• 1 / 1 / 1905 entry
  • 223 başlık
  • 913.74 incipuan

himalayalar birinci nesil normal

  • 0
    bir nesil böyle bitti
    ama birinci nesiller bitmedi
    ···
  • -3
    arada hatırlatmakta fayda var
    ben birinci nesilim.
    ···
  • 0
    bir türlü mutlulukla içememek
    köpek ettiniz lan beni!
    ···
  • +1
    bir türlü mutlulukla içememek
    sosyallikle bunun alakası yok be dostum. ölüler,gidenler, kaçanlar varken ;sen sosyalmşisin, interaktif ortamların efendisiymişsin, kralmışsın,adammışsın ne fark eder? yastığın gözyaşlarınla olduğundan ağır basıyorsa eğer;sen bildiğin, yaşadığın acılardan daha hafif kalır, yabancı kalırsın olana bitene.
    ···
  • +1
    bir türlü mutlulukla içememek
    aynı bendeki gibi bir içememe halidir.
    iki dubleyi sıkıntısız içemezsin, keder dayanır kafana.
    belki yaşın ufak ama anlayacaksın inci sözlük yazarı!
    ···
  • -1
    söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama
    al şu parayı.git bana bir kısa marlboro al.üstüyle de kendine çikolata, cips al.
    ···
  • -1
    söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama
    komple internet bize yeni be oğul.
    ···
  • +5 -1
    söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama
    ben birinci nesilim yahu.
    ···
  • 0
    ıstanbulda rakı balık arkadaşı aranıyor
    adam yaş sınırını aşar aşmaz rakı-balık tribine girmiş.lan adam gibi sağda solda biranı, vodkanı içip eğlensene! ben şimdi istesem de yapamıyorum öyle şeyler. yaşına göre yaşasana lan!
    ···
  • -1
    12 bordo fistanlı 73 askerimizi şehit etti
    rezerve.
    ···
  • 0
    beyler amım kaşınınca çok sinirli bir insan
    benim de sevgilimin amı kaşınınca başkaları kaşısa,ben de sinirlenirdim.
    ···
  • -1
    bi çocuk nasıl 31 çekmeyi öğrenir
    31 ne abi?
    ···
  • -2
    işid ve ypg m 16 ları nerden buluyor
    ben birinci nesilim, dikkatli okuyun.

    bunlar;taşıması daha pahalı olduğu için amerikan ordusunun halka, örgütlere ve satıcılara kiloyla sattığı ,vietnam savaşında bile kullanılmış ve bakımı yapılınca sıfır üründen farkı olmayan, colt markasının m16 model tüfekleridir.(resimde gösterilen tüfek de m4a1 modelidir ve günümüz amerikan piyade tüfeğidir tek ortak yanları aynı markaya ait olmalarıdır) bu tip, para kazanma amaçlı cahil halkı silahlandırma zırvaları yıllardır sürmektedir. orta çağda bile savaş alanında, ölü bedenlere, ağaçlara yahut yere saplanan okları, hançerleri,kılıçları toplaması için askeri birlikler gönderilirdi ve o silahlar normalden daha ucuz fiyatlara, tekrardan satılırdı. kimi ingiliz soyluları;'soylu' ünvanına bile, savaş alanlarında hayatını kaybetmiş, düşman ülkelerin komutanların kılıçlarını, zırhlarını ve diğer önemli eşyalarını cesetlerinden çalarak paha biçilemez fiyatlara krala sattığı için ulaşabilmişlerdir.

    soyluluk, ululuk,reislik, manevi-maddi üstünlük yahut herhangi bir ırkın faşizmini yapan eşekler de bu kan akıtma döngüsünden habersiz bir şekilde lider belledikleri, savaş manyağı, pgibopatların koyduğu kurallarla kendi ve çevresinin yaşam alanını kısıtlamaya çalışırlar hatta başarılı olurlar.

    öteki buna 'türkçülük',onlar 'ingilizcilik',bazısı 'amerikancılık ',kimi 'müslümanlık',çoğu 'hristiyanlık' diye isim koyuyor olabilir ama hayata objektif bakan ,kitap okumaktan da öteye geçebilmiş ,fikir üretebilen ve beyan etmekten çekinmeyen, vicdani adaletiyle yargılayan, doğmamış bebeğe din yükleyen insanlarla bir tutulamayacak kadar ileri görüşlü insanlar da ve onların tabiriyle bu; hayvanlık ve vahşiliktir.

    aslan avlanır, fili yer, gölgeye uzanır ama bir kara mamba zehri o fili öldüren aslanı 15 dakikada yere serer!
    ···
  • 0
    unutmadan hatırlatayım
    ben birinci nesilim.
    ···
  • +1
    37 yaşındayım karım beni boşuyor
    allah kolaylık versin dostum.
    ···
  • 0
    ben aslnda birinci nesildimm
    biri beni mi çağırdı?
    ···
  • 0
    dünya yıkılsa da sevişiyordum
    belki gece okuyan çıkar.up!
    ···
  • +1
    dünya yıkılsa da sevişiyordum
    bunlar karmaşık durumlar, size inandırıcı gelmeyebilir ama gerçekler işte...

    dünya dışı varlıkların hükmünde yaşayan bir kısım gibi hayatımızı devam ettirmeyi reddetmiştik. yarı robot, yarı canavar bir takım müsibet,7'den 70'e bütün dünyayı kavuruyor ve kanımız gökten yağmur gibi yağıyordu...

