1. 26.
    +1
    Kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
    Okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den
    Dünyanın en yıldızlı karanlığını.
    Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
    Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
    Şyak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
    Güzel ve rahat günlere inanıyordu
    Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
    Birdenbire beş adım sağında onu gördü.
    Paşalar onun arkasındaydılar.
    O, saati sordu.
    Paşalar: 'üç' dediler.
    Sarışın bir kurda benziyordu.
    Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
    Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
    Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
    Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
    Kocatepe'den Afyon ovasına atlıyacaktı.
    ...
    Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
    Ve şu türküyü duydu.
    'Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
    Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
    Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
    Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
    Bu cehennem, bu cennet bizim.
    Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
    Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim...
    Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
    Ve bir orman gibi kardeşcesine, bu hasret bizim..'

    Nazım Hikmet Ran ...
    ···
   tümünü göster