/i/Tespit

https://imgyukle.com/i/VQ4OV8
  1. 1.
    +17 -30
    Neredeyse en değerli organımız olan gözümüzün çalışmasını inceleyelim. Bu mekanizma kendi kendine oluşamayacak kadar hasaslığa sahiptir. kudret ve ilim gereklidir. Herşeyi en doğrusuyla bilen sonsuz ilim sahibi Allah yaratabilir ancak böyle birşeyi. Ve bedenimizin diğer parçalarını tek tek birbiriyle uyumlu ve kusursuz çalıştıracak bir varlık olmalıdır. O varlık Allah c.c dir. Bu çok küçük bir örnektir. Allahın evrende, dünyada, canlılarda, atomlarda, atom altı parçacıklarda ve bilemediğimiz derin sır ve hikmetleri vardır. Sayamayacağımız kadar ve idrak edemediğimiz incelikler vardır.

    Nasıl görürüz?

    Gözümüz optik bir araç gibidir. Göz kornea ve lensinden geçerek göze giren ışınlar sarı nokta üzerinde görüntü oluşturur. Giren ışığın miktarını iris düzenler. Işığa göre göz bebeği küçülür ya da büyür.

    Göz merceği de incelip kalınlaşarak, yani uyum yaparak cisimlerin görüntülerinin tam fovea üzerine düşmesini sağlar.

    Foveada oluşan görüntü görme hücrelerinde sinir enerjisine çevrilir. Sinirler yoluyla bu enerji beyne gider. Duyu merkezinde görme ve üç boyutlu algısı (görme olayı) meydana gelir.

    iki gözle bakıp tek ve üç boyutlu (binoküler görme) olarak görüntüyü algılamamız nasıl gerçekleşiyor?

    Çevremizdeki fiziksel dünyayı gözlerimizle algılarız. iki gözün, birbirinden hafifçe farklı açılarda algıladığı aynı nesneye ait olan iki farklı görüntü beyine gönderilerek burada tek bir algıya dönüştürülür. Böylece o nesneyi tek bir görüntü olarak algılarız, ancak iki gözle elde ettiğimiz bu algının, tek gözle elde edilen bir görüntüden farkları vardır. Bu “binoküler” görüntü, farklı iki açıdan alınan görüntülerin bir tür sentezi olduğundan dolayı bize nesneyi derinlikli, yani 3-boyutlu olarak algılama olanağı da sunar.

    Halbuki tek bir gözün elde ettiği görüntüde bu derinlik hissi olmaz. Yani binoküler görme, beyinde gerçekleşen bir işlemin sonucu oluşur. Sonuçta görme duyusu, tek başına gözün değil, iki gözle birlikte beynin üst merkezlerinin bir arada gerçekleştirdiği bir işlemdir.

    Binoküler görmeyi sağlayan hücre grupları beynin oksipital korteks denen özel bir bölgesinde yer alır.

    Buradaki hücreler görmenin renk görme, şekil algılama, hareket algılama gibi farklı yönleri ile ilgili ihtisaslaşmış özel gruplar oluştururlar ve ihtiyaç duydukları bilgileri her iki gözden birden alırlar. Bu hücrelerin, dolayısı ile binoküler görmenin gelişimi doğumdan sonra başlar ve yaklaşık 10-12 yaşlarına kadar devam eder. Bu gelişim süreci içinde bu hücrelerin sağlıklı biçimde gelişebilmelerinin tek bir ana koşulu vardır, o da gözlerden beyne sürekli olarak kaliteli, net ve tek bir görüntü gönderilmesidir.

    Eğer gözlerden birinde veya her ikisinde, retinaya görüntünün ulaşmasını engelleyen fiziksel bir engel varsa (örn. doğumsal katarakt),eğer gözlerden biri veya her ikisinde görüntü bulanık ise (yüksek dereceli görme kusurları) veya gözler tek ve aynı nesnenin görüntüsünü gönderemiyorlarsa (şaşılık varsa) bu durumda beyinde gelişimi için ilgili gözden gelen sinyallere muhtaç olan hücre gruplarının gelişmesi yavaşlayacak, hatta duracaktır. Bu durumda da tek bir göz veya her iki gözün görme kapasiteleri düşecek, binoküler görme özellikleri, başta derinlik hissi olmak üzere kaybolacaktır.
    ···
  1. 2.
    +10
    maşallah hocam çıkmışsınız hapisten
    ···
    1. 1.
      -1
      bunu demeye gelmiştim, gidiyorum
      ···
  2. 3.
    +3
    UFAK VE BASiT DEĞiL KiM OKUYACAK BUNU AMK ÖZET GEÇ PiÇ
    ···
  3. 4.
    +2
    göz muhteşem bir organ ya
    ···
    1. 1.
      +3 -2
      Otomatik odaklama, otomatik iso ayarı. Yüksek çözünürlük. Geniş açı. Birşeye odaklandığında hiç gözün ayrılmaz. Doğal gimball. Mesela birşeye odaklan şimdi evde kafanı sağa sola aşağı yukarı yap sonra yaratanı senâ et.

      Edit: ve Allah gözümüze sadece gerekli olan ışık spektrumlarını algılayacak reseptörleri koyarak mükemmel bir görüşle yaratmıştır. Eğer biz tüm ışık spektrumlarını görebilseydik. (Wifi 3g 4g 5g radyo kızılötesi mor ötesi termal ışık bilmem ne) hiçbirşeyi tam anlamıyla göremezdik. Aşırı karmaşık ve berbat bir görüntü görürdük. en büyük ilim sahibi Allaha senalar olsun.
      ···
  4. 5.
    +6 -1
    Göz mükemmel bir şekilde yaratıldıysa, onu yaratan bu mükemmelliği nasıl elde ediyor, nasıl yaratılıyor, nasil var oluyor? Kendiliğinden var oluyor ve kendiliğinden elde ediyor dersen ben de göz kendiliğinden oluştu derim, bilemeyiz dersen göz nasıl oluştu bilemeyiz derim.
    ···
    1. 1.
      +3 -1
      Bizler bunu idrak edebilecek ve akıl sır erdirebilecek nitelikte yaratılmadık. insan, Allahın varlığının sırrını bilemez.
      ···
    2. 2.
      +4 -8
      Nasıl yaratıyor, nasıl oluyor, mükemmelliği nasıl elde ediyor?

      Bu sorular saçmalık. Mükemmelliği elde etmesi için Allah ve mükemmellik farklı varlıklar olmalıdır. Oysa bu Allah'ın zâtındandır.Ve Allah Fikri gibi büyük bir fikir küçük bir varlıktan çıkamaz o zaten büyük olan Allah'tan bize gelir.

      Kendiliğinden oluştu diyemezsin oluşmuşsa ezeli değildir. Ezelilik atfedersen kendi içinde tutarlı olur.
      ···
      1. 1.
        +1 -2
        Allah'ın varlığını sorgulamayı sen zaten direkt olarak saçmalık olarak görüyorsun, yani kendini öyle bir kandırmışsın ki, beynin öyle bir yıkanmış ki soru görünce adeta error veriyorsun.

        Tamam senin mantığına göre ilerleyelim.

        Şimdi Allah Ezeli ve Ebedi, yani oluşmuş olamaz değil mi? Yani o gücü zaten hep var. Ben şöyle sorayım, peki Allah bu ezeliliğie ve ebediliğe nasıl sahip oluyor. Senin cevabın şu olacak, sahip olmuyor o hep ezeli ve ebedidir. Dolayısıyla benim sorduğum soru saçmadır sana göre.

        Okay, Allah Ezeli ve Ebedi olsun, senin buna delilin nedir, yani neden Allah adlı insani sıfatlardan uzak yüce varlık var olmuş olsun? Senin cevabın Kuran'da yazıyordan ne yazık ki öteye gidemeyecek.

        Sen hayali bir karakter yaratıp ona sonsuz güçler yükleyip, sorgulanamaz hale getiriyorsun.

        Şimdi sana tek sorum şu, Allah'ın varlığına delilin nedir?

        Not: Din bir kültür işidir insan doğduğu coğrafyanın dinini alır, sen Romada doğsan katoliktin.
        ···
      2. 2.
        +1
        Allahın varlığını sorgulamayı ve Peygamber'i de sorgulayan biriyimdir. Sadece şüphe bizim için bilgiye geçiş kaynağından ibarettir.
        Kendimi kandırmışım, beynim yıkanmış gibi iddialar ancak sloganik mülevves denî bir manipülasyon taktiğinde başka hiçbir şey değildir.O zaman senin anladığın dilden konuşayım.
        Sen öyle bir gayz, nefret ile doldurulmuşsun ki akl-i melikelerin sakince ve objektif hiçbir meseleyi ele almağa kabil değildir. Turan Dursun, Celal Şengör ve onların büyük ağabeyleri oryantalistlerin peşinden serserilik ederek sorgusuz sualsiz gidiyorsun ve doğruyu, yanlışı ayırt edemeceyek kadar dimağını malûlen bırakmışsın.(Bu hoş bir dil miydi sence?)

        Soruna cevap vermeğe ilk aşağıdan başlayacağım.

        Not: Din bir kültür işidir insan doğduğu coğrafyanın dinini alır, sen Romada doğsan katoliktin.

        Biz biliyoruz ki farklı coğrafyalarda insanlar haber teknolojisinin gelişmesi ile menbâlara artık kolayca ulaşmaktadır.Ve dünyanın her yerinde Müslümanlar bulunur ve tebliğ yapar. Aynı zamanda biz biliyoruz ki insanlar bulundukları kültür ve dinden çıkıp onu değiştirebilmektedir. Müslüman bir ülke de ateist olabileceği gibi hristiyan bir ülke de müslüman olabilir. Roma da doğsam ateist olmayacağım veya müslüman, yahudi olmayacağımın garantisi ne?Eski zamanları bahane edip "ya hiç islam'ın ulaşmadığı noktalar varsa!" diyebilirsin. Onların cennete ve cehenneme gidecekleriyle alâkalı farklı fikirler vardır. Sorumlu tutulmayacakları da çokça söylenir.Lâkin sonunda en doğrusunu Allah bilir.

        Biz belli bir epistemoloji belirlemeliyiz.Biz neyi bilebiliriz veya neyi bilemeyiz? AKLIMIZIN SINIRLARI NEDIR)Yaratıcın varlığını, yanlış bir varlığa da atfetsek, aklımızla bulabiliriz.Lâkin Allah'ın ezeli ve ebedi oluşunu kendisinin bildirmesi ile bilebiliriz. Peki bu bilginin eminliği ne kadardır? Bizim elimizde Kur'an ve sünnet var ama sen diyeceksin ki bunların doğruluğu ne kadardır?

        Şimdir bir adam var ve kendisinin peygamber olduğunu iddia edip,"Ben Allahla görüştüm."diyor.
        Peki bu haberin doğruluğu ne kadar?

        Bu haber doğru değilse niçin böyle söylemiştir?(Bu soruyu sana da yöneltiyorum.)

        Kârine var mıdır? Yani onun yaşantısında Peygamberliğine dair ipucuları ve deliller var mıdır?
        Bunlara cevaplar vermeğe çalışacağım.

        (Bu arada haber doğru ise ve sen sallamıyorsan bundan sorumlu sensindir.Örnek:Biri, senin arabanın çalındığını söylüyor ve sen bunu umursamıyorsun. Elbette ki bundan sorumlu olan sensin.)

        Şimdi bu peygamber demiştik ki kendisine vahiy geldi ve peygamber olduğunu söylemişti.
        O zaman elimizde üç seçenek var:Ya delidir ya sahtekârdır ya da doğru bir kimsedir.(Bize bir haber geldiğinde o ya yanlıştır ya doğrudur.Ya da getiren kişi delidir ve pek sallamassın dediklerini.)

        Peygamber değildir dediğimiz de yukarıdaki ilk ikisini seçiyoruz.(O zaman bu ikisinden birisini söylüyorsan iddianı ispat etmelisin!)

        Şimdi bizim kendimizin aleyhine görünen bir mesele vardır. Seninde istediğin zarûri bilginin getirilmesi.(zarûri bilgi)

        Misal gözümüzün olduğunun delili nedir? Gözün gördüğü her şey göze delildir. Bakınız bu zarûri bir bilgidir.

        Peki Kur'an bize zarûri bilgi oluşturur mu?
        Biz bir haberi tasdik edeceğiz ve bunun içinde kâfî miktarda delil olması gerek. Gerek ki Allah bizi imanla mükellef tutsun.

        Şimdi haberi değerlendirirken kaynaklarımıza bakalım.

        Bu haber için elimizde iki delil var:Kitap ve yaşantısı.Bu zarûriyeti ortaya çıkarmak için elimizde çok materyal yok.

        اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ

        Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir?

        (Ey Nebim!) Sen onlardan bir ücret mi istiyorsun ki; onlar, (sanki) haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar (gibi Senin hayırlı ve yararlı çağrından kaçıp uzaklaşmaktadırlar)?
        (KALEM 46)

        Onların iman etmemelerinin sebebi ücret talep etmesi değildir demek.Çünkü ücret istemiyordu. Demek ki onun ücret istememe üzerinde başka bir erek başka bir inşa vardır.(Biz biliyoruz ki mekkeli müşrikler ona çokça mal ve mülk vaadetmişlerdir.Ona yöneticilik bile vereceklerdi. Hatta amcası Ebu Tâlib ona ricat etmesini taviz vermesini söylerken o amcasına,"Bunu bilesin ki, ey amca! Güneş'i sağ elime, Ay'ı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut ben bu uğurda canımı veririm."
        bk. Sîretu ibn Hişam, 1/266; ibnu Seyyid’n-nas, Uyunu’l-eser, 1/132; ibn Kesir, es-Sîretu’n-Nebeviye, 1/474;  Beyhakî, Delail’u’n-Nübüvve-şamile- 2/63; Taberî, 2/218-220)Farklı siyer kitaplarından da faydalanabilirsin)Aynı zamanda bu bir samimiyet timsalidir.
        Tümünü Göster
        ···
      3. 3.
        +1
        وَمَا كُنْتَ تَتْلُوا مِنْ قَبْلِه۪ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَم۪ينِكَ اِذاً لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ

        Sen şu Kur'an'dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi.

        (ANKEBÛT 48)

        O zamanlar Araplar da yazılı kültüre dair eser vermiyorlardı. Zaten Allah Resûlü de ümmi idi.Öncesinde aldığı bir fikir veya düşünce yoktu.O toplumla taban tabana zıttı.Ve 40 yaşına kadar ne alkol içerdi ne de içenlere bunun yanlış olduğunu söylerdi.Ne alışverişlerine ne kölelerine karışırdı. Hatta o toplumdaki her şeye bir anda karşı çıkmış ve onların aksülamellerine, toplumdan soyutlanmasına ve işkencelerine katlanıp çokça o ve ümmeti acılar çekmiştir.Hz Ömer bu kültürde büyümüş en azılı kimselerdendi. Hatta kız çocuğunu dahi gömmüştür. Hatta para mevzuuları yüzünden onla yolculuk yapan adamları da öldürmüştür.Lâkin islam'dan sonra Hz.Ömer'in değişimine göz atmak gerekir

        Hz.ömer döneminde Mısır valisi ve komutanıydı. Askerler o zamanlar genelde ilkbaharda çayırlara çıkarlardı, atlılar arasında yarışlar yapılırdı. Bir gün valinin oğlu muhafazid’le, Mısır yerlilerinden bir genç atlarını yarıştırmak istediler.
        Koşu başladı. Sonunda Kıpti, vali Amr’ın oğlunu geçti. muhafazid yenilmeyi içine sindiremedi. Herkesin gözü önünde yenilmişti. Kamçıyla Kıpti’ye vurmaya başladı. Bir yandan da burnundan soluyarak şöyle diyordu : “Ben soylu bir anne ile soylu bir babanın oğluyum”

        Bu sözleri ile o “Bir Mısırlı, bir Kureyşli soyluyu yarışta nasıl geçebilir?” demek istiyordu.
        Mısırlı asker, vali ve ordu komutanının oğluna o anda karşılık vermese de çok üzülmüştü ve en sonunda halife Ömer’e gidip davacı olmaya karar verdi. Başkent Medine’ye geldi ve Hz. Ömer’i bulup huzuruna çıkıp şöyle söyledi: “Ey Emirel Müminin, ben zulümden kaçıp sana sığınan bir kimseyim.”
        Ve Hz. Ömer de ona şöyle söyledi: “Evet yanlış gelmedin, seni zulümden korumaya gücü yeten bir kişiye sığındın.” ve Kıpti konuşmasına devam edip “Ben Amr b. As’ın oğlunu at yarışında geçtiğim ve bu onu içine sindiremediği için bana sinirlendi ve ‘Ben soylu bir ailedenim.’ diyerek beni kırbaçlamaya başladı.” dedi.
        Halife Ömer Mısır’a mektup yollatıp Amr b. As ve oğlunun hemen Medine’ye gelmesini emretti. Bu olayın gerçek olduğu ve aynen bu şekil yaşandığı anlaşıldıktan sonra Hz. Ömer Kıpti’yi çağırıp elindeki kırbacı uzattı ve şöyle dedi “Al kırbacı, sen de ona vur.” Mısırlı, Amr b. As’ın oğluna vurmaya başladı. muhafazid, Mısırlı’yı döverken aşağıladı için Mısırlı kırbaç vururken Hz. Ömer şöyle dedi: “Vur gözünü sevdiğim vur, alçak soylu annenin ve alçak soylu babanın oğluna vur!” Hz Ömer, Amr b. As’ın oğluna iyi bir ders verdikten sonra Mısırlı Kıpti’ye kendi valisi olan Amr b. As’ın kel kafasına da vurmasını söyledi. Mısırlı ise “Bana vuran oğluydu, ben öcümü aldım.” dedi. Bu kez Hz. Ömer, valisine dönüp “insanlar; analarından hür doğdukları halde onları köleleştiriyor musunuz?” dedi.
        Sonra da Mısırlı’ya dönüp “Haydi yolun açık olsun, seni rahatsız ederlerse bana yaz.” dedi.

        Hz. Ömer, mehri 400 dirhemle sınırlamak istemiş, aksi halde fazlanın devlet hazinesine gelir kaydedileceğini ilân etmişti. Hz. Ömer'in dayandığı delil; Hz. Peygamber (asm)'in eşi ve kızları için bundan daha fazla mehir verilmemesiydi. 

        Bu konuşmadan sonra Hz. Ömer'in yolunu Kureyş'li bir kadın kesti ve aralarında şu konuşma geçti:

        - Ey Müminlerin emiri! Erkekleri, evlenecekleri kadınlara dört yüz dirhem (gümüş) den fazla mehir vermekten sakındırdığın doğru mu? 

        - Evet. 

        - Allah Teala'nın Kur'an'da indirdiği ayeti duymadın mı? 

        - Hangi ayeti? 

        - Allah Teala'nın, “… yüklerle mehir vermiş olsanız dahi, ondan hiçbir şeyi geri almayın.” (Nisa, 4/20) buyurduğunu duymadın mı? 

        - Allah'ım bağışla!.. Herkes Ömer'den daha fakih! 

        Bu konuşmadan sonra Hz. Ömer geri döndü, tekrar minbere çıktı ve şunları söyledi: 

        - Ey insanlar! Kadınlara dört yüz dirhemden fazla mehir vermekten sizi sakındırmıştım. (Şimdi bu görüşümden rücu etmiş bulunuyorum.) Kim malından mehir olarak gönül hoşnutluğuyla daha fazlasını vermek isterse versin. (ibn Hacer, el-Metalibü'I-aliye, ll, 4-5; eş-Şevkânî, Neylül evtâr vi 168 heysemî mecmauz-Zevâid, Mısır, t.y., IV, 283 vd.)
        Tümünü Göster
        ···
      4. 4.
        +1
        Keza yine ona halifeyken bir grup saydırırken o,siz bize kılıç çekmedikçe biz size kılıç çekmeyeceğiz demiştir.

        En ufak bir şeye sinirlenen biri işte böyle tebeddül ediyor ve adaletin, ahlâkın, fikir özgürlüğünün timsali oluyor. Hangi yerde böyle devlet başkanına sert çıkışlar yapılabilir?

        Bu örnekler farklı kisiler üzerinden çoğaltıla bilir ama gerek yok.

        Bu topluluk öncesinde kendi içinde anarşit, kabilelere bölünmüş belli bir devlet düzeni olmayan, güçlülerin ezdiği bir hâldeydi. Aynı zamanda kendi içinden dışarı çıkamamıştı. Dini öğretiyi aldıktan sonra Bizans ve irana(zamanın Abd ve Rusyası)seferler düzenlemiş, Mısır gibi 1.Sülale Narmer'den başlayıp(ve tabii daha öncesi de var)5000 yıllık bir kültürü eritip onlara islam'ı tebliğ etmişler ve Endülüse, Maveraünnehir'e ve dahi dünyanın her tarafına kendini tanıtmış bir dindir.(Oysa Hz.muhafazid olmasa bunlar gerçekleşmeyecektir)Yazılı kültür ise Kur'andan sonra başlamıştır.(Oysa Allah resûlü eğitim almamıştır. Hadi aldığını iddia edelim.10 gün alsa bu kudret ortaya çıkmaz 3-4 yıl alsa o zaman herkesçe bilinirdi. Rahiplerden eğitim aldığı bir iki iddia dışından öteye geçememişler ve onlarda kanıtlanamaz şeylerdi. Zaten rahiplerin anlatıları çok çok farklıydı.)Farklı siyasi, dini,ekonomik yapılanmalar getirmiştir. Bunları deli birinin yapmadığına kâni olmuşsundur.(Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin 100 isim
        Michael H. Hart tarafından yazılan kitapta neden Allah Resûlü birinci sıraya konmuş anlayabilirsin.Çünkü o hiçbir şey yokken sıfırdan inşaa etmiştir.)Cengiz veya Timurla karşılaştırma yapabilirsin ama hangisi onun kadar etkindir? Onlardan sonra imparatorlukları yıkılmıştır.
        O Lenin gibi eğitim almamış ve onun gibi bir alt yapıya da sahip değildi. Bunları yapan bir deli ise bunu iddia edenin akılsız olacağını anlamış olmalıyız.

        Benim nazar-ı dikkatimi celbeden bir başka mesele ise Peygamber esas eksenden hiç taviz vermiyordur.Bu ise zorbalık, işkence ve fedakârlıklara sebeb veriyor.Çünkü kişi ne kadar fedakârlık yapıyorsa davasına daha da bağlılık gösterir.(Bu insanlara fedakârlık yaptıran neydi? Zengin olan ama iman edenlerde ailelerinden dışlandı malları ve mülklerinden yararlanamaz aileler tarafından dışlanır oldular.Bu kişiler niye rahatlarından vaz geçtiler?O aynı zaman da hep zenginlere güçlülere meydan okudu. Zayıflar yanında saf tuttu. Oysa zenginlerini yanında çekecek tavizlerde bulunabilir daha güçlü olabilirdi. Hasan Sabbah veya Batinilere veya başka sahte peygamberlere bakarsan onlar hep davalarına katılmaları için taviz vermiş kimi zaman namazı kimi zaman zekâtı kaldırmışlar kendilerini ve yandaşlarını ibadetlerden muaf tutmuşlardır. Oysa Peygamber ilk kendi uygulamış sonra insanları davet ettirmiştir.) Aynı zamanda hareketi küçükken ezdirmiyordu.

        وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ

        istediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.

        Yani, onlar Senden islami gerçekleri, bütün halinde ve çok net biçimde tebliğde biraz gevşeklik göstermeni ve onların keyfine göre biraz eğip bükmeni istemektedir. Karşılığında da Sana karşı muhalefetlerini hafifleteceklerdir. Oysa onların sapkınlıklarına uyarak Allah’ın dininden taviz verirsen, sonunda onlar da Seninle uzlaşmış görünecek, Seni de kendilerine benzeteceklerdir.

        (KALEM 9)

        Burada da harika sosyolojik ve pgibolojik bir bahis vardır. insanların çoğu sizi överek size iyi davranarak itaat altına alır. Size yalakalık yapar ve siz de onun hatalarına, yanlışlarına o gücenmesin diye laf etmez ve itaat edersiniz. Allah Resûlü sosyolojik ve pgibolojik böyle bir eğitim almamıştır.

        Çok affedici olması da başka bir özelliğiydi. Mekke halkını affetti veya vahşiyi affetti. Vahşi amcasının burnunu kulaklarını kesit ciğerini çıkardı. Amcasını çok sevdiği amcasını bu halde görüp bunu ona yapan ve sonra müslüman olan vahşiyi affetti. Oysa gücü elinde bulunduran biri kendilerine zülm eden mekke halkını ve vahşi gibileri (bunu haklı göstercek bir şekilde)yok edebilirdi. Veya müslümanlar onların affedilmelerine karşı çıkardı.Lâkin böyle bir vukuat var mıdır?Bu samimiyet değil midir hangi sahtekâr bunu yapar?
        Tümünü Göster
        ···
      5. 5.
        +1 -1
        Sahtekârlık Meselesi

        Putperestliğin faziletlerini apaçık bir fenalık saydı.(Dönem ahlâkına büsbütün tersti.)

        وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَهْتَدُونَ

        Onlara, "Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Peygamber'e gelin" denildiğinde onlar, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter" derler. Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?

        Maide 104

        Böyle bir toplumda böyle bir iddianın ne kadar irite edici olduğunu fark etmiyor musun? Niçin bir şey beni zorlamadıkça insanlara karışayım ki?Her şey aleyhime döner.(Bunlar sana sorularım)

        Hz. Ebu Zer el-Ğifarî, bir adamı -Arap olmayan zenci- annesiyle ayıplamıştır. Hz. Peygamber (a.s.m) bunu duyunca, Ebu Zer’e “Sen cahiliye devrinden kalma bir haslet/özellik(ırkçılık) taşıyorsun.” (Buharî, Edeb, 44) diyerek onu azarlamıştır.

        Keza Veda hutbesinde Arabın Arab olmayana üstünlüğü yoktur diye vurgulamıştı.Lâkin ne gerek vardı? Orada herkes Araptı niye onlara tepki doğurtabilecek bir tehlikeye kendisini soksun. Veya namazı niye emretsin, içkiyi niye yasak etsin, gece namazı niye kılsın. Arap şiirleri genel de fuhuş ve içki üzerineydi o zamanlar.Lâkin ona rağmen bunları yasak etmişti. Buna ne gerek vardı?

        Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bir gün islâmiyet ve Müslümanlara şiddetli muhalefetleriyle bilinen Velid bin Muğire, Utbe bin Rebîa, Ümeyye bin Hâlef gibi birçok Kureyş ileri gelenleriyle konuşuyor, onlara îmân ve Kur'ân hakikatlarından bahsediyordu.

        Zaman zaman muhataplarının dikkatlerini canlı tutmak ve dinlemelerini sağlamak maksadıyla da, "Nasıl, güzel değil mi?" diye soruyordu.

        O sırada bir hak aşığı çıkageldi. Maddî gözden mahrum, fakat mânâ gözü açık bu zât, Hz. Hâtice'nin dayısı oğlu ashabdan Abdullah bin Ümmi Mektûm idi. Âmâ olduğundan Peygamber Efendimizin kimlerle konuştuğunun farkında değildi.

        Yâ Resûlallah, beni irşad et, bana Kur'ân okut, Allah'ın sana öğrettiklerinden bana bir şeyler öğret." dedi.

        Efendimizin bütün dikkatini Kureyş ileri gelenleri üzerine islâmiyeti anlatmak için teksif ettiğini fark edemediğinden, bu arzusunu birkaç sefer tekrarlayıp durdu.

        Peygamber Efendimiz bu durumdan sıkıldı ve rahatsız oldu. Onunla pek ilgilenmedi. Zira, o her zaman gelip kendisinden islâmiyetle ilgili her şeyi öğrenebilirdi. Ama, Kureyş müşriklerinin ulularını bir daha böyle toplu halde bulma imkânını elde etmeyebilirdi. Onların islâmiyeti kabul etmeleri veya düşmanlıklarından vazgeçmeleri ise, Kureyş'in toptan Müslüman olma mânâsına geliyordu.

        işte bu sebeple Fahr-i Âlem Efendimiz, dikkatinin dağıtılmak istenişinden rahatsız olmuştu. Ve bunu hâliyle de izhar etmişti.

        Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Kureyş ileri gelenleriyle konuşmasını bitirip kalkacağı sırada vahiy geldi. Gözlerini kapayıp daldı. Abese Sûresi nâzil oldu.1

        Sûrede Efendimizin davranışından bahisle şöyle buyuruluyordu:

        "Yanına âmâ geldi diye yüzünü ekşitip döndü. Nereden bileceksin, belki de o günahlarından arınacaktı. Yahut öğüt alacak ve öğüt kendisine fayda verecekti. Öğütle ihtiyaç duymayan kimseye gelince, sen ona yöneliyorsun. Onun inkâr ve isyan pisliği içinde kalmasından sen mes'ul değilsin. Sana koşarak gelen ve Allah'tan korkan kimseyi ise ihmal ediyorsun. Sakın! O Kur'ân bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır."

        (Abese 1.12)

        Kendisine uyarı geliyor. Oysa diyebilidi ben Allah değilim ama insan da değilim ikisi arasında bir varlığım. Oysa o kul olduğunu söyledi ve Allah onu uyardı. Niçin kitapta kendine (haşa ve kellâ)uyarı yazsın ki?

        Ve bence beni etkileyen bir diğer meseleyse

        Hz. ibrahim'in (oğlu)vefat ettiği gün güneş tutulmuştu. Halk bunun, onun vefâtıyla ilgili olduğunu sanarak, "ibrahim'in ölümü sebebiyle güneş tutuldu." dedi. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bunu duyunca, Mescid-i Şerife vardı ve Allah'a hamd ve senâdan sonra Ashab-ı Kirama şu dersi verdi:

        "Ey insanlar! Biliniz ki, güneş ve ay; Allah'ın kudret alâmetlerinden ikisidir. Bir kimsenin vefatı veya birinin hayatı sebebiyle tutulmazlar. Bunları tutulmuş gördüğünüzde, hemen mescidlere gidiniz. Onlar açılıncaya kadar da Allah'a duâ ediniz, namaz kılınız!"

        (Tabakât, 1:142; Müslim, 2:630.)

        Bunu kullanabilirdi. Araplarda güneş tutulması mübarek kudretli bir insanın ölümüne işaret ederdi. Oysa Peygamber bir samimiyet örneği gösterdi ve hakkı böylece beyan etti.

        Ya da tâifte taşlanan peygamber sahtekâr mıydı?

        Ya da torununun katilini affeden biri sahtekâr mıydı?

        Gayba dair bir takım meseleler.

        Kur'an savaş esnasında inmiştir. Kıssaların çoğunluğu da kezâ öyle. Düşman düşmanın açığını arar. Eğer peygamber bu kıssaları başka yerden alsa propaganda aracı olarak kullanılırdı. Velev ki tevrat ve incilden aldı desekte onlardan daha güzel nakleder ve tutarlıdır. Zaten incil ve tevrattaki peygamber tasvirleri(Nuh, Musa,Davut, Süleyman Peygamberler) ile Kur'andakileri bir karşılaştırırsak farkı muayyen göreceğiz. Hele Hz.Nuh hakkında yazılanları az cok yahudi tarihi okurken okumuştum.Bu ancak Ezra ve onun gibilerin altından çıkmıştır.

        Rum Suresi'de keza ayrı bir mucize.(Hatta iddianın yasak olmadığı bir dönem Hz Ebubekir ve bir müşrik iddiaya giriyordu.)

        Kezâ islamın ilk zamanlarında miraç gibi bir olayı Allah resülu anlatıyor ve buna çoğu kişi inanmıyor ve bazıları dinden dönüyor.(Niye Peygamber zayıf dönemlerinde böyle bir şeyi anlatıp taraftar kaybetsin ki?)Samimiyettir bu.

        Sahtekâr olmadığına delillerim de bunlardır.Çoğaltıla bilir. Amacım kimseyi dine sokmak veya çıkarmak değildir. Tebliğdir.Beni yalanlasan veya hakaret etsen de pek mühim değil. Kalblere yön veren ben değilim. inşaAllah faydalı olur.
        Tümünü Göster
        ···
      6. 6.
        -1
        Garantisi şu, istisnalar kaideyi bozmaz. Romalılar katoliktir, sen Romada katolik doğsan matematik bilimine göre, istatistiksel olarak Katolik olacaktın bu kadar basit. Mesela sen neden incil'i okuyup Hristiyan olmuyorsun, veya Köktengriciliği araştırıp niye Köktengrici olmuyorsun?

        Bana verdiğin cevap eminim seni bile tatmin etmemiştir.

        Allah bilir falan hiç kıvırma, islam'da Allah'a inanmayanların cehenneme gideceği ayetler ve hadislerle sabittir. Yani islamdan önceki Mısırlı milyonlarca putperest cehenneme gidecekler islam'a göre.

        "Bu haber doğru değilse niye sana söylemiştir" çünkü çıkarları öyle gerektiriyordu, o dönem tek muhafazid değil bir sürü peygamber var, hatta kadın bir peygamber bile var, aralarındaki tek fark muhafazid başarılı oldu onlar başarısız. Ayrıca muhafazid çok güçlü ve soylu biri, dedesi dönemin en sayılan adamlarından Abdülmuttalip, amcası Ebu Talip.

        Mekkeli Müşriklerin muhafazide bir şeyler teklif etmesini bana bir hadisle, yani tarihi bir gerçeği olmayan, değiştirilme ihtimali olan, senin şüphesiz doğru benimse doğru olmasi için bir neden göster dediğim bir yazıyı bana kaynak sunuyorsun.

        Arkadaşım ben sana diyorum ki bana bu dinin gerçek olduğunu ispatla, sen bana diyorsun ki bak hadis var, e tamam da hadis dediğin zaten din, inanç, yani ben niye hadise inanayım, sen benim aklımla dalga mı geçiyorsun?

