/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +9
    Dehşet içinde yavaş ve emin adımlarla metal tekerlekten aşağıya inmeye başladım. Dudaklarımda gri kabuklar oluşmuş, parmak uçlarım turuncu bir tozla kaplanmıştı. Ayağımı koyduğum demir parçası bazen büyük bir gürültüyle kopup yere çarpıyor bazende inatla turuncu yığına tutunuyordu.

    Bastığım demir parçası buraya onlarca yıl önce koyulmuştu. kabinlerin renkleri güneşte solmuş onları sabitleyen zincirlerin çoğu kopmuştu.

    Birkaç dakika içinde yere indim. Timuçin yanındaki azmanı dürterek. Baksana lan adam ölmedi dedi kahkahalar içinde. Sonra beni önlerine katıp kamp alanına kadar arkamda konuşarak takip ettiler. Bir yandan da sigaramı içiyorlardı binler.

    Yanındaki elemanında isminin Emir olduğunun öğrendim. Kısa saçlı, beyaz tenli bir adamdı Timuçine göre daha uzun ve daha yapılıydı. Konuşması ve mimikleri görünüşünün aksine daha çocuksaydı. Ama gözlerinde beni rahatlıkla öldürecek vicdansızlığı gözlerinde hissedebiliyordum.

    Çok geçmeden kampa girmiştik. Kendimi yavaşça bir yere bıraktım ve soluklanmaya başladım. Ama grup lideri olarak düşündüğüm esmer elemanın beni rahat bırakacağını belliydi gelip saçlarımdan tutarak beni kaldırdı.

    -Önce rapor sonra dinlenme. dedi kaba sesiyle
    -Önce su sonra rapor. dedim acıyla titreşen bir tonla. Bu cevabım onu sinirlendirmiş olacak ki saçlarımı daha sert sıktı.
    -Ön-ce su son-ra ra-por. dedim tekrardan. Esmer bininde benle uğraşacak zamanı yoktu. beni Timuçinin önüne doğru fırlatım hırsıza biraz su ve sigara verin ben birazdan gelirim dedi.
    ···
  2. 27.
    +7
    Timuçin bana metal bir bardak dolusu su getirdi. Ne suyuydu ve ya nereden getirmişti bilmiyorum ama büyük bir iştahla tüm suyu içtim. Ardından benim paketimden çıkardığı bir dal sigarayı uzattı ve çakmağımda yaktı.

    -Patron gelene kadar bitir dostum.
    -Patron?
    -Saçlarını çeken adam lan işte
    -Tamam

    Bir ağacın gölgesinde sırtımı yaslamış sigaramı ciğerlerime çekiyordum. Tekrar düşüncelere dalmıştım o güne meteor yağmurunun başladığı güne.

    "Meteorlar girdiğimiz binanın tavanına birbir çarpıyordu. Burakla ikimiz birbirimize bakıyor bir yandan da dua ediyorduk. Aslaftlarda her düşen meteorla beraber birkaç metrelik kraterler açılıyor dev apartmanlar birbir yere gömülüyorlardı. Ama bilemezdik ki her şey meteorların sokaklarda sessizce durmasından sonra başlayacağını."

    "4-5 dakikalık dev gürültülerin ardından meteorlar sokaklarda ve yıkılan binaların üzerilerinde hareketsizce duruyordu. Onlarca insan meteorların gazabından ölmüştü. Polis ve ambulans yolların yok olmasından dolayı hareket edemiyor. Yaralananlar çaresizce sokakların ortasında ölüme mahkum oluyordu."

    "Burak ve ben girdiğimiz binanın içerisinden yavaş adımlarla çıktık. Kimi insanlar sokağa bizden önce çıkmış kaybettikleri arkadaşlarını eşyalarını arıyorlardı meteorların arasında."

    Birinin kolumu tutmasıyla hayallerimin arasından sıyrılmıştım.
    ···
  3. 28.
    +7
    Kızıl saçlı bir kız kolumu tutmuş Patron geliyor demişti. Esmer sakallı azmanımız işte geliyordu.

