/i/Soru Cevap

Bilmemek değil başlık açmamak ayıptır.
  1. 51.
    0
    22.soru

    ALLAH kitabında herseyin ir sonunun oldugu ve her seyin ne yoktan var nede vardan yok edilmeyecegini anlatmıstır. Gunes ay da ALLAH ın kudretinin sadece bazısıdır. Suanda bizim imkansız dediğimiz her olayı seyhler Peygamberler ve sahabeler yasamıstır .Allah Peygamber efendimiz istedi diye ayı 2 ye bolmusken yanı sen boyle bır aratanın varlıgını nasıl sınarsın
    ···
  2. 52.
    0
    23.soru
    Kuran ı KERiM indiği zaman o canlılar yoktu. Kuran ı KERiM indiğinden itibaren gelecek insanlık içini kapsar.Ha eyer ben sana bunun cevabını uzun uzun yazsam senin diyeceğin kelime şu olur .Allah benden niye bahsetmiyor diye .Bunu sana soylediğim zaman oldukça mantıklı gelse bile bu yönelttiğim soru bir müslüman için mantıksız olur.
    …Allah, güzellik sergileyenleri sever. (Bakara, 195)

    …Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever. (Bakara, 222)

    …Allah takvaya sarılanları sever. (Al-i imran, 76)

    …Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever. (Al-i imran, 134)

    …Allah sabredenleri sever. (Al-i imran, 146)

    …Allah, güzel düşünüp güzellik sergileyenleri sever. (Al-i imran, 148)

    …Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i imran, 159)

    …Allah, adaletle hükmedenleri/adaleti ayakta tutanları sever. (Maide, 42)

    …Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever. (Maide, 93)

    …Allah, sakınanları sever. (Tevbe, 4)

    …Allah, temizlenenleri sever. (Tevbe, 108)

    …Allah, adalette titiz davrananları sever. (Hucurat, 9)

    Allah kendi yolunda, duvarları birbine perçinlenmiş bir bina gibi, saf bağlıyarak çarpışanları sever. (Saff, 4)

    ————

    ALLAH KiMLERi SEVMEZ?

    …Allah, fesadı sevmez. (Bakara, 205)

    …Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiçbirini sevmez. (Bakara, 276)

    …Allah, küfre sapanları sevmez. (Ali imran, 32)

    …Allah, zalimleri sevmez. (Ali imran, 57)

    …Allah, zulme sapanları sevmez. (Ali imran, 140)

    …Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez. (Nisa, 36)

    …Allah, sürekli hainlik eden günahkârı sevmez. (Nisa, 107)

    …Allah, bozguncuları sevmez. (Maide, 64)

    …Allah, azıp sınırı aşanları sevmez. (Maide, 87)

    …Allah, israf edenleri sevmez. (En’am, 141 / A’raf, 31)

    …Allah, haddi aşanları/azmışları sevmez. (A’raf, 55)

    …Allah, hainlik edenleri sevmez. (Enfal, 58)

    …Allah, hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez. (Hac, 38)

    …Allah, şımaranları sevmez. (Kasas, 76)

    …Allah, fesat peşinde koşanları sevmez. (Kasas, 77)

    …Allah, kurula-kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez. (Lokman, 18)

    …Allah, zalimleri hiç sevmez. (Şura, 40)

    …Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez. (Hadid, 23)
    ···
  3. 53.
    +1
    24.soru
    Soru sormak için sorulan bir soru olmasına rağmen cavap vereceğim

    kuran-kerim'de kafirler(onlar ateistim derler) hakkında ayetler..
    115 tanedir.

    2:19 - Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.

    2:24 - Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.

    2:34 - Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız iblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.

    2:89 - Yanlarındakini tasdik etmek üzere onlara Allah katından bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karşı onunla yardım isteyip durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkâr ettiler. işte bundan dolayı Allah'ın laneti kâfirleredir.

    2:90 - Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları şey ki; Allah'ın kullarından dilediğine kendi lütuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. işte bu yüzden de gazap üstüne gazaba uğradılar. Can yakıcı azap asıl kâfirler içindir.

    2:98 - Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.

    2:104 - Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardır.

    2:105 - Ne Kitap ehlinden, ne de müşriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin istemez. Allah ise, üstünlüğü, rahmetiyle dilediğine mahsus kılar ve Allah çok büyük lütuf sahibidir.

    2:161 - Ama âyetlerimizi inkar etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine olsun.

    2:191 - Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.

    2:217 - Ey muhafazid! Sana haram aydan ve o ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir günahtır. Bununla beraber Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, insanları, Mescid-i Haram'dan menetmek ve halkını oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyük bir günahtır ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık onların bütün amelleri, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. işte onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.

    2:250 - Calut ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır dök, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!"

    2:254 - Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.

    2:264 - Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağnak inmiş de onu yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez.

    2:276 - Allah faizi mahveder, oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez.

    2:286 - Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize.

    3:13 - Hiç şüphesiz karşı karşıya gelen iki toplulukta size bir âyet, bir işaret ve ibret vardır. Onlardan biri Allah yolunda savaşıyordu, öbürü de kâfirdi ve karşılarındakini göz kararıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da gönderdiği yardımla dilediğini destekliyordu. Gören gözleri olanlar için elbette bunda apaçık bir ibret vardır.

    3:28 - Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin ve onu her kim yaparsa Allah'dan ilişiği kesilmiş olur, ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır. Bununla beraber Allah sizi kendisinden korunmanız hususunda uyarır. Nihâyet gidiş Allah'adır.

    3:32 - De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.

    3:91 - Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. işte dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

    3:131 - Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.

    3:147 - Onların sözleri ancak: "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı diret, Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!" demekten ibaretti.

    4:37 - Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık.

    4:101 - Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.

    4:102 - Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

    4:139 - Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir.

    4:140 - Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.

    4:141 - Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer Allah tarafından size bir zafer nasip olursa: "Biz sizinle beraber değil miydik?" derler. Şayet kâfirlerin zaferden bir payı olursa: (Bu defa da onlara): "Size üstünlük sağlayarak sizi müminlerden korumadık mı?" derler. Allah, kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.

    4:144 - Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

    4:151 - işte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır.

    4:161 - Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.

    5:44 - içinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan peygamberler, yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış zâhitler, âlimler de, Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm verirler) ve onun Allah'ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi. insanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

    5:54 - Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.

    Biz bizi yaradana güvendiğimiz ve inandığımız için onun kitabınada inanırız. Yani ilk dünya ya adem i gönderdim dediysei görmeden inanırız
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Panpa şu son ayet bence bizle ilgili ne düşünüyorsun
      ···
  4. 54.
    0
    Up up upp
    ···
  5. 55.
    +1
    25.soru yazılmamıştır
    ···
  6. 56.
    +1
    26.soru
    Allah Kuran ı arapça yaptı ve arapça indirdi.
    KUR’ÂN VE iSLAM BÜTÜN MiLLiYETLERiNDiR
    Her milletin kendi milliyetini ve kültürünü sevmesi fıtrîdir. Fakat Kur'ân'ın muhâtapları tüm insanlıktır. Müslümanların ırkları ne olursa olsun onların hakîkî milliyetleri MiLLiYET-i iSLAMiYEDiR. Hiçbir millet Kur'ân'ı tek bir ırka âit kılamaz; Türkleştiremez, Araplaştıramaz… Hâl böyleyken Kur'ân’ın aslî lisanından uzaklaştırma fetvaları hiç de masum değildir.
    Kur’ân’ın Arapça okunmasına muhâlefet edenler genellikle caminin içindekiler değil dışındakilerdir. Cami dışındakilerin cami içine karışmaya çalışması garip olmakla beraber, bu tür düşünceler Kur’ân’ı tahrif etmeye yönelik bir teşebbüsü ima etmektedir. Zira Kur’ân asırlar boyunca Arapça özelliğiyle tahriften korunmuştur. Dolayısıyla bu durum bu düşünceyi savunanların daha çok Kur’ân’ı tahrif etme düşüncesini taşıyanlar olduğunu göstermektedir.
    Ayrıca iman zayıflığı ile ortaya çıkan arzî ve ârızî bu görüşler Âlem-i islam’ın tek bir dille tek bir millet olarak ibâdet etmesine muhâlefet etmek ve dolayısıyla Müslümanların birlik ve beraberliğine engel olmak anlamı taşımaktadır.
    KUR'ÂN'I HER MiLLET KOLAYCA OKUR VE EZBERLEYEBiLiR
    Kur’ân Arapça olmasına rağmen Arap olmayan mü’minler Kur'ân'ı telaffuzda zorluk çekmezler.
    Kadı iyaz şöyle diyor: “Onu öğrenenlerin hıfzetmelerindeki kolaylıkla, hıfzetmeye elverişlilik hakkında Allahu Teala şöyle buyurmaktadır; "And olsun ki düşünülmesi, anlaşılması ve ezberlenmesi için Biz Kur'ân'ı kolaylaştırdık." (Kamer;17, 22, 32, 40)
    Kur'ân büyüklüğüyle beraber ezberlerken karıştırmaya sebep olacak derecede içerisinde benzer âyetlerin bulunmasına rağmen çocuların bile hâfızasına kolaylıkla yerleşmesi Kur’ân’ın bir mucizesidir.
    ···
  7. 57.
    +1
    Kuran neden arapça biliyor musun kardeşim

    KUR'ÂN HER ASRA HER TOPLUMA HiTAP EDER
    Kur'ân’ın muhâtapları, insanlar ve cinlerdir. Kur'ân'ın hitabı, bunların ayrı ayrı tabakalarının ayrı ayrı anlayışlarını tatmin edecek şekildedir.
    Mesela siz her yaş ve meslekten insanın olduğu karışık bir topluma herkesi muhâtap alarak konuşmak isteseniz, oldukça zor bir durumla karşı karşıya kalırsınız. Çocukların ve ihtiyarların, akademisyenlerin ve câhillerin, zekilerin ve safların aynı anda muhâtabınız olması ve hepsinin sizi anlaması imkânsız gibidir.
    işte, Allah kelamı için böyle bir zorluk söz konusu değildir.
    Kur’ân’da Rabbimiz, bütün zaman ve bütün mekânları muhâtap kabul etmektedir. Muhâtaplar 40, 50 kişi değil, geçmiş ve gelecek zamanlar ve milletlerdir. Zaman değiştikçe ve mekânlar farklılaştıkça muhâtapların ne kadar farklılaştığını anlamak zor değildir.
    işte Kur'ân, hiçbir zorluk olmaksızın bütün zamanlara, bütün milletlere ve tüm beşeriyet tabakalarına hitap etmiş ve onun mesajını tüm muhâtapları alabilmiştir. Kur'ân'ın kendini kabul ettirmesi, okutturması, meşgul etmesi ve hala yaşaması hârikulâde bir olaydır. Bu hârikulâde olayın gerçekleşmesinde Kur’ân’ın Arapça olmasının büyük bir rolü vardır.
    Kur’ân, başka kelamlarla kıyas edilemez. Her tabakaya hitap eden başka bir kitap yoktur.
    KUR'ÂN LAFIZ VE MÂNÂSIYLA KALBE TESiR EDER
    Kur'ân-ı Azimüşşan insan aklını hayrette bırakacak en büyük hakîkatleri gösterirken her insanın kulağına ve nefsine de hârika bir haz verir. Kur’ân’ın üslubuna dikkat edilerek güzel bir şekilde okunduğunda, kalplerdeki tesiri muhteşemdir.
    Müşriklerin “Bu Kur’ân’ı dinlemeyin. O okunurken yaygara koparın, belki o zaman baskın çıkarsınız.” (Fussılet, 26) demeleri bu endişeleri sebebiyleydi. Belâgat sanatında ileri olan câhiliye Arabı Kur’ân’ın edebî ve tesirli üslubuna hayran kalıyor ve etkilenme korkusuyla kulaklarını kapatıyorlardı.
    Henüz iman etmediği dönemde Cübeyr b. Mut’ım (ra) Peygamberimizin (asm) Tûr Sûresi’ni okuduğunu duyduğunda “Kur’ân’ı işittiğim zaman sanki kalbim parçalanacaktı.” demiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned)
    Kur'ân, kırk tabakadan her tabakaya karşı bir pencere açar, i’câzını gösterir. Kur'ân'ın mânâsını anlamadan dinleyen avam insanlar, Kur'ân'ı büyük bir hazla dinlerler. Az sözle dahi müteessir olan hastalara Kur'ân’ın sesi, zemzem suyu gibi tatlı gelir.
    Kur'ân’da harflerin, cümle içerisinde kendilerine âit ses mugibîlerine göre mucizevî olarak tertip edilmiş olması kalbi ve ruhu etkileyecek nağmeleri oluşturmaktadır. Ve Kur'ân'daki bu mugibî sırrına, Kur'ân’la boy ölçüşmek isteyen hiçbir Arap edibinin eseri güç yetirememiştir. (Sâir dillerde bu zâten söz konusu bile olamamıştır)
    Bir harfinin dahi yanlış okunmasıyla – ya da değiştirilmeyle- onun sesindeki ruhî duygulara hitap eden mucizevî tınısının bozulduğunu anlamak mümkündür.
    Mânâların akla telkinine engel olmadan tüm ruhî duyguların haz alması… işte bu husûsiyet Kur’ân’dan başka hiçbir kitapta yoktur.
    “Kur’ân-ı Kerim’in harflerinden ve bu harflerin oluşturduğu kelimelerden ortaya çıkan mükemmel ve muazzam nazım, indirilmesinden itibaren insanları kendine hayran bırakmaktadır. Kur’ân aleyhinde şartlanmamış her insan onun insicamındaki, telifindeki ve insanın ruhuna yaptığı derin tesirdeki dile âit bu mugibiyi duymamazlıktan gelemez.”
    islam olmayan kimseler dahi bu gerçeği inkâr edemeyerek Kur’ân-ı Kerim’in insan ruhu ve belleği üzerindeki derin tesirini itiraf etmek durumunda kalmışlardır.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    +1
    Daşşağını yerim panpa işte böyle züt edilir oçlar
    ···
  9. 59.
    +2
    KURAN da yazılan o kadar mücize olaylardan sadece birini yazacağım
    Kuranda firavun kavminin zulmü ve Hz. Musa’nın yaşadıkları en fazla yer verilen kıssalardır. Günümüzde yaşanan pek çok olay için de ibretliktir. Firavun kendisine ilahlık da atfeden zorba bir liderdi. Beşeri anlamda büyük bir güce sahipti. Peki her fani gibi ölümü tadan firavunun helakında nasıl bir hikmet gizli?
    Firavunun denizde açılan yoldan geçmek isteyipte bunu yapmaya çalışırken öldüğünü hepimiz biliriz. Neden böyle bir ceza uygulandı acaba? Suda boğulması sadece bir ölüm sebebi miydi?
    Bunun sırları firavunun israiloğullarına uyguladığı işkencede ve kendine yakıştırdığı ilahlık iddiasında gizli.
    Kasas
    4: ‘Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara bölmüştü; onlardan bir bölümünü eziyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.’
    Kuranda firavunun israiloğullarına uyguladığı zulümle ilgili olarak işkencelerin en kötüsü tanımı yapılır.
    Araf
    141: ‘Hani sizi, işkencenin en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı öldüren Firavun hanedanından kurtarmıştık. Bunda size Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.’
    Firavunun yaptığı gerçekten çok büyük bir vahşet. israiloğullarının o dönem yaşadığı işkenceyi onların yerine kendimizi koyarak düşününce daha iyi anlayabiliriz. Firavun belli dönemlerde israiloğullarının erkek çocuklarını öldürerek hem onlar üzerinde nufüs kontrolü yapıyor hem de güçlerini zayıflatarak baskı altında tutuyordu. (Neden belli dönemlerde dediğimi Hz. Harun’u düşünerek anlayabiliriz) Ta ki Allah Resulü Hz. Musa gönderilene kadar bu durum devam etti. Allahın verdiği güç ve yetkiyle Hz. Musa firavun ve önde gelenlerin karşısına çıktı önce asa ve beyaz el mucizeleri ile onları hidayete davet etti. Fakat inkarda direnince firavun kavmi musibetlere uğratıldı.
    Araf
    132-133: ‘Onlar: “Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz” dediler. Bunun üzerine biz de, ayrı ayrı ayetler (mucizeler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.’
    Musibet yada ilim anlamında hiçbir mucize Firavunu doğru yola getiremedi. Bunun üzerine son büyük mucizenin zamanı gelmişti:
    Şuara
    52-56: Musa’ya: ‘Kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz’ diye vahyettik. Firavun da şehirlere toplayıcılar gönderdi. “Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;” “Ne var ki bizi öfkelendiriyorlar!” Biz ise uyanık bir toplumuz” (dedi).’
    Yunus
    90: ‘israiloğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri de taşkınlık ve düşmanlıkla onların peşlerine düştüler. Sonunda su onu boğmaya başlayınca: ‘israiloğullarının kendisine iman ettiğinden başka ilah olmadığına iman ettim ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
    Firavun ve şehirlerden topladığı büyük ordusu suda boğularak helak edildi. Buraya kadar geçen konu hepimizin bildiği olaylar. Peki bu cezadaki ibret ve hikmet nedir?
    Yazının en başındaki Kasas 4 ayetini hatırlayın firavun israiloğullarının ‘erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu’. Peki kendisi israiloğullarının peşine nasıl düşmüştü nasıl bir hazırlık yapmıştı? Firavun kendi mahiyetindeki askerleri ile de yetinmeyerek şehirlere toplayıcılar göndererek asker topladı ve büyük bir ordu kurdu. Haliyle bu ordu kendi kavminin erkeklerinden oluşuyordu.
    Peki firavun ve ordusu yok edildiğinde nasıl bir tablo ortaya çıktı?
    Çıkan sonuç aynen bu oldu: Başka bir kavmin erkek çocuklarını öldüren zalim kavmin daha ağır bir ceza olarak yetişkin erkekleri yok edildi. Yıllarca uyguladıkları eziyet ve zayıflatma politikasının çok daha ağırına kendileri bir anda düştü.
    Bu cezadaki hikmet burada bitmiyor. ilahlık iddiasında bulunan firavun üzerinden verilen mesajlara da dikkat edin. Firavun Mısıra hayat veren, kendi krallığının, ordularının ve halkının can damarı olan Nil nehri için nasıl bir iddiada bulunuyordu:
    Zuhruf
    51: ‘Firavun kavminin içinde seslenip dedi ki: ‘Ey kavmim! Mısır’ın hükümranlığı ve şu altımdan akıp giden nehirler benim değil mi? Görmüyor musunuz?’
    Kapıldığı hastalık seviyesindeki kibrin etkisiyle trajikomik bir pgiboloji içine düşen firavun ilahlık iddiasının yanı sıra gerçekte Allah’ın lütfu olan koskoca nehire de sahip çıkıyor. Benim dediği nehir değil miydi kendi sarayında büyüttüğü felaketini ona getiren?
    Kasas
    8: ‘Nihayet Firavun ailesi onu aldı. O sonunda kendileri için bir düşman ve üzüntü kaynağı olacaktı. Şüphesiz, Firavun, Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.’
    Verilen mesaj net. O nehir üzerinde bir hakimiyetin olsa felaketini sana getirir miydi? Nehirlerin sahibi sen olsaydın suda boğulan bir zavallı haline düşer miydin? istediğin kadar zengin yada güçlü ol yanlış yola saparsan Allah’ın azabı karşısında hiçbir şey sana fayda veremez.
    Şunu kesinlikle bilmemiz gerekiyor ki Kuranda geçen kıssalar okuyanlara hoş zaman geçirtmek için anlatılmıyor. Bu kıssalar içinde pek çok hikmet gizli. Kuran hitabet mucizeleri ile dolu bir kitaptır.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      mucize ve firavundan sonrasini okumadim. efsanedeki gibi boyle buyuk bi olayin firavunun burnu kanasa kayit altina alan misirlilar firavunun olumunu felan kayit etmemiz anlamadim jsjfksjd mk yalancilari
      ···
  10. 60.
    +1
    Adamsın
    ···
  11. 61.
    +1
    29.SORU
    Senin bu dünyaya engelli deli ve farklı şekilde gelmen senin imtihanndır. Allah o kadar büyük ve kudretliki seni sadece 1 hücrede yaratıyor ve büyütüyor .Sence senin o ufak aklın bunun nekadarıı alabılecek
    Kusursuz Arıtma Sistemi: Böbrekler
    Sadece 10 cm büyüklüğünde bir makine icat etmek ve bunun içine kan, su ve diğer sıvıları tam olarak arıtabilecek bir sistem kurmak oldukça zordur. Arıtma işi için bir tesis gerekir. Yaklaşık 10 cm’lik bir alan içinde bunu başarmak ise, hem işlemin gerçekleşmesi hem de sonuçları açısından yeterli olmayabilir. Su veya diğer sıvıların temizlenmesi belki başarılabilir ama insan için gerekli olan temiz kanın sağlanması, böylesine küçük bir cihazla henüz başarılamamıştır.

