1. 41.
    0
    bir iletişim yöntemi olarak düzüşmek. böylesi çok rahat geliyor insana, hesap vermek zorunda değilsin, sevmek zorunda değilsin, sevilmemeyi umursamak zorunda değilsin, uzun uzun sohbetler gereksiz. sana bir şey anlatmıştım, deli vardı delik deşik edip öldürüyordu bir kişiyi bırakıyordu. hatırlarsın, unutmuyorsun çünkü sen, her türlü detay aklının içinde geziyor. düzüşme teklifini sana iletmeden önce tek niyetim bunu yaşayıp arkama dönüp bakmadan gitmekti, açıkcası öyle yapacaktım. hissettiğin şeyleri de umursamayacaktım, mal gibi bırakacaktım seni ve bir daha görüşmeyecektim, uzun zamandır tanışıyor olduğumuz gerçeği benim için önemsizdi. senden önce biri vardı, çok sevdi beni, bir gün sevmesi sıkıcı geldi. hani diyorsun ya kötü birisin diye, doğru.

    ama sana karşı kötü olamadım, hak ettiğin çok zaman oldu, kıyamadım. önemli olan iyi ya da kötü olmak değil, ben bunu anladıktan sonra farklı hissetmeye başladım. bir zamanlar insanların kolayca kırıp darmadağın ettiği kişi bendim bir gün bunu yapan kişi oldum. insanı hayat kötü yapıyor. o ilk görüşmeden sonra senden uzak duramadım, aşık oldum, ilk başta beni sevmen önemliydi sonra bana karşı ne hissettiğin de önemsizleşti, benim ne hissettiğim önemli hale geldi, yıllar sonra birini çok sevmenin keyfini çıkarmaya çalıştım. izin vermedin. sen benim her zaman kötü yanım oldun, bu yüzden saygı duydum. bana aslında nasıl biri olmamam gerektiğini öğrettin.

    bir kaç gün önce eski sevgilim buldu beni, telefon numaramı değiştirdiğim halde, ulaşabildi, çalıştığım yere ulaştı, oradan görüştük. sen de tüm bilgiler olduğu halde bir kez olsun günaydın mesajı çekmedin mesela, bir kez olsun nasılsın mesajı gelmedi. o zaman anladım kimi seçmem gerektiğini. kimi sevmem gerektiğini fark ettim. bir de o doyamama hali var, yapılamayan onca şey. yapılamayan o sohbetler, ne biliyoruz birbirimiz hakkında, bir gece uyuyamadık, sarılamadık uzun uzun, sevişmeyi başlatmayan öpücükleri keşfedemedik henüz, el ele yürümedik, el ele oturamadık, bir film açıp izleyemedik, nasıl uyursun sen? uyurken nasıl görünüyorsun? sinemaya gittiğinde nerede oturmayı tercih edersin? o balkonda otururken nasıl vakit geçiriyorsun? benim için zaman yaratsaydın ve içinde fiziksel şeyler olmasaydı neler yapardık? merak var, özlem var, o doyamama hali. bazen vazgeçmek ne kadar zormuş. bir dünya insanı bıraktım arkamda, bir an olsun bunları düşünmedim şimdi düşünüyorum. hani kırmadan, üstüne basmadan, gücendirmeden gitmek lazım demiştim ve gidememiştim. bu sefer biraz değişti işler.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 40.
    0
    Dur suraya bi rez alayim, guzel bisiler yazilmali diye not alayim
    ···
  3. 39.
    0
    bugün de kavuşamadık.
    ···
  4. 38.
    0
    amk amk amk.
    ···
  5. 37.
    0
    gibtir git çay demle.
    ···
  6. 36.
    +3
    narkozsuz ameliyat nedir bilir misin sen?

    ben biliyorum. her gün geçiriyorum.

    her sabah o yatakta uyandığımda narkozsuz operasyon geçiriyorum. bıçaklar, neşterler, göğsümden içeri giriyor ve ben hepsini izliyorum. sadece canımın yanması hissini değil, buna şahit olup karşı koyamama çaresizliğini ve gurursuzluğunu da hissediyorum. hem de her sabah, her gün, canlı canlı.

    bir insana "yere sakız atma" dersen o herif 2-3 gün sonra yine ağzındaki sakızı yere atar. fakat o sakızı bir güvercin yavrusunun yemeye çalışacağını ve eğer kursağına zütürürse o güvercinin boğularak öleceğini söylersen o adama, bir daha s.kseler yere sakız atamaz.

    ben size şu an sadece "yere sakız atma" demekle yetinebiliyorum. sebebini anlatamıyorum, zira kendim de anlayabilmiş değilim. tek bildiğim şey o acı. tek hissettiğim şey de o acı. ve buna ek olarak bildiğim tek şey bu dünyanın bir sabır yeri olduğu.

    söz konusu bir başkası olunca sigmund freud kesilen dallamalara "ben allah korkusu yüzünden kendimi öldüremiyorum" diyecek olursan, onların sana koyacağı teşhis "ölmek istemediğinden beyninde bir tanrı yaratıyorsun" olur. sana bu teşhisi koyanlardan isteyeceğin tek şey şu olsun, eğer sahiden hayata karışıp gören biri olmak yerine oturduğu yerden ahkâm kesen bir dangalak olmayı seçmediyse, sana dürüstçe cevap verebilir bir ihtimal: sağ eline kör bir testere al, o testereyle sol kolunu tamamen doğra, sonra o testereyi bir arkadaşına ver, o da sağ kolunu koparırcasına kessin. daha sonra rica et, o kegib yerlerin üzerine birer paket billur tuz döksünler, iyotsuz olsun ama, tercih sebebi .mına koyayım. ve o haldeyken kafasına bir silah dayayıp "şimdi ölmek mi istiyorsun, bu şekilde yaşamak mı?" diye sorsunlar. eğer bu soruya o anda "yaşamak istiyorum" diye cevap verebilirse, işte o zaman onu adam yerine koyar da lafını dinleme zahmetine girerim. eğer değilse, gibtir et onu gitsin.

    ve adın kadar emin ol, etrafındaki hiçbir kimse o halde yaşayamaz.

    zira etrafındaki herkes o acıyı yaşamadan sana teşhis koymak için bilenen freud'çuklardan ibaret.

    allah bile cehennemindekiler için "onlar ölmeyi isteyecekler fakat ölmeyecekler" diyor. allah bu olum, realistlikte son nokta.

    nasıl her gün rol yapıyorlar, nasıl her karşılarına çıkan yeni bir insan için "ben bunu nasıl s.kerim / bundan nasıl faydalanırım?" sorusunu kendine sorup ondan sonra muhabbete başlayabildikleri halde dünyanın en masum insanıymış gibi hayatlarına devam edebiliyorlar?

    nasıl kaldırabiliyorlar bunu?

    nasıl yedirebiliyorlar kendilerine?

    ya ağır bir narkoz halindeler, hem de çok ağır, ve bu tatlı geliyor.

    ya da sabredebiliyorlar. bütün bunları görüp ve bütün bunları yaşayarak kendi başına hayata devam etmeyi isteyecek bir "irade" yok bu yeryüzünde. bu yalnızca ama yalnızca allah'ın dilemesi.

    bu yazı kendini bir süre sonra imha edecek, o da toplu intihara sebebiyet vermek istemediğimden ötürü, başka bir şey değil. hadi eyvallah.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Sonuna kadar okudum vay amk
      ···
    2. 2.
      0
      Vay aminakoyyim
      ···
    3. 3.
      0
      Yillar sonra gelen entry. Sen bu kirmizi güllerin arasindaki beyaz gülsün.
      ···
    4. 4.
      0
      Reis sen neymişsin be
      ···
    5. diğerleri 2
  7. 35.
    0
    bir deli rüzgar eser sen yine up uzun yanlızlaklarla gelirsin aklıma.
    oturup zifir karası bir geceye "ben geldim derim" bir başınalığıma,
    gitme bir yere !
    dur durduğun yerde ,
    sayende ısınıyor gönül çerahım bu soğuk gecelerde
    düşüncen , düşüncem oluyor ve bir anda sarılırken buluyorum kendimi beline
    usul usul öpüyorum
    adımı söylerken , adımla öpüyorum
    bakışın hala deler geçer ..
    sevda yarası bu , gün usulca çekilir üzerimden
    çürümeye yüz tutan bedenimi aynada bir başına görürüm.
    karanlık şimdi her sokak bana,
    ne adı var şimdi düşlerimin ne de tadı.
    susardın ,hemde çok.
    en çok sustuğunda sevmiştim seni
    susarken bizden önce söylenmiş ne kadar aşk sözcüğü varsa
    sarardı ruhumu.
    bilinmeyen dillerde konuşurduk seninle , adı konmamış hecelerle
    kalabalıklarda susarak söylerdik söylenmemişleri
    susarken öperdim seni en güzel

    ardından hiç konuşmuyorum şimdi
    bir çocuğu susturdum gidişinde
    bir ömrü bağladım çok uzaklara giden gemilerin bacalarına
    ahh görseler bizden öncekiler bu aşkı
    yattıkları yerden yükselir bir feryad
    eyy kimsesiz aşıklar bana bir şifa verin .
    ···
  8. 34.
    0
    sen aslında göründüğün gibi değilsin sen böyle kibar, anlayışlı, insanların derdini dinleyen, onlara yol gösterici tavsiyeler veren, onların iyiliğini isteyen, sabırlı bir insan değilsin. doğrusunun böyle olmak olduğunu düşünüyor ancak asla böyle olmak istemiyorsun sen birisi seni dinliyormuş gibi yapıp aslında dinlemediğinde ağzının ortasına yumuruğu indirmek istiyorsun, bankamatik kuyruğunda atm'nin önüne gelinceye kadar kartını çıkarmayı akıl edemeyen sonra sıra kendisine gelince iki saat çantasında kartını arayan kadının saçından tutup kafasını bozuk para haznesine geçirmek istiyorsun, yanında kız arkadaşı olduğu için efelenen ama aslında bi' tak olmadığını bildiğin bi elemanı sırf kızın yanında bozulmasın diye ellemiyorsun ama aslında yaka paça dövmek istiyorsun, sevdiğin kız için her şeyi yapmış aylarca sabretmiş bi dediğini iki etmemişken 50 kuruşluk gibtiritaktan bi' kısa mesajla işin bitiverince sesini çıkarmadın ve yapacak bi şey yok dedin ancak içindeki ses, kızın suratına nasıl haykırmak istediğini ona ne kadar adi bi insan olduğunu söylemek isterdi... sen içersi tıklım tıklım olmasına rağmen yine de durup yolcu almaya çalışan ve "arkaya ilerleyelim, bakın arkada boş yerler var" diyen şoföre "zütünle mi bakıyon o dikiz aynasından" demek istiyorsun ama olmaz niye adab-ı muaşeret niye kavga çıkmasın niye güzel güzel geçinelim... olduğun gibi olmak aslında insanı bu dünyada ya mezara zütürür ya da hapse o yüzden ey kendim sen yine olman gereken ol her ne kadar içinde fırtınalar kopsa da
    ey özünde ne olduğunu kimsenin bilmediği benliğim ben bu yazıyı sana yazdım...
    ···
  9. 33.
    0
    o kadar zaman geçti, yine de seninle ilgili o kadar şey hatırlıyorum ki... geçmişimin silinmesini istemiyorum. bir yerlere yazmak istiyorum.

    seni ilk gördüğüm anı, unutamıyorum mesela. sınıfının kapısında durup dışarıya bakan seni unutamıyorum. gözün uzaklara dalmıştı. tam yanından geçiyorken fark ettim. görmedin beni ama ben gözlerimi alamadım senden. böyle, birkaç saniye bakakaldım. hani filmlerde yavaş çekim yapılır ya, aynen o şekildeydi. dünya durmuş gibiydi. sonra koridorda ilerledim, tekrar döndüm, sonra tekrar, tekrar... sınıfa girdiğimde arkadaşlarıma seni anlattım. "uzun boylu mavi gözlü güzel saçlı kız" diye sayıklıyordum. sonra tekrar baktım sınıfının kapısına. hiç ilginç gelmemişti o an ama bu kadar güzel bir kız görmemiştim daha önce.

    arkadaşımı çağırdım. "mert bak" dedim, "sana hayatımda gördüğüm en güzel kızı göstereceğim.". yine koridora girdik. başta yoktun ama dönerken kapıya çıktın yine. "aha bu" diye bağırdım. millet döndü bize baktı. utandım acaba duydun mu diye. utangaçtım ben, öyle her istediğini anlatabilen biri değildim. neyse, duymadın herhalde. bakmadın da. kaçtım zaten hemen.

    sonra, bir gün beden dersinden çıktık. seni gördüm kantinde. gözlerinin yeşil olduğunu o sırada anladım. bakakaldım yine. utanıyordum, göz göze gelmemek için arada bir bakıyordum. genelde bakamıyordum.

    adını öğrenmeye o kadar hevesliydim ki, bütün sınıf listesinin videosunu çekmiştim. tabii telefon rezildi, fotoğraf falan olmuyordu. akşam gidince aradım, buldum seni. ne çok sevinmiştim, sena.

    sen, hep kapının önündeydin. ben de çıkıyordum sırf seni görmek için. görünce de kaçıyordum. arada göz göze geliyorduk. nedensiz seviniyordum.

    dışarıda kantine giderken seni görünce utanıp sıkılıyordum. yanından geçerken kafamı eğiyordum. göz göze gelmemek için senin tersine dönüp öyle yürüyordum.

    arkadaşlarım sen önümüzden geçerken "geliyor" diye sesleniyorlardı. bir gün biri üzerime çıkıp "geliyooo" diye bağırdı. ne utanmıştım. son dersti zaten. gülerek geçip girmiştin sınıfına. sonra daha çok bakmaya başladım. sen de öyle tabii.

    okul maçlarında görüyordum seni. herkes maçı izliyordu, ben seni.

    konuşmaya çabaladım aslında. okuldan çıkınca az takip etmedim. anlamış olmalıydın, durup durup gülüyordun. arkana bakmıyordun ama anlamalıydın. saçma olan, sen durunca ben de duruyordum ama konuşamıyordum işte. sen rahatsız olma diye, bir yere kadar geliyordum peşinden. seni üzmek isteyeceğim son şeydi.

    bir gün evinin nerede olduğunu aramak için okulu ektim. hatta ekerken gördün beni. baktın böyle, ben de baktım. tek fotoğrafının tek karesinden yerini bulmaya çalıştım. o gün bulamadım ama sonradan yine o kareden buldum.

    arkadaşlarımdan ekledim seni internette. kabul etmedin. sonra bir gün bir ateş, ekleyiverdim. 5 dakika dayanamadım geri çektim isteği. ama facebook'un saçmalamasından olacak ki, kabul ettin akşamında isteğimi. o kadar mutlu olmuştum ki bu küçücük şeye bile...

    okuldan dışarı çıkmıştım. siz kapıda bekliyordunuz. sana bakıyordum ben, senin de bana baktığını görüyordum. hoşuma gitmişti. belki bana bakmamıştın ama ben böyle görmüştüm. böyle inanıyordum.

    sonra konuştuk. gülüştük, umutlandım, kavga ettik, umutlarım kırıldı, tekrar onarıldı... yok, boşver bunları.

    seninle ilk ve tek yüz yüze konuşmamı hatırlıyorum. koşuşumu, heyecandan bacaklarımdaki tedirginliği, benden kaçışını, çaresizce ve gitgide moralim bozulurken arkandan bağırışlarımı. sonunda döndün. güneşten açamıyordun gözlerini. bembeyazdı tenin. ben daha konuşmadan "artık olacağını sanmıyorum" demiştin bile. oysa ki amacım o değildi ki. ben, sadece sana sözümü tutmak istemiştim. resmini verdim.

    sonraki gün kızlarla mutlu mutlu gülüşüyordun. ben de mutluydum, çünkü sevinmiştin. ama artık asla cesaret edemezdim. gitmedim yanına. arkadaş olmak istiyordum bir yandan. bir yandan seni görünce kaçıyor, diğer yandan senden hoşlanıyordum.

    doğum günüm, onu bile evinizin önünde kutladım vişne suyumla.

    kuaförden çıkan abla bize bağırırken, tamam abla diyince arkadaki kahkahayı duydum. o rezil oluşum bile çok hoşuma gitmişti.

    sonra küstük yine. beni arkadaş olarak görmeni hazmedemedim. konuşmayı kestikten 2 gün sonra başkasıyla çıkmaya başlamışsın. 2 hafta sonra hala aptalca umutlar dolaşırken kalbimde, elif'ten öğrendim. ağladım çocuk gibi. aslında, çocuktum zaten.

    yazımın hep seni düşünerek geçmesi, sonra ilk gün beni gördüğünde gülüşün, sonra senden saklanmam, kaçmam, uzak kalmam.

    başkasıyla çıkarken bile seni düşünmem, ona senin yüzünden seni seviyorum dememem. seni unutamadığım için ayrılmam.

    yolda seni görünce arkadaşlarımın bağırışları. sana döndüğümde bana bakman bile hoşuma gitmişti yine de.

    arada karşılaşmamız, hiç tanışmamış gibi davranmalarımız.

    neyse, artık bitti zaten. yine de sağ ol.

    başkası bunları yaşasa, çok anlamsız. benim için ise ne kadar eskimiş olsalar da hayatımın anlamı bunlar. lise hayatım, senden ibaret.

    imza: dünyanın en platonik lise hatıralarına sahip genci.

    not: bu yazıyı buraya sadece arada okuyup hatırlamak, anılarımın hafızamdan silinmesini engellemek için yazdım. bu yazıyı aslında bir nebze kendime yazdım.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 32.
    0
    gelen ve gece gelen ardından gülen ve yine gülen; bir umutla sevmeye çabaladığım hoşgelişler madamı, düşemeç ve karanlık uğraşların odağında olup, kıskanma devresinde seyr-i düş kurulan siyah ayakkabısı ya da kendisi, ne kadar net değil mi?... içi beyazların içinde griyken, dışı ise karışmış renklerleyken bile, siyah gözlerinin ardından sarkan karakterinin değişimlerini ona buna kaptıran, aslında kırmızının da yakışmadığı bir insandı... bir gün evlenir ve ardında kaybettiği ruh ikizinin yakarışlarıdır mutsuzluğunun sebebi... boşversene unutulur gider, hatta o bile bilemeden son bulur şıp sevdi ikizinin kaçamakvari aşkları... tarihe not düşüyorum, bu yazı tamamen kurmacalarla ve kurmacalarda yaşayan, güven problemi olan bir beşerin, sembolizm vari yazısal zırvalarıdır. madem ki yakaladın beni o zaman yazarsın yazını, veganın da dediği gibi;

    anlatmayı isterdim çok, açılmayı sana gel, bul beni.

    o mısralar sembolizm kokarken belki görebilirim kendi ruh halimi... rüyayı sadece uyurken değil, yazarken de görebilen enteresan bir adamın karalamaları gözüyle değil de, seni anlayabilecek birinin karalamalarında görürsün kendi pgibanalizini. bir gün kapı çalar ve gelen bir itiraftan çok kaybedşin son merhabası olur...
    kendine iyi bak ve bir daha zihnimde dolaşma sayın yağmur damlası.
    çünkü bilemedim beynime nasıl sızdığını.
    fark edemedim tarafından beyin kıvrımlarımın günden güne süngerleştirdiğini. ve beyin kıvrımlarımı ağzına kadar "sen"le doldurduğundan.
    "merhaba" dediğin an, o biriken damlalarının birden ısınıp beynimden aşağı kaynayarak akacağını bilemedim, bilemezdim şaşkınlığımın sebebi budur belkide sayın yağmur damlası...

    bilemedim, bilemezdim özet bu sanırım... ama sen hiç bilemeyeceksin.
    ···
  11. 31.
    0
    gene gelseydin ya buraya eskisi gibi bir çay demleseydik beraber tam şeker atarken sen yine ekgib atsaydın şekeri ben tahmin etmeye çalışsaydım kaç şeker attıgını sen o dünyalar tatlısı halini alıp gülseydin karşımda kahve de olurdu bu sefer söz tamdıbını bitirirdim. beraber izlediğimiz dizilerin yeni bölümleri de çıktı. onları izlerdik koyardın başını omzuma bende saçını okşardım biraz olmaz mı ? ilk önce big bang i sonra hımym sonra shameless ı izlerdik beraberce eskiden izledigimiz gibi sen yine her sheldon ı gördüğünde bana bakıp gülerdin gözlerinin içi parlaya parlaya ben yine shamelessta ilk üç dakikayı atlardım barney gene bizi şaşırttığında ne öküzssün bak adam ne yapıyo der gibi baksaydın bana. her gün imza attıgın yere dövme yaptırdım ama bu sefer diger koluma atardın sevgili olmaz mı gel gene imzanı at hiç silinmesin gel yine çekil de bana kızdıgında yalandan sonra ben sırnaşayım sana biraz gülelim beraber söz bu sefer açtığın fransız filmlerine de birşey demicem izlicem hepsini ama sonra bende kendi sevdigim filmleri izletirim söyleyim şimdiden. ben yine yüzüklerin efendisi açayım mesela sen nazgüle bu ne kezban ismi de gollum geldiginde efendimiss kıymetlimiss diye taklit yapmaya çalış ben kahkaha atayım tekrar olmaz mı gece yattıgımızda yine sürekli konuş mesela çok özledim gece konuşmayıda saçma sorularda sorabilirsin hepsine cevap vericem bu sefer sonunda kavga etcegimizi senin sinirlenip arkanı dönücegini bilsem de cevap vericem bu sefer hepsine çünkü ne olursa olsun sen arkanı döndügünde bile sana sarılabileceğimi bilicem. sabah kalktiğımızda söz dışarda kahvaltıya gideriz açık büfe hala çok ucuz burda kahvaltı yaparken muhabbet etsek yine senle, ben sana dertlerimi anlatsam sen teselli versen yanımda olduğunu söylesen sen yine halanı anlatsan mesela ben ne diyecegimi bilemesem sen iş başvurularından bahsetsen mesela ben hala bitmeyen okulumdan. sonra çıksak ordan bir doktorlar yapsak sonra porsuğun kenarında ki adaları dolaşsak beraber belki bi çılgınlık yapıp sazovaya kentparka filan gideriz kaç senedir hiç gitmedik beraber veya döneriz eve özledim çünkü sarılmak istiyorum sana doyasıya olmaz mı sen oyun oynarsın feysten bir sürü hak biriktirmiştim sana oysa ki günlerce oynayabileceğin kadar duruyor hala sırf jones çıktıgında yüzün gülsün diye. gene gelseydin ya buraya olmaz mı?
    Tümünü Göster
    ···
  12. 30.
    0
    epey zamandır senden nefret ettiğimi düşünüyordum. aslında seninle ilgili duygularım sürekli değişti. dile kolay 4 sene. senle ya da sensiz. senden nefret bile etmiyorumları da geçmiştim baya baya nefret ediyordum da işte 2 gün önce fotoğrafı görünce düştün aklıma birden.
    hayattaki en büyük pişmanlığımsın demiştim sana hatırlarsan. bir daha cevap bile vermemiştin. olması gereken de buydu. ne ben seni yaralamak için söyledim bunları ne de sen istemediğin için cevap vermedin. gerçekten hissettiklerimdi bunlar. hala da öyle hissediyorum. sen hayatıma girdiğinde düzelen tek bir yanım olmadı. her şey birbirine dolaştı. seni görünce huzurlu olurum sanıyordum. ayaklarım yerden kesiliyordu evet. ama ben mutsuzluğumun güvensizliğimin üstünü örtüyormuşum meğer.
    insan her ne kadar hissedemese de karşısındakinin onu sevdiğine inanmak istiyor. yalan ya da doğru. yanımdaysa ve bana beni sevdiğini söylüyorsa beni seviyordur demektir. ama yoldan geçen kızın saçları kızılsa mesela ondan da hoşlanabilir. sırf hoşlandığı için muhabbet de edebilir. benim saçlarım hiç bir zaman kızıl olmadı mesela. dönüp baktığında sıradanın vücut bulmuş haliyimdir. ama yine de beni sever derdim. seviyor derdim. ama işte şartlar. karakterimiz uymuyor.
    hayatta sevgi her şeye yetmiyor lafını bana sen öğrettin. istemeden de olsa hayat felsefesi edinmişim. ne acı. üstünü örtüyorum yine her şeyin bi görsen. sevdiğimden emin olamıyorum. mutluluğumdan emin olamıyorum. kendimden hissettiklerimden emin olamıyorum. bunların faturasını sana kesmiyorum ki. her insanın hayatına onları tokatlayacak bir adi girer derler. benimki de senmişsin işte. şimdi olsa karşımda durmana bile tahammül edemem. gel desen gelirdim git desen beklerdim. her akşam bana almadığın ama görünce aa ne hoşmuş dediğin kuzuya manalar yükleyecek kadar salak birinden neler yarattığını görsen.
    yine de sana kesmiyorum faturayı. ben hak ettim ve bedelini ödedim. dedim ya 2 gün önceye kadar sabahları kalktığımda aklıma gelmeyen bir insandın. ama bana arkadaşım dediğin kızla berabermişsin. aklıma düştün evet ama öyle sandığın gibi değil. gecelerce düşünüyorum allah'ım ben gerçekten bu kadar değerleri olmayan biriyle miydim diye ? hayatta kendine ve sevdiği insanlara belirsizlikten başka bi şey vermemiş bir adam için mi sürekli acı çekmişim.
    ne acı ki bitsin istememiştim ama sonunda ben bitirdim. bunun aşk olmadığını söylesinler. en azından aynı şeyleri tekrardan hissedeceğime dair bir umudum olsun. hoşçakalı bile haketmeyen bir insanmışsın sen. konuşmaya bile değer bulunmayan. seninle konuşarak kandırdığım insanlara yazık. seninle aradığım o huzuru ben sensiz bulmuşum meğer. gerçekten bu hayattaki en büyük pişmanlığımmışsın. neyseki ucuza gelmişsin. verilmiş sadakam varmış. senin deyiminle haydi sana eyvallah.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 29.
    0
    aslında yıllar önce ümit yaşar oğuzcan yazmış:

    ayrılık diye bir şey yok.
    bu bizim yalanımız.
    sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
    şimdi neredesin? ne yapıyorsun?
    güneş çoktan doğdu.
    uyanmış olmalısın.
    saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
    öyleyse ayrılmadık.
    sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
    zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
    önce beklemekten.
    ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
    ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
    bir çocuğun öce doğmasını bekliyorlar,
    sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini
    zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
    kanunlara saygı göstermesini,
    insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
    ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
    ya o? ya o?
    insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
    çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
    saadet bekliyor yaşamaktan.
    zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
    aradıklarının çoğunu bulamamış,
    beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
    göçüp gidiyor bu dünyadan.
    işte yaşamak maceramız bu.
    yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
    ve yaşayıp beklerken ölmek!
    özleme bir diyeceğim yok.
    o kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
    o nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
    o tek güzel yöü bekleyişlerimizin.
    insanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
    yaşantımız özlemlerle güzel.
    özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
    bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
    bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
    verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
    seni özlediğim içindir.
    beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
    seni özlediğim içindir.
    yaşıyorsam; içimde umut varsa,
    yine seni özlediğim içindir.
    seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
    ···
  14. 28.
    0
    sana yazmayalı da epey olmuş. uzun yazılar sıkıcı olduğu için kimse okumaz diye rahat rahat yazıyorum. sanki şu an karşıdaki kameradan beni görüyormuşsun da ama seninki bozukmuş ben seni göremiyormuşum gibi. şu an tebessüm ettim. hayat bizim zavallı umutlara bu denli güçlü tutunduğumuza gülüyor mudur ? sen bana gülmek sana yakışıyor hiç dememiştin. o yüzden hep gülüyorum aslında. belki söylememişsindir ama bol bol görüyorsundur. zaten en son seninle güldüğümde 12 yaşındaydım. zaten en sahici de o zaman güldüm.

    sen gittikten sonra en sık duyduğum cümlelerden bir tanesi "zaman unutmayı değil alışmayı öğretiyor." epey bir süre gerçek olduğuna inandım. alışmak başta hiç istemesem de sonra işime geldi. ama biliyor musun zaman alışmayı da öğretmiyor.hah zamanın bize iyi kattığı bi şey var mı ki? olgunluk dediğini duyar gibiyim. acı yaşamasaydık olgun olmazdık. neyse sen şimdi yabancısındır bana. 12 yaşındayken en azından çocuktum da saçmalıyordum. şimdi bana da olgun güçlü falan diyorlar. olgun olsam çocuk gibi seninle yaptığımız şeyleri yaparken heyecanlanmazdım. mesela göksuya gidicez çarşamba kızlarla. hani benim doğduğum eve pek yakınmış ama eskiden bataklıkmış. sonradan geldiğimizde yunuslara binmiştik. hatırlıyorsun dimi. işte onlara binmek istedim. şu an bile heyecanlandım bak. suya pet şişem düşmüştü de almıştın. çok gülmüştük heyecanlanmıştık.ama sen yine de çok güçlüydün. yani ben hep öyle görürdüm.

    kıkırdardım gülerken. ne zaman geldim bu hale bilmiyorum. senin gittiğini duyduğum son dakika haberlerinde mi? yerde sana aldığımız gömlekle yatar halini gördüğümde mi? araba yanıyordu bi de ama sen içinde değilmişsin galiba. şükür mü demeliyim. zavallı umutlarım işte.

    ama ben büyüdüğümü iki yerde hissettim. ilkinde artık kesindi sen gitmiştin. cennette bekliyormuşsun. cennet ne kadar uzak. mutlu musun ki sen orda ? neyse yani sen gitmiştin işte. 80 metrekarelik evimizin yatak odasında annem başımı okşadı. artık tek başımızayız kızım dedi. o sırada evde nerdeyse 40-50 kişi vardı. nasıl olur dedim. yalnız değiliz ki. tebessüm etti annem. haklıymış şimdi anladım.

    sonra uyuyakalmışım işte çocukluk. sen içerde yatarken nasıl uyurum hala utanıyorum. koştura koştura geldim sabah. anlayamadım ki baba. seni bana gösterdiler anlayamadım. üstüne toprak attılar anlayamadım. seni siren sesleriyle uğurladılar yine anlayamadım. beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar türküsünü severdin. o gün yağmur yağıyordu. ha bir de doğum günümmüş.

    öyle işte baba ama yine de olgun değilim bil bunu. belki hala çocuk sayarsın geceleri gelir öpersin başmı okşarsın. kızım ben sana güveniyorum dersin gitmeden dediğin gibi. yani büyüyorum yine tabi. mezun olurum belki seneye. inşallah bi işe de girersem. ama sen merak etme ben sana mezuniyet belgemi getiricem. fotokopi de çektiririm. koyarım baş ucuna. rüzgar alır ama ben sen almış sayarım.

    çok hatalarım oldu. çok günahlarım oldu senden sonra. deli saçması yaptığım şeylerle sana layık olamadım belki. ama bil ki ben hep senin kızınım. hep senin o güvendiğin kızım. sakın bana sırtını dönme. senin bana sırtını dönmen demek. yıldızların sönmesi, göğün kararması demek. çünkü ben seni oralarda saklıyorum. madem gittin bari yanımda ol baba. seni çok seviyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 27.
    0
    hatırlar mısın eve kapattığımı anlatmıştım sana. gelip gelip dönen insanları nasıl acımadan kırdığımı anlatmıştım. nasıl bencil olduğumu. neden demiştin? yine susmuştum. ketumsun demiştin. gülmüştüm. seviyorum görmüyor musun dedin? görüyorum dedim. ama anlayamıyorum. aşk nasıl olur bilmiyorum? ben sana öğretirim demiştin. ketumsun ama saf da bir kızsın demiştin. o aklımla iltifat sanmıştım. birileri benim için uğraşıyor çabalıyor demiştim. sevgi için delirmiyorum birileri beni sevsin diye uğraşmıyorum. boşluğumu doldurmak için kendimi yırtmıyordum ilk kez. birileri beni görmüştü ve seviyordu. her şey o kadar doğal gelmişti ki. ben tek aşkı ailemde görmüştüm sadece. dedim ya ben kaybettikten sonra kapattım kendimi. şimdi ise açıldığımı hissediyordum.
    ne yapıcaktık şimdi? sevgili mi olmuştuk? sinemaya falan gidicektik galiba. sınıfta yan yana da oturacak mıydık? şey fazla yaklaşma ben hemen kızarıyorum da.
    her sabah günaydın mesajı? bilmiyorum ama ben güne başladığımda seni düşünüyorum zaten. dillendirmem şart mı? peki günaydın.
    tüm gün beraberiz. eve gidince aramam şart mı? ben zaten hep seni düşünüyorum. yavaş yavaş aklımdan çıkmıyorsun ki. sesini duysam hiç de fena olmazmış.
    kıskanmak ? bilmiyorum ama başka bi kıza gülümsediğin zaman şey gibi oluyor. hani merdiven de basamak var sanırsın da ama aslında yoktur. öyle bir şey hissediyorum.
    hediyeler,ay dönümleri, tanışma günleri? hatırlamasan da olur. bunları hatırladın hatırlamadınla zaman geçireceğimize şu tepeye gitsek. hani yıldızları tek tek sayabildiğimiz. evet ilk kez birlikte bir yıldızın kaymasına şahit olduk.
    evet anne ben aşığım ve çok mutluyum.
    neden soğuksun? canın mı sıkkın acaba ? umarım en kısa zamanda düzelirsin. sen üzgünken, konuşmazken,içine kapanıkken ben daha çok üzülüyorum. iyi olsun diyorum. ben alıştım ama o alışamazsa ya.

    doğum günüm. hiç kutlamamıştım 12 yaşımdan beri. hatırladınız. sınıfta hoca bile hatırlamış. çok güzel gülüyorsun. sahi mi gerçekten?

    hadi sen git üşüteceksin. benim otobüsüm gelicek şimdi. beklemek zorunda değilsin artistlik yapma demiştim son kez. hayır dedin bekleyeceğim hem biraz konuşuruz ha? olur dedim.

    tüh en yakın arkadaşınla karşılaşmak şimdiyi mi buldu? neden bağırıyor ki bu kadar? sen ona napmış olabilirsin. neden bana böyle bakıyor. of sen kesin yine bu kızı ektin. hep unutursun buluşmalarını. bizimkileri dahi ben hatırlatıyorum. içimde kötü bir his var. o beni seviyor. mutlu hisset.

    bu kız sokağın ortasında bana bakarak bu kim diye neden bağırıyor? ve sen neden susuyorsun. herkes bize bakıyor. artık şu kıza cazgırlığı bırakmasını söylemem lazım. ama senin arkadaşın. sorun çıksın istemiyorum.

    -arkadaşım sınıftan.

    arkadaşım sınıftan.. yani kısmen doğru. bir yaprak düştü. bir araba frene bastı. sonra korna çaldı ve arabadan çıkıp küfür etmeye başladı. gözlerimi kapadım. küfürden ama acıdan değil. sevmiyorum biliyorsun sen de.

    -evet. arkadaşıyım kusura bakmayın ders saatlerini konuşuyorduk da.

    bu kadar mı acizsin? bu kadar mı sahip çıkamazsın. hadi bunları yaptın. ders saatleri ne be kızım. neyse dön arkanı otobüse ilk duraktan bin hem yolda yürürsün. belki ağlarsın.

    evet anne ben aşık oldum. ve çok acı çekiyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 26.
    0
    evrenin sonsuz boşluğunda dünyanın umurunda bile değilsin dedim kendi kendime bu sabah otobüste. sonra her insanın bir dünya olduğunu hatırladım. eğer beni seven bir insan isen demek ki bir dünyanın umrundaydım. bir fikrin içinde varoluşumu kazanmışlığım sabah sersemliğimi tatlı bir huzura bürüdü. ama çok sürmeyen huzurum her zamanki gibi yerini yine dark emperyalist düşüncelere bırakarak senden, benden ve diğer tüm insanlardan soyutladı kendini. yaşamak bu muydu? bu muydu hayatta var olabildiğini hissetmek? ağzına osurayım ben böyle yaşamanın. rock wattage albümü kulağımın içinden süzülüp beyin damarlarımın ırzına yüksek orgazmlarla geçerken, dünyayı ve kendimi sorgulamak çok da caiz bir fikir değil gibi geliyor. kuratoryal şizofreniyi sorgulayan ressamlar tanıdım. hem de türkiye'nin ücra köşelerinden birinde. hem de bunu caiz sayarak. ben kimim ki evrenin sonsuz boşluğunda. gerçek bir beyin, kayda değer bilge bir beyin arayan ama bulamayan bir partekülüm yalnızca. kendisinde beyin olduğunu varsayanları varsaymıyorum bile. belki etten jölemsi bir organ olabilir hepimizdeki, ama asla bir beynimiz olduğunu iddia edemeyiz. ukalalığın da lüzumu yok yani. metanın kolayca güdüleyebildiği bir organa beyin demek biraz abartı olmuyor mu? cinsler arası çatışmaları bile körükleyen bu etten jöleyi neden beyin sanıyoruz? içine bir id, bir ego koy, etrafına süper-ego döşe, adına beyin de. bu kadar kolay mı freud abi? seni de sevmiyorum zaten. kadın düşmanı yavşaksın biliyoruz hepimiz. oidipus, kendisi hakkında çıkardığın dedikoduları duysaydı çok pis döverdi seni. ağzını kırardı. kafam yine çok dağıldı. keşke bir beyin bulabilsem. ama öyle böyle değil. herkese yetecek kadar, böyle bölüştüre bölüştüre paylaşabileceğimiz bir beyin bulabilsem...
    ···
  17. 25.
    0
    seni hatırlatan her şeyden kaçıyorum.
    unutmayan ben unutmaya mecburum.
    gül yüzlü hayalin, ismini aldığın aydan,
    nasıl kaçarım ve sensiz nasıl yaşarım.
    ay ne zaman dolunay olsa,
    ne olduğunu anlamaya çalışan bir çocuk gibi hep ona bakıyorum. senin resmini çeker gibi onu seyrediyorum.
    biliyorum ne ay benim için çıkıyor, nede sen benim için yaşıyorsun.
    ···
  18. 24.
    0
    içimde biriken zehri dökmem gerek galiba.

    bugün doğum günün. yanında olmak isterdim aslında. hani şu aylar öncesinden planlarını yaptığımız gibi. ama giderken aldın zütürdün tüm planları hayalleri güzel şarkıları kendinle birlikte. evet ya şarkılar. mesela severek çaldığım ve kaydettiğim aşk durdukça. hani çok sevindiğin 'sevildiğimi hissettim şu an' dediğin. artık eski tadı yok. biliyor musun o günden beri hiç çalmadım o şarkıyı. hiç dinlemedim.ya da sunshine of your love. çok severdim bu şarkıyı biliyor musun? biliyorsun tabi. onlarca kez söylemişimdir bunu sana. hani 'önceden de severek dinlediğim şarkıların öznesi oldun, daha anlamlı geliyorlar artık' demiştim ya.şimdi boş kaldı orası. halbuki senden önce de boştu.ama şimdi daha boş. boşluklarımı da aldın giderken.

    insan hayal kurmak için yaratılmıştır. hayal kırıklığına uğrasa da yeniden kurabilir. zaten hayaller kırılmaz, buz gibi erir damla damla gözlerinden.sen 'tamam erimiştir artık'dersin.ama yeni bir buz dağına çarptığının farkına bile varamamışsındır. bir gün yeniden güzel hayaller kuracağım içinde sen olmayan. zaten hayal kurmayı bıraktığın gün ruhen ölmüşsün demektir.ama bugün kuramıyorum biliyor musun?ah-haa, işte bunu bilmiyorsun bak.en baştan başladım ben de.yeniden çocuksu hayallerle. mesela bugün sokakta mahallenin bebelerinin yaptığı tek kale maça dahil oldum.5 de biter dediler, bizim takım kaybetti.ama ben 1 gol 1 asistle oynadım.-kamu spotu. sigara sağlığa zararlıdır-.hatta canla beraber vizelerden sonra bilyalı yapmaya karar verdik. mavi duraktan aşağı kayacaz. ben yine maçtaki gibi seni bir anlığına unutacağım .erik ağacı bulabilseydim eğer eriğe dalacaktım. kısmet işte, bazen her şey istediğin gibi gitmiyor. haa bi de geçen gece can sıkıntısından çocuk parkına gidip kaydıraktan kaydığımı da eklemem lazım. gerçi öylesine atmıştım fikri ortaya ama kabul etti eşekler geri vites yapamadım.

    yani öyle işte. kendimi yeniden büyütmeye başladım. kök hücremden yeni bir kalp yapmaya çalışıyorum.bu kez kırılmayanından. ama yapamacağımı biliyorum. çünkü en son 'bu seferki yaptığım kırılmıcak' dediğim kalbi sen verdin elime paramparça halde.

    yazıya bak. aynı kafamın içi gibi saçma sapan. hangi düşüncenin eteğinden tutup gittiği yere sürüklensem hiç gitmemesi gereken yerlere gidiyor. yazı da öyle.kim bilir başlarken ne anlatmak istemiştim. muhtemelen gece kafamı yastığa koyduğumda aklıma gelecek. sonra ben o düşünceyi kazağın sökülmüş ipini çeker gibi çekiştireceğim. ilmekler söküldükçe gecenin karanlığı sökülecek. gecenin sökülen ilmeklerinden sızan gün ışığı vuracak camıma. hadi kalk bak ben yüzyıllardır aynı inatla doğuyorum yeni güne.sen şunun şurası yirmi küsur senelik adamsın nedir bu bezginlik diyecek.ben de bir anlık gazla 'haklısın lan' diyeceğim. her zamanki gibi kulaklığımı takıp yollara düşeceğim. carry on my wayward son diyecek müzik çalarım.

    yani uzun lafın kısası kadın, ben bir müddet daha böyle devam edeceğim. sen ise arkadaşlarında doğum gününü kutluyor olacaksın. duymadığın onlarca fısıltım gibi söylüyorum yine taze taze çökmüş karanlığa. nice yıllara.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 23.
    0
    bir yandan moonlight sonata çalıyor bir yandan penceremden saçlarımı kulaklarımın arkasına hafifçe okşayarak iten rüzgar esiyor.
    yatağımın yanındaki masada eskilerden bir fotoğraf etrafında bir kaç adet boş bira şişesi ve henüz bitmemiş yarım kadeh şarap.
    odamda sadece gece lambası açık yüzümün ve odanın bir kısmını aydınlatıyor camımdan içeri küçük küçük ay ışıkları buseler olarak düşüyor göğüs kafesime.

