/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    +23 -4
    Sabah uyandım. Üstümde kıyafetlerimle uyumuştum. Telefon, cüzdan, pasaport hepsi cebimdeydi. ilk gün olduğundan güven problemi vardı ama bunu ilerki günlerde çok çabuk atlattım tabi ki. Check-out yapmama 1 saat vardı. Hemen alt kata indim , bir şeyler yeyip içmek için. Meyvesuyu ve ufak bir dilim pizza aldım. Daha sonra terasa çıkarak bir sigara yakayım dedim. Henüz Amsterdam'ı gündüz gözü ile görmemiştim. Pencereye doğru yöneldim ve bir sigara yaktım.

    Bir tane çocuk daha ordaydı ve tek başınaydı selam verip içeri girdim. Henüz sohbet etme özgüvenimi kazanamamıştım. Tek başıma pencereden dışarıya daldım sigara dumanımın eşliğinde. Muazzam bir manzaraydı. Ortada bir nehir, ufak bir köprüden geçen insanlar, trafik, renli bir sokak, hareketli , akan bir hayat. Düşüncelere daldım o anda. Daha dün istanbul'daydım. Çok farklı bir hayat vardı. Şimdi ise tamamen farklı. Manzarayı biraz süzdükten sonra dışarı çıkmak için heyecanlanıyordum. Ama benim bugün Eindhoven'a geçip gönüllü çalışacağım yere gitmem gerekiyordu.

    Hemen Fleur'e mail attım. Şuanda Amsterdam'da olduğumu , eğere izin verirse birkaç gün kalıp gezmek istediğimi söyledim. Anında cevap atması çok güzeldi. "Tabi ki istediğin kadar kalıp, gezebilirsin. Ama gelmeden 1 gün önce bana ulaş". Bu mailden sonra çok mutlu oldum ve hemen tekrar rezerv yapmak için lobiye gittim ama odaların hepsinin dolu olduğunu söylediler. Sırt çantamı takıp, elimde bir harita yola çıktım. Yeni bir hostel bulmam gerekiyordu.

    ilk önce McDonald's a girip yemeğimi yedim yaklaşık 7 euroydu menü. Biraz pahalı geldi Türkiye'ye göre. Ordan çıkıp Amsterdam'ın o meşhur kanalları ile bölünmüş sokaklarında amaçsızca yürümeye başladım. Mutluydum, huzurluydum. Gözüme bir hostel yazısı takıldı ve içeri girdim. Boş yer olup olmadığını sordum ve olduğunu öğrenince hemen check-in yaptım. "International Budget Youth Hostel"

    Check-in yaptıktan sonra bu terasa çıkıp insanlarla tanışmak istedim. Bir tane Brezilyalı bir abi vardı. Yaklaşık 40 lı yaşlarında. Doktormuş . Elinde bir tane konserve vardı. "Sabah kahvaltım işte bu benim" demişti. Vay be adam ufacık şeyle kahvaltı yapıyor demiştim. Adam kutuyu açtığında gördüm ki meğer adam weed takılıyormuş * . Oturup biraz sohbet etmeye çalıştım. Televizyonda Obama konuşma yapıyordu. Onun hakkında bir kaç şey söyledikten sonra konu ülkelere, Amsterdam'a geldi. Tam o sırada içeri birisi girdi Faslı biri 30 yaşında. Pariste yaşıyor ve bir bilgisayar firmasında çalışıyordu. Amsterdam'da iş görüşmesine gelmişti. 3'ümüz sohbete öyle bir dalmışız ki akşam olmak üzereydi ve ben daha hiç gezememiştim.

    Hemen dışarı çıkıp sokaklarda dolaşmaya başladım. Bir tane çok güzel bir dükkan gördüm souvenir dükkanı. Ufak bir sırt çantası almak istedim. 10 euroya Hollanda temalı bir sırt çantası aldım ve dükkandan çıktım. Oradan Dam Meydanı'na doğru yürümeye başladım, tam o esnada arkadan bigiblet kornası sesleri ve "heeey" tarzı bağırma sesleri geldi ama artık çok geçti. Yaklaşık 5-6 kişilik bir bigiblet grubu ile çarpıştık 2 kişi ve ben yere yığıldık. Benden özür diliyorlar ve esnaf falan gelip beni kaldırmaya, durumumu sormaya çalışıyorlardı. Bir baktım ki bigiblet yolunda yürüyormuşum. Yüzüm kızardı ve özür dileyip hızlıca oradan uzaklaştım. Birkaç gün o caddeden geçmeme kararı aldım utancıma.

    Dam Meydanı'na geldim. Sokak müzisyenleri ve sokak gösterisi yapanlar ile doluydu. Madame Tussauds müzesi de buradaydı. Oraya daha sonra giderim diyerek meydanda biraz takıldım , yere oturup müzisyenleri dinledim, hayallere daldım. Bugün hava kapalıydı ama yağmur yoktu. Bu iyi bir şeydi.

    Yaklaşık 4-5 saat Amsterdam turu attıktan sonra hostele doğru yola çıktım. Ama o sırada coffee shop gözüme takıldı ve içeri girdim. Santiago bana o meşhur mantardan bahsetmişti. Onu denemek istedim. "Magic Truffle".

    13 euro dedi kasiyerdeki. Hangisinden istediğimi sordu. Nasıl yani derken bunların ağlayan, güldüren vs. çeşiteri olduğunu öğrendim. Dedim orta yollu bir şey ver ağır olmasın. Kutunun içinde bildiğimiz mantar vardı ve bu ıslaktı. Kutunun üzerine reçete gibi yazdı. "Etkisi 45 dakika sonra başlar, 8 saat sürer, yedikten sonra sakın hareket etme."

    Coffee Shopa oturup yemeye başladım. Yanıma bir çocuk oturdu. Bana pek güvenilir gelmedi ve hostele gitmek istedim. Çocuk kalkarsan eğer kendini 1 gün boyunda Amsterdam'da kaybedersin dedi. Bana bir şey olmaz deyip kalktım ve kapıya çıktım. Kafam hafiften değişik bir hal almaya başlamışken o sesi duydum beynimde "Tzzzıınnnn" . insanlar bir anda slow motion hareket etmeye başladı, ne oluyor lan demeden kendimi kaybettim. Yavaş adımlarla taksi bulmaya çalıştım. Bigiblet taksilerin biriyle anlaşıp hostele gittim. Bigibletten indiğim anda sokakta bir ses duydum bu bir fildi. Evet kocaman bir fil. Hemen Santiago'nun yanına gittim. Aynı bıraktığım yerdeydi. Bana yardım etmesini istedim. Şekerli su iç etkisi yavaş yavaş geçer dedi. Hemen 2 bardak şekerli su içtim. Odama doğru çıktım, her şey slow motion 'dı. Bu yüzden kapıya elimi sıkıştırdım o acıyla kendime gelir gibi oldum hemen lavaboya koştum, kusarsam belki iyi olur diye ama hareket sensörlü olan ışık kapandığı anda hareketsiz kaldım. Yaratıkları görüyordum karanlıkta ve birden hareket edince ışık yandı ve odaya kaçtım. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalışırken çok zorlandım ama nihayet uykuya dalmıştım.

    Daha ilk günden böyle bir şey yaşayınca bir daha o mantardan yemeyeceğime dair söz verdim.

    Edit: Sene 2014 Haziran
    ···
   tümünü göster