Ersin olmasın o

hala geceleri rüyama giriyor, nasıl bir gündü, nasıl bir geceydi o yarabbim...

bir ara ciddi ciddi gitmemeyi düşündüm. dedim peygambere falan küfredeyim hesabımı kapatsınlar kaçayım gideyim. öyle korktum.

sonra geleceği düşünüyorum, arkadaş ortamında oturmuşuz ben bu olayı anlatıyorum onlar da kafanı gibeyim ben senin diyor haklı olarak.

kararımı verdim, gidiyorum. en azından kahve içerken iyice bi bakarım kıza, bi yamukluk varsa bahaneyle dönerim geri diye düşündüm.

Yalan yükleniyor...

bursa'da oturuyormuş. bana da yakın. dedim haftasonu geliyorum, kahve içeriz, dönerim ben.

tamam dedi. sonra biraz daha konuşunca, ben tek yaşıyorum, istersen gece bende kal, ertesi gün dönersin yorma kendini dedi.

allaaaah. bir yandan kasıklarımdan gelen sıcak hava dalgasıyla titriyorum, bir yandan ulan bu nasıl kız, bu nasıl bi cesaret diye geriliyorum.

atıp tutması kolay beyler. insan bi tırsıyor yani, sapık mı katil mi yüzyılın trollüğüne mi denk geliyoruz binlerce soru

benim burada baya popi olduğum zamanlar erkek numarası yaparak mesaj attı bu bana, bir şey sordu hatırlamıyorum şimdi.

öyle öyle konuşmaya başladık filmlerden müziklerden kitaplardan falan. kanki olduk bildiğiniz, ama nasıl anlaşıyoruz. içimden lan kız olsa evlendirdim ben bununla gibi hafif muallakmsi düşünceler geçiyor o derece.

bir daha bana o kızdan bahsetmeni istemiyorum. biliyorum dalga geçeceksin ama ben sana aşık oldum. mail adresine bak.

böyle bir mesaj. maile girdim hemen, böyle gözleri çipil çipil, kumral saçlı, hafif çilli bi kız canlısı. gözleri çekik olmayan kumral koreli gibi düşünün. öyle tatlı ki kıyamazsınız.

muhabbetler aklıma geliyor tabi, lan taşağım nası kokuyo var ya öhehehe yazdıklarım, balkondan atlayacaktım az kalsın

içeri girdi, ayağa kalkayım mı kalkmayayım mı diye düşünüyorum. boyum kısa amk hiç sevmiyorum ayağa kalkmayı. keşke hep otursa insanlar. kalkmadım yine tabi. hafif doğruldum, elimle omzunun sağını tuttum, yanak yanağa değdirirken havayı öpme selamlaşması yaptık.

kızardık ikimiz de heyecandan. buradan mesajlaşması kolay amk. kalbim vücudumda depar atıyor sağa sola. kahve soğudu, ağzıma zütürene kadar elimin titrediği belli olur diye içememekten.

heyecan biraz geçince kahveleri içtik. ben bunun her hareketini sherlock holmes gibi takip ediyorum tabi. 19 yaşında, cici bici kız amk

ne zararı olacak bunun diye kendimi ikna ettim. ama eve gideriz büyük ihtimalle bi film izler, belki bir ihtimal öpüşürüz diye düşünüyorum. çünkü böyle kolay kolay ciks yapabilecek birine benzemiyordu beyler. insan hissediyor onu.

el ele yürüdük, bi banka oturduk, kafasını omzuma yasladı. yavaş yavaş buzlar çözülüyordu. ama yine de bu bir romantik komedi olmadığı için ve gerçek hayatta 'gib' olarak bahsi geçen organımızın soft bir karaktere sahip olmamasından mütevellit eski istanbul kabadayısı gibi dimdik oldu göbeğime doğru.

hani ortamı olsa bıçağı alıp kesip atacam o derece kızdım. ama hazırlıklıyım gelmeden, kot giymiştim kemerli falan. bacak bacak üstüne atma bahanesiyle filup diye kemerin arkasına sıkıştırdım bunu. zonkluyo canım yanıyo ama iplemiyorum. sıktıkça boğazını bıraktı kendini rahatladım.

neyse geçmişe dair özürler dilendi, ayıp olmasın diye bir adet en güzelinden yüz fotoğrafı gönderildi muhabbetin şekli değiştirildi.

bu şekilde de 1 ay kadar konuştuk. sonra dedim ben seni görmek istiyorum esin. esin'di kızın adı bu arada.

neyse bu görüşeceğiz gerçeği bizim muhabbetleri daha bi tatlı hale getirdi. daha çok fotoğraflar paylaşıldı falan derken bindim otobüse gittim bursaya.

terminalde indim. 43 mü ne geçmiş zaman şimdi, bi tane daha otobüse bindim. o merkezde bi tane piramit gibi bi alışveriş merkezi var. sora sora orayı buldum. starbucks vardı giriş tarafında, girdim orada bunu bekliyorum.

