1. 1.
    +5 -1
    yüzüm kızarıyor kendisinin varlığını hatırladıkça..
    çok utanıyorum yemin ederim...

    solcu tabir edilen bir babadan denizler'i duydum ilk, çocukken..
    aklım almadı.. idrak edemedim insan öldürmeyi, oy ile, karar ile..

    altı yaşıma dek, ananemlerde yaşadım..
    aşırı muhafazakar denilebilen bir dayıdan, menderesleri işittim..
    aklım almadı, inanamadım... hatırlıyorum hatta, anıt mezarı olduğunu söyleyince dayım.. "öldürmeye karar verdikleri adama neden anıt yapmışlar dayı?" demiştim.

    erdal erenin son bakışı, hala şu yaşıma dek beni, küçükken patlayan üst dudağımdan sonra en çok ağlatmış şey sanırım..

    saddam'a da ağladım.. yalan yok..

    hep de içimden geçer, "10 dakika sonra öldürüleceğini bilmek" nasıl bir bilmektir acaba?
    ya da o ipe yürümek, o yol.. nasıl bir yoldur acaba..

    çok mu uzundur, çok mu kısa..
    yoksa ölüme yürüyen kişi, sandığımız kadar dramatik yaşamaz mı o anı'ı, hani kol kırılınca sıcağıyla acımaz derler, onun gibi bir sıradanlık hissiyle mi atar o adımları..

    insan öldürmek vahşice..
    insana göre değil..

    insan öldüreni bile öldürmek insan işi değil..

    düşününce, içtiğim su kaymıyor boğazımdan...
    yutkunamıyorum bile..

    can'a kıyılır mı ya...
    ···
   tümünü göster