    2078 baharıydı... uyandığımda, bahar aylarında cıvıl cıvıl olan mahallemin üstünde yeşil bir sis perdesi vardı, hiç unutmuyorum.ne olduğunu merak edip, camdan dışarıya kafamı uzattığımda,her sabah evimin önündeki ardıç ağacının üstündeki sığırcık kuşunun ötüşlerinin yerini mahalle sakinlerinin çığlıkları almıştı. zaten 100-150 yıldır, dünya üzerinde bir bomba modası olan biyolojik saldırılara maruz kaldığımızı düşünmüştüm ilk başlarda, çok farklıymış, insanlık;büyük bir saldırı altındaymış...

    hem mahallede saygın biri olduğum için hem de içimdeki koruyucu kişilik sebebiyle evdeki bütün mühimmatı bir çantaya doldurdum. konserve yiyecekler,3 uzun namlulu silah,2 el tabancası, sağlık malzemeleri, temiz don ve dede yadigarı roket atarımı sırtlandım. güçlüyüm,kaslıyım tabii, ağır gelmiyordu taşıdıklarım. kapıdan dışarıya adımımı atar atmaz,alt kısmı robot, üstü ise garip bir yaratık gibi olan bir şeyle karşılaştım. yaratıkla 1-2 dakika kadar, size kısa gelebilecek bir süre ama yaratılışını ve saldırı tarzını anlayabilmeme yetecek bir kapışmaya girdim. rahmetli erkan ağabeyimin zamanında hediye ettiği kelebek çakının da yardımıyla canavarı yerle bir ettim.ilk amacım;kurtarabileceğim kadar insanı kurtarıp, güvenli bir yere zütürmekti. gözümün önünde can veren manavımızı, nalburumuzu görüyor olmam, beni edindiğim misyondan geri bırakmadı. çok sevdiğim komşum olan taylan ağabeyimin çocukları, evlerinin bahçesinde ağlıyorlardı.. ufak olanı kolumun altına aldım, diğerinin de elinden tutarak bulunduğumuz bölgeden uzaklaşmaya başladım..
    o zamanın klasiği olan,2054 model, direksiz chevrolet marka aracıma atladığım gibi şehrin banliyölerine doğru yola koyuldum. neler olduğunu konuşamadık çocuklarla, akıl erdiremedik ama ben soğuk tavrımı koruyordum.ne de olsa iki büyük sorumluluk vardı üstümde..

    dünya berbat bir haldeydi. yanından geçtiğimiz her semt yıkıktı ve büyük araçlar insanları kümelere ayırıp, bilmediğimiz yerlere zütürüyordu. ölenler de öldüğü yerde kalıyorlardı,ne yazık... üstün hayatta kalma bilgilerim bana topluluk halinde yaşamamız gerektiğini söylüyordu. bizim gibi kurtulmayı başarabilmiş, erzağı ve türk kahvesi olan bir gruba ihtiyacımız vardı. gidebileceğimiz kadar batıya gidip, yaşamımızı sürdürebileceğimiz kadar sürdürmemiz gerekiyordu.

    bulgaristan'ın batısında bir şehir.. sessiz ve kimsesiz gibi duruyordu. aracı güvenli bir yere park edip yiyecek aramaya koyuldum ve çocukları sessiz kalmaları için tembihledim. çok uzaklaşmadan,bir süpermarket gördüm.sol elim belimdeki kelebek çakıya sabit, sağ elimde de beylik tabancamla ilerledim usulca. marketin içerisinden sesler geliyordu ve emindim canavar olmadıklarına ama insanların da hallerini kestiremediğim için tedbirli girdim. içeride,benim gibi erzak arayışına çıkmış 5 kişi gördüm ve kim olduklarını, nereden gelip nereye gittiklerini sordum. perişan haldelerdi,kim bilir ne olaylar geçti başlarından. tecrübelerim sayesinde zararsız olduklarını anladım, tecrübelerim beni yanıltmazdı.

