/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +1
    Sırık oğlanın denememi istediği elbiseye alıcı gözüyle baktım kabine girince. Tüllü pullu tuhaf bir elbiseydi. Pudra renkli miydi... Yoksa başka bir renk mi... Kafamı salladım çözemeyeceğimi anlayınca. Ara renklerle arası iyi olmayan kızlardandım ben. Yedi ana renk bana fazlasıyla yetiyordu çünkü. Cam göbeği, kavun içi, yavruağzı... Gereksizdi hepsi. Işınların kırılmasına göre sürekli değişen renklere fazla anlam yüklüyorlardı bana göre. Elbisenin fermuarını açıp, üstümü çıkarmadan geçirdim üzerime. Yandaki fermuarını çekip, kabindeki aynaya baktım. Altımda kot pantolon, üzerimde tişört... Onların üzerinde tüllü pullu bir elbise. "Elbise giydirilmiş bir haşlanmış patates," deyip kıkırdadım yine. Sonra kabinin önünde benden haber bekleyen sırığa seslendim. "Bu oldu bana, çıkarıyorum!"
    "Dışarı çıkmayacak mısın?" dedi eliyle kapıya tıklatıp. "Hayır," deyince kendi kendine bir şeyler söyledi ama daha laflarını bitirmeden ben çoktan kabinden çıkmıştım bile. Elbiseyi eline verip, almaya pek de istekli olmadığım gömleğimi geri aldım elinden. "Sana yarın iyi şanslar."
    "Teşekkür ederim," dedi gülerek. "Yarın şansa fazlasıyla ihtiyacım olacak... "
    Butikten çıkar çıkmaz, Alilere gittim. Ali... Ali kim mi? Benim başımın belası dört çocukluk arkadaşımın içinden en aklı başında, en gamzeli olanı... Alilerin evi geçtiğimiz yazdan beri boştu. Çünkü annesi de babası gibi ingiltereki bir şirketten teklif alıp, babasının yanına gitmişti çalışmak için. O yüzden Ali bir kaç aydır tek yaşıyordu evde. Arada gelip kalan huysuz anneannesi ve birkaç uzaktan akrabasını saymazsak... Ha tabi bir de akşam geç saatlere kadar evi çekirge sürüsü gibi istila eden bizi...
    Ali hepimize bir anahtar yaptırmıştı acil bir şey olduğunda hemen gelebilmemiz için. O gün de, o anahtarla girdim eve. Kapıyı sessizce örtüp parmak uçlarımda ilerledim salona doğru. Salon kapısının önüne gelince, elimi kapı koluna yerleştirip hızla içeri girdim yüzümde mahallelinin eriklerine dalan ve yakalanmadan eve kaçan bir çocuk gülümsemesiyle. Kapıyı hızla açıp, "Ben geldim!" diye cırladığım an, yüzüme çarpan bir cisim yüzünden ışık hızıyla düşen enerjime eşik ederek ben de düştüm yere. "Hayvan mısınız ya bu ne?!" diye bağırırken, kafama gelen şeyin Gül teyzeden kalma bir pilates topu olduğunu anladım. "Bir şey oldu mu lan?" diye bağırdı Sinan salonun diğer ucundan.
    "Nöron sayımda üçte bir oranında bir azalma söz konusu ama iyiyim yüz yılın sığırı" dedim halıdan destek alarak dizlerimin üzerinde doğrulurken. Popomun üzerine oturup, hafifçe geriye kaydım ve sırtımı kanepeye yasladım. "Ne bu sinir? Hıncını toptan mı çıkarıyorsun?"
    "Fizikçi notları sisteme girmiş. Bil bakalım bu arkadaşın yine kaç aldı?" Halıya tam karşıma çöktü o da. "Sıfır iki... Hepsini doldurmuştum bu defa siz şahitsiniz! Ulan puan kırma demiyorum hobi olarak yine kır, ama bir insan evladının kağıdından doksan sekiz puan nasıl kırılır? Otuz puan kır... Kırk kır... Hadi elli kır... Yok abi. Herif atomu parçalayamamasının zorunu o atomları benim kıçımda patlatarak çıkarıyor resmen. Her seferinde verdiği notlar gol hanesine yazılırdı ama bu defa topu doksanıma taktı anlıyor musun Yapra
    k? Jeneriklik bir goldü bu. Sezon sonunda babamla izleyip yorumlayacağız hayırlısıyla."
    "Nefes al be konuşurken" dedim elimle omzuna vurarak. "Valla benim de senden pek bir farkımda yok. Yirmi üç vermiş bana da. Bizim komple puanları toplarsak belki geçer not alırız" dedim gülerek. Sinan gülemedi. "Diğerleri nerede? Tek misin evde?"
    "Ali markete gitti evde bir şey kalmamış. Oğuz da kasiyer kızın 'memeleri' aşkına yardıma gitti Ali'ye. Gökhan da damlar birazdan." Sinan daha lafını bile bitiremeden, dediği gibi Gökhan salon kapısında belirdi. O, adının geçtiği yere üçüncü saniyede damlayan tiplerdendi. "Geldi bak, dedim sana."
    "Arkadaşlar fizikçi bana sulanıyor kesin emin oldum." Ayağının dibindeki pilates topuna vurdu sinirle. Yine bana gelmesin diye eğdim başımı. Uçarak odanın diğer köşesine gitti. "Ne oldu, yine emmeli gömmeli bir not mu verdi?" dedim gülerek. "Otuz bir vermiş yine. Bu adamın benimle derdi ne ulan? On sekiz... Otuz bir... Otuz üç... Söylerken insanın içini gıcıklayacak notlar veriyor herif durmadan bana. Hadi onu geç bari yüksek not ver. Kaç dönemdir dersini alıyorum adamın, geçmek nasip olmadı." Üzerimizden zıplayıp en sevdiği koltuğa geçti. Televizyonun hemen önündeki... "Gökkuş belki o sana o notları vermiyordu da, sen özellikle ayarlıyorsundur ha? Ben fizikçinin yerinde olsam şüphelendirdim yani" dediğim an, ayağıyla kafama vurdu hafifçe. "Bak bugün bulaşmayın bana, sinirlerim çok bozuk. Fizikçiye ayrı sinirlendim, Merve'ye ayrı... "
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster