/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +22 -8
    ÜST NOT:Herkese merhabalar inci sözlük halkı. Yeni bir hikaye ile karşınızdayım. Umarım okurken eğlenirsiniz, sıkıntıydaysanız kafanız dağılır, seçimlere bu kadar yakınken siyasetten de biraz uzaklaşmış, kafa dağıtmış olursunuz. Okuyan herkese şimdiden teşekkürler.

    ÜST NOT 2: DiĞER HiKAYELERiM iÇiN bir bine bende binem hikaye serisi

    Yine berbat bir sabaha gözlerimi açtım. Simsiyah tavan karşımda duruyordu. Neden bir insan tavanı siyaha boyatır ki? Ha doğru. Kömürlük burası. Annem ve babam trafik kazasında vefat ettiler. Ben de anneannem ve dedemde kalıyordum. Daha sonra onlar da birbirlerinden 2 gün arayla vefat edince dayım evine aldı. Dayım da borçlarından dolayı intihar edince lanetli olduğum düşüncesiyle kimse beni yanına kabul etmedi. Yaşım da geçtiği için çocuk esirgeme kurumuna da gidemedim. Kız doğmak vardı. Kadın sığınma evine falan gidebilirdim belki. Ama buna da izin vermezlerdi. Ne de olsa lanetliyim. Zaten akrabalarım artık beni yanlarına isteseler de kabul etmezdim. Bu düşünceler arasında kalmışken:

    “Kalk artık. Aptal seni. Daha ne kadar uyuyacaksın? Off. Başım çok ağrıyor. Bana ilaçlarımı getir. Hemen. Kahvaltıyı da hazırla.” Bu adamın ismi Süleyman. Nam-ı değer kaypak. En azından ben ona içimden diyorum. Kel. Hani şu mafia filmlerinde atkısını ve siyah uzun montu ekgib olmayan cinsten. Her gece karılarla kızlarla içip içip eve gelir. Beni barındırması karşılığında kölesi oldum denebilir. Yanına geldiğim ilk günü unutmam. Bulduğum ilanda genç yardımcı aranıyor yazıyordu. Ben de gittim. Adam bana bir sözleşme uzattı. Hepsini de okudum. Tam kölelik. Ama umurumda değildi. Hayatta kalmak bile umurumda değildi. Sadece beni sahiplenecek birisini istemiştim. Arkamda duracak belki de anne-baba gibi göreceğim birini. Tam olarak baba olarak görmesem de hatta bana sahip çıkmasa da yine de evinde barındırması iyi bir şey. En azından benden sıkılıp atmadı. Bunları düşünürken kahvaltıyı hazırladım, kahvesini yaptım, elimde bir bardak su ve ağrı kesici ile odasının kapısına geldim. Kapıyı çaldım.

    Edit2:Trende girdi okuyan herkese teşekkürler tekrardan.
    ···
  1. 2.
    +1
    ejderyaa
    ···
  2. 3.
    +7
    Yaw coluk cocuk gelmis ejderya diyor ya git kızı gib yaz burda bunlar tutmaaaz
    ···
    1. 1.
      0
      Tutsun diye yazmıyorum ki zaten diğer hikayelere bakarsan hiçbirini tutsun diye yazmadım. Hem NOFAP yapıyorum yazmamak benim hayrıma :D
      ···
  3. 4.
    +2
    Ejderhali hikaye sarmaz. Yok mu soyle kuzen giben, komsuya atlayan, ogretmenini giben bir hikaye panpa
    ···
    1. 1.
      0
      Bro benden öyle şeyler çıkmaz. Bununla idare ediver.
      ···
      1. 1.
        +2
        Ejderyayi dusunupde hic cekmedim. Degigiblik iyidir ama saglik olsun
        ···
      2. 2.
        +1
        Verin çocuğa ejderhasını
        ···
  4. 5.
    +7
    Süleyman-“Gel lan içeri. Kapıyı ne çalıyon karı gibi.” Kapıyı açıp içeri girdiğimde

    b-“Geçen yanında kadını görünce tekrar olursa diye kapıyı çaldım. Kızmıştınız.”

    Süleyman-“Gel bir posta da sen kay mı dedik? Karı çıplak diye saçma sapan bir tepki verip korkak gibi utanmasaydın sana kızmazdım. Herkese sana benim çırağım diyorum lan. Sen ne yapıyorsun? Hiçbir şey. Eline bıçak al mahalle kavgasına gir desem ilk sen ölürsün ki benim alemime nasıl giresin.” Haa. Bu arada. Benim alemim dediği kumarhanesi var. Öyle küçük değil. Büyük bir kumarhane. Yani zengin. Ama gaddar biridir. Güya bunlar alıştırmaymış da rahat yaşarsam güçlenemezmişim de palavra işte. Kölelik yaparak mı güçleneceğim? Her gece sarhoş seni meyhanelerden toplayıp bir de üzerine “daha içecektim lan gavat” deyip dayak yiyerek mi güçleneceğim? Hiç sanmıyorum. Aksine. Ölüme yaklaşıyorum. Bu gidişle son yolculuğuma uğurlanacağım. Zaten ölsem de sıkıntı değil. Artık pek umursamıyorum. Verdim ilacını ve:

    b-“Kahvaltı hazır. isterseniz buyurun.”

    Süleyman-“En azından yardımcılık kısmını tam yapıyorsun. Buna bile kafiyim şu an keyfim yerinde.”

    b-“Hayırdır inşallah.”

