Tıpkı otel gibi içinde kalanlar da çoktan görkemli günlerini geride bırakmıştı... Burada kalanlar için bir kelimeyle tanım yapacak olsam “kırılmış” derdim. içtiğim şarabın yarısına gelmiştim. Şişeyi elime alıp hafifçe salladım, sonra bir yudum daha aldım. Ucuz olmasına rağmen, hoş, ekşi olmayan bir tadı vardı, bazen denk geliyodu arada...

Dışarda esen sert rüzgar, odanın ahşap çerçeveleri kabarmış penceresini zangırtadıyordu, koridorda muhtemelen birisi kusuyordu, sesi yanı başımdaymış gibi yankılanıyordu,yan odada kalan travestiler yine kavga ediyorlardı, anlayabildiğim kadarıyla birbirlerinin kıyafetlerini izinsiz giymişler gibi bişey... Üstümde bir melankoli vardı zaten, canım sıkılmıştı.
Yatağımdan kalkıp küçük ve yosunlu banyoya gittim, çatlak aynadaki yansımama baktım. Bir haftadan fazla olan sakalım, incin saçlarım ve altları mor gözlerimle, olduğumdan on yaş yaşlı görünüyordum. Sakal traşı olduktan ve saçlarımı briyantinleyip taradıktan sonra, yüzümde eski beni andıran bir ifade gördüm bir anlığına, neyseki çabuk geçti...

Fötr şapkamı ve siyah deri ceketimi yerden alıp giydim, yatağın yanındaki komidinin üstünde duran cüzdanımı da alıp cebime koydum, önce açıp içine bakmamamıştım çünkü bu günlerde zaten yeterince hayal kırıklığı yaşamıştım.
Odadan çıkıp, kapıyı kitledim, bu dandik otellerin güzel yanı buydu işte, oda servisi ve temizlikçisi olmadığı için, içerde ne tak yiyosanızi kimse karışmadan yemeye devam edebiliyordunuz.
Sararmış ve yer yer kalkmış duvar kağıtları ve loş, titrek ışıklandırması olan koridordan geçtim, az önce kusan ihtiyar şimdi kusmuğunun yanına bayılmıştı, bir an alışkanlıkla asansöre hamle ettim fakat sonra bir süredir çalışmadığı aklıma geldi ve merdivenlerden indim.
Lobide bir grup fazla makyajlı ve az kıyafetli kız ellerinde sigara konuşuyorlardı, geçerken başımla selam verdim, gülerek selamıma karşılık verdiler, birkaçı da bana komşu indirimi yapabileceği söyledi.
Sokağa çıkınca, ceketimin yakalarını dikleştirdim, şehirde bu gece hava fena soğuktu, hatta tek tek kar atmaya başlamıştı bile. Dar sokaklar eski, gotik yapılı binaların gölgesinden kararmıştı, sağda solda bazı tipler bekleşiyordu... Şehrin bu bölgesinde dünyevi zevklerinizi basit paralarla tatmin etmeniz mümkündü, tabi ama kalitesi de paraya göreydi...

O sırada karnım guruldadı ve üç gündür doğru dürüst yemek yemediğimi hatırladım, aslında üç gündür sadece geceyi yaşıyordum, gün doğumuna yakın yatıp, gün battıktan sonra uyanıyor, kahvaltı niyetine biraz içiyor, sonra biraz daha içiyordum. Yeterince içtiğinizde açlık hissetmezsiniz ama yine de birkaç gün önceden aldığım biraz etli börek ve haşlanmış yumurtayı yemiştim. Kahvaltı etmek için arada sırada gittiğim bir yere doğru yöneldim.
Neon ışıklarla kırmızı kırmızı parlayan mekana girdiğimde biraz rahatlamıştım, içerisi sıcaktı.
Her zamanki yerime oturdum, tatlı garson kız hemen yanıma geldi.
“Bugün ne istiyorsun ?”dedi gülerek, “Ayrıca şapkanı çıkart, kabalık ediyosun”diye ekledi.
Yarım ağızla sırıttım, ”Sen nasıl istersen, bana pastırma, yumurta ve kahve getir”
“Hemmen!” diyerek fırladı, o kadar enerjikti ki... Daha yirmilerine bile gelmemiş olmalıydı.
Kısa bir süre sonra siparişimi getirdi, önüme bıraktıktan sonra ise karşıma oturdu.

