Hafta sonuna kadar kayda değer bir gelişme olmadı. Kazım muallaksiyle bikaç kere tartıştık, yakında ipini çekecektim bu muallakninde...
O gün işten izin alıp 3 gibi çıktım. Berbere gitmem lazımdı, bilen biler ABD'de iyi berber bulmak bayağı zordur, çoğu yarak gibi keser.

Şehir merkezinde yaşlı bir amcanın dükkanını görmüştüm önceden oraya gittim.
"Meraba, saç traşı olmak istiyordum, ne kadar acaba?"

"15$ evlat"

içimden "iyiymiş" diyerek koltuğa geçtim.

Yaşlı adam kahvesini bırakıp, beyaz önlüğünü giydi. Geriye taranmış briyantinli saçları, uzun favorileriyle eski bir gangster filminden çıkmışa benziyordu.
"Nasıl bişey istersin evlat?"
Telefonumu çıkarıp benim standard traşı gösterdim.
"Tamam, hey evlat sen Elvis Presley'e enziyorsun"
"Haha teşekkürler, bilirsiniz onun için içinde Türk soylu derler"
"Vay türksün demek ha, güzelll"

Amerikalı da olsa berber muhabbeti aynıydı yine. Berber dayıyla keyifli bir sohbetten sonra traş bitmişti. Teşekkür edip ayrıldım.

Çiçekçiden bir demet beyaz papatya aldım, bu sırada saat 6 olmuştu.
Sırada Mj'in almak vardı.

Evinin ömür gittim ve kapıyı çaldım.
Mj çıktı. Askılı açık yeşil bir elbise giymiş, üstüne ince bir hırka almıştı.
Gözleri yemyeşil parlıyordu, yüzü yine inanılma tatlıydı.
Çiçeği ona verdim.
"Ben, ehem Mj bunlar senin için"

"Çok teşekkürler" sıcacık gülümsedi ve bana sarıldı.

Cennet böyle hissettiriyor olmalıydı...