    Süleyman-“Hayırlı olmasa keyfim yerinde mi olur lan salak. Sende tam bir gerizekalı tipi var. Bak yine durduk yere sinir ettin beni. Bizi yemeğe çağırdılar akşam. Bu sektörün büyükleri herkes bu yemekte olacak. Sen de geliyorsun. Bak sana şimdi dümdüz bir takım kiralarız. Yemeği yer kendimizi tanıtır döneriz geri.” Buram buram tehlike kokuyor.

    b-“Siz nasıl uygun görürseniz.”

    Süleyman-“O nasıl konuşma tarzı sokuk. istersen şurada adet de geçir. Bak sakın orada da bu şekilde konuşma. Yoksa eve geldiğimizde kömürlükte değil sokak köpeklerinin yanında uyursun. Anladın mı beni?”

    b-“E evet. An anladım.”

    Süleyman-“Kekeleme lan. Bak ya. Ne güzel keyfim yerindeydi. Sana kahvaltı yok. Çık dışarı dolaş adam akıllı nasıl davranacağına çalış gözüm görmesin seni. Akşama evde ol. Takımını da bizim Rafet’ten al. Benim selamımı söylersin.” Bu adamdan nefret ediyorum. Cidden. Çıkarken kapıyı biraz çarptım. Ama biraz. Yani kesin anlamamıştır çarptığımı. Tam bir korkağım.
    ···
  5. 6.
    +5
    Dışarıda yürümeye başladım. Boş boş yürüyorum öyle. Rafet’e uğrayacağım ama sonra. Dediği gibi düşünüyorum nasıl davransam acaba diye. Maalesef korkum öfkemin önüne geçti. Beni 15 yaşında yanına almıştı. Şu an 22 yaşındayım. Yıllardır nasıl olduysa hiçbir gelişme gösteremedim. Ne zaman kaypağı görsem içimi bir korku sarar. Bayağı bir zaman geçirdikten sonra Rafet abinin dükkanına geldim. Tam içeri girecekken birden bir gözlerim karardı ve kendimi ağaçların arasında gördüm. Tekrar gözlerimi kapatım açtığımda kapının önündeydim. Az önce ne oldu bana? Hayal mi gördüm? Zaten bir bu kalmıştı.

    Rafet-“Lan daha ne kadar duracan kapının önünde bostan korkuluğu girsene içeri.” Çırağı olarak mı tanıttı kölesi mi belli değil. Mahallede ve kaypağı tanıyan herkes bana bu şekilde davranır. Yani çöp muamelesi yapar. içeri geçtiğimde devam etti: “Ne kapıda duruyon öyle müşterilerimi mi kaçıracan. Söyle ne istiyon.” Lan salağa bak. Sanki çok satanlar arasında ilk 5 te gibi konuşuyor. Kenar mahallenin terzisi. Zaten bunu kaypak gibi mafya tipliler ayakta tutuyor. Yoksa 2 güne batar.

    b-“Beni Süleyman abi yolladı. Bana takım verecekmişsiniz.”

    Rafet-“Lan şu Süleyman da sana bir şeyi öğretemedi. Ne uzatıyon. Süleyman gönderdi takımı hazırla de.” Lan bunlar salak galiba. Lafıma niye bu kadar takılıyorlar? Gidip Süleyman’a “napıyon lan yarraam.” desem dayak komasından çıkamam. Böyle konuşsam nonoş muamelesi görürüm. Off. Tam bir sıkıntı. Yemin ediyorum artık içim bunaldı. Takımı hazırladı ve Rafet’ın dükkanından çıktım. Kaypağın evinin yolunu tuttum.
    ···
  6. 7.
    +2
    Fus Ro Dah!
    ···
    1. 1.
      0
      YOL-TOOL-SHUN en sevdiğim nida bu la.
      ···
  7. 8.
    +4
    Yolun ortasında tam o anda gözlerim yine karardı. Gözlerimi açtığımda yine ağaçların arasındaydım. Tamam. Kafayı yiyorum. Gözlerimi kapatacağım ve buradan çıkacağım. Şu an muhtemelen sokakta saçma sapan bir şekilde bekliyorum. Gözlerimi kapattım ve açtığımda hala ormandaydım. Ne oluyor lan? Hayal olmalı. Gidip bir ağaca dokundum ve hayal gibi hissetmedim. Tamam. Sabahtan beridir gördüğüm şeyler rüyadan ibarettir herhalde o zaman. Birazdan kaypak gelip beni uyandıracak belkide. Tamam. O zaman rüyadayım sonuçta. Biraz dolaşalım bakalım. Aslında lucid de yapabilirim. Mesela ağaçlar kaybolsun. Hah. Olmadı. Tekrar. Ağaçlar kaybolsun. Yine olmadı. Aman be. Bir rüyayı bile kontrol edemiyorum lan. Kaypak boşuna kızmıyor bana. Neyse bari dolaşayım biraz. Ağaçların arasından bir yol buldum. Yol dediğim çimenlerle kaplı ama düz bir çizgi şeklinde. Bu yolu takip edersem çıkışı bulabilirim.

    “Anne. Bir hikaye daha anlatsana.”

    “Olmaz. Şimdi uyuyun. Yarın size güzel bir hikaye anlatırım.” Bu ses te ne? Sanki zihnimde yankılanıyor. Sesin nereden geldiğini bile anlamadım. Acaba rüyamda bir anım mı canlandı? Olabilir belki de. Zaten sesini de unutmuştum belki kullanıyordur. Ama sesi içimi ısıtmıştı. Hah. Biraz daha konuşsa keşke. Ne de olsa hayal. Serbest. Birden buz kesmiştim.

    “Birinin kokusunu alıyorum. Hayatımda ilk kez böyle bir koku aldım.”Bu konuşanın kız çocuğu gibi bir sesi vardı. Kokusu aldığı kişi ben değilim herhalde. Değil mi?

    “Ben bulurum şimdi onu. Bana bırak.”Bu ses biraz erkek çocuk gibiydi Kaç kişisiniz orada? Tarikat falan mısınız? Hem sesiniz nereden geliyor? Allah’ım çıldıracağım. Yolun sonuna vardığımda daha çok şaşırtıcıydı. Havadaydım. Ne? Burası bir uçurum mu? Hayır hayır. Bir uçurum değil. Havada süzülen bir kara parçası. “NEE? HAVADA SÜZÜLEN BiR KARA PARÇASI MI? Ben hangi cehenneme düştüm?” Nasıl mı anladım? ilk baş ben de uçurum sandım. Lakin aşağıya doğru baktığımda dağın yer ile bağlanan bir bağlantı noktası yoktu. Ben bunları düşünürken gözümü kırptığımda yolun ortasında mal mal duruyordum. Ne zamandır böyle duruyorum? Lan. Geç kalacağım. Kaypak sıçacak ağzıma. Eve doğru koşmaya başladım.
    ···
  8. 9.
    +7
    Süleyman-“Nerede kaldın lan muallak. Kimlerle sürtüyordun?”

    b-“Kimseyle abi. Hiç kimseyle.”

    Süleyman-“Tamam lan hadi hazırlan. Adam akıllı da duş al. Araba gelecek bizi alacaklar.”

    b-“Tamam abi.” Dediği gibi duş aldıktan sonra odama girdim ve takımı giyindim. Takımı giyinirken kolyeme baktım. Ortasında beyaz bir taş ve etrafında nazar boncukları vardı. Kim verdi hatırlamıyorum ama ne zaman çıkarsam kendimi kötü hissediyorum ve geri takıyorum. Yolda daldığım zaman aklıma geldi. O da neydi öyle? Hem de gün içerisinde 2 kere oldu. Anne olanın sesi aklıma gelince istemsiz bir şekilde gülümserken buldum kendimi. Aynaya doğru döndüm. Lan ben bu kadar yakışıklı mıymışım? Takım beni böyle gösteriyor. Yani ye kürküm ye. Hadi bakalım. Tamamiyle hazırım.

    Odadan çıktığımda kaypak bana kızgın kızgın bakıyordu. Beni tuttu sarılır gibi yanına çekti ve saçımı kokladı. Lan. Zaten etki altındaydım bir de kaypak bunu yapınca içim bir hoş oldu. Ben de tam sarılmak için elimi atıyordum ki kafama vurdu.

    Süleyman-“Lan dua et yemeğe gidiyoruz. Ağzını yüzünü morartmasını bilirdim senin. Niye parfüm sıkmıyon salak? Millet senin fakir kokunu mu koklayacak. Şu naneli sakızı da al. Nefesin kokmaz. Hadi çabuk araba geldi.” Hızlı hızlı ama tarzından ödün vermeyen adımlarla dışarıya çıktı. zütüm. Havasından da geçilmiyor. Ne güzel ısınmıştım lan işte sana. Ne kaypak adamsın. Boşuna sana kaypak lakabı vermedim.

    Araba ultra lükstü. Demek zenginlik böyle bir şey. Size şöyle söyleyeyim Uber i duymuşsunuzdur. Zaten bizim kaypağın da arabası aynı. ihbar etsem uberden çaldı diye hapse girer pekekent. Ama bu bambaşka bir şey. Limuzin desem limuzin değil, ama geniş yani. içine kabile sığar. Dolmuş desem o da değil. Neyse işte kısaca bayağı lüks. Susamıştım. Orada su ve içki vardı. Acaba içsem kaypak kızar mı, içmesem de bayağı susadım yani. Kaypak anlamış olacak ki:

    Süleyman-“Lan al içeceksen iç. Gözlerinle bitirdin suyu.” Tamam kabul ediyorum. Utandım mk. Tam bir gıcık yav. Düzgünce söylesene. Arabadakiler de çok ciddi tipli adamlar. Onlar da misafir herhalde. Kendimi sormaktan alıkoyamadım:

    b-“Abi. Bunlar da mı misafir.”

    Süleyman-“He dıbına koyayım he. Misafir bunlar. Şimdi Sivas'a gidip diğer misafiri de alacaklar dolmuş ya bu dıbına koyayım. Saçma salak konuşma. Koruma onlar. Tabi kafan fakir olmayacak bir kere. Adam her misafirini ayrı araba ile alıyor. Beynin varsa işin ciddiyetini anlamışsındır.” Oha lan. Adamların korumaları bile benden pahalı giyiniyor. Gerçekten ciddi bir yemek. Off. Neden şimdi beni bu hale soktun ki? iyice içten içe panik yaptım.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 10.
    +8
    Sonunda araba yavaşlamaya başladı. Demek vardık. Vardığımız yeri arabadan inince fark ettim. Kocaman bir kumarhanede inmiştik. Yemek kumarhanede verilecek demek ki. Ben bizim kaypağın kumarhanesi büyük diyordum ya. Vazgeçtim. Alakası bile yok. Burası normal bir yer değil. Buraya şehir kurulur. Buradakilerin hepsine silah ver şu ülkeyi fethet desen başarılı olurlar. Ben hayatımda böyle bir yer görmedim. Kaypağın cimciklemesiyle kendime geldim. Bana eğildi ve

    Süleyman-“Daha binaya bu kadar hallendiysen içerdeki kızlara çükün düşer. Hadi acele et. işimiz gücümüz var.” Ne işin var lan. Yemek yiyecen. Ve şu gibko gibko esprileri yok mu? Çıldırtıyor beni resmen. içeri girdiğim an yere düşme sesi geldi. Gerçekten de dediği gibi. Muhtemelen çüküm düştü. “Lan şu ana kadar ben nasıl yaşıyorum?” diye aklımdan geçirdim. Yaşlı yaşlı adamların yanında güzellik seviyesi güzel çirkin olsa bunlar kutsal olur. Lan zarı kaldıramayan adamın bacaklarını kutsallar sıvazlıyor. Vay mk. Parada bitiyor olay. Paran olacak ki karıdan kızdan geçemeyecen. Boşa kaypak bu kadar karı kaldırmıyor. Bizim kaypak tipsizin önde gideni. Ama parası var eve atıyor karıyı.

    Hizmetli-“Hoşgeldiniz Süleyman Bey. Ve siz de hoş geldiniz. Yemek salonuna kadar size eşlik etmeme izin verin.”

    Süleyman-“Uzatma anladık. Bir şey çalmayacaz ya.”

    Hizmetli-“Zaten böyle bir şey yapmanızı beklemiyoruz. Sadece prosedür gereği.” Adam resmen bu yemek için her bir şeyi düşünmüş. Kaypak söylene söylene yürümeye başladı. Yemek ne ile alakalı acaba? Salonun kapısı açıldı ve alabildiğince ışıklarla donatılmış, gösterişli avizelerle salonun ne kadar lüks bir yerde olduğunu gözüne sokar gibi ışık saçıyordu. Şamdanlarda altın işlemeli bazı eski türkçede kullanılan yazılar, daha havadar gösterilmesi için beyaz bir örtü ile masayı örtmüşler. Gerçekten de işe yaramış. Kaypağın sandalyesini çektiler ve kaypak oturdu. Tam ben de oturmak üzereyken ensemden tuttu ve kendine çekti

    Süleyman-“Sakın o koltuğa oturayım deme.” Ne oldu ki birden? “Kendini hemen nimetten sanma. Sana izin vermeleri lazım oturman için.” Hadi lan oradan. Sokuk ya. Niye en baştan söylemiyon. Boşu boşuna rezil olduk. Masadakilere bakınca ama olayı anladım. Herkesin başında korumaları falan duruyor. Beni de korumam diye mi tanıttı acaba bu kaypak? Kesin. Şimdi bostan korkuluğu gibi ayakta dikecek beni yav. Eğer terslik falan çıkarsa onu etten duvar yaparım sıkarlar ona banane. Oturanların hepsi böyle kabadayı tipli adamlar. Aralarında bir tane yaşlı adamla göz göze geldim. Bana gülümsedi ve diğer tarafa döndü. Demek böyle iyi adamlar da zengin olabiliyor. Süleyman beni ensemden çekti

    Süleyman-“Bak. O yaşlı adama dikkat et. Pasif ve genç erkekleri sever. Sonra namusundan falan olma.” Hasgibtir lan. Adam bana o anlamda mı güldü? Lan nereye düştüm ben. Mafia desen değiller. Böyle mafia mı olur? Pasif giben mafia üyesinin amk.

    Sonunda kapılar son kez açıldı. içeriye yaşlı ama sert görünüşlü bir adam ve yanında kendi yaşlarında ama bakımına önem vermiş ve genç gözüken bir kadın girdi.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +2
      sesli güldüm aq
      pasif seven mafia ney lan fkd0sldhpfjdd
      ···
  10. 11.
    +5
    -“Öncelikle bilmeyenler için kendimi tanıtayım. Benim ismim Kadir. Bu da karım Nur. Normalde yemeğe gelmesini istememiştim ama çok ısrar etti. Ben de yıllardır evli olan karımı kıramadım. Problem yoktur umarım.” Kimseden ses çıkmadı. Normal tabiki. Herkesin ondan korktuğunu gözlerinden okuyabiliyordum. Ama korkulacak bir tipi yok aslında. Belki makdıbına olan saygılarındandır.

    Nur-“Öyleyse yemeğe geçelim. Afiyet olsun.” Sandalyelerini arkadaki hizmetçiler çekti ve oturdular. Diğer yandan hizmetçiler de misafirlere çorbalarını koyuyordu. Kimse yemeğe dokunmuyordu. Neden acaba? Sonradan anladım. Önce ev sahibi yemeğe başlaması lazımmış. Kesin ben otursam yerdim mk. Aç da geldim. Gerizekalı kaypak. Kahvaltı da yapmamıştım zaten. Senin yapacağın işi gibeyim. Karnım guruldamaz inşallah.

    Nur-“Hmm. Ne şirin bir çocuk. Kimin nesi bu çocuk?”

    Kadir-“Süleyman’ın çırağıymış. Biz ondan torun bekliyoruz o bize çırak getiriyor.” Hadi lan. Babası mısın sen? Bizim kaypağın babası da kumarhane zincirinin başıymış. Demek babadan geliyor bu kaypağın zenginliği.

    Nur-“Yani o da kumarhane işletecek.”

    Kadir-“Bu onun kendi seçimi hayatım. isterse kumarhane işletir isterse aç kalır.” Başka seçeneğim yokmuş gibi konuşması da ayrı ürkütmüştü. “Süleyman, çocuğun ismi nedir?” Bana sorsanıza mk. Ağzım yok mu? Süleyman o arada sessizce “neydi lan bu gavatın ismi” diye söyleniyordu. pekekent. ismimi unuttun değil mi?

    Süleyman-“Bahattindi herhalde.” Kadir Bey sinirlenmişti.

    Kadir-“Ulan deyyus. Çırağının ismini nasıl bilmezsin. Ne diye seslenirsin çocuğa?” Gavat, pekekent, it… söylesene lan kaypak. Ben sana ağzıma gelebilecek bütün küfürlerle sesleniyorum desene.

    Süleyman-“Çırak diyorum geliyor babacığım. Ben…”

    Kadir-“Ulan eşek oğlu eşek. Ben senin ne tak olduğunu bilmez miyim? Allah bilir çocuğu kömürlükte de yatırıyorsundur sen.” Vur Kadir baba vur. Benim yerime de vur.

    Süleyman-“Zamanında sen de beni yatırıyordun.” Bir anda bir sessizlik oldu. Baba oğul kavgası yaşanıyordu şu an. Hiçbir şey olmamış gibi bana doğru döndü ve

    Kadir-“Sen bu salağı boşver. ismin nedir senin?”

    b-“Bir Bine, efendim.”

    Kadir-“Efendi bir çocuğa benziyorsun Bir Bine. Bu Süleyman ile nereden tanıştın da seni çırağın yaptı?”

    b-“Yardımcı aradığına dair bir iş ilanı ile yanına gittim. Daha sonra da çırağı olacağımı söyledi. Ben de kabul ettim.”

    Nur-“Kumarhane olduğunu biliyor muydun peki?”

    b-“En başta bilmiyordum. Ama onunla kaldıktan aylar sonra açıkladı. Ben ise sorun etmedim.” Masadan başka bir adam

    Adam-“Senin para avcısı olmadığını nereden bileceğiz? Her sokak çocuğunun hayalidir bu koltuklarda oturmak.” Şerefsizin dediği lafa bak. Baba parasıyla büyümüş oç.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 12.
    +1
    Rezervasyon
    ···
  12. 13.
    +3
    Süleyman-“Dikkat et de koltuk ters iken oturma Kazım. Para avcısı olsa 7 yıldır yanımda. Beni çoktan şişler parasını alırdı.”

    Kadir-“7 yıldır yanında ve bizim yeni mi haberimiz oluyor? Üstelik daha ona hiçbir şey öğretmemişsin. 7 yıldır ne yapıyordun çocukla el kızartmaca mı oynuyordun?”

    Süleyman-“Daha hazır değil baba…”

    Kadir-“Ne demek daha hazır değil lan? Biz de hazır değildik senin doğmana ama dünyaya geldin. Demek ki hazır olmasını beklememen lazımmış işi öğretmek için.”

    Süleyman-“iş için hazır zaten baba. Hayat için hazır değil.”

    Kadir-“Fesupanallah” dedi ve döndü diğerlerine doğru. Kadir beyin bu zamana kadar yumuşak bakan gözleri birden buz tutmuştu.

    Kadir-“Sen de kimsin?” masada oturan biri vardı. Yemeği iyi gömüyordu. Benim dikkatimden kaçmadığı gibi Kadir Beyin de dikkatinden kaçmamıştı.

    YAdam-“Beni Eşref Bey gönderdi. Vekaleten yerindeyim.” Hala yemeğini yemeye devam ediyordu.

    Kadir-“Yani elçisin.”

    YAdam-“ Evet. Öyle de denebilir.” Ve salak hala yemeği yemeye devam ediyordu. Gözlerine baksana adamın mk. Öldürecek gibi bakıyor.

    Kadir-“ilk olarak Eşref iti padişah mı ki bana elçi gönderiyor, ikinci olarak madem elçisin neden soframda oturuyorsun ve üçüncü olarak madem mesaj getirdin neden önümde diz çökmüyorsun?” korumalar adamın kolundan tuttu ve yanına sürükleyip diz çöktürdüler. Hiç beklemeyeceğim bir kişiden bir tepki geldi. Onun da gözleri Kadir Bey’inki gibi bakıyordu.

    Nur-“Soframıza edilen saygısızlığa müsamaha gösteremem. zütürün bunu. Bütün yemekleri kusana kadar dövün. Ama uzakta yapın. Yemek yiyoruz. Misafirleri rahatsız etmek istemeyiz.” Daha sonra buz gibi gözleri yumuşadı ve “Çocuk. Sen onun yerine geç. Hizmetçiler çatalları kaşıkları değiştirin. Yeni tabağa koyun yemeğini eskiyi dökün köpekler yesin. Aslında köpeklerime bile böyle kirlenmiş yemeği vermezdim ama israf etmeyi sevmiyorum.” Tamam. Şanslı günümdeyim. Ama korkmadım değil. Aslında ilk baş geçmekte tereddüt ettim. Kadir Bey de geç işareti yapınca boş olan yere geçtim ve oturdum. Hizmetçiler ben oturmadan önce sadalyeyi bile değiştirdiler. Fazla abartmışlardı bence. Ama Nur Hanım memnun duruyordu.