    elemanlarla kısa bir konuşmadan sonra çocukları da alıp saklandıkları yere gittik, dinlenmemiz ve temizlenmemiz lazımdı. grubun lideri gibi görünen, hafif pazulu bir kadın çıktı karşıma. kavruk tenliydi ve bize kim olduğumuzu, neler atlattığımızı sordu haklı olarak. yaşadıklarımızı kısaca anlattıktan sonra aynı soruları biz sorduk onlara. yerli halktan olan ve bizim gibi birbirleriyle tanış bir grupmuş ve tek istedikleri hayatta kalmakmış. yakınlardaki istasyona gidip, treni çalıştıracak birini bulup, batıya doğru yol almak istiyorlarmış ama makinist vasıflı biri yokmuş içlerinde.ben de ehliyeti aldığım zaman merak salmıştım bütün araçlara.1-2 sene içerisinde hepsini yaladım yuttum. aradıkları kişi bendim ve çekinmeden, onlara yardımcı olabileceğimi söyledim.

    grubun kendine ait camlı bir vanı vardı,ben de benim araçla onları takip ettim ve 2 saat süren yolculuktan sonra istasyona vardık. trenin açık vagonuna benim chevroleti sıkıca bağladıktan sonra makineye doğru ilerledim. belirli hazırlıkları yaptıktan sonra çalıştırdım cihazı, tren kullanmak bigiblete binmek gibiydi benim için, hiç unutmamıştım. seyahat sırasında bolca muhabbet ettik arkadaşlarla hatta kendi yörelerine ait içkilerden bile ikram ettiler ama canım sürekli şekersiz türk kahvesi istiyordu. ikramı geri çevirmedim ve başladım yudumlamaya, kafam hafif kırılır gibi oldu, muhabbete de daldık ben iyicene teknik işleri boşladım ve tren hafif teklemeye başladı.bir parça ekgibti ve gruptaki erkeklerden o parçayı ve monte etmemde yardımcı olacak aleti getirmeleri için rica ettim, onlar da getirmeye gittiler..bu sırada hatunla bol bol muhabbet şansı buldum ve birbirimizi tanımaya başladık...

    muhabbetler koyulaşmıştı ve az ileride bir duman yükseliyordu. öncelerinde yangın gibi bir olay zannetmiştim ama karşımda devasa boyutta, insan formunda, uçan bir makine gördüm. mavi gözlerim;makinenin bir çift tarayıcısına kilitlenmişti.o an bizi büyük bir belanın beklediğinin farkına vardım ve çocuklarla hatunu aldığım gibi, arkadaki açık vagonda bağladığım arabama doğru hızla ilerlemeye başladık. arkadakiler için pek yapabileceğim yoktu, biliyordum.arabanın yanına varır varmaz iplerini çözdüm ve son gazla trenin arkasından fırladım. yanımdaki herkes sağdı ama dikiz aynasından baktığımda makine koca treni koluna yapışmış bir haşerat gibi sallayıp yere yapıştırdı. inanmazsını ama kenan bile bu olanlar karşısında hayrete düştü.

    patlamanın etkisiyle yok olduğumuzu, hayatta kalıp güvenli bir yer aradığımızı fark edemeyen makine yoluna yani başka hareket eden taşıtları yok etmeye devam etmişti.15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra kendimizi sessiz bir ormanda bulduk. olanların şokunu üzerimizden atmak ve soluklanmak için durduk.ben de yorulmuştum ve kestirmek istiyordum. hatun patlamanın ardından vücudundaki isleri temizlemek için ormanda yürüyüşe çıktı yanında 5 litrelik su bidonuyla beraber.10 dakika içerisinde yarım paket sigarayı hacamat etmiştim. yaşadığım stres çok büyüktü ve küçük abdest için ormana doğru ilerledim.az ötede hatunun çıplak bedenini suyla ovalayışını gördüm ve kendimi izlemekten alamadım. uzun zaman olmuştu sevişmeyeli. usulca yanına doğru sokuldum. beni karşısında gördüğünde irkildi ama ilk gördüğü dakikadan o yana gözü üzerimdeydi. çıplak bedenin önünde dizlerimin üzerine çöktüm ve sizin 'cameltoe' benim de 'şeftali' diye adlandırdığım şaheserin önünde 1-2 dakika durup, öpmek için izin istedim.eli ayağı birbirine girmişti ve geri çeviremedi.

    ben:sadece biraz öpmek istiyorum. amacım seni rahatsız etmek değil.
    hatun*eki.(utangaç ama istekli bir halde)
    ben:aslında biraz sevişmek ikimizi de rahatlatır.ne dersin?
    hatun:ne zaman soracaksın diye bekliyordum. benim de çok ihtiyacım var.

