/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    +20 -7
    Kızılyaka Köyünde başından geçen esrarengiz olayı anlatıyorum. Okuyan varsa şukulasın devam edeyim
    ···
  1. 2.
    +5
    Daha önce bahsetmiştim ergenliğe girdiğimden beri bir takım paranormal olaylar yaşadım insanın hayatında sürekli olunca böyle olaylar biraz da alışıyor insan pgibolojisi aslında bedenimizin ve ruhumuzun sınırlarını tam olarak bilmiyoruz. Aslında bedenimizin sınırlarını erkekler olarak askerlik yaptığımızda biraz farkına varıyoruz normal hayatta yapamam dediğin şeyleri sürekli aldığın eğitimle olağan bir şekil de yapıyorsun, koşamam dediğin kilometreleri koşuyorsun, kaldıramam dediğin kuvvetleri bir bakıyorsun bir çırpıda kaldırmışsın, bacak-kol-kalp-ciğer ve kaslarının sınırlarını keşfediyorsun “Ulan eskiden hantalmışım” dediğin anları orada her gün tekrarlıyorsun…

    Askerden döndükten 4 sene sonra yaşadığım bu olay hayatımın dönemeçlerinden biri oldu. Aslında o 4 senede hiç de normal geçmedi. Maddi manevi yaşadığım sıkıntılar, aile içi kayıplar, iş hayatında ki zorluklar, kız arkadaşımla yaşadığımız yüzlerce ayrılıp barışmalar, dost kazıkları falan hayatın gerçeklerini insanın suratına tokat gibi çarpıyor, insan denilen mahlukatın içinde olan çirkefin bir anda ortaya çıkması bunlar hep hayat tecrübesi olarak bir yerlere kazınıyor…
    ···
    1. 1.
      0
      Okurum rez
      ···
      1. 1.
        0
        oc kopyala yapistir yapiyor. hikaye kitabı pdf indirmiş
        ···
      2. 2.
        +2
        Hikaye adı başlık takiyle aynımı değiştirmiş mi pnp ?
        ···
  2. 3.
    +4
    istanbul Kurtuluş’da ufak bir ev tutmuştum hem işime yakın olması hem merkezi konumu olarak baya cezbediyordu beni. Her insan gibi sıradan bir hayat işe git gel evinde otur arkadaşlarınla haftasonları bir yerlere kaç dost meclisleri bulaşması vesayire günlük rutininde herşey ilerliyordu. Genel de arkadaş buluşmaları benim evimde olurdu tek yaşadığımdan dolayı en rahat edebileceğimiz ortam benim evdi. iş yerinden – okulumdan arkadaşlarımla benim evde takılır eğlenirdik. Paranormal olay ve rüyalarımda nerdeyse hiç yok denecek kadar azalmıştı belki de dindar olmasamda aile tabirimizle Anadolu isldıbını kendi çapımda yaşamaya gayret gösteriyordum. Her şey dört dörtlük değildi tabi netice de insanız nefsimizin zafiyetleri vardı buna rağmen inançlı birisiydim. Hiç olmazsa Perşembe ve Cuma akşamları içmemeye özen gösterir, arada bir cumaya gider, bayram namazlarını kaçırmazdım. Belki de bunun bir etkisi vardır bu paranormal olayların azalmasın da ta ki yine bir arkadaş buluşmasın da okul arkadaşım Muratın yanında gelen Zahra’le tanışana kadar.
    ···
  3. 4.
    +4
    Murat okuldan sevdiğim bir arkadaşımdı aynı zamanda iş arkadaşım oldu işin doğrusu onun çalıştığın şirkete yine onun referansıyla işe başladım. Yine bir haftasonu buluşmasında 5 arkadaş bana geldiler. Murat – Ferdi – Dicle – Elif ve Zahra. Hepimiz okul arkadaşıydık Murat hariçinde hiç birimiz Zahra’yı tanımıyorduk onu da benim evde tanıdık . Murat’la tanışıklığı aynı apartmanda oturmasından geliyormuş iyi hoş sohbet bir kızdı aynı zaman da ilgi çekiciydide. Hikayesi ve etnik kökeni de ayrı bir ilgi çekiciydi. Zahra iran kökenli bir aileden geliyordu. Ailesi 1979’da iranda gerçekleşen islam devriminden sonra önce Almanya iltica etmiş orada bir süre yaşadıktan sonra Türkiye’ye gelmişler. Farklı bir kültürden olması hepimizin ilgisini çekmişti . Sohbet sohbeti açmışken konu fal muhabbetine geldi.

    O ara murat hemen lafa atıldı “ Zahra on numara fal bakıyor benden demesi” diye Klagib fal muhabbeti Dicle ve Elif dururmu yapıştılar kıza “Nolursun bize de bak” diye Zahra biraz mırın kırın etsede kızları kırmamak için kabul etti. Benim de ilgimi çekmedi değil, Zahra’ya Fal konusunda birkaç soru sordum “Nasıl baktığını – Nerden bildiğini- Nerden öğrendiğini” Zahra hepsini tek tek anlattı aslında bu olayın Soy’dan geldiğini dedesinin de iran’da bu işle uğraştığını , dedesinden el aldıktan sonra Hislerinin ve Duru görülerinin arttığını söyledi. Bu işi parayla yapmadığını aslında yapsa müşteri potansiyelinden dolayı Türkiye’de çok para kazanabileceğini ama aynı zamanda bu işi Para olayına döküp yeteneklerini kaybedebilme korkusundan dolayı yapmadığını anlattı. Bizim Murat’da olayın bu noktaya gelceğini bildiği için Zahra’ya tarot kartlarını yanında getirmesini istemiş. Orta sehpanın üstünü boşaltıp sırayla tarot kartlarını dizdi sırayla hepimize baktı. En sona ben kalmıştım bana özel bir açılımla bakacağını söyledi sorduğumda bunun adının “ Kelt Haçı” açılımı olduğunu söyledi bir sürü kart içinden 10 tane kart seçtim bunları Haç şekli biçiminde dizdi ve bir kağıt kalem getirmemi istedi.
    ···
  4. 5.
    +1 -1
    Bir ara okurum
    ···
  5. 6.