    Ama şu bir gerçektir ki, dünyadaki insanların tümü, aslında bu özel arıtma sisteminin mükemmel bir örneğine sahiptirler. insanın sahip olduğu böbrekler, yaklaşık 10 cm büyüklüğünde, 100 gram ağırlığındadır. Bedeniniz, yaklaşık 1 milyondan fazla mikro arıtma tesisini bu 10 cm içinde barındırmaktadır. Size hayat veren her şeyi taşıyan kan, bu mikro arıtma tesislerinde sürekli olarak temizlenir. Tüm hücre ve dokularınıza ulaşan suyun da yoğunluğunu ayarlar. Böbrekler, dokularınızda bulunan sıvı miktarını ve bu sıvının yoğunluğunu bilir, vücutta gerekli düzenlemeleri yapar ve Allah’ın dilemesiyle yaşdıbınızı sorunsuz devam ettirmenize vesile olurlar.

    Böbrekler görevini yapmadığında ise nasıl bir durum söz konusu olur herkes az çok bilir. Dev makinelerle haftada birkaç kere gerçekleştirilen diyaliz işlemi yeni bir böbrek nakledilinceye kadar külfetli bir çözümdür hasta için. Cihazın yetersiz kaldığı anda ise ölüm gerçekleşir. Bu olağanüstü arıtma tesisinin önemini ve mucizevi yönünü görebilmek için kuşkusuz bu örnek yeterlidir. Bu mükemmel organ henüz taklit bile edilememişken, evrimciler tarafından bunun tesadüflerle ortaya çıktığının öne sürülmesi kuşkusuz son derece mantıksız ve delilsiz bir iddiadır.

    Bu sistem kuşkusuz olağanüstüdür ve tesadüfen oluşamayacak kadar çok detay ve kusursuzluk içerir. Çünkü bu sistem, insanı kusursuz bir mükemmellik içinde yaratan Allah’ın sanatını temsil eder. Bir insanın Allah’ın büyüklüğünü görüp iman edebilmesi için sahip olduğumuz bu organ başlı başına yeterlidir.

    Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ı
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    +1
    En sonunda da sana 4 sahabeden biri olan Hz.Ömer in adaletinden bahsedeeğim
    Hz. Ademin Adaleti Hazret-i Ömer'in Halifeliği (Devlet Başkanlığı) zamanıydı. Başkent Medine'ye yabancı bir kervan geldi. Develerini yıkıp, konakladılar... Halife her zaman olduğu gibi, gece şehri dolaşmaya çıktı. Yolda, Eshâb'dan (Sevgili Peygamberimizin arkadaşlarından) Hazret-i Abdurrahman'a rastladı. Ona dedi ki: - Ey Avfın oğlu! Gel, seninle bu gece misafirimiz olan kervanı bekleyelim. Onlar rahat uyusunlar. Çünkü yorgundurlar. Canları ve malları herhangi bir zarara uğramasın!... Hazret-i Ömer bu teklifte bulununca, Hazret-i Abdurrahman da seve seve kabul etti. Birlikte kervanın etrafında göz-kulak olmaya başladılar. O sırada yakındaki bir evden çocuk ağlaması işitildi.Çocuğun sesi kesilmediği için, Halife evin kapısına gitti. içeride bulunanlara, Küçüğü susturmalarını rica etti. Sonra dönüp geldi. Gece boyunca, çocuğun sesi işitildikçe, birkaç kere daha evin kapısına gitti.Çocuğun ağlaması bir türlü dinmiyordu. Seher vakti olunca, Hazret-i Ömer son defa oraya gitti. Çocuğun annesine: - Sen ne biçim anasın! Bütün gece evlâdını ağlattın. Belli ki, açtı! diye çıkıştı. Kadıncağız cevap verdi: - Halimi anlamadan niçin beni azarlıyorsun? Hazret-i Ömer, kendini tanıtmadan sordu: - Haline ne olmuş? - Çocuğu sütten kesmiştim.. - Sütün yoksa başka şeyler yedirseydin. - Evde onun yiyeceği birşey yok ki, biz çok fakiriz... - Çocuğun kaç yaşında? - Daha yaşını doldurmadı. işte bu cevap üzerine Hazret-i Ömer öfkelendi. - Peki niçin bu kadar küçük bir yavruyu sütten kestin? Kadıncağız içini çekti: - Halifemiz Hazret-i Ömer'e Cenâb'ı Hak insaflar versin.Çocuklar sütten kesilmeyince, bizim gibi bir fakire nafaka vermez. Fakirlik maaşı bağlamaz. Onun için yavrumu erkenden sütten kestim. Bunun üzerine Halife ağlayarak mescide girdi. Gözyaşları yüzünden namazı zorla kıldırdı. Selâm verdikten sonra cemâate döndü. Gene ağlayarak: - Sizin Ömer'inize yazıklar olsun!.. Sizin Ömer'inize yazıklar olsun!.. diyerek kendini suçladı. Sonra bütün Medine halkına, tellallar (haberciler) çıkarttı. Onlar da bildirdiler ki: - Hangi Müslümanın oğlu veya kızı dünyaya gelirse, hemen Halifeye bildirsin. Beytülmal'dan (hazineden) nafaka (maaş) verilecektir. Hiç kimse nafaka yüzünden evladını vaktinden önce sütten kesmesin!.. O günden sonra artık Medine'de, açlık sebebiyle ağlayan çocuk sesi işitilmedi. Bu hadiseden epeyce zaman sonra Medine'de kıtlık baş gösterdi. Hazret-i Ömer, hemen bir deve kestirdi ve Etini fakirkere dağıtın! diye emretti. Görevli, etlerin güzel bir parçasını da Hazret-i Ömer'e ayırdı. Yemek zamanı olunca, iyice pişirip Halifenin önüne getirdi. Hazret-i Ömer hayretle sordu: - Bu yemek neredendir? - Efendim, kesilmesini emir buyurduğunuz deveden size düşen paydır dedi... - Devenin iyi yerlerini kendisi yiyip, artanı fakirlere vermek çok kötü bir şeydir, dedi. Hemen bu yemeği kaldır ve çocuk sahibi, fakir bir aileye zütür. Az sonra önüne gelen Kuru arpa ekmeği ile zeytinyağınıBismillahirrahmanirrahimdiyerek afiyetle ve gönül rahatlığıyla yedi. işte bu yüzden bütün âlimler fikir birliği etmişlerdir ki:Hazret-i Ömerin adâleti, kendinden önce ve sonrakilerden daha büyüktür'' Hz. Ömerin Örnek Davranışı Hazreti Ömer (r.a.) hilâfeti zamaninda, 400 dirhem paraya muhtaç olmus ve bu parayi da Abdurrahman b. Avf hazretlerinden istemisti. Abdurrahman b. Avf hazretleri, Hazreti Ömer'e, para yerine su telkinde bulundu: — Ya Ömer! Parayi benden mi istiyorsun? Halbuki Beyt'ül Mal senin elindedir... Parayi oradan al, sonra iade edersin... Hayati, adalet timsali olan hazreti Ömer, Abdurrahman b. Avf hazretlerine su cevabi verdi: — Ya Abdurrahman! Parayi senden istiyorum... Zira bir emri ilahî vukuunda veya borcu ödeyememe gibi bir durumda seninle helâllasmak kolay olur. Ya mirasimdan bir miktar ayirtirim, yahut helâllasiriz. Ama ben, bu borçlanmayi devlet hazinesine yaparsam, bütün Müslümanlarla helâllasmak lâzim gelir ki, bu da mümkün degildir. O takdirde, ne benim malim onu ödemeye kafi gelir, ne de sevabim, ahirette beni kurtarir. Bu kadar agir bir yükün altina girmeye edemedim, ya Abdurrahman!
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    0
    Up up up
    ···
  14. 64.
    -3
    Cevaplar yetersiz çuku
    ···
  15. 65.
    0
    Çok güzel yaşmıssın Eline sağlık . Fakat bu soruların birçoğunun hatta hepsinin cevabının internette bulunduğunu düşünüyorum . Soruları soran kişinin art niyetli olduğunu gösteriyor bu .
    ···
  16. 66.
    0
    Kdkfkkckdkf
    ···
  17. 67.
    0
    Up up up
    ···
  18. 68.
    0
    Amk salağı şeytan melek değildi.
    ···
  19. 69.
    0
    Sadece allahı övüyosun kardeşim objektif bakmazsan bir anlamın olmaz cevaplarının sadece yüce allah büyük allah
    ···
  20. 70.
    0
    Soruları da ekle amk birsey anlamıyorum
    ···