    bu gibi konuşmadan sonra hızlı bir şekilde başladık sevişmeye. hatun zaten çıplaktı ve üstündeki su zerreleri yerini ter damlalarına bırakana kadar kucakladım, sarıldım ve öptüm.1 metre ötedeki kesilmiş ağacın gövdesine yüzükoyun yatırdım ve uzun zaman sevişmemiş olmanın etkisiyle heyecanlandım. dile kolay 1 hafta... yine pantolonu indirmeden, biraz da nazik davranarak, size fazla gelebilir ama bence makul bir süre,3 saat durmaksızın, nakış gibi işledim hatunu. çığlıkları duyulmasın ve düşman tarafından tespit edilmeyelim diye de kemerimle ağzını bağlamıştım.siz buna 'fantazi' de diyebilirsiniz ama o zamanki şartlara göre gerekliydi. boş anıma mı denk geldi bilmiyorum ama hatunun 14. orgazmından sonra ben de şelale gibi boşalmıştım. dünya yıkılıyordu ama bizim umrumuzda değildi bir süreliğine. yeşillik üzerinde birer sigara yakıp,20 dakika kadar, hoş bir muhabbet ettik.

    hatun:bugün dünyanın son günü olabilir. keşke ilk gününde tanışmış olsaydık.
    ben:ümitsizliğe kapılma! benimle yola devam etmek istiyorsan ilk kural bu.
    hatun:senin gibi birini tanıdıktan sonra kaybetmekten korkuyor insan.
    ben:bunu son kez duymuş olmanın korkusu beni de zorluyor ama güçlü olmalıyız.
    hatun:sen zaten güçlüsün kenan.bu kolaylıkla anlaşılıyor.,

    dudağından minik bir buse aldıktan sonra çocukların yanına döndük...
    ···
  • -3
    ülkücüler sokağa inerse ne mi olur
    vallahi ben taraf değilim ama şöyle bir bakınca kürtler sokakta güçlü gibiler. ordunun vurduğu kürtle karıştırıyorsun sen.
    ···
  • 0
    kılıçdaroğlu ve demirtaş capsli
    http://www.incicaps.com/c/7szzo1d9s/
    ···
  • +2
    sauron abinizin gerçek hikayesi
    ya bir yüzükle sauron yok olur mu ? akıl var mantık var ! zaten ateş de kendi ateşi.ben hiç inanmıyorum j.r.r tolkien denilen şaklabana. (şaka şaka hayranıyız bir yerde)
    ···
  • 0
    kalbim yerinden fırlayacak gibiydi
    hikaye altincisinde ne işin var diye sorarlar adama.
    ···
  • 0
    sevişmek her daim peşimde
    çok yakından tanıdığım, mahallenin bizden önceki bitirimlerinden, yetiştiğim hatta yaz tatillerinde çalıştığım kahvehanenin sahibi erkan abi,nam-ı diğer kaddafi ağabeyimiz kalp yetmezliği sonucu hayatını kaybetmişti.'kaddafi' lakabını gaddarlığından alırdı, merhametli yanı öne çıkardı ama masumun karşında çıkardı. çok sever,bir o kadar da saygı duyardım kendisine. mahallede rastladığımız zamanlarda cebimize harçlığımızı koyar,'annenizi babanızı üzmeyin sigara da içmeyin' diye öğüt verir,her gördüğünde 5-10 dakika top sektirirdi bizimle.bu manitacılık işlerini de,az biraz ondan kapmıştık. istiklal'in başında buluştuğu manitadan galatasaray'ın önünde ayrılır, lisenin önünde buluştuğu hatunu da tünele yakın evinde misafir ederdi,o derece hızlı bir ağabeyimizdi. büyük kayıp...

    kaybımdan ötürü kederliydim. bizi reşit olduğumuzda zütürdüğü meyhaneye uğrayıp,2 duble rakı içmek istedim. anılarımız aklımda canlanıyordu.. ömrümün o gününe kadar yanımdaydı.bir 35 sene otursam meyhanede, anca bitirirdim anıları, şişeler yetmezdi anlayacağınız.16 yaşlarımızda erdinç ile beni parkta bira içerken yakalayıp, kulağımızı çektiği zamanlar aklıma geldi. inadına,siyah bira torbalarıyla kahvenin önünden geçer, kendisiyle zaman geçirebilmek için ondan dayak yemeyi bile göz önüne alırdık. aynı marka biradan söyledim garsona, gözlerim dolu doluydu. kenan öyle kolay ağlamazdı ama tutamadı kendini...
    kezzap içsem tatlı gelirdi o güne kadar ama o biradan aldığım her yudum çok acıydı be.ağır ağır, acısını çıkara çıkara içiyordum ama kesilmezdi, biliyordum.

    dağıtmaya yakın, meyhanenin sahibi, erkan ağabeyin de çok sevdiği, kardeşi gibi gördüğü, ocakçı selim ağabey geldi yanıma.

    selim:kenan! toparlan oğlum, hafta sonu anarız erkan'ı.
    ben:hafta sonuna sığmaz ki anıları be güzel ağabeyim.
    selim:sığmaz ama hayata devam. şöyle görse seni döve döve eve sokardı.
    ben:ben de görsün, gelsin,dövsün istiyorum zaten.
    selim:bak!eve kadar yürüme, asmalı'nın orada bir otel var,ben senin yerine arar, yerini ayırırım.
    ben:sağolasın ağabey. bira bitsin, kalkar giderim.
    selim:o biralar bitmez delikanlı.