        Bak yazında hala bana yok Ömer çocuğunu gömdı, yok muhafazid ümmeti için acılar çekti diyorsun. Be, güzel kardeşim, bu dediklerin hadislerde veya Kuranda yazar, benim sorum neydi? islamı doğruluğunu ispatla.

        Mesele şuna benzedi ben sana şu ağacın arkasında kalem yoktur ben gittim baktım diyorum, sense bana vardır, bak bu kitapta ağacın arkasında kalem olduğu tanrı tarafından yazılmıştır diyorsun. Ben sana e iyi o zaman bunun tanrı yazgısı olduğunu kanıtla diyorum sen bana diyorsun ki bu kitabın tanrı yazgısı olduğu bu kitapta yazmaktadır. işte mesele bu! Tanrı yazgısı olduğunu iddia eden kitabı kitapta "bu kitap tanrı yazgısıdır" yazıyor, bak al sana ispat diyerek ispat ediyorsun.

        Yani adeta benim aklımla dalga geçiyorsun.
        Bana hikayeler yazmışsın hadis kitaplarından. Bak, Ömerle anlattığın dini hikayede Ömerin değişip iyi biri olması islam'ı hak din yapmaz.
        Mesela çok kötü bir Müslüman insan varmış, sonra Hristiyan olmuş, olunca çok iyi bir insan olmuş, bencillik, kibir, fuhuş gibi huylarını bırakmış. Şimdi bu Hristiyanlık hak dindir mi demek? Sen muhtemelen hayır diyeceksin, evet doğru cevap hayırdır.

        Bak demişsin ki Araplar islamdan önce kabileydi, sonra islam geldi ve Bizans,a, iran'a, Endülüs'e, Maveraünnehir'i işgal edecek kadar güçlendiler, "demek ki islam hak dindir" demeye getirmişsin.
        Hayır arkadaşım, mesela Cengiz'den önce göçebe kabileler çok güçlü değillerdi ama Cengiz, han olunca kabileleri birleştirip millet yaptı ve o senin bahsettiğin toprakların kat be kat fazlasına hükmetti, bu demek değildir ki Cengiz Han kutsaldır, göçebe kültürü kutsaldır ya da Köktengricilik hak dindir.

        Oysa Cengiz Olmasa bunlar gerçekleşmeyecektir, Cengiz Han peygamber midir? Değildir, hemfikiriz bu konuda.

        muhafazid eğitim almamıştır diye dini kaynakları referans gösteriyorsun, yani benim verdiğim o ağaç kalem örneğinin aynısı. Şimdi muhafazid dediğim gibi soylu ve güçlü bir aileden gelme, eğitim almaması pek mümkün değil ama diyelim ki eğitim almadı, muhafazid gibi bir tüccar mutlaka öğrenmiştir bu kadar basit.

        Neyse, böyle bir vukuat var mıdır demişsin, evet var. Hatta daha fazlasi var. isa incilde savaşmayı yasaklamıştır. incilde insan öldürmek yasaktır, sadece yasalara karşı gelenler ölür, yani savaş yapmak yasaktır, incilde kılıç çekmek bile haramdır. Biri tokat atarsa ona diğer yanağını dön ki kişi yaptığından utansın, kötülüğe kötülükle cevap verme, iyilikle cevap ver der isa.

        Ama bu yine de incil'i hak din yapmaz, islam'ı yapmadığı gibi.

        Bu arada sizin iddia ettiğiniz gibi onlar putlara tapmıyorlar, putların tanrıyla aralarında bağ olduğuna inanıyorlar aynı sizin kabe gibi. Yani bir farkınız yok. Ayrıca o dönem herkes putperestse dönemin ahlakına uygunsuz değil uygun olmuş olur.

        Maide 104ten sonra sorduğun soruya cevabım: Bu bahsettiklerinin bir gerçekliği yok, sadece dini kaynaklarda yazıyor, yani kesinliği yok yani yine ağaç-kalem meselesi. Ama diyelim ki bu olay kesin, o zaman bunun cevabı muhafazid'in çıkari olurdu. Ayrıca o dönem Yahudilerin peygamber gelecek diye dolaştıkları yine dini kaynaklarda bilinir, yani sana senin kaynağınlana cevap vermek gerekirse zaten o dönem bir peygamber bekleniyordu, hatta kadın bir peygamber bile vardı, muhafazidse hepsinden daha başarılı oldu.

        Devamında yine dini kaynak sunmuşsun, veda hutbesi falan, cevabım kalem-agaç.

        Ama kesin kabul edersek bile sebepleri var, içki aslında helaldi, sonra muhafazidin çıkarına ters düştüğü için haram kılındı keza cennette de içkiler verileceği ayetlerle sabittir. Mesela domuz eti de haramdır, muhafazidin koyun inek sürüleri var, domuz satılırsa o kadar sığir talebi olmaz ve çok satılmaz, hop bir domuz yasağı. Fuhuş yasak ama cariyeler yani dusmana cihat et karisini kizini istedigi gibi cinsel manada kullan olayı serbest. Ayrıca Fuhuş incilde ve tevratta da yasak, bu hak din demek değildir.

        Bana yok abese yok taif diyen ornek vermisssin cevabim: Ağac-kalem.

        Yine bunu da kesin kabul edelim, muhafazid evet ben ikisi arasında bir varlığım diyebilirdi ama demeyip ben insanım ve vahiy alıyorum diyor, yani muhafazid hem daha inandırıcı oluyor hem de istediği zaman ayet indirebiliyor. Yani akıllıca bir manipülasyon hamlesi.

        Rum Suresi Mucize falan değil, ayrıca Rum suresinin savaştan sonra yazılma ihtimali de var, ne de olsa agaç-kalem örneği var.

        Yine kesin saysak bile savaşta kazanım ihtimali %50 %50'dir, muhafazid atmış tutmuş, hele ki Arabistana gelen yüzlerce tüccar varken bu savaşta kimin galip gelip gelemeyeceği az çok tahmin edilebilir tüccar muhafazid tarafından.

        Ayrıca bu bahsettiğin türden mucizeler Budizmde ,incilde ve başka dinlerde de vardır. Hiçbiri mucize değil. Yalan.

        Peygamber niye mirac anlatsin demissin, cevabım kalem-agaç.

        Aslında bu kadar yazmama gerek yok, kısaca kalem-ağaç örneğim bütün yazdıklarını çürütüyor ama artık yazmış bulundum. Umarım küçüklüğünden beri yıkanmış beynini tekrar özgürleştirebilmişimdir.
        Tümünü Göster
        ···
      7. diğerleri 4
  5. 6.
    +8
    bu allahın değil en fazla bir yaratıcının kanıtı olabilir, 7. yüzyılda yaşayan birisinin iddia ettiği bir şeyi otomatikmen doğru yapmaz, belki yehova var, belki shiva var bu yaratılışın arkasında ? sanarsın kuran tek tek gözün nasıl işlediğini açıklıyorda direk islamı doğru yapıyorsunuz
    ···
    1. 1.
      +3
      Sen mucizeli Kuran'a inanıyorsan o mucizeler Budizmde incilde ve başka dinlerde de var. Hiçbirii mucize değil.
      ···
    2. 2.
      +3 -8
      Kuran ve onun günümüz çevirisi risale i nur Allahın varlığı için gözle görürcesine izah ve kanıt sunar. Cahil ve imanı zayıf birisi çok kolay kanabilmektedir. Sen islamı yaşadığını sananlara değil. Kuranın ve Allahın nasıl yaşaman gerektiğine dair emirlerine bak.
      ···
  6. 7.
    +4
    "gözdeki sanat allah'ın en büyük kanıtıdır... "

    ... dedi gözlüklü adam.
    ···
  7. 8.
    +4
    Allah olsaydi bunu bana okuturdu okumadım
    ···
  8. 9.
    +3
    ikra panpa

    https://evrimagaci.org/go...r-ve-cok-daha-fazlasi-145

    gözün var göremiyorsun
    beynin var akledemiyorsun
    ···
  9. 10.
    +3
    merak etme tanıdığım doktorlar var, tedavi olacaksın.
    ···
  10. 11.
    +6
    Okumadım allah yok
    ···
  11. 12.
    +4
    Allahı yedim
    ···
  12. 13.
    +5
    okumadan evrim diyorum :D
    ···
  13. 14.
    +3
    Okumadım allah kim
    ···
  14. 15.
    +5
    Üst üste binerek bu kadar kompleksleşiyor organlar...

    Bakınca mesela iPhone 13 pro max de insan zekasının çok çok ötesinde bir telefon. Direk onu referans alırsan 100 yıl önce yaşayan adama bile bunun insan icadı olduğunu anlatamazsın.. 1 insan bunu yapamaz der. Çünkü en sona bakıyorsun bu bir algı kayması yaratıyor.

    Aynı adama ilk telefondan, ilk akıllı telefona, iPhone 1den 13e kadar ki butun basamakları anlatırsan ancak ikna olur.

    Kompleks organlar da aynı şekilde milyonlarca yıl öncesinden aşama aşama bakınca o kadar imkansız gelmiyor. Işığa duyarlı bir hücre.. aman aman bir şey yok,
    Işığa duyarlı 100 hücre yine mucizevi bir şey yok.

    Her 100 yılda bir görüntüyü 1 piksrl daha fazla algılayan bir hücre düşün. Bu hücre milyonlarca yıl sonra 4k görüntü çekecektir. Evrim her sorunun cevabıdır
    ···
    1. 1.
      -2
      Kendi kendine inkâra düşmüşsün. Sen 100 yıl önce yaşayan insana iphone 13 pro max göstersen bunun insan yapımı olduğuna inanmazdı. Uzaydan geldiğine veya sihir büyü olduğuna inanırdı. Daha da önemlisi o mamülün bir yapanı varsa o yapan insanında bir yaratanı olmak zorundadır.
      ···
  15. 16.
    +4
    gözün kusursuz olduğunu kim söylüyor 4 derece miyopum vardı benim
    ···
  16. 17.
    +1
    mantigini...
    ···
  17. 18.
    +3 -4
    Artık hangi delil, işaret ve mûcizeyi görürlerse görsünler, yine de iman etmezler. Hatta yanına geldiklerinde seninle münakaşaya girişirler ve inkâra saplanıp kalmış o kâfirler: “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil” derler. (En'âm 25/165)

    Onlara sorsan derler ki: \'Biz ancak şakalaşıp eğleniyorduk.\' De ki: \'Allah ile, ilkeleri ve peygamberiyle mi alay ediyorsunuz?\' (Tevbe 65/129)

    “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/7)
    ···
    1. 1.
      +2 -1
      Ananın dıbına koyayım
      ···
    2. 2.
      +1 -1
      👍👍 Allah bizleri hidayette olduğunu sanıpta gaflette olanlardan eylemesin. Ümit ve korku arasında kulluk nasip etsin. Ben iyi kulunm demek ve kulluğunu beğenmek cehenneme girme sebebidir. Kalplerdeki imanı sadece Allah c.c bilir.
      ···
  18. 19.
    +4
    göz geriye evrimleşmiş organlardan biridir.
    hatta geriye evrimleşen nadir organlardan biridir.
    masal kitabını da al gibtir git şimdi.
    ···
  19. 20.
    0
    Eğer bir yaratıcı varsa o yaratıcının bu gezegende yaşamış insanların inandığı tanrılardan biri olmadığına %100 eminim
    ···