okulda farklı kişilerle
    takılmam mıydı bilmiyorum ama ayşen, dışarda gösterdiği samimiyetin 4 te 1 ini bile
    göstermiyordu okulda, sabahları güç bela selamlaşıyordum, bir de günde 1 kere resmen kaçamak
    yaparak yanına gidiyordum o kadar.. hatta bir ara o kadar soğuk davranıyormuş gibi geldi ki, "gel
    çıkıp dolaşalım biraz?" deme cesaretini bile gösteremedim, yüz bulamadım yani.
    bir gün yine ebru peşime takılmış, öğlen arası, biz zaten derste tenefüste yapışık ikiz moduna
    bağlamış durumdayız resmen ama işin tuhafı, hatunla hiç de bir şey paylaşmıyoruz doğru düzgün
    aq..sadece kuyruk gibi geziyor peşimde, doğru düzgün konuşamıyoruz bile..
    neyse işte, bir gün öğle arası yine bunlayız, dedim bakalım bir deneyeyim şunu, amacı ne, bizim
    binadan en uzakta olan kantine (kafe de denebilir) doğru yola çıktım, bir şekilde kışkırtacak,
    konuşmak zorunda bırakacaktım onu.. bakalım taşın altından ne çıkacaktı..
    şarkılara devam,
    http://fizy.com/tr#s/1ahh5f
    gittik, oturduk içerde bir yere, tabi gene her taraf fosur fosur sigara dumanı, bu normalde tek tük
    içer ama benleyken içmiyor rahatsız olduğumu bildiği için,
    ···
  18. 19.
    +6
    ir şey istiyor musun?" dedim hıyar hıyar, yoo filan dedi, bir önceki arada yedim bilmem ne diye
    geçiştirdi, ama ben muhabbet kuru kuru gitmez diye düşünüp buna da çay-kek filan aldım geldim
    masaya..
    bu her zaman ki gibi oturmuş koyun koyun beni süzüyor,
    beyler inanamazsınız ama kızla en az 8-10 kere böyle masada bir saate yakın zaman
    geçirmişimdir, söylediklerinden toplasanız 10 dakikalık konuşma çıkmaz aq, paso öküz trene
    bakar gibi bakışıyoruz, öyle geçiyor zaman.. çok sinir bozucu bir durum.
    ama o gün biraz konuşturmaya kararlıyım tabi bunu,
    ee dedim, "nasıl gidiyor?" okula alıştın artık herhalde..
    iyi falan filan dedi, kısa kesti cevapları, sanki hipnotize olmuş gibi beni izlemeye devam etti irice
    gözleri..
    "diğer çocuklarla niye takılmıyorsun?" diye direkt bodoslama girdim ben de bu sefer "ben sigara
    mevzusundan dolayı seyrekleştirdim dolaşmayı, sen niye gitmiyorsun ki?" dedim. evet şimdi
    böyle yazarken de çok ağır öküzlük yaptığım net şekilde belli oluyor ama çok sinir oldum beyler
    yani, artık tahammül edemiyorum o koyunluğuna..
    bu sefer bu biraz sersemledi ben direkt öyle sorunca, "gideyim mi?" filan dedi gülümsemeye
    çalışarak, işi gırgıra almaya çalışıyor ama benim surat mahkeme duvarı gibi..
    "yoo dedim, oradan o sonucu nasıl çıkardın anlamadım ama * ben sadece soruyorum, cidden
    yani, niye onlarla muhabbeti kestin?"
    bu baktı kıvıramayacak, "ya ne bileyim, onların muhabbeti sarmıyor beni, senle daha huzurluyum,
    sen değil misin?" dedi, aklınca beni köşeye sıkıştıracak.
    ben saldırmaya devam ettim, "valla bence huzurun da bir yerden sonrası bayıyor, ebru, bilmem
    farkında mısın ama biz hemen hemen tüm günümüzü beraber geçiriyoruz ancak hiç bir şey
    paylaşamıyoruz, ben daha senin hakkında hiç bir şey bilmiyorum desem yeridir, keza sen de
    öyle. bu şekilde manzara seyreden gibi birbirimizi seyretmemizden nasıl huzur buluyorsun ben
    anlayamadım, şahsen bu beni huzursuz ediyor"
    ···
  19. 20.
    +7
    ses tonumun da pek dostane olmadığını ekleyince, ister istemez epey ağır konuşmuşum..
    bu epey sersemledi ben öyle hırçın hırçın konuşunca,
    bir kaç saniye sağa sola bakındı, sanki görünmez birilerinden akıl ister gibiydi..ben de o ara onu
    izledim, ilk kez farklı bir gözle bakmayı denedim..
    ebru.. kumral dalgalı saçları olan, irice kahverengi gözlü, güzel yüzlü, düzgün fizikli, iyi giyimli..
    hoş kız, bugün izmir alsancak a ya da istanbul taksime çıktığınızda benzerlerini görebileceğiniz
    tarzda, gerçekten hoş, ama beni çeken ekstra, karakteristik bir özelliği olmayan bir kız.
    ayrıca en başta da farkettiğim gibi, bütün o tiki ve havalı olmayan çalışan halinin altında aslında
    iyi ve masumane bir kız, biraz safca bile denebilir. ama tabi bunu kesinlikle inkar eden, daha
    doğrusu etmeye çalışan bir yapıda..
    neyse bu durdu durdu, sonra "eh, iyi paylaşalım o zaman?" deyip gülümsedi, biraz buruk bir
    ifadeyle.
    oha aq, onca laf etmiş, onca imadan bulunmuştum ama kız hala işi yumuşatmaya çalışıyordu.
    ben buna konuşurken tabi sadece o 1-2 cümleyi söylemedim, en az 2-3 dakika boyunca
    çemkirdim kıza, hatta bunu ses tonum ve el kol hareketlerimle de epey güçlendirmiş olmalıyım
    ama malum tabi hepsini hatırlayamıyorum dediklerimin, 7-8 sene olmuş aq nerden baksan..
    ···