    +3
    Kağıdı kalemi verdim sırasıyla “Adımı – doğum tarihimi- Anne adımı” sordu ve bunları Farsça kağıda yazdı ilk seçtiğim karttan itibaren sırayla geçmiş – şuan ki durum ve gelecek hakkında bir takım yorumlarda bulundu .Geçmişle ilgili söylediği nerdeyse herşey tutmuştu bunların bir kısmını Murat bildiği gibi Murat’da dahil hiç kimsenin bilmediği bir takım olaylarımı anlattı ben şaşkın ağzım açık şekilde dinledim sadece Muratın bildiklerini söylese “ Tamam derim Murat gelmeden önce kıza anlatmış, alay ediyorlar benimle” diye ama diğerlerini de söyleyince biraz da tırsmadım değil.

    Dediklerin de kafamı kurcalayan şeylerden bir tanesi uzun yıllardır kötü bir enerjinin hayatımda olduğu dönem dönem Ruhsal olarak düşük olduğum zamanlar da beni rahatsız ettiği ve her daim sabırla benim ruhsal düşüklüğümü kollayıp bana zarar vermek istediğini söyledi ama aynı zamanda başka bir enerjinin beni devamlı bundan korup kollamaya çalıştığını anlattı. Ben ses etmeden dinleyip onayladım bunları Fal işi de bitince yine sohbet muhabbete o eğlenceli halimize geri döndük. Misafirlerin gitme vakti gelmişti hepsini kapıdan uğurladım en Zahrayla da tokalaştıktan sonra merdivenden inerken dönüp bana “ Allah yardımcın olsun” dedi ben ses etmeden içeri girdim ama öyle bir dedi ki sanki umutsuz bir vakaya en içten söylenmiş bir dua gibiydi. O sözü duyduktan sonra gece yarısına kadar bunu düşündüm. Bir duş alıp yattım ama o gece uzun süredir olmayan bir şey oldu “Karabasan” olayı yaşadım üstüme bir karanlık çöktü hareket edemiyorum bağırmaya çalışıyorum sesim çıkmıyor boğulacak gibi oluyorum bir an içimden Felak suresini okumak geldi ama okuyamıyordum
    ···
  6. 7.
    +4
    hep sureleri birbiriyle karıştırıyordum o kadar ağırlık hissetim ki sanki son nefesimi verir gibi “"Eşhedü En Lâ ilâhe illallah Ve Eşhedü Enne muhafaziden Abdûhü Ve Resûlü" diye kelimeyi şehadet getirdim o an da üstümde ki ağırlık kalktı doğru düzgün nefes almaya başladım.

    Zahra’nın dedikleri ve bu Karabasan olayı yüzünden bir Pazar günüm tak gibi geçti. Elimi hangi işe atsam bir sorun çıkıyor, işlerim hep ters gidiyor bunun verdiği moralsizlik üstüne çabası bu karabasan olayı hafta da 1-2 gün devam etti. O sıralar Gezi Parkı olayları olmuştu o olayların sonucunda çalıştığım şirket ekonomik zarar gördüğü için küçülmeye gitti. Bu küçülmeden de bende nasiplendim işten çıkarılmıştım. 50 şirkete Cv bırakmama rağmen bir geri dönüşte olmuyordu. Evde işsiz güçsüz oturup kendimi de biraz içkiye verdim günlerim sadece böyle geçiyordu gece sabaha kadar içmek, akşama kadar yatmak kimseyle görüşmemek iyice hayattan soyutlanmıştım.

    O aralar üniversite için şehir dışında okuyan amcaoğlu beni aradı hoş sohbet muhabbet ettik, okulu bitirmiş istanbul’a dönmüştü bana gelmek istediğini uzun süredir birbirimizi görmediğimiz için biraz da hasret giderip sohbet ederiz diye teklifte bulundu bende kabul ettim. Ertesi gün bana gelmişti klagib sohbetten sonra bu halimi görüp birazda üzülmüş gibiydi. Bana gel köye gidelim uzun süredir gitmedik hem vakit geçiririz hemde biraz senin kafan dağılır diye teklif de bulundu. Zaten bomtak bütün gün evin içinde vakit geçiren ben bir değişiklik olur diye teklifini kabul ettim. Haftasonu hazırlandık abisinin arabasını almış birlikte yola çıktık.
    ···
  7. 8.
    +3
    Aslında Çocukluğumdan beri seviyordum bunu yapmayı… Arabanın camından çıkardığım kolumun rüzgarın gücü ile okşanması bir yana, rüzgarın o saklı dokunuşunu hissetmek ayrı bir zevk veriyordu bana .
    Arabayı amca oğlum kullanıyordu ve o yola konsantre olmuşken, ben yine rüzgarı, hızla giderken yol kenarında ki evleri, o evlerin içinde ki hayatları düşündüm.
    Hafif bir esintisi ile saçlarımı okşayan bu rüzgar, yeri geldiğinde ağaçları kökünden söküp atabiliyordu
    Ama şimdi, bana masaj yapmaktaydı. “Köy yoluna girdik” dedi kuzenim.

    Girdiğimizin bende biliyordum. on saatlik yolcuğumuzun sonuna varmak üzereydik. Gece istanbul’dan yola çıkmış ve ilk durak olarak Halamızın yanına uğramak niyetiyle köyün yolunu tutmuştuk. Asıl gideceğimiz yer ise dedemizin son yaşadığı köydü. Oraya gitmeden önce Halamızın yaşadığı köyde bir gece yatmak daha sonra dedemizin son yaşadığı eve gitmekti.

    Köy yollarının hep sevmiştirim oldum olası. Buraların havası temiz oksijeni
    yüksektir. Sonra doğaya yaklaşmış olursunuz. Eğer biraz dikkat edersen ve kısmetinde de varsa, bir ağacın
    dalına tünemiş şahini görebilir, yolun kenarında büzülen bir kirpinin saklanma çabasını fark edebilirdiniz. Ya da bir tavşanın su içmeye inerken yolda geçmesini görebilrisiniz.
    Hatta bazen hayrına yapılmış hayrat çeşmelerinin başında durup, dağdan akıp gelen buz gibi suyun tadına
    bakabilirsiniz.Her haliyle seviyorum bu yolları Zaman zaman bozuk kısımlarına denk gelsek de…
    Köyümüze yaklaştığımızın en bariz işareti olan komşu köyü görünce uyardım amca oğlunu; “Yaklaştık bak Kızıl Yaka Köyü ”
    ···
  8. 9.
    +3
    “Beş- On dakika sürmez varmamız” diye karşılık verdi kuzen.
    Muhabetti sürdükmek niyetindeydim; “Burada ki efsaneyi biliyor musun?” dedim.

    O da “Ne efsanesi?” dedi
    Parmağımla işaret ederek gösterdim; “Bak bak tam şurada ki harabe olmuş evi görüyor musun?” dedim
    O da “Hangisi oğlum? Hepsi bana yıkık dökük harebe geliyor” dedi
    “ Bak şu iki katlı olan” Eee dercesine bir bakış attı bana amcaoğlu
    Devam ettim konuşmaya; “Yıllar önce o evdekilerin başına çeşitli kazalar filan gelmiş, sonunda ev ahalisi ve
    hatta eve yakın komşuları bile oraları boşaltmışlar. Şehre yerleşmişler filan.”

    “Eee?”
    Dikkatini çekmiştim amca oğlunun.
    “Sonra o evin sahibin oğulları yıllar sonra evi yıkıp yerine daha iyi bir ev yapmaya kalkışmışlar ama
    başaramamışlar”
    “ Neden?”
    “Çünkü müteahhit değillermiş ahahahah”
    “Ya bir gibtir git mal herif”
    Yaptığım iğrenç esprinin kahkahasından sıyrılıp ciddi oldum tekrar; “Tamam tamam valla bak
    çocukları bir türlü o evi yıktıramamışlar çünkü izin vermiyorlarmış”
    “Kim, köylüler mi?”
    “Yok be oğlum cinlermiş izin vermeyenler”
    Ben cümlemde cin lafını geçirdiğimde şaka yapmadığımı bilecek kadar tanırdı beni amcaoğlum.
    “Nasıl lan?” dedi
    “oğlum ne zaman dozerle yıkmaya kalkışsalar hep bir aksilik çıkmış, ya aletler bozulmuş, ya kaza geçirmişler veya yıkabildikleri kısımları bile ertesi günü geldiklerinde sanki hiç yıkılmamış şekilde bulmuşlar.”
    Birkaç saniyelik sessizlik olmuştu arabada. Belli ki amcaoğlu anlattıklarımı tartmıştı kafasında, sonra heycanla sordu;
    “Sonunda ne olmuş?”
    “Hiçbir şey. Benim bildiğim çocukları evi yıkmaktan vazgeçmişler ama kimse de o evin yakınına bile
    yaklaşmamış bir daha”
    ···
  9. 10.
    +3
    Bunu söylerken evin bulunduğu yeri bir göz attım. Gerçekten de köyün yerleşim biçiminde o evin durumu garip gözüküyordu. Sanki ormanlık bir alanın ortasında yanıp siyahlaşmış bir alan gibi o ev ve civarı ölü gözüküyordu bakınca. Çevrede ki diğer evler ise birbirlerine yakın inşa edilmişken o evin civarı ıssız kalmıştı.

    O ara amcaoğlu “Köyümüzdeyiz” dedi
    köye varmış ve halamın evine yaklaşmıştık. iç Anadolu'nun büyük köylerinden biri sayılırdı bizim köyümüz. Aslında köyümüz daha aşağıda kalıyordu.
    Devlet eski köyün yakınına baraj yapınca köylüler de köyü yukarı doğru taşımak zorunda kalmışlardı. Baraj yüzünden sorun çıkar diye Dedem evini yukarı tarafa kurmamış annesinin köyüne yerleşmişti zaten ömrünü de orada tamamladı. Eski köy, baraja yakın ve daha alçakta harabe bir halde bırakılmıştı. Aslında buralara kadar gelmişken, dedemin, babamın çocukluğunu geçirdiği eski evi görmek de istiyordum, yaşanmışlıklar, anılar, yılların verdiği yorgunluklar hepsi o evin duvarlarına işlemiş olmalıydı bir yandan da terk edilmiş mekanları bir süre sonra Cinlerin sahiplendiği biliyordum.

    Halamız için bizim gelmemiz büyük sürpriz olmuştu. Ona söylememiştik geleceğimizi ama yaz dönemi olduğu için köylere gidip gelen çok oluyordu bu yüzden köy misafirlerin gelişine alışmıştı. Halam amcaoğlu ve beni her zaman ki anaçlığıyla
    karşıladı, sahiplendi. Klagib köy ayranını ve tandır ekmeğini öğle saatlerinde yedirmişti bize bile.
    Bilirsiniz Köylüler için misafirlerini yemek içirmek adeta bir şeref meselesidir. Kocasını 10 yıl önce kaybetmişti Halamız. Çocukları şehirde yaşıyordu ve halamı yanlarına almak istedilerse de Halam gitmek istememişti.
    Tam anlamıyla bir köy kadınıydı ve kocasının evinin kapısına kilit vurmak istemiyordu…
    ···
  10. 11.
    +2
    Konuşabileceğimiz pek fazla ortak sohbetimiz olmasa da halamızla geçen zamanın farkına bile varmamıştık. ikindi sonrası amcaoğluyla köyü dolaşmaya çıktık. Tanıyabildiğimiz birkaç hısım akrabayı ziyaret ettik. Akşam ezanıyla birlikte tekrar halamızın evine dönmüştük.

    Halam bizlere yemek hazırlamakla meşgulken amca oğluna bizim eski dedi evini görmek istediğimi söyledim sonunda;
    “Yemekten sonra eski köye inelim” dedim
    O da. “Eski köy! Bu saatte!”
    “Tam saati aslında… ” dedim
    “Manyak mısın oğlum. Otur oturduğun yerde ” diye muhabbeti kesti attı.
    Amcaoğluna göre akşamın karanlığında eski köye inmek mallıkdı. Yemek sonrası konuyu tekrar açıp onu ikna etmeye çalıştımsa da kandıramamıştım. Eski köye inmek istediğimi duyan halamda itiraz etmişti bana…
    Ben Yine de, kararlıydım. Yarın köyden ayrılacaktık ve bu akşam ne yapıp edip o köyün ve dede evinin atmosferini incelemem gerekiyordu. Ayaklandığımda beni vazgeçiremeyeceğini anlayan halam elime bir yandan eski
    bir feneri tutuştururken bir yandan da biraz kızgın bir ses tonuyla uyarısını yapıyordu; “Aman oğlum yoldan sapma bak gel hemen ve hep ayetel kursi oku hemi. Duasız gezme oralarda” dedi
    Ben dedemlerin köy evinin ne halde olduğunu daha da doğrusu içeride birilerinin olup olmadığını merak ediyordum. işte merakımın tam da bu dönemecinde hız kesmesini adamakıllı öğrenememiştim. Amcaoğlu gitmemi gereksiz görse de beni oraya çeken birşeyler vardı içimde
    ···
  11. 12.