“Biraz kendinden bahsetsene”dedi sevimli bir kız çocuğu merakıyla.
“Yaşlı biriyim işte” dedim ve kahvemden bir yudum aldım, çok koyuydu, genzimi yaktı.
“Yaşlı değilsin!” dedi yine kız çocuğu sesiyle, ilgiyle beni inceliyordu.
Kadınları belaya bulaştıran budur işte, herzaman yanlış erkekler ilgilerini çeker, eminim şuan bu kıza aşık, düzgün birsürü delikanlı vardı ama onları görmüyordu bile.
“Nerde kalıyosun?”
Cevap vermedim, fakat bu ilgisiz tavırlarım onu daha da meraklandırıyordu sanırım, sonunda karşımdan kalktı, kulağıma “11’de çıkıyorum” diye fısıldadı, sonra yavaşça yürüyerek tezgaha gitti. Kokusu içimde bişeyleri uyandırıyordu, tatlı sesi, kadife gibi teni de öyle... Ama malesef onun için çok yaşlı ve çok kötüydüm...

Kahvaltımı bitirince biraz bahşişle beraber hesabı masaya bırakıp çıktım. Kafamda bir müzik yankılanıyordu, derin baslar ve tiz saksafonlar... O an aslında uzun zamandır düşündüğümü anımsadım ve o meşhur klube doğru yöneldim.
Kapıdaki gorillerden birini tanımam büyük şanstı doğrusu, yoksa içeri giremezdim. Klüpteki dar koridor sigara ve viski kokuyordu, havasızdı ama bir şekilde güzel bir kokuydu bu...
içerisi aslında eski bir sinemaydı, hani şu geniş, tarihi, işlemeli sinemalar olur ya, onlardan. Sahnede müzisyenlerden başka kimse yoktu, doğru saat daha 22:00 anca olmuştu bile.
Lena adlı rus garson buzlu viskimi getirdikten sonra biraz konuştuk. Lena eski bir fahişeydi ve benim iyi bir dostumdu, hala güzeldi... Tabi eskiden hizmetlerinden bende yararlanmıştım ama bu dostluğumuza zarar vermezdi, sadece işti.
“Yine onu mu beklersin?” dedi bozuk aksanıyla.
“Evet, bu gece bana güzellik yapacakmısın ? “
“Cok zor be”dedi iç çekerek “ Kızın peşinde ense kalın tibler var”
“Hiçbiri benim kadar yakışıklı değildir ama” dedim gülerek.
“Degiller tabi”dedi Lena ve yanağımdan bir çocuk gibi makas aldıktan sonra devam etti.
“Ben bi bakam, sahneden sonra seni alabiliriz belki içeri”
Lena çok iyi bir insandı, eğer fahişe olmasaydı onunla evlenirdim... Daha sonraysa böyle düşündüğüm için kendimden utandım, ben ondan daha iyi değildim ki...
Viskimle oyalanarak vakit geçirdim, daha sonra nihayet beklediğim vakit gelmişti.
Sahne karardı ve jazz melodileri başladı, aydınlandıktan sonra ise solist parçasını söylemeye başlamıştı.

Siyah saçları, bembeyaz teni, yeşil gözleri ve dolgun kırmızı dudaklarıyla gördüğüm en çekici şeydi, fakat aynı zamanda en tehlikelisiydi de. Babam bir keresinde “insanın başına ne gelirse kadından gelir” demişti ve haklıydı. Fakat eminim babamda bu kadını görse, bilerek belaya girerdi...
Uzun zamandır ona gül yolluyordum, bu gece ise tanışmayı umuyordum nihayet... Aslında başka şekillerde çoktan tanışabilirdim ama Lena tarafından güçlü bir işadamı olarak takdim edilmek şansımı çok arttıracaktı... Acı bir gerçekti ama güzel kadınların paraya olan ilgileri, yakışıklılara olan ilgilerinden fazlaydı ki, bir zamanlar yakışıklı sayılsam bile şuan değildim...
Yeşil gözleriyle bir an karşılaştım ve viskimi kaldırıp selam verdim, çok hafif bir tebessüm etti gibi geldi... Çok yakında o parlak yeşil gözlerin bir daha açılmayacağını bilmiyordum...

Özel dedektiflik yaparak yaşıyordum, tabi buna yaşamak denirse...

Bir zamanlar saygın bir polis memuruydum, fakat ailemle birlikte bunu da kaybetmiştim. Şimdiyse sadece hayatta kalıyordum.

Alkol, bu yaşama katlanabilmem için bana gereken bir şeydi, hissizleştiriyordu. Şarkı söyleyen güzel kadın ise uzun zamandır ilgi duyduğum ilk şeydi, beni yeniden canlı hissettirmişti.

Kadınlardan vazgeçeli çok olmuştu aslında... Bedenim istediğinde satın almakla yetiniyordum, ama Ayla'da bir şey vardı. Onu ilk kez iki hafta önce görmüştüm.

Üç aydan sonra nihayet bir iş alabilmiştim o gün. Karısının aldattığından şüphelenen bir adam..

Aldığım avansla hemen klübe koşmuştum. Buzlu sek viskimi içerken o sahneye çıkmıştı.
Bazı insanların bir aurası vardır, bilirsiniz adeta parlarlar.

işte Ayla onlardan biriydi, ondan çok daha güzellerini görmüş, hatta bazılarıyla yatmıştım fakat Ayla parlıyordu. Yeşil gözlerinden, yüzünden, dudaklarından ışık hüzmeleri fırlıyor, benim için zamanı yavaşlatıyordu.

Güzel kadınlar ve bela beraber gelir. Eğer bir güzelin peşindeyseniz, elbet o bela size de bulaşacaktır.

Ayla ile göz göze geldiğimiz anda boğazıma kadar belaya battığımı biliyordum.

O ilk anda hissettiklerimden sonra, Ayla benim için bir tutku halini almıştı. Yıllardır hiçbir şeye
ilgi duymayan biri olarak bende bir delikanlı edasıyla tutulmuştum bu tutkuya, ama neyse ki
Kadınlarla olan tecrübelerim bir delikanlıdan fazlaydı.

Onun kadar güzel bir kadın, hele birde ilgi çeken bir iş yapıyorsa sizin yakışıklılığınız veya zekanızla ilgilenmez.

Bu aşamada devreye Lena giriyordu.

giblenmeyen yazar.

Ayla'ya bir süredir gül yollatıyordum, dikkatini çekmiştim.

Lena ise beni yıllardır tanıyan bir dostumdu ve ben zengin bir iş adamıydım. Karaköyde deri işleme fabrikam vardı.

Neyse ki, az olan param, yalanlarımı örtecek seviyedeydi. En azından bu gecelik...

Şarkı bitince hafif hafif alkışlamaya başladım, gözlerim hala onun üzerindeydi.

Evet, bana bakıyordu, dikkatini çekmiştim. Oyun başlıyordu.

Yüzündeki hafif gülümsemeyle birlikte ışıldayarak yanıma geldi.

"Güller için teşekkür ederim, çok naziksiniz" diyerek gülümsedi.

"Malesef size layık çiçek bulamadım" dedim ve ekledim."Oturmaz mısınız?"

Ayla gülümseyerek karşımdaki sandalyeye oturdu. Lena işini yapmış olmalıydı.

"Hala fiilen tanışmadık, ben Ekrem" diyerek elimi uzattım.

"Ayla". Uzattığı nazik eli öptüm gözlerinin içine bakarak, gülümsedi. Dudağının sol üstünde çok küçük bir beni vardı, onu daha da çekici kılıyordu.

okuyorum tomorrow man, dar sokak vurgunları, yer altı hikayeleri hep ilgimi çekmiştir. karanlık, soğuk yerler...

Eyvallah bro

Merhaba , çok önemli bir konu . Bir can , bir hayvan Kaos öldürülecek . Lütfen yardımcı olun.
(bkz: köpek kaos öldürülmesin)
http://www.incisozluk.com.tr/e/161187087/

daha akıcı ver karı kız ile kafamızı bulandırma

amın evladı bi tamirci oluyorsun bir barmen oluyorsun bi striptizci milf gibiyorsun bi karar ver çoklu kişilik bozukluğun mu var?