/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +1
    Merve Gökhan'ın eski sevgilisiydi. Kız ne kadar 'bitti' dese de Gökhan için asla geçerliliği olan bir ayrılış değildi bu. Bir senedir... Ayrılık sebepleri her ne kadar Gökhan'ın çılgınlık boyutundaki kıskançlıkları olsa da, ayrıyken bile kıskançlıktan delirip, Merve'yi de delirtiyordu. O yüzden Merve ne yaptı da sinirlendin diye sormadık bile. "Kanka sen Merve'yi bırak fizikçiyi al. Bıyıklarına kurban... Valla bak. Hem belki bizi de baldız kontenjanından geçirir belki. Ha?"dedi Sinan yapmacık bir ciddiyetle.
    "Ahlak seviyem ile IQ seviyem aynı düşüklükte. O dersi geçemiyorum ama, sana küfürlerimle bir güzel geçirebilirim bunu biliyorsun değil mi güzel kardeşim?"
    Gökhan'ı üç kelimeyle anlatın deseniz, kıskanç, korumacı ve küfürbaz derdim herhalde. Ama sizin bildiğiniz küfürbazlardan değildi Gökhan. Hep dediği bir şey vardır bu konuda. 'Küfürbazlıkla sihirbazlık arasında ince bir çizgi vardır, ben de tam oradayım.' Evet, tam da böyleydi. Herkes küfrederdi, ama kimse Gökhan gibi edemezdi. Biraz da onun için stres atma yöntemiydi bu. Sürekli hayatındaki kadınlar ve belalısı fizikçi yüzünden ortalıkta öfke küpü olarak dolaştığı için kimse umursamazdı bile o küfredince. O an olduğu gibi... Biraz homurdandı bize tünediği koltukta zap yaparken. Ama kendimizi Gökhansavar moduna aldığımız için duymadık bile.
    "Sinan pes atalım mı? Canım çok sıkıldı" dedim telefonuyla uğraşmaya başlayan Sinan'a. Beni sallamadı. işaret parmağımı telefonunun ekranına bastırdım rastgele. "Lan! Kıza like attım yanlışla senin yüzünden!" diye çemkirip kalkıp kanepeye oturdu. "En hassas yerlerinize like atarlar inşallah... " dedim kendi kendime. Kaşlarımı çatıp sıkıntıdan sesli bir nefes alıp halıya uzandım. "Sıkıntıdan kusacağım!" diye bağırdım tekrar. "Fazlalıklarınız içine kaçsın inşallah" deyince ikisi de yanlarındaki yastıkları kafama fırlattılar. Bu, bizim için 'sus' emriydi. Sinirle yastıkları kenara fırlatıp, sıkılınca yaptığım gibi halıda yuvarlanmaya başladım. Yuvarlanmak, gerçekten sıkıntının tek ilacıydı! Belki de yuvarlanırken insanın beyni lıkır lıkır ettiği için o an küçük çaplı bir beyin sarsıntısı geçirdiğimden sıkıldığımı bile anlamayacak duruma geliyordum ya... Önemli değil. Hem memelerimin küçük olmasının verdiği bir avantaj da vardı. Yuvarlanırken pek sorun çıkarmıyorlardı bana. Ben, halıda on ikinci turumu atarken, dış kapının örtülme sesi geldi. Durdum, kimin geldiğini anlayabilmek için. Ali'ydi gelen. Tam kapının önünde durup, poşetleri yere fırlattı sinirle. "Bir daha bu heri
    fi peşime takarsanız markete giderken, hepinizi giberim." Sonra ayak ucunda öylece yatan bana baktı gülerek. "Sen hariç Yaprak'ım... "
    Parmaklarımı öpüp Ali'ye doğru üfledim. O da havadaki görünmez kalpleri eliyle yakalar gibi yaptı gülerek. Yüzü, Oğuz'un pişkin pişkin gülerek içeri girmesiyle tekrar düştü. "Ya amma abarttın ha, ne yaptım ki?" diye sordu grubumuzun yaz aylarında gevşeyen elektrik telleri misali, gevşek üyesi. "Ne mi yaptın?" dedi Ali sinirle Sinan'ın yanına geçerken kanepede. "Bir de ne yaptım diye mi soruyorsun lan?!"
    "Evet, ne yaptım?" dedi ısrarcı bir tavırla Oğuz. Kolundan tutup halıda yanıma çektim. Poposunun üzerine düştü. "En sevdiğim yerim acıdı" dedi poposunu tutup. Sonra ayaklarıyla kendini iterek kanepeye sırtını dayadı. "Oğuz sinirlendirme beni, valla o fazlalığından tavana asarım seni; Yaprak depresyona girdiğinde avize yerine seninle konuşur!"
    "Ay bakamam ben ona öyleyken," dedim elimi gözlerime kapatıp. "Ne yaptı yine lan, kasiyer kıza salça mı oldu?" dedi Sinan beni takmayarak. Ellerimi gözlerimden çekip, Ali'ye doğru döndüm. "Abi delirtti beni ya, bildiğin delirtti!" dedi kanepe vurup. "Önce kendine ayrı bir alışveriş arabası alıp gelip gidip arkadan çarptı bana... "
    "Alışveriş arabana mı çarptı" dedim öyle olduğunu umarak. "Hayır Yaprak'ım" dedim gülmek ile sinirlenmek arasındaki o ince çizgide takılı bir yüz ifadesiyle. "Bildiğin kıçıma çarptı ikide bir! Bir de cidden komikmiş gibi iki saat anıra anıra güldü."
    "Komikti ama," dedi Oğuz yine pişkin pişkin. Ali ayağının dibindeki pilates topunu alıp Oğuz'a fırlatacakmış gibi yaptı, sonra "Dua et yanında Yaprak var. Yoksa tak böceği gibi ezmiştim seni bu topla!" Topu usulca yere bırakıp devam etti konuşmaya. "Sonra bunu et reyonunda kıstırıp alışveriş arabasıyla ben de vurdum ona. Vura vura baya pastırma kıvdıbına getirdim dengesiz herifi. Getirdim ki uslu uslu dursun diye... Ama yok, herif arsız. Ben vurdukça kahkaha attı! Daha fazla rezil olmayalım diye bıraktım geri zekalıyı. Dedim herhalde aklı başına gelmiştir. Sonra kampanyalı gofretleri gördüm, üst üste dizmişler bir köşeye. Eğildim, neymiş diye bakıyorum... Ne oldu bilin hadi." Bir bana, bir Sinan'a, bir Gökhan'a baktı. "Arkadan alışveriş sepetiyle bana bir vurdu, ben direk kutulara girdim. Hepsi üzerime yığıldı!"
    "Çok komikti lan, bir baktım dağ gibi çocuk Eti Petito'nun pandasına dönmüş" dediğinde, Oğuz'un ayaklarına çimdik attım 'sus' diye.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster