1. 1.
    +24 -8
    ön edit: en güncel entry:

    http://www.incisozluk.com...leri-yaz%C4%B1cam/yeni/1/

    • **

    evet burayı sahiplendim. bakıyorum ki sözlük pompa hikayeleri/kezban savaşları/biten ilişkilerin getirdiği depresyon/korku hikayeleri çevresinde dönüyor.

    ne bileyim, hengameden sıkıldım. herkesin de sıkıldığını düşünüyorum. çünkü insan kendisinden pay bulamadığı şeylere bir süre sonra yabancılaşıyor. ben de buraya gerçek olanı koymaya karar verdim. takip edilip edilmemesi de mevzu değil.

    mevzu şu: biz burada takılırken bir yerlerde gerçek bir hayat akıyor. o akan hayatın ana özelliği de monoton olması. ama aslında bir beynimiz var ve tüm durağanlığa rağmen, o beyin hep çalışıyor. işte sıradanlığın içerisinden neler devşirilebiliyor ona bakmak lazım.

    sıradan bir hayatı olan, sıradan bir görünüşe sahip, sıradan şeyler yaşayan, okuyan, izleyen ve eski pc oyunlarını seven, kıyıda köşede kalmış müzikler dinleyen öylesine bir insanım. gerçek dertlerim var (okul, iş, para, bozulan pc, vaktinde gelmeyen otobüs, çalışmayan çamaşır makinesi vs... ).
    ···
  1. 2.
    0
    reserved ben de böyle bişey yapmayı düşünüyodum panpa takipçinim
    ···
  2. 3.
    0
    reserved ağır ruh hastasıyım bende arada bakarım
    ···
  3. 4.
    0
    rezerve
    ···
  4. 5.
    +2
    aha ilk entry: aslında daha da uzun uzadıya, kaynağıyla falan derin birşeyler yazacaktım, matrix'ten bahsettik az önce ev arkadaşımla. baudrillard'ı da severim. gerçek-hiper gerçek konuları falan güzel şeyler. şuna vardık sonuçta: rüyayı gerçekten ayırabilen tek bir nokta biliyorum, rüyada düşme eylemini hayal ettiğin anda düşersin, uçma eylemini hayal ettiğin (yani şimdi uçsam ne süper olurdu diye içinden geçirdiğin) anda bu eylemler gerçekliğe kavuşur. bir anlamda tanrıyı çağrıştırır bu. gerçeğini elde etmen için soyutun kendisi kafidir. ortayan çıkmasını istediğin şeyin fikri hemen vücut bulur. ama rüyada olmadığın zamanlarda düşüncenle ona denk düşen somutun arasına daha başka pek çok somutlar dizmen gereklidir. bunun sebebi de şudur: rüyada sadece kendi irademizin kurgusuna tâbî olurken, uyanıklık dünyası (waking life'a gönderme yapayım dedim) bizim dışımızda gelişen süreçleri bize yaşatır. işin çirkinliği de şu noktada başlar: biz kendimizin hüküm sürdüğü, etkeni ve edilgeninin kendimiz olduğu gerçekliğe yalan ama tamamen edilgen olduğumuz ayıklık dünyasına gerçek diyoruz.

    ben burada ihanetten başka hiç bir şey görmüyorum. öte yandan aklımı kurcalayan başka bir şey de freud'un rüya analizlerinden geliyor. ona göre biz rüyada da, gerçekte olduğu kadar pasifiz. nasıl?

    gerçek dünyada bizim bastırılan yönümüz hem id (yani içimizdeki hayvan ve onun kontrolsüz karnal gereksinimleri ve güdüleri) hem de ego (aşağılanma, kabul görmeme korkusu yüzünden davranış paradigmasını değiştiren, ödün veren benlik). bastıran şey ise direk süper ego yani içselleştirilmiş kuralların tamamından oluşan ödünç alınmış bir vicdan. burada etkenlik, edilgenlik grafiği belli.

    rüya da ise, süper ego kadar id'in de saldırısına uğrayan bir egonun varlığı söz konusu. yani bu sefer iki tane tiranımız arasında kalıp çırpınışları daha da mantıksızlaşan bir benlik var. ilk başta gerçekliğin kurgusunu tek bir kaynak belirlerken, rüyada bu çatallaşıyor. belki de bu durumdan ötürü rüyalarımız fantastik oluyordur.

    ama en nihayetinde, gerçeğin de, rüyanın da, ham maddesi, dışarıdaki "gerçek" olarak bildiğimiz şeyler. daha önce hiç var olduğunu bilmediğimiz "bir şey" ile karşılaşmıyoruz. karşılaşırsak da, hemen aşina olduğumuz gündelik gerçeklikten bir şey ile onu özdeşleştirip, etiketliyoruz.

    mesela ejderha. tamam ejderha diye bir şey yok ama, sonuçta onun dış bir kaynaktan alınmış kurgusuna sahibiz ve rüyada ne zaman ona benzeyen bir şey görsek, ejderha klasörüne kaydediyoruz.

    dolayısıyla belki de %100 bize ait olan hiç bir şeyimiz yok elimizde. ortada kıvrılarak büyüen, kuyruğunu boynumuza dolayıp suratımızı hırıldaya hırıldaya yalayan bir "sahne" var, ve onun dekorlarını paletimize almadan hiç bir sahne çizemiyoruz.

    • **
    özetle mahkumuz. ve herşeyden önce bu durumumuzu "mahkumiyet" kavramı ile belirtmeye mahkumuz.
    • **
    sıkıntılı değil mi?

    asıl mevzularım bir sonraki iletide.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 6.
    +1 -1
    hazır başladık bi de müzikten bahsedeyim. arkadaş ben her taku dinleyen adam değilim. heavy metal ile başlayıp black metal dinleyerek yola devam ettim. sonunda ambentti, progresifti falan derken avant garde'da bittik. madem öyle size ben müzik tavsiye edeyim.

    shining diye bir grup var ama bu isveçten bildiğimiz ruh hastası black metal grubu değil. bu adamlar norveçli. black jazz diye bir albümleri var. tarzları avant garde.

    mesela http://www.youtube.com/wa...RI-zhg&feature=relmfu ya da http://www.youtube.com/watch?v=1XdBtcgy7K8

    ben bu adamların hastasıyım arkadaş. bir müzikte intihara sebebiyet vermeden kaos, korkutmadan dehşet duygusu bu kadar iyi mi verilir... tavsiyemdir dinleyin. başka tavsiyelerim de var. onları uzun uzadıya anlatmayacağım sadece link vereceğim, hepsine bakın pişman olmazsınız:

    vaktinde black metal yapıyorken sonradan süper bir avant garde havası yakalmış başarılı grup "ulver" :

    http://www.youtube.com/watch?v=8MUzBJRWB64 o eski güzel zamanlar...

    http://www.youtube.com/watch?v=D9EaZNhZ-Ro o eski güzel zamanlar 2 ...

    bu bana gece olup şehrin ışıkları yandığında gördüğüm her şey için ilham veren şarkı - modern yalnızlığın antolojisi benim için: http://www.youtube.com/watch?v=mEhBztupdaA

    bu da adı neyse o işte. "lost in moments" http://www.youtube.com/watch?v=1vXRunPTRp8

    daha altan urag falan da koyardım da... sonra. şimdilik bunlar yeter. hatta ben de dinliyim bunları sıradan...
    ···
  6. 7.
    0
    http://inciswf.com/4nb7th9y.swf
    ···
  7. 8.
    0
    @8 önce güldüm sonra bastım eksiyi

    http://www.imgim.com/image/yj7sc.gif/
    ···
  8. 9.
    +3 -1
    kadınlar... evet kadınlar... onlarla ilgili bir kısmı da var hayatımın... nasıl olmasın... doğamı redd edebilseydim zaten burada bunları yazıyor olmazdım ki...

    açık yüreklilikle itiraf ediyorum: ben kadınları anlamıyorum. yok yok, saçma olduklarını iddia ediyor olduğumdan değil. rasgele bir insan kadar saçma olabilirler en fazla zaten.

    ben kendimden yola çıkarak söylüyorum anlamadığımı. nasıl yani? basit: "benim" aklım yetmiyor anlamaya.

    çok ciddi hayal kırıklığı içerisine düşüyorum böyle anlarda. anlamadığım zaman. bi de üstüne üstlük, anlaşılmadığımı anladığım zaman... hadi ben seni anlamıyorum, malın da tekiyim. bi bakıma gerçekten öyleyim... sen tüm o basitliğime rağmen neden beni anlamaya yanaşmıyorsun be kadın? neden?

    çok mu farklı iki şeyiz birbirinden... yapabilseydim, y kromozomunu temizlerdim bünyemden. sırf iki dakikalığına olsun anlayabileyim diye. nasıl bir yaratıksın sen? farkın ne benden? gizemin ne? ne taşıyorsun içinde gizliden? ben bomboşum bak. yapabileceğim, yapamayacağım herşey senin baktığın yerden kabak gibi görünüyormuş ya işte... o kadar netsem neden oynuyorsun benimle? ben hiçbir şeyini göremiyorum senin.

    netlik istiyorum yanaşmıyorsun. yakın dur diyorum gidiyorsun. yakın olmak istediğinde de, yerinden bir milim kımıldamadan beni çekiyorsun kendine.
    çok mu yanlış öğrendik erkek olmayı biz? e hani her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardı? "olabildiysem" belli ki bunu da bir kadından öğrendim ben. o zaman neden anlaşamıyoruz yine de?

    yoksa biz erkekler, son derece "öylesine"yiz de, siz kadınlar aranızda paslaşıyor musunuz bizi? yapmayın... nesne olan sizdiniz hani? lanet olsundu erkek egemen düzene hani?

    ne ara küçüldük biz bu kadar? ne ara silikleştik? ne ara en çok görünenken en az "görülen" olduk?

    yok yok, ben hakikaten, çalıştığını sandığım şu kafama lanet ediyorum şimdi. ben kendimden eminsem ve gerçeksem, sen tam zıddı ile nasıl varsın "o raddede"?

    ne yapayım ben seninle kadın? ne yapayım? kilitledin beni. sana nasıl olsam bana "öyle olmadan" olursun? illa ki "oluru kaça?" mı olsun bu iş? illa ki "illa olsun" mu bu işler?

    yok arkadaş yok. ben o kadar okudum ettim, bir kadının bir tümcesinin içinden çıkamadım. ha dersen ki, malım, vallahi malım.

    ama keşke mutlu olaydım...
    ···
  9. 10.
    0
    ilk reservimi bu başlığa veriyoruummm... verdim. kolaymış lan.
    ···
  10. 11.
    +1
    bu akşam iki kişi lan multiplayer nwn - shadows of the undertide oynamaya başladık. bi kaç saat sonra save alıp çıktık. gayet keyifli fakat bir azıcık yavaş akıyor. onun dışında rpg severlere tavsiye ederim.

    dragon age falan oynamayın olm, ortada skyrim'in s'si yokken biz ejderha kesiyorduk bu oyunda.
    ···
  11. 12.
    +1
    aklıma geldi ekleyeyim:

    sen bilirsin doktor, hazır uzanmışım anlatıyorum, bakalım buna ne diyeceksin?

    sözlükte giblenmeyince var ya... o vakit nereloloyor ben bile anlayamıyorum. hayal kırıklığı falan. lan resmen suratına gib sallanmış dilenci gibi oluyorum afedersin. bi heves var böyle, ne bileyim, nickaltı girilsin, şuku gelsin... ama en çok başlık altında adam gibi cevap gelsin. derdim o. hastalıklı tabi böyle düşünmek. çünkü ben zaten dünyanın merkezindeyim, sözlük de benim sol daşşağım...

    işte onu diyorum doktor... narsiz miyiz gündüz gözüyle? onu deyiver bi bana. 31 çektikçe ego'muz mu şişti ne oldu? asosyal de değilim ama...

    kime diyorum hödük? defterden bi kafanı kaldır lan yarraaaaaam. not mu alıyosun? yazılmışını vereyim, dükkana as, bereket getirir. not alıyormuş zütveren. lan olm bilmem kaç yıl okulunu okumadın mı bu takun? notu orada alacaktın.

    şimdi dinleme zamanı.

    hah, ne diyordum... kaale alınmanın en uç sınırı ne onu diyordum. muhatabım direk bana dönüşse doymam yani... neden oloyoro bunlar bebiş?

    amaaan skerler... gözün saatte amk. biz burada aruz vezniyle tahribat yazıyoruz sen orada sipsiyle teke zortlatıyorsun...

    aferin yarraamın kroşesi. aferin gibimin küsüratı... aferin...
    ···
  12. 13.
    +1
    bienal kafası - üstat burada nah bileğim kadar sıçarak öğlen yediği sucuğa vurgu yapmış.
    ···
  13. 14.
    +2
    x-art - kırk yıllık gibişli kaseti de "sanat"la etiketlediniz ya mk. biri çıkar silme sığır etinden kostüm giyer, sorana sanat. biri çıkar peçeteye attırır, çerçevede sanat...

    nire kaplumbağa terbiyecisi, nire katedral vitrayları, nire sephiada ölü balık...
    ···
  14. 15.
    +1
    fyodor kafası - osur osur ipe diz, tespih sanarlarsa ne âlâ...

    fyodor kafası vol 2 - halka açık yerde kendi kendine ayar ver, adam sansınlar...

    fyodor kafası vol 3 - halka açık yerde kendi kendine ayar ver, adam sansınlar...

    (loopu yakaladım bak burada)
    ···
  15. 16.
    +1
    sözlüğe geldim geleli düzenli olarak yalnızlığın tanımını yaparım.

    evet yalnızım. hep yalnızdım.
    ···
  16. 17.
    +1
    ne zaman annem beni sabahın köründe ev telefonundan arasa bu şu demek:

    kötü haberle uyanacaksın dikkat et.

    öyle de oldu az önce...

    harç borcundan dolayı haciz gelmiş. büyük bi para mı? değil tabi. 1000 lira. takside falan bölünür ödenir bi şekilde de... ne gerek vardı...
    ···
  17. 18.
    +1
    lan bak kafam bozuldu şimdi yaaa.

    insana gerçek dert lazım hocu. gerçek dert. hatunla problemlerim vardı hepsini unuttum yemin ederim.
    ···
  18. 19.
    +1
    sohbet muhabbet ayağına dertleri unutuyoruz bakalım. "şu gün gelsin bakarız" kadar tehlikeli fikir yok dünyada.

    ertele babam ertele. bazen öyle bir vakit geliyor, yataktan çıkmayı bile bir sonraki güne erteliyorsun. başı var ama sonu yok.

    sıçmışız gidiyoruz belli.

    allah büyük, bakalım ne olacak, doğmamış gün neler doğuracak.

    not: aklıma bir fikir geldi. öyle bir fikir ki, oturup yazsan kitap olur. kitabı olsa film olur. kalemi kitabı ele almak lazım. bi bakmak lazım... böyle buhranlı zamanlarda yaratıcılaştığımı sezinliyorum. yanlış anlaşılmasın, aklıma gelenlerin kendi yaşadığım hayatla hiçbir ilgisi yok. sıradanım ben. biyografiye aktarılmaya değecek, kitlelerin okumasını gerektirecek bir durumum hiç olmadı. yok. olmaz da zaten.
    ···
  19. 20.
    +1
    bak şimdi yine düşündüm, yazayım dedim.

    a very brief introduction to be a modern intellectual:

    bol trombonlu, bol akordeonlu, kemanlı, mızıkalı ve çoklukla eskiden ya da halen sosyalist olan bir ülkenin yerel dilinde sözleri olan şarkılar dinliyoruz.

    sonra bunların elektronik uyarlamalırını da dinliyoruz.

    sonra esrar içiyoruz.

    go to beginnig and restart the process...

    algınızı gibeyim lan. yemin ediyorum algınızı gibeyim sizin.
    ···