çok da beklemedim hemen geldi.

bu muhabbet abartmıyorum 3-4 ay sürdü. 3-4 ay boyunca bu erkek numarası yaptı bana, azme bakın amk

tabi ben de bu erkek diye komple açık takılıyorum, küfürler karı kız muhabbetleri havalarda uçuyor.

ziyaaaaa

sonra ben bir kızdan hoşlanıyordum o aralar. buna kızı anlatmaya başladım. saatler geçti hala anlatıyorum, sabah ettik resmen. balkondayım, bilgisayarı kapatıp yatacam az kaldı, dedim son bi sigara yakayım. yaktım sigarayı baktım mesaj geldi.

açtım ne göreyim!!!

görükle diye bir yere gittik. her taraf genç, her taraf rengarenk, müzik sesleri, arabayla yanlayanlar, kediler köpekler akıl hastanesi gibi bi yer. sol taraftan bi sokağa girdik, yürüyoruz yürüyoruz bitmiyor yol. o görükle'nin merkezindeki sesler duyulmamaya başladı artık.

daha gidecek miyiz diyorum, geldik geldik diyor. yok amk bacaklarım koptu. neyse böyle sağında solunda yarım kalmış inşaatların olduğu 3 katlı bir apartmana girdik. apartmanın içi rutubet kokuyor, merdivenlere köpekler işemiş, kesif bi sidik kokusu da var (inşallah köpeklerdir tabi)

kız merdivende önümde olduğundan, kafamı hafif zütüne yanaştırdım parfümünü koklayayım bari diye. üçüncü kata çıktık. anası gibilmiş bi ayakkabılıkta 2 tane parmak arası terliğin arasına koydum yarım asgari ücret değerindeki adidaslarımı girdim içeri.

15 round dövüşmüş de artık son yumruğu yemiş, düşünce bi daha kalkamayacak taksör mahmurluğu var üzerimde. yarı araladım gözümü, deniz. uyuyo musun diye fısıldadı. iğne oyası masa örtüsü örüyorum amk diyemedim. mmm diyebildim onaylar tonuyla. kusura bakma esin'in yatmasını bekledim deyince benim vücuda elektrik sinyali verildi direkt. odaya general girmiş gibi doğruldum amk. hani bu hareketin sonunda bağırarak 'ne oldu lan nasıl bi giriş o ne yapacaz lan' diye ortalığı yıkmam lazım ama son anda kendimi durdurdum, hayırdır noldu ki dedim.

hava hafif kararmaya başladı. yorulduk da baya. 'karnım acıktı benim' dedim. baş parmağı ve işaret parmağını büküp kerpeten şekline getirdikten sonra dudaklarımı yakaladı büzdü 'acıkmış mı benim tatlışımmm' dedi.

beyler...

ben şimdi böyle anlatıyorum, siz zannediyorsunuz ki aralarda bir şeyler var. yok lan direkt bu. ben de şaşırıyorum yani. bir anda bir şey yapıyor kız, sonra sessiz sedasız takılıyoruz. sonra bir anda el tutma, dudak tutma, tatlış ne amk? hayır akşam da olmuş, geri mi dönsem falan diye düşünmeye başladım. bu 'gel ben sana yemek yaparım' dedi.

bu saatten sonra geri dönüşü yok. böbreklerimi okşadım yolda gizli gizli. bi tanesini alacaklar çünkü, yüzde 70 falan ihtimal veriyorum.

'sana bursa'yı gezdireyim mi?' dedi. bunalmıştım zaten ortamdan, tamam dedim hemen. kalktık.

böyle kapalı yeşil bir alan var, parkımsı güzel bir yer, oraya gittik. her taraf çingene amk. ben bu kadar çingeneyi bir arada hayatımda görmedim. dakika başı 'bi çiçek al be abe be yengeme be abe be' gibi darbuka ritmiyle konuşan kadınlar geliyor. utanıyorum da alamıyorum kız şimdi 'ıyyy kıroya bak' der diye. üçüncü kadında mı ne esin 'sevgili değiliz abla kusura bakma' dedi.

dizlerimin bağı çözüldü ne yalan söyleyeyim, üzüldüm baya.

kafam çamaşır makinesi gibi çalışmaya başladı o an. allak bullak oldum. lan diyorum o kadar muhabbet ettik, sonra ben başka bi kızdan bahsedince bu kıskandı gerçek kimliğini ifşa etti, ne bileyim görüşmeyi kabul etti, akşam bende kalırsın!!! dedi. eee?

şimdi niye sevgili değiliz diyor durduk yere amk? noluyor lan diye çıldırıyorum kendi kendime.

neyse ki bi iki dakika sonra 'noldu yüzün düştü bakıyorum' deyip güldü bu. durumu anladığını belirterek. ben de çizgi film karakteri utanması yaptım. lap diye elimi tuttu. beyler gençliğinizin kıymetini bilin. şu an shakira gelse, altın gel bi ağzıma alayım seninkini ya dese ne kadar heyecanlanacaksam, o kız o an elimi tuttuğunda 100 kat daha fazla heyecanlandım.