    Kalktım ayağa.

    -Oooo hırsızımız nezakette öğrenmiş. dedi. Birşey diyemiyordum adam küçümser gibi konuşsa da haklıyı. Beni yakalayamasalardı onları buralarda aç ve susuz bırakacaktım yani tam olarak değil çandamı doldurana kadar çalacaktım sadece.

    Karşıma kadar geldi otur dedi beraber oturduk.
    -Konuş bakalım bay hırsız ne gördün. biran ne diyeceğimi bilemedim. Ben konuşmaya hazırlanırken o da gömlek cebinden benim sigaramı çıkardı bir tane kendine aldı bir tane de bana uzattı sonra matarasını ortaya koydu ve içebileceğimi işaret eden bir hareket yaptı.

    Sigaralarımız yaktık ve konuşmaya başladım.

    -Gazi Mahallesi ve Tandoğan çevresi yıkıntılar içerisinde ve daha az cin devriye geziyor. Bahçeli evler ve Beştepe tarafı daha düzgün ve daha çok cin var, Emek ve Aşti.

    -Ne olmuş Emek ve Aştiye
    -Orada insanlar gördüm.
    -Ne insanı
    -Konya yoluna çıkmış Ankaradan kaçan insanlar gördüm.
    -Konyaya mı
    -Sanırım evet
    -Nereden biliyorsun
    -3 ay önce bir cin bana bir bilgi verdi
    -Neymiş o. Kaşlarını çattı sigaramdan derin bir nefes aldı bin. Yüzünü ekşiltti konuşmamı işaret etti.
    -Konyada bir birlik kurulmuş Kendilerine Mevlana islam Kuvvetleri diyorlarmış. Şehri temizlemişler gıda üretip temiz su çıkarmaya başlamışları. Sadece Konya da değil Bakü Kudüs Roma. Bölgesel direnişler gerçekleştiriyormuş.

    -Ne yani herkes bir cinin sözüne güvenip mi kendilerini ateş çemberine atıyor. O yol çok tehlikeli.
    -Evet evet ama başarılabilir.
    -Sende mi oraya gidiyordun.
    -Evet
    -Neden
    -Düzenli bir hayat için, medeniyet için.
    -Saçmalama çocuk Konya kaç kilometre bana söylesene hem bu kadar yiyecekle ne kadar dayanabiliriz ki.
    -Avlanarak yürüyecek, usanmadan yol katedeceğiz. Sonu özgürlük olacak.
    -Ya olmazsa
    -Burada değil Konya da ölürsün en kötü.
    -Çocuk emin misin?
    -Emi... Kızıl saçlı kız hemen araya girdi
    -Patron bir hırsızı mı dinliyorsun? Kes boğazını kurtul.
    -Zeynep bir dakika dedi ve tekrar bana döndü.
    -Bu düşüneceğim hırsız. dedi ve beni ağaca bağladılar. O kadarda kötü değildi doğrusu en azından su içmiş ve gölgedeydim.
    ···
  4. 29.
    +14
    Ağaca bağlanmış etrafta ne yaptıklarını gözetliyordum. Düşüncelere dalmıştım tekrardan Meteor kaplı sokaklarla dolu düşüncelere.

    "insanlar yavaş yavaş evlerinden sokaklara doğru çıkıyordu. hala binalar yıkılıyor sokaklardan binalardan yıkıkların alltından çığlık sesleri yükseliyordu. Sokaklar kan kırmızısı ve meteorların gökten getirdiği fıstık yeşiliyle parlıyordu. Akşam saatlerinin karanlığı ve kimsesizliğimiz bizi dahada çaresizleştiriyordu. Kısa zaman sonra sokak başlarına askerler ve polisler durmaya başladı. Bir megafonla bize çağrı yapıldı meteorlardan uzak durmamız gerektiği söyleniyordu."

    "Burak ve ben hızla yerimizden fırlayarak askerlerin olduğu bölgeye doğru koşuyorduk ki meteorun biri çatlamaya başladı ardından diğerlerinde orada durmuş çatlayan meteorun içinden ne çıkacağını izliyorduk. Asker bağırıyor biz duruyorduk."
    ···
  5. 30.
    +5
    "Meteorlar kırıldı içlerinden kimisi ufak kimisi büyük değişik korkunç canlılar çıktı. Asker ve Polis karşılıklı olarak sokağı yaylım ateşine almışlardı. Meteorların içinden çıkan her yaratıık mermilerin vücutlarına girmesiyle parçalara ayrılıyordu."

    "Halk yeniden paniklemiş. Etrafa kaçışıyorlardı Burak ve bende çıktığımız hana tekrar girdik. Koşuyorduk. Gri sarkıtları açılmış pazar tezgahlarını hızla geçerek çıkışa doğru koşuyorduk. Ama karşımıza birden metorlardan çıkan yaratıklardan çıktı. Elinde boyunun yarısı kadar bir kama ve dev ağzıyla dudaklarını ıslata ıslata geliyordu. Birden arkamızdan bir ok fırladı ve önümüzdeki cüce yaratığı bir kirişe çiviledi."

    Birinin omzumu dürtmesiyle düşler aleminden çıktım.

    -Hırsız sana diyorum beni duyuyor musun?
    ···
  6. 31.
    +10
    Kızıl saçlı kız karşımdaydı yeniden. Yüzünü ilk defa dikkatlice inceleyebilcektim. Eğilmiş beni daldığım yerden çıkarmaya çalışıyordu. Yüzünde hafifçe serpilmiş turuncu çillerden başla bir kusur ve leke yoktu. Hafif çekik, kahverengi gözleriyle benim gözlerime bakıyordu doğrudan.

    -Ahtapot
    -Ne?
    -Benim Adım Ahtapot. Yüzünü ekşiltti ve
    -Eeee bundan bana ne hırsız diyerek kendini geriye doğru çekti... Bunu yapınca salaklaşmıştım beyler kız resmen beni gibmişti.
    -Hmmm o zaman benden ne istiyorsun.
    -Patron seni yanında istiyor.
    -Ağacıda yanımda zütürmemi istiyor yoksa beni çözecek misin?
    -Benim sabrımı zorlama hırsız senin kanında boğulmanı izlerim.
    -Her neyse Zeynep çöz beni.
    -ismimi nereden biliyorsun hırsız
    -Sadece duydum
    -Eeee ne kadar sinir bozucu bir adamsın sen öyle.
    Benden hemen kurtulmak için hızla bağlarımı çözdü ardından beni patrona zütürdü.
    ···
  7. 32.
    +11
    Benden hoşlanmadığını anlamıştım ama nefret etmesi gerçekten kötü olmuştu. Ama şuan son sorunum bir grupta yer edinmekti. Bana çantamı ve bir paket sigaramı verip salsalarda oldukça mutlu olurdum. Zeynep beni sert bir şekilde esmer binin önüne düşürmüştü.
    Sonra elemana dönerek ben yatıyorum dedi. Oda onaylayınca kampta ayakta olan bir biz kalmıştık ateşin başındaydık. Herkes tulumlarına girmiş uyuyorlardı ya da geçen gece bana yaptıkları gibi tetikte bekliyorlardı.

    Patron konuşmaya baladı. Bu adam 40lı yaşlarında olmasına rağmen oldukça fit ve atletik bir adamdı. Uzun beyaz sakalı ve kısa saçlarıyla emekli bir subaya benziyordu. Sanki endişeli ve birazda umutla bakıyordu bana. Korkuyor aynı zamanda bu işten sıyrılabileceğimi düşünerek konuşuyordum.

    -Hırsız
    -Efendim
    -Bana Konyadan bahset
    -Bende bir şey bilmiyorum birkaç ay önce bir cini öldürmeden önce konuşturdum. Konya da isyanların başladığını cinleri püskürttüklerini anlattı.
    -Oraya gidebilir miyiz?
    -Evet elbette.
    -Kuşağımın arasından haritamı çıkardım.
    -Onu nasıl sakladın seni iyi arayamamışlar -Aptallar-
    -Merak etmeyin başka her şeyimi aldılar
    -Haritayı ateşin yanına koydum. Bir sigara rica edip biraz su içtikten sonra. Ankara kalesinde kurduğum planı açıklamaya başladım.
    ···
  8. 33.
    +9
    -Öncelikle Celal Bayar bulvarından Gazi üniversitesi kampüsüne ulaşmalıyız orada ver çevresinde bir gece konaklayıp ihtiyaçlarımızı karşılar bölgenin kontrolünü ele geçiririz. Ardından Fevzi Çakmak Caddesinden ilerleyip Bahçeli Evler ve Beştepe birimlerine hiç görünmeyeceğiniz. Emek birimleri olsada Cadde Mahallenin öbür ucu olduğu için karşımıza zayıf ve sayısı az birlikler çıkacaktır. Ardından Akdeniz Caddessini kullanarak Milli Kütüphaneye sığınacağız orası dinlenmemiz ve tekrardan mevzi almamız için oldukça güvenli olacaktır.

    işimizi orada da bitirdikten sonra Ziyabey Caddesini kullanarak Mevlana bulvarına çıkacağız sonrası tabana kuvvet Haritaya uyarak yürüyeceğiz.

    -Güzel plan doğrusu
    -Patron kararlı mısın?
    -Evet
    -Tereddütlerin var sanırım
    -Elbette burada iyi kötü yaşıyorduk
    -Yaşam bitiyor Patron yiyecek içecek kalmadı yakında öleceğiz.

    Etraftan hışırtılar duymaya başladım. Ama Patron hala konuşuyordu.
    -Gideceğim --..-...

    Savaş çığlıkları duyuyordum. Haritayı tuttuğum gibi ateşe attım..
    -Ne yaptın lan sen hırsız bin
    -Cinler geliyor mevzi almalıyız.
    -Ne
    -Çabuk kaldır şunları
    -Kalkın!!!

    Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu
    -Pusuya düştük.

    Herkes kalkıyordu. Palalarını aldılar, oklarını yaylarına sürdüler. Elime bir yanan odun parçası alıp uzaklara atıyor oraları aydınlatıyordum. Kadınlar oklarıyla bir yuvarlak oluşturmuşlar erkekler ellerinde palarıyna onların önünde duruyorlardı.

    Benim aydınlattığım yerde eğer bir cin vaarsa oklar birbir vücutlarını parçalıyordu.

    Ama durduramıyorduk gittikçe yaklaşıyorlardı. Geneli küçük mavi cinlerden oluşsada muhafız cinlerde vardı. Sayıları oldukça fazlaydı. Ellerinde baltalarla kamalarla saldırıyorlardı. Bana albeletimi verin desemde herkes can derdinde beni gibleyen yok tabi mevzininde dışındayım.

    Biz muhafız cin beni gözünü kestirmiş koşarak üzerime doğru geliyor ben dururmuyum hemen topuk tabi ama ne olduğunu anlayamadan yere düştüm. Yüzüm ellerim her yerim çizilmişti. Muhafız cinde beni bırakacak değil ya hızla beni kesmeye koşuyor bin. Sarı zırhının altında yeşil iri vücuduyla elindeki baltayı kaldırdı tam vuracak.

    Vücuduna art arda 2 ok saplandı ve yere düştü. Hemen ayağa kalktım. O zaman kadar da bizimkiler mevziyi delmişler birazda olsa rahatlamışlar grubun yarısı kampı topluyor diğer yarısı gelen tek tük cini kesiyordu. Patron bana arbeletimi ve kılıcımı attı. Çantamı yerden aldım. Çarpışmalar tek tük devam etti herkesin eşyaları toplanmıştı.

    Patron
    -Geri çekiliyoruz. dedi
    Timuçin
    -Nereye diye sordu
    Beni takip edin dedim.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 34.
    +5 -1
    Neyse beyler Timuçin omzumu tuttu ve Patrona döndü.

