/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +1
    Şimdi sizle tamamlanmamış kısa bir öykü paylaşıcam nasıl bitmiş olabileceğini tahmin edeceksiniz gençler.
    Edit: En yaratıcı olanınıza 1 yıllık brazzers üyelik hediye

    Mehmet Bey

    Mehmetin bakımlı, narin, normale göre biraz uzun cim parmağı beş yazan tuşa basmıştı. Sinek kaydı traş edilmiş hafif pürüzlü, beyaz yüzünün üstündeki geniş alnına genelde sağ tarafa doğru taradığı kulaklarına kadar inen kumral saçından bir tutam düşmüştü. Ancak nefesiyle göğsünü şişirip dik durduğunda üzerine oturan, siyah, düz ve parlak ceketinin altındaki açık sarı gömleğin bir kısmı ütülü koyu kahverengi keten pantolonundan dışarı sarkmıştı. Üzerinde yatay beyaz çizgileri olan siyah kravatını da gevşetmişti asansöre binmeden önce. Kendini evinde hissetmeye başlıyordu o beş tuşuna her bastığında. Henüz açık olan kapıdan apartmanın girişini izlerken evinde bile buradan daha rahat olamadığını düşündü çünkü burada tek yapması gereken beklemekti. Sanki hayatla ölüm arasında bir yerlerdeydi. Yüksek güvenlikli sağlam kapılar geçmişte yaptıkları ve gelecekte yapması gereken şeylerle onun arasında kapanıyordu. Kapanırken derin bir nefes verdi içerideki sessizlikle. Sanki gün boyunca tutmuştu nefesini de burada bırakmıştı kendini artık. Kapı kapandığında biriyle aynı zamanda denk gelmediği için mutluluk duydu çünkü asansörde tek olduğu zamanlarda daha huzurlu oluyordu.

    Kapı açıldığında evinin kapısıyla karşı karşıyaydı Mehmet bey. Kapının önüne kadar yürüyüp durdu. Asansörden çıktığı andan itibaren elini cebine atması gerektiğini biliyordu ama o kapının önünde biraz soluklanmak istedi. Çoğu insandan farklı olarak Mehmet bey evinde bile kendini yeterince rahat hissedemiyordu. Gözlerini biraz kapayıp kapının ardında onu bekleyen işleri düşündü birkaç saniye ve sonunda cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Evine ilk adımını atar atmaz yüzündeki hafif gülümseme yerini ruhsuz bir ifadeye bıraktı. Dört adım sonra evinin tam ortasındaydı. Burası mutfakla birleşik tek odalı bir daireydi. Duvarlardaki krem rengi boya yıllardır yenilememişti ve duvarın üzerine çakılan yüzlerce çivi boyanın çoğunu dökmüştü. Yerlerdeki çürümüş ahşap döşeme göründüğünden çok daha sağlamdı ve üzerinde yürünürken hiç gıcırtı yapmazdı. Yaklaşık 3 aydır hiç havalandırılmayan ve çok az ışık alan bu kasvetli odanın içinde bir adet kanepe duruyordu. Mehmet bey üzerindeki takımı çıkarıp yaklaşık 3 aydır hiç yıkanmamış olan eşofmanını ve mor renk tişörtü giydi. Kanepenin sol yanındaki Yüksek kaliteli ses kaydı yapabilen kayıt cihazının düğmesine bastı ve kanepenin sağ yanında duran çekici ve çivi kutusunu alıp sol tarafındaki duvarda boş bir yer aradı.