    sen gideli aylar oldu soğuk ve beyaz ellerim buğulu gözlerim ve acıyan yüreğimle derin bir keder ve hüzün içindeyim.
    bir ölü gibiyim tıpkı bir sonbahar gününde engin okyanusların ortasında salıyla kaybolmuş yetim bir denizci edasında.
    yolun nereye gittiğini bilmiyorum akıntının nereye sürükleyeceğini bilmiyorum sadece üşüyorum soğuk ve kapalı bir hava var.

    zaman zaman seni unuttuğumu düşünüyorum önce derin bir sevinç ve mutluluk duyuyorum daha sonra yerini kapkara bir keder alıyor.
    seni unutmalıyım seni unutmamalıyım!
    seni nasıl unuturdum bu aşka güzelliğe dünyaya evrene hakaret olmaz mı nasıl olmamışsın gibi devam ederim o zaman ki duygularımı nasıl yok sayarım belki de sarhoşum sadece.

    seni nasıl unuturum bakışını gülüşünü kuruyan bir ağaç gibiyim yapraklarıma çiğ düşmüş kahırdan acıdan.
    söyle bana sadece söyle sen benim hayatımın aşkısın derken bir an olsun ciddi miydin ?
    benimle sonsuzluğa ulaşmak isterken ciddi miydin?
    göğsümde uyurken boynumu koklarken ciddi miydin?

    nen var niye yoksun neden gelmiyorsun nasıl unutursun beni?
    nen var söyle neden yoksun kimdir seni benden uzaklaştıran nedir seni duygularından koparan?
    söyle bana yalnızca söyle fısılda kulağıma bekle de.

    sonsuzluğa kadar beklerim bedenim toprak oluncaya kadar beklerim.

    biliyorum dönmeyeceksin yolun sonundayım sen ise başındasın benim hikayem seninle bitti seninki ise benimle başladı!

    seni seviyorum, seni seviyorum...
    ···
  20. 22.
    0
    çalıntı cümleler geliyor kulağıma. oturup dinlemek zorunda kalıyorum. engel olamıyorum kendime ve sonunda kulak verdiğim için hırsıza yardım ve yataklıktan suçluyorum kendimi. “beyin tutulması” diyorum.

    senede kaç kere âşık olunuyorsa o kadar meydana geliyor tutulma. çıplak seyretmemek lâzım. çıplaklık samimi değil, masumiyeti öldürüyor ve sonunda masumiyet ölünce tutulma sona eriyor. tutulma bitince de beyin kapatılıp koltuk altına giriyor. kazanan yok bu oyunda.

    son zamanlarda beynim çin lokantasında böcek yiyen insanlara benziyor. kemiriyor içten içe. her ısırıkta farklı şekillere bürünüyor, tanıyamıyorum kendimi. en son dalgası ekgib olmayan bir okyanusu andırıyor. tam ortasında bir kız kulesi, tek umudum… akıntıya kaptırmıyor kendini, kemirgenlerden korkup kaçmıyor, duruyor olduğu yerde. cesaret aşılıyor, beni yanına çağırıyor. param yetmiyor tekne kiralamaya. geceleri tahta çalıyorum köy evlerinin önünden. beynim zaten tutuklu, ellerim hırsız olmuş ne fark eder. tahtalar yıkıcı değil, yapıcı. birleşiyorlar, el ele veriyorlar ve beni umuda taşımaya hazırlanıyorlar. akıntı beni de korkutmuyor ama tahtaların gücü yetmiyor. elleri kayıyor birbirinden, su sızıyor aralarından. batmak çok mühim değil de kız kulesi ne olacak şimdi? bir başına kalacak, öne eğecek yine kafasını. sorun değil restorasyon edilir diyor birileri. restorasyon ne bilmiyorum ama gülerek söylüyorlar; iyi bir şey olduğuna inanıyorum. hiç de öyle olmuyor. birileri geliyor yine; onların parası var tekne kiralayabilmişler. rahat ulaşıyorlar kız kulesine. söylesem beni de zütürürler miydi acaba? sanmam. başlıyorlar çalışmalara, kandırıyorlar onu da beni de. makyaj yapıyorlar kuleme. yapmayın diye bağırıyorum, rüzgâr dağıtıyor sesimi. rüzgar yapıcı değil, yıkıcı. tahtalar olsaydı iletirlerdi isyanımı. kız kulesi makyaj yapmayı sevmez ama gülümsüyor şimdi. başı dikleşiyor, eskisi gibi ihtişamlı olmasa da. yüzü gülümsüyor, isteyerek değil makyaj zoruyla. o da mutlu değil biliyorum. yapaylaştırıyorlar, herkes gibi. uzaklaştırıyorlar, karakterini değiştiremiyorlar ama. bastırıyorlar üzerine, çiğniyorlar benliğini. o an geçmişimi yitiriyorum, geçmişimizi. göz yaşlarıma engel olamıyorum. kız kulesi de ağlıyor karşımda belki makyajı akar umuduyla; biliyorum. akmıyor.

    kulemi alıyorlar benden izinsiz. kim hırsız karar veremiyorum. ya sadece ben hırsızım ya da herkes hırsız bir tek o hariç. dalgalara göğüs geren umudum daha fazla dayanamıyor. üzme beni, dayanabilirdin.

    her sabah geçiyorum karşısına, salep söylüyorum bol tarçınlı. tarçın kokusu huzur verirdi eskiden. rüzgâr tarçınımı kız kulesine üflerdi. onda da bir tebessüm. artık rüzgârlar da düşman bana. salep yetmiyor, bir de kahve söylüyorum. ben ağlıyorum, karşımda kız kulesi ağlıyor. kimse görmüyor, bilmiyor. martılar dumanımı zütürüyor ona. o da ağlıyor, deniz kabarıyor. ben ağlıyorum, kahvem soğuyor.
    Tümünü Göster
    ···