    +3
    Kafam da bu düşünceler yürürken eski köyün hemen girişinde olduğumu fark ettim. Köyün köpeklerinin havlama sesleri arasında yoluma devam ediyorken hemen karşımdan gelen beyaz-sarı ışığı fark ettiğimde korkudan içim sızlamaya başlamıştı bile. Adımlarımı yavaşlattım, bu arada ışık güçlendi.
    ışık bir aşağı bir yukarı hareket ediyordu. Adımlarımı durdurdum ama ışık durmadı.
    Yaklaştı, yaklaştı. Sonunda onu iyice fark ettiğimde gözlerimin de korkuyla yaşardığını fark etmiştim. Kolumla sildim gözyaşımı karşıdan gelen çocuğun beni ağlak halde görmesini istemedim. Harbiden gelen bir çocuktu. Taş çatlasın onüç ondört yaşlarında bir köy çocuğu elinde feneri sallana sallana bana
    doğru geldi. “Selamün Aleyküm” diye dedim çocuğa… Yüzünde samimi bir tebessümle o da karşılık verdi bana; “Aleyküm Selam abi hayırdır böyle?” dedi
    Bende “ Hiç köye doğru gidiyorum işte “ dedim. Yüzünde ki tebessüm daha da yayıldı.
    “ Abi sen Solmaz halan’nın yeğeni misin? “ dedi
    Bende “ Öyleyim” dedim. “Tanıyor musun beni?”
    “ Ben değil abim tanıyor seni. Siz küçükken köye geldiğinizde abimle dereye yüzmeye gidermişsiniz, resimleriniz bile var bizde” diyince bende “Kimin kardeşisin olum sen? “ diye sordum.O da“Sarı ismail’in kardeşiyim ben. Hüseyin adım” dedi
    Sarı ismail diyince Hemen hatırlamıştım onu. Çocukken hemen her yaz geldiğimiz köyde birkaç gün halamlar da kaldırdık bu köyde ki o zaman en yakın arkadaşım oydu. Beraber oynardık hep, beraber gizlice dereye iner yüzerdik.

    O ara çocuğa sordum; “ Abin ne yapıyor? Nasıl?” dedim. O da“ Hiçç ne yapsın ilçe de çalışıyor o sen ne yapıcan köyde? Bura eski köy burada kimse olmaz” dedi. Peşine bende “ Olsun öylesine geziyorum işte. Selam söyle abine “ dedikten sonra tekrar yürümeye başladım, çocuğu birkaç adım geride bırakmışken şöyle bir geriye dönüp baktığımda çocuğun çoktan gitmiş olduğunu anladım.
    Yoluma devam ettim, az sonra dedemin evinin hemen önündeydim. Bahçe çiti çoktan yıkılmış bu virane evin avlusu yabani bir sürü otla kaplanmış geçiş yolu fark edilmiyordu. Yine de avluya girdim. iki katlı ahşap bir evdi burası. Kapıyı kontrol ettiğimde sıkı sıkıya kapalı olduğunu gördüm. Fener ışığını şöyle bir evin etrafında gezindirirken diğer kapı aklıma gelmişti. Bu tür evlerin ambar adı verilen bir bölümü olurdu ve oraya da başka bir kapıdan girilirdi. Diğer kapı evin yan tarafındaydı. Oraya doğru ilerledim. Kapının
    olması gereken yerde delik deşik bir muşambanın yer yer hışırtılar çıkararak sallandığını fark ettim. Belli kikapı çoktan sökülmüş ve yerine bu muşamba geçirilmişti ama o da parça parçaydı. içeri adımımı attığım anda bir üşümüşlük hissi ürpertmişti her yanımı. Tüylerim diken diken olmuş ve sırtımdan enseme doğru bir buz tabakası yayılmıştı adeta. Vücudumun verdiği bu tepkinin adı kısaca; Korkuydu…
    Tümünü Göster
    ···
  12. 13.
    +3 -4
    AMINA KOYAYiM NEDENSE HEP KÖYDE YAŞANIYOR BUNLAR LAS VEGAS DA KUMARHANEDE gibTiĞiM BÜYÜCÜLER DiYE BiR ŞEY DUYMADIK HiÇ
    ···
  13. 14.
    +3
    Böyle izbe bir yerde ve bu saatte tek başına bir insanın korkmaması elde değildi zaten. Zaman zamanduyduğumu sandığım tıkırtıların sağa sola kaçışan böcek ya da fare benzeri hayvanlardan geldiğinin farkında olarak yavaşça üst kata çıkan merdivenlere yöneldim. Hatırladığım kadarıyla Dedemler genelde üst katta otururlarmış. Alt katı ise günlük işler ve gelen misafirleri karşılamak için kullanırlarmış. Merdivenlerden oldukça ihtiyatla çıkıyordum zira bastığım bir basamağın çökme ihtimaliyle sakatlanmak
    istemiyordum. Sonunda üst kata vardığımda üç oda kapasından ikisinin açık olduğunu ama birinin kapalı olduğunu gördüm. Kapısı açık odaları fener ışığıyla hızlıca bir süzdükten sonra kapalı olan kapının önüne geldim ve o an fark ettim. Feneri kapı eşiğine doğru her tuttuğumda eşikten yayılan gölgeleri gördüm. Sanki içeride birileri oldukları yerde sallanır gibi gölgeler belirsiz hareket ediyorlardı. Korku volkanım yeniden lav püskürtmeye başlamıştı. Acaba dedim kendi kendime bahçede ki ağaçların rüzgârda sallanan silüetlerimi düşüyordu odaya? Kapıyı açtım ve inanın açılmasını beklemiyordum… Önce hiçbir şey göremedim. Sonra her şeyi gördüm.