    YAdam-“Durun. Beni zütürmeyin. Bırakın beni. Geri döneyim Eşref abinin yanına en azından. Durun.” derken kapı kapandı. Off be. Ne manyaklar var dünyada.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Süleyman isminin olduğu yerde en fazla hobbit olur amk ejderha ne oruspunun evladı edvard filan olaydı
      ···
      1. 1.
        0
        Napaydım ismini Richard mı yapaydım? Türk ismi düşündüm aklıma geleni yazıyom işte.
        ···
      2. 2.
        0
        Bari berk falan yapaydın amk
        ···
      3. 3.
        0
        Bir dahaki hikayeye artık berk yaparım.
        ···
      4. diğerleri 1
  13. 14.
    +4
    Nur-“Çekinme çocuğum ye. Sen gençsin daha. Çok yemen lazım.” Aklıma nedense anneannem geldi. “Gençsin sen oğlum al ye ye.” diye yemek dayattığı günler geldi. Ben de dediği gibi yemeğe gömdüm kafamı.

    Bir an bir gözlerim karardı yine. Biraz gözlerimi ovalayım dedim ve gözlerimi açtığımda ayakta yine ormanın sonunda kaldığım yerdeydim. Lan neresi burası çıldıracağım ya. Ne güzel yemek yiyordum. Şimdi ise yine ormanda ne olduğu belirsiz bir yerdeyim. Açlıktan herhalde. Birkaç kez kendimi tokatladım ama yok. Çıkamıyorum. En iyisi ormanın sonu uçurum olmayan bir çıkışını bulmak. Atlamak da aklımdan geçti ama yapmayı istemedim nedense. Ne olur ne olmaz. Hayal aleminde kapana kısıldım ya. Yok yani hayalimi kontrol de edemiyorum ki. Tam tersi yönde ilerlemeye başladım. Dakikalar geçti hala çıkış yok. Garip garip bitkiler yetişiyor burada da. Hayatımda hiç görmediğim bitkiler hayalimde her yerdeler. Sonunda ormanın çıkışını gördüm. Üstelik çimenli yol devam ediyordu. Ormanlık araziden çıkacağım diye sevinirken tam çıkışta kocaman bir şey belirdi. Kedi veya yılan gözü gibiydi. Donakaldım. Hayatımda bu kadar büyük bir göz görmemiştim. Gözü bu kadarsa boyutu ne kadardır. Korkuyordum. Ne olacak bana? Ölüm korkusu bir anda bütün vücudumu sardı. Sanki hayalde değilim gibi. Gözleri iyice kısıldı ve bana doğru bakmaya başladı. Ve sonra o zihnimde bir ses yankılandı. Bu anne dedikleri kişinin sesiydi. “Kimsin sen?” Daha sonra korkudan gözlerimi kapamam ile sofraya geri dönmüştüm.
    ···
  14. 15.
    +1
    Kan ter içinde kalmıştım. Nefes nefese idim. O göz de neydi öyle? Çok gerçekçiydi. Hayal değil gibi. Ama hem buradayken hem orada nasıl olurum? Yok yok. Aklım almıyor. Ama göz aklıma geldikçe nefesimi kontrol edemiyorum. Uzun süredir bu kadar korkmamıştım. Masadayım. Şimdi olmaz. Hemen gözlerimle masadakilere baktım. Kaypak hariç kimse bana bakmıyor. Ne oluyor işareti yaptı. Ben ise elimi bir şey yok der gibi salladım. Nefesimi kontrol altına alamasam da normal gözükmem lazımdı. Sonunda Nur Hanım bana doğru baktı.

    Nur-“Bir Bine. iyi misin? Solgun görünüyorsun.” Nefesimi toparladım. Kötü olduğumu belli etmemeye çalışarak:

    b-“iyiyim efendim. Kusuruma bakmayın. Sadece bir an hızlı yedim boğazımda kaldı.”

    Nur-“Aman kendine dikkat et. Su getirin çocuğa.” dedi ve gülümseyip tekrar misafirlere döndü. O değil de kaypağı bana bu kadar meraklı bakarken ilk kez görüyorum. Ama önemli değil. Sadece hayaldi. Sadece hayaldi. Su geldi ve kana kana içtim. Resmen kanım çekilmişti. Ama sonunda biraz da olsa toparlandım. En azından nefes alışverişim düzeldi. içimdeki o hissi bir türlü atamıyorum. Sonunda yemek bitti. Herkes kalkıp Kadir Bey’in elini öpüp salonu terk ediyordu. Herkes gitmişti Tam kaypak öpecekken tokadı yapıştırdı ona. Kaypak bile neye uğradığını şaşırdı.

    Kadir-“itin oğlu. Ben seni neden kömürlüğe kapatıyordum? Hatırla. Ben sana her seferinde ceza vermek için kömürlüğe kapattım. Sen belki de çocuğu oradan çıkarmıyorsun. Benim yaptığımın hıncını çocuktan alma.”

    Süleyman-“Evet baba. O cezalarım nedense hiç bitmiyordu. Yanlış yazıyordum kömürlükte ceza, soruyu yanlış çözüyordum kömürlükte ceza, yemeği üzerime döküyordum kömürlükte ceza, altından kalkamayacağım iş veriyorsun yapamayınca ceza. Maşallah. Pek güzel adaletin varmış. Ben o kömürlükten çıkamadım ki bir türlü. Ben diğer çocuklar gibi sokaklarda büyümedim baba. Sen izin vermedin. Ama artık büyüdüm. Kendi işimi kurdum. Şimdi müsadenle. Benim de kendi kurduğum işimle ilgilenmem lazım. Her ne kadar senin yolunla kesişse de. Yürü Bir Bine. Gidiyoruz.” Benim de tek yapabileceğim şey dediğini yapıp “Yemek için teşekkürler.” diyerek dışarı çıkmak oldu. Arkama baktığımda Nur Hanım üzgün Kadir Bey ise “Ona sahip çık.” şeklinde ağzını oynatması oldu.
    ···
  15. 16.
    +4
    Neden ben sahip çıkacakmışım ki ona? Ne hali varsa görsün. Zerre kadar umurumda değil. Bir taksi çevirdi ve eve taksiyle gittik. Eve kadar hiçbir şey konuşmadı. Eve vardığımızda o taksiden inmedi.

    Süleyman-“Ben mekana gidiyorum. Sen de eve git. Bu gece benim odamda uyu. Yarın iyi günümde olursam artık salonda bile yatabilirsin.” dedi ve gitti. Canıma minnet. Yatarım şimdi o kocaman yatağa. Umarım fazla sarhoş olmaz. Yine onu meyhanelerden toplamak istemiyorum çünkü. Eve girerken bir anda korktum. Aklıma o göz geldi. O da neydi öyle? Evin karanlık olması daha da korkutucu. Işığı açtım. Lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Eğer gece geldiğinde ışıkları açık görürse beni keserdi. Işıkları kapattım ve hiçbir şey düşünmeyerek uyuya kaldım.

    Uyandığımda gökyüzüne doğru bakıyordum. Lan yoksa kaypak beni dışarı mı attı. Doğrulmak istedim ama hala uykum vardı. Betona göre rahat bir zemindi. Hem de hiç üşümüyordum nedense. Üzerimde yorgan mı var? Evet. Ama biraz sert. Neyle örtmüş lan üzerimi taş mı? Şöyle bir uzandım pul pul bir şeyle örtmüş üzerimi. Bu ne be? Daha çok timsah derisi gibi. Lan bizim kaypaktan bahsediyoruz. Timsah derisini üzerime örtmeye mi kullanır? Saçma sapan düşünceler. Muhtemelen tam uyanamadım. Durmadan da sağımdan hava akımı geliyor zaten. Ama güzel yani. Şimdi gözlerimi ovalayacağım ve bakacağım ki kaypağın yatağındayım. Hatta belki de yanımda uyuya kalmıştır. Hem timsah derisi olsa ağır olurdu. Tamam bu da ağır ama rahat yani. Neyse en sonunda dayanamayıp sağıma döndüm ve gördüğüm manzara karşısında korkudan dilim tutuldu. Bu ne lan böyle? Önümde kocaman kertenkele tipli bir şey var.
    ···
  16. 17.
    +2
    Çığlık atacaktım ki son anda kendimi tuttum. Uyuyordu. Bu benim avantajım. Kalkmalıydım. Üzerindeki şey pençesiydi demek ki. Dikkatli bakınca evet öyle. Ama kanat gibi duruyor. Bir dakika. Kanadı var, tipi kertenkele gibi, pulları var. Bu evren mi? Yani ejderha mı? Yok canım sende. Saçmalama. Ejderhalar yani türk tarihinde geçen Evren gerçek değil. Hem bu kadar büyüğü yaşasa bile çoktan bulup öldürmüşlerdi. Pullarından kaç tane çanta yapılır haberleri var mı? Hem bu hayal yav. Şimdi düşündüm de hayaldir bu hayal. O kocaman göz falan. Ama kalkmam gerekiyor. Kaypak beni bekler. Kendimi bir çırpıda çıkarttım. Ama üzerim hep toprak olmuştu. Bu ne kadar toprak? Mezardan falan mı çıkarttın beni? Neyse ki uyanmadı. UyanmadıLAR. Yanında uyuyan benim boylarımda 3 tane daha ejderha görünce sonuna LAR eklemek daha mantıklı olur. Nasıl geldim ki ben buraya? Rüya lan işte. Sorgulayıp durma. Yapmam gereken şey belli. Ya kendini cimcikle. Ki işe yaramadı. O zaman kendi çıkışını yarat. Yani intihar et. O zaman geri dönebilirim. Tam karşımda bir uçurum vardı. Çok güzel Tam atlamalık. Geçen sefer atlamak istememiştim ama bu sefer atlayacağım. Kendimi bırakma zamanı geldi. Tam kendimi bırakmayı düşünürken zihnimde bir ses yankılandı.

    Anne-“Yerinde olsam bunu yapmazdım.” içimi bir korku kapladı. Arkama yavaş yavaş döndüm. Gözlerini açmış beni izliyordu. Bir anda iliklerime kadar korku hissettim. Rüya bu. Gerçek değil. Gerçek değil.
    ···
  17. 18.
    +1
    Pandanın panı ananın amı
    ···
  18. 19.
    +2
    b-“Imm. Neden yapmamam gerekiyor?”

    Anne-“Belli değil mi? Kanatların yok. Sen uçabilen bir canlı değilsin muhtemelen. Senin türünde bir canlıyı ilk defa görüyorum. Bu diyarda tek zeki canlı ejderhalar sanıyordum. Kimsin?”

    b-“Ben Bir Bine. Bir insanım. insan ırkındanım.” Tamam. Olaylar anlaşıldı. iyice alışmaya başladım olaya. Artık korkmuyorum. Gerçek değil yani. Olamaz böyle bir şey. Dünyada uçan bir yer olacak ve insanlar oraya bir şey yapmayacak? Yemin ediyorum Ali Ağaoğlu oraya ilk konut diken isimlerden olur. Ama ne kadar güvenip alacaklarsa. Zemin sağlam durmuyor bir kere. Parçalanıp düşebilir. Ben ne düşünüyorum yav bu detayları.

