/i/Dertleşme

Derdini anlatmayan derman bulamaz..
  1. 1.
    +1
    Biz de hızlıyız ha! Korsanlık yok. Otel önü, galata rıhtımı… Hepsi bizde. Ne kadar seyahat şirketi varsa çivilemişiz. Kemiğin yağlısı önce bize düşüyor. Allah inandırsın gün oluyor yevmiye 100’ü buluyor. Biz de önce façaları düzelttik yani diyorum ha. Hani tanımayan görse o sosyete Teomanlar’ından Erdinç’lerinden biri zannedecek iyi mi? E ne de olsa gençlik delilik sonra bekarız da. Bir gün Ali Efendi Dayı çağırıyor dediler. Bizim pederle silah arkadaşıydı. Yani beni de tanır ve sever yani sizden iyi olmasın. Kızı Türkan acele Ankara’ya gidecekmiş bu imtihan davasına. Türkan dediğimi de çocukken tanırdım yani “Bak hele” dedim ya. Ne çabuk geçiyor zaman. “Sana emanet” dedi Ali Efendi Bey. “Ya lafı mı olur? Emanet kız tabi ya”. Lan bi de baktım hiii Türkan ay parçası gibi. Yani nutuk tutuldu böyle hani heykel olmuşum heykel. Ev eşyası gibi kalmışım. “Kız yav sen bu kadardın” dedik demedik. Atladık arabaya doğru… iki laf ettik etmedik baktım ağzından bal akıyor. Yav yok böyle bir şey be. Hani o yolları, o Bolu Dağları’nı geçtik mi uçtuk mu? Nimete kör bakayım hatırlamıyorum ha. Yav beş saatte girmişim Ankara’ya diyorum. Sonra kız emanet ya. Gece attım iskemleyi kapısının önüne. iki paket de cigara. Sabaha kadar oturdum iyi mi? Ertesi gün verdi imtihanı, atladı arabaya… Yav kız değil afet be! Hani giderken uçuyorduk ya abi dönüşte kaplumbağa. Böyle 30-40 km. diyorum. “Niye?” diye sordu. Bozuk mozuk dedik yersen tabi. Yol bitecek diye ölüyorum abi. Sonra bitti o yollar iyi mi? Kasımpaşa’ya geldik. Elimi sıktı “Gene görüşelim” dedi. “Teşekkür ederim. Senin kadar iyi bi insan görmedim” dedi. Böyle içimden bir şey aktı kalbime oturdu kurşun gibi… Sonra elini salladı. Allah kahretsin! Yani erkeklik olmasa ağlıcam be. 3-5 gün gelemedim kendime. Yav buram yanıyor abi. Direksiyon, yol, taş, viraj… Yav trafik memurunu bile Türkan görüyorum iyi mi? Sebepsiz yere doluyor gözlerim. Ne yemek ne içmek durup dururken bi ağlama. Ölüyorum be! “Noluyosun?” dedi Ekrem. “Hiç.” dedim ama ısrar etse de anlatsam diye içim gidiyor. Sonra baktım üstelemedi. Ben kendiliğimden döküldüm. “Yani ihtiyaç abi anlarsın.”. “Bana bak!” dedi Ekrem. “Sen kim? O kim? Babasının yanında yirmi tane Osman çalışıyor” dedi. “Kapısında on kişi nöbette” dedi. “Ben de onbirinci olurum” dedim. Yattım nöbete iyi mi? Evden dışarı atıyor atmıyor adımı.”Şaaak” açıyorum arabanın kapısını. Önce “Hık! Mık!” etti ama sonra alıştı ha. Beni görür görmez vallahi yani böyle ışık ışık parlıyor gözleri abi. “Öl” dese öleyim be abi anlatılmaz ki. Efendilik, güzellik, nezaket, alçak gönüllülük… Ya kağıt helvası yiyor be abi! Var mı böyle bir şey be? Ne istersen onda ha. Ali Efendi Dayı’ya bahsetmiş benden bir gün. “Babam seninle görüşmek istiyor.” dedi. Böyle kalbim ayağımın dibine yuvarlandı. Ölüyorum zannettim. ister misin dedim. Hani olacak şey değil ama… Ne demişler? “Ümit fakirin ekmeği… Ye Mehmet, ye!” Böyle çarpa çarpa ettik sabahı. “Şaaak” damladım oraya. Ondan sonracıma böyle baktı baktı sonra çıkardı 30bin lira attı önüme. “Araba al” dedi kendine. “Sonra yavaş yavaş ödersin bana” iyi mi? Ya ben onun arabasında değilim. Kapıldım mı bir ümide? Beni beğendi diyorum. Allah’ım! Yani bi ara kapansam ayağına ölüyorum desem. Ölüyorum Türkan’a be! Yav acıyın bana. Bütün ömrümü desem… Yani onu mesut etmekle, çalışmakla, sevmekle desem? Yani böyle yani Allah be! “Hadi be!” dedi Ekrem. “Bakalım kız seni ister mi?” Ama ben kafama koydum açılacağım kıza. Geçtim aynanın önüne abi. Saatlerce talim ediyorum. Bütün fiyakalı lafları yazmışım romanlardan. Hani Nerime Kadir, Mahmut Mezat Bozkurt… Hepsini ezberlemişim . Tam gidicem geldi mi askerden bir celp? Ne o? Bilmem kırkbeş günlük tekamül kursu varmış. Kurs takar mı aşkı maşkı? Hadiii ben cihet-i askeriyeye. Arabayı bıraktım Ekrem’e. “Oğlum göz kulak ol şuna” dedim ama tam aldım bavulu “Ali Efendi çağrıyor.” dediler. Haber geldi. Tabi ben de ne yapayım, çaresiz Ekrem’i zütürdüm. “Kardeşimdir” dedim, “Hani ben ne isem o da odur.” dedim, “namusludur” dedim. E tabi biz böyle vasiyet edince yani “Kardeşim” falan deyince akan sular durdu tabi. Fakat abi asker ocağında vakit nasıl geçti ne oldu bilmiyorum hatırlarsam ölünü göreyim. Yaşıyor muyum yaşamıyor muyum? Ne oluyor bilmiyorum abi. Sonra bir üsteğmenimiz vardı. Yani sizden iyi olmasın, erkek mi erkek yani. Bir gün böyle dalıp gitmişim elimde de Türkan’ın resmi. Üsteğmen geldi, resmi aldı elimden. Böyle baktı baktı. Sonra böyle yani bir tuhaf oldu çocuk. Böyle durdu durdu, sonra dedi ki bana “Oğlum” dedi. “Erkek adam ağlar mı be ağlar mı erkek adam?” Ben de tabi “üsteğmenim” dedim “Ağlar da sızlar da… Bu ne davadır bilirsin.” dedim. Tabi o çocuk da bir kalp taşıyor yani. Resmi verdi, kendi gitti. Benim askerlik de bitti zaten. Tak! ben hemen kahveye. “Merhaba, ekrem nerde?” filan dedim, herkes kendi dalgasında. “Yav Ekrem, yoksa?” dedim “Arabaya mı bir şey oldu? Yoksa Ekrem’e mi bir şey oldu?” “Valla bir şeyi yok abi” dediler. “Yani uğramaz oldu.” dedi kahveci iyi mi? Baktım pis Feridun kıs kıs gülüyor. “Ulan sen her şeyi biliyorsun” dedim, yapıştım yakasına. Arkadan birisi “Dur!” dedi ve elime bir davetiye sıkıştırdı. “Oğlumuz Ekrem Gürbüz ile kızımız Türkan Selman’ın bilmem ne tarihinde Kasımpaşa Ünsal Aile Salonunda nişan... nişan…?” Birden buğulandı etraf, hiçbir şey göremez oldum. Sesler şekiller karıştı. Su serpmişler suratıma. Böyle kahvecinin otomobilin anahtarını uzattığını gördüm. “Ekrem bırakıp gitti.” dedi. “Hiçbir şey söylemedi mi?” dedim. Söylememiş, sadece çekmiş, gitmiş.
    ···
   tümünü göster