    -Patron bu hırsıza güvenecek miyiz?
    -Timuçin bu adam bana çok özel bilgiler verdi.
    -Ne diyorsun Patron

    Bu sırada arkamızda hala cinlerle çarpışanlar vardı. Tek tük te olsa hala saldırıyorlardı.

    -Timuçin bunu burada konuşamayız şimdi onu izleyelim olmazsa boğazına bir ok saplarız.
    Bu tehdit beni korkutmuştu ama yine de tek çarem onlara güvenimi kazandırmak ve sömürebildiğim kadar kaynaklarını sömürmeliydim.
    ···
  10. 35.
    +8
    Saatler ilerlemiş etraf iyice kararmıştı. Yerde can çekişen son cinleride öldürdükten sonra arkama düştüler. Haritayı yaktığım için bana ihtiyaçları olduğunu biliyordum. Tabi patronda bunun farkındaydı. Neyseki 1-2 ay sürekli baktığımdan haritada yer alan her yeri karış karış ezberlemiştim.

    Timuçin ve diğerleri bana güvenmiyorlar hatta benim gibi kan emicilerden nefret ediyorlardı. Gecenin kör karanlığından uzunca yürüdük. Elimizde önümüzzü zor aydınlatan yağ kandilleri ve sürtünme enerjisini elektiriğe çeviren güçsüz fenerlerle delik deşik olmuş asfalt yolları zor kestirebiliyorduk.

    Her an saldırıya uğrayabilirdik. Korku ve dehşet vardı kalbimde. Biliyordum ki en ufak aksilikte beni bırakıp kaçarlar hatta onlara ayak bağı olmamam için kalbime bir ok saplayabilirlerdi. Temkinim her zamankinin iki katıydı. Artık hem önümü hem arkamı kollamak zorundaydım.

    Grubun yarısının gözü etrafta yarısınnınki de benim üzerimdeydi. Rahatsız oluyor fakat onların bakışlarını hissetmiyor gibi davranıp karanlıkta en önden ilerliyordum.

    Önceden kat kat yükselen binalar artık 2 insan boyunu aşmıyor, kapital yapının mabetleri avmler yerle bir olduğunu görüyorduk. Ne hale gelmiştik ne zaman bu kadar güçsüz kalmıştık.
    ···
  11. 36.
    +10
    Az gittik uz gittik Gazi Mahallesinin dar bir sokağından ilerleyerek Gazi üniversitesinin içerisine sızdık. Hatırlıyorum 5 yıl önce buraya bir arkadaşımı ziyarate gelmiştim. Öğretmen olmak için yanıp tutuşan bir arkadaşımı. Rektörlük binasına imrenerek bakmıştım. Şimdi o gösterişli binadan geriye kalan sadece yıkık duvarlar ve etrafa saçtığı tuğla bloklar kalmıştı.

    Gecenin karanlığında etraftaki cinleri parıltımızla buraya çekmemek için ışıklarımızı söndürdük. Herkes susuyor kimsenin ağzından bir kelime çıkmıyordu.

    Son gördüğüme oranla çimleri orantısızca büyümüş, ağaçların dallarına asılan Türk Dünyası bayrakları etrafa savrulmuştu.

    Bu üniversitenin bile atfosveri tamamen bozulmuştu. Rengarenk dalların gölgesinde çay sigara yaptığım aklıma geliyordu. Ama bunları düşünme sırası değildi.

    Patron kalın sesiyle komutları vermişti. Dörder kişilik nöbetler halinde uyuyacak yarın sabah yapacaklarımız hakkında konuşacaktık.
    ···
  12. 37.
    +7
    Başımı uzun şimlere koyup uyumayı denedim. Ama aklım hala o gündeydi. Okların önümdeki korkun yaratığı delip geçtiği günde.

    "Arkamı döndüm karşımda orta yaşlarını çoktan geçmiş bir adam gördüm Burak yanımda neler olduğunu anlamaya çalışırken Ben adamla birkaç saniyeliğine de olsa göz göze gelebilmiştim. Elinde siyah bir arbelet vardı. Sağ elinde ise 6 tane ok tutuyordu."