    Annem yerde kurulu bir sofranın üzerinde elinde ki oklavayla hamur açıyordu. Hemen yanında babaannem oturmuş o da açtığı hamurlara şekil veriyordu. Beni görünce ikisi birden kaşlarını çattılar. Annemi daha önce hiç bu kadar genç görmemiştim. Ayrıca ben onu kaybedeli çok olmamıştı. Annem hayatta mıydı? “O pantolonunun hali ne öyle?” seslenen annemdi… Kesinlikle bu onun sesiydi. Yerinden kalkmış bana doğru geliyordu. Bense olduğum yere mıhlanmıştım. “Batırmışsın her yerini ” O bana söylenirken ben sadece ona bakıyordum şaşkınlıkla. Allahım ne kadar güzelmiş meğer ve ne kadar çok özlemişim onu. Sonra babaannemin de hareketlendiğini gördüm. Ayağa kalkmış anneme sesleniyordu; “ Dereye zütür onu, yıka orada “ Babaannemi ayakta ilk kez görüyordum çünkü o kötürümdü… Hiçbir zaman yürüdüğünü hatırlamam ama şimdi odanın içinde hem geziyor hem de anneme söyleniyordu. Bir anda kendimi dışarıda bulmuştum. Annem önümde süzülürcesine ilerliyordu. Sonra durdu. “Gel “ dedi.“ Bak oraya git yürü hadi yıkan “Orası dediği yer baraj gölü ile derenin birleştiği yerlerden bir sazlıktı. Buralara bataklık derdi köylüler. “Hadi git git “ annemin sözünden çıkacak değildim. Git diyordu ve bende gidiyordum. Her adımımla biraz daha çamura saplanıyordum derken bir an için duracak iradeyi buldum kendimde ve durup geriye baktım. O güzel kadının aslında o kadar güzel olmadığını fark eder gibi oldum. Durmamla beraber kollarını iki yana
    açmış garip bir şekilde sallıyordu. Sanki kollarında kemik yokmuş gibi biçimsiz bir şekilde sallanıp duruyordu o kollar. Bir yandan da daha kuvvetli bağırıyordu; “ Gitt durmaa gitttttt “ Neden bilmemyeniden yürümeye devam ettim. Yanlış olan bir şey vardı bunu hissedebiliyordum ama yine de kendime mani olamıyordum. Neredeyse artık kasıklarıma kadar su ve çamurun içine batmış zorlukla yürümeye çalışıyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 15.
    +4
    Sonra kafamın içinde başka bir ses duydum. Önce anlayamadım. Biraz daha dikkat kesildim. Ses kafamın içinden değil arkamdan geliyordu ama geride kalan annemdi oysa bu ses ona ait değildi. Zorlanarak geriye döndüm. Bu kez gördüğüm annem değildi. O gitmiş yerine Hüseyin gelmişti. Arkadaşım kardeşi Hüseyin“ abi gell “ diye bağırıyordu. Çözülmeye başlamıştım. Yavaş yavaş idrakım çalışmaya başlamıştı. ALLAH
    aşkına benim bu bataklıkta ne işim var! Gerisin geriye yürümeye başladım. Hüseyin elinde feneri bana ışık tutup yol gösteriyordu. Sonunda yanına vardığımda aklımın kontrolünü tamamen elime aldığımı hissettim. “ Gel abi gel. Ne yapıyorsun burada öldürecen mi kendini?” Hiçbir şey söyleyemedim. O da hiç konuşmadı sonra. Hızlı adımlarla eski köyden çıktık. Bana Halamın evine kadar eşlik etti.
    Evdekilere üstümün başımın halini tek kelimelik cümlelerle anlatıp geçiştirmeye çalıştım;
    “düştüm”-“kaydım” gibi…Duş alıp elbiselerimi değiştirdikten sonra kuzenimle paylaşacağımız odaya geçtiğimde konuyu açtım ona. Her şeyi anlatmadım hatta hiçbir şey anlatmadım sayılır… Sadece ona dediğim eski köyde yürürken
    yolumu şaşırdığım ve bataklığa düştüğümdü. “Ee nasıl buldun sonra yolu?” diye sorduğunda Hüseyin’den bahsettim.
    “ Hangi Hüseyin?” dedi
    “ Sende tanırsın hani Sarı Mustafa vardı ya onun kardeşi”
    Amcaoğlum bir anda dikildi yatağında; “ Kafamı buluyon oğlum? Sarı ismail’in kardeşi öleli kaç yıl oldu, duymadın mı sen?”
    “Ben bir an donup nası ?dedim. O da ” “Hüseyin diyorum o çocuk yıllar önce boğuldu gitti ya barajda bilmiyor musun sen bizimkiler cenazesine bile geldi buraya ?”
    Birkaç saniye boyunca dilim tutulur gibi olmuştu. Ne diyeceğimi bilememiştim. Amcaoğlu konuşmaya devam etti; “isimleri karıştırmışsındır sen başkasıdır o çocuk”
    Başkası mı? Hangi başka çocuk Sarı ismaille çektirdiğim fotodan haberi olurdu ki be kuzen diye geçirdim içimden. Lafı uzatmak istemedim. “ALLAH rahatlık versin “ deyip arkamı döndüp yattım.
    ···
  15. 16.
    +3
    içime kurt düşmüştü bir kere o düşüncelerle uykuya daldım. Pencerenin çarpmasıyla bir anda uyandım öyle şiddetli rüzgar esiyordu ki pencereyi defalarca çarpıyordu şiddetli çarpmaktan cam kırılır diye söylene söylene yataktan çıktım pencereye kapatmak için gittim. Bu mevsimde böyle hava mı olur diye de içimden geçirmiyor değilim pençeyi kapatıp kolunu çevirdikten sonra hava da ki dolunay dikkatimi çekti sanki bir güneş gibi etrafı aydınlatıyordu ben dolunaya dalmışken kafamın içinde bir ses yüksekdli “ GELDiLER” diye ben o neydi diye dona kalmışken camın önünde yüz yüze kaldığım kap kara çarfalı yüzünün olduğu kısım bile kara olan bir varlık bana bakarak hatırladığım kısmı “ heblena min ledünke” diye çığlık atıyordu. Benim korkudan ağzım yamulmaya başlamışken amcaoğlu ve halamın beni sarmasıyla uyandım. Nefes alış verişim öyle yükselmişti ki gördüğüm şeye mi korkayım rüya olduğuna mı şükredeyim bilemedim. Halam “oğlum ne gördün öyle zor uyandırdık seni” dedi. Amcaoğluna baktığımda yüzünde ki korkuyu içimde hissettim o da “çok korktum oğlum uyanamıcan diye” diyince ben zor sakinleştim. Halam başımda teşbih çekip dua okuya okuya beni uyuttu. Sabah kalkıp kahvaltı yaparken Halam dün gece ne gördüğümü sordu bende mırın kırın birşeyler geçiştirmeye çalışırken ısrarı üzerine köyde yaşadıklarımı ve gördüğüm rüyayı detayıyla anlattım. Halamın gözleri korku içinde “ Yavrum Allah korusun Ecinlilere mi karıştın sen” diyince beni bu korku daha çok sardı. Halam bugün köye gitmeyin bu gece de burda kalın seni de bir güzel okutalım dedi. Ben amcaoğluna baktım o sıra o da başıyla onaylar biçim de Halamın dediklerine hak verdi. Ben de Halama “ Hala kime neye okutucaz, sen okusan olmazmı” dedim. O da “ Yavrum ben okurum ama Halise ana okusa seni daha iyi, onun nefesi kuvvetli “dedi. Ben de başa gelen çekilir diye tamam dedim. Halise Ana dediği kişi bizim bu köye 17 Km uzaklıkta bir köyde yaşayan yaşlı bir kadın. Kahvaltıdan sonra arabaya atladık amcaoğlu ben halam o köye doğru gittik. Köyde maşallah bir dağın zirvesinde sanki dönemeçli köy yolundan o dağ köyüne doğru tırmandık, köyün girişinde mezarlık vardı halam arabayı durdurttu ölmüşlere bir Fatiha okuyalım dedi. Durduk hep beraber duayı okuduktan sonra Köyün meydanına kadar arabayla gittik ondan sonra inip yürümemiz gerektiğini söyledi halam, Bizde mecbur arabayı bıraktık orda halam önce biz arkada yola koyulduk 10 dakika yürüdükten sonra eski kerbin bir evin önüne geldik. Halam bize “siz burda bekleyin ilk ben gireyim çağırırım sizi “ dedi. Bizde amcaoğluyla birer sigara yaktık kapıda ne bu işler diye konuşurken Halam içerden bizi çağırdı
    Tümünü Göster
    ···
  16. 17.
    +1
    Evin kapısından içeri girdiğim de kasvetli bir havası vardı yer de bir minderin üstüne oturmuş yaşlı bir kadın önünde Kuran rahlesi bizi de karşısına oturttuk. Bana derdimi başımdan geçenleri sordu bende tek tek bu Halise Ana’ya anlattım. Bu arada Halise Ana’nın yanında bir de kızı vardı galiba 40 yaşlarında bir kadın . Ondan iki tasın için de su istedi önüme koymasını istedi kadın tasları getirirken bana da avucumu açmamı istedi bende avucumu açtım .Avucumun içine mürekkep gibi bir sıvıyla arapça bir şey yada bir harf olabilir onu yazdı bunu iki avucuma da yaptı daha sonra kadının getirdiği iki tasa ellerimi yumruk yapıp tasların içine sokmamı istedi. O arada ocaklığın altından demir bir kabın içine yarı ateş köz getirdi o yanında ki yardımcı kadın. Halise Ana’nın öyle mistik bir havası varki sorgulamadan herşeyi yapıyorum o an kafana sık dese sıkıcam o kadar tesiri altındayım. Ben ellerimi tasa soktuktan sonra Halise ana bana “ Şimdi bir dua okucam 7 kere eğer okuduğum şeylere dayanırsan, seni rahatsız eden şeyi kovacağım” dedi ben dondum kadının söylediklerini dinliyorum . Halise ana duaya başladı daha sonradan ne olduğunu öğrendiğim şu duayı okudu “"Euzu bi kelimâtillâhi't-tâmmeti min kulli şeytanin ve hammetin ve min külli aynin lammeh." Her okuyuşunda o ateşli küle üfledi bende içimden sayıyorum kaç olduğuna ama her okuyuşunda sanki boğazıma yumruk atılıyormuş gibi oluyordu. Beşinci kez okuduğunda artık dayanamadım kalktım kendimi dışarı attım. Öyle nefessiz kaldım ki dayanacak gücüm kalmamıştı benim peşime amcaoğlu geldi “ Ne oldu lan, niye kendini dışarı attın” diyince bende “ Oğlum dışarı çıkmasam sanki kalbim duracakmış gibi hissetim dayanamadım” diyince amcaoğluda bende işin ciddiyetinin ne boyutta olduğunu anladık. Ben bir sigara yaktım halam içerde biraz durduktan sonra yanımıza geldi. “Oğlum senin durumun ciddiymiş, Halise ana rahat bırakmazlar durumu daha da ağırlaşır, başına bir hal gelir dedi” bende halama “ iyi de hala ne yapabiliriz onu söylemiyor mu “ dedim. Halam da bana “ Halise Ana bu gece senin burda kalmanı istedi, okuyup birşeyler yazacakmış” dediğinde bende “ Hala tanımıyorum etmiyorum nasıl kalayım, korkarım ben burda “ dedim. Amcaoğlu olanları duyunca zaten iyice tırsağa bağlamıştı böyle olaylardan da çabuk etkilenir o da bana Kal diye ısrar edince bende kabul ettim. Neyse bizimkiler arabaya atladı gitti. Ben evin önünde ki odun kesme kütüğünün üstüne oturup bir sigara yaktım karşıda ki dağları izlemeye başladım o sırada içerden o kadın geldi bana “ Halise Ana seni çağırıyor içeri “dedi ben de sigarayı yere atıp içeri girdim. Halise ana bana “ Namaz kılmayı biliyor musun “ dedi bende “ evet biliyorum “ dedim O da “ o zaman abdest al ruhunu arındır akşam namazını kıldıktan sonra yanıma gel “ dedi
    Tümünü Göster
    ···
  17. 18.
