/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    0
    Saflık derecesindeki patavatsızlığı misafirliklerde başına dert oldu. Anne – babasının evde, keltoş, dedikleri komşu, evlerine misafir olduğu bir gün ona, “keltoş” diye seslenince buz gibi bir hava esmişti. Ablası çimdikledi. Yanlış mı söylemişti adını yoksa? Adı bu değil miydi? Niye öyle diyorlardı o zaman? Gelen giden arttıkça, çelişkiler de artıyordu.”Yine mi o gıcık tipler geliyor? / Aman efendim ne iyi oldu da geldiniz. “”O Ayten de çok saçmalıyor canım / Haklısın Aytenciğim çok haklısın “”Keşke evde yok deseydin. / inanın çok özlemiştik.”

    Bir kenara çekilmiş, sessizce izliyordu çoğunlukla. Bu karmaşık oyunun kuralı acaba neydi?

    ilkokula başlayışını, evdeki sıkıntılardan kaçış olarak, sevinçle karşılamıştı. Ama siyah önlükler, anlamsız kısıtlamalar olmasa daha iyi olurdu. Hele bazen bayat nutuklar atıp bazen de öfkeyle bağıran asık suratlı öğretmenler olmasa çok da güzel olabilirdi. Nutuklarda başka konuşuyorlardı, koridorlarda başka.

    “Gelecek sizin elinizde. / Siz haylazsınız”.”Okuyup büyük adam olacaksınız. / Adam olamazsınız siz. “”Bu ülkenin umudu sizlerde. / Sizi her gün dövmek lazım.””Atatürk bu ülkeyi sizlere bıraktı. / Aptallar!”

    Anlayamıyordu çoğu şeyi. Atatürk’ü öğretmişlerdi ona önce ve sonra ve hep. Beden eğitimi dersinde bile: ” En büyük o! Bizi kurtardı. Bir millet yarattı.”Ama Hüseyin dedesinden: “Allah en büyüktür, tek yaratıcı Odur” diye öğrenmişti.Bir gün öğretmenine “Allah mı büyük Atatürk mü” diye sordu. Öğretmen ona ters ters baktı ve:” Böyle saçma soruları bir daha sorma, fena olur” dedi. Korktu yine. Korkmaya alışmıştı zaten. Korkutucuydu dünya. Nasıl korunacaktı?

    ilkokul öğretmeni kopyaya çok kızardı. Bir kez sınavda kopya çeken bir arkadaşını sınıfın ortasında evire çevire dövmüş, hatta bacağını kanatmıştı. Kopya kötüydü, çekmemeliydi. Hiç çekmedi de. Son sınıfta ilkokullar arası bilgi yarışmasına katıldılar. Final yarışmasında öğretmeni yanlarına yanaştı: “şöyle bir soru gelecek cevabı da şu” diye fısıldadı. Duymazdan geldi. Kopya kötü değil miydi? Öğretmen kendilerini deniyordu herhalde. Yarışma sonrasında öğretmen: “beni niye dinlemediniz? Size cevabı söyledim. Ya yarışmayı kaybetseydiniz?”diye bağırınca, kafası iyice karıştı.Bir gün birisi ” Bunlar kamera şakasıydı” diyecek diye bekliyordu. Ama ya değilse? Bir de kafasındaki çelişkileri tutabilseydi! Anlaşılan, onları kendi kendine ve kendince çözmesi gerekecekti. Yapabilirse!

    Susmak çok iyiydi aslında. Zaten ilkokulda öğretmenleri hep: “Susun çok konuşmayın bakayım” derdi. Ama lisede öğretmenler: “Niye aval aval bakıyorsunuz, derse katılın biraz, sizin gibi koyunlar yüzünden bu millet geri kaldı” deyince, sessiz ve uslu olma konusunda da çelişkide kaldı. Büyümeseydi keşke. Hep küçük bir çocuk olarak kalsa ne iyi olurdu. Zaten genellikle odasında tek başına oyuncaklarıyla oynamasına, onlarla konuşmasına, annesi: ” Hala çocuk gibisin” diye tepki gösteriyordu.

    Ergenliğe girdiğinde garip şeyler yaşamaya başladı. Öteden beri bildiği bedeninde o güne dek bilmediği şeyler oluyordu. Ama kimseye soramadı. Kimse de ona, neler olup bittiğini doğru düzgün anlatmadı. Ayıp deyip sustular. ” Kızların şeyi var mı” sorusunun cevabını bile arkadaşlarıyla başbaşa verip üç ayda öğrenebildi. Yine o dönemde öğrendiğini sandığı bir yığın şeyi düzeltmesi yıllarını alacaktı. Zaten kızlardan yana başı dertteydi hep. Çıktığı bir kız olmadığı için arkadaşları kendisiyle alay ediyorlardı. Üzülüyordu. Nedense sırf bu alaylardan kurtulmak için, hoşlandığı bir kızı gözüne kestirdi. Ders aralarında onunla konuşmaya başladı. Hatta ona aşık oldu bile de denebilirdi. Ama bu kez de aşık olmasıyla alay edildi. insanlar neden böyleydi ki?
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster