/i/Kültür Sanat

    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    0
    Izlediğim ilk nbc filmiydi. Süresine bakınca açmaktan korktum aslında fakat iyi ki izlemişim. Sahneler bazen o kadar uzun oluyordu ki konunun başını unutup sonunu bağlayamıyordum. Geriye sara sara izledim ve 3 saatlik film yaklaşık 4 saate bitti.
    Daha en baştan öğrendiğimiz borç ve köpek filmin önemli unsurları. Borçların para olarak değil de altın olarak alınması beni hayli şaşırttı. Bundaki mânâyı başta anlayamadım. Daha sonra imamlar ile olan uzun yürüyüş ve sohbet esnasında altınların ne amaçla alınıp satıldığını öğrendik. Düğün dernek. Köy insanını tanımlayacak daha iyi bir şey olamazdı sanırım. Ayıp olmasın diye takılan altınlar fakat ödenmeyen, boyun büktüren borçlar.
    Sinan karakteri kendini toplumunun yabancısı olarak görüyor fakat bu ona kendisini özel hissettiriyor. Herkes yarım akıllı iken o akıllı. Çanakkale’de okumuş, renkli ışıltılı caddeler görmüş, birçok kitap okumuş. Annesi ise Sinan okuldayken tüm kitaplarını raflardan indirmişti. Gereksiz görülen şeylerin farklılığı bile ona kendisini yabancı hissettirmeye yeterliydi. Yaşadığı yerin insanlarından nefret ediyordu. En çok da babasından. Hâlbuki babası da okumuş görmüş geçirmiş biriydi. Öğretmenlik yapıyordu fakat daha sonra düştüğü kumar batağı kendisiyle beraber tüm ailesini rezil rüsva etmişti. Sinan filmin birçok yerinde annesine sitem ediyordu. Ben mi dedim bu adamla evlen diye, sen ona kaçtın, diyordu. Dilinin ayarı olmadığını annesiyle konuşurken de ortaydı. Ancak kurnazdı da. Kitap basmak istiyordu ve para gerekliydi. Belediye başkanı ile konuşmaya gitti. Belediye başkanı tıpkı bizim dergi sponsoru ararken konuştuğumuz sahte insanlara benziyordu. Devamlı yaptığı işi övüyor, uzun uzun konuşuyor ve başta söylemesi gerekeni en son söylüyordu. Kabul etmiyordu yani. Daha sonra kalkıp yanlarında çalışan bi elemanın çıkarttığı şiir kitabını aradı. Sinan’a resmen _senin gibilerden çok var_ diyordu. Daha sonra çok kitap okuduğunu iddia ettiği, bu işleri destekleyen bir adama yönlendirdi. Sinan normalde olduğunun aksine çok naif konuşuyor ve iğneleme yapmıyordu. Işini halledebilmek içindi, kurnazdı. Istediği şeylere ulaşmak için bir şeylerle oynadığını daha sonra da gördük. Süleyman ile konuşurken ona sordu, birisinin çok kıymet verdiği bir eşyası var ve senin işine yarayacak onu alır mısın? Yazarın cevabı sayesinde kendinde yüz buldu ve babasının çok değerli köpeğini zütürdü, sattı. Bu sayede kitabı basrıracak parayı toparlamış oldu. Süleyman ile olan sahne inanılmaz güzeldi. Taşradan çıkan yazarın mektubu hakkında konuşurlarken alenen Süleyman’ı aşağılamasının nedeni bana kalırsa yine taşrayı küçümsemekti. Bi’ toplum önüne çıkıp taşradan filizlendiklerini söyleyen insanlardan dahi rahatsız oluyordu. Aslında babasından da taşradan da nefret etmesinin sebebi kabul edemese de özünde onlardan olduğuydu. Evet zekası, edebi yönü ile onlardan ayrışıyordu fakat taşradandı ve tıpkı babası gibi bir yaban armuduydu. Süleyman ile yürürlerken mektuptaki mutlak yalnızlığın asilliğini savunuyordu. Daha en baştan tavrını ortaya koyan ve etkinliklere katılmayacağını belli eden bir mektup, mutlak yalnızlığın asilliği ve çekici doğallığı. Süleymanın bu mektuba yorumu ise oldukça savunmacı bi’ realistlik içeriyordu. Öznel yargılar istenilen tarafa çekilebiliyordu ve bunu ikisi de inanılmaz iyi biliyordu. Biri kendini taşradan sıyırmak için uzun cümleler kurarken diğeri bir bakıma yalanlayıp paçasını sıyırıyordu. Süleyman, nobel ödülü verseler gidip almayacağını söyleyip gittipinde Sinan arkasından _nereye almıyorsun, hadi ordan_ gibisinden sözler etti. Hâlbuki demin ne güzel mutlak yalnızlığın asilliğini tekrar edip duruyorduk. Mevzu sadece medeniyet ile taşra arasındaki uçurumdu. Bunu tek bir şey üzerinde somutlaştırabilmek için baba figürü de vardı ortada. Idris, Sinan’ın yansımasıydı esasen. Dönüp dolaşıp oraya gelecekti fakat ertelemeye çalışıyordu. Iyiden iyiye fark etmeye başlayınca açıkça endişelenmeye başlıyordu.
    Kitap bastırdıktan sonra annesine, her şeyin sebebi kıldığı annesine hediye etti. Askere gitti ve geldi. Babası emekli olmuştu ve istediğş gibi köye yerleşmişti. Sinan döndükten sonraki gün yanına gitti. Ilk baktığı yerde yoktu. Cüzdanı gördü, eline aldı. Içini kurcalayınca kendisine dair bir şey buldu. Gazeteden kesilmiş kitap haberi. Fotoğrafı ve kitabının kapağı. Duygulandı, artık yavaş yavaş özünü kabullenmeye başlıyordu. Kuyunun olduğu yere gitti ve babası ordaydı. Oturmuş konuşurlarken babasının, kitabını okuduğunh öğrendi. Tek bir tane satmamış kitabını, her şeyin sebebi olan annesinin bile okumadığı kitabını babası okumuştu. Nefret ettiği babası onu merak edip okuyan tek kişiydi. Sadece okumakla da kalmamış üzerine düşünüp kafa yormuştu. Sinan çok şaşırdı ve aslında mutluydu. Belki de o kitabı yazmasında en büyük payı olan adam babasıydı ve bunu orada kabul etmişti. Hâlbuki özünü ne kadar aşağılarsa o kadar uzaklaşacağını sanıyordu. Yanıldığını kendisi de gördü ve bundan bir şikayet duymadı. Ruhunun ipte sallandığı yerde yeniden doğdu ve kazma vurmaya başladı.

    Karıncalı bebeğe ve karıncalı adama hiç değinmedim fakat bunun farkındayım. Karıncalarla hoş anılarım yok, üzerine düşünmek bile istemedim hiç.

    Aklımda kalan, etkilendiğim birkaç sahne bırakayım buraya
    Anne ile baba tartışıyor. Anne babaya yine tahmin doldurduğunu bildiğini söylüyor. Baba az sonra Sinan’ın odasının kapısında yaptığının çok yanlış olduğunu söylüyor. Kayıp köpek ilanını buruşturup fırlatıyor ve gidiyor.
    Babasının cüzdanını karıştırıyor ve içinde kendisiyle ilgili olan gazete haberini görüyor.
    Sponsorluk için gittiği ikinci adama açıkca konuşuyor, _yani çıkarınız vardındiye yardım ettiniz._
    Imam Veysel’in yanına gittiğinde dedesi hakkında konuşuyor. Konuşmayı uzatıp, dolandırıp altın mevzusu ile ilgili iğneleme yapıyor.
    Annesine, _ben mi dedim bu adamla evlen çocuk yap diye_ diyor. Annesi, _en son söylenecek lafı en başta söylüyorsun, derdimizi anlatamıyoruz iki dakika_ diye karşılık veriyor.
    Kahvehanede babasının genç arkadaşı ile konuşuyor. -Ee napıyorsunuz nereye gidiyorsunuz? _-Nereye gidicez burada. Ya bi’ kahveye gidersin ya da başka bi’ kahvehaneye._
    ···
   tümünü göster