/i/Dertleşme

Derdini anlatmayan derman bulamaz..
  1. 126.
    +75
    Askerden yeni gelmişim.. Sene 2004... Pgibolojim alt üst..Bir yandan geride bıraktığım aylar, anılar falan; diğer yandan sivil hayata uyum sağlama sıkıntılarım..
    Üstüne uykusuzluk sorunum eklendi..
    Ayrıca askerdeyken geçmek bilmeyen günler sivile düşünce yıldırım hızıyla geçiyor ve geldiğim günün 3 gün ötesinde işsizlik kabusu açmış kollarını beni bekliyor..
    Sivile döndüm ve işsizliğin pençesinde daha ilk haftadan kıvranmaya başladım..
    Cepte beş kuruş para yok..Su almaya param yok düşün amk...
    Sokaklar git gide darlaşıyor, üstüme geliyor..
    Mevsim yaz ama sıcak sanki on misli..
    Her şeyden herkesten kaçma isteğim dayanılmaz hal almaya başladı.. Kendimden nefret eder hale geldim kısa sürede..
    Kimseyi görmek istemiyorum..
    Çoğu insanla selamı sabahı kestim zaten..(Askerlik çok şey öğretiyor başlıklı bir yazı yazarsam bunun anldıbını orada doldururum)
    Sabah erkenden evden çıkıyorum, gece geç saatler eve dönüyorum..Ama ne elde ne avuçta var.. Anlamsızca sokaklarda sürtüyorum..
    Bir de herkes ağız birliği etmişcesine; "ee asıl askerlik şimdi başlıyor, ne yapmayı düşünüyorsun, ne iş yapacaksın" minvalinde sorular sormakta ve sinir katsayımı haddinden fazla yükseltmekte..
    Bomtak bi halde sadece yürüyorum.. Sigara yok, para yok, boş mide ve bir çift ayakkabıyım... Resmen küçüldüm hayatta..
    Anam babam varlıklı değil ki..Kader işte mk..
    Neyse…
    Bi cep telefonum oldu nokia 5110..Sene 2004..Nokia 5110..Hesap et yokluğu..
    Cep telefonum var ama kontör hak getire..'6 ayda bir kontör yüklerim, kapanmaz nasılsa gibtiret' diye kendimi avutmaya çalışıyorum..
    Karnım aç amk ne kontürü.. Sigaram yok ne iletişimi.. Kafayı yiyeceğim..
    Neyse...
    Sokaklarda beş parasız sürttüğüm günlerin birinde cep telefonum çaldı.. Yabancı bi numara.. Normalde açmam ama açmış bulundum..
    Karşıdan bi kız sesi, "alo canım naber, nerelerdesin ya" dedi..
    Bizim memlekette hemşirelik okurken tanıştığım, bir dönem sevgili de olduğum bi arkadaşımdı.. Okulu bitince yine benim memlekette kalmıştı ve özel bi hastanede çalışmaktaydı..Bi ev arkadaşı vardı, onla birlikte kalıyordu..
    Yaz tatiline, ailesini ziyarete gitmiş ve dönmüştü.. Benle görüşmek istiyordu..
    "iyidir ya senden naber" falan derken o günün akşamında görüşmek için sözleştik..
    Plan şu: Bayan arkadaşım; okuldayken takıldığı arkadaşlarıyla ve yeni hemşire arkadaşlarıyla tatil dönüşü bi görüşme toplantısı yapacak yemeli içmeli, benle orda görüşecek ilkin, sonra ikimiz ayrılıp birlikte takılcaz(evine gidip dertleşicez, ev arkadaşıyla film falan izlicez gibisine yani)
    Dedik eyvallah napalım.. Hatırlı bi arkadaşım ve pek severim kendisini..
    Akşam oldu mekana gitmeye hazırlanıyorum ama ne tak yiyeceğimi bilmiyorum..
    Para pul yok, mekan lüks restoran.. Herkes bişeler sipariş edip yiyecek ben napacam diye düşüne düşüne mekanın kapısında buldum kendimi.. Kafamın sesi karnımın guruldamasını bastırmak üzere...
    Neyse…
    Girdim içeri, çıktım üst kata..
    Ohoo baktım ki üst katta şıkır şıkır kızlar, janti delikanlılar oturuyolar..
    Benim arkadaşla merhabalaştık, sarıldık falan.. Herkes meraklandı tabi kim bu diye.. Arkadaşım da sağolsun tanıştırdı teker teker..
    Görseniz hepsi iş güç sahibi, keyfi gıcır insanlar.. Gayet de şeker kıvamında güzel varlıklar..
    Ben ama ampul gibiyim...
    Yürümekten dağılmış ve içerden dışına yayılan kokmuş bir çift ayakkabı, bi tişört bi kot; tırnakları stresten kemirilmiş leş eller, saç üç numara, sakal belli belirsiz bi tip..
    Gözünüzün önüne getirin.. Getirdiniz mi..Nası tiksindiniz di mi benden..Vay amk..
    Neyse..
    Garsonlar geldi... Dikkat edin garsonlar..Çünkü ekip kalabalık ve soylu...
    Ben... bildiğin sokak kedisi...
    Herkes verdi siparişini(Mekan yaşadığım ilin en lüks kabapçısı bu arada)...
    Beyti yiyenler, et dönerini az yağlı isteyenler, çöp şişin kıvdıbını uzun uzun tarif edenler falan..
    Sıra bana geldi, garson "beyefendi sizin nedir siparişiniz" dedi..
    Dikkat!!
    Hayatımın rolünü keserek; "teşekkür ederim beyefendi, ben yemekten geliyorum buraya ama çayınız varsa içmekten keyif alırım" dedim..
    Beni görseniz, 'Di Caprio'ya Oscar verilsin' diye ağlayan bebelere söversiniz..Yok böyle bi rol kesme..
    Gün boyu açlık, sigarasızlık, uykusuzluk... Tüm bunlara inat olsun gibi;
    o akşam, o güzel insanların gözümün önünde dürümlerini dolayıp içine limon sıkışlarını, çöp şişinin çöpüyle birbirlerine şaka yapışlarını, ayranlarını çalkalayıp açışlarını, kolalarını bardağa dolduruşlarını ve yemekten sonra söyledikleri fırın sütlaçlarını kaşıklarıyla sıyırışlarını, çay üstüne çay içerek izledim, izledim, izledim..
    O anlarda zaman durdu sanki... Peh amk..
    Neyse...
    2 saatin sonunda arkadaşım arkadaşlarıyla vedalaştı ve ayrıldık mekandan..
    Kızcağızın keyfi yerinde..Ben de ona uymaya çalışıyorum ama nafile..
    Çelimsizlikten kıçımdan düşen pantolonu tutmakla, laf açılsa da bi dal sigara istesem arasında bir yerlerdeyim.. Kafa ambalaj..
    Hava güzel.. Yürüyoruz..
    Bir yerden sonra kızın evine gitmek için bi dolmuşa falan binmek gerekti..
    Kız 'hadi binelim şunlara' falan dedikçe ben 'hava güzel kızım, yürüyelim' diyorum ama yürünecek yol değil..
    Sonunda pes ettim söyledim; "param yok kızım, nereye biniyom" dedim..
    Çok kızdı bana.. Akşam yemek yemeyişimin sebebinin de bu mevzu olduğunu anlamışcasına; "Biz deli gibi yedik, sen baktın di mi? Açlıktan ölüyosundur şimdi, tak var söylemiyosun" dedi..
    La bi rahatladım ki sormayın gitsin..
    Sonuçta uzun süredir görüşmemiştik.. Aramız hep iyiydi ama onun statüsü değişti, ben koptum falan derken araya bayağı bi mesafe girmişti...
    Bu tabloya bakarak kendimi kasmaktan ölüyodum resmen..
    Neyse...
    Dolmuşla eve yaklaşırken arkadaşım ev arkadaşına telefon edip 'çay yap, yiyecek bir şeyler hazırla; ekgib var mı, ekmek var mı' gibisinden bir şeyler söyledi/sordu..
    Yukarı çıktık.. Güzel hazırlanmış bir sofrayla karşılaştım..
    Sıcağa rağmen o çay dağ havası gibi geldi burnuma...
    Peynir, domates, yeşil zeytin, siyah zeytin, çikolatalı krema, fındık ezmesi, bal, tereyağ, emaye sahana kırılmış iki de yumurta, bol ekmek...
    Allah sizi inandırsın hayvan gibi giriştim sofraya..
    2 saat evvel garsonu kibarca refüze eden beyefendi gitmiş yerine bambaşka bir hanzo gelmişti..
    O kadar yedim ki, yemek üstüne cigara yakmaya takatım kalmamıştı..
    Neyse...
    Çay çorba biraz daha oturduk ve kızın odaya geçer geçmez yerde ilk gördüğüm minderin üzerine yığılıp kaldım artık yorgunluk, bitkinlik ve yemenin verdiği rehavetten..
    Kız halime acımış olacak ki çok gürültü yapmadan yattı..
    Uzunca bir aradan sonra gün bitiminde son duyduğum şey, kendi kafamın ya da karnımın sesi değil, o sevgili arkadaşımın ninni gibi gelen "rahatsan orada uyu madem" seslenişiydi..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +11
      bu entrynin daha fazla şukulanması lazımdı hakkın yenilmiş amk
      ···
    2. 2.
      +4
      Soluksuz okudum ve etkilendim. Ama itiraf edeyim, şu çay üstüne çay içerek izledim dediğin kısımda koptum amk :D
      ···
    3. 3.
      +9
      Panpa kızla evlendin mi daha sonra delikanlı kızmış kıskandım
      ···
    4. 4.
      +7
      Bu yazıyı ayrı bir başlık olarak açsaydin kesin trend olurdu
      ···
    5. 5.
      +5
      Panpa tek nefeste okudum kızla kardeş gibi değilseniz kaçırma bu kızı cidden bu devirde az kaldı bunlardan şanslı adammışsın durumuna üzüldüm ama askerden dönmüşsün hiç mi iş aramadın kuvvetin yerindedir o zamanlarda seni havada kaparlardı sanayide
      ···
    6. 6.
      +1
      Bi muhabbet acilsa da kizdan sigara alsam olayi bana da olmustur panpa cok aci. kiz sigara yaksin da bi dal ikram eder iceriz dersin, 2 saat sigara yakmayacagi tutar.
      ···
    7. 7.
      0
      şuku pampa ağlattın
      ···
    8. 8.
      0
      Efsane yazmissin suku
      ···
    9. diğerleri 6
   tümünü göster