    1 şişe rakıyı içtiğimden daha uzun zamanda o biranın yarısını içmiştim.eve giderken kahvehanenin önünden geçmek istemiyordum, yıkılır kalırdım. zaten beyoğlu bana tehlikeli değildi ki,gözlerime bakan 'ejderhalar mitolojik yaratıklar değil miydi bu ne böyle ' diye soruyordu kendine. sırf kahvehanein önünden geçmemek için, selim ağabeyin söylediği otele doğru yola koyuldum, sallana sallana...

    otele vardım. resepsiyondaki genç çocuk;adımı sormadan, selim ağabeyin tarifiyle anlamıştı kim olduğumu.'417 numaralı oda sizinki eşlik edeyim mi' diye sordu.'bana eşlik edersen zütü kaybedersin' diye küçük bir espri yaptım, gülüştük.asansöre bindiğimde, kalantor bir dayı,2 tane de rus ayağına yatan bulgar hatunu almıştı yanına. hatunlar beni kesiyordu ama hiç oralı değildim. aynı katta indik, onlar odalarına gitti,ben de odama...

    yastığa kafamı koydum,yan odadan gelen yalancı ciks bağırışmalarını dinleye dinleye düşünüyordum. sesler 15 dakika içinde kesildi,'ulan bir eğlencemiz vardı o da kısa sürdü' dedim içimden.1-2 saat sonra minibara doğru yöneldim.bir kadeh viski içip uyumak istiyordum. viskiyi doldurur doldurmaz kapıyı tıklattılar, daha 'hayırdır' demeden 2 hatun içeriye daldı. aptal kafam! kapıyı kitlememişim...

    ben:sizin ne işiniz var burada.
    bulgar1:sen çok üzgünsün,biz gördü.
    ben:eee nasıl yardımcı olabilirim?
    bulgar2:biz sana yardımcı olmak için geldi,hem beğendi seni.
    ben:gece gece para harcatamazsınız bana.
    bulgar2*ara istemiyoruz ki.
    ben:e sizin müşteri ne diyor bu işe?
    bulgar1:o çoktan uyudu,bir işe de yaramıyordu zaten.

    kızlardan biri ahım şahım değildi ama diğeri gencecik ve bir içim suydu.'erkan ağabey olsa ne yapardı' diye düşündüm,'öpüşmeye başlayın'dedim.
    kızlar öpüşmeye başladılar, benim buzlar da hafif hafif eriyordu. soyundular,yatağa geçip, birbirlerini okşuyor, beni moda sokmaya çalışıyorlardı.her zamanki gibi pantolonu indirmeden, sadece kemeri çözüp, dalgayı çıkardım. çok da güzel olmayan kız becerilerini göstermeye başladı,'sen değil o başlasın'dedim. güzel olan kız,o kadarda güzel olmayan kızdan iyi değildi, tekrar değiştirdim. hiç yatağa girmeden, birinin saçlarını koluma dolayıp, elleriyle yataktan destek aldırdım. aldığım sert parfüm kokusundan yola çıkarak, tüm gücümle işlemeye başladım. elektrikli dokuma makinesi gibi, dakikada 400 devirle çalışıyordum. çığlıkları;az önce odadan gelen sahte çığlıklara benzemiyordu, acı ve haz doluydu.bir yandan da ufak ufak diğeriyle öpüşüyordum, kulağıma ' ben sıkılmaya başladım' dedi. sıra ona geldi,ben halimden memnundum, rolleri değiştirdiler. diğer hatun beni soymaya çalıştı, durdurdum,'böyle iyiyim' dedim sert bir şekilde. boynumu öpüp, gömleğimin içine elini sokarak kaslı vücuduma dokunmak istiyordu, gömleği çıkarmasına izin verdim ama bunlar yaşanırken diğer kızın da fincanı oyuyordum o sırada. kızlardan biri perte çıktı,'ben duşa giriyorum' dedi ve gitti. diğeriyle de 3-4 saat, duygusal durumundan ötürü, hafif romantik ama olabildiğine erkeğin hükmünün geçtiği bir sevişme yaşadık. daha boşalamadan uykum gelmişti, güzel bir dille bitirdim sevişmeyi. kızlara da teşekkür edip, odalarına gönderdim. yatağa uzandığımda 'ulan bu sevişmeler her daim peşimde' dedim, tebessüm ettim.

    sabah, kahvaltı için aşağıya indim. kalantor dayıyla, kızları;kahvaltı salonunda, karşımdaki masada gördüm ve dayıya ufaktan takılmak istedim.

    ben:çalışanlarınızın mesailerini kısa tutun biraz. dün gece yorulmuşlar, belli,gözleri açılmıyor.
    kalantor:bizde performans çok önemli, yordum ama karşılığını verdim.

