Askerden geleli birkaç hafta olmuştu bir sabah kahvaltıda babam " geleli gaç gün oldu canıng zıkılmadı mı oğlum evde otur otur get gendinge iş iş bul" dedi. içimden "ne gidip çalışacağım amk" diyorum sesimi etmeden yemek yemeye devam ediyorum.


Aradan 30-40 saniye geçti yanındaki o kahverengi kulpları olan iki parçadan oluşan metal alaşımını dış yüzeyi ortam sıcaklığının düşük olmasına rağmen en az yüz elli derece selsiyus, alt parçada bulunan su iki yüz derece selsiyus, üst parçada Rize çayı bitkisinin yaprağının kurutulması ile ilde edilen ot ile yoğunluğu artmış yaklaşık 20 dakika hafif ateşte kaynamış suyu üzerime fırlattı tabi askerlikten yeni gelmiş olmam sayesinden antremanlıydım hemen masanın altına siper aldım karşı taruza geçmek için hazırlanırken :


Askerde nöbette canım sıkıldı diye havaya iki el ateş ettiğimde üst rütbelilerim bana böyle kükremedi "lang şerefsiz kopek niye karşılık vermiyong lang it" en az 5 km çapta duyulabiliyordu tabi bu sesten sonra o ağzında bıçaklı gözlerinin altında işaret ve orta parmak yardımıyla çizilmiş iki adet ayakkabı boyalı komando gitti yerine küçük bir tavşan geldi. uzun kulaklarım havada kısa kuyruğum titrerken annemin "dur bey öldürecek misin çocuğu" demesini ormanda çıtırtı sayesinde dikkati dağılan avcıdan kaçmayı başaran bir tavşan edasıyla masanın altından pencereye doğru zıplamaya başladım 16. kattan aşağı bir atmaca misali süzüldüm ve yere başarılı bir iniş yaptım.


Bizim kaypağın , büfe işletir kendisi, yanına varınca gazetelerin iş ilanları sayfalarını tek tek almaya başladım gördü tabi şerefsiz "nörüyon lan" dedi parsını vereceksin gibi birşeyler söylüyordu yumruğu ağzına vurduğum gibi akrabaları geldi beni bayağı bir dövdüler neyse acıyıp ilanları bende bıraktılar işte o anda çok az kimya mühendisinin görebileceği birşey gördüm "kim yha? müh @r@nıyor" yazısı omen tonrem deyip verilen adrese gitmek için bir saat otobüs bekledim 6 kere hat değiştirdim akşam saat 6 gibi vardım.


Girdim içeri henüz 18 yaşlarında bir kevaşe sekreterlikte (kaveşe falan diyorum ama tam bir at yavrusuydu kendileri) "Sübyancı bey burdalar mı acaba" dedim "evet burda biraz bekleyin" dedi geçtim oturdum bir sandalyeye lan acaba bu kız niye bu yaşta burda işte diye düşünürken birden "çay kahve?" dedi "ÇAAAAAAYYY" bağırdım korkmadım aslında bağırmak istemiştim sadece bahanesi oldu neyse çayı getirdi soruyorum ne zaman başladın ? memnun musun? rahat mı ?sübyancı bey nasıl biri ? gibi maksat vakit geçsin diye biraz kurupasta falan getirdi laf arasında kız " daha önce hiç sakso çektiniz mi? dedi ben ağız dolusu kuru pasta ile şok geçirirken koşar adımlarla kendimi dışarı attım


1. SAYFA SONU