    Anne-“Yalan söylemiyorsun. Zihninde biraz dolaştım. Kusuruma bakma. Çocuklarımı korumam lazımdı. Ama merak etme. Sadece gerekli olan kısımlara baktım. Yani sadece adını, ırkını ve yaşını biliyorum.“

    b-“O zaman karşılık olarak siz de adınızı söyleyin. Irkınızı da. Yaşınıza gerek yok.” Sanki kendimi Skyrim’in içinde gibi hissediyorum. Skill ağacım nerede?

    Anne-“Bana evlatlarımın seslendiği gibi anne diye seslen. Hem bizim ismimiz olmaz. isim siz insanlara özgü bir şey olmalı. “

    b-“Peki 3 çocuğunuzdan birini çağırdığınızda onlar nasıl anlıyorlar?”

    Anne-“Sana göstereyim.” Bir anda içimden gözlerine dikkatli bakma isteği geldi. Haa. Seslenme gibi ama bir tür telepatik yolla. “Bu arada ırkım sizin dilinizde Evren ve Ejderha olarak geçiyor. Ama daha sık olarak ejderhayı kullanıyorsunuz galiba.” Daha sonra yanındaki ejderha yavrularından biri gözünü açtı. Pulları siyaha yakın bir renkte maviydi. Bana doğru baktı ve korktuğu her halinden belli bir şekilde annesinin kanadı altında daha çok girdi.

    Anne-“Korkmana gerek yok. Zarar vermeyecek sana. Onun ismi Bir Bine.”

    “isim nedir?” Sesi kız çocuğu gibi çıkıyordu. Diğer ikisinden farklı olarak.

    Anne-“isim onlara özel bir şey. Yani ona Bir Bine dersen sana bakar.”

    “Bir çeşit büyü gibi yani?”

    b-“Yani. Öyle de sayılır.”

    “Tamam o zaman. Merhaba Bir Bine.”

    b-“Merhaba.” dedim ve elimi salladım. O da kanadını biraz kaldırdı, sonra mantıksız bir hareket yapıyormuş gibi düşünüp geri indirdi. Annesinin kanadının altından çıktı ve üzerime doğru yürümeye başladı. ilk baş biraz korktum. Ama belli etmedim. Geldi beni kokladı. Sonra kafasını kafama yaklaştırırken:

    Anne-“Zihnini okuyamazsın. Kendine özel bilgileri var.”

    “Ama her şeyi öğrenmemiz gerek diyen sendin.”

    Anne-“insanlarda özel hayat diye bir kural var. Onun için zihinlerini okumamalısın.”

    “Tamam. Özür dilerim.” Az önce sadece kafası kafama değseydi zihnimi mi okuyacaktı yani? Bu ejderhalar bir garip. Ama bu rüya ne zaman bitecek acaba?

    b-“Sorun değil. Özür dilemene gerek yok. Bilmiyordun.” dedim ve elimle kafasını sevdim. Tamam. ilk başta korkmuştum ama şimdi pek korkmaya gerek yokmuş diyorum. Dün boşu boşuna kendimi rezil ettim. Daha sonra diğeri de uyandı. Pullarının rengi annesine benzer şekilde kızıl renkteydi. Ama bu düşündüğüm gibi korkmadı. Beni gördü ve direk üzerime koşmaya başladı.

    Anne-“Dur. Zararlı biri değil.” demese üzerime atlayıp beni paramparça edecek. Gözlerini kedi gibi tehditkar bakıştan normal ve şaşkın bakışlara çevirdi.

    “Anne. Bu anlattığın hikayedeki hiçbir kişiye benzemiyor. Bu kim?”

    Anne-“ismi Bir Bine. isim ise onların türünde her insanın şifresi gibi bir şey Eğer Bir Bine dersen sana bakar ve seni dinlemeye başlar.”

    “Vayy be. Çok garip.”

    Anne-“Sen de duydun değil mi?” Kanadının altındaki son yavru ejderhaya baktı fakat gözleri kapalıydı. Onun da pulların rengi sarıydı. Birden gözlerini açtı.

    “Hemen yakaladın mı uyku taklidimi. Ama çok iyiydi değil mi?”

    Anne-“Yaklaştın. Az daha inanıyordum uyuduğuna.” Evet. Mutlu bir aile tablosu. Aklıma annemle babamın arasında uyuduğum zamanlar geldi. Çok küçüktüm o zamanlar. Nasıl aklıma geldiyse. Oysa ki her şeyi zihnimden sildim sanıyordum. Ben de uyuyormuş gibi yapardım. Ama hemen anlar annem gıdıklardı beni. “Nasıl anladın?” diye sorduğumda “Anneler anlar.” derdi. Yüzlerini hatırlamıyordum. Seslerini bile. Ne çok zaman geçmişti üzerinden. Birden kendimi onları izlerken buldum. Benim annem babam durmadan işe giderdi. Evde pek göremezdim diye hatırlıyorum. Bu düşünceler arasında dolaşırken birden üç yavru ejderhanın üzerime doğru geldiğini fark ettim. Etrafımda daire şeklinde dönüyorlardı.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 20.
    +1
    Ejderya varsa söylesin
    ···