    ilk başlarda sık sık çiviyi kaçıran çekiç darbeleri şimdi hedefini tam ortalıyordu ve 5 cm lik bir çiviyi duvara çakmak tam 3 vuruşunu alıyordu Mehmetin. Aslında işin püf noktası ilk darbeyi vurmadan önce çiviyi sabit ve duvara tam dik tutabilmekti. Yüzlerce denemeden sonra Mehmet'in elleri o kadar ustalaşmıştı ki artık kutudan aldığı çiviyi parmaklarının arasında bile oynatması gerekmiyordu. Çiviyi alıp duvara dokundurduğu anda çivinin kaderi belirlenmişti çünkü hata yapan ellerde değildi artık. ilk darbeden sonrası ise 3 yaşında bir çocuğun bile yapabileceği bir işti yinede Mehmet her seferinde dikkatini tam verirdi. Son 40 çivinin her ikinci darbesi çakıldığında aynı sesi çıkarıyordu, Mehmet bey bundan emindi ancak kendini pek kibirli biri olarak görmek istemezdi. Bu yüzden sesleri kaydedip bilgisayarda frekanslarını karşılaştıracaktı. Üçüncü darbeler ise Mehmet beyin en çok hoşuna giden kısımdı. Çivinin tam yerine oturması kararlı, sert ve ani bir darbe gerektiriyordu. O tatmin edici son vuruş sanki çiviyle beraber Mehmet Beyi de olması gerektiği yere oturtuyordu. Sanki çiviyle beraber oda duvarla bütünleşiyordu. Artık onunda duvarda sağlam bir yeri vardı. Mehmet bey vurduğu her darbe sonrasında duvara doğru gözlerini kapatıp derin bir nefes verirdi ve başının her seferinde ihtişamla yukarı doğru kalktığını hissederdi. Kaslarını gevşetip kulaklarından yanaklarına doğru ılık bir su akıyormuş gibi hissettiriyordu çaktığı her çivi.

    Birkaç çivi daha çaktıktan sonra Mehmet Bey biraz geri çekildi. Hayatı boyunca kibre karşı açtığı savaşta mütevaziliği bir an bile bırakmayan bu adamın yüzündeki gurur dolu ifade yalnız bir şeyin habercisi olabilirdi, sona yaklaşıyordu. Odanın her tarafındaki duvarlarda düzensiz ve sistemsiz bir şekilde çakılan çiviler kusursuza artık ulaşıyordu bu gurur tablosunda. Kenarlarda dahil her çivinin arasında 10 cm lik boşluklar vardı. Bu kusursuz düzen pis, ihtişamsız ve bakımsız bu duvarı bembeyaz bir kareli defter kağıdı gibi gösteriyordu. Buna ulaşmak için kaç tane çivi harcamıştı bilmiyordu Mehmet Bey çünkü saymasının bir önemi yoktu. Çivilerin fazlalığı yada sadece çakılmış olmaları bir anlam getirmeyecekti o lanet olası duvara. Bütün çiviler tam olması gerektiği yere çakılınca duvar, çiviler, çekiçler en önemlisi Mehmet Bey son huzur anını yakalayacaktı. Ancak bir çivi kalmıştı her şeyin bitmesine. Kutuya elini attığında içinde yanlızca bir çivi kaldığını farkeden Mehmet beyin kahverengi gözleri fal taşı gibi açıldı ve derin bir nefes alıp tuttu kendini. Sonrasında birden dizlerinin üstüne adete düşüp kahkaha ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Kutudaki son çivinin duvardaki son boş noktaya denk geleceğini hesaplamamıştı. işte hayatı boyunca aradığı kader onu bulmuştu. Tanrı gerçekti ve ona yardım ediyordu. Tüm varlığında ve vücudunda hissediyordu bunu. Böyle bir şeyin olma ihtimali neydi ki? Asla tesadüf olamazdı. Sonunda bir şeyi iyi yapabilmenin verdiği gururun yanına taktir edilmenin verdiği özgüven de eklenmişti artık. Oturduğu yerden kalkarken eliyle göz yaşlarını sildi ve burnunu çekti. Artık toparlanma vaktiydi Mehmet Beyin çünkü işin sonunda da olsa hala bitmemişti ve ne tanrı nede o savsaklığı sevmezdi. Elinde tuttuğu çiviye onunla vedalaşıyormuş gibi son bir kez baktı. Duvarın tam ortasında sona bıraktığı o boşluğa her zamanki gibi tek hamleyle yerleştirdi son çiviyi...
    ···
  1. 2.
    0
    dıbına koduğumun andavalları size yazanda kabahat gidin 31 çekin anca
    ···
  2. 3.
    0
    çaktı
    ···
  3. 4.
    0
    ciddiyim okuyanı gibsinler
    ···
  4. 5.
    0
    okumadım ama katil azrail
    ···
  5. 6.
    +2
    ... tam çekici vuracak iken o anda gözüne yerdeki erotik dergi çarptı. Üzerinde Kasım ayının güzeli vardı. Eğilip dergiyi yerden aldı. Gerçek huzuru bulmuşcasına çok sevinçliydi. Kanepenin kolundaki tuvalet kağıdı rulosunu eline aldı ve uzun zamandır aradığı dergiyi bulmuş olmanın mutluluğunun gözyaşlarını silerek kafasını kaldırdı. Derin bir nefes aldı ve dedi ki: "Bu rutubet kokusu ne amk havalandırayım şu evi."
    ···
  6. 7.
    0
    @6 en azından okumuşsun hacı buda bir şeydir amk.
    ···
  7. 8.
    0
    ... ve birden uyandı. Yerdeydi , el ve ayak bölgelerinden gelen bir acıyla kendine gelebilmiş olduğunu farketti. Ve elinin ayağıyla birlikte şişmiş olduğunu gördü. Galiba son çiviyi çakarken çekici eline vurmuş , o panikle çekici elinden ayağına düşürmüş; acıyla geri geri yürürken kafasını duvara çarpmış ve bayılmıştı.

    Hafiften başı ağrıyordu. Tahminince başının arka tarafı şişmişti. Sağ eliyle başının ense bölgelerini yavaş yavaş yukarı çıkmak suretiyle yokladı; bir şişiğe denk gelmedi. Son çiviyi çakamamasını bir mesaj olarak algıladı. Tahminince yakın zamanda hayatı renklenecekti ve mutlu bir hayat yaşayacaktı.

    Hayatı boyunca kendini fazla kasmış olduğunu , hiçbir zaman hayatın tadını tam olarak alamadığını farketti. Artık buna bir son vermeliydi. Hemen sokağa çıktı , cebindeki parayla kendisine yeni moda bir takım elbise aldı. Üstüne beyaz gömlek üzeri kahverengi bir yelek ve bordo ceket; altında ise bordo pantolon ve bordo sivriburun ayakkabı almıştı. Kafasına ise tahmin edilebileceği üzere takmak için bordo fötr şapka tercih etmişti.

    Çok yakışıklı görünüyordu , kendisini çok iyi hissediyordu. Fakat bir ekgib vardı , saçları...
    Biraz düşündükten sonra normal halinin en iyi hali olacağı kanısına vardı ve her şeyin yeterince iyi olduğu konusunda kendisini ikna edebildi. Artık hayatına renk katacak o şeyi aramak üzere yola çıkabilirdi...
    ···
    1. 1.
      0
      Çok ilginç devam ettin hacı tebrik ederim hakaten. Yanlız hayatının renkleneceğini neden tahmin etti karakter ve neden bordo rengini vurguladın?
      ···
      1. 1.
        0
        Hayattaki en büyük amacı duvarlara çivi çakmayı tamamlayabilmekti . Büyük bir tesadüften ötürü işlerinin tam da zamanında yoluna girmesi ona tanrının gerçek olduğunu ve onu desteklediğini düşündürmüştü. Fakat son çiviyi çakarken çekici eline vurup , o acının verdiği panikle çekici elinden ayağına düşürmüş; acıyla geri geri yürürken kafasını duvara çarpmış ve bayılmıştı. Bu da hayattaki tek amacının bu olmaması gerektiğini, zamanı gelince hayatının renkleneceğini ve sadece gayret etmesi gerektiğinin bir göstergesiydi. (kurguma göre)
        ···
      2. 2.
        0
        Bordo rengine gelince , açık-kapalı ortası tonda olan bir renk , insanı bunaltırken aynı zamanda içini açıyor. Karakterin durumuna en uygun renk buydu bence. * Geç cevap verdiğim için özür dilerim , başka bir işle meşguldum.
        ···
  8. 9.
    0
    kimsenin adam gibi okuyup bişey yazmadığını görünce bişeyler yazayım dedim panpa , yazı üzerine biraz ilgi ve yeteneğim vardır. devdıbını istersen getirebilirim , istersen kendin de getirebilirsin. Haydi kolay gelsin
    ···