    konuşmadan sonra;kalantor dayı küçük bir tebessüm etti kendinden emin bir şekilde,ben de güldüm ve geçtim...
    ···
  • 0
    kalbim yerinden fırlayacak gibiydi
    kenan'ı kolay kolay heyecanlandıramazsın. binlerce kez sevişme, milyonlarca flört... bunlar beni etkilemez ama biri vardı ki...

    arkadaş altılıdan para tutturmuş,bir otelde kokainli, karılı bir parti veriyordu. kenan abiniz bu işlerde aranan adamdı her daim. arkadaş dediğim de harbi arkadaş, ilkokul sıralarından beri tanıdığım erdinç.. içe kapanık bir elemandı ufakken,ben kızlara kantinde pandik atmaya çalışırken yakamdan tutar 'yapma kenan' derdi, dinlemezdim,onu da yapmaya teşvik ederdim ama hiç yapmadı.38 yaşına kadar içkili, uyuşturuculu ortamlarda yoğruldu bu erdinç. içe kapanıktı ama sümsük de değildi, cesurdu eleman. altılıdan da voleyi vurunca kardeşlerine güzellik yapmak istemiş, beni de organizasyondan sorumlu tutmuştu...

    yukarıda allah var!ben ciks için yaratılmışım. organizasyon yaparken, dalga dümen işlerini erdinç ve sedat halledeceklerdi, karıları da ben. aklımda laleli'den bir arkadaş vardı.ona ulaşıp,5-6 tane kuzeyli sipariş edecektim ki aklıma akıllıca bir fikir geldi.'neden kendimiz ayarlamıyoruz karıları'-'şeklin yerinde kenan sen halledersin bu işi' diye de geçiriyordum içimden zaten. telefon açtım bizimkilere, saat 21:00'de taksim'e gelmelerini istedim. yaş itibariyle çok haz almadığım ama arada olgun erkek isteyen üniversiteli hatunları da boş bırakmamak için gittiğim bir gece kulübüne uğradık. kulüp bangır bangır ama saatten ötürü biraz boştu.

    erdinç:abi buradan bize ekmek çıkmaz. gidelim en iyisi.
    ben:oğlum saçmalama, asıl ekmek burada. paramız da var!hem yaşatır hem yaşarız oğlum.
    erdinç*eki abi senin bir bildiğin vardır ama beklemekten sıkıldım ben.
    ben:tutan yok oğlum ama gidersen yirmilik keklikleri kaçıracaksın.
    erdinç*eki abi, vardır bir bildiğin
    sedat:abi, dalga fenaymış!

    zar zor ikna ettim pekekenti. saat ilerledikçe mekan dolmaya, yaş ortalaması da düşmeye başlıyordu.bu ortamlardan tanıdığım nalan vardı, onun küçük kız kardeşine rastladım o sıra. büyümüş,ceylan gibi kız olmuş ama ona bakmak bize yakışmaz. kızcağızdan,masamızı şenlendirecek arkadaşları varsa çağırmasını
    istedim. onlar da yer bulamadıkları için şikayet ediyorlarmış zaten.9 kişilik, kızlı erkekli bir grup geldi yanımıza. yüzler yeni ama yaşlar büyük olduğu için,hem saygılı hem de meraklı davranıyordu gruptaki kızlar. aradaki mesafeleri kısaltmak için dansa davet ettim en sarışın ve mavi gözlüsünü. dans etmeyi pek beceremem ama 21 yaşında bir sütlaç görünce figürler havada uçuşur,o şekil! dans,içki, muhabbet mis gibi gidiyordu ama canımız sıkılmıştı mekandan.ben kaş göz işaretiyle erdinç'e 'kalkalım ufaktan' hareketi yaptım, otelde eğlencenin kralı vardı çünkü.

    yolda yürürken benim sarışın elimden tutmak istiyor,ben geri çeviriyordum. etraftan gören olur, kenan reis yanlış anlaşılır diye otele kadar mesafeli davrandım.eee bizim de bir duruşumuz var sonuçta. çok kaliteli bir otelin en büyük 2 odasını tutmuştuk, dalgalarla paraları da oraya bırakmıştık. biraz kokain, biraz viskiyle açılışı yapmıştık. genç işi olan içkili oyunlar, şişe çevirmece gibi antin kuntin oyunlara, biraz çıplaklık katarak oynadık(çıplaklık olmasaydı oynamazdım zaten).sedat kekliklerden birinin sütyenini takmış, erdinç kokaine boğulmuş ve kendinden geçmişti. benim de canım o güzel ortama rağmen sıkılıyordu, sevişmek istiyordum.