    +2
    Yanında ki kadın bana kalacağım odayı gösterdi oda’nın içinde de bir ibrik bir de demirden leğen gibi bir şey vardı bunlarla abdest alabileceğimi söyledi ve odadan çıktı. Bende bütün bu yaşadıklarımın şaşkınlığı ve yorgunluğuyla yerde ki döşeğe kendimi attım bütün bu olanları sorguluyordum daha dün düzenli bir işim hayatım varken bir anda herşeyin bozulması hiç planımda yokken köye gelmem, köyde bu yaşadıklarım beynimin içinde dönüyordu. Bir ara gözüm dalmış akşam ezanı sesiyle uyandım. Odanın içinde ki ufak tabureye oturup o demir leğeni önüme çektim , yerleri ıslatmamaya dikkat ederek abdestimi aldım . Namazlık var mı diye etrafıma bakarken duvarda asılı olan keçi postunu alıp üzerinde akşam namazını kıldım. Hayatım boyunca çok namaz kılmasam da içimde sıkıntının olduğu en zor namazı kıldım bilirsiniz akşam namazı en kısa namazlardandır önce 3 rekat farz sonra 2 rekat kılınır önce farzın kılmasının sebebi de kıyametin akşam namazından sonra kopacağı inanılışına göre sadece bu namaz da önce farz kılınır. Neyse vehasıl ben namazı da kıldıktan sonra odadan kapıya çıkıp bir sigara yaktım, sigarayı içtikten sonra içeri Halise Ana’nın yanına gittim o da içeri de Kuran okuyordu bir şey demeden köşeye oturdum okuduğunu bitirmiş olacak ki bana “ Kıldın mı namazı” dedi bende “evet kıldım” dedim. Kuran’ı kapatıp duvarda bezden kılıfına koydu bana “ içerde abdest aldığın leğeni suyunu dökmeden getir” dedi bende suratımda anlamsız bir ifadeyle odaya gidip su dolu leğeni getirdim odanın ortasına yere koydum. Halise Ana yerinden kalkıp percerenin perdesini örtüp kapıyı kapattı. Bana “Bugün burada gördüklerini, duyduklarını kimseye anlatmayacaksın, Allahın izniyle seni bu beladan sıyırıcam” dedi . Kadın bu kadar ciddi konuşunca bende “ Tamam “ dedim sadece. Halise Ana odanın köşesinde ki sandığın başına gidip kapağını kaldırdı içten bir takım malzemeler çıkartı bir takım eski kağıtlar, adını daha sonra öğrendiğim safran mürekkebi,o mürekkebin kalemi, bilen bilir eskiden aydınlanmak için kandil yakarlarmış eski bir kandil ve bir tas çıkartıp yer sofrasının üstüne koydu oturdu beni de karşısına oturttu. Tası ortamıza koydu ve suyu tasa doldurmamı söyledi ben sorgusuz sualsiz ne dediyse yapıyordum suyu doldurdum. Parmağın eski bir yüzük vardı onu çıkardı suyun içine batırdı sonra parmağının yarısına kadar taktı ve yüzük taktığı parmağını ağzına yaklaştırarak şu duayı okudu Yarabbi biz niyet ettik korunmaya alman için okumaya, Yarabbi hıfz aman eyle Ya HAFIZ Ya ALLAH dedikten sonra şu duayı 3 kere okudu: Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri mâ haleka duayı bitirip yüzüğü parmağına tam olarak taktı ben şaşkın şakın izlerken bana “ Her doğru işin başı duayla başlar, Allah sadece kendisinden isteyene verir, bizde Allah’dan korunma isteyeceğiz ki bize versin” dedi. Sonra önünde ki kağıda bir takım arapça birşeyler yazdıktan sonra eliyle koparıp kağıt parçalarını su dolu tasın içine attı , yakasında ki toplu iğneyi çıkartıp bana uzattı “ igneyi parmağına batır, akan kanı da suyun içine akıt” dedi bende korka korka dediğini yaptım ,o kadar korkuyordum ki iğnenin battığını bile hissetmedim zaten bi damla kan aktı onu da suyun içine akıttım. Tası iki avucunun içinde önüne aldı içinden birşeyler mırıldanarak okudu. Bana baktı “ Büyü – fal işiyle uğraştın mı “ dedi bende “Yok bilmiyorum öyle şeyler” dedim. Ses tonunu yükselterek “ Yalan söyleme “dedi bende o anın atmosferiyle soruyu sanki ben büyü yapıp fal baktınmı diye anlamıştım Yalan söyleme diye bağırınca “ Sadece geçenlerde birisi falıma baktı o kadardı “ dedim. Suya bakarak anlatmaya devam etti “ Baktırdığın fal, peşindekileri uyandırmış, sana fal bakan kızın söylediği şeyler, onun emrindeki cinlerin onun kulağına fısıldadıkları, o alemde senin adın geçip onun cinleri kendi arasında fısıldadığın da seni rahatsız edenlerin kulağına gitmiş, falla birlikte bilmeden O alemle bu alemin arasında ki kapıyı aralamışsın, O aralıktan geçenlerde sana bu gördüklerini yaşattı. Bunlar kindarlar seni günaha sokup, aklını yitirtmek istiyorlar” diyince benim kanım çekildi yüzümü görmesem de bembeyaz olduğuna yemin bile edebilirim
    Tümünü Göster
    ···
  18. 19.
    +2
    Kadına “ Ben nası kurtulucam bunlardan” diyince kadın” Kurtulman için önce kim olduklarını seni neden rahatsız ediyorlar onu öğrenmemiz lazım” dedi. Elinde ki tasın içine birkaç kağıt yazıp attıktan sonra benden tasta ki su dan bir yudum almamı istedi ben kendimi tam teslim ettim tası alıp bir yudum içtim sudan. Tası kadına geri verdiğim de bir yudum da o içti ve “innellahe se yubtilehu” diyip 3 kere suya üfledi. Ben sanki yüz felci çevirmiş gibi en ufak bile yüz mimiklerimi hareket ettirmeden kadına bakarken, kadın suya bakıp birşeyler konuşmaya başladı hangi dilde bilmiyorum konuştukça kağıda arapça birşeyler yazmaya başladı yazmayı bitince bana döndü “ oğlum sana öteki alemden 3 tane varlık musallat olmuş, isimlerini söylediler, isevi dinendelermiş, dedene yazılan muska’nın sebebiyle 3 kuşak 3 oğlan bu sıkntıyı çeksin diye 41 gece de 41 kere okuyup yazmışlar, sen işlediğin günahın değil kanını taşıdığına yapılan büyünün etkisini çekiyorsun” diyince ben ağlamaya başladım “ neden bana vurdu bu büyü ben ne yaptım” diyince kadın “ Büyü dedene yazılmış ona sıkıntı çektirmişler, etkisi babana geçmiş ama baban yaptığı bir iyilikten dolayı Allah’ın melekleri tarafından ismi dualarla zikredilmiş, büyü ona tesir etmemiş, üçüncü kuşak da babanın kanını taşıdığın için sana vurmuş” diyince ben iyice deliye bağladım “ Nası kurtulucam bundan diyince bana “bekle “dedi kağıda uzunca birşeyler yazıp kağıdı 6 kere katlayıp sandıktan çıkardığı bir deri parçasının arsına koyarak dikti. Bana da “ bunu üstünden ayırma her zaman yanında dursun” dedi o deri parçasını alıp gömleğimin ön cebine koydum kadına “ Bitti mi” diyince o da “ daha yeni başladık Allahın izniyle bitecek “ dedi. Beni abdest aldığım leğenin bir başına oturtarak kendisi de yastıkların altından çıkardığı çarşafı leğenin üstüne örttü ve karşıma oturdu. Bana “ Dediklerimi yap, gördüğünden korkma, korkup bırakırsan, peşini bırakmazlar, dediklerimi yaparsan kurtulursun” dedi bende ses etmeden başımı salladım “Şimdi dedi ben okuduktan sonra elini çarşafın altından abdest aldığın suya daldır, eline ne gelirse korkmadan al kenarı koy “dedi bunları duyanca stresden dişimi sıkmadan nerdeyse dişlerim kırılacaktı. Halise Ana bir takım dualar okuyup o tastaki suyu da içindeki kağıtlarla birlikte çarşafın üzerinden leğene döktü. Ben zaten korkudan nerdeyse altıma kaçıracakken birden” bana elini leğene sok ne gelirse korkmadan dışarı at” dedi. içimden besmele çekip elimi suya soktum ama kafamda da şu düşünce leğenin içinde sadece su vardı ne çıkarcam ben burdan derken korkudan nerdeyse kalbimin atışını hissetmediğim o ana geldi elimi çarşafın altında suda karıştırırken elime bir takım birşeyler gelmeye başladı o gelen şeyi avucumun içine alıp dışarı çıkarttığım da kafayı yememem Allah’ın bana acımasıydı bence dışarı çıkarttığım şey üstü iplikle dolanmış bir cevizdi. Çıkan şeyi görünce Halise ana “bir daha sok ne varsa çıkar “diyince elimi yeniden daldırdım elim yine cisimler değiyordu bu sefer ki çıkarttığım bir hayvan dişiydi büyük ihtimalle bir domuzun ön dişiydi. Ben bunları görünce hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bir daha yap diyince bu seferde deriye sarılmış dikişli bir muska çıkardım. Halise Ana çıkanları görünce yüzüme acır gibi baktı o sıra ben elimi başıma dayadım ağlamaya devam ediyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 20.
    +2
    Halise ana bana sert bir biçimde “ Kalk sofranın önün otur “dedi ben yaşadığım şeyin şokuyla yerimden kıpırdayamadım yakamdan tutup beni sirkeleyince zoraki sofranın önüne oturdum. Çıkanları sofranın üstüne koyup bana “oğlum size kara bir büyü yapmışlar, deden yaşadığı sıkıntının sebebini öğrenemeden öbür dünyaya göçmüş, baban da yaptığı iyiliğin mükafatı ile zarar görmemiş ama o iyiliğin sayesinde babanı koruyan Melekler binlerce kez büyüyü yapana Allahın” Ya Kahhar” ismiyle beddua etmişler, vay ki o bedduayı alanların haline sen bile acırsın, Biz insan oğlu çamurdan, cinlerde dumansız ateşten yaratılmış, insanın kötüsü kafiri olduğu gibi, cinlerinde kötüsü kafiri var, Şimdi sana musallat olanları yakıcam, çünkü daha ilk oturduğumuzda Rahmani cinler vasıtasıyla onları uyardım, onlar alay edip gücümün onlara yetmiyeceğini bana da musallat olacağına söylediler, ama bilmiyorlar ki benim gücüm değil Allahın gücü yetecek” dedikten sonra sofrada ki Kandili belinde ki kuşaktan çıkardığı kibritle yaktı kandilin ateşi ağır ağır büyümeye başladı .Kağıda musallat onların adını yazdıktan sonra önce şu duayı okuyup “Ya eyyuhelleziyne keferu la ta'tezirulyevme innema tuczevne ma kuntum ta'melune.” Kağıdı kandilde yakmaya başladı o an ev öyle bir derinden sallandı ki ben deprem oluyor diye yerimden kalkıcakken bana “otur” diye bağırdı. “Sana musallat olanları yakıyorum, yaktıkça bizi korkutmaya çalışıyorlar” diye söyledi ben sesimi çıkarmadan oturdum duayı okuyup her kağıdı yaktıkça ev sallandı son kağıtta evin camı bir patladı ki cam kırıkları sofraya kadar geldi. Ben içimden bildiğim bütün duaları okurken gözümün görüpte anlatsam ifade edemeyeceğim bir şey oldu önümüzde ki o tasın içi yarıya kadar kan diyebileceğim kırmızı bir sıvıyla dolmuştu. Halise Ana leğenden çıkan cevizinin ipini çözüp tasın içine attı peşine o domuz dişini onun peşine de çıkan muskayı yarıya kadar yakıp tasın içine attı. Ben titrerken Halise Ana gayet soğuk kanlı bir biçimde “ Allahın izniyle bu şerden kurtuldun, seni buraya getiren neden de, falına baktırıp o ifritleri uyandıran neden de hepsi Allah’ın bir vesilesiydi, ben sadece bu işte aracı oldum dedi. Bana öyle bir titreme gelmiştiki sanki havale geçiriyordum bana kalkıp bir yudum su verdi suyu içtikten sonra koluma girip odama zütürdüğünde döşeğe yatmama yardım etti. Bana da “ Muskayı yanından ayırma, ev mühürlü, hiçbir kötlük giremez , Müslüman cinler evi koruyor, korkmadan uyu “dedi .Ben artık o anlık şokla mı nedenini bilmediğim bir şekilde huzurla uykuya daldım.
    Tümünü Göster
    ···