    "Ama korku ete kemiğe bürünmüş ve hayatımızı kurtaran adamın sırtına bir kama sokmuştu. Bir mavi cin adamın boynuna çıkmış göğsünü dehşet verici bir nefretle bıçaklıyordu."

    "Adama doğru hızla koştum ardından g3 mermilerinin etrafa kara kanlar saçtığına şahit oldum. Bizim adamı öldüren mavi cin paranparça olarak yere serilmiş adamla beraber yere serilivermişti."

    "Adamın yanına vardığım da çoktan binanın zemininde kara ve kırmızı kan birbirine karışmıştı. Yapacak hiçbir şeyim yoktu adamın sıkı sıkıya tuttuğu okları ve arbeleti alıp arkamı döndüm."

    "Burak binanın çıkışına doğru koşuyordu. Korkmuştu haklıydı. Ayağa fırladım binayı ayakta tutan gri dikiklerin arsından geçerek Buraka yetişmeye çallıştım. Kalbim olağanca hızıyla atıyor adrenalini tüm hücrelerimde en şiddetli haliyle yaşıyordum."

    "Burakla beraber aynı anda binadan çıktık. Dışarıda Tankların üzerlerine çıkmaya çalışan mavi cinler yerde yatan adamlara bile acımayan muhafız cinler vardı. Ve bir de biz gibi tek tük direnen yerel halk"
    ···
  13. 38.
    +7
    Düşünceleri içerisindeyken uyuyakalmıştım. Ne kadar oldu bilmiyorum Emir'in koca ellerinin beni dürtüklediğini hissettim. Gözlerimi açıp ona doğru döndüm.

    -Kalk bakalım hırsız nöbet sırası sende bizimle yaşayacaksan bebek gibi uyumaktan dahha çok şey çok şey yapmalısın dedi.

    Gözüne girmek zorundaydım hemen ayağa kalktım ve nöbet yerimi tuttum Emir de benim yattığım yere uzanmı.ş uykuya dalmayı bekliyordu.

    Gece o kadar karanlıktı ki nöbet arkadaşlarımı bile göremiyordum. Gözlerimi bir noktaya kilitlemiş aklımla konuşuyordum. Nele olacağını nereye gideceğimizi herşeyin doğru olup olmadığını düşünüyordum.

    Bir el aniden omzuma dokunmuştu. Refleksif olarak arbeletimi bana dokunanın yüzünün ortasına nişanladım. Karşımda Zeynep vardı. Bu hareketim onun hoşuna gitmiş olacak ki alaycı bir gülümsemeyler ince sesini dudaklarının arasından serbest bıraktı

    -Ne oldu hırsız oturduğun yerde uyuya kaldın sanırım buna nöbet mi diyorsun. yüzünde kocaman bir tebessüm oluştu ama bu öyle şirin bir tebessüm değildi dev bir alaylamaydı.

    Hem heyecanlanmış hem de aşağılanmıştım dişlerim bir türlü ayrılmıyor kelimelerime özgürlük vermiyordu.

    -Aslında konuşmayınca biraz daha çekilir bir insan oluyorsun hırsız. Önceden yanmış bir sigara ve yarım bardak su verdi.

    -Kusura bakma ne olur yemeğinizi gün doğunca gerireceğim ama açlığınızı bu bastırır sanırım. dedi alaycı sesiyle.

    Bu kızın bedeninin mesleğini bilemem ama ruha tam bir köle tüccarıydı.
    ···
  14. 39.
    +11
    Bir sigaramı fırtlıyor bir suyumu içiyordum. Aslında bu grup işi pekte kötü sayılmazdı. Ama ya bana tam olarak güvenmezlerse. işte o zaman düşünmem gereken üzerime doğru fırlamış saatte 300 kilometreyle gelen bir oktan nasıl kaçılırdı.

    Birşeyler yapmalıydım. Zaman geçiyor semada güneşin ilk ışıkları kırılmaya başlamıştı. Artık önümü görebiliyordum. Zeynep yanıma geldi hadi kalk birşeyler avlamaya gidelim grup uyanana kadar birşeyler bulursak iyi ederiz dedi.

    Yanımızda bir oğlan daha geldi 20li yaşlarına yeni girmiş olmalıydı. Yaşamasına mucie gözüyle bakıyordum. Sarımtrak saçları uzadıkça uzamış teni tozla ve toprakla kaplanmıştı. Sonradan öğrendim ki ismi Hamzaymış.

    Elimizde yaylarımız kampüsü tarıyorduk. Çok sessiz ve bir o kadarda her anki bir saldırıya karşı hazırlıklıydık. Ayrılmamız gerektiğini söyledim beni tek başıma işemeye bile göndermeyeceklerini söylediler.
    ···
  15. 40.
    +7
    Yürüdükçe yürüdük kampüsü tamamen taradık. Bir ağacın dalından 2 tane karga indirdik. Ve yerde sürünen oldukça uzun bir yılanı öldürdük elimiz boş değildi. Dönerken.

    Grubun hemen hemen hepsi uyanmıştı bizimde gelmemizle ekgibler tamamlanmış hatta beni büyük bir çoğunluğu fazlalık gibi bile görüyorlardı.

    Bilen bilir beyler Ankaranın soğuğunu bir eser adamı topuğundan saçlarının teline kadar titretir bir de aylardan martın sonu haliyle üşüdükleri için bir ateş yaktık.

    Kadınlardan biri çantasından bir tencere çıkardı ve dallarla onu ateşin üzerine astı. Birileri kargaları yoluyor birisi yılanı temizliyordu. Bende çantamdan patates konservesini çıkarıp onlara verdim yılan etiyle beraber kaynattılar. Sıvı yağları baharatları hatta ilk yardım malzemeleri bile vardı.

    Aslında oldukça teknik ve sistemli çalışıyorlardı. Bu zaman kadar kan emicilik yaparak yaşayan ben 4 yıldır kendimi ilk defa bir şeye yararken bulmuştum.

    Patron beni yanına çağırmasıyla dikkatimi tekrardan toparladım.
    ···
  16. 41.
    +8
    Gidip yanına oturdum. Yanında Timuçinde dahil 3 kişi daha vardı biride yüzü yaralı kadındı.

    Patron Onları tanıttı işte yüzü yaralı kadın Zelihaymış Patronun karısı. Timuçinle diğer çekik çocuk olan Kubilay kardeşlermiş. Son kalan elemanın adı da Ahmetmiş.

    Patron bana dönerek
    Haritayı yakmamın akıllıca olduğunu bana ihtiyaçları olduklarını yaşamamı garantilediğini söyledi. Ama bu durumun hiç hoş olmadığını beraber yaşadığımız sürece birbirimize güvenmemiz gerektiğini anlattı.

    Sonradan öğrendim ki Zeynepte Zelihanın kızıymış Patronunsa üvey kızı. Zeliha meteorların düştüğü gün yüzüne yara almış sağlık hizmetleri aksadığı içinde dikişsizce iyileşmesini beklemek zorunda kalmış. Çok acı çekmiş ama dayanmış.

    Çok geçmeden yemekler hazırlanmıştı kızarmış karga eti ve patatesle beraber kavrulmuş yılan eti. Bu kadar adama yetmeyeceği kesindi ama az da olsa yemek zorundaydık.
    ···
  17. 42.
    +9
    Konya mevzusunu ve yol güzergahımızı orada tekrardan anlattım. Konaklayacağımız yerleri hatta gireceğimiz delikleri bile hesaplamış neler yapacağımızı ezbere okumuştum orada Yemek yerken bunları tekrardan anlatınca herkes bana karşı birazda olsa yumuşamıştı.

    Yemekler yenmiş yola koyulmak için hazırlanıyordum ki Bir kadın elinde bir bardakla yanıma geldi bunu iç daha gideriz dedi.

    Bu koku bu tat yıllar sonra ilk defa çay içiyordum. Bunun yanında sigara ne iyi giderdi lan şimdi diye düşünürken Timuçin elinde benim paketlerimden biriyle geldi içinden bir dal uzatarak al birader dedi.

    içinden bir tane çekip çakmağıyla sigaramı ateşledim. Uzun zamandır böyle bir rahatlama hissetmemiştim. Karnımın yarı aç yarı tok olan kısmını çay ve sigaranın dumanıyla doldurmuştum Ellerim ayaklarım her hücre bir huur ve rahatlama içerisindeydi. Belkide aylar sonun bir insanla konuşmak bana iyi gelmişti bilmiyorum.

    Ama artık yeni bir görevim vardı o da daha çok insana ulaşmaktı.
    ···
    1. 1.
      0
      burada kaldım rezzers
      ···
  18. 43.
    +11
    Çantalar sırtlara asılmıştı. Patrondan gidip kılıcımı istedim biraz kem küm etse de sonunda kılıcımı parmaklarımın arasına almıştım.

    Kılıç kında arbalet elimde çandam sırdımda sigaram dudağımda başım hala gövdemdeydi. Şaşılacak gibiydi doğrusu. Saat 6 gibiydi yola düştüğümüzde tulumum yoktu ama 44 numara postallarım vardı.

    Yola koyulduk Fevzi çakmak Caddesine giriş yapmıştık. Dev binalar törpülenmiş, çift şeritli yollar delik deşik olmuştu. Yılların intikdıbını alırcasına doğa aslaft levhaların arasında yeşil giysisini çıkarmaya başlamıştı. Petrol Ofisinin tüm benzini sokağa dökülmüş çukurların içine dolmuştu.
    ···
    1. 1.
      0
      şuraya bi ayraç atıyorum
      ···
  19. 44.
    +9
    irili ufaklı kuyulara dolmuş benzin. Tıslayarak hava kaçıran pompa kırak camlar yıkık duvarlar. Gazi üniversitesi iiBF kampüsünün dönüştüğü şantiye alanı yollara savrulan dev binaların iskeletleri. Aynı bir metal mezbahayı andırıyordu.

    Üstün teknoloji yıllar geçtikçe hayatta kalma reflesklerimizi derinden etkilemiş bizi bizim hayatta kalma becerilerimizi köreltmişti.

    Durum bu ki saldırılardan kurtulanlar hayat mücadelesinde fazla tutunamamıştı. Ya benim gibi bir hırsız ya da bu adamlar gibi sistemli ve atik olmalıydınız.

    Biraz önce tamamen yıkılmış metro hattının Beşevler durağını görmüştük. Bu metroda yaşadıklarım aklıma gel sevinçler üzüntüler. Aşklar karmakarışık duygular herşey gözümün önünden gelip geçti.

    Duygularım derinleştikçe derinleşti. Aşık olduğum şimdi neredeydi acaba. Öyle uzaktan izlediğim kızlar. ilk aşkım son aşkım neredelerdi acaba hayattalarmıydı ya da onlar da beni düşünüyorlarmıydı böyle sessiz sessiz?

    https://www.youtube.com/watch?v=6i2siwz1QM0

    Ankara dedim içimden tekrar serin bir yelin gri parkamı yalayan hışırtısıyla.
    ···
  20. 45.
    +12
    Metro Hattını gerimizde bırakmıştık çoktan, hızı ve olabildiğince sessiz davranmaya çalışıyorduk. Uygun adım asker düzeni etrafı gözetleyerek ilerliyorduk.

    Yine en önde ben diğerleri arkamda beni izleyerek geliyorlardı.
    Ardımda bir ses duydum grup dinlenmek istiyordu. itiraz etmedim hemen bir kaldırım taşına toplandık etrafta çoktan hurdaya çıkmış rengarenk arabalar camları yollara kadar fırlayan mağaza ve galeriler görmek oldukça kolaydı.

    Kaldırımdan kaldırdım tüm grubu ve ilerde gördüğüm parka geçirdim herkesi. Artık anıt parktaydık. Yaklaşık 1 saat yol gitmiştik sonunda Fevzi Çakmak caddesi gerimizde kalmış Akdeniz caddesinin girişindeki Anıt parka gelmiştik.
    ···