    benim sarışın arada sağlı sollu kur çalışmaları yapıyordu,ben de o kur olaylarını karşı taraf yapınca hoşlanan birisiyim, devam etmesi için son cevabımı vermeyi uzatıyordum. ortam da kalabalık,ulu orta hayvanlar gibi sevişirsem arkadaşların kafası açılır, biliyorum.
    tam o sırada:

    sarışın:biraz dolaşalım mı?
    ben:ne güzel oturuyoruz, nereye?
    sarışın:sen daha güzel görmemişsin!

    bu konuşmadan sonra babayı kimse tutamazdı. zaten damızlık aygır gibiyim, kaslıyım,güçlüyüm, bakacağımı düşünen kız daha bakmadan orgazm oluyor, sevişme işini geçtim...

    ben:oda ne kadar gürültülüymüş ya.
    sarışın:benim de kafam şişti, havuza gidelim mi?
    ben:mayo falan bu saatte bulamayız.
    sarışın:saat 4,bu saatte kimse yoktur ki.
    ben:kimse yoksa donla mı yüzeceğiz? silivrili misin kızım sen?
    sarışın:yahu ne donu? çıplak gireriz.

    genç bunlar, zehir gibiler.'he' dedim, havuza doğru gidiyoruz, asansöre biner binmez vahşice atladı üzerime, kollarıyla maymun gibi sardı, dudakları 10 ahtapot gücünde sütlacın.
    havuza vardık. girişteki eleman 'beyefendi bone takmanız şart' dedi,500 tl sıkıştırdım cebine ve 'takmaz mıyım' dedim. hatunun dediği gibi, havuzda bir allah'ın kulu yok, bomboş... yanımda getirdiğim viski şişesinden birer ikişer yudum alıyordum,o sırada sarışın üstünü çıkarıyordu ve benim de soyunmamı istiyordu(kenan reisin gibtiği hatuna bile zütünü göstermeyeceğini bilmiyordu alışmıştı oğlandan bozma elemanlara).
    hatun soyundu, bembeyaz bir ten, olması gerektiği gibi dimdik göğüsler, sapsarı lüle saçlar, havuzun suyunu gördükçe daha da mavi olan gözler... kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.

    sarışın:soyunsana! neyi bekliyorsun?
    ben:ben soyunmam, izlemek istiyorum.
    sarışın:tiyatro değil bu,öyle olsa bile sen seyirci değil oyuncusun. yoksa o kadar mı küçük seninki?
    ben:saldırgan davranma da şu viskiden bir yudum al.

    viskiye uzanır uzanmaz şezlonga attım küçük huuryu.8 yaşımdan beri elektrik süpürgesiyle büyüttüğüm erkekliğime laf ettiremezdim. yine pantolonu indirmeden, usul usul çıkardım. sürpriz olsun, görmesin diye de kafasını çevirmemesini istedim. şezlongun üstünde yüzükoyun bir haldeyken olması gereken yere girdim. havuzda kimse olmadığı için ilk çığlığı yankılandı,1 kere bağırmasına rağmen 10 kere duymuştum ve hazzı değişilmezdi.bir yandan çalışıp öte yandan kulağına 'mezura ister misin' diyordum. nefesi kesilip kesilip geri geliyordu, önüne çevirip kucakladım, kollarını boynuma doladı,ben de bacaklarını kollarımla kaldırıp, kaldırıp kaldırıp indiriyordum. çığlıkları kesildikten sonra bu sefer 'şap şap şap' sesi yankılanıyordu havuzda.1 'şap' sesi 5 katı gibi geliyordu kulağıma, çıldırmış gibi gibişiyorduk. havuzda ıslattığı saçlar kurumuş, terleyerek tekrar ıslanmıştı.3,5 saat durmaksızın süren ayakta pompadan sonra sarışının migros poşetine dönmüş vücudu şok havuzuna yatırdım ki;dirilsin, tekrar gibilir hale gelsin diye. keza cheddar peynirine dönmüştü kevaşe, soğuk su şarttı. öğlen 13:00 gibi pilim bitti, eskisi gibi değildim. eskiden olsa;48 saat sevişir,3 kadın değiştirir, vurur kafayı uyurdum.

    soğuk suyu yiyen hatun kendine gelir gelmez

    sarışın:kenan sen canavarmışsın, ömrümde böyle şey görmedim.
    ben:ne sandın maviş?ben adamı ömürlük giberim.
    ···
  • 0
    sonunda kendim gibi birini bulmuştum
    35 yaşında, sevişmekten yorulmuş ve sevmekten bıkmış, yalnız bir kurt gibiyim. zırhım gergedan derisi gibi, atım da 7 cihanın en hızlısı, kılıcımı gören ipek eşarplar kendiliğinden kesiliyor, temas etmeden.. saray kızlarının peşinden koştuğu ve girdiği her müsabakayı kazanan bir şövalyeyim. zırhımın parlaklığı düşmanın gözünü alıyor, gören 'benim hanımı da dölle de çocuklar yakışıklı doğsun' diyor,o derece.

    rodosto(tekirdağ) civarında bir kalenin komutanıyla görüşmek için, lezzetli rodosto köftelerinin de tadına bakmak adına çıktığım geziyi biraz uzattım. beraber gittiğim grubu da atlatarak, şehirde kısa bir tur atmak, kızları gözden geçirmek ve yataklarına girmek istedim. şehirdeki yoksul kızları etkileyebilmek için atımın eyerine de 2 küp bizans şarabı asmıştım. düşük tempoda, ufak ufak sürüyorum atı.bir değirmen gördüm yeşilliklerin arasında, atım soluklansın ve su içsin diye durdum. yanımdaki şaraptan da yudumlanıyorum inceden, ılık bir rüzgar var ve değirmende çalışan kızlar... aralarında pek göze çarpan bir güzellik yoktu ilk baktığımda. uzakta,geniş omuzlu, siyah ve kısa saçlı, göğüsleri ufak bir kadına denk geldim.bir şövalye gibiydi, onun da bakışları sert, kolları kuvvetli ve kalçası sıkıydı benim gibi.

    hem şövalyeyim hem de yakışıklıyım.kim tutar beni? koştum yanına ve sordum

    ben:isminizi öğrenebilir miyim güzel kadın?
    kadın:sizi tanımıyorum.
    ben:tanışmaktan da çekinmiyor gibisiniz, şimdiye kadar kaçmadığınıza göre.
    kadın:çok küstahsınız, işim var gitmem lazım.
    ben:en azından şunları taşımanıza yardım edeyim.bu güzelliği daha uzun süre görebilmem gerek.
    kadın:bakalım kolların da ağzın gibi çalışıyor mu?

    kulübeye doğru ilerlerken sohbetimiz derinleşti. yürürken ağırlık yapmasın diye zırhımı atımın olduğu yere bırakmıştım, üzerimde zırhımın içine giydiğim beyaz, ipek kumaştan, efil efil bir içlik vardı. çuvalı taşırken şişmiş kol kaslarıma bakıyordu arada sırada ama ben çaktırmadan yola devam ediyordum. rüzgar,hatunun eteğini uçuşturuyor,tam iç çamaşırına gelecekken kazığını atıp, diniyordu ve sonra tekrar.

    neyse ki kulübeye varmıştık, taşıdığım çuval yaklaşık 50-55 kilo ağırlığdaydı ve yorulmuştum. çuvalı yerine koyar koymaz kendimi bir kütüğün üstüne attım kısa bir süre dinlenmeye koyuldum.ben dinlenirken, elinde 2 tas suyla belirdi güzeller güzeli. birini bana uzattı ve 'susamışsındır' dedi.ben de bütün küstahlığımla 'ben susadığımda şarap içerim' dedim.bu küstahlığım hoşuna gidiyordu onun, farkındaydım ama çok susamıştım ve suyu içtim.o da getirdiği suyla, yorulmuş ayak bileklerini ovuyor ve arada ensesine, boynuna serinlemek için su döküyordu. dökülen sular meme uçlarını belirginleştiriyordu ve ben kendimi tutmakta zorlanıyordum.

    göğüsleri ufaktı ama ben bütün yorgunluğumla üstüne atılıp, avuçlamak ve kadını hayvanca öpmek istedim. güçlü kollarıyla beni itip sağlam bir tokat yapıştırdı ve yere düşürdü. düşer düşmez pantolonumu sıyırdı ve muamelesini yaptı. uzun ve etkileyiciydi. oral kısmından sıkılıp hatunu ters çevirdim, yüzü ağaca doğruydu ve geniş omuzlarına asılarak ayakta 45 dakika nefessiz vurdum, vurdukça da hatunun beline ve benim kafama ağaçtan yapraklar düşüyordu, rüya gibiydi bir süreliğine. dedim ya,güçlüydü o da,sert gibişmek tam da ona göreydi.her şey çok güzel ilerlerken 'dur' dedi ve eli çantasına gitti. çantasından ev yapımı, tahtadan bir strap-on çıkardı,'sıra bende' dedi.o maskülen tavrını geri çeviremeyecektim ve aynı şekilde ben de ağaca doğru döndüm ve domaldım. tahta strap-on üzerine çeşitli bitkileri ezerek yaptığı kayganlaştırıcı tarzı bir maddeyi sürdü ve hiç zaman kaybetmeden içime soktu. daha önce böylesini yapmamıştım.hem bir kadını gibme hem de gibilme hissini ilk defa tadıyordum ama içten içe de hoşuma gidiyordu. arada kalçama şaplak atıp 'nasılmış delikanlı' diye soruyordu. uzun ve heyecan dolu bir gibişten sonra ağacın altına uzandık.

    ben:kenara köşeye saklanmış ne kadar çok güzellik varmış.
    kadın:şövalye zütü gibmedim demem artık.haa bu arada ismim esma, tekirdağlı erkek giben